SİVAS HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Sivas gezi rehberi ile, Anadolu'nun en eski yerleşim birimlerinden biri olan Sivas'ın tarihini ve doğal güzelliklerini anlatmaya başlıyoruz... Roma devrinde "Sebastia" adıyla bilinen Sivas'ın Roma İmparatorluğu zamanında inşa edildiği düşünülmektedir. Şehirle özdeşleşmiş olan Sivas Kalesi'nin de M. Ö. 2 binli yılların başlarında inşa edildiği tahmin edilmektedir.
Sivas, İç Anadolu'da en çok Selçuklu dönemi eserine sahip olan kentlerden biridir. Şifaiye (Buruciye) Medresesi, Çifte Minareli Medrese, Gök Medrese ve Ulu Cami, Sivas'ta bulunan Selçuklu dönemi eserleridir. Tarihi ve doğal zenginlikleri ile dikkat çeken kentte birçok göl, vadi, yayla ve mesire alanı bulunmaktadır. Gürün Şuğul Vadisi, Sivas'ın önemli doğal zenginliklerinden biridir. Leylek, turna ve kızılbacak gibi kuluçkaya yatan kuşların bulunduğu Tödürge (Demiryurt) Gölü, "Koçhisar" adıyla da bilinen Hafik Gölü ve doğal yollarla meydana gelmiş bir göl olan Zara Tödürge Gölü, Sivas'ta bilinen en önemli göllerdir.
Sivas'ın doğal güzellikleri arasında önemli bir yer tutan yaylalar ise her mevsim farklı renklere bürünen büyüleyici manzaraları ile dikkat çekmektedir. Sivas'ın Koyulhisar ilçesine 20 kilometre uzaklıkta yer alan Eğriçimen Yaylası ve eşsiz doğa manzarası ile her yıl binlerce turist tarafından ziyaret edilen Başalağan Yaylası Sivas'ın önemli yaylalarına örnektir.
Sivas, İç Anadolu'da en çok Selçuklu dönemi eserine sahip olan kentlerden biridir. Şifaiye (Buruciye) Medresesi, Çifte Minareli Medrese, Gök Medrese ve Ulu Cami, Sivas'ta bulunan Selçuklu dönemi eserleridir. Tarihi ve doğal zenginlikleri ile dikkat çeken kentte birçok göl, vadi, yayla ve mesire alanı bulunmaktadır. Gürün Şuğul Vadisi, Sivas'ın önemli doğal zenginliklerinden biridir. Leylek, turna ve kızılbacak gibi kuluçkaya yatan kuşların bulunduğu Tödürge (Demiryurt) Gölü, "Koçhisar" adıyla da bilinen Hafik Gölü ve doğal yollarla meydana gelmiş bir göl olan Zara Tödürge Gölü, Sivas'ta bilinen en önemli göllerdir.
Sivas'ın doğal güzellikleri arasında önemli bir yer tutan yaylalar ise her mevsim farklı renklere bürünen büyüleyici manzaraları ile dikkat çekmektedir. Sivas'ın Koyulhisar ilçesine 20 kilometre uzaklıkta yer alan Eğriçimen Yaylası ve eşsiz doğa manzarası ile her yıl binlerce turist tarafından ziyaret edilen Başalağan Yaylası Sivas'ın önemli yaylalarına örnektir.
Sivas’a nasıl gidilir diye merak edenler için; Sivas’a ulaşmanın birçok alternatifi bulunmaktadır. Şehre, kara yolu, hava yolu ve demir yolu ile ulaşmak mümkündür. Sivas’ın Türkiye’de tüm illerle karayolu bağlantısı mevcuttur. Ülke genelindeki hemen her ilden otobüs firmaları Sivas’a gün aşırı seferler düzenlemektedir. Sivas merkezden ilçelere ulaşım ise otogarın yakınında bulunan ilçe ve köy garajından sağlanmaktadır.
Sivas – Ankara arası 441 kilometre, Sivas – İstanbul arası 892 kilometre, Sivas Antalya arası 836 kilometre, Sivas – İzmir arası 1023 kilometre, Sivas – Adana arası 501 kilometre, Sivas – Mersin arası 518 kilometre, Sivas – Bursa arası 821 kilometre, Sivas – Malatya arası 247 kilometre, Sivas – Kars arası 645 kilometre, Sivas – Diyarbakır arası 480 kilometredir.
Sivas’a demir yolu ulaşımı ise Sivas Tren Garı üzerinden sağlanmaktadır. Web sitesi için tıklayınız.
Sivas’tan her gün Ankara, İstanbul, Kayseri ve Kars gibi büyük şehirlere tren seferleri yapılmaktadır. Sivas’a hava yolu ile ulaşım ise Sivas Nuri Demirağ Havalimanı ile sağlanmaktadır. Uçak firmasının hemen her gün Sivas’a düzenlediği uçuş seferleri bulunmaktadır.
Anadolu yarımadasının ortasında yer alan Sivas, Roma devrinde Sebasteia adıyla anılmıştır. Birçok kaynakta adının Sebastia’dan türediği ve kent merkezinin Roma İmparatorluğu devrinde inşa edildiği geçmektedir.
Kentin ilk kuruluş yeri, bugün kent merkezinde Topraktepe adı verilen yükseltinin üzerinde gelişen, Roma İmparatoru Justinianus tarafından yaptırılan kaledir. Sivas Kalesi‘nin M. Ö. 2 binli yılların başında yapıldığı düşünülmektedir.
1884 yılında, o zamanki vali Halil Rıfat Paşa tarafından yaptırılan Hükümet Konağı da görülmesi gereken binalar arasındadır. Binanın ilk iki katı kesme taş, üçüncü katı ise 1913 yılında ahşap olarak inşa edilmiştir.
1332 – 33 yılında yaptırılan Ahi Emir Ahmet Kümbeti, kare planlı, köşeleri pahlanmış sekizgen gövdedir. Beldenin önemli dini yapılarından olan bina içerisinde 1960 yılında ortaya çıkarılan bir de mezar bulunmuştur.
1908 yılında yapılan Ziya Bey Yazma Eserler Kütüphanesi, Neo-klasik ve Ampir tarzındadır ve iki katlıdır. 2005 yılında tekrar onarılan yapı, kentin önemli kültür birikimini yansıtır.
Buruciye Medresesi, sağlam kalmış muhteşem taç yapısıyla Sivas’ın ve Anadolu’nun en ünlü yapıları arasındadır. 1271 yılında Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde yapılan medrese İran yakınlarındaki Borucerd’den gelme Muzaffer Borucerdi tarafından, fizik, kimya, astronomi öğrenimi amacıyla yapılmıştır.
Sivas Çifte Minare’nin günümüze ulaşan tek özgün yanı, Anadolu’nun en yüksek taç kapısına sahip görkemli ön cephesidir. Taç kapı üzerinde yükselen iki minare ise adeta Sivas’ın sembolü olmuştur.
Selçuklu Devrinde hastaların tedavi edildiği ve aynı zamanda tıp tahsilinin de yapıldığı en önemli medreselerden biri de Şifaiye Medresesi ve Darüşşifası‘dır. Günümüze ulaşabilen bölümü, Anadolu’nun en büyük şifahanesidir.
Sivas 4 Eylül Kongre Binası
Sivas kongresinin yapıldığı bina bugün müze olarak ziyarete açıktır. Kurtuluş Savaşı’nda bağımsızlığımızı ilan ettiğimiz bu bina o dönemin zorlu yolculuğundan izler barındırıyor. Binada ayrıca döneme ait silah, giysi gibi eşyalar da sergilenmekte.
Koyunkaya Mesire Yeri
Sivas’ın İmranlı ilçesinde bulunan Koyunkaya Mesire Yeri, cennetten bir parça sunuyor her gelen misafirine. Ulaşımı bir zor olsa da bu bölgeyi gördüğünüz an buna değdiğini hissedeceksiniz.
İmranlı ilçesine sadece 12 kilometre uzaklıkta olsa da zorlu bir yola sahiptir. İçinde sakladığı doğal güzellikleri sadece yol durumuna dayanabilenlere gösterir. Koyunkaya Mesire Yeri, yol boyunca size papatyalarla dolu yeşillikler, dereler, çağlayanlar ve kayaların içinden çıkan sular gösterecek. Bu bölgeyi keşfetme istediği daha ilk adımda başlar. Mesire yerine ulaşana kadar zaten birçok güzelliği keşfetmiş olursunuz. Koyunkaya’ya ulaştığınızda zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Harika bir doğaya sahip olan bu nokta size tüm güzelliğini gösterecek. Bu arada Sivas’ta bulunan Hafik Gölü’nü, Tödürge Gölü’nü ve Eğriçimen Yaylası’nı da gezi listenize ekleyebilirsiniz.
Eğriçimen Yaylası
Koyulhisar ilçesine 20 kilometre uzaklıktaki yayla, doğanın en güzel hediyelerin biri. Yeşilin her tonu, sıra sıra dizilmiş yayla evleri ve onu ziyarete gelen turistler… Tüm güzelliğini cömertçe gözler önüne seren Eğriçimen Yaylası, dağ turizmi için oldukça önemlidir. Yaylada alabalık tutabilir ve ilkbaharın en güzel renklerine şahit olabilirsiniz. Aslında her mevsim farklı renklere bürünür Eğriçimen Yaylası. Sonbaharda da tadına doyum olmaz, kışta da. İnsanı her mevsim büyüler ve güzelliğinden bir parça bırakır hafızalara. Sivas gezinizde Eğriçimen Yaylası’nı, mutlaka ziyaret etmelisiniz. Yanınızda fotoğraf makinenizi getirmeyi de sakın unutmayın. Sivas’ın diğer gezilecek yerleri arasında Hafik Gölü, Tödürge Gölü,Sivas Çifte Minareli Medrese ve Şifaiye Medresesi de bulunmaktadır.
Başalağan Yaylası ve Ağcabel Yaylası
Eğer yolunuz Koyulhisar’a düşerse Başalağan ve Eğriçimen yaylalarını görmeden dönmeyiniz.
Sivas Koyulhisar Güzelyurt’a Doktor Tavsiyesi
Başalağan ve Ağcabelin hemen yanında bulunan lor kayasında biraz mola verip manzaranın keyfini çıkarmalısınız. Tarihi yaylalar olarak geçen Başalağan ve Ağcabel yaylaları zaman zaman dumanla kaplandığından diğer dağları küçük adacıklar şeklinde görürsünüz. Akciğer dostu olan Güzelyurt köyü ve yaylalarını doktorlarda hastaları için tavsiye etmektedirler. Başalağan ve Ağcabel arasında kalan Delikçe denilen tarihi mesire alanınıda görmelisiniz.
Güzelyurt köyü sınırlarında bulunan Sayderesi ve Elmaalan mahallelerinde tarihte rumların yaşadığına dair tarihi kalıntılar mevcuttur. Definecilerin en çok tercih ettiği bölgelerden birisidir. Manzara ve temiz hava almak isteyenlere şiddetle öneririm.
Tödürge Gölü
Demiryurt Gölü olarak da bilinen Tödürge Gölü, Sivas’ın gezilecek yerleri arasındadır. Sivas-Erzurum karayolunun 50 kilometre sonrasında karşınıza çıkacak olan Tödürge Gölü, özellikle Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nin düzenlediği su sporlarıyla şenlenir. Şenliğe halkta katılır ve çeşitli eğlencelerle her yıl güzel saatler geçirilir. Gölün kenarında bir gazino bulunmaktadır. Gölde kayık gezintileri yapılabilmektedir. Aynı zamanda burası bölgenin en iyi mesire yerlerinden biridir.
Bu gölde tepeli batağan, kızıl boyunlu batağan, leylek, angut, karaçaylak, saz delicesi, deniz kartalı, turna, sumru ve kızılbacak gibi kuluçkaya yatan kuşlar bulunur.
Sivas’a yolunuz düşerse kesinlikle Tödürge Gölü’nü ziyaret etmelisiniz. Ardından Koyunkaya Mesire Yeri, Eğriçimen Yaylası, Şifaiye Medresesi ve Sivas Çifte Minareli Medrese’yi gezerek tarihe kısa yolculuklar da yapabilirsiniz.
Hafik Gölü
Sivas’a bir gün yolunuz düşerse; Koyunkaya Mesire Yeri’ni, Şifaiye Medresesi’ni, Eğriçimen Yaylası’nı, Sivas Çifte Minareli Medrese’yi ve turizm açısından önemli tarihi ve doğal güzelliklerini mutlaka ziyaret edin.
İç Anadolu’nun önemli şehirleri arasındaki Sivas; Hafik Gölü’yle ve çevresiyle yıl içerisinde birçok ziyaretçisini ağırlar. Koçhisar Gölü olarak da bilinen Hafik Gölü’nde birçok balık türü vardır. Bu bölgeye geldiğinizde serbest olta balıkçılığı yapabilirsiniz. Aynı zamanda gölün çevresinde birçok tesis bulunuyor. Tesislerden biri de belediyeye bağlı olan Göl Gazinosu’dur. Gazino daha sonra özel kuruluşlar tarafından alınmıştır. Hafik Gölü’nün çevresini keşfe çıkarken ve doğal-sıcak bir ortamda zaman geçirirken burada bulunan herhangi bir tesiste rahatlıkla dinlenebilirsiniz. Hafik Gölü’nü ilk keşfedenlerden biri de siz olun.
Sivas Çifte Minareli Medrese
Sivas il merkezinde bulunan medrese Anadolu Selçuklu Devleti’nin en önemli eserlerindin biridir Gök Medrese, Medresenin çifte minareli taç kapısı, ve kapının üzerindeki süslemeler, yapının en görkemli bölümüdür. Süslemelerde 12 tür hayvan başı, yıldız, ve ağaç motifleri kullanılmıştır. Duvarları yontma taştan yapılan medresenin minareleri 25 metre uzunluğundadır. 1271 yılında İlhanlılar Veziri Şemseddin Cüveyni tarafından yaptırılmıştır. Medrese, süslemeli taç kapısı ve tuğla-çini örgülü iki minaresi ile dikkati çekmektedir. Medresenin mekânı yıkılmış, sadece doğu yönündeki minarelerin bulunduğu asıl cephesi ayakta kalmıştır.Kitabesindeki bilgiye göre; medrese İlhanlı Veziri Sahip Şemseddin Mehmed Cüveyn tarafından yaptırılmıştır. Sivas’a yolunuz düşerse medreseyi mutlaka ziyaret etmelisiniz. Günümüz sadece görkemli iki minaresi kalan medresenin bir de taç kapısı vardır. Taç kapısı, üzerindeki süslemeleriyle dikkat çekmeye bugün de devam ediyor. Medresenin karşısında Şifaiye Medresesi vardır. Geziniz sırasında eski bir tıp okulu olan ve aynı zamanda hastane olarak da kullanılan Şifaiye Medresesi’ni de ziyaret edebilirsiniz.
Şifaiye Medresesi
Yapıldığı ilk dönemlerde hem tıp eğitimi verilen hem de hastane olarak kullanılan Şifaiye Medresesi, Sivas’ın il merkezinde bulunmaktadır.
Karşısında ise yine turizm açısından oldukça önemli yapıtlar arasındaki Sivas Çifte Minareli Medrese vardır. Şifaiye Medresesi Anadolu Selçuklu sultanlarından l.İzzettin Keykavus tarafından yaptırılmıştır. 1217 yılında yaptırılan medresenin zengin işlemeleri göze çarpan detaylar arasında. Özellikle taç kapısı üzerindeki figürler göz doldurmaya devam ediyor. Şifaiye Medresesi’nin bir özelliği daha var; Anadolu Selçuklu tıp okullarının en eskisi ve en büyükleri arasındadır. Sivas’a yolunuz düşerse Şifaiye Medresesi’nin göz alıcı güzelliğini mutlak ziyaret edin.
Sızır Şelalesi
Sivas Sızır Şelalesi Gemerek ilçesine bağlıdır. Yaz kış coşkun akan şelalesi ve yeşillikler içerisindeki mesire alanıyla Sivaslıların dinlenmek için gittikleri yerlerin başında gelir. Tam bir doğa harikasıdır.
Bu doğa harikası Sivas’ a 136 kilometre uzaklıktayken, Kayseri ilçesine ise 102 kilometre mesafede yer almaktadır.
Gerçek anlamda keşfedilecek yerler arasında ilk sıralarda olan Sızır Şelalesi, her mevsim sularını büyük bir coşkuyla bırakır. Gerçekten görülmesi gereken bir bölgedir ve özellikle İç Anadolu bölgesinde yaşayanlar günübirlik gezilerle Sızır Şelalesi’ni ziyaret ederek huzur dolu saatler yaşayabilirler. Aynı zamanda bu harika şelale 2. derecede sit alanıdır ve günümüzde turizmde önemli bir nokta olmaya başlamıştır. Yürüyüş yollar, ağaç köprü ve korkulukları, merdivenler yapılarak daha cazip duruma getirilmiştir.
Divriği Ulu Camii
Sivas’ın Divriği ilçesinde bulunan Divriği Ulu Camii eşsiz yapısıyla dünya sanat tarihinde yerini almıştır.
1228 yılında Anadolu Selçuklu Devletine Bağlı Mengücek Beyliği’nin başında olan Ahmet Şah’ın eşi Melike Turan tarafından inşa ettirilmiştir. Bitişiğinde bulunan Darüşşifa da onlara ait eserlerdendir. Bu yapının bulunduğu kasabada fazlasıyla Selçuklu eseri bulunmaktadır. Üç boyutlu detaylı geometrik stillerin ve bitkisel bezemelerin bulunduğu caminin bir örneği daha yoktur. Bu sanat tarihçileri ve mimarlar tarafından söylenmektedir.
Dört kapısı bulunan cami ve darüşşifanın isimleri; Kuzey Taç Kapısı, Şifahane Taç Kapısı, Şah Mahfili Taç Kapısı ve Cami Batı Taç Kapısı’dır. Mimarlık ve mühendislik harikası olan Divriği Ulu Camii, en önemli yapılardan biri olup, mutlaka görülmesi gereken yerlerden sadece biridir. Bu camiyi gezdiğiniz sırada bol bol fotoğraf çekmeyi unutmayın.
Kangal Balıklı Kaplıcaları
Şifalı suyu ve içerisindeki balıklarıyla ünlü kaplıca merkezimizdir. Buranın sedef hastalığı ve bazı romatizmal rahatsızlıklara iyi geldiği bilinmektedir. Suyunun tedavi edici özelliğinin yanı sıra içerisindeki balıklar da deri hastalıklarını iyileştirmektedir. Tesis mevcuttur.
Tekke Deresi
Koyulhisar’ın sınırları içerisinde yer alan Tekke deresi Doğal görünümü, havası ve suyundan dolayı çok sevilmektedir. Özellikle Sisorta bölgesine giden otobüslerin mola verdiği tekkederesi çeşmesine uğramanızı ve orada da bir anı olarak fotoğraf çekmenizi tavsiye ederiz.
Kızılelma Köyü – Oymalık Parkı
Kızılelma Köyü aynı zamanda tarihi kalıntılara ve mağaralara ev sahipliği yapmaktadır. Sivas Koyulhisar Kızılelma köyü gezilecek yerdir. Sivas Koyulhisar Kızılelma köyünde bulunan Oymalık Parkı gidilmeye değer.Koyulhisar’ın sisorta bölgesi diye adlandırılan Kızılelma Köyünde rakım yüksek olduğu için hava oldukça temiz ve serin. Yaz aylarında bile akşamları soba yakılmaktadır.
Kızılelma Köyü derneği her yıl geleneksel olarak Oymalık Parkı şenliği düzenlemektedir. Şenliğe bölgenin yerel sanatçıları ve Komşu köylüler ve bölgeye bağlı siyasetçiler katılmaktadır.
Kaynak: http://www.gezilebilecekyerler.com/sivasta-gezilecek-yerler/
Kesme aşı
Evde hazırlanan mis gibi hamurun, erişte şeklinde kesilmesiyle ana malzemesi oluşur. Ardından pişen mercimeğin içine kesme hamurlar atılır. Diğer tarafta “gılik”ler sıvı yağda nane ve pul biberler kızartılır, yemeğin üzerine dökülür. Ev lezzet kokar.
Baviko
Eğer bir misafir ağırlayacaksınız önce bavikoyu hazırlamaya başlarsınız. Hamurunu önceden hazırlayıp bir saat bekletir, ardından üzerine sarımsaklı ayranı dökersiniz. Yapması ustalık ister ancak bir ustanın elinden yedikten sonra bir daha unutamazsınız.
Kelle tatlısı
Bir tatlının adı neden kelle olur diye düşünüyorsanız hemen söyleyelim: Bu tatlı sofraya bir bütün halinde getiriliyor ve rengi nar gibi oluyor. İlk bakışta baklava gibi görünse de içi kadayıfa benziyor. Öğrendiğimize göre eski zamanlarda bu tatlı özel misafirler için yapılır ya da davetlerde hazırlanırmış. İçinde fındık, badem, ceviz, üzüm, tarçın ne ararsanız vardır. Yalnızca malzemelerden bile anlaşılabilir ne kadar özel olduğu.
Sirok, gömme
Sirok ya da diğer adıyla gömme, hamurlu bir yiyecektir. Hazırlanan hamur fırında üzeri gevrek olana kadar pişirilir, ardından sert üst kısmı kesilir. Hamurun içi ufalanır, üst kısmı kare şeklinde kesilir. Üzerine tereyağı, kenarlarına ayran dökülür ve lezzet festivali yaşatır.
Salata kurutması
Sivas’a özgü salatalık dolması yapabilmeniz için elinizde salata kurusu ya da diğer adıyla salata kurutması olması gerekir. Patlıcan kurusu gibi hazırlanan salatalık kurusunu hazırlamak için salatalıkları ortadan kesip, içini oyup, ipe dizip, güneşli bir yerde bekletmeniz ve kurutmanız gerekir.
Mercimek badı
Sivas badı olarak da bilinen mercimek badı, Tokat badı ile sıklıkla karıştırılır. Ancak ikisinin arasında büyük bir fark vardır. Sivas badında mercimek, bulgur ve domates varken Tokat badına ekstra olarak ceviz eklenir. Gündüz gezmelerinin favorisidir bu yemek.
Pezik, dal turşusu
Pancar dallarıyla hazırlanan ve her yemekte boy gösteren pezik turşusu yani dal turşusu, her yıl büyük bidonlarda hazırlanır ancak iki üç ayda biter çünkü o kadar lezzetlidir ki her yemeğin yanında yemek istersiniz.
Peskütan çorbası
Öncelikle peskutan ya da diğer söylemiyle peskütanın ne demek olduğunu öğrenmek gerekir. Peskütan, yoğurt ve yarmanın pişirilmesi ve suyunu çekmesiyle hazırlanan kışlık bir besindir. Peskütan çorbası yapmak için bu nedenle peskütana ihtiyacınız vardır. Ardından çorbanızı hazırlar, yağınızı yakar, ekmeklerinizi hazırlar içmeye başlarsınız.
Sivas katmeri
Her yerin katmeri meşhur diyebilirsiniz ancak Sivas’ın katmeri bambaşkadır. Bol yağ ile hazırlanan katmer, yumuşacık olur. Kestiğinizde çıkan sıcacık buhar sizi hatıralarınıza götürür. Yanına bir de çay yaptınız mı keyfinize diyecek yoktur.
Hingel
Çerkeslerin hıngalına benzeyen ancak Sivas’ta hingel olarak bilinen mantı, Sivas’ı sivas yapan yemekler arasındadır. Patatesli ya da peynirli olarak yapılır, üzerine yoğurt dökülerek servis edilir. Yumuşacık hingeller ağzınızda bir karnaval yaratır.
Sübüra
Kare ya da yuvarlak şekilde hazırlanmış hamurlar, yoğurtla çorba haline getirilir. İçindeki hamurun adı boncuk mantıdır, yoğurtla hazırlandığında sübüra olur. Soğuk servis edildiği için yaz günlerinde mis gibi ferahlık verir.
Sivas ketesi
Mayayla hazırlanan ve katmerin bir farklı versiyonu diyebileceğimiz Sivas ketesi, yemeklerin yanında ekmek tercih etmek istemeyenlerin en lezzetli alternatifidir. Kahvaltıların, 5 çaylarının da vazgeçilmezidir aynı zamanda. Yerken keyiflendiğinizi söylememize gerek yok sanıyoruz.
İçli köfte
İçli köftenin çıkış noktası Sivas diyemeyebiliriz ancak Sivas’ın bir içli köftesi vardır ki dosta düşmana ibret verir. Oval değil yuvarlak olarak hazırlanan içli köftenin üzerine bazı bölgelerde yoğurt bazı bölgelerde tereyağı dökülür.
Divriği pilavı
Sivas’ın bir ilçesi olan Divriği’den çıkan ve tüm Türkiye’ye afiyet vermemesi için herhangi bir sebep olmayan, sıradan bir pilavdan farkı ve tadıyla gönüllere taht kuran Divriği pilavını bir yiyen bir daha bırakamaz. İçindeki kuzu eti, nohut ve kuş üzümü lezzetine lezzet katar.
Sivas kebabı
Sebze ağırlıklı bir kebap olmasına rağmen öyle güzel ve uzun uzun pişer ki etin ve sebzelerin tadı bir olur. Ardından yemeye doyamazsınız. Patlıcanın taze olduğu dönemlerde yapıldığında ise bambaşka bir lezzeti vardır. Tokat kebabına benzetilse de Sivas kebabında patates bulunmaz.
Sivas köftesi
Normal köftelerden daha geniş yapılan ve içinde baharat olmaması nedeniyle etin tadını alabildiğiniz köftelerdendir. Asıl özelliği ise Sivas’ta yetişen hayvanlardan elde edilen etin kullanılmasıdır. Taze otlar ve bitkilerle beslenen hayvan etinin lezzetini söylemeye gerek yoktur. Mis.
Madımak
Ispanağa benzer bir yapısı olmasına rağmen lezzeti ıspanaktan oldukça farklıdır. Yoğurtlanıp yemek olarak servis edilen madımak yemeğinin güzel tarafı bu otun yetiştirme değil toplama olmasıdır. Yani özel bir alanı yoktur, ellerinizle tek tek toplar yemeğe sevginizi katarsınız.
Kaynak: https://yemek.com/sivas-yemekleri/
Sivas’a farklı dönemlerde hakim olan devletler, şehre kendilerine özgü değişik isimler vermişlerdir. Bunlar; Sebaste, Sipas, Megalopolis, Kabira, Diaspolis (Tanrı Şehri), Talaurs, Danişment İli, Eyalet-i Rum, Eyalet-i Sivas ve Sivas isimleridir.
Bu gün kullanılan Sivas isminin kaynağı hakkında ise farklı görüşler bulunmaktadır. Bunların içinden ‘Sebaste’ Sebasteia eski yunancada (Augustus Şehri) ismi, Pontus kralı Polemon’un hanımı Pitodoris tarafından verilmiştir. Romalılar, Pont Krallığını egemenlikleri altına aldıkları zaman şehrin yönetimini Pont Krallığı’nda bırakmışlardı. Pont Kralının hanımı ise, Roma Kralı Augustus’un sevgisini kazanmak ve ona bir şükran ve sadakat ifadesi olmak üzere Yunanca’da Ogüst şehri anlamına gelen ‘Sebaste’ adını verdiği sanılmaktadır. Sebaste’nin zamanla ‘Sivas’a dönüştüğü ileri sürülmektedir.
Yine diğer bir görüş de, bugün ‘Sivas’ olarak kullanılan ismin ‘Sipas’tan geldiğidir. Şehrin ilk kurulduğu dönemlerde, bugünkü şehrin merkezinin bulunduğu yerde büyük çınar ağaçlarının altında üç adet su gözesi (Kaynağı) bulunmaktadır. Bu gözelerden bir tanesi ‘Allah’a Şükür’ü ikincisi ‘ana ve babaya saygı’yı, üçüncüsü de ‘Küçüklere sevgi’yi temsil eder. Bu bölgede yaşayan insanlar, zamanla bu özelliklerini koruyamayıp yitirince, bu üç göze de kurur. Şehrin isminin de ‘üç göze’ anlamına gelen ‘Sipas’tan kaynaklandığı ve zamanla bugün kullandığımız ‘Sivas’a dönüştüğü ileri sürülmektedir.
Yazılı Tarih Öncesi: 1927′ den bu yana süregelen kazı ve araştırmalarda saptanan bulgular, Sivas’ta Neolitik Dönem’den başlayarak yerleşildiği yolundaki savları güçlendirici niteliktedir. Bölgede Kalkolitik Dönem (M.Ö. 5000-3000) ve ilk Tunç Çağ (M.Ö. 3000-2000) yerleşmelerinin varlığı ise, bu dönemlerden kalma çanak-çömlek, ev ve kent kalıntılarıyla kesin olarak saptanmıştır. Maltepe Höyüğü kazıları, yörede ilk yerleşmenin M.Ö. 2600’lerde başlayıp M.Ö. 2000’lere kadar kesintisiz sürdüğünü göstermektedir.
Yazılı Tarih: Sivas’ın eski bir yerleşim yeri olmasına rağmen ne zaman ve kimler tarafından kurulduğuna dair kesin bilgiler mevcut değildir. Bugün şehir merkezi ilçe ve köylerinde yapılan çeşitli Arkeolojik kazı ve araştırmalarda edinilen bilgiler bulunan höyük ve eski şehir harabeleri, Sivas’taki yerleşimin tarihin ilk dönemlerinden itibaren başladığını göstermektedir. Bu dönemlere ait, yeterli aydınlatıcı araştırmalar yapılmamış olduğundan Sivas’ın tarihini, Anadolu’nun büyük bir bölümünü kapsayan Kapadokya tarihi içerisinde incelemek zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Bu bakımdan Kapadokya tarihine baktığımızda Sivas’ın M.Ö. 2000 yıllarına kadar uzanan bir geçmişe sahip olduğunu, yerleşim merkezi olarak kullanıldığını ve eti hakimiyetinin sınırları içerisinde kaldığını görmekteyiz. Etiler döneminde yapılan çeşitli savaşlar, Sivas ve çevresinde meydana gelmiş, Sivas da bu savaşlardan etkilenerek yakılmış ve yıkılmıştır. Asur hükümdarı Sargon, M.Ö. 710 yılında Anadolu içlerine yaptığı bir akında Sivas içlerine kadar gelmiştir. Yine M.Ö. 676 yıllarında Kafkasya’dan İskitler, İran’dan Medler Anadolu içlerine kadar uzandılar. Kapadokya bölgesinde Asurlar’a karşı direnecek güç kalmayınca Medler ve Lidyalılar, M.Ö. 585 tarihinde Kızılırmak sınır olarak kalmak üzere bir anlaşma yaptılar. Böylece Kızılırmak’ın doğu yakası yani Sivas ve çevresi Medler’e kaldı. Medler’in bölgedeki hakimiyeti fazla sürmedi. Persler M.Ö. 550 yılında Med egemenliğine son vererek Sivas’ı ele geçirdiler. Diğer önemli bir akın da Makedonya Kralı Büyük İskender’in M.Ö. Anadolu’ya yaptığı akınlardır. Büyük İskender ilk olarak M.Ö. 334’de ikinci olarak da iki yıl sonra M.Ö. 332 ‘de iki kez Anadolu içlerine akın düzenlemiş, her ikisinde de Sivas’ta hakimiyetini sürdüren Perslerin yönetimine son vermiştir. Geçtiği yerlerde durmayıp, Makedonya subaylarından komutanlar bıraktığı için, Sivas da bir müddet Makedonyalı subaylardan Sabistes’in yönetiminde kalmıştır. Sabistes kendi zevk ve sefasına daldığından askerlerinin şehri yağmalamasına ve yıkmasına aldırış etmemiştir. Bu duruma dayanamayan halk ayaklanmış, tekrar Pers Kralı I. Ariaretes’in egemenliğine girmeyi kabul etmişlerdir. Sonunda Roma Kralı Tiperius M.S. 17’de Sivas ve çevresini ele geçirmiştir. Böylece Sivas, Roma İmparatorluğu egemenliğine girmiş ve ‘Eyalet-i Rum’ olmuştur.
M.S. (17- 395) yıllarında çeşitli istilalarla karşılaşan Sivas, bu dönemde daha çok Roma egemenliğinde kaldıktan sonra, M.S. 395’te Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğuna ayrılan topraklar içinde yer aldı. Bu dönemde de uzun süre Sasanlı akınlarından etkilenmiş, X.yy’ dan sonra da merkezi yönetimin güçlendirilmesi amacıyla kurulan Sebasteia (Sivas) Theması’na bağlanmıştır.
1059’da Anadolu’ya giren Türkmen güçleri ve 1064’te Alp Arslan’ın önünden kaçan Selçuklu Şehzadesi Elbasan Sivas yöresinde kısa süreli etkinlik sağladılarsa da, Bölgenin Türk egemenliğine girmesi ancak 1071′ den sonra gerçekleşti. Kısa bir süre Selçuklu etkinliğinde kalan Sivas’ta 1075’te Danişmentli Beyliği kuruldu. 1143’den sonra Danişmentliler arasında baş gösteren taht kavgaları bu beyliğin gücünü kırınca, Anadolu Selçukluları’nı yeniden birleştiren I. Mesud, 1152’de Sivas’ı eline geçirdi. Anadolu Selçukluları ile Danişmentliler arasında sürekli el değiştiren Sivas, 1175’te II. Kılıç Arslan’ca kesin olarak Selçuklulara bağlandı.
II. Kılıç Arslan’ın 1186’da ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırmasıyla başlayan taht kavgaları, I. Alaeddin Keykubad’ın 1220’de başa geçmesine değin sürdü. Bu dönemde Anadolu’yu tehdit etmeye başlayan Moğollara karşı etkin önlemler alan Keykubad, Sivas’ı da surlarla çevirterek korunaklı duruma getirdi. Yerine geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in kötü yönetimi sırasında büyük sıkıntı çeken Türkmen kökenli halk, 1240’larda ayaklanarak Sivas’ı yağmaladı. Selçuklu askerlerinin sivilleri sindirmek için seferber olduğunu gören Moğollar, Anadolu’yu ele geçirmek üzere harekete geçtiler. Gıyaseddin Keyhüsrev’i 1243’te Kösedağ Savaş’ında yenilgiye uğratan Moğol güçleri, Sivas’ı işgal ettiler. Selçuklu Sultanlarının yarattığı karışıklıkların sivil halkı tedirgin etmesini gerekçe gösteren İlhanlı yöneticisi Gazan Han o dönemde Selçuklu tahtında bulunan III. Alaeddin Keykubad’ı Isfahan’a çağırarak, 1318’da Anadolu Selçuklu Devletine son verdi.
İlhanlılar’ın Anadolu Valiliğine atanan Timurtaş, 1322’de Sivas’ın da içinde bulunduğu topraklar üzerinde bağımsızlığını ilan etti. Bu durum üzerine İlhanlılar’ın, üzerine ordu göndereceğini öğrenince de Memlük’lere sığındı. Yerine vekil olarak bıraktığı Eretna bey, önce İlhanlılar’ın egemenliğini kabul ettiyse de İlhanlı yönetiminin taht kavgaları ile zayıflamasından yararlanıp, kendi özerk beyliğini kurdu.
Kadı Burhaneddin’in ölümüyle bir iktidar boşluğu oluşan Sivas’ta kentin ileri gelenlerinin isteğiyle Osmanlı egemenliği tanındı. 1400’de Anadolu’ya giren Timur, az sayıda Osmanlı askerince savunulan Sivas’ı uzun bir kuşatmadan sonra alarak, yakıp yıktı ve geri çekildi. Osmanlılar’ın Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesinden sonra (1402), Yıldırım Bayezid’in oğulları arasında taht kavgaları baş gösterdi. 1408’de Sivas’ı ele geçiren Çelebi Mehmed, 1413’te ülkede duruma egemen olunca, Sivas Osmanlı topraklarına katılmış oldu. 1472’de kısa süreli olarak Akkoyunlular’ın eline geçmesi dışında, hep Osmanlı egemenliğinde kaldı.
Osmanlı egemenliğinde eyalet merkezi haline getirilen Sivas; Amasya, Çorum, Tokat, kısmi olarak Malatya ve Kayseri illeri Sivas’a bağlı birer sancak olmuştur. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde belirtildiği gibi Sivas zamanın en önemli eyaletlerinden biridir. (40 İlkokul, 1000 dükkan, 18 Han, 40 kadar çeşmesi olduğundan bahsedilir.)
Kaynak: http://www.sivas.gov.tr/il-adinin-tarihcesi
• Akıncılar
• Altınyayla
• Divriği
• Doğanşar
• Gemerek
• Gölova
• Gürün
• Hafik
• İmranlı
• Kangal
• Koyulhisar
• Merkez
• Suşehri
• Şarkışla
• Ulaş
• Yıldızeli
• Zara
Sivas ilinin ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayanır. Faal nüfûsun % 70’i tarım sektöründe çalışır. Tarım ise tarla tarımı şeklindedir. Tarımdan sonra hayvancılık ikinci bir gelir kaynağıdır. Son senelerde sanâyi sektörü de hızla gelişmektedir. Mâdenler bakımından da zengin olan Sivas, kara ve demiryolları kavşağıdır.
Tarım: Yüzölçümü bakımından Türkiye’nin ikinci büyük ili olan Sivas topraklarının % 97’si ekilebilir olmasına rağmen tarım yeterince gelişmemiştir. Bitki üretimine ayrılan alanlar bir milyon hektara yakındır. Bunun beşte birine yakınında sulu tarım, 10 bin hektara yakın kısmında ise bağcılık yapılmaktadır.
Tarım ürünlerinde tahıl, baklagiller ve sanâyi ürünleri başta yer alır. Tahıl ise en önde gelir. Tarım ürün miktarı mevsim şartlarına göre her sene değişmektedir. Başlıca tarım ürünleri buğday, çavdar, fasülye, mercimek, fiğ, şekerpancarı ve patatestir. Sebezcilik ve meyvecilik pek gelişmemiştir.
Hayvancılık: İl topraklarının çok geniş bir kısmını kaplayan plato ve yaylalar hayvancılığa çok elverişlidir. Çayır ve mer’alar çoktur. Sivas’a hayvancılık bakımından Türkiye’nin Texas’ı denir. Hayvancılığın tarımsal üretim içerisindeki yerinin büyük olmasına karşılık, istenilen düzeyde gelir getirmemektedir. İlde en çok koyun, sığır, kılkeçisi, kümes hayvanları beslenir. İldeki ırmaklar ve Gökpınar Gölünde kurulan alabalık tesislerinde balık üretimiyle Kangal köpekleri ülke sınırını aşan bir üne sâhiptir. Arıcılık gelişmiş olup Sivas balı meşhurdur.
Ormancılık: Sivas ilinin orman varlığı yüzölçümüne göre çok az sayılır. İl topraklarının % 11’i ormanlarla kaplı olup, 200 bin hektarı orman ve 100 bin hektarı fundalıktır. Orman içinde 220, orman kenarında 147 köy vardır. Senede 50 bin m3 sanâyi odunu ve 30 bin ster yakacak odunu elde edilir. Ormanlarda daha çok karaçam, kızılçam, ardıç gibi iğne yapraklı ağaçlara ve daha aşağılarda meşe ormanlarına rastlanır. Suşehri ve Koyulhisar ilçelerindeki ormanlar ise tamâmen yaprak dökmeyen ağaçlardan ibârettir. Sivas’ta ağaçlandırma hızla yapılmasına rağmen hem yetersiz hem de bakımsızdır.
Mâdencilik: Sivas il toprakları mâden bakımından zengindir. İl dâhilinde demir, kömür, kurşun, krom, bakır, tuz, gümüş, asbest, manganez, nikel, amyant, balit ve mermer çıkarılır. Divriği’de senede 1500 tona yakın demir elde edilir. Ayrıca Celalli civârında petrol, Abdülvehhab Gâzi Türbesi civârında zengin alçıtaşı yataklarına rastlanılmışsa da işletilmemektedir.
Sanâyi: Kara ve demiryollarının kavşak noktası olan ve mâden bakımından zengin olan Sivas, sanâyi bakımından gelişmemiştir. Fakat son senelerde hızlı bir sanâyileşme vardır. Küçük sanâyi yaygın olup, metal eşyâ ve makina îmâli, dokuma ve gıdâ kolları gelişmiştir. Başlıca büyük sanâyi kuruluşları şunlardır: TÜDEMSAŞ (Türkiye Demiryolu Makinaları Sanâyii A.Ş.), Sivas Çimento Sanâyii A.Ş., Beton Travers Fabrikası, Sivas Demir Çelik Fabrikası, Et ve Balık Kombinası Müdürlüğü, Süt Endüstrisi Kurumu, Askerî Dikimevi, SİDAŞ (Sivas Dokuma Sanâyi A.Ş.), kiremit ve tuğla fabrikaları, yem ve un fabrikaları, amyant üreten Asbest Fabrikası, Ceylân Çivi Fabrikası, Döksat Döküm Fabrikası (Su borusu ve yapı malzemesi), Eksantrik Sanâyi ve Ticâret A.Ş. (Otomativ yedek parçaları), Mobilya Fabrikası, Pamuk İpliği Fabrikası ve halı dokuma atelyeleri.
Ulaşım: Ülkenin dört yanını birbirine bağlayan kara ve demiryolları ağı Sivas’tan geçer. Ankara, Sivas, Erzincan, Erzurum devlet yolu ile Doğu ile Batı Anadolu birbirine bağlanır. Bu yol Yıldızeli’nde ikiye ayrılır ve bir hat Tokat, Amasya, Samsun’a ulaşır. Böylece Kuzey Anadolu’ya bağlanır. Ulaş ve Kayadibi’nde ayrılan yol Kayseri, Niğde, Mersin’e giderekGüney Anadolu’ya bağlanır. Sivas’ın Merkez İlçe, Zara, Yıldızeli, Hafik, İmranlı, Gemerek, Gürün, Kangal ve Şarkışla ilçeleri devlet yolları üzerinde bulunur. İl dâhilinde 979 km devlet yolu, 761 km il yolu vardır. Bâzı köylerin henüz yolları yoktur.
Sivas, demiryolu ağının önemli bir kavşak noktasındadır. Demiryolu ile ülkenin dört yanına bağlanır. Edirne, İstanbul, Ankara istikâmetinden; İzmir, Afyon istikâmetinden ve Mersin, Niğde istikâmetinden gelen demiryolu Kayseri’de birleşip tek hat hâlinde Sivas’a ulaşır. Sivas’ta demiryolu hattı tekrar kollara ayrılarak Artova, Turhal, Amasya, Samsun hattını meydana getirir. Çetinkaya istasyonundan da iki hat ayrılır. Bir hat Erzincan, Erzurum, Kars’a; diğer hat ise Malatya, Diyarbakır, Siirt, Malatya, Elazığ ve Muş’a ulaşır. Merkez ilçe, Gemerek, Şarkışla, Yıldızeli ve Divriği ilçeleri demiryolu güzergâhı üzerindedir. Sivas’ta havaalanı da vardır. İstanbul ve Ankara ile karşılıklı uçak seferleri yapılmaktadır.
Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/sivas/ekonomi.html
Halk Şairleri ve Ozanlar
Şüphesiz halk şairlerimizde diğer sanatçılarımız gibi birbirinden ayrı özelliklere sahiptir. Hiçbir şair, ötekine tıpa tıp benzemez. Ama hemen hemen hepsine aynı gelenek ve törelerden geldikleri için birbirine benzer yanlarıda eksik değildir.
Bazı şairlerin hepside şiirlerini sazla çalıp çağırırlar. Halk şairi ile sazını birbirinden ayıramayız. Keramet sazdamıdır, sözdemidir bilemeyiz? Aşık sazına gözü gibi bakar. Aşık Veysel’in;
“Ben ölürsem sazım sen kal dünyada , Gizli sırlarımı aşikar etme” deyişi elbette ki çok anlamlıdır.
Şairlerimizin hemen hepsi aşk, ölüm, hasret, yiğitlik, tabiat, din gibi temalar işlemişlerdir. Aşk konusu baş köşeyi tutmaktadır. Ölüm karşısında şairlerimizin uysal, teslimkar ama alabildiğine üzüntülüdür. Ölümün bıraktığı yıkımlar, kayıp olan güzellikler dostluklar terennüm edilir.
Sivas’ın şair ve aşıkları şunlardır:
Şemseddin Sivasi, Pir Sultan Abdal, Ruhsati, Kul Himmet, Suzi, Aşık Veysel, Zaralı Halil Söyler, Mesleki, Aşık Talibi, Recep Kamil, Şeyh Halit.
Diğer aşıklarımız ise; Sefil Selimi, Aşık Talibi, Gürünlü Aşık Rıza, Ali İzzet Özkan, Veysel Cehdi Kut, Kul Gazi, Feryadi, Belcikli Seyit, Karasarlı Seyit, Aşık İsmeti, Ali Dayı, Şükrani, Nuri Sivasi, Kul Himmet.
Tabiat teması da Sivas şairleri tarafından en iyi şekilde işlenmiştir. Şairlerimizin en zengin yanlarından birini teşkil etmektedir. Çeşitli hayvanlardan tasvir edilerek tabiat manzarasını tamamlar. Tabiatın güzellikleri yanında çeşitli afetlerde şairin, ozanın gönlünde dile gelmiştir. İşte o zaman şiir olmuş, destan olmuş, türkü olmuş. Anadolu yaylasına göz atıldığı zaman Sivas’ın aşıklar yatağı olduğu görülür. Sivas şairleri aynı zamanda Sivas büyükleridir . Hepside en duru en özlü Türkçe ile söylemişlerdir. Türküleri, deyişleri günlük müzik yaşantımıza girmiştir. Radyo ve televizyon programlarında hemen hemen hepsinin türkülerine yer verilir.
Yurttan sesler Korosunun kurucusu halk müziğinin derleme ustası Muzaffer Sarısözen’i anmadan geçemeyiz. Ayrıca masal üstadı Eflatun Cem Güney, Tevfik Aksoy Kayabeyzade, Memduh Bey günümüz şairlerinden Vehbi Cem Aşkun edebiyat dalında denemeler yapmış; radyo sanatkarlarından Ömer Altuğ, Emel Sayın ve Selehattin Erorhan da Sivas’ ta yetişen Türk musiki ve halk müziği ses sanatçılarıdır. Halk şairlerimizin özelliklerini anlatan bazı ünlü değişlerini şöyle sıralayabiliriz.
AŞIK VEYSEL
1894 yılında Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde doğdu. Babası Karaca Ahmet, annesi Gülüzar Hatun’ dur.
7 yaşına geldiğinde gözünün birini yakalandığı çiçek hastalığından kaybetti. Diğer gözüne perde indi. Çok geçmeden iki gözünüde kaybetti.
Oyalanması için babası Aşık Veysel’e bir saz aldı. Çamşıhlı Ali ve Molla Hüseyin adlı saz ustalarından dersler aldı. Önceleri Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Aşık Kerem, Aşık Erzurumlu Emrah gibi ustaların türkülerini söyledi. 1933 ‘te Cumhuriyetin 10. Yılı için yazdığı destanının yayınlanması ve Sivas Aşıklar Bayramındaki başarısı dikkat çekti. Ahmet Kutsi Tecer’in de yardımlarıyla Veysel kırk yaşından sonra kendi eserlerini vermeye başladı. Çeşitli Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yaptı. Aşık Veysel, İki kez evlendi. İki oğul, dört kız babasıdır. Şiirlerinde yurt sevgisi, kardeşlik, birlik ve okuma sevgisi işledi. 21 Mart 1973 tarihinde “Sadık Yarım” dediği kara toprakla kucaklaştı.
Sivas Mutfağı Yemekleri
İl mutfağı tarım ürünlerine dayanmaktadır. Harman sonunda (sonbahar) kışlık yiyecek hazırlıkları başlar. Un öğütme, bulgur dövme, çekme, erişte, kadayıf, salça yapımı, sebze kurutma, etlik kesimi bunların başlıcalarıdır.
Yöre yemekleri daha çok unlulara dayanmaktadır. Keş, peskütan, çökelek, süt ürünlerinden hazırlanan yiyeceklerdendir. Yöre yemekleri genellikle kırsal kesimlerde yazları ayranlı, pancarlı çorba, madımak, evelik, düğücek aşı gibi yemekler yapılır. Kışları ise tırhıt, sübüra, kelecoş, tarhana, içli köfte, hingel gibi hamurlu yemekler yenmektedir. Kentte genellikle sebze yemekleri yapılmaktadır. Sivas kebabı ünlüdür.
Tandırda kül çöreği, fotla, patates yada peynirle yapılan kömbe, kete, lavaş yörede yaygın ekmek çeşitlerindendir.
Sivas Yöresel Sözlük
Sivas ağazı, sivas yöresel kelime ve ifadeleri:
Abrası olmak : Bir sıkıntının üstüne sıkıntı gelmek
Ağartı : Süt, yoğurt gibi yiyecekler
Ağlenmek : Araba için: durmak, eğlenmek
Aleşmek : Bir yerde oturmak, yerleşmek, durmak
Ahıldane : Herkese akıl veren, bilgiçlik satan
Ahraz : Dilsiz
Aktarmak : Sacın üzerinde yufkayı döndermek, pişirmek
Alayı : Hepsi, tümü
Al karısı : Lohusalara geldiğine inanılan efsanevi yaratık
Anışdırmak : Anlaşılması için dolaylı yoldan hatırlatmak
Arık : Zayıf
Arlanmak : Utanmak
Atlı : Edepsiz
Avgun : Su taksimatının yapıldığı oyuk taş
Avkalamak : Elleri ile sarsmak
Avuz : Memeli hayvanın doğum sonrası ilk sütü
Ayıtlamak : Ayıklamak
Aynı gelmek : Mektubun cevabı gelmek
Ayrıksı : Uyumsuz
Azınsımak : Az bulmak, yeterli bulmamak
Babalanmak : Zıkkımlanmak anlamında yemek
Bacılık : Ahret kardeşliği
Bad : İnce bulgurla yapılan etli dolma içi
Bağdaş kurmak : Bacaklarını dizden bükerek altına alıp oturmak
Batal : İri, büyük
Bayah, bayahtan : Az önce, demin
Bekitmek : Sağlamlaştırmak, tutturmak
Beslek : Hizmetçi, besleme
Bezirgân pilavı : İçine soğan, yağ, kıyma konularak yapılan bulgur pilavı
Bezmek : Usanmak
Belemek : Çocuğu kundaklamak
Bıldır : Geçen yıl
Bibi : Hala
Bir cimcik : Bir fiske tuz için kullanılır. Çok ufak tefek insana da denir.
Bir goşam : İki avuç dolusu
Bişgel : Çabuk pişen yiyecek veya iyi pişmiş yemek
Bişirim : Pişirim. Pişirmelik kadar olan, bir pişirim gibi
Bun : Bunalma hali, sıkıntı
Burunlamak : Kıymet vermemek
Büngüldemek : Kaynamak
Cambaz : Hayvan alıp satan kimse
Camuz : Manda
Can leğeni : İçinde ölü yemeği yapılan büyük leğen
Cazı : Suratsız, geçimsiz ve kötülük yapan kadın
Ceht : Bir şeyi yapmaya kararlı olma
Cingan : çingene
Ciyiş : Yakın akraba veya komşu yaşlı kadın
Cıbır : Yoksul, parasız
Culuk : Hindi
Cücük : Civciv
Çalınmak : Bir şeyi etrafta acele ile aramak
Çeç : Savrulan samandan ayrılmış buğday yığını
Çecik : Tülbenti başın etrafına sararak bağlama tarzı
Çemkürmek :Azarlamak, saygısız konuşmak. Küçük köpeğin havlaması
Çemrenmek : Paçaları sıvamak
Çepük : Alkış
Çelpeşük : Çalpak iş, karışık, dolaşık
Çevrüntü : Elekte ortada toplanan ot tohumu, saman ve toprak
Çığırmak : Çağırmak, türkü söylemek
Çığrık : Çıkrık, eskiden yün eğirmek için kullanılan araç.
Çıngı : Kıvılcım
Çıtlatmak : Bir şeyi üstü kapalı anlatmaya çalışmak.
Çimmek : Yıkanmak
Çir : Ekşi kaysı kurusu
Çor : Hastalık, dert
Çöçelenmek : Konuşamamak, bir iş yapamamak
Çöğlenmek : Bir tarafı eğilip devrilmek
Çördük : Küçük yabani armut
Çullu : Varlıklı
Çulsuz : Fakir, berduş
Dadanmak : Alışmak
Dalamuk : İnce yapılı, narin
Darazımak : Elbisenin dikiş yerinden eskiyerek incelmesi ve açılması
Darıkmak : Darda kalmak
Dartılmak : Kibirlenmek. Dartıla dartıla iş görmek: Yavaş ve salınarak iş görmek
Dayak : Destek
Deli depek : Dengesiz insan
Dene : Dane, buğday
Depme : Yünden dokunmuş büyük un çuvalı
Devlik görmek : Kış hazırlığı yapmak
Devrisi gün : Ertesi gün
Dındıklamak : Fazla incelemek
Dilmek : İnce doğramak
Dinelmek : Ayakta durmak
Dingildemek : Oynamak
Dirliksiz : Geçimsiz
Dolak : Başa veya dize dolanan uzun yün örgüsü.
Donak : Giyim, kuşam, süs
Donanmak : Giyinmek
Döşürmek : Toplamak
Döşürüksüz : Tertipsiz, iş bilmeyen kadın
Dulda : Güneş ve rüzgâr etkisinden korunan yer
Duluk : Yanak
Düğülcek : Bulgurun en ince kısmı. Çorbası yapılır
Düremeç : Ekmek arasına peynirvb. Konularak hazırlanan yiyecek
Düve : Bir yaşındaki inek
Düven : Döğen. Biçilmiş ekinleri sürmek için kullanılan altına çakmak taşları konulmuş ve öküzler tarafından çekilen tahta.
Düzayak : Merdiveni olmayan, bir katlı ev.
Eccük : Azıcık
Eğin : Sırt
Eke toka : Bilmiş, büyümüş
Ekis nükte yapmak : Alaycı ve kırıcı konuşmak
Eksük görmek : Evin ihtiyacını veya evlenecek kızın ihtiyacını almak
Ekti oğlak : Anası ölen yavru başka bir hayvana alıştırılırsa bu yavruya denir.
Elçim : Yün tararken, bir taramalık için ele alınan yün.
Elleşmek : İlişmek
Em : Merhem, ilaç
Eme : Babanın kız kardeşi
Emiceklik vermek : Umut vermek, güvendirmek
Evme : Acele etmek
Erinmek : Üşenmek
Farfara : Çok konuşan, ağzı kalabalık
Fing atmak : Ordan oraya durmadan gitmek
Firik : Sapıyla yakılan Buğday başağının pişen daneleri
Farımak : Yaşlanmak, kocamak
Fetil : Taze yemek için yapılan kalın yufka ekmeği
Gabala : Toptan
Gadinge : Yenge. Amca, dayı veya yakınların eşleri
Gamga : Odun parçası.
Garametli : Talihsiz, kadersiz
Geçmiş : ihtiyarlamış, kocamış. Helva için: fazla kavrulmuş
Gelberi : Tandırdan kül çekmeye yarayan demirden alet
Gejgere : İki kollu küçük sedye
Gevşemek : Geviş getirmek
Gicişmek : Kaşınmak
Gıdik : Keçi yavrusu
Gılik : Ortası delik ekmek
Görümcağız : Küçük görümce
Gursaklı : Kursaklı, izzet-i nefisli, gururlu
Gübür : Çöp, pislik
Gümen : Şüphe, bilinmeyen
Gümenli : Hamile
Güvermek : Otlar için: yeşermek. Bir yere çarpma sonucu vücudun morarması
Güvertme : Ufak çocuklarda çıkan küçük çıban
Harar : Yünden dokunmuş çuval
Hasput : Kağnı tekeri
Hasuda : Aside. Un, yağ, şeker ve su ile yapılan hafif bir tatlı
Havflenmek : Korkmak
Hayvah : Eyvah
Hedik : Haşlanmış buğday. Diş hediği: Diş buğdayı
Helki : Su kovası
Herslenmek : Hırslanmak, kızmak
Hırtlak : Gırtlak
Hızan : Yoksul
Horam : Bir elin kavrayacağı ot
Hozan : Ekin biçildikten sonra tarlada kalan kısmı
Ihmak : Çökmek
Ismarıç : Başkası için alınacak şey, sipariş
İki tek : Az
İleğen : Leğen
İndiriş etmemek : Tenezzül etmemek
İskemi : Sandalye
İşkillenmek : Şüphelenmek
İşmar : Göz kırpma, işaret
İt dirseği : Arpacık
Ivga vermek : Kışkırtmak
İyeşmek : Sürtüşmek, zıt gitmek
Kanatlı : Evin iki yana açılan sokak kapısı
Kanayak : Kadın
Kanlı : Katil
Karış : Beddua
Karmak : Arkasından konuşmak
Kârınsıma : Kâr sayma
Katık : Ayran
Kavramak : El ile ekin yolmak
Kavum hısım : Akrabalar
Kavurma herlesi : Unu yağda hafif kavurup, tuz ve su konularak yapılan çorba
Kaygana : Koyuca yapılan yumurta herlesinin yağda kızartılmasıyla hazırlanan yiyecek
Keçe delen : Çok kuvvetli ve devamlı yağan yağmur
Kehle : Bit
Kelecoş : Peskütan ile yapılan bir çeşit koyuca çorba
Kelik : Eski ayakkabı
Kemçük : Dişsiz
Kenger : Sütünden sakız yapılan ot
Kesek : Tarlada iri ve sert olan toprak parçası
Kesmük : Savurma sırasında buğdayla karışık olan saman
Keşik : Sıra
Kete : İçine kavrulmuş un konularak yapılan yağlı börek
Kıyımsız : Cimri
Kızıllanmak : Kıskanmak
Kızı olacağı : Üvey kızı
Kivra : Kirve, sünnet babası
Kor (Kör) : Çukur, mezar
Kömbe : Eskiden külde pişirilen yağlı kalın çörek
Köp : Kağnının, öküzlerin kuyruklarının altına gelen kısmı
Köremez : Süt yoğurt karışımı bir yiyecek
Kötülemek : Sağlığı bozulmak, hastalanmak
Közlemek : Ateşte kızartmak
Kurcalamak : Karıştırmak
Kuşhana : Ağzı kapaklı, büyük bakır sahan
Küflet : Ev halkı, külfet
Kürük : Eşek yavrusu
Mahana : Bahane
Malamat : Etrafa rezil olmak
Mısmıl : İyi, temiz
Mundar : Murdar. Pis, temiz olmayan
Mundar etmek : Bir şeyi ziyan etmek, bozmak
Müzevir : Fitneci
Nâlet : Lânet
Natır : Kadınlar hamamında hizmet eden kadın görevli
Nekes : Cimri
Nemârek : Neyime gerek
Nemrut : Asık suratlı, çehresiz
Nörüyon : Ne (iş) görüyorsun? Ne yapıyorsun?
Onmak : İyi gün görmek, mutlu ve zengin olmak.
Ovmaç : Yufka ekmeğin parçalanmasıyla yapılan yağlı yemek
Oynaş : Dost
Öcbelemek : Israr etmek, üstüne düşmek
Öndüç : Ödünç
Özelemek : Yoğurdu karıştırarak ezmek
Partalcı : Palavracı
Pehli : Eti kızartılarak yapılan patlıcan yemeği
Pepe : Kekeme
Peskütan : Yoğurdun az un ile pişirilmesiyle hazırlanan kışlık yiyecek Pıskırık : Aksırık
Pin : Kümes
Puhari : Baca
Rapata : Tandıra hamur yapıştırmaya yarayan tutacak
Sâbi : Küçük çocuk
Seğirtmek : Koşmak
Seyip : Başıboş
Sınamak : Denemek
Sınıkçı : Kırık, çıkıkçı
Sınmak : Kırmak
Sille : Tokat
Sitil : Kova
Soharıç : Soğan, yağ ve kıymanın beraber kavrulmuş şekli
Sohum : Lokma. ağza sokulan ekmek parçası
Sokranmak : Söylenmek
Sorutmak : Ayakta durmak
Sünmek : Uzamak
Süyem : Baş parmak ile, işaret parmağı arasındaki uzunluk
Şeremet : Eline çabuk
Şire : Şıra. Tatlılara ekilen şerbet
Şişek : Yaşına değmiş dişi koyun
Şişmek : Şımarmak
Taze gelin : Yeni gelin
Tirit : Yemeğin yağlı suyu
Tohma : Karın şişiren, rahatsızlık veren yemek
Tokaç : Yün, halı ve kilim yıkamak için kullanılan, bir ucu yassı tahta Toklu : Yaşına değmiş erkek koyun
Tökezimek : Bir yere ayağı takılmak
Tummak : Suya batmak
Tutam : Bir elle tutulan kadar
Tutmaç : Kesilmiş hamur, mercimek ve yoğurtla yapılan çorba
Ucun ucun : Azar azar
Uğmaç : Ekmek ovularak yapılan yiyecek
Uğundurma tutturmak : Birini aç bırakmak
Umma : Lohusaların göğüslerinin şişmesi
Urum : Anadolu
Uruplağ : Eski bir tahıl ölçüsü. (Arpa için yaklaşık 13 kg. Buğday için 16 kg
Üğürlenmek : Kendi kendine söylenerek nazla sallanmak
Üleş : Leş
Ürümek : Havlamak
Variyetli : Zengin, varlığı yerinde olan
Vergili : Evlenmek üzere sözü verilmiş kız
Yağarnı : Sırt
Yahşi : İyi, güzel
Yal : Köpek yiyeceği
Yarımağız : isteksiz
Yarımlağ : Yarım uruplağ
Yaşmak çalmak : Ağzı örtecek şekilde baş bağlamak
Yavan : Yağsız, tatsız, tuzsuz
Yayan : Yürüyerek
Yeğnik : Hafif
Yekinmek : Birden kalkmak
Yemeni : Deriden yapılan hafif ayakkabı
Yeygü : Hayvan yiyeceği
Yoğşumak : Hamurun açılacak kıvama gelmesi
Yumak : Yıkamak
Yumuş : Emir
Yük kemeri : Yüklük. Yatak yorgan konan dolap
Yüz yavuncusu : yüze gülen
Zelve : Öküzün boyunduruğunun çıkmaması için takılan eğri deynek Zerze : Halkalı kapı demiri
Zilingir : Uykusunu alamamış
Zürriyet : Döl, soy.
Sivas Yöresel İfadeler
Bu kısımda Sivas yöresine ait yeminler, dualar, beddualar, atasözleri, bilmeceler ve deyimler yer alıyor.
Yeminler
1- İnandırmak için;
– Ekmek çarpsın ki
– Işığa kör bakayım ki
– İki gözüm çıksın
– Kur’an’a el basayım
– İki gözün önüme aksın
– Mus’ab çarpsınki
– Yavrumun hayrını görmeyeyim
– Falanca ile zina edeyim
– Eve gitmek nasip olmasın
2- Sır Almak için;
– Allahını seversen
– Allah aşkına
– Peygamberin hakkına
– Allah lillah aşkına
– Allahını seversen söyle
– Sevdiğinin başı için
– Sevdiklerine kavuşmayasın
– Babanın canı ananın başı için
– Benim hatırım için
3- Sır Verdirmemek için;
– Çocuklarının ölüsünü öpesin
– Oğlunun kızının ölüsünü öpesin
– Ölmüşlerinin etini yiyesin
– Kıldığın tuttuğun elin olsun
Dua-Beddualar
Dualarımız:
– Allah seni yüzseksenbeş yaşına kadar kocaltsın. (Musa Peygamberin 185 yaşında öldüğüne inanılır.)
– Son beşiğim altın eşiğim.
– Allah İmandan kur’an’dan ayırmasın
– Allah ne muradın varsa onu versin.
– Allah görünmez kazalardan esirgesin.
– Allah tuttuğunu altın etsin.
– Sofrana Halil İbrahim bereketi dolsun.
– Yerin durağın cennet olsun.
– Kötü talih kapını çalmasın inşallah.
– Hızır yoldaşın olsun.
Beddualarımız:
– Allah seni yok eder inşallah
– Allah seni yerin dibine sokar inşallah
– Allah karaltını kaldırır inşallah
– Allah cızırtını vere
– Atlar kuyruğunda gidesin inşallah
– Ölmeyesinde sürüm sürüm sürünesin
– Babasının gözünü yılanlar vura
– Boynu altında kalsın
– Anan baban derine gide
– Boyu devrilesica
– Çatında budunda kala inşallah
– Doğmaz olaydın
– Eskin eskine kalmaz inşallah
– Karaltın kalkar inşallah
– Gidişin ola da dönüşün olmaya
– Son gittiğin olur inşallah
– Ömrün kesilasıca
– Yerde yaşayasıca
– Yerde oturasıca
– Oyunun ola koyunun olmaya
– Koyunun ola konun (ağıl) olmaya
– Konun ola da koyunun olmaya
– Allah tavuğumu çalının çırnağı gözüne batsın, tüyü yüzünde bitsin
– Allah belanı versin
– Allah canın alsın
– Ocağın sönsün
– Adı bilinmedik derde düşesin
– Gidişin olsunda gelişin olmasın
– Her nefesde döşünden sızı gelsin
– Aşından ekmek çıksın
– İyi nimetlere perhiz tutasın
– Yavrunu bağrına bastığın zaman kuçağında taş göresin
– Damı çökesice
– Ocağı batasıca
– Bugünler de mazarını kazsınlar
– Döşekte uzanıp ölmeyesin
– Kazancın ilaçlara yetmesin
– Ömrün uzun olsun dert ile yaşa
Ayrıca beddua görünümünde olup da beddua olmayan sözlerde vardır.
Bunlara ters beddua denilmektedir. Şöyle ki ;
– Çekilsin damarın kanın kurusun
– Yastık yoldaşınla ihtiyar olma
– Davulu önünde gidasıca
– Cuma günü ölesıce
– Allah cezanı alsın
– Ölü kargalar gözünü oysun
– Göçmüş duvar üstüne yıkılsın
– Susuz, derelerde boğulasın
Deyimler
Acısını çıkarmak
Adamlığı öğrenmek.
Ağırdan almak
Ağzını toplamak.
Aklına koymak
Ayakkabı dar olunca, dünya geniş olmuş, ne fayda?
Bit yeniği
Burnu sürtülmek
Cereme çekmek.
Çırasını yakmak.
Çizme rafa çıkmış ama, ne muştalar yemiş.
Dâvâ çalmak
Değirmen sele gitmiş sen şakşağını arıyorsun.
Eliyle etmek
Eşeğe gücü yetmez, palanını (semerini) döver.
Ezel yemez idim bal ile kaymak şimdi tablalardan keşkapan oldum.
Gafil avlanmak
Gelin oyunu sever, düğün mahana (bahane).
Gelin de severdi gülüp oynamayı bahtından güvey de çalgıcı çıktı.
Gönlü olmak
Günahını almak
Hatır yıkmak
İçi açılmak
İflahı kesilmek
İnadım inat, kör Murat.
İssisi (sahibi) veriyor da tellalı vermiyor.
Karış vermek: (Beddua etmek)
Kirli çıkı
Küsen yatağını ayrı sersin.
Lokman Hekim gelse çare bulunmaz.
Mescidin içi dururken dışı haramdır.
Nefis körlemek
Nuh der peygamber demez.
Ocağı kül olmak
Ölür müsün, öldürür müsün ?
Para delisi
Püsküllü belâ
Sarmısağı gelin etmişler kırk gün kokusu çıkmamış
Sulu göz
Surat etmek
Şafak attı
Şeytan kulağına kurşun
Taşa tutmak
Un ufak etmek
Üst başa geçmek
Vergili el
Verip veriştirmek
Vursan ölür, vurmasan kısmetini elinden alır.
Yağlı ballı olmak
Yan çizmek
Yedi canlı
Yüze gülmek
Bilmeceler
Alaca karga, bulaca karga, içi dolu kavurga ? (nar)
Altı odunluk, üstü unluk ? (iğde)
Anası su, babası taş, yedi âleme baş ? (tuz)
Avcuma sığar, ambara sığmaz ? (övendire)
Bahası büyük, yükü yeğnik ? (altın)
Bir küçücük fıçım var, iki türlü su yutar ? (yumurta)
Bir tencerem var kapaklı, etrafı saçaklı ? (göz)
Bir yorganım var, toprağı tutar denizi tutmaz ? (kar)
Burdan attım kılıcı, halep’te oynar bir ucu ? (şimşek)
Çalı dibinde mum yanar ? (tavşan)
Çıt demeden çalıya geçti ? (güneş ışığı)
Dağ başında kara papak. (keçi)
Elemez melemez, ocak başına gelemez, gelse de duramaz ? (yağ)
Etten kantar, altın tartar ? (kulak-küpe)
Ey milidi milidi, dış kapının kilidi, yatsıdan sonra bize gelen kim idi ? (uyku)
Ey yurtlar yüce yurtlar, yusuf’u yiyen kurtlar, tırnağından su içer, tepesinden yumurtlar ? (buğday)
İki küçük mil taşı, dolanır dağı taşı ? (göz)
Kabuğu var içi yok, sopa yer suçu yok ? (davul)
Kat kattır ama katmer değil, kırmızıdır ama elma değil, yenir ama meyva değil? (soğan)
Kokusu var gül değil, toz gibi ama kül değil, dağı taşı devirir dev değil ? (barut)
Oniki oğlu, dört kızı var ? (yıl)
Uçar kuş değil, karadır taş değil ? (tıstan böceği)
Dağda tapılar
suda çıpılar
arşın ayaklı
burma bıyıklı ? (balta, balık, leylek, tavşan)
Kuyu, kuyunun içinde suyu
suyunun içinde yılan
yılanın ağzında mercan ? (gazlambası, gazyağı, fitil, ateş)
Keser sapı
kol, el, parmak, tırnaklar.)
Gara dağ
Gara dağın altında kalem dağ
Kalem dağın altında ışıldar
Işıldarın altında mışıldar
Mışıldarın altında bir torba kıl ?
(saç, baş, göz, burun, bıyık, sakal)
Ata Sözleri
Acı (yiti) sirke küpüne zarar verir.
Bakan göze yasak olmaz.
Çıkacak cana ceza olmaz.
Dağ dağ üstünde olur, ev ev üstünde olmaz. (iki aile bir arada barınamaz)
Deli dağdan, aşık sudan, akıllı yeşillikten hoşlanır.
Eken biçer, konan göçer, cennetin kapısını cömertler açar.
El karnı ağrıyınca kara donu giydirir.
El yumruğunu bilmeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanır.
En kötü koca bir dağdan iyi gölge verir.
Gavur içinde din artmaz, yoksul içinde mal artmaz.
Gönül halden bilmez, Erciyes’ten kar ister.
Gurbette öğünmekle hamamda türkü söylemek kolaydır.
Hak doğrunun yardımcısıdır, arşa çıkıncaya kadar.
Hançer yarası geçer de dil yarası geçmez.
Huylu huyundan vazgeçmez, ya öle, ya gebere.
İşine (sanatına) hor bakan, boğazına torba takar.
İtinen (itle) yatan bitle kalkar.
Kadındır adamı deli eder, kadındır deliyi adam eder.
Kadının yüklendiği göç şuraya varmaz.
Kaynanalı gelin hatun gelin, kaynanasız gelin natır gelin (dir).
Kel ölür sırma saçlı, kör ölür badem gözlü (olur).
Kılıç kınını kesmez.
Leyleğin ömrü lak lakla geçer.
Mal biter malamatlık bitmez.
Mart ayı dert ayı (dır).
Meyvalı ağacı taşlarlar.
Nasibi kesilen itin kurban bayramı arifesinde ayağı kırılır.
Ne ekersen onu biçersin
Nerde kazan kaynar orda maymun oynar.
Oğlan anasını, inek danasını bilir.
Olan dört bağlar, olmayan dert bağlar.
Paralı adamdan dağlar da korkar.
Rahat koyun yerinden oynamaz.
Rüzgâr eken fırtına biçer.
Saç sefadan, tırnak cefadan uzar.
Sağırın oğlu ağlamaz.
Su aktığı yere yine akar
Şalgam suya düşünce yağ oldum sanır.
Toprağı işleyen, ekmeği dişler.
Yenenle yanana dağ bile dayanmaz.
Zülm ile âbâd olanın, ömrü berbat olur.
Ağustostan sonra ekilen darıdan
Bal vermeyen arıdan
Kocasından sonra kalkan karıdan
Haram kazanılan paradan
Kimseye hayır gelmez
Allahümme ferden
Sakın kelden körden
İlle topaldan ille topaldan
Altundan kupa olsa, susuz çeşmeden dolmaz
Yiğit ne kadar mert olsa, düşenin dostu olmaz
Ananın ilki olmaktansa dağlarda tilki ol.
Aslı paktan kemlik gelmez şek
Katıra güvenme babası eşek
Ayağını sıcak tut başını serin
Kendine bir iş tut düşünme derin.
Deh demeden giden at
Buyurmadan gören evlat
Eve girince gülen avrat
Gir oyna çok oyna.
Deh demeden gitmeyen at
Buyurmadan görmeyen evlat
Eve girince gülmeyen avrat
Gir ağla, çık ağla.
Dostun sofrasında ben yemem deme, elin gitsin gelsin yemesen de.
Dur dur durmuşa var
Askerden gelmişe var
Karısı ölene var
Kıymetini bilene var (Kıymetini bilenle evlen)
El oğlu hilebazdır kimse bilmez fendini
Her kime iyilik edersen sakın ondan kendini.
Ev yapayım dersen himinden (temelinden) başla
Zengin olayım dersen durmadan işle
Fakir olayım dersen uykuya başla
Uyku seni bir kenara götürür.
Geçme muhannet köprüsünden koy aparsın su seni
Yatma tilki gölgesinde koy yesin aslan seni.
Irmak kenarında ev yapma sel için
Dağ başında harman yapma yel için
Kocalıkta genç karı alma el için.
Önce deveni bağla, sonra tevekkül et.
Sev seni seveni, yer ile yeksân ise
Sevme seni sevmeyeni Mısır’a sultan ise
Söz bilirsen söyle ibret alsınlar
Söz bilmezsen sus ki adam sansınlar.
Tarlada ekinim var deme ambara girmeyince
Hayırlı evladım var deme el koynuna girmeyince
Sadık dostum var deme başına bir hal gelmeyince
Vefakâr karım var deme yok gününü görmeyince
Unu eleyene, kızı dileyene vermeli
Üzümünü ye, bağını sorma
Yolcu isen er (erken) git
Borçlu isen ver git
Rençber isen herk et (toprak işle)
Atalar sözü yerde kalmaz
Ata dostu oğula mirastır
Alışveriş güldür, çabuk solar
Başın (canın) sağlığı, dünya varlığı
Büyük evin nimeti, küçük evin ziyneti
Ev sahibinin aşına değil, kaşına bakılır
Ustasız zenaat haramdır
Her adam bir olmaz, her çiçek gül olmaz
İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı
İnsanı bir gemi
Akıl dümeni
Fikir yelkeni
Kullan kendini
Göreyim
Kanma kötü sözüne bilse
İyisini söyler
Ağarmadık saç, ağrımadık baş olmaz
Ağır taş yerinden kalkmaz, yuvarlanan taş yosun tutmaz
Ağızdan burun yakın, kardeşten karın yakın (karın:insanın kendi, nefsi)
Ev sahibinin nefesi eve direktir
Ev dediğin evrendir, ucu dönmez kervandır
Alma mazlumun ahını, gökten indirir şahini
Ana baba ne demek bal ile kaymak yemek
Kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş
Ar gitti Mısır’a, namus da ardı sıra
Kağnı gider de Kayış ne çeker
Araba devrilince yol gösteren çok olur
Bana benden olur her ne olursa, başım rahat bulur dilim durursa
Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz ovada yolunu şaşırır
Kaynak: http://www.sivasbulteni.com/sivasin-kulturu-1810h.htm