BALIKESİR HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Türkiye’nin batısında yer alan illerimizden birisi olan Balıkesir ili, ülkemizin Marmara Bölgesi’nde yer almaktadır. Balıkesir’in hem Marmara Bölgesinde hemde Ege Bölgesinde toprakları bulunmaktadır. Ayrıca hem Marmara Denizine hemde Ege Denizine kıyısı olan 6 şehrimizden birisidir. Bursa, Kütahya, Manisa, İzmir ve Çanakkale ve Yunanistan’ın Midilli Adası da Balıkesir’in komşularıdır. Yüzölçümü bakımından da ülkemizin 12. büyük şehridir.
Marmara ve Ege Denizi’ndeki 22 adaya sahiptir. Ancak Cunda Adası dışında bu adalarda yaşam yoktur.
İstanbul’dan tarifeli feribot ve deniz otobüsleriyle iki saatte Bandırma’ya ulaşabilir, dilerseniz uçakla Edremit’te bulunan Koca Seyit Havaalanı’na gidebilirsiniz. Aynı zamanda birçok şehirden, seyahat firmaları dönemlere bağlı olarak günde birkaç defa otobüs seferleri düzenlemektedir. 6 saat süren, 6 Eylül Ekspresi ile İzmir, Manisa, Balıkesir, Bandırma rotasını izleyerek tren yolculuğu da yapılabilir. Özel araçla da ücretli veya şehir içlerinden geçen yolları tercih ederek Balıkesir’e gidilebilir.
Balıkesir’in Doğal Güzellikleri
Balıkesir tarihi bakımdan çok zengin bir geçmişe sahiptir. Balıkesir’de geçmişten günümüze birçok kaleler, camiler, kiliseler, ören yerleri, antik kentleri ve daha birçok tarihi yapılar mevcut. Balıkesir’in bütün bu tarihi güzellikler bir bir görülmesi gereken yerlerdir ve keşke görebilsek. Ama bütün bunların dışında bir de Balıkesir’in kendine özgü, fiziki şartlarından, bitki örtüsünden ve ikliminden kaynaklanan birçok doğal güzellikleri de bulunmakta. Bunlar genellikle yaylalar, şelaleler, göller, nehirler, dağlar ve daha neler neler…
Balıkesir Kaz Dağı (İda Dağı)
Balıkesir’de Edremit Körfezinin kuzey tarafında yer alan ve diğer adı İda Dağı olan Kaz Dağı ülkemizin doğal güzelliklerindendir. Kapladığı toplam alan 21.300 hektardır. Mavinin ve yeşilin mükemmel görünümü ile görülmeye değer nadide yerlerden birisidir. Aynı adı taşıyan bir de milli park yapılan bu dağa ulaşmak oldukça kolay.
Balıkesir’in ilçesi olan Edremite bağlı Zeytinli köyü, Güre köyü, Kızılkeçili köyü ve Altınoluk ilçesinden Kaz dağına doğru ormanlık yollar bulunmaktadır. Bu yolları kullanarak Kaz Dağına çıkabilirsiniz.
Balıkesir Kazdağı Milli Parkı
İsminden de anlaşılacağı gibi Balıkesir Kaz Dağında bulunan bu milli park ilin doğal güzelliklerindendir. Edremit ilçesine bağlı olan Kaz Dağı Milli Parkı ilçenin kuzey tarafında yer alır. Tarihte Kaz Dağı ve çevresinde birçok yerleşim yeri ve şehirler kurulmuştur. Bunlardan bazıları; Thebe, Lyrnessos, Khrysa, Killa, Anderia ve Antandros şehirleridir. Ama Truva savaşıyla birçok şehir yok olmuştur. Ünlü ve zengin bir tarihe sahip Kaz Dağında hem yazın hemde kışım su çıkmaktadır.
Su kaynağı bakımından oldukça zengindir. Öyle ki Edremit ve Altınoluk ilçelerine bu dağdan içme suyu gider. Bu kaz Dağında ayı, sincap, yarasa, sansar, tavşan, su samuru, yaban kedisi gibi briçok vahşi hayvan bulunmaktadır. Bunlarla birlikte birçok kuş türü de yine burada kamet etmektedir. Kaz dağının bitki örtüsünden bahsedecek olursak bu bölgede birçok ağaç türü bulunmakta. Bunlardan bazıları; kızılçam, karaçam, kayın, göknar, kestane, meşe, kızılağaç, çınar, laden v.b.
Balıkesir Kuş Cenneti Milli Parkı
Balıkesir’in Bandırma ilçesine bağlı doğal güzelliklerimizdendir. Sadece Balıkesir’in değil ülkemizinde doğal güzelliklerinden olan bu Kuş Cenneti Milli Parkı, Kuş Gölü yada diğer adıyla Manyas Gölünün kuzey tarafında bulunur.
Eğer buraya gelmek isterseniz Balıkesir/Bandırma karayolunun 15. kilometresine geldiğinizde güneye doğru bir yol sapmakta. Bu yol ile 3 kilometre daha gidin. Kışın sonuna doğru Kuş Gölündeki su seviyesi artar.
Bahara girildiği zamanlarda ise göç eden kuşlar burayı bir durak olarka kullanırlar. Burada yumurtlarlar ve kuluçkaya yatarlar. Yavrularını burada büyütüp besledikten sonra burayı terkederler. 230’dan fazla kuş türünün uğradığı Kuş Cenneti Milli Parkına toplamda gelen kuş sayısı ise 3 milyon civarında.
Bütün bunların yanı sıra uluslararası bir öneme de sahip Kuş Cenneti Milli Parkında kuşları görmek isterseniz yazın Mart/Temmuz ayları arasında kışın ise Eylül/Ekim ayları arasında gitmeniz gerekir.
Balıkesir Cunda Adası (Alibey Adası)
Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı olan Cunda Adasının diğer adı da Ali Bey Adasıdır. Ayvalıkta bulunan irili ufaklı 22 adadan sadece Cunda Adası (Alibey Adası) yerleşime açıktır. Gökçeada, Bozcaada ve Uzunada’dan sonra Ege Denizinin 4. büyük adası olan Cunda Adası (Alibey Adası) doğa ile başbaşa kalmak ve sessiz bir ortamda bulunmak isteyenlerin uğrak yeridir.
Balıkesir Şeytan Sofrası
Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı doğal güzelliklerimizdendir. İlçenin güneyinde bulunan büyük kayalık tepelerin üstünde bulunan Şeytan Sofrası, ilçe merkezine sadece 8 kilometre mesafededir. Üstünde şeytanın ayak izi olduğuna inanıldığı bir çukur vardır. Buraya gelen insanlarda bu çukura bozuk para atarak dilek tutmaktalar.
Bu Şeytan Sofrası tepesinden bütün Ayvalık adaları ve bunlarla beraber Midilli Adası gözükmektedir. Muhteşem bir manzaraya sahiptir. Bu tepe sönmüş bir volkanın birikintileri sonucu oluşmuştur. Görüntü sofra biçimi andırmaktadır.
Şeytanın ayağı olduğuna inanılan çukur bir kafesle çevrelenmiştir. İnsanlar gün batımını izlemek içinde buraya gelmekteler.
Balıkesir Diğer Doğla Güzellikleri
Balıkesir Tavşan Kulakları Tepesi; Şeytan Sofrasının hemen yanında bulunan tepedir.
Balıkesir Şahinderesi Kanyonu; Balıkesir’in Altınoluk ilçesine bağlı olan bu kanyon, %55 oksijen yoğunluğu bakımından Alplerden sonra ikinci sırada yer almaktadır.
Balıkesir Güre; Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı olan Akçay’dan 4 kilometre mesafede olan Güre, Kaz Dağı eteklerinde bulunan bir termal merkezi bölgesidir.
Balıkesir Sutüven Çağlayanı; Kızılkeçili Çayı üzerinde bulunan ve görülmesi gereken bir çağlayandır.
Balıkesir İnönü Mağaraları; Balıkesir’in Havran ilçesine bağlı olup ilçeye olan mesafesi sadece 8 kilometredir. İlçenin güneydoğusunda yer alan mağaralar381 metre rakımda Kocaçal Tepesinin kalker yapılı sarp güney yamaçlarında Havran çayının kuzeyinde İnboğazı’nın batı ağzında bulunmaktadır.
Balıkesir Doğal Güzelliklere Sahip Kaplıcaları
Pamukçu Kaplıcaları
Balıkesir merkezde bulunan Pamukçu beldesinde bulunur. Su sıcaklığı 30 derece ila 58 derece arasındadır. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Kiraz Kaplıcaları
Balıkesir merkezde bulunan Organize Sanayi Bölgesine yakın Kiraz Köyünda bulunan bu kaplıcada su sıcaklığı 40 derecedir.
Güre Kaplıcaları
Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı olan Güre beldesinde bulunur. Su sıcaklığı 40 derece ila 58 derece arasıdadır. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Bostancı Köyü Kaplıcaları
Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı olan Bostancı köyünde bulunan kaplıcada su sıcaklığı 40 derece ila 58 derece arasıdadır. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Derman Ilıcası
Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlıdır. Su sıcaklığı 48 derece ila 58 derece arasıdadır. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Gönen Kaplıcaları
Balıkesir’in Gönen ilçesine bağlı olan kaplıca merkezde buunur ve su sıcaklığı 71 derece ila 82 derece arasıdadır. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Ekşidere Dağ Ilıcası
Balıkesir’in Gönen ilçesine bağlı olan kaplıcada su sıcaklığı 38 derece ila 46 derece arasıdadır. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Kızık Köy Kaplıcaları
Balıkesir’in Manyas ilçesine bağlı olan Kızık köyünde bulunan kaplıcada su sıcaklığı 45 derece ila 50 derece arasıdadır. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Kepekler (Ilıca Boğazı) Kaplıcası
Balıkesir’in Susurluk ilçesine bağlı olan kaplıcada su sıcaklığı 58 derecedir. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Yıldız (Yellice Tepe) Kaplıcası
Balıkesir’in Susurluk ilçesine bağlı olan Yıldız köyünde bulunan kaplıcada su sıcaklığı 56 derece ila 68 derece arasıdadır. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Balya Ilıcası
Balıkesir’n Balya ilçesine bağlı olan kaplıcada su sıcaklığı 51 derece ila 60 derece arasıdadır. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Hisarönü Kaplıcaları
Balıkesir’in Bigadiç ilçesine bağlı olan Hisarköy’de bulunan kaplıcada su sıcaklığı 85 derece ila 92 derece arasıdadır. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Hisaralan Kaplıcası
Balıkesir merkeze bağlı olan Hisaralan yerleşim yerinde bulunan kaplıcada su sıcaklığı 46 derece ila 98 derece arasıdadır. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Emendere Kaplıcası
Balıkesir’in Sındırgı ilçesine bağlı olan Ilıcalı köyünde bulunan kaplıcada su sıcaklığı 33 derecedir. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Aşağımusalar Köyü Ilıcası
Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı olan Aşağı Musalar köyünde bulunan kaplıcada su sıcaklığı 29 derecedir. Birçok rahatsızlığa faydalı olduğu belirtilmektedir.
Balıkesir’in Müzeleri ve Ören Yerleri
Antik Kent kazı alanları
Kyzikos – Erdek
Deasklaion – Bandırma/Ergili
Saraylar – Marmara
Antandros – Edremit/Altınoluk
Antandros (Edremit-Altınoluk) Antik Kenti
Mysia’da İda Dağı eteğinde çok eski bir şehirdir. Adramytteion’un denize bakan çıkıntısının kuzey kenarında, Alkaios’a göre bir leleg yerleşimi, Skepsis’li Demetrios’a göre bir Kilikya kuruluş; Herodot’a göre bir Pelasg yerleşimi; Thukydides’e göre bir Aiol yerleşimi. Edonis ve Kimmeris gibi yan adları da vardır. Bu adların, Aristoteles’e göre Antandros’u işgal eden kavimlerden kaynaklanması gerekmektedir. Diğer bir söylentiye göre de; buradan sonradan kovulan Andria’lılar tarafından kurulmuş olmasıdır. Antandros bölgesinde, sikkelere göre Astria’nın doğusundaki Asponeus’da , İda dağlarından elde edilen ve özellikle gemi yapımında kullanılan ağaç (Odun-Kereste) ticareti ileri düzeydeydi.
Pers yönetimi sırasında Dareios tarafından ele geçirilmiştir. Pelopponnes savaşları sırasında birçok kez olayın içine çekilmiştir. Atinalılara tribut(vergi) ödemek zorunda idi. Sicilyalıların hareketi yüzünden tekrar Perslerin eline düşmüştür. Sonra Persler tarafından kovulmuşlardır. 4.yy.ın ikinci yanı sıra özgür bir şehir olarak sikke basmıştır. Geç dönemlerde Titus’dan Elagabal ‘a kadar sikke basmıştır. Hristiyanlık döneminde bir psikoposluk merkezi idi. H.Kiepert tarafından bugünkü Avcılar yakınında, sahile doğru, iki yüz on beş metre yükseklikteki bir dağ üzerinde lokalize edilmektedir. Burada bulunmuş bir yazıt yayınlanmıştır.
Kuva-yi Milliye Müzesi
Milli Mücadele çalışmalarına karargâhlık etmiş eski belediye binasının, müze olarak açılması için Belediye l985 ve l986 yılında harekete geçmiş ve iki meclis kararı çıkarmıştır. Daha sonra bu binanın süresiz kullanım hakkı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eski Eserler Genel Müdürlüğü’ne devredilmiş ve bu konuda Balıkesir Valiliği ve Belediye Başkanlığı arasında protokol imzalanmıştır.
Daha sonra 1987 yılında Müze Müdürlüğü’nün kurulmasından sonra, restorasyon çalışmalarına hız verilmiş, ve eser toplama çalışmaları bitirildikten sonra, müze 6 Eylül 1996 tarihinde hizmete açılmıştır.
2008 yılında Müze Teşhir Binası ile Teşhir Tanzimi yeniden elden geçirilerek 26 Aralık 2008 tarihinde bugünkü haliyle tekrar hizmete açılmıştır.
İki seksiyondan oluşan Kuva-yi Milliye Müzesi’nin 120 m²’lik zemin katında; Balıkesir’de Kuva-yi Milliye’nin kurulmasına öncülük etmiş 41 kişinin aldıkları yazılı kararlar, kongrenin kararları, bu kahramanların zatî eşyaları, fotoğrafları ile Atatürk’ün Balıkesir’e gelişlerinde çekilmiş fotoğrafları sergilenmektedir. Yine 120 m²’lik ikinci katında ise, ilimizde ortaya çıkan arkeolojik eserler ile etnografik eserler sergilenmektedir.
Kuva-yi Milliye Müzesi’nde 4.573 adet envanterlik, 20.000 adet etütlük eser bulunmaktadır.
Adres: Anafartalar Caddesi, Eski Belediye Binası No: 58
Tel : (0266) 243 31 81
Faks : (0266) 245 30 27
Pazartesi dışında her gün 08.30-12.00/13.30-17.00 saatlerinde ziyarete açıktır.
Bandırma-Arkeoloji Müzesi
Kyzikos antik kenti ve Daskyleion ören yeri buluntularının sergilenmesi amacıyla Bandırma Müze Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından kurulan ve Kültür Bakanlığı’na devredilerek yeniden inşa edilen müzede iki teşhir salonu, bir laboratuar, kütüphane ve konferans salonu bulunmaktadır. Katalogun hazırlandığı tarihte ziyarete açılmamış olan müzede, Daskyleion’a özgü Anadolu Pers sanatının özelliklerini taşıyan antemionlu ve frig yazıtlı mezar stelleri, kazılarda çıkarılan Pers etkili pişmiş toprak kaplar ile Kyzikos antik kendinden ve civardan elde edilen mezar stelleri sergilenecektir.
Adres:Paşabayır Mahallesi, Ziyaret Bahçesi Mevkii Bandırma
Tel : (0266) 714 82 71
Balıkesir’in Camileri ve Kiliseler
Zağnos Paşa Camisi (Paşa Camisi) ve Külliyesi (Merkez)
Kentin merkezinde, Mustafa Fakıh Mahallesi’nde, çarşı içerisinde yer alır. Cami, türbe ve hahamdan oluşan bir külliye durumundadır. Fatih Sultan Mehmet’in vezirlerinden Zağnos Mehmed Paşa tarafından 1461’de yaptırılmıştır. Külliyeden sadece hamam orijinal durumunda günümüze gelebilmiştir. 1897 yılında yıkılan cami ve türbe 1908’de Balıkesir mutasarrıfı Ömer Ali Bey tarafından yeniden yaptırılmıştır.
Balıkesir’in en büyük camisi olup, kare plânlıdır. Düzgün yontma taş ve kesme taştan yapılmıştır. Ortada dört ayak üzerine oturtulmuş merkezi bir kubbe etrafında dört adet köşe kubbesi ve aralarında yarım daire tonozlar yerleştirilerek yapılmıştır. Caminin son cemaat yeri yoktur. İç bçlüme kuzey, doğu ve batıdaki çift kanatlı ahşap kapılarla girilir. Üç yanda da kapıların önünde dört köşeli mermer sütunların taşıdığı, ahşap tavanlı, kurşun kaplı, eğimli bir çatı ile örtülü sundurmalar yer almaktadır. Caminin ahşap kadınlar mahfili, kuzey koridoru boyunca uzanır. Ahşap yivli altı sütuna oturan mahfil, kafeslidir. Giriş kapısı dışarıdadır. Mihrap, son dönem Türk sanatı özelliklerini taşıyan en güzel örneklerdendir. Minare caminin kuzeybatı köşesindedir. Balıkesir eşrafından Arabacıoğulları’ndan Hacı Hafız Efendi yaptırmıştır. Barok üslupta ve kesme taştandır. Merkezi kubbe 1897 depreminde yıkılmış,1902 tarihinde yeniden yapılmıştır. Kapı üzerinde Kelime-i Tevhid Ebced hesabı ile ilk inşaat tarihi olan h. 865 (1464) tarihi okunmaktadır. Cami avlusunda türbe, hazire ve şadırvan bulunmaktadır.
07.02.1923 tarihinde Atatürk bu camide ünlü hutbesini okutmuştur. Batıda, minare kaidesinin hemen yanında muvakkithane yer almaktadır. Kesme taştan yapılmıştır. Caminin avlusunda, biri kuzeyde, diğeri batıda olmak üzere iki şadırvan bulunmaktadır. Kuzeydeki şadırvan on iki köşelidir. Mermer şadırvanın içi Paşa hamamından gelen su ile doludur. Ortasında mermerden, dilimli fıskiyesi vardır. Son yıllarda şadırvanın üstü beş sade sütuna oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Diğer şadırvan ise, caminin ikinci kez yapımında yapılmıştır. Biçimi ve örtüsü açısından kuzeydekinin aynıdır. Yalnız musluklu panolarda kabartma süsler vardır ve fıskiyesi farklıdır. Ayrıca caminin dışında, kuzeydoğu köşesinde, mermerden beş yüzlü bir şadırvan daha vardır. Her yüzünde, kemerler ile bağlanmış çift gömme sütunlar bulunmaktadır. Caminin avlusunun güneyinde, güneş saati vardır. Kısa ve kalın bir sütunun üzerine oturtulmuş bir tablada saat dilimleri işaretlenmiştir. Ortasında demir bir çubuk vardır. Saat demir çerçeveli olup dilimler silinmiştir.
Yıldırım Camisi (Eski Cami) ve Külliyesi (Merkez)
Yıldırım Mahallesi’nde yer alan Cami , Balıkesir’in en eski Osmanlı yapıtıdır. Yapım kitabesi bulunmamaktadır. Ancak çeşitli kaynaklardan ve vakfiyesinden 1388’de Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Oldukça büyük bir avlu içerisinde Medrese ve imaret ile birlikte külliye durumundadır. 1818’de ve 1897 depreminden sonra onarım görmüştür. Caminin içi dikdörtgen planlı olup, beşer sütunlu iki diziyle üç nefe ayrılmıştır. Kaidesiz olarak konan bu devşirme sütunların başlıkları da devşirme malzemedendir. Altısı bizans, üçü Osmanlı üslubunda, biri de eski bir kaide biçimindedir. Camide çevredeki yıkıntılardan alınmış devşirme mimari parçalar kullanılmıştır. Duvarları geniş derzli kesme taştandır. Sadece batı duvarında tek sıra tuğla vardır. Dış yüzeylerde yer yer ilk yapının izlerine rastlansa da, genel görünümüyle Geç dönem özelliklerini taşımaktadır. Çatısı kiremitle örtülüdür.
Yapının kıble yüzü diğer yüzler gibi sade olmakla birlikte, mihrabın iki yanında dikdörtgen pencerelerle bunların altında yuvarlak kemerli pencereleri bulunmaktadır. Batı cephesi daha hareketlidir. İki sıra halindeki pencerelerin alt sırada olanları orijinal olup, üst sıradaki yuvarlak kemerliler XIX.yüzyıl başlarındaki onarım sırasında yapılmıştır. Caminin kuzey, doğu ve batı duvarlarında birer kapısı vardır. Kuzeyde bulunan, ahşap ve camekanlı son cemaat yeri sonradan eklenmiştir. Dikdörtgen söveli cümle kapısının iki yanındaki stalaktit başlıklı kalın dört köşe payelerin üstünde kesme taştan basık bir sivri kemer yer alır.Kemerin içinde kapı sövelerinin üstünde bulunan alınlıkta bir çerçeve biçiminde yazıt yeri bulunmakta ancak içi boştur. Caminin batı duvarı ve buradaki giriş, kuzey girişine göre daha gösterişli yapılmıştır. Girişin üstü dört ahşap direğe oturan kiremit kaplı bir sundurma ile örtülmüştür. Bu bölümün ahşap tavanı oldukça süslü olup, ortada ampir bir göbek bulunmaktadır. 1897 depreminden sonra tavan yenilenmiştir. Mihrabın, dikdörtgen biçiminde duvarlardan dışarı taşan, kütlevi çerçeve bölümü de yenidir.
Beş kenarlı mihrap nişinin kavsarası stalaktitlerle yukarı doğru daralmaktadır. Minber ahşaptır. Minaresi kuzeybatı köşesinde yer alır. Kesme taştan ve yenidir. Kare kaide üzerinde yükselen minare, silindirik gövdeli ve yivlidir. Gövde ile kaidenin birleştiği bölümde iki sıra bilezik vardır. Şerefenin altında da aynı biçimde bir bilezik bulunmaktadır. Caminin avlusundaki şadırvan yenidir. Sekiz kenarlı memer havuzun her köşesinde yuvarlak gömme sütunlar yer alır. Üzeri beş direğe dayanan bir camekanla örtülüdür. Caminin kuzeydoğu köşesindeki imaret (Misafirhane-Zaviye) cami ile birlikte XIV.yüzyılın sonunda yapılmıştır. Orijinal durumu ile günümüze kadar gelebilmiştir.
İlk Osmanlı döneminde sık görülen zaviye camiler tipinin en basit örneğidir. Moloz taştan yapılmış duvarları kirpi saçaklarla tamamlanmıştır. Büyük bir niş içinde yer alan yay kemerli cümle kapısı üzerinde mermer bir yazıt bulunmaktadır. Kapıyı zengin bir silme çevrelemektedir. Kenarları düzgün tuğla kemerli, pencere açıklıkları örtülüdür. İçeride, orta mekanın iki yanında, daha alçakta zaviye odaları bulunmaktadır. Orta mekan ahşapla örtülü olup, yan mekânlar tonoz ile örtülmüştür. Bina dıştan kiremit çatı ile kaplıdır. Cami avlusunda bulunan medrese 12 hücreli bir yapı olup, 1897 depreminden sonra yeniden yapılmıştır. Sadece dış duvarları orijinaldir.
Alaca Mescit Camisi (Merkez)
Kitabesi günümüze ulaşamadığından yapım tarihi ve banisi belli değildir. Son onarımını 1911’de geçirmiştir. Tarihi yönden önemli olan camide Balıkesir’deki Kuvay-i Milliye Hareketi’nin ilk kararları alınmıştır (1919). Tahtalı Cami (Merkez)
Dinkçiler Mahallesi’ndeki cami, 1452 yılında yapılmıştır. Kim tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Günümüze bu ilk yapıdan yalnızca minaresi gelebilmiştir. 1513 depreminde yıkılmış ve sonra yenilenmiştir. Dikdörtgen plânlı bir yapıdır.
Kasaplar Camisi (Merkez)
Kasaplar Mahallesi’nde bulunmaktadır. Kitabesine göre 1649 yılında yapılmış, depremlerden zarar görmüş, 1811, 1894 ve 1901 yıllarında onarılmıştır. Kare plânlı küçük bir cami olup, zemindeki klâsik tuğla döşemeler ilk yapıldığı dönemden kalmıştır.
Şeyh Lütfullah Camisi (Merkez)
Lütfullah Mahallesi’nde yer almaktadır. Cami 1429’da yapılmıştır. XVI.yüzyılda Hacı Bayram-ı Veli’nin arkadaşlarından Şeyh Lütfullah tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Orijinal konumu ile günümüze gelemeyen cami, 1907’de yenilenmiştir. Dikdörtgen plânlı kesme taş bir yapıdır. Son cemaat yerine üç basamaklı bir merdivenle çıkılır. Cephesi son cemaat yerinin üstüne rastlayan kadınlar mahfilinden ötürü iki katlı bir görünümdedir. İbadet yeri, düz ahşap bir çatı ile örtülü olup, mihrap duvarına dört, duvarlara da üçer pencere açılmıştır. Mihrap taştan, minberi ise ahşaptandır. Tek şerefeli kesme taş minaresi kare bir kaide üzerine silindirik biçimde oturtulmuştur. Caminin avlusunda sekiz köşeli, üzeri saçaklı bir kubbe ile örtülü şadırvanı bulunmaktadır.
Hakkı Çavuş Camisi (Merkez)
1352 tarihinde yapılmıştır. Günümüze orijinal durumda ulaşamamıştır.
Hacı Ali (Alibey) Camisi (Merkez)
1319’da yapılmış, 1952’de onarım görmüştür.
Karaoğlan Camisi (Merkez)
Karaoğlan Mahallesi’ndedir. Gazi Süleyman Paşa ile Rumeli’ye geçen Karaoğlan isimli birinin 1356’da yaptırdığı söylenmektedir. Günümüze orijinal biçimiyle gelememiş olup, bugünkü yapı 1908 yıllarına aittir.
İbrahimbey Camisi (Haci Arifağa Camisi) (Merkez)
Hisar İçi Mahallesi’nde Alaca Sokak’tadır. Giriş kapısı üzerindeki yazıtından 1465’te Zağnos Paşa’nın oğlu Mehmet Çelebi tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Sonraki yıllarda yıkılan cami, 1739’da Yahşi Bey’in oğlu İbrahim Bey tarafından yenilenmiş, 1899’da da Hacı Arif Ağa tarafından onarılmıştır. Cami kesme taştan kare plânlı olup, ahşap kiremitli bir çatı ile örtülüdür. Avlu girişinde XIX.yüzyılın ampir üslubunda, son derece güzel bezemeli taş bir kapısı bulunmaktadır. Bezemelerde yaprak motifleri ve çiçekler dikkati çekmektedir. İki yanındaki yüksek kaideler üzerinde yivli sütunlar, Maşallah yazılı başlıklar bulunmaktadır. Caminin son cemaat yeri daha geç devirlerde eklenmiştir. İbadet mekânı oldukça sade olup, mihrabın iki yanında iki pencere bulunmaktadır. Mihrap mermerden, minber ise ahşaptır. İkinci katta kadınlar mahfili ve buradaki ahşap sütunlar üst örtüyü taşımaktadır. Dört köşeli bir kaide üzerinde, pembe köfeki taşından üç şerefeli minaresi yakın tarihlerde yapılmıştır.
Yeşilli Cami (Hisariçi Camisi) (Merkez)
Eski Kuyumcular Mahallesi’ndeki camiyi kimin yaptırdığı bilinmemektedir. Yalnızca cami üzerindeki yazıttan Külahçızade Hacı Mustafa Efendi tarafından 1786’da onarıldığı anlaşılmaktadır. Cami dikdörtgen plânlı, ahşap çatılı küçük bir yapıdır. Yeşil renge boyandığından ötürü de Yeşilli Cami ismiyle halk arasında tanınmaktadır. Zeminden biraz yüksekte olan caminin çift kanatlı bir son cemaat yeri vardır. Buradaki bir merdivenden, üst kattaki kadınlar mahfiline çıkılmaktadır. İbadet yeri oldukça basit olup, mihrabın iki yanında kaideleri duvara gömülü üçer sütun bulunmaktadır. Sütunlar arasındaki yüzeylerin üstünde pencereler ve frizler bulunmaktadır. Dışarıya doğru çıkıntı yapan mihrap oldukça sadedir.
Mihrabın içerisinde XIX.yüzyılın ikinci yarısında çok sık rastlanan ışın motifleriyle, tepedeki madalyonda da Allah yazısı görülmektedir. Oldukça basit olan ahşap minber boyanmış ve özelliğini yitirmiştir. Giriş kapısının üzerinde altı ahşap sütuna dayanan balkon görünümünde kadınlar mahfili bulunmaktadır. Caminin taş minaresine son cemaat yerinden çıkılır. Silindir gövdeli olan minarenin altında mukarnas dizileri dikkati çekmektedir.
Omurbey (Umurbey) Camisi (Merkez)
Omurbey Mahallesi’ndedir. Hacı Omur Bey tarafından 1413’te yaptırılmış, 1635 ve 1925’te iki büyük onarım geçirmiştir. Cami üzerindeki üç yazıttan biri yapıldığı tarihi, diğerleri de onarımlarını belirtmektedir. Son cemaat yeri olmayan cami oldukça basit olup, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır.
Oruç Bey Mescidi (Merkez)
Kayabey Mahallesi’ndedir. Rumeli’ye geçen Osmanlı komutanlarından Oruç Bey adına 1471 yılında yapılmıştır. Ancak çeşitli yıllarda yapılan onarımlarla özgün biçimini kaybetmiştir.
Bu Camilerin dışında Balıkesir merkezinde, Vicdaniye Camisi (1895), Sultan II.Abdülhamid zamanında yapılan Eminağa Camisi (1897 Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan Kırımlılar Camisi (1862) bulunmaktadır.
Saatli Kilise Camisi (Ayvalık)
İlçe merkezinde İsmet Paşa Mahallesi’ndedir. XIX.yüzyılın ikinci yarısında yerli Rumlar tarafından kilise olarak yapılmış, 1928’den sonra camiye dönüştürülmüştür. Dikdörtgen plânlı bir yapı olup, dört sütunlu, revaklı, akantus yapraklarıyla süslü bir kapıdan içeriye girilmektedir. Yapının planı haç düzeninde olup, orta bölüm küçük bir kubbe ile haçın kolları da tonozlarla örtülüdür. Kilisenin Çan kulesi sonraki yıllarda saat kulesine dönüştürülmüş ve bu yüzden de Saatli Cami ismini almıştır.
AliBey (Çınarlı) Camisi (Ayvalık)
Hamdi Bey Mahallesi’ndedir XIX.yüzyılda yerli Rumlar tarafından kilise olarak yapılmış, Cumhuriyetin ilk yıllarında camiye çevrilmiştir. Moloz ve kesme taştan yapılmıştır. Haç plânlı olup, haçın ortası kubbe, yanları da tonoz örtülüdür. Cami içerisinde kompozit başlıklı kalın sütunlar dikkati çekmektedir.
Yeni Cami (Ayvalık)
Hayrettin Paşa Mahallesi’ndedir. XVIII.yüzyılın ikinci yarısında yapılmış, kiliseden camiye çevrilmiştir. Çan kulesinin kaidesi günümüze gelebilmiştir. Mimari yönden bir özellik taşımamaktadır.
Biberli Cami (Ayvalık)
Kasım Paşa Mahallesi’nde, Altunova Caddesi’ndedir. XIX.yüzyılda yapılmış bir kiliseden camiye çevrilmiştir. Haç plânlı olan bu yapının girişindeki altı sütun ile dikkati çekmektedir.
Hamidiye Camisi (Ayvalık)
Sakarya Mahallesi’ndedir. Ayvalık’ta cami olarak yapılmış tek özgün yapıdır. XIX.yüzyılın ikinci yarısında Sultan II.Abdilhamit tarafından eglektik üslupta yaptırılmıştır. Kareye yakın plânlı cami, kırmızı kesme taştandır. Dört sütunlu bir son cemaat yeri, silindirik bir kasnağa oturan tuğla kubbesi bulunmaktadır. Bezeme yönünden önem taşımamaktadır.
Ulu Cami (Bandırma)
Abdullah Efendi tarafından 1382 yılında Edincik’te yaptırılmıştır. Dikdörtgen plânlı basit bir yapı olmasına rağmen cephesindeki taş ve tuğla süslemeleri ile dikkati çekmektedir.
Kasım Paşa Camisi (Bigadiç)
Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Cezerizade Kasım Paşa tarafından 1549’da yaptırılmıştır. Tamamen kesme taşlarla yapılan cami birkaç defa tamir olmuşsa da minaresi orijinal hali ile günümüze gelmiştir. Yapıldığı dönemin tüm mimari özelliklerini yansıtan Kasım Paşa Camisinin duvarlarında 1901 tarihli levhalarda hat sanatının değişik örnekleri bulunmaktadır.
Yeşilli Cami (Bigadiç)
Bigadiç’in merkez camisi olarak kullanılan Yeşilli Camii, 1715 tarihinde Bigadiçli Çavuşzade İsmail Ağa tarafından yaptırılmıştır. Yangın, deprem gibi nedenlerden ötürü bir çok kez onarım görmüştür. Genel özelliklerine göre dönem mimarisi örneklerindendir. Kuzeyde altı sütunlu bir son cemaat yeri vardır. Düzgün haç planlı bir yapı olup, kuzeydoğusunda bir minaresi vardır.
Evliya Çelebi Cami (Lonca Cami) (Bigadiç)
Bigadiç Voyvodası Seyyid Hacı Hasar Ağa tarafından 1795’de yaptırılmıştır. Temeli ve minare kaidesi orijinaldir. Kayıtlarda caminin vakfı olarak; Balıkesir’de bir terzi dükkanı görülmektedir.
Kurşunlu Cami (Hekimzade Yusuf Sinan Camisi) (Edremit)
Kurşunlu Caddesi’ndedir. Edremit’in tanınmış ulemalarından Yusuf bin Habib için yaptırılmıştır. Kitabesi olmadığından kesin yapım tarihi bilinmemekle beraber, mimari üslubu XV.yüzyıla işaret etmektedir. Tek kubbeli camilerin klâsik örneklerinden olup, kesme taştandır. Önünde üç bölümlü, sivri kemerli bir son cemaat yeri vardır. İbadet mekanını sekizgen kasnak üzerine oturan bir kubbe örter. Kubbe duvarının ortasında çok kenarlı mihrap nişi bulunmaktadır. Kare kaide üzerindeki minaresi yuvarlak gövdelidir. Caminin yanında olduğu bilinen medresesinden hiçbir iz günümüze gelememiştir.
Eşref Rûmi Camisi (Edremit)
XIX.yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. Mimari üslubu eglektik özellikler göstermektedir. Kesme taş duvarları kademeli olarak yükselir ve bunlar dış cephede dikey ve yatay çizgilerle bölümlere ayrılmıştır. Orta bölüm kubbe ile, yan bölümler ise tonozlarla örtülüdür. Her yüzde yüzeyleri bölümlere ayıran payelerin üst bölümleri küçük kubbecikler halindedir. İbadet mekânındaki kubbeyi korint başlıklı dört paye ve bunları birbirine bağlayan kemerler taşımaktadır. Buradaki tonozların içerisi kasetler şeklindedir. Taş minberin kapı ve süslemeleri XIX.yüzyıl üslubunu yansıtan bezemelerle süslüdür.
Haydar Çavuş Camisi (Bandırma)
XIX.yüzyılın başında Haydar Çavuş tarafından yaptırılmış, 1873’te yanmıştır. Bundan sonra Mimar Kemalettin Bey’in çizmiş olduğu plâna göre Neo-klâsik üslupta yenilenmiştir. Kare plânlı cami, tek kubbeli olup, sade bir görünümdedir.
Hacı Ahmet Camisi (Burhaniye)
Burhaniye’nin ilk yapılan camisi olup, 1798’de Hacı Ahmet bey tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı olan bu cami, küçük bir avlunun ortasındadır. İbadet mekânının duvarlarında ve köşelerinde kenar silmelerinde granit kullanılmıştır. Duvarları iki kademe şeklinde olup, her kenarda büyük yuvarlak kemerler içerisine alınmış ikiz pencereler yerleştirilmiştir. Kubbe sekizgen kasnağa oturmaktadır. Bezeme olarak önemli sayılacak bir süslemesi bulunmamaktadır.
Burhaniye’de ayrıca, Mehmedemin Ağa (Memiş) Camisi (1743), Hanay Cami (1750), Hasanağa Camisi (1756), Koca Cami (1890) bulunmakta ve günümüzde ibadete açıktır.
Hacı Bayram Camisi (Ayvalık)
Hacı Bayram Camisi Ayvalık’ın Altınova bucak merkezindedir. Altınova’nın Cami-i Kebir Sokağı’nda bulunan bu yapı kitabesinin ebced hesabına göre tarihlendirilmesi sonucunda 1490-1491 yılında yapıldığı öğrenilmiştir. Kare planlı, içten düz tavanlı, dıştan da kırma çatılı olan cami de kaba yontma taş ve tuğla kullanılmıştır. İki sıra taşı üç sıra tuğla tamamlamıştır. Kuzey cephesine de sonraki yıllarda camekan şeklinde bir son cemaat yeri eklenmiştir. İbadet mekanı doğu-batı yönünde üç yuvarlak kemerle mihrap duvarına paralel iki sahna ayrılmıştır. Mihrabın bir özelliği bulunmamakta olup, sonraki yıllarda pek çok camide görüldüğü gibi buraya yağlı boya ile bir perde resmi yapılmıştır.
Mihrap nişi iki yanda birer sütun ile sınırlanmış, nişin üzerine de alçı kabartma ile altın yaldızlı bitkisel süsler yerleştirilmiştir. Onarım geçiren cami orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. İbadet mekanı iki sıra pencere ile aydınlatılmış olup üst sıradakiler alttakilere göre daha küçük olup onarımlar sırasında bunlar oval şekle dönüştürülmüştür. Bu pencere dizisinin de alttakiler gibi tuğladan yuvarlak kemerli olukları anlaşılmaktadır. Caminin güneydoğu köşesine 1957 yılında silindirik, tuğladan tek şerefeli bir minare eklenmiştir.
Kadı Camisi (Ayvalık)
Ayvalık Altınova Bucağında bulunan Kadı Camisi’nin kitabesi günümüze gelememiştir. Bu bakımdan ne zaman ve kimin tarafından yaptırılmış olduğu bilinmemektedir. Küçük Cami olarak da isimlendirilen bu yapı 9.80 X 9.80 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri sekizgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Kaba yontma taştan olan cami onarımlar sonunda özelliğini yitirmiştir. Caminin kuzey cephesindeki son cemaat yeri yıkılmış, buraya betonarme olarak üç kubbeli bir son cemaat yeri eklenmiştir. Ayrıca batıdaki oldukça güdük minarenin olduğu yere yerleştirilen minare küçük boyutta olup altında 1953 yılında yenilendiği yazılıdır. Kuzey cephesinin ortasındaki bir kapıdan girilen ibadet mekanın da bulunan mihrap ve minberin mimari bir özelliği bulunmamaktadır. İbadet mekanı alt dikdörtgen, üstte de yuvarlak kemerli pencereler ile aydınlatılmıştır.
Kurşunlu Cami: 1231 yılında Edremit Fatihi olan Selçuklu Komutanı Yusuf Sinan tarafından yaptırılmıştır. Caminin yanında Yusuf Sinan’ın türbesi vardır.
Ayazma Kilisesi: Günümüzde zeytinyağı fabrikası olarak kullanılan İon sütunlu Fenoremeni Kilisesi, ortadokslarca içindeki kutsal su nedeniyle “AYAZMA” olarak anılmaktadır.
Balıkesir’in Plajları
Akçay
Edremit’e 10 km uzaklıktadır. Sahil şeridi olup, kısmen çakıllıdır. Her yerinden fışkıran tatlı , soğuk suları ve artezyenleri ile ünlüdür.
Altınoluk
Edremit’e 28 km. mesafededir. Oksijen deposu özelliğini taşıyan yörede çok sayıda konaklama tesisi ve eğlence mekanları bulunmaktadır.
Ören
Yalnızca Tarihi değil aynı zamanda Doğal Sit Alanı olan Ören’deki asırlık palamut ağaçlarının, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından tek tek numaralandırılarak koruma altına alınması ile Yeşil Ören kimliği de güvence altına alınmıştır.
Tertemiz suyu ve ince kumu ile ünlenen Ören Plajı 2000 yılında bu ününü Avrupa Çevre Eğitim Vakfı (FEE) tarafından verilen ve artık tüm dünyada “Denize Girilebilirlik Ölçütü” olan Mavi Bayrak ile tescil ettirmiştir.Temiz deniz , tertemiz plaj , yemyeşil dinlenme alanları ve bol tatlı su… İşte bunların hepsini bir arada görebileceğiniz çok ender yerlerden birisidir Ören.1,5 km. boyunca yay gibi kıvrılan, Altın Kumlu Ören Plajı genişliği ile de Türkiye’nin en dikkat çekici plajlarından biridir.
Sarımsaklı
Sarımsaklı Ayvalık bölgesinde Küçükköy Belediyesine bağlı bir yerleşim yeridir. Ayvalık
ilçe merkezine 8 km uzaklıktadır. 7 km uzunluğunda 100 m eninde bir kumsala sahip plajı sığ ve kumsalı ince kumdan oluşur.
Beş yıldızlı otellerden, pansiyona kadar her sınıftan konaklama tesisi, orta kalitedeki lokantalarından küçük büfelerine kadar Ayvalık’ın en önemli turistik yöresidir. Denizi sığ ve kumsalı güzeldir.
Höşmerim
Peyniri tatlılara çok yakıştırdığımızı hep söylüyoruz, peynirden yapılan bir tatlıyı nasıl seviyoruz siz düşünün artık. Sadece en hasından bir höşmerim yemek için bile gidilir bizce Balıkesir’e. Peynir ve irmik bir araya gelir de güzel olmaz mı zaten? Oluyor, hem de mis oluyor.
Özene bezene: Bigadiç güveci
Gerçek bir Bigadiç güvecini diğer güveçlerden ayıran en temel özellik oğlak eti kullanılması. Kaynamış kemik suyu, domates ve biberle bir araya gelen oğlak eti, toprak güveçteki yerini alınca da bitmiyor iş. Onu odun közü kullanılan fırınlarda yapmak gerekiyor. Yaklaşık 2 saat fırında geçirdiği zamandan sonra misler gibi kokusuyla sofralara çıkıveriyor.
Ekmek bile sevindi: Tirit
Ekmekler ufak ufak doğranıp üzerine tavuk suyu gezdiriliyor. İçinde domatesler de bulunan suda haşlanmış tavuklar da boş durmuyor, gelip ekmeklerin üzerine kuruluyor. Tereyağı da eklenince kokusu iştah açma konusunda üstüne tanımıyor. İncecik doğranmış maydanozlar bu lezzete en güzel süs oluyor.
Güzel misin sen: Peynirli patlıcan
Henüz peynir ve patlıcanı bir arada denemediyseniz işte size fırsat. Balıkesir’e özgü yemeklerden olan peynirli patlıcan, Manyas peynirinin güzelliğiyle herkesi kendine hayran ediyor. Alacalı olarak soyulan patlıcanlar, yuvarlak yuvarlar kesiliyor, iki patlıcan halkası arasına Manyas peyniri koyuluyor. Bir kürdan yardımıyla tutturulan patlıcan-peynir ikilisi, kızgın yağda bir güzel kızartılıp tadını buluyor. Sarımsak sevenler için üzerine sarımsaklı domates sos da olmazsa olmazlardan oluyor.
Ete doyurur: Sura
Balıkesir’de ot yemeklerinin de et yemeklerinin de en alası bulunuyor desek yanlış olmaz. Kuzu ya da oğlak etinin işin içine girdiği sura yemeği mesela. Kuzu ciğerinden pirince, çam fıstığından kuş üzümüne her şey var bu yemekte. Baharatı da bol üstelik.
Tam bir şölen yemeği olması ve içinde bolca et bulunması nedeniyle de daha çok Kurban Bayramı zamanlarında yapılıyor. İç pilavla dolan etlerin ağız sulandıran lezzetini yemek için Balıkesir’e doğru bir gezi yapmak isteyebilirsiniz.
Bir yiyen bir daha unutamıyor: Balıkesir kaymaklısı
Misler gibi hamuru hazırlandıktan sonra yufka haline getiriliyor, yufkaların yarısı bir tepsiye yarısı başka bir tepsiye seriliyor. Fırın ya da mangaldaki yolculuklarına doğru gönderiliyor. Alt kısımlarının kızardığından emin olduktan sonra çıkarılıp tepsilerden birinin üzerine bolca kaymak yayılıyor. Diğer tepsideki yufkalar da sürülen kaymağın üzerine geldi mi, tamam oluyor. Üzerinden şerbeti de eksik edilmiyor. Bu kadar özene bezene yapılan bir lezzet, elbette damaklara unutulmaz bir deneyim yaşatıyor.
Bildiğiniz mantıları unutun: Balıkesir mantısı (Tavuklu mantı)
Bir yemek kaşığına 40 tane sığdırabileceğiniz gibi değil bu mantı. Tavuk ve tavuk suyunun enfes lezzetiyle dolu. Hamuru içine bir şey koymadan, dört tarafından kapatılıp fırınlanıyor, ardından tavuk suyunda misler gibi haşlanıyor. Üzerine tavuk etleri ve haşlanmış nohut dökülüyor. Sarımsaklı yoğurtla bir harika oluyor.
Mantılar çeşit çeşit: Saçaklı mantı
Tavuklu mantıya çok benzeyen ama şekliyle farkını ortaya koyan saçaklı mantı, hamurun yufka haline getirildikten sonra ince ince kıyılması nedeniyle tavuklu mantıdan ayrılıyor. Adını da incecik kıyılmış yufkaların saçak saçak gözükmesinden alıyor. Fırınlanan yufkalar bir de tavuklu mantıda olduğu gibi tavuk suyu ve lif lif ayrılmış tavuklarla buluşunca sofralara şenlik oluyor.
Çorbadan bahsetmeden olur mu hiç: Düğün çorbası
Neredeyse her şehrin nefis bir çorbası varken Balıkesir’de olmaz olur mu hiç. En alası var. Haşlanmış nohut, tereyağı, un ve arpa şehriyenin birlikteliğinden doğan Balıkesir usulü düğün çorbası, doyuruculuğuyla başlı başına bir ana yemek olabilecek güçte üstelik.
Adı da kendi gibi minnoş: Mafiş tatlısı
Şerbetli bir hamur tatlısı olan mafiş, hamurlar hazırlandıktan sonra fiyonk şekli verildiği için bütün tatlıların en minnoşu. Bu minnoş fiyonklar yağda kızartıldıktan sonra soğuk şerbetiyle buluşuyor. Şerbetini iyice çekince afiyetle yememek için hiçbir neden kalmıyor.
Ekşi ekşi: Börülce ekşilemesi
Börülcelerin bol bol yetiştirildiği yerlerden olan Balıkesir, bu lezzetin değerini de iyi bilen yerlerden. Haşlanmış börülceleri, en hasından zeytinyağı ve koruk suyuyla buluşturuyor, lezzetini sarımsakla tamamlıyorlar. Sallama ya da sıyırma da deniyor bu yemeğe. Siz, adına ne derseniz deyin ama bu lezzeti henüz denemediyseniz mutlaka deneyin.
Osmanlı’dan bu yana: Zerde
Osmanlı’dan bu yana varlığını koruyan, özellikle Balıkesir’de hala çok rağbet gören tatlılardan olan zerde, kızamık şekeri, gül suyu, karanfil, tarçın ve en önemlisi pirinçle anlam buluyor, kaşıklar dolusu yeniyor. Hafif bir tatlı arayanların da sadece bu lezzetin tutkunu olanların da midelerine ilaç gibi geliyor.
Helva sevmeyen bile sever bunu: Bigadiç helvası
Yolunuz düşerse denemeyi, denedikten sonra kutu kutu alıp sevdiklerinize de getirmeyi unutmayın.
Uğramadan olmaz bonusu: Susurluk ayranı ve tostu
Balıkesir’in bir diğer ilçesi olan Susurluk’un en iyi bilinen iki lezzeti tost ve ayran. Çünkü ayranlarını doğal, katkısız sütlerden hazırladıkları yoğurtlarla yapıyorlar. Yörenin doğal kaynak suları da işin içine girince tadına doyum olmayan serin mi serin bir lezzet çıkıveriyor ortaya.
Tostları da aynı şekilde doğal sütlerle hazırlanan peynirler ve nefis ekmeklerle yapılıyor. Yağ oranı yüksek ve katkısız olan sütün ne demek olduğunu işte orada anlıyor insan. Yolunuz Susurluk’tan geçerse durup bir tost – ayran keyfi yapmayı ihmal etmeyin siz kısacası.
Kaynak: https://yemek.com/balikesir-yemekleri/
Balıkesir İli Tarihi
Özellikle Yunanistan tarafından olması, Çanakkale’ye komşu olması ve Ege Bölgesinde olması sebebiyle eski bir tarihe sahip olan Balıkesir ile Türkiye’nin tarih başkenti illerimizden birisidir. Bir çok medeniyete ev sahipliği yapan Balıkesir’in bilindik tarihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar gitmektedir.
Balıkesir ili genelindeki pekçok höyük, mağara ve düz yerleşim yerlerinde yapılan araştırmalarda bu topraklara M.Ö. 8000-3000 yılları arası yerleşildiği ortaya çıkmıştır. Havran’a 8 km. mesafedeki İnboğazı mağaralarında Paleolitik, Neolitik ve Kalkolitik devirlerinden kalma kalıntılar bulunmuştur. Babaköy (Başpınar) kazılarında, Yortan mezarlığında, Ayvalık Dikili yolu üzerindeki Kaymak Tepe’de Bakır Çağı’na ait kalıntılar ve yerleşim yerleri bulunmuştur. Bu bölgede ilk defa adı geçen şehir Agiros (Achiraus)’dur. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra bölgede Karesi Beyliği kurulmuş, ardından bölge Osmanlı Devleti’nin eline geçmiştir.
Antik Çağlarda Balıkesir
Balıkesir ilinin bulunduğu bölgenin adı eski çağlarda Misya’dır. Bu kelimenin Lidya dilindeki anlamı Kayın Ağacı ‘dır. Bölgenin sınırları zamanla çeşitli değişikliklere uğramış olup, kuzeyde Marmara Denizi, batıda Çanakkale Boğazı ve Ege Denizi, doğuda Atranos Çayı ve güneyde de Lidya ile çevrilmiştir. Keşiş Dağından itibaren Marmara Denizi sahilini takiben Çanakkale Boğazı’na kadar olan kısıma Küçük Misya, geri kalan kısma ise Büyük Misya denilmiştir.
Büyük Misya; Pergam (Bergama), Adramitiyum (Edremit), Arjiza (Balya-Pazarköy), Assos (Behramkale), Teruvad (Truvada), Gargar, Antandos (Avcılar civarı), Belodos (Dursunbey) ve Adriyanatere (Balıkesir) şehirlerinden oluşmaktadır. Küçük Misya ise Sizik (Belkız), Lâmpesak (Lapseki), Perkot (Bergoz), Abidus, Milotopolis (Mihaliç), Apoloni, Periyapos (Kara Biga), Pemaninos (Eski Manyas), Artemea (Gönen), Zeleya (Sarıköy), Artas (Erdek) ve Panormos (Bandırma) şehirlerinden oluşmaktadır.
M.Ö. 3000-1200 yılları arasında bu bölgede farklı diller konuşan Pelasg ve Leleg kolonileri kurulmuştur. Bu bölgede yaşayan Misyalıların soyu da Pelasglardan gelmektedir. Misyalılar bu bölgeye geldiklerinde Bitinyalıları yendikten sonra Misya’ya hakim olmuşlardır. Serbest yaşamayı sevdikleri için şehir kurmamışlardır. M.Ö. 1120’lerde Hitit kralı IV. Tuthalya devrinde, Misya Hitit egemenliğine girmiştir. Hititler bölge için Assuva adını kullanmıştır. M.Ö. 1200 yıllarında Akalar ile Troya arasında çıkan ve dokuz yıl süren Truva Savaşı’nda, başlarında Khromis ve bilici Ennomos bulunan Misyalılar Troya’yı destekleyerek Troya’nın egemenliğine girmişlerdir. Troya’nın dağılmasından sonra Misya, Lidya egemenliğine girmiştir. M.Ö. 546 yılında, Büyük Kiros ve halefleri zamanında Misya, Ahameniş İmparatorluğu’na dahil olmuştur.
Büyük İskender ve Balıkesir
Büyük İskender M.Ö. 334 yılında Biga Çayı civarında Ahameniş İmparatorluğu ile yaptığı Granikos Savaşı’nı kazanarak Misya’yı ele geçirmiştir. Bu tarihten sonra Misya halkı paralı asker olarak ün kazanmıştır. O dönemde Mısır ordusunda bile Misya süvari birliği vardır. İskender’in ölümünden sonra kumandanları birbirleri ile savaşmıştır. Savaş sonunda Misya’yı Lisimakus ele geçirmiştir. O da Korupedyon Savaşı’nda I. Selevkos Nikator tarafından öldürülmüştür.
Misya, Nikator’un eline geçse de Lisimakus’un emrinde çalışmış Paflagonyalı Fletairos, Bergama’yı ele geçirmiş, Misya’ın bir kısmına da egemen olmuştur. Fletairos’dan sonra yeğeni I. Eumenes geçmiştir. M.Ö. 278 yıllarında Galyalılar Misya’ya gelmiştir. I. Eumenes’den sonra Bergama Krallığı’nın başına geçen I. Attalos, Misya’nın geri kalan kısmını da ele geçirmiştir. Bergama Krallığı egemenliğinde Misya ekonomik yönden rahat bir dönem yaşamıştır. M.Ö. 133 yılında Misya, Bergama kralı III. Attalos’un vasiyeti ile Roma İmparatorluğu hakimiyetine geçmiştir.
Roma ve Bizans Dönemlerinde Balıkesir
Misya Roma egemenliğine girdikten sonra M.Ö. 133 yılında konsül Manius Aquillius tarafından Roma’ya bağlı Asya Eyaleti kurulmuş ve Misya’nın bir kısmı bu eyalete bağlanmıştır. Romalılar Misya’yı, uzun süre vergi ve kölelikle sömürmüş ve baskı altında tutmuşlardır. Bunlara karşı halkın da desteklediği Pontus kralı VI. Mithridates’in başlattığı hareket başarılı olduysa da çok uzun sürmemiş ve M.Ö. 85 yılında bölge tekrar tamamen Roma idaresine girmiştir.
Kavimler Göçü’nün etkisi nedeniyle M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu doğu ve batı diye ikiye ayrılmış ve Misya yeni kurulan Doğu Roma İmparatorluğu’un yani Bizans’ın egemenliğine girmiştir. Misya topraklarının büyük bir kısmı Bizans egemenliği döneminde Opsikion Theması’nda yer almıştır. 675 yılında İstanbul Kuşatması sırasında Araplar, Misya’ya saldırmışlardır. 716-718 yıllarındaki İkinci İstanbul Kuşatması’nda Suriye sahillerinden hareket eden Araplar, Bergama ve Edremit yörelerini yağmalamışlardır.
Selçuklu Döneminde Balıkesir
1015 yılından itibaren Selçuklu Türkleri, Bizans İmparatorluğu egemenliğindeki Anadolu’da görülmeye başlamıştır. 1048 tarihli Pasinler Muharebesi ile Türklerin Anadolu’ya yaptığı akınlar hız kazanmıştır. 1071 tarihli Malazgirt Meydan Muharebesi’den sonra da Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başlamışlardır. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, İzmit çevresi ve Marmara sahillerinde Malazgirt Meydan Muharebesi’nden dört yıl sonra 1075 yılında İznik merkezli Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurmuştur. 1076 yılında da Misya’nın şehirlerinden Sizik ve Edincik’i ülkesine ilhak etmiştir. 1081 yılında Türkler nehir yolu ile Apollonia (Gölyazı)’ya gelen bir Bizans birliğini yok etmişlerdir.
Fakat başka bir Bizans birliği Sizik ve Poimanenon (Manyas)’ı Türklerden geri almıştır. 1085 yılında Süleyman Şah doğudayken, ona bağlı emirlerinden biri olan İlhan Bey, kısa bir süre önce ellerinden çıkmış olan Sizik, Apollonia, Poimanenon ve Edincik’i geri almıştır. 1086 yılında Süleyman Şah’ın Halep’i kuşatması üzerine kardeşi Melikşah tarafından görevlendirilen Tutuş, Ayn Seylam (Ayn Selm veya Aynı Salem) mevkiinde Süleyman Şah’ı yenmiş, bunun üzerine Süleyman Şah, 5 Haziran 1086 tarihinde intihar etmiştir. Ardından vezir Ebu’l-Kasım devletin başına geçmiştir. Sizik’i üst edinerek Marmara sahillerinin hakimi olmuştur. 1090 yılında I. Aleksios Komnenos’un Eufuryanis Alexaders’ı göndermesiyle bölgede savaşlar olmuştur. Ebu’l-Kasım, Gemlik’i alarak burada gemiler yaptırmaya başlasa da burası Bizans’ın eline geçmiştir. Ebu’l-Kasım’dan sonra Anadolu Selçuklu Sultanı olan I. Kılıç Arslan, Marmara kıyılarını ve Edremit Körfezi’ne kadar olan kısmı ülkesine ilhak etmiştir.
Kılıç Arslan’ın kayınpederi İzmir Beyi Çaka Bey ise Edremit’den Abydos’a kadar olan kıyılar ile Sakız ve Midilli Adası’nı ele geçirmiştir. Fakat verilen bir ziyafette Kılıç Arslan tarafından öldürülmüştür. Kılıç Arslan, bölgeyi 1099 yılında gelen Haçlılar’a karşı savunmuştur. 1107 yılında Kılıç Arslan ölünce Türkler Batı Anadolu’dan çekilmek zorunda kalmştır. Misya’yı yeniden ele geçiren Bizanslılar, Marmara sahillerinde bulunan bütün Türkmenlere savaş açmışlardır. 1115 yılına kadar bölgede Türk-Bizans çekişmesi yaşanmıştır. 1175 yılında Eskişehir ovasında toplanan 100.000 çadır Türkmen’in bir kısmı bu bölgeye gelmiştir. 1206 yılında Türkmenler Misya kentlerine akın etmeye başlamış ve Bizans ahalisi bölgeyi terk ederek Türkmenler bölgeye yerleşmiştir. 1237 yılında II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Misya’daki uç beylerini teftiş etmiştir. 1280’li yıllarda, daha sonra Karesi Beyliği’ni kuracak olan ve soyu Danişmend Gazi’den gelen Karesi Bey, babası Kalemşah ve büyük bir Türkmen grubu Misya’ya gelmiştir. Bunların yayınında Germiyanoğlu Yakup Bey de vardır.
Balıkesir ve Karesi Beyliği Dönemi
Kara İsa adıyla da bilinen Karesi Bey, muhtemelen 1296-1297 yıllarında Erdek, Biga, Edremit, Bergama, Çanakkale hariç büyük Misya sahasını Germiyan kuvvetlerinin desteğiyle ele geçirmiştir. 1306 yılında (bu tarih kesin değil) bir grup Türkmen, Ece Halil önderliğinde Trakya üzerinden Karesi topraklarına gelmiştir. Karesi Bey’den sonra yerine oğlu olan Aclan Bey’in geçtiği söylense de Aclan Bey’in kimliği henüz netlik kazanmamıştır. Aclan Bey’in oğlu olduğu düşünülen Demirhan Bey hükümdar olduğu dönemde kardeşi Yahşi Bey de Bergama taraflarını yönetmektedir. Diğer kardeşi Dursun Bey ise Osmanlı hükümdarı Orhan Gazi’ye sığınmıştır.
Dursun Bey, Orhan Gazi’ye Karesi Beyliği’ne saldırırsa Balıkesir, Edincik ve Bergamayı vereceğini ve kendininde sadece Kızılca Tuzla ile Makhram’ı alacağını söylemiştir. Makhram denilen yer ise Makhramion yani Behram Kale batı yakınında, Strabon’un andığı Tragasai Tuzlası’dır. Bu teklifin üzerine Orhan Gazi, Dursun Bey ile birlikte Balıkesir’e doğru gelmiştir. Orhan’ın hareketini duyan Demirhan Bey, Balıkesir’den Bergama’ya kaçmıştır. Burada Dursun Bey kaleden atılan bir ok yüzünden ölmüştür. Karesi’nin Osmanlı’ya ilhakı 1361 yılında Çanakkale’nin alınmasıyla tamamlanmıştır.Karesi ümerâsı, Osmanlı egemenliğine geçtikten sonra Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’ya Rumeli’ye geçişinin gerek hazırlık döneminde gerekse icraat sırasında yardım etmişler ve destek olmuşlardır.
Balıkesir’de Osmanlı Hakimiyeti
Karesi Beyliği’nin tarih sahnesinden çekilişi ve yerini henüz devlet olma aşamasında bulunan Osmanlı Beyliği’ne bırakışı, ileride güçlü bir devlet hâline gelecek olan Osmanlılar için askeri ve siyasi genişleme açısından önemli bir adım olmuştur. Karesi, Osmanlı’ya ilhak olduktan sonra müstakil bir sancak yapılıp yönetimi Süleyman Gazi’ye verilmiştir. Yıldırım Bayezid, Saruhanoğulları Beyliği’ni 1390’da ele geçirdikten sonra Saruhan ve Karesi’yi birleştirerek oğlu Ertuğrul’a vermiş, daha sonra buranın yönetimine Bayezid’in oğullarından bir diğeri olan İsa Bey getirilmiştir. Bir süre sonra Saruhan ve Karesi tekrar ayrılmıştır. 1393 yılında Karesi Sancağı, aynı yıl kurulan Anadolu Eyaleti’ne bağlanmıştır. 1402 tarihli Ankara Muharebesi’nde Karesi kuvvetleri, Osmanlı büyük ordusunun sağ kolunda bulunmuştur. Yenilginin ardından Balıkesir ilinin bulunduğu bölge Timur ordusunun saldırılarına maruz kalmıştır. Timur’un kendilerine bağımsızlık verdiği öteki beylikler gibi Karesi Beyliği, yeniden bir canlanma dönemi yaşamamıştır. Anadolu’nun genelinde yaşanan kıtlık, 1494 ile 1503 yılları arası Balıkesir ili genelinde de yaşanmıştır.
1525 yılından 1527 yılına kadar 3 mahsul yılında çekirge felaketi yaşanmıştır. 21 Eylül 1577 (H. 8 Recep 985) tarihinde ise bu yörede çok şiddetli bir deprem olmuştur. 1596’dan 1610’a kadar olan dönemde, Anadolu’daki Celali isyanları sonucu doğudan batıya doğru göç eden yörüklerin bir kısmı Balıkesir yöresine gelmiştir. 1816 yılına gelindiğinde Karesi Sancağı, Anadolu Eyaleti’nden ayrılarak kurulan Hüdavendigâr ve Kocaeli Eyaleti’ne bağlanmıştır. Ardından 1841 yılında, bu eyaletin yenilenmesiyle kurulan Hüdavendigâr Eyaleti’ne bağlanmıştır. Bu arada 1821 yılında Ayvalık Rumları, Yunan İsyanı’na katılmışlardır. Bunun üzerine Balıkesir Mutasarrıfı, bölgedeki konar göçer aşiretleri Rumların üzerine salmıştır.
Bu aşiretler içinde en büyüğü başlarında Davasoğlu isimli biri bulunan Kepsut Çepnileri’dir. Ardından isyan bastırılmıştır. 1845 yılında Karesi ile Saruhan Sancağı’nın birleşmesiyle yeni bir eyalet kurulsa da bu eyalet 1847 yılında kaldırılmış, Karesi yeniden Hüdavendigâr Eyaleti’ne bağlanmıştır. 1867 yılında Hüdavendigâr, vilayet olmuştur. Karesi, 1881-1888 yılları arasında vilayet olmuştur. 29 Ocak 1898 tarihinde Balıkesir ilinde çok şiddetli bir deprem olmuştur. 1909 yılında Karesi, bağımsız bir sancak olmuştur.
Kurtuluş Savaşı Döneminde Balıkesir
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Yunanlar, 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’i işgal etmişlerdir. Ertesi gün İzmir’in işgali haberi telgraf ile Balıkesir’e de ulaşmıştır. 17 Mayıs günü Balıkesir şehrindeki Alaca Mescit’te toplantı yapılmasına karar verilmiş ve ertesi gün burada Vehbi (Bolak) Bey önderliğinde 41 kişiden oluşan Balıkesir Redd-i İlhak Cemiyeti kurulmuştur. Yunan orduları, 29 Mayıs 1919 tarihinde Ayvalık taraflarına küçük bir çıkarma yapmışlardır. 26-31 Temmuz 1919 ve 16-22 Eylül tarihlerinde I. ve II. Balıkesir Kongreleri düzenlenmiş ve bölgede Kuvay-i Milliye birlikleri kurulmuştur. 22 Haziran 1920 tarihinde Yunan orduları Soma-Akhisar cephesine karşı taarruza geçmiştir. Bu cephenin dağılmasının ardından Yunan orduları, 30 Haziran 1920 tarihinde hem Balıkesir şehrini hem de Bigadiç’i ele geçirmişlerdir. 6 Eylül 1922 tarihinde Balıkesir işgalden kurtulmuştur.
Cumhuriyet Döneminde Balıkesir
1923 yılında bütün sancakların il olmasıyla Karesi ili kurulmuştur. 1926 yılında ilin adı Balıkesir olmuştur. 15 Kasım 1942 tarihinde Balıkesir ilinde 7 şiddetinde deprem olmuştur. Bu depremin sonucunda büyük can ve mal kaybı yaşanmıştır. 1980 İhtilali sonucu 12 Eylül 1980 günü sabah saatlerinde ilde sıkı yönetim başlamış, 19 Temmuz 1984 günü saat 17.00’de sona ermiştir. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra dönemin Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, 19 Ağustos günü Marmara’da yeni bir depremin olabileceğini söylemesi üzerine aynı gün Balıkesir valisinin talimatı ile Balıkesir ilinde evler boşaltılmıştır.
Balıkesir İlinin Adı Nereden Gelmiştir?
Balıkesir ilinin isminin nereden geldiği ile ilgili olarak birçok ihtimal söz konusu. Bunun nedeni Balıkesir’de Büyük İskender dahil birçok medeniyetin yaşamış olması. İşte Balıkesir’in isminin nereden geldiğine dair bilgiler;
Tarihçilere göre Balıkesir adı, Bizans imparatoru Hadrianus’un av partilerinde kullanmak için yaptırdığı Paleo Kastro (Eski Hisar) sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Tarihi bir gerçekliği de bulunan bu ad, daha sonra halk etimolojisi sayesinde değişik rivayet ve yorumlara da konu teşkil etmiştir. Balıkesir adı daha çok bal, balık, kesir ve hisar kelimeleri üzerinde yapılan oynamalarla izah edilmektedir. Bir rivayete göre Balıkesir’in adı eskiden Balık Hisar şeklindeymiş. Buradaki. balık sözü Eski Türkçe’de şehir, kale veya saray anlamı taşımaktaymış.
Kale Şehri anlamını veren bu rivayete göre bu ad, XI. yüzyıldan sonra kullanılmaz olmuştur. Gerçekten de Orta Asya’da Beşbalık gibi bazı Uygur devrine ait yer isimlerinde balık kelimesinin şehir anlamında kullanıldığı dikkati çekmektedir.
Diğer bir rivayete göre ise Balıkesir adı, balı kesir, yani balıçok, bol anlamındaki söz .grubundan gelmektedir. Buna göre Balıkesir’in balının bol ve lezzetli oluşu bu adı almasına sebep olmuştur. Başka bir rivayet ise Balıkesir’in ilk kurulduğu yıllarda buraya gelen bir yabancının iyi muamele görmemesi üzerine. balı keser, yani hatır, gönül tanımaz adını verdiği ‘şeklindedir. Buna göre bal, Arapça’da hatır, gönül anlamını taşımaktadır. Bunların dışında bölgede bir süre hakim olan İran Hükümdarı Balı Kisra veya civardaki Yılanlı Dağ’ın eski adı olan Balcea yada Pelecas’ın Balıkesir adının ilk şekli olduğu ileri sürülmektedir.
Fakat bunlar uzak ihtimaller olarak değerlendirilmektedir. Bütün bu rivayetler içinde en kabul edileni, buraya yerleşen Türk oymaklarının Orta Asya hatıralarını canlı tutmak için koymuş olabilecekleri Balık Hisar adıdır. Balıkesir dışında tarihte daha çok anılan bir adı daha vardır. Bu ad yörede bir süre hakim olan Karesioğulları Beyliği’nin kurucusu Karasi Bey’den kaynaklanan Karesi adıdır. İlin gerek beylik, gerekse Osmanlı Sancaklığı döneminde daha çok bu adla anılmıştır. Bir rivayete göre de Karesi beyinin oturduğu kaleye Beylik Hisar adı verildiği için bu ad değişerek bugünkü Balıkesir şeklini almış olduğu söylenmektedir. Balıkesir dolaylarında ilk defa adı geçen şehir Agiros (Achiraus)’dur.
Daha sonraları İmparator Hadrianus burada bir şato yaptırmış, Paleo diye şöhret kazandırmıştır. Sonradan burada kurulan şehre, bu isimden bozma olarak “Balıkesir” dendiği bir çok tarihçilerce kabul edilir. Bir söylentiye göre de bu havalinin bal’ı kesir(çok) olduğundan burada kurulan şehre “Balı-kesir” denmiştir. Balıkesir adının, bölgeyi zapteden İranlı Devlet adamlarından Balı- Kisra’nın adından geldiği veya Polikayseros’ dan bozma olduğunu söyleyenler de vardır. Bazı tarih ve coğrafya kitaplarında Balıkesir’in yerinde “Balak Hisar” veya “Balık Hisar” yazılır. Türklerin Orta Asya’nın bir hatırası olarak, burada kurulan şehre Balık Hisar (Hisar Şehri) demiş olmaları akla gelebilir Fakat bunu ispat etmek mümkün değildir.
İbni Batuta ve diğer arap kaynaklarına göre , Balıkesir şehri Karesi Bey tarafından kuruldu.
Karesi Vilayeti, 2.Meşrutiyetin ilanına müteakip, müstakil mutasarrıflık haline getirildi. 1923 yılında, bir kanunla Karesi deyimi kaldırılarak “Balıkesir” sözü aynı zamanda Vilayetin de adı oldu.
- Ayvalık
- Balya
- Bandırma
- Bigadiç
- Burhaniye
- Dursunbey
- Edremit
- Erdek
- Gömeç
- Gönen
- Havran
- İvrindi
- Kepsut
- Manyas
- Marmara Adası
- Savaştepe
- Sındırgı
- Susurluk
Balıkesir’in ekonomisi; tarım, turizm, sanayi, ormancılık ve makinacılığa dayanır.
Tarım:Balıkesir, üç iklim kuşağının tesiri altında kaldığı ve verimli topraklara, zengin akarsu kaynaklarına sahip olduğu için, tarım ürünleri çok çeşitlidir.Nüfusun % 80’i tarımla uğraşır. Kıyılarda daha çok zeytin, narenciye, incir, pamuk, elma, armut, ayva ve üzüm yetişir. İç kısımlarda tahıl, baklagiller, pancar, tütün, ayçiçeği, susam, pirinç, her çeşit meyve ve sebze yetiştirilir. En çok yetiştirilen tarım ürünleri; buğday, arpa, mısır ve yulaftır. Türkiye’nin en geniş zeytinlikleri burada olup, memleketimizde elde edilen zeytinin üçte biri bu ilde yetiştirilir.
Hayvancılık:Balya ve Manyas bölgeleri hayvancılığa müsaittir. Koyun, keçi ve sığır beslenir. Modern tavukçuluk oldukça ileridir. Arıcılık gittikçe gelişmektedir. Balıkçılık oldukça ileridir. Marmara Adasında her çeşit balığın konservesi yapılmaktadır. Konserve balık sanayii gelişmiştir. Marmara Adasında Türkiye’nin en büyük balık buzhanesi vardır. Bölgenin sardalya balığı meşhurdur.
Ormancılık:Balıkesir, orman ve orman ürünleri bakımından zengin bir ilimizdir. Ormanlar daha çok doğuda dağlık bölgede ve kıyılarda toplanırlar. Dursunbey, Balya, Sındırgı ve Burhaniye’de orman ürünleri ön sırada yer alır.Mobilya ve kereste fabrikaları vardır. Balıkesir Kağıt Fabrikasında gazete kağıdı istihsal edilir.
Madenler:Balıkesir maden bakımından da çok zengin bir ildir. Yalnız Türkiye’nin değil, dünyadaki bor madeni rezervlerinin % 52’si Balıkesir’dedir. Bor madeninin kendisi, sodyum borat, kalsiyum borat ve diğer çeşitleri makina, uçak ve uzay sanayiinde kullanılan kıymetli bir madendir. Dünya bor hammadde istihsalinin %40’a yakını burada yapılmaktadır. Türkiye’nin en zengin mermer yatakları da Balıkesir’de bulunur.Marmara Adası mermerleri iki bin senedir işlenmektedir. Beyaz ve gri renkli olan bu mermerler dünyaca meşhurdur. Çoğu ihraç edilmektedir. Balıkesir’de 250 mermer ocağı vardır. Granit taşı, zımpara taşı oldukça fazladır. Demir madeni bakımından çok zengin olup; Eymir, Gönen, Şamlı, Balya ve Havran’dan çıkarılmaktadır. Ayrıca linyit, taşkömürü, civa, demir, bakır, alüminyum, manganez, krom, kurşun, antimon, manyezit, dolamit, gümüş, kaolin ve altın yatakları bulunmaktadır. Altınoluk, altın bakımından zengindir.
Sanayi:Balıkesir sanayi bakımından gelişmiş ve önde gelen illerimizdendir. 100’e yakın büyük sanayi ve beş bin küçük sanayi işletmesi ile tarıma dayalı sanayi, imalat, kimya ve her çeşit sanayi ile ilgili tesisler mevcuttur. Başlıca sanayi tesisleri; zeytinyağı ve sabun, meyva, sebze ve balık konserve, pamuklu dokuma ve iplik, şeker, çimento, gübre, sülfirik asit, boraks ve asit, kağıt, un, yem, süt, deri ve çorap, jeneratör, kereste ve mobilya fabrikaları ile pekçok sayıda atelye mevcuttur. Yeni fabrika kurulmağa da devam edilmektedir.
Ulaşım:Karayolu, demiryolu, denizyolu ve hava yolları bakımından kavşak noktalarından biridir. Balıkesir’e ulaşmak veya buradan diğer illere gitmek çok kolaydır. Marmara, Ege, İç Anadolu arasında bir geçittir. Karayolları muntazamdır. Balıkesir-İzmir arası yeni yapılan yolla kısalmıştır. Bandırma, Kuşadası, Ayvalık ve Akçay limanları ile her yere bağlıdır. Bandırma, önemli bir yükleme ve indirme limanıdır. Bandırma ve Eskişehir’den gelen demiryolu, Manisa ve İzmir’e ulaşır. Balıkesir ve Bandırma havaalanları daha çok askeri maksatlarla kullanılır. Motorlu araç sayısı bakımından oldukça zengindir. Balıkesir ili sınırları içinde 1150 km karayolu olup, bunun 615 kilometresi devlet yolu, 535 kilometresi il yoludur. 742 kilometresi asfalt, 321 kilometresi stabilize, kalanı ham yoldur.
Kaynak:http://www.cografya.gen.tr/tr/balikesir/ekonomi.html
BALIKESİR HALK OYUNLARI
Balıkesir Halk Oyunları zengin bir kültürel yapıya sahiptir.Yörede bulunan birçok farklı etnik grup kültür çeşitliliğini ortaya çıkarmaktadır ve bu halk oyunlarına da yansımaktadır. Genel olarak bakıldığında oyunlar daire,düz çizgi ve karşılıklı geçişler şeklinde oynanmaktadır. Yöredeki oyunlar genel halk oyunları türlerinden Zeybek,Güvende,Kaşık Oyunları ve Bengi sınıfına girmektedir.
Pamukçu Bengisi yörenin en ünlü oyunudur.Dursunbey İlçesinde Bakanlığımızca UNESCO;ya kültür mirası adayı olarak sunulan “Barana Geleneği” sürdürülmektedir. Sözkonusu gelenek; 15 Kasım 2010 tarihi itibariyle Dünya Kültür Mirasına kaydedilmiştir.Balıkesir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün girişimiyle, Kültür ve Turizm Bakanlığı-Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü; SOKÜM(Somut Olmayan Kültürel Miras) konusunda önemli bir başarıya imza attı ve Balıkesir’in Dursunbey ilçesinde yaklaşık 300 yıldan beri devam eden “Barana Geleneği”nin Dünya Kültür Mirası arasına girmesini sağladı.
Balıkesir Yöresinde Günümüzde Oynanan Başlıca Halk Oyunlarının İsimleri:
Harmandalı,İkili Güvende,Toplu Güvende,Bengi,Baydan Nazmiye,Karyolamın Demiri,Akpınar,Hatçam,Azime,Bağ Yüzünün Çamları,Durnalar,Tüllek(İğde Dalı),Demirciler,
Ağır Hava,Koca Arap,Kemeraltı,Doğanlar Zeybeği,Sekme,Kayalcanın Taşları(Yörük Ali),Mendili Oyaladım,Karşılama,Şerifem,Aşağı Yoldan,Tünleme,Mende,Yörük Dağı,Ninna,
Suda Balık Oynuyor,Sarı Karınca,Köroğlu,Aldı Dereleri,Koybatın Dereleri,Dursunbeyin Hanları,Şıngır,Edremit Güvende,Yılanı Yılanı,Savaştepe Zeybeği,Bandırmalı Güzelim,Alay Havası,İsmailler Zeybeği,Koca Kuş,Koca Ceviz,Dada Zeybeği,Entarisi Damgalı,Oğlanın Adı Hakkı,Ergama,Sabai Güvende,Tabancalı,Kozak Dağının Çamları,İsmailli,Yanık Hatçem.
Kadınların Oynadıkları Oyun Adları:
Akpınar, Hatçam, Mende, Azime, Durnalar, Demirciler,Tüllek (İğde Dalı), Mendili Oyaladım,Yörük Dağı,Ninna,Suda Balık Oynuyor,Bandırmalı Güzelim,Kozak Oyunu,Entarisi Damgalı,Oğlanın Adı Hakkı,Ergama,Sarı Karınca.
Kadın Oyunlarında Çalgı:
Geleneksel olarak bakır tava,kazan,kaşık ve zilli maşa kullanılmaktadır.
Erkeklerin Oynadıkları Oyun Adları:
İkili Güvende,Toplu Güvende,Bengi,Ağır Hava,Karşılama,Koca Arap,Kemeraltı,
Sekme,Kayalcanın Taşları,Şıngır,Edremit Güvende,Yılanı Yılanı,Savaştepe Zeybeği,Alay Havası,İsmailler Zeybeği,Koca Kuş,Dada Zeybeği,Doğanlar Zeybeği,Aldı Dereleri,Koybatın Dereleri,Sabai Güvende,İsmailli,Tabancalı.
Erkek Oyunlarında Çalgı:
Geleneksel olarak bağlama,davul,zurna veya klarnet kullanılmaktadır.
Yörede oynanan başlıca oyunlar şöyledir.
PAMUKÇU BENGİSİ
Yörede ünlü olan oyun çeşitlerinden biridir.Pamukçu Köyü ile bu oyun özdeşleşmiştir. Kelime anlamı “sonu olmayan,ebedi” olan oyunun menşeisinde cengaverlik unsuru bulunmaktadır.Benginin kendine has bir çıkış havası vardır.Asıl havadan ayrı olup gezinti şeklindedir.Bengi 8-10-12-15 kişi ile oynandığı gibi,daha fazla kişilerle de oynanır.Bengi’de beş figür vardır.Figür aralarındaki hareketler ise oyunun manasını belirler.Oyunlar daire biçiminde ve soldan sağa doğru oynanır.
Pamukçu yöresinde köy düğünlerinde,bayramlarda ve eğlencelerde İkili Güvende,Toplu Güvende ve Bengi oynanmaktadır.Bengi oyunun yurt çapında tanıtımı için 1975’de Pamukçu Köyü’nde bir dernek kurulmuştur. Dernek faaliyetlerini sürdürmektedir.
İKİLİ GÜVENDE
Murat KARABULUT tarafından derlenen oyun köy düğünlerinde, bayramlarda, Akpınar eğlencelerinde ve sohbetlerde gençler tarafından oynanır.
Sadece iki kişi tarafından oynanan bu oyun oldukça hareketlidir. Belirgin figürleri dönme ve çökmelerdir. Bu oyun boy ve kabileler arasında yapılan mücadelede, iki tarafın en güçlü savaşçılarının karşılaşmasını temsil eder.
Oyuna başlamadan önce müzik eşliğinde kısa bir gezinti yapılır. Yörede bu gezintiye “ Aldırma “ , oyuna başlama haline gelmeye de “ Oyuna Alma “ denir. Baştan sona kadar çökme ve dönme figürlerinden meydana gelen oyun, hızlı tempoda yapılan seri hareketlerle sürdürülür.
TÜNLEME
Sevinç YAŞAR tarafından derlenen oyun bayanlar tarafından düğün ve kına gecelerinde oynanmaktadır.Daha çok Balıkesir ilinin Kepsut ilçesine bağlı Ahmet Ölen köyünde bu oyun görülmektedir.
Oyun kadın ve genç kızların bakır tava ile söyledikleri türkü eşliğinde en az dört kişi veya daha fazla kişi ile kaşıkla oynanmaktadır.
1-Oyun Türküsünün Sözleri:
Sevdiğim aşağıda ben yukarıda savaşam
İzin ver Allah’ım yare kavuşam
Sen benimsin ben seninim ey güzel.
Barış, mezarların kar olmayınca
Girmem evinize yar olmayınca
Bu tepeden o tepeye ev olur
Alem sevdiğine yanar del(i) olur.
2-Oyunun Figürleri :
a)Düz Figür: Figür sağ ayakla nokta yapılarak başlar.Sağ ayak taban basarken sol ayak dizden yukarı çekilir ve sağ ayak üzerinde iki kez sekme yapılır. En son olarakta iki ayağın tabanı yere basılır.Aynı zamanda kollar baş hizasında yanda yukarıya kaldırılır.
b)Geçiş Figürü: Figür sağ ayak nokta yapılarak başlar.Sağ ayak taban basarken sol ayak parmak ucu ile vücut ağırlığı yukarıya çekilir,bu hareket iki kez tekrar edilir.Daha sonra sol ayak taban basarken sağ ayak dizden yukarı çekilir ve bir kez sekme yapılır bundan sonra sağ ayak tabanı basılırken sol ayak dizden yukarı çekilir ve iki kez sekme yapılır.En son olarakta iki ayağın tabanı yere basılır.Aynı zamanda kollar baş hizasında yanda yukarıya kaldırılır.
3-Oyunda Giyim – Kuşam:
1-Başa;altta çetki üstte çember (Allı bez-Karanfilli bez )
2-İçe;Dokumadan göynek yada dokuma olmayan fistan
3-Üstte;Kaftan ( Üçetek )
4-Yakalık
5-Zıbın
6-Kemikli bağ
7-Şal ( Arkalaç )
8-Peşkir
9-Yün çorap
4-Oyunda Aksesuar: Kaşık.
Geleneksel Türk Tiyatrosu
Balıkesir Yöresi köy seyirlik oyunları Bigadiç,İvrindi,Dursunbey ve Sındırgı İlçelerinde daha çok görülmektedir.Bu oyunlardan bazıları şunlardır:Deve Oyunu,Afyon Kazması,Öküz Oyunu,Değirmenci,At Oyunu,Delioğlan…
Günümüzde oynanan başlıca oyunlar şunlardır:Bigadiç-Kayırlar Köyü:Deve Oyunu,Bebek Oyunu, Afyon Kazması , İvrindi:Kepçecik Oyunu, İvrindi-Yürekli:Bebek Oyunu,Delioğlan, Dursunbey-İsmailler Köyü:Deve Oyunu.
-Tülü
Milli günlerde düğün ve bayramlarda,debbağ esnafı tarafından gerçekleştirilen bir gösteridir.
En az on kişiden oluşan bir grup keçi ve koyun derilerinin tüylü yerleri dışa gelecek şekilde giyer. Deriden bir başlık,ucuna tüylü deri takılmış bir sopa ve üzerlerine dongurdaklar takarak ahalinin üzerine yürünür.
Tülü grubunun başında bir “Tülü Kadısı” bulunur.Bir eşeğe ters binerek bahşiş vermeyenlere elindeki sopanın tüylü kısmıyla su atar.
-Deve Oyunu
Deveyi yapabilmek için 2.5 m. uzunluğunda 5 cm. genişliğinde dört tane, aynı genişlikte ve 50 cm. uzunluğunda üç tane çıta, fındık dalından kesilmiş yaklaşık 1 m. uzunluğunda beş veya altı, 3-3.5 m. uzunluğunda iki tane çubuk, at veya eşeğin kafa kemiği, koyun ye de keçi derisi, 4.5 tane çan, kilim, battaniye veya tül ile ipin hazır olması gerekir. İlk önce uzun çıtalar parelel olarak üç kısa çıtayla ön, orta ve arkadan tutturulur. Uzun çıtalara karşılık olarak eşit aralarla beş, altı, delik açılır, uzun çubuklar çıtaların üzerinden kavisli şekilde uzatılarak uçları öndeki ve arkadaki deliklere girdirilir. Diğer kısa çubuklar da diğer iki çıtada karşılıklı olarak açılmış deliklere kavisli olarak girdirilir. Uzun çubukların arka deliklerden sarkan uçları birleştirilerek bağlanır. Bu kısım devenin kuyruğu olur.
İskeletin ön kısmındaki çıtaya yine 50 cm. uzunluğunda başka bir çıta 45 derecelik açıyla tam ortadan çakılır. Bu çıtanın ucuna 90 derecelik açıyla ucu aşağı doğru uzanan başka bir çıta çakılır.Çıtanın üzerine at veya eşeğin kafa kemiği bağlanır. Kafa kemiğinin altındaki destek olarak uzatılan çubuğun ucuna, çekildiğinde oynayacak şekilde küçük bir çıta bağlanır. Bu çıta devenin alt çene görevini yapar. Alttaki oyuncu bu ağaç parçasının ucuna bağlı ipi çektiğinde devenin ağzı hareket etmiş olur. Kafa kemiğinin üzerine koyun veya keçi derisi sarılır, üzerine yular şeklinde ip bağlanır. Bu ipin bir ucu deveyi önden çeken kişinin eline verilir.
Devenin çenesinin altına beş veya altı tane çan bağlanır. Çanların çıkardığı seslerle deve oyununun başlamış olduğu köye duyurulur. Gövde iskeletinin üzerine büyük bir kilim, kilimin üzerine de battaniye yada tül örtülür. Bu kişi kilimin içerisine girerek tam ortadan iskeleti omuzlarına alır ve yürümeye başlar. Böylece devemiz oyun için hazırlanmış olur. Sıra oyuncuların hazırlanmasına gelir. Dört kişiye beyaz elbise giydirilir, ellerine ve yüzlerine soba isi sürülerek Arap haline getirilir. Oyunda rolü olan diğer oyuncular günlük kıyafetleriyle oynarlar.
Deve ve oyuncular hazırlandıktan sonra akşam karanlığı basınca köy meydanında büyük bir ateş yakılır. Köyün bir ucundan oyun başlatılır. Araplardan biri önde deveyi çeker, diğerleri devenin etrafında gezinerek ve çeşitli sesler çıkartarak yürürler. Devenin arkasında oyunu seyretmeye gelen köy halkı yürür. Kalabalık, deve meydanda yakılan ateşe yaklaştıkça artar. Kalabalıktan bir grup tef eşliğinde deve havası türküsünü söylerken deve de müziğe uygun hareketleriyle oynar.
BALIKESİR’DE EL SANATLARI
Balıkesir İli halk kültürü açısından zengin bir yapıya sahiptir. El sanatları, halk oyunları ve halk mutfağı en göze çarpan alanlardır.
Balıkesir’in Sındırgı İlçesinde dokunan ve adıyla ünlenen el sanatı olan Yağcıbedir Halıları Balıkesir denilince ilk akla gelen üründür. Yağcıbedir Halıları kullandıkça değer kazanmaktadır. Sındırgı Yağcı Bedir halılarının otantik özelliklerinin bozulmadan gelecek nesillere orijinal haliyle aktarılabilmesi için geleneksel motif, doku, yapı ve boyaları bir proje çerçevesinde bilimsel olarak kayıt altına alınmaktadır.
Ülkemizde iğne oyacılığında en tanınmış merkezlerden biri de Gönen İlçesidir. Balıkesir
yöresinde yaygın olarak yapılan oya çeşitleri iğne ve boncuk oyacılığıdır.
Balıkesir’in geleneksel halk sanatları beş başlık altında toplanabilir:
1. Dokumalar:
Balıkesir yöresine göçen Yörükler göçebe yaşam sürerken zamanla yerleşik hayata geçmişlerdir. Dokuma konusunda usta olan bu yerleşimlerde daha çok kirkitli dokumalara rastlanmaktadır. Halı dokumalarıyla ünlü olan Yağcıbedir Yörükleri Balıkesir Yöresinde XVII.yüzyıldan itibaren görülmeye başlamaktadır. Balıkesir’de Yağcıbedir Yörükleri’nin yerleşim yerleri şunlardır: Sındırgı İlçesi Karakaya, Eğridere,Alakır,Çakıllı,Eşmedere ve Gölcük Köyleri,Bigadiç İlçesi Kayalıdere Köyü,Kepsut İlçesi Ahmetölen Köyü.
1.1. Kirkitli Dokumalar
1.1.1. Yağcıbedir Halıları:
Balıkesir İlinde Sındırgı İlçesinde dokunan ve adıyla ünlenen el sanatı olan Yağcıbedir Halıları Balıkesir denilince ilk akla gelen üründür.Bu halılar Yağcıbedir Yörüklerinin ellerinden çıkmakta olup Yörük kültürünün en önemli ürünlerinden biridir.
Yağcıbedir Halılarının iki önemli özelliği vardır. Bunlardan biri doğal bitki yaprağı ve köklerinden elde edilen “kök boya” adı verilen boyalarla boyanmış ipleri diğeri ise özgün motif kullanımıdır. Renkli yün iplerden iştar tipi tezgahlarda dokunan halılarda “yörük düğümü” ya da “Türk düğümü” tarzında dokuma görülmektedir.Halılarda kullanılan renkler koyu kırmızı,koyu mavi,lacivert ve de az da olsa beyazdır. Lacivert renk zeminde ve bordürlerde,kırmızı renk bordürlerde,köşe ve göbek motiflerinde beyaz renk ise bordürlerde ve mihrap çizgilerinde görülür.
Yağcıbedir Halıları motifleri bakımından Karagöz,Heybe Sulu ve Yedi Elli olarak üç gruba ayrılmaktadır. Bu grupların içinde bir çok motif çeşidi mevcuttur.
Bunlardan bazıları: Canavar,koyun,geyik,at,yıldız,çiçek,mührüsüleyman,salyangoz,akrep,kartal,heybesuyu,eli belinde,mihrap,kırkayak,çınar yaprağı….Halıların boyutları genelde 110×200 m² dir. Yağcıbedir halıların ömrü 150-200 yıl olup bu halılar kullanıldıkça değer kazanmaktadır. Günümüzde yapımı devem eden halı dokumacılığında renk ve desenlerde farklı taleplerin olması halılarda yozlaşmaya sebep olmaktadır. Buna rağmen orijinal yapıya bağlı kalınarak da halı üretimi Yağcıbedir Yörük köylerinin olduğu (Sındırgı İlçesi Karakaya, Eğridere, Alakır, Çakıllı, Eşmedere ve Gölcük Köyleri,Bigadiç İlçesi Kayalıdere Köyü,Kepsut İlçesi Ahmetölen Köyü.) yerlerde devam etmektedir.
Ayrıca köylerde 3000 civarında halı tezgahı olup,yılda yaklaşık olarak 300.000 adet çeşitli ebatlarda halı dokunmaktadır.Ülke ekonomisine yılda ortalama 1 milyon TL. arası gelir sağlamaktadır.
1.1.2. Zili/Sili
Düz kirkitli dokuma türü olan zililere Balıkesir’in dağ köylerinde sık rastlanmaktadır.Kullanılan motif isimleri:beyaz tabak,gök tabak,çiyan ayağı,tavuk ayağı ve yedi baladır.Boyut olarak,motif sayısı ele alınarak,yedi tabaklı veya dokuz tabaklı olarak zililer yapılmaktadır. Renk olarak kahverengi,beyaz,kırmızı,mavi seçilmekte ve sipariş üzerine renk dokusu değiştirilmektedir.Yörede Kepsut İlçesi’nin Dedekaşı Köyü Zili dokumalarıyla ünlüdür.
1.2.Mekikli Dokumalar
1.2.1.Bez Dokuma
İpliği kumaş haline getirme işine dokuma denilmektedir.Balıkesir Yöresinde özellikle Manav Köylerinde bez dokumalar halen yapılmaktadır.
Genelde ev sakinleri ve marangoz işbirliği ile yapılan dokuma tezgahları bu köylerde hemen hemen her evin bir odasında yer almaktadır.Bez dokumaların atkısında orlon,çözgüsünde pamuk ip,marama adı verilen baş örtülerinde ise yün ip kullanılmaktadır.Kırsal kesimin ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak yapılan dokumalar çaput kilim/yaygı,marama,bohça olarak değerlendirilmektedir.
1.2.2. Şayak-Aba Dokuma
Şayak-Aba koyun yünü veya yapağı kullanılarak “Çufalık” adı verilen tezgahlarda dokunan kaba ve kalın bir kumaştır.Bu dokuma çeşidini daha çok Balıkesir İlçelerinden Balya,İvrindi,Kepsut ve Dursunbey’de kırsal kesimde yapıldığı ve giysi olarak kullanıldığı görülür.
1.3. Keçe Yapımı
Keçe hammaddesi yün olan,yünün sabunlu su ile ıslandırılıp birçok işlemden geçirilerek dövülmesi ile oluşturulan bir kumaştır.Türklerde göçebe yaşam ile ortaya çıkan geçmişi uzun olan bu el sanatı azalarak da olsa günümüze kadar gelmiştir. Kullanım alanları ise:Yaygı keçesi,paspas,kepenek,külah,yelek,pantolon,çantadır.
Keçenin yapımında yün yapılacak eşyaya göre tartılır ve yay-tokmak yardımıyla veya Makine ile taranıp,kabartılır.Yere açılan hasıra göz kararı ile yünün büyük bir kısmı saçkı ile atılarak yerleştirilir ve hasır rulo şeklinde sarılır.
Bu sırada yünün keçeleşmesini sağlayacak sabunlu su için kazana su konulur ve kaynatılır.Kaynayan suya sabunda eklenerek ateş üzerinde su karıştırılır ve bu sabunlu su keçenin oluşumundaki her aşamada kullanılır.
Rulo olarak sarılan hasır açılır ve yassılmış yünün üzerine tasa konulan sabunlu su süpürge yardımıyla,yünün her tarafına gelecek şekilde sepilir.Islandırılan yün hasıra sarılır. Hasırın dışına Tepme İşleminde kirlenmemesi için çuval bezinden sargı sarılır ve ip ile hasır sıkıca bağlanır.Keçe Ustası ayakları ile hasırı dükkanın içinde bir götürüp bir getirerek Tepmeye başlar.Tepme İşlemi yaklaşık yarım saat sürer ve yün gitgide gevşemeye başlar.I.Tepmeden sonra açılan hasırda keçeler ters yüz edilir.Keçenin kenarları kaba yün ve sabunlu su kullanılarak el yardımıyla düzeltilir bu işleme Çatkı denilir.
Keçenin sağlamlığını arttırmak için keçenin altına ve üstüne bir kenara ayrılan yün saçkı ile sepilir.Eğer kepenek yapılıyorsa kepeneğin ense ve külah kısmı da bu sırada sepilmektedir.
Sabunlu su yünün üzerine sepilerek hasır toplanır ve bağlanarak II.Tepme İşlemi gerçekleşir.Bu işlem yaklaşık yarım saat sürer ve açılan hasırdaki keçeye istenilen motif veya sipariş veren kişinin ad ve soyadı baş harfleri,sipariş üzerine yapılmıyorsa yapan Ustanın adını baş harfleri daha önceden hazırlanmış renkli keçe parçaları kullanılarak sabunlu su ile yapıştırılır.Tekrardan sabunlu su kullanılarak ıslanan keçe hasıra sarılarak bir on dakika daha tepilir ve keçe hasırın içinden çıkarılıp tezgah üzerine alınır.
Sargı ile sarılan keçe kol gücü ile dövülüp haşlanmaya başlanır.Keçe iki üç saat boyunca hem ıslandırılır hem de dövülür.Kol ile dövme işleminin çeşitli biçimleri vardır:
Yuvarlama,Kollama,Körükleme.Zaman geçtikçe keçe sertleşip sıkılaşmaya başlar ve biraz da küçülür.Yünün rengi keçe rengine gelince keçe katlanarak suyu süzülsün diye bir kenara konulup bir gün dinlendirilir.Böylece sık sık sabunlu su ile ıslandırılan keçenin emmediği suyu da akıtılmış olur.
Keçe ertesi gün tezgah üzerine alınarak düzden,tersten,enden ve boydan olmak üzere farklı şekillerde katlanarak bir süre yuvarlama yapılır. Sonra tezgaha açılan keçeye tokaçla vurularak keçenin katlama yerleri ve kenar kısımları düzeltilir.Keçe sırığa sarılır,yaklaşık on dakika sırık ile keçe tezgah üzerinde yuvarlanıp açılır.Tokaç ile vurularak düzeltilen keçe şekline uygun bir şekilde asılarak kuruması için açık havaya çıkarılır.Havanın sıcaklık durumuna göre kuruma işlemi bir veya iki gün sürmektedir.
Yapılan keçe türü Çoban Kepeneği ise son Tokaçlama İşleminden sonra Tokaç yardımıyla kepeneğin ön yüzünde açılacak olan kanatlar belirginleştirilir ve bıçak yardımıyla aşağıdan yukarıya bu kısımlar açılır.Makas ile ense ve yaka kısmı düzeltilir.Yeni açılan yivler el ile ovularak sertleştirilir.Böylece bu kısımlardan oluşacak açılımlar önlenmiş olur.Kepenek şekli bozulmasın diye askıya asılarak açık havada kurumaya bırakılır.
Desen Oluşturmada Kullanılan Renkli Keçenin Hazırlanması:
Bir teneke kutuda veya kazanda kaynatılan suyun içine istenilen renk için yün boyası atılır ve karıştırılır.Boya boza kıvamına gelince kazanın altındaki ateş azaltılarak içine renksiz keçe parçaları atılır ve kaynamaya bırakılır.Boyanın içine atılan bir avuca yakın tuz boyanın keçeye tamamen geçmesini sağlar ve yarım saate yakın boya içinde bekletilen keçeler istenen rengi alınca boyadan çıkarılır.Açık havaya çıkarılarak kurumaya bırakılır.
Bu şekilde bir çok renkten hazırlanan renkli keçeler desen yapımında kullanılır.Keçeler desene göre kesilerek kullanılır.
Yapılan keçe ürünleri sanayii ve kırsal kesimin ihtiyacını gidermeye yöneliktir.Balıkesir’de yapılan sanayi keçeleri ile kepenekler Eskişehir,İzmir,Ankara, İstanbul, Kastamonu, Bilecik, Bursa ve civar ilçelere pazarlanır.
Balıkesir Merkez’de ve Savaştepe İlçesi Sarıbeyler Beldesi ve bazı dağ köylerinde yapımı devam etmektedir.
1.4. Oya Yapımı
Oya; iplik,boncuk,pul gibi gereçlerle tığ,iğne,mekik,firkete ve şiş kullanılarak çeşitli tekniklerle yapılan el sanatı ürünüdür.Oyalar isimlerini hayvanlardan,bitkilerden,figürlerden ve nesnelerden alırlar.Balıkesir yöresinde yaygın olarak yapılan oya çeşitleri iğne ve boncuk oyacılığıdır.
İğne oyası,iplik üzerine veya kumaş kenarına motiflerin iki veya üç boyutlu olarak genellikle tane şekillerinin yan yana dizilmesi ile oluşturulmaktadır.
Balıkesir’de iğne oyacılığında en tanınmış merkez Gönen İlçesidir.Yapılan oya modellerinin başlıcaları şunlardır:Sepette gül,katlı gül,gelin yelpazesi,gelin tacı,selvi yaprağı,kollu karanfil,kabak çiçeği,zilli maşa,portakal oya,dut oya,horoz ibiği,zülem kadeh,beşli kiraz,cilveli kiraz,tül işi,kirazlı çark,dutlu biber,hercai menekşe,sinek oya.Yapılan oyalar süs,çeyiz ve hediye olarak değerlendirilir.İlçede oya yapımı kadınlar arasında yaygın olup aile ekonomisinde büyük paya sahiptir.
Gönen çevresinde özel bir yeri olan oyacılığın,ilçede Salı günleri kurulan “Oya Pazarı” ve her yıl 6 Eylül Kurtuluş Etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen “Oya Festivali” ile gelişmesi ve sektörünün oluşması sağlanmıştır. Ayrıca Tığ Oyası (Tığ Danteli) de Balıkesir Yöresinde yaygın olarak görülmektedir.
2. Ağaç İşleri:
İvrindi İlçesi Korucu Beldesi ve köylerinde daha çok gördüğümüz ağaç işleri yapımına yörede dağ köylerinde de rastlamak mümkündür. Ağaçtan yapılan eşyalar:Kaşık,oklava,kirkit,ağızlık ve bastondur.İvrindi İlçesi Korucu Beldesinde yapılan ağaç kaşıklar boyanarak süs eşyası olarak da değerlendirilmektedir.
3. Çömlek Yapımı:
Çömlek yapımı için uygun toprağın alınarak sulanıp,çiğnenmesi ve yoğrulması ardından motorlu çark üzerine konulup el ile şekil verilmesi ile oluşturulan eşyalara çömlek denilmektedir.Günümüzde İvrindi İlçesi Kayapa Beldesi’nde çömlek ürünleri desti,küp,sigara tablası,saksı ve güveç yapılmaktadır.Plastik eşyaların çıkması toprak işlerindeki talebin azalmasına sebep olmuştur.
4. At Arabası Yapımı:
Motorlu taşıt araçlarının çıkmasıyla önemini kaybeden at arabası yapımı yörede günümüzde yalnızca Susurluk İlçesi’nde yapılmaktadır.Ahşaptan yapılan at arabaları renkli boyalarla çeşitli manzaralar boyanarak süslenmektedir.
5. Yorgan Yapımı:
Balıkesir İlinde Yorgan Yapımı uzun yıllar öncesine dayanan bir sanat dalıdır.Teknolojinin gelişmesi,hazır çeyiz,hazır yorgan,hazır yastık sektörünün hızla ilerlemesi yorgan sanatını olumsuz etkilemiştir.Yörede yorgan ihtiyacını genelde Balıkesir Merkez’de bulunan on altı adet yorgan dükkanı karşılamaktadır.Yorganlar kullanımlarına ve isteğe bağlı olarak iki çeşit yapılmaktadır:Gündelik ve Fantezi(Model) Yorganlar.Çok emek isteyen bu el sanatında günümüzde model çeşitliliği dikkat çekmektedir.
BALIKESİR’DE GELENEK VE GÖRENEKLER
Balıkesir yöresinin düğünden doğuma, sünnetten ölüme kadar günlük hayatın akışı içerisinde çeşitli dönüm noktalarına yönelik gelenekleri vardır.
Doğum Adetleri:
Çocuk ailenin temelini sağlamlaştıran,neşe sevinç kaynağıdır. Ancak çocuk sahibi olamayan kadınlar diğer yörelerde olduğu gibi bu yörede de çeşitli yollara başvurmaktadır. Bunların başında adak yerlerini ziyaret etmek gelmektedir. Ayrıca evde hazırlanan koca karı ilaçları diye tabir ettiğimiz ilaçlarda kullanılmakta ve bu konuda çeşitli inanmalar uygulanmaktadır.
Yörede doğacak olan çocuğun cinsiyetini saptamak içinde çeşitli yöntemlere başvurulur.
Bu yöntemlerden birisi ateşe şap atmaktır. Şap yanınca kabarmaya başlarsa doğacak çocuk erkek, kabarmazsa kız olacağına inanılır. Başka bir yolda gebenin sütünü bir bardak suya damlatmaktır. Süt dağılmadan dibe inerse erkek,dağılırsa kız çocuk beklenir.
Doğacak çocuğun genellikle baba tarafından evin ocağını tüttürecek, soylarını sürdürecek bir erkek çocuk olması istenir. Doğumu kolaylaştırmak için de şunlar yapılır:
Hocalara tabar verilir. Onlarda içine dualar yazarlar. Daha sonra tabağın içine su konur ve gebeye içirilir. Gebenin örülü saçları,düğmeleri çözülür. Evdeki kapıların ve sandıkların kilitleri açılır. Ayrıca gebe kadının bağırışlarının başkalarınca duyulması çok günah sayılır. Duyanlar günahları bağışlanana dek çocuğun doğmayacağına inanılır.
Birkaç kez çocuğu olup ta ölen anneler, buna bir çare bulabilmek için kendilerince tedbirler alırlar. Bunlardan bazıları şunlardır:
Hasan adlı üç çocuktan birer çivi alınır. Bunlar demirciye verilir. Demirci bunlardan gece yarısı bir bilezik yapar. Çocuk doğar doğmaz bu bilezik koluna takılır.
Gebenin önüne yeni kalaysız bir bakır tepsi konur. Çocuk bu bakır tepsinin içine doğar. Daha sonra tepsi bir yoksula verilir.
Hiç çocuğu ölmemiş birkaç anneden,birer parça bez alınır. Bunlardan dikilen gömlek,doğar doğmaz çocuğa giydirilir.
Doğum olduktan sonra doğan bebeğin göbeği kesilirken ebe tarafından bebeğe göbek adı verilir. Daha sonra genellikle üç gün içinde çocuğun adı verilir. Ailenin büyüğü, yaşlı bir erkek tarafından çocuk kucağa alınır ve kıbleye karşı döner. Çocuğun kulağına ezan okur,üç defa da adını söyler. Böylece adı verilmiş olur. Çocuğa genellikle erkek tarafına öncelik tanınarak büyükannenin ya da dedenin adı verilir.
Çocuğun doğduğu yedinci günde çocuk Mevlidi okunur. Mevlide bu mutlu günü kutlamaya gelen yakınlar çağırılır.
Çocuğun ellerinin doğduğu zamanki durumuna göre geleceğine ilişkin tahminler yürütülür. Örneğin elleri kulaklarına doğru kalkmış durumdaysa ileride büyük adam olacağına, göğsünde ise bilgiç olacağına, doğar doğmaz ellerini bir şey arar gibi kımıldatırsa iyi huylu olacağına inanılır.
Çocuğa meme verilmesi için doğumun üzerinden üç gün geçmiş olması gerekir. İlk memeden önce Kur’an üzerinden toz alınır. Bu toz çocuğun ağzına ve annesinin memesine sürülür. Loğusaya özel bir özen gösterilir ve “al basmasına” uğramaması için çaba harcanır. Bu nedenle ölü evinden gelenlerin bir yere uğramadan loğusaya gelmelerinin, kırklar çıkmadan iki loğusanın görüşmesini ve loğusanın yalnız kalmasının sakıncalı olduğuna inanılır. Ayrıca loğusa al basmasından korunabilmek için kırmızı kurdele bağlar.
Otuz gün boyunca anne dışarı çıkmaz. Hep evde kalarak bebeğiyle ilgilenir. Yirmi yedi veya yirmi dokuzuncu gününde çocuk yıkanır. Günün tekli sayılarla bitmesine dikkat edilir. Suyun içine bir gümüş,bir altın yüzük atılır. Ayrıca bir süpürge çöpünü 29 kez parçalayıp suya atılır. Bu suyla önce bebek sonra anne yıkanır. Sabahtan yıkanma işlemi bittikten sonra öğleden sonra en yakınlarına kırk uçurmaya giderken genç anne güzel giyinip süslenirse ileride bebek büyüyüp genç kız veya delikanlı olunca, süsün giyiminin yakışacağına inanılır.
Gidilen yerden geri dönülürken ev sahibi bebeğe,para mendil,yumurta,ekmek vb. verilir. Yumurta, yumurta gibi güzel olsun, ekmek eli ekmek tutsun, para, parasız kalmasın, mendil; temiz olsun diye verilir. Bebek kırk uçurmaya gittiği yerden boş döndürülmez. Anne ve bebeği,bütün yakınlarını dolaşarak kırk uçururlar.
Otuz yedinci ya da otuz dokuzuncu günü otuz kırkında işlem tekrarlanır. Anne ve bebeği yıkanırlar. Yine öğleden sonra en yakınlarından birine gidip kırk kırkını uçururlar.
Çocuk altı aylık olunca babasının cebinden para aldırılır. Çocuğun aldığı paraya göre yorum yapılır. Çocuk az para aldıysa ileride nasibinin az olacağına, çok aldıysa nasibinin çok olacağına inanılır. Çocuğun aldığı parayla akşam ellerine kına yakılır. İsteğe göre bu akşam eğlence de düzenlenir.
Zamanı geldiği halde yürüyemeyen çocuklar sela vakti kollarından tutularak sallanır. Eğer yürüyüp de düşüyorsa hamurdan büyükçe bir simit pişirilir. Bu simit çocuğun başından aşağıya geçirilir. Ayak hizasına geldiğinde parçalanırı ve mahallenin çocuklarına dağıtılır.
Sünnet Düğünü:
Sünnet düğünü erkek çocuğun sünnet ettirilmesinin kutlanmasıdır. Sünnet düğününü yapan aile oğlunun sünnet edilmesine duyduğu sevinci,yakınlarıyla bunu kutlayarak paylaşır. İslam Dininin gereklerinden olan her erkek çocuğunun sünnet edilmesi halk arasında bazı gelenekleri beraberinde getirmiştir.
Düğün sahibi düğünden önce bir takım hazırlıklara başlar. Daha önceden çağrılan yengeler, Çarşamba günü düğün evine gelerek sünnet çocuğunun karyolasını süsler.
Perşembe günü yengeler düğün sahibi adına çok yakınlara kına,tanıdıklarına da şekerle sünnet düğününe çağırırlar. Düğün evinin erkekleri de çağırılması gereken erkek tanıdıkları Pazar günü sünnet düğününe davet ederler.
Perşembe veya Cuma günü düğün için ekmek yapılır. Aşçı, bulaşıkçı ve tefçi,davulcu tutulur.
Cumartesi akşamı kadınlar toplanır. Mevlit okunur. Mevlit bittikten sonra sünnet olacak çocuk ortaya oturtulur ve eline genellikle sırça parmağına kına yakılır. Sünnet çocuğuna kınayı yengeler yakar. Düğün sahibi yani sünnet çocuğunun annesi kına yakan yengelere iğne oyalı bez örtü verir. Orta yerde kına yakılırken sünnet çocuğunun yakınları para takarlar. Bir süre sonra kalabalık dağılır.
Pazar günü davetliler sabah 10-13 civarı verilen davete gelirler. Davete gelenlere sofra açılır, yemek verilir. Sünnet çocuğuna davetliler para,altın takarlar. Davetliler yemeklerini yedikten sonra sünnet çocuğunu gezdirmek için beklerler. Bir at getirilerek sünnet çocuğu bu ata bindirilir. Atın üstüne duvar halısına benzeyen küçük ipek dokuma halı serilir. Atın kulak kısmına kırmız veya mavi krep asılır. Bunun yanında havlu,çamaşır vb. de asılabilir. Bütün bu asılanlar daha sonra atın sahibine kalır.
Ata bindirilen sünnet çocuğu davul zurna eşliğinde, atın arkasında konvoy oluşturan yakınlarının kullandıkları arabalarla mahalle aralarında gezdirilerek tekrar düğün evine gelinir. Daha önce bir yakını tarafından tembihlenen çocuk attan inmez. Çocuğun attan inmesi için yakın akrabaları ve babası vaatlerde bulunur. Çocuk istediği şeyi almaları için “ tamam “ dedirtinceye kadar attan inmez. Bu pazarlıktan sonra attan inmeye razı olan çocuk attan inerken başından şeker serpilir. Attan indirilen çocuk yakınları tarafından sünnet odasına götürülür ve sünnetçi tarafından sünnet edilir. Sünnet edilirken çocuğun yanında babası ve yakınları da bulunur.
Eğer sünnet çocuğu tekse çocuğa arkadaş olacağına inanıldığı için düğün evinin penceresinden aşağıdaki çocuklara doğru horoz uçurulur. Kim kaparsa horoz onun olur.
Sünnetten sonra düğüne çağrılan kadınlar gelir. Onlara sofra açılır. Yemek verilir. Daha sonra tefçi eşliğinde oynarlar. Gündüz düğüne gelen kadınlar oynarlar. Akşamüstü kalabalık dağılır. Akşam yine toplanılır ancak bu kez meydan genç kızlarındır. Akşam da genç kızlar oynar. Geç saatlerde düğün sona erer.
Askerlik:
Askerlik çağı gelen ve askerlik kağıdı gelen gençler akrabaları ve komşuları tarafından toplu olarak her öğün ayrı evde olmak üzere yemeğe davet edilirler.Her genç helalleşip evinden ayrılırken işleri yolunda gitsin diye arkasından su dökülür.Askere gidecek gençlerle, köy halkı köy meydanında toplanır ve köy imamı çağrılarak dua edilir. Bu törene gelenler askere gidecek gençlerin cebine para koyarlar. Gençler askere uğurlandıktan sonra askere giden gençlerin evleri ziyaret edilir. Askere giden gencin evine huzur içinde dönmesi için gencin ailesi tarafından “Sıvık hamur”dan saç üzerinde çırpma pişirilerek bu hamur işi komşulara dağıtılır. Bu olaya “Döndürme” de denilmektedir.Yörede askerliğini yapmayanlar çocuk ve cahil sayılmaktadır.
Düğün Adetleri:
Günümüzde artık kırsal kesimde uygulanan bu adetler gün geçtikçe azalmakta ve çağa yenik düşmektedir. Kırsal kesimde uygulanan evlilik aşamaları şöyledir:
Görücü usulüyle kız beğenilir.Erkek tarafı yakınlarından birkaç kişi dünür olarak görevlendirilir. Dünürler iki kez kız evine giderler.Birincide iyi karşılanırlarsa ikinci gidişte kızı isterler ve söz kesilir. Söz kesmeye “el öpme” denir.Kız evine oğlan evinden yiyecekler ve giyecekler hediye olarak gönderilir. Kız evinde verilen davette oğlan evi hazır bulunur ve söz kesimi gerçekleşir.
Perşembe veya Pazar gününe rastlayan bir gün için nişan tarihine karar verilir. Nişanda maddi güce göre her iki tarafta hediyeler alır ve nişanda bu hediyeler takdim edilir.
Oğlan evi düğün yapmaya karar verdiğinde kız evine haber gönderir.Karşılıklı düğün hazırlıkları başlar. Kızın yengeleri kız tarafını,oğlanın yengeleri oğlan tarafını düğüne davet ederler.Buna “düğüne okuma” denir. Düğünün başladığı gün kadınlar arası eğlence yapılır ve buna “ikindi kınası” denir.Erkekler keşkek döğer,kına gezdirir ve misafirleri ağırlar. Bütün bunlar damadın yakın arkadaşı “sağdıç” ve arkadaşları tarafından yapılır. Bir de bayraktar vardır. Bu kişi düğün konvoyunun önünde Türk bayrağını taşıyan kişidir. İkinci gün “oturma” adı verilen eğlenceler yapılır. Bu günün akşamında da “Kına Gecesi” gerçekleştirilir. Düğünün ikinci günü davetli evlerden davul zurna eşliğinde hediyeler toplanır.
Düğün eğlencelerinde kızlar ve erkekler ayrı evlerde toplanarak oyunlar oynanıp, maniler söylenir. Düğünün son gününde “Gelin Çıkarma” yani gelin alma gerçekleşir. Günün sabahında damadın arkadaşları toplanıp başta bayraktar ve arkasında konuklar ve akrabalarla kız evine giderler. Çalgılar eşliğinde kız evinden dışarı çıkar ve gelinin başına bereket gelmesi amacıyla buğday sepilir. Böylece damat evine getirilir. Bu arada kızın çeyizi de bu düğün kervanıyla birlikte veya daha önce erkek evine taşınır.
Gelin erkek evine geldikten sonra odasına çıkarılır. Camide yatsı namazını kılan ve arkadaşları tarafından eve getirilen damat çeşitli şakalarla birlikte gerdeğe girer. Birkaç gün sonra da kız evi ve erkek evinin ziyaretleriyle evlilik töreni sona erer.
Ölüm Adetleri:
Ölümünden sonra sırtüstü yatırılan ölüye yapılacak ilk iş ölünün çenesini çekmektir. Kollarını yana getirmek ve ayak başparmakların pamuk ipliğiyle bağlamaktır. Daha sonra ölü şişip patlamasın diye karnının üzerine kara saplı bir bıçak konur. Ölünün bulunduğu odaya kedi girmemesine özellikle dikkat edilir. Çünkü ölünün üzerinden atlayan kedinin cadı olacağına inanılır. Her hangi bir yerde biri ölünce Azraillin kılıcını testilere soktuğuna inanıldığından,o mahalledeki tüm sular dökülür. Bu arada konu-komşu ölü evine ölen kişinin yakınlarına baş sağlığı dilemeye gelirler.
“Allah taksiratını affetsin”, “ Allah sabırlık versin” gibi teselli edici dualarla ölünün yakınlarının üzüntülerini paylaşırlar. Ellerinden gelen her türlü yardımı yaparlar. Bu da halk arasında kötü gününde bile kopmayan bir bağ olduğunu gösterir.
Ölüm gününün ertesinde, sabah erkenden kefen su ve tabut hazırlanır. Bükülmemiş pamuk ipliğiyle mezar ölçüsü alınır. Bu iplik daha sonra ölüyle birlikte gömülür. Ölü erkekse bir erkek, kadınsa bir kadın getirir. Su kazanının dibine çöre otu atılır. Ateş üflemeden yakılır. Su kaynadıktan sonra,yıkayıcı kefen biçer, ölü yıkamaya götürülünce döşeği kaldırılır. Yerine bir tabak un konur. Daha sonra bu un bir yoksula verilir. Su kazanının altında kalan yanmamış odun parçalar ile kül dışarı atılır. Böyle yapılmazsa o ailenin ölüyü unutamayacağına sürekli yüreğinin yanacağına inanılır. Ölü evden çıktıktan sonra,hemen arkasında dışarıda bulunan çocuklara şeker, bisküvi, ceviz vb. dağıtılır. Ayrıca ölünün geri kalan elbiseleri de yoksullara verilir. Kadınlar ölü evden çıktıktan sonra mevlit okurlar.
Ölünün gömüldüğü ilk gece tevhit çekilir. Daha sonar gece boyunca tebareke okunur. Tebarekelerin akşam ile yatsı arasında okunmasına dikkat edilir. Yedinci gün mevlit okunur.
Bu arada üçüncü gün “gödek” denilen lokma pişirilip, yakınlara ve fakirlere dağıtılır. Yedi gün boyunca eş dost konu-komşu, tanıdıklar ölü evine yemek getirirler.
Kırkıncı ve elli ikinci gün yine kadınlar ölü evinde toplanarak mevlit okurlar. Cüz okunur, hatim indirilir. Mevlide daha fazla kişi çağrılır. Genellikle tanıdıklar ve fakirler gelir sofra atılıp yemek verilir. O günlerde ölen kişi anıldığı gibi,ayrıca hayırda yapılmış olur.
Bayram Adetleri:
HIDRELLEZ
Mevsimlik bayramlarımız içerisinde yer alan ve halkımız arasında baharın başlangıcı olarak kabul edilen Hıdrellez Kültür-Bahar Bayramı her yıl 6 Mayıs günü kutlanmaktadır. Hıdrellez günü Hızır ve İlyas Peygamberlerin yeryüzünde buluştukları gün olarak kabul edilmektedir. Bugüne Hızır günü denilmektedir.
Halk arasında kullanılan takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılmaktadır: 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Mayıs’tan 6 Kasım’a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başlaması ve hayat suyu (ab-ı hayat) içerek ölümsüzlüğe ulaşmış Hızır’ın yeryüzüne inip zor durumda olan insanlara yardım ettiği gün olması nedeniyle mevsimlik bir bayram olmuştur.
Hızır inancının yaygın olduğu ülkemizde Hıdrellez Bayramı etkin olarak kutlanmaktadır. Hıdrellez günü yeşillik alanlarda,su kenarlarında veya türbe, yatır yakınlarında yapılır. Bu yerlere gidilerek Bahar bayramı coşku içinde kutlanır.Hıdrellezden önce çeşitli hazırlıklar yapılmaktadır. Bu hazırlıklar, evin temizliği,üst-baş temizliği, yiyecek içeceklerle ilgili hazırlıklardır. Hıdrellez gününden önce evler baştan başa temizlenir. Çünkü temiz olan evlere Hızır’ın uğrayacağı düşünülür. Aynı zamanda Hızır’ın eve kolay girip bolluk bereket getirmesi için kapı ve pencereler açık bırakılır. Hıdrellez günü ateş yakılır.Bu gün yaz ayının başladığı gün olarak kabul edildiğinden, kış günlerinin son işaretini yok etmek istenilmektedir.
Hastalıklardan korunmak isteyenler dua ederek yeşil çimenler üstüne yatarak yuvarlanırlar.
5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece gül dallarına bozuk paralar kırmızı atlas keselere sarılarak bağlanır. Önümüzdeki yılın bereketli geçmesi istenilmektedir.
Kısmeti çıkmayan kızların başında kilit açılır. Baht açma törenleri yapılır ve bu törene “dağara yüzük atma” denir. Balıkesir’de yaygın olan diğer bir gelenekte Çırpılı Dede ve Çömlek Kıran Dede adlarıyla bilinen iki ziyaret yerine gidilmesidir. Bu yerlere de adaklar yapılır.
Barana Geleneği:
Barana kelimesi Farsça Barhana (Barhane) kelimesinden gelmektedir.Halk arasında konak, han gibi anlamlarda kullanılan bu kelime zamanla barana şekline dönüşerek topluluk adı olarak kullanılmıştır.
Bugün Anadolu’nun çeşitli yörelerinde gezek,oturak,sıra gecesi ve şeker bağlaması gibi adlarla sürdürülen geleneklerle benzerlikler de göstermektedir.
Esasen gençlerin kendilerini eğittikleri bir örgütlenme olan Barana’da eğlence bir araçtır. Daha sonraları toplumsal değişimlerin etkisiyle eğlence ön plana çıkmıştır. Her yıl hasat bitiminde eylül ortası veya ekim başı gibi başlayıp Hıdrelleze kadar devam eden bu gelenek Balıkesir’in Dursunbey İlçesi’nde görülmektedir.
Hasat bitiminde Barana kurmak isteyen arkadaşlar biraraya gelerek Barana’yı oluştururlar.Bu aşamada önemli olan Barana’nın ismi ile görev bölümüdür. Barana’da beş önemli görev vardır.Bunlar için seçimler yapılır:
Patron veya Başkan: Gençler arasında ve toplumda sayılan ve sevilen birisi seçilir.
Hakim veya Başkan Yardımcısı: Başkan olmadığı zaman onun yerine geçer.
Çavuş: Tarafsız ve adaletli birisi seçilir.
Çavuş yardımcıları veya Falakacı: Güçlü kuvvetli ve saygılı kişilerden seçilir.
Seçimlerin ardından ilk toplantının nerede yapılacağı kararlaştırılır.Toplantının günü ve seçilenler cep defterine yazılır. Barana üyeleri 16 veya 17 kişiden oluşur. Ayrıca Barana üyeleri arasında en fazla üç yaş fark olması gerekir. Barana grupları akranlar arasında kurulur.
İlk toplantı bir evde yapılır ve bu toplantılar kan kardeşliğini sembolize ettiği için “kanlı pilav” olarak ifade edilir.
Barana’nın İşleyişi
Barana üyeleri seçimin ardından bir Pazar akşamı sohbetin yapılacağı evde buluşmak üzere ayrılırlar. Ev sahibi dümbelek, tef ve zilli maşadan oluşan müzik aletlerini bir çuvalın içine koyup evine götürür. Ailesine, Pazar akşamı evde toplantı yapılacağını ve hazırlık yapmalarını ister.
Aileler yıllardır bu uygulamayı bildikleri için oğullarının barana üyesi olmasından gurur duyarak, büyük bir mutlulukla hazırlıklarını tamamlayıp Pazar akşamını iple çekerler. Pazar akşamı Barana üyelerinin tamamı sohbetin yapılacağı evin en yakınındaki camiye giderek yatsı namazını kılarlar.
Cami çıkışında birlikte eve doğru yönelirler ve belli bir mesafeden sonra başkanın işaret vermesiyle ‘Sabahtan Kavuştum’ türküsünü söylemeye başlarlar.
(Parçanın ilk dörtlüğü)
Sabahtan kavuştum ben bir güzele
Güzel senin uykuların uçtu mu
Senin gönlün yad ellere düştü mü
Gülün bir tanesi sen kerem eyle (ben yandım)
Eve geldiklerinde merdiven dibinde şu parçaya geçilir:
Küçüğüm nereden gelirsin
Gasaved gönlümü alırsın (ben yandım)
Ergeç sen benim olursun
Gasaved gönlümü alırsın (ben yandım)
Ev sahipleri türküyü duyar duymaz kapının önüne çıkarlar ve gelenleri karşılarlar. Misafirler tek tek “hoş geldiniz, sefa getirdiniz” denilerek içeri alınırlar. Avluda hep birlikte bir iki dönüp oynadıktan sonra sohbetin yapılacağı odaya çıkılır. Onları oda kapısında ev sahibi ve barana üyesi karşılar ve ‘evimize hoş geldiniz!’diyerek içeri alır. Odaya girişte belli bir sıra yoktur ama genellikle başkan önce diğer üyeler onun ardından içeri girmeye özen gösterirler.
Oda ocaklığı(şömine) olan evin geniş odasına geçilir. İçeride hasırlar serilidir. Hasırların üstünde kilimler, odanın kenarlarında yastıklar vardır. Yastıkların hemen önünde ise oturanların rahat etmesini sağlayan minderler bulunur. Ocaklığın yanı başına başkan tam bağdaş kurarak oturur,o nun karşısına hakim oturur. Barana Başı’nın “rahat oturun” demesiyle sohbete şu türküyle başlanır:
Eminemin çam dibinde sesi var
Varın bakın bohçasında nesi var
Bir yazmayla top püsküllü fesi var
Aman Eminem kalk gidelim dağlara
Mekân tutalım mor sümbüllü dağlara
Hakimin yanında çavuşun yardımcıları gelecek şekilde gençler karşılıklı otururlar. Başkan gibi rahat oturan sadece hakimdir. Diğerleri diz üstü otururlar.Ev sahibi barana üyesi ve onun en can arkadaşları kapı açık ise kapının dışında dururlar.Herhangi bir hizmet görmek için hazır olurlar.
Eve girildikten sonra merdiven başında, oturulurken, söyleşiye başlarken hep ayrı özel ezgiler çalınıp koro halinde söylenir. Kırık hava,bkarşılama ve zeybek oynanır. Oyunlar esnasında oyunu bırakan kaşıkları bir arkadaşının önüne bırakır. Bu şekilde herkes oynamış olur. Başkanın “herrol” komutu ile oyunlara ara verilir.Ardından en yaygını “yüzük oyunu” olmak üzere çeşitli eğlencelik oyunlar oynanır. Daha sonra yemek yenir, kahveler içilir, masallar öyküler anlatılır, çeşitli konularda söyleşilir ve “Sohbet Övme” gibi çok özel ezgiler okunur.
Sohbet Övme Türküsünün ilk dörtlüğü şöyledir:
Uzun çarşı baştan başa
Keklik seker taştan taşa
Geçmiş olsun (………..) paşa
Sevdiğim bir o,saydığım bir o
Olacak sohbet senindir
Senindir,gerçek senindir.
Sohbet Övmede ayrıca o geceki ve gelecek toplantının söyleşilerini yapacak kişiler açıklanır. Sohbetin bir de yargılama bölümü vardır. Bu bölümde suçlular yargılanır ve suçlarına göre cezalara çarptırılır. Kumar oynamak,yalan söylemek,sarhoş olmak ve benzeri davranışlar suç sayılmakta ve suçlulara cezaları hemen uygulanmaktadır.
Gizlilik Barana’nın önemli özelliklerinden biridir.Söyleşi yerinin açıklanması yasaktır. Sohbet ahbapları birbirlerini sevmek, saymak ve birbirlerine yardımcı olmakla yükümlüdürler. Baranalar tümüyle toplumsal,ahlaksal ve eğitsel bir kurum niteliğindedir.
Dursunbey Baranası Türk geleneklerini sürdürmektedir.
Kaynak: http://www.investbalikesir.com
Balıkesir ve çevresinde, halk arasında her yaş dönemine özgü farklı oyunlar ve oldukça heyecanlı spor etkinliklerine rastlanmaktadır.
Çocuklara Özgü Oyunlar; genelde el oyunları,topluluk halinde oynanan grup oyunları ve ip oyunları olarak üçe ayrılabilir. Oyunlarda genellikle tekerlemeler söylenir ve ahenge uygun ritmik hareketler yapılır.
İp atlama da çocukların özellikle kız çocuklarının en çok sevdikleri oyunlar arasında yer almaktadır. İki katlı ve tek katlı olarak sallanan iplerle atlanan ip oyunları vardır. Bir yandan ip atlanırken diğer yandan da bazı tekerlemeler söyleyerek oyun renklendirilir.
Büyüklerin Oyunları, esasen pehlivan güreşleri, deve güreşleri ve at yarışları ile kendini gösterir.
Geleneksel Kurtdereli Güreşleri
Ata yadigârı olan güreşi yurt içinde ve yurt dışında büyük başarılarıyla temsil eden ve her güreşinde arkasında Türk milletinin olduğunu hissettiğini söyleyen Kurtdereli Mehmet Pehlivan hem Osmanlı İmparatorluğu hem de Türk Cumhuriyeti Devleti döneminde örnek bir sporcu olmuştur.
Dünya spor tarihinde önemli bir yeri olan Balıkesirli ünlü sporcu Kurtdereli Mehmet Pehlivan adıyla 1961’den beri yağlı güreşler Kurtdereli Köyü’nde yapılmaktadır. Güreş kategorileri şunlardır:Baş,başaltı,büyük orta,küçük ort. büyük boy, küçük ort. küçük boy,deste büyük boy, deste orta boy, deste küçük boy,tozkoparan,teşvik,minik 1, minik 2. Temmuz ayının ikinci haftasında yapılan güreşlere Kırkpınar Güreşlerinde bulunan güreşçiler Kırkpınar’ın ardından buraya gelerek katılmaktadır.Üç gün süren etkinliklerin son günü yağlı güreşleri kapsamaktadır.
Şerif Pehlivan Güreşleri
1946-1949 yılları arasında Türkiye Baş Pehlivanı Sındırgılı Şerif Pehlivan anısına Sındırgı İlçesi,Yüreğil Belediye Başkanlığı’nca 2001 ve 2002 yıllarında Ekim ayı içerisinde Şerif Pehlivan Yağlı Güreşleri ve kültür etkinlikleri düzenlenmiştir.2003 ve 2004 yıllarında maddi yetersizliklerden güreşler yapılamamıştır.
Mahalli Yağlı Pehlivan Güreşleri
İvrindi İlçesinde Eylül ayı içerisinde düzenlenen panayırlarda Mahalli Yağlı Pehlivan Güreşleri yapılmaktadır.
Deve Güreşleri
Hayvan Gücüne Dayanan Sportif Oyunlar-Karşılaşmalar yörede geleneksel bir hal almıştır.
Her yıl Aralık ayının son haftasında Edremit İlçesi’ne bağlı Güre Beldesi’nde geleneksel olarak deve güreşleri yapılmaktadır.Deve güreşlerine Ege Bölgesi’nin çeşitli yörelerinden ve Balıkesir İlçelerinden katılım olmaktadır.
Türkiye’nin en önemli birkaç deve güreşleri organizasyonundan biri olan Burhaniye Deve Güreşlerinin ise en az yüz yıllık bir geçmişi bulunmaktadır.Burhaniye ve Yöresinde her yıl üç defa Deve Güreşleri düzenlenmektedir.
Yörede yapılan deve güreşlerinin tarihleri şöyledir:
-Burhaniye: Aralık ayının 2.haftası
-Pelitköy: Şubat ayının ilk haftası
-Karaağaç: Şubat ayının son haftası
Şenlik olarak kutlanan bu organizasyon bölgede çok sevilmekte ve iç turizme hareket getirmektedir.
Karapürçek At Yarışları
İnsan Gücü ve Hayvan Gücüne dayanan ve karşılıklı grupların katıldığı Sportif Karşılaşmalar-Yarışmalar dan en önemlisi Karapürçek At Yarışlarıdır.
Karapürçek At Yarışları Susurluk İlçesi’nin Karapürçek Beldesi’nde her yılın Mayıs ayının son haftasında veya Haziran ayının ilk haftasında düzenlenmektedir.1200 metre uzunluğunda olan koşu sahası Beldenin sınırları içerisinde bulunan mülkiyettedir.Arazide yarış yapılacak alan dışında bir kapalı tribün ve Hakem Heyeti kulübesi yer almaktadır.
Her yıl yarışa katılacak olanlara yarışmacılara yarışlardan bir ay öncesinde haber verilerek kayıt formları düzenlenmekte ve yarışa katılacak atlar Belde’ye bir hafta öncesinden gelmeye başlamaktadır.Yarışlara 300 ile 700 sayıları arasında at katılmaktadır.
Yarışlarda ödül olarak para ve her boyun birincisine de “bayrak” verilmektedir.Atın aldığı bayrak sayısına göre de bir sonra yapılacak rahvan yarışlarında kategorisi belirlenmektedir.Atlar için VI kategori vardır ve bu kategorilerden VI.sına gelen ve bunu kazanan at birinci olmaktadır.
Karapürçek At Yarışları’nda bulunan Hakem Heyeti genellikle 5 kişiden oluşmakta ve yarış günü bu yarışla uğraşan misafirlerin içinden seçilmektedir.Kendine has olan Rahvan At Yarışları Kuralları gelenek olarak her yıl uygulanmaktadır.
Edremit-Güre Geleneksel Deve Güreşi Şenlikleri
Her yıl Aralık ayının son haftasında Edremit İlçesi’ne bağlı Güre Beldesi’nde geleneksel olarak deve güreşleri yapılmaktadır.Deve güreşlerine Ege Bölgesi’nin çeşitli yörelerinden ve Balıkesir İlçelerinden katılım olmaktadır.
Özel olarak yetiştirilen ve “Tülü” adı verilen erkek develer bu şenliğe uygun olarak tahsis edilen geniş alanlarda,her türlü güvenlik önlemi alınarak güreştirilmektedir.
Develer yaptıkları güreşe göre isim alırlar.Sağdan güreşen develere sağcı,soldan güreşen develere solcu,ayak oyunları yaparak rakibinin ayağını çengel alıp oturan develere bağcı,rakibini yıkmak ve kaçırmak için yan yana gelip ittiren ve başıyla ayaklarını yoklayan develere tekçi denilmektedir.Bunların içinde en makbul olan şekil tekçi develerin güreşidir. Güreşlerde 3 veya 5 kişiden kurulu Masa Heyeti ve bir Orta Hakem ile bir de Saha Komiseri bulunmaktadır. Ayrıca sahada görev yapan Ağız Bağcı,Ağız Kontrolörü,Urgancılar bulunmaktadır. Güreşlerde dereceye giren develerin sahiplerine para ödüllerinin yanı sıra develere de havut,havan vb. takımlar hediye edilmektedir.
Şenlik olarak kutlanan bu organizasyon bölgede çok sevilmekte ve iç turizme hareket getirmektedir.
Burhaniye Deve Güreşleri
Türkiye’nin en önemli birkaç deve güreşleri organizasyonundan biri olan Burhaniye Deve Güreşlerinin en az yüz yıllık bir geçmişi bulunmaktadır.Burhaniye ve Yöresinde her yıl üç defa Deve Güreşleri düzenlenmekte;Aydın,Germencik,Çanakkale,Antalya ve Bodrum olmak üzere çeşitli yörelerden her yarışmaya 75-100 arasında deve katılmaktadır.Güreşleri saha kapasitesine göre ortalama 5-6 bin kişi izlemektedir.Davul zurna eşliğinde yapılan deve güreşleri panayır havasında geçmektedir.
Güreşler için develerin hazırlıkları güreş sezonunun sonunda (Mart sonları) develerin sırtlarındaki havutlar çıkarılarak başlanır ve develer bakıma çekilir.Ekim ayının başlarında ise havaların serinlemesiyle antrenmanlara başlanır.Ekim sonlarında havutlar tekrar takılır.Havut takılması dualı törenlerle yapılır,mevlit okutulur ve pilav ayran dağıtılır.Aralık ayı başlarında antrenmanlar yoğunlaştırılır.
Yalnızca erkek develerin yarıştırıldığı güreşler üç kategoride yapılmaktadır: Başüstü, Baş,Başaltı.Teknik olarak ise develer güreşlerdeki dalışlarına göre adlandırılırlar.Sağdan dalanlara Sağcı, soldan dalanlara Solcu denilmektedir.Her iki yönden dalış yaparak dalış yaparak güreşen develer de vardır.
Güreşlerde 3 veya 5 kişiden kurulu Masa Heyeti ve bir Orta Hakem ile bir de Saha Komiseri bulunmaktadır.Ayrıca sahada görev yapan Ağız Bağcı,Ağız Kontrolörü,Urgancılar bulunmaktadır. “Cazgır” adı verilen görevli ise bir çeşit sunuculuk görevi yapmakta çeşitli mani ve beyitlerle develeri güreş alanına davet etmektedir.
Güreşlerde dereceye giren develerin sahiplerine para ödülleri yanı sıra develere de havut,havan vb. takımlar hediye edilmektedir.
Yörede yapılan deve güreşlerinin tarihleri şöyledir:
-Burhaniye: Aralık ayının 2.haftası
-Pelitköy: Şubat ayının ilk haftası
-Karaağaç: Şubat ayının son haftası
Çocuk Oyunları
Çocuk Oyunları el oyunları,topluluk halinde oynanan grup oyunları ve ip oyunları olarak üçe ayrılabilir.
El Oyunları: Genellikle iki kişi ile oynanan oyunlardır. İki oyuncu karşılıklı dururlar,elleri ve ayaklarıyla söyledikleri tekerlemenin ahengine uygun ritmik hareketler yaparlar. Her iki oyuncu da aynı hareketleri aynı anda yapıp,aynı tekerlemeyi söylerler. Oyunda geçerli bu ritmik hareketler bazen iki çocuğun sadece ellerini değişik şekillerde vurarak, bazense hem elleri hem de ayak hareketleriyle oynanmaktadır.
Hem el hem ayakla oynanan oyunlarda,bir birlerinin kollarına girip zıplaya zıplaya önce bir yana,sonra bir yana dönmeler yada önce birinin diğeri etrafında el şaklatarak dönmesi vb. şekiller göze çarpmaktadır.
Bu oyunlarda tekerlemelere ahenkli bir hava verilerek oyunun ritmi sağlanır. Tekerlemenin ahengini sağlamak için mısra sonları kafiyelidir. Oyun türlerinde ölçü olmadığı gibi mısra sayısı da tekerlemenin uzunluğuna kısalığına bağlıdır.
Oyun sözlerinde anlam aranmaz. Oyun sözleri çocukların rahatça söyleyebilecekleri sözlerden oluşur.
Tekerlemeler:
O mella nugetalla
Uvva andır mandır matmazella
Bir kuru kafa
Koydum rafa
Raftan aldım
Tepsiye koydum
Yemesiye tatlı
Maymun suratlı
İğde ağacı yarıldı
Kralın kızı bayıldı
Annesi geldi ayıldı
Babası geldi bayıldı.
Demir kapı aralık
Kızlar beş bin dolarlık
Erkekleri sorarsan
Fıçıdan çıkmış pis balık
-Adınız
-Mualla
-Ah ne ala Mualla
-Yaşınız
-Onbeş
-Tam Bana göre bir eş .Eviniz?
-Köşebeşı
-Tam bizim kinin yanıbaşı. Ne yersiniz?
-Fındık ,fıstık,dondurma
-Biraz da bana verir misiniz?
-Pışııık !
Annem babam
Minareden su çeker su çeker
Halka da boynumdan geçer
Halka da boynumdan geçer
Çantamı taktım koluma
Çıktım asfalt yoluna
Ben subayı beklerken
Çöpçü girdi koluma
Ayakkabım toz atar
Çöpçü bana göz atar
Gözün kör olsun çöpçü
Elalem bize bakar
Grupça Oynanan Oyunlar:
İlde grupça oynanan çocuk oyunlarından birkaçı şunlardır:
Grup halinde toplanan çocuklar önce bir ebe seçerler. Bir yuvarlar oluşturulur. Ebe çocuklardan oluşan halkanın etrafında koşar adımlarla dolaşırken bir taraftanda hep bir ağızdan oyunun sözlerini tekrarlarlar:
Arabistan buğdayları
Seçtiğini biçerler
Ebe etrafında döndüğü halkadan her hangi bir arkadaşının omuzundan tutarak :
Kız seni almaya geldim,
Halini sormaya geldim
Bundan sonra çık dışarı
Diyerek arkadaşını halkadan çıkarır,arkasına alır. Ebeye takılan oyuncu da ebeyle beraber koşar adımla halkanın etrafında dönmeye başlar. Bir yandan da oyunun sözlerini söylemeye devam ederler:
Bir kızım oldu hah hah hah
Bir kızım oldu hah hah hah
Ebe yanına aldığı oyuncuyla en başından başlayarak aynı şeyleri tekrarlarlar. Böylece ebenin arkasına aldığı oyuncu sayısı her seferinde artar. Halkada bir kişi kalıncaya kadar oyuncular ebenin arkasına eklenerek devam eder. Bir kişi kaldığında oyun biter ve geri kalan bir kişi de tekrar başlayacak oyun için ebe seçilmiş olur.
Oyuncular eşit sayıda gruba ayrılırlar. Sayışarak veya alışarak (Ebe grubu belirlemek için tekerleme veya küçük ayak oyunlarının kullanılması) ebe olan grubu belirlerler.
Oyun için bir yer seçilir. Sınırları çizilir. Ebe gruptan bir kişi bekçi seçilerek oyun yerinde bırakılır. İki gruptan ebe olmayan gruptaki oyuncular kaçarlar. Diğer grubunu oyuncuları da onları yakalamaya çalışırlar. Bu arada oyuncular grup arkadaşlarını bilmek zorundadır. Ayrıca hızlı koşanlar da bu oyunda avantajlıdır. Yakalanan oyuncular getirilip oyun yerine,bekçinin gözetimine bırakılır. Grup arkadaşları da yakalanan oyuncuları kurtarabilmek için bekçiye ve ebe oyunculara yakalanmadan gelip yakalanmış arkadaşlarından birine temas edip “ Ceryan” demesi gerekmektedir. Bekçinin diğer oyuncuları yakalanmış oyunculara yaklaştırmaması gerekmektedir. Oyun, ebe oyuncuları diğer oyuncuları hepsini yakalayıp oyun yerine getirmesiyle sona erer. Bu kez hiç sayışmadan diğer grup ebe olur.
Eşit oyuncuya sahip iki grup oluşturulur. Birinci grup kendi aralarında hepsi birer takma isim bulurlar. Yan yana sıralanırlar. Aynı şekilde diğer grupta yan yana sıralanır. İki grup karşılıklı dururlar. Birinci grubun başı seke seke diğer grubun başına gider. Aralarında ahenkli bir şekilde şu konuşmalar geçer.
-Seke seke ben geldim
-Şıngırdaklım hoş geldin
-Bey babamın tabakası kalmış,onu almaya geldim.
-Beğen de beğendiğini al.
Daha sonra birinci grubun baş oyuncusu diğer grubun oyuncularının arkasından dolaşarak bir oyuncunun gözlerini kapatır. Grubundaki oyunculardan birinin takma ismini söyleyerek çağırır. Çağırılan oyuncu gözleri kapalı oyuncunun yani ebenin alnına- kim olduğunu belli etmeden – vurup yerine döner. Ebenin gözleri açılır ve kimin vurduğu sorulur. Kimin vurduğunu bilirse o oyuncu ebe oyuncunun grubuna geçer. Bilemezse ebe oyuncu karşı gruba geçer.
Oyun karşılıklı gidip gelmelerle devam eder.
İp Oyunları:
Diğer oyunların yanı sıra ip atlama da çocukların özellikle kız çocuklarının en çok sevdikleri oyunlar arasında yer almaktadır. İki katlı ve tek katlı olarak sallanan iplerle atlanan ip oyunları vardır. Bir yandan ip atlanırken diğer yandan da bazı tekerlemeler söyleyerek oyun renklendirilir. İşte özellikle ip atlarken kullanılan tekerlemelerden bazıları şunlardır;
Lelali Belkıs
İçeriye gel kız
İpten tut
Dışarıya çık kız
Şirin baba gir
İçeriye gir
Gargamel geliyor
Dışarıya çık
Arabi Arabi
Döner dolabi
Kızlar giyer
Naylon çorabi
Erkekler içer
Raki şarabi
Arabi Arabi
Döner dolabi
Şu karşı ki dağlar
İçin için ağlar
Annesi ölmüş
Onun için ağlar
Şu karşıya bak
Otur da kalk
Sigaranı yak
Keyfine bak
Denizde dalga
Hoş geldin abla
Mendili salla
—– kere hopla
Balkondan atla
Maydanoz topla
Kız ben sana ne dedim
Ağzını topla
Kızın adı Neşe
Saat geldi beşe
Haydi gidelim dansa
Orda yersin pasta
Çi çi çikolata
Hani bana limonata
Limonata bitti
Hanım kız gitti
Nereye gitti
İstanbul’a gitti
İstanbul’da ne yapacak
Terlik pabuç alacak
Terlik pabucu napacak
Düğünlerde şıngır mıngır giyecek.
Aydede aydede
Senin evin nerede
Şahin tepede
Karın napıyor
Yemek yapıyor
Kızın napıyor
Dikiş dikiyor
Oğlun napıyor
Köpek bakıyor
Hav hav hav
Kaynak: http://www.investbalikesir.com/271.html