UŞAK HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Ege ve Anadolu’nun birbirine bağlandığı noktada konumlanan Uşak, antik dönemlerden itibaren yerleşim için gözde olan şehirlerdendir ve M.Ö. 4000li yıllara kadar varan izlere rastlanmaktadır. Antik dönemde Temenothytia olarak anılan şehir tarih boyunca pek çok uygarlık tarafından yerleşke olarak tercih edilmiştir. Heraklilerden Aristomakhos’un oğlu Temenos’un adıyla anılan şehre özellikle bronz çağında çok fazla yerleşimin yapıldığı bilinmektedir. M.Ö. 2000’de Anadolu’daki siyasi birliği sağlamayı başaran Hititlerin, M.Ö. 1000 yılında ise Friglerin batıdaki sınırında bulunan il, çevresindeki bu çok kültürlülükte özellikle İon kültürünün etkisinde kalmıştır.
M.Ö 7. yüzyıla gelindiğinde ise parayı icat etmeleri ve ticarette yarattıkları etkiyle nam salmış olan Lidyalıların sınırlarına geçmiştir. Yine bu dönemde Ege bölgesini doğuya bağlayan ve tarihin en önemli ticaret yollarından biri olan “Kral Yolu” Uşak sınırlarından geçmekteydi. Lidyalıların egemenliğinin sonlanmasının ardından Perslerin hükmüne giren şehir daha sonra da tüm Anadolu gibi Büyük İskender’in hakimiyeti altına girmiştir.
Büyük İskender’in ölümünün ardından bu bölge İskender’in önemli generallerinden biri olan Antigonas’a hizmet payı olarak verilmiştir. Bir süre sonra da Bergama Krallığı’na bağlanan Uşak ve çevresi M.Ö 2. yüzyılda Roma İmparatorluğu’na geçmiş ve uzunca bir süre bu imparatorluğun sınırları içinde kalmıştır. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması sebebiyle de Doğu Roma sınırları içinde kalan il 12. yüzyıla kadar Bizans hakimiyetinde yaşamıştır.
1071 yılından sonra Anadolu’da güçlenmeye başlayan Selçuklular ile Bizans arasında zaman zaman el değiştiren yerleşke nihayet 1176 yılında Miryokefalon Savaşıyla beylikler dönemine kadar Selçuklulara bağlanmıştır. Beylikler Döneminde ise Germiyanoğulları Beyliği Uşak ve çevresinde hakimiyet kurmuştur. Ta ki 1391 yılında Yıldırım Beyazıt’ın beyliğin egemenliğine son vermesine kadar. Bu tarihten sonra Osmanlı himayesine giren bölge fetret devriyle beraber yeniden canlanan beyliklerden yine Germiyanoğullarına geçmiştir. En nihayetinde Germiyanoğulları Beyliği’nin son hükümdarı olan II. Yakup Bey’in isteğiyle Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Şehrin kuzeybatısında yer alan ve günümüzde de varlığını sürdüren Aybey Mahallesi en eski yerleşim yeridir ve yerleşkelerin büyümesi de bu mahallenin güneyine doğru olarak şehri genişletmiştir.
Uşak, Osmanlı döneminde pek çok gezginin dikkatini çekmiştir. 17. yüzyıl bilim insanlarından biri olan Katip Çelebi Cihannüma adlı coğrafya bilgilerinin yer aldığı eserinde Uşak’tan bahseder. Eserde Uşak’tan dere içinde (günümüzde Dokuzsele Çayı) Kaleli bir kasaba olarak söz edilir. 17. yüzyılın bir diğer önemli isimlerinden olan ve hayatının elli yılından fazlasını Osmanlı topraklarını gezmekle geçiren seyyah Evliya Çelebi de Seyahatname’sinde Uşakla ilgili gözlemlerine yer vermiştir. Evliya Çelebi, Celali İsyanlarına karışan eşkıyalara karşı şehir halkı tarafından kale surlarının yeniden inşa edildiğinden ve bu bölgede ticaretin oldukça geliştiğinden bahseder. Bunlarla birlikte ticarete ve tüccarlara verilen önemin bir göstergesi olarak şehirde iki hamam, üç yüzün üzerinde dükkân ve loncalar için yapılmış bir han olduğundan da bahseder.
Şehrin adının nereden geldiğiyle ilgili çeşitli söylenceler mevcut. Uşak kelimesi Çağatay Türkçesi’nde “oğul, torun” anlamına gelmektedir. Uşak halkından bazıları arasında bu anlamı destekleyen bir söylence anlatılır. Bu söylenceye göre şehrin güneyinde bulunan Mende Köyü’nde bir bey ve oğulları vardır. O zamanlar şu an Uşak’ın bulunduğu bölge boş arazidir ve bu beyin mandırası olarak kullanılmaktadır. Bey de bu mandıraya oğullarını yerleştirmiştir. Ne zaman oğullarını görmeye bu bölgeye gidecek olsa “ben Uşşak’a gidiyorum.” Dediği için bölgenin adı uşak olarak anılmaya başlamıştır.
Arapça ’da ise uşşak kelimesi “aşıklar” anlamına gelmektedir. Halkın bir kısmına göre ise şehrin asıl anlamı budur ve nedenini sorduğunuzda ise size şu efsaneyi anlatırlar. Bu efsaneye göre de Mende Beyinin mandırası olarak kullanılan Uşak arazisinde yedi kişiden oluşan yönetici bir topluluk bulunmaktadır. Beyin yönetim işleriyle ilgilenen bu yedi kişinin her birisi kendince bir aşıktır. Kimisi sanatına aşık, kimisi yaptığı işe aşık, kimisinin yüksek maneviyatı vardır ve ruh yüceliğine aşıktır. Bu yedi aşığa sekizinci olarak da bey eklenir çünkü o da bu yedi yöneticisinin aşıklığına aşıktır. Bu hissi sebebiyle de biricik kızının bu aşıklardan birisiyle evlenmesini istemektedir. Bu durumu kızına açtığı zaman anlar ki kızı da yedi aşıktan en küçük olanına aşıktır. Böylelikle sayıları dokuza ulaşan aşıklar bu bölgede yaşamaya karar verirler ve sonunda bu bölge Uşşak yani aşıklar olarak anılmaya başlar.
Elimizde kesin bir bilgi bulunmadığından şehrin neden bu adı aldığını bilemiyoruz. Anadolu’daki yerleşkeler için önemli bir kaynak sayılan Evliya Çelebi’nin Seyahatname'sinde de kesin bir bilgi mevcut değildir. Evliya Çelebi Uşak’tan huzur dolu atmosferinden ve insanın içine işleyen doğası sebebiyle bu şehrin aşığı çoktur diye bahseder. Buradan yola çıkarak Evliya Çelebi de Arapça anlamı kabul etmiş diyebiliriz ama bu konu hakkında kesin bir bilgi yoktur.
Uşak’ın aşıklık geleneği hakkında bir efsanesi de mevcuttur. Uşak’ta çok sayıda aşık ve söz ustası yaşamıştır. Bu ustalardan birisi ise Evren Dede’dir. Uşak’ın Banaz ilçesinde yaşayan Evren Dede koruluklarda saz çalıp türküler söylemektedir. Bu aşığın ezgileri o kadar güzeldir ki duyanlar büyülenmiş gibi sese doğru koşarak Evren Dede susana kadar oradan ayrılamazlarmış. Fakat bir gün Evren Dede’nin her gün saz çaldığı korudan ses gelmez olur ve onu bir daha gören olmaz. Bölge halkına göreyse Evren Dede’nin ezgileri hala o koruda yankılanmakta ve her rüzgâr onun ezgilerini taşımaktadır.
1894 yılında şehir için büyük bir felaket olan ve tarihte “Koca Yangın” adıyla anılan yangında Aybey Mahallesi dışında şehirdeki neredeyse bütün yerleşim yanmıştır. Bu felaketten 4 yıl sonra,1898’de, şehri İzmir’e bağlayan demiryolu inşa edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Yunan kuvvetleri tarafından işgale uğrayan Uşak 1922’de geri alınmıştır. 1953 tarihine kadar Kütahya’nın ili olan Uşak, bu tarihten sonra Kütahya’dan ayrılarak il olmuştur.
Uşak denilince akla gelen şeylerden biri de dokumacılık faaliyetleridir. Halılarıyla, seccade ve battaniyeleriyle adını duyurmuştur. Kök boya kullanılarak dokunan Eşme kilimleri ise el emeğinin en güzel örneğidir. Banaz, Eşme, Karahallı, Sivaslı ve Ulubey olmak üzere 5 ilçeden oluşan bu küçük şehir sanayi faaliyetleriyle birlikte kalkınmakta, doğal ve tarihi güzellikleriyle kendisini ziyaret etmek isteyenlere samimi bir atmosfer sunmaktadır.
M.Ö 7. yüzyıla gelindiğinde ise parayı icat etmeleri ve ticarette yarattıkları etkiyle nam salmış olan Lidyalıların sınırlarına geçmiştir. Yine bu dönemde Ege bölgesini doğuya bağlayan ve tarihin en önemli ticaret yollarından biri olan “Kral Yolu” Uşak sınırlarından geçmekteydi. Lidyalıların egemenliğinin sonlanmasının ardından Perslerin hükmüne giren şehir daha sonra da tüm Anadolu gibi Büyük İskender’in hakimiyeti altına girmiştir.
Büyük İskender’in ölümünün ardından bu bölge İskender’in önemli generallerinden biri olan Antigonas’a hizmet payı olarak verilmiştir. Bir süre sonra da Bergama Krallığı’na bağlanan Uşak ve çevresi M.Ö 2. yüzyılda Roma İmparatorluğu’na geçmiş ve uzunca bir süre bu imparatorluğun sınırları içinde kalmıştır. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması sebebiyle de Doğu Roma sınırları içinde kalan il 12. yüzyıla kadar Bizans hakimiyetinde yaşamıştır.
1071 yılından sonra Anadolu’da güçlenmeye başlayan Selçuklular ile Bizans arasında zaman zaman el değiştiren yerleşke nihayet 1176 yılında Miryokefalon Savaşıyla beylikler dönemine kadar Selçuklulara bağlanmıştır. Beylikler Döneminde ise Germiyanoğulları Beyliği Uşak ve çevresinde hakimiyet kurmuştur. Ta ki 1391 yılında Yıldırım Beyazıt’ın beyliğin egemenliğine son vermesine kadar. Bu tarihten sonra Osmanlı himayesine giren bölge fetret devriyle beraber yeniden canlanan beyliklerden yine Germiyanoğullarına geçmiştir. En nihayetinde Germiyanoğulları Beyliği’nin son hükümdarı olan II. Yakup Bey’in isteğiyle Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Şehrin kuzeybatısında yer alan ve günümüzde de varlığını sürdüren Aybey Mahallesi en eski yerleşim yeridir ve yerleşkelerin büyümesi de bu mahallenin güneyine doğru olarak şehri genişletmiştir.
Uşak, Osmanlı döneminde pek çok gezginin dikkatini çekmiştir. 17. yüzyıl bilim insanlarından biri olan Katip Çelebi Cihannüma adlı coğrafya bilgilerinin yer aldığı eserinde Uşak’tan bahseder. Eserde Uşak’tan dere içinde (günümüzde Dokuzsele Çayı) Kaleli bir kasaba olarak söz edilir. 17. yüzyılın bir diğer önemli isimlerinden olan ve hayatının elli yılından fazlasını Osmanlı topraklarını gezmekle geçiren seyyah Evliya Çelebi de Seyahatname’sinde Uşakla ilgili gözlemlerine yer vermiştir. Evliya Çelebi, Celali İsyanlarına karışan eşkıyalara karşı şehir halkı tarafından kale surlarının yeniden inşa edildiğinden ve bu bölgede ticaretin oldukça geliştiğinden bahseder. Bunlarla birlikte ticarete ve tüccarlara verilen önemin bir göstergesi olarak şehirde iki hamam, üç yüzün üzerinde dükkân ve loncalar için yapılmış bir han olduğundan da bahseder.
Şehrin adının nereden geldiğiyle ilgili çeşitli söylenceler mevcut. Uşak kelimesi Çağatay Türkçesi’nde “oğul, torun” anlamına gelmektedir. Uşak halkından bazıları arasında bu anlamı destekleyen bir söylence anlatılır. Bu söylenceye göre şehrin güneyinde bulunan Mende Köyü’nde bir bey ve oğulları vardır. O zamanlar şu an Uşak’ın bulunduğu bölge boş arazidir ve bu beyin mandırası olarak kullanılmaktadır. Bey de bu mandıraya oğullarını yerleştirmiştir. Ne zaman oğullarını görmeye bu bölgeye gidecek olsa “ben Uşşak’a gidiyorum.” Dediği için bölgenin adı uşak olarak anılmaya başlamıştır.
Arapça ’da ise uşşak kelimesi “aşıklar” anlamına gelmektedir. Halkın bir kısmına göre ise şehrin asıl anlamı budur ve nedenini sorduğunuzda ise size şu efsaneyi anlatırlar. Bu efsaneye göre de Mende Beyinin mandırası olarak kullanılan Uşak arazisinde yedi kişiden oluşan yönetici bir topluluk bulunmaktadır. Beyin yönetim işleriyle ilgilenen bu yedi kişinin her birisi kendince bir aşıktır. Kimisi sanatına aşık, kimisi yaptığı işe aşık, kimisinin yüksek maneviyatı vardır ve ruh yüceliğine aşıktır. Bu yedi aşığa sekizinci olarak da bey eklenir çünkü o da bu yedi yöneticisinin aşıklığına aşıktır. Bu hissi sebebiyle de biricik kızının bu aşıklardan birisiyle evlenmesini istemektedir. Bu durumu kızına açtığı zaman anlar ki kızı da yedi aşıktan en küçük olanına aşıktır. Böylelikle sayıları dokuza ulaşan aşıklar bu bölgede yaşamaya karar verirler ve sonunda bu bölge Uşşak yani aşıklar olarak anılmaya başlar.
Elimizde kesin bir bilgi bulunmadığından şehrin neden bu adı aldığını bilemiyoruz. Anadolu’daki yerleşkeler için önemli bir kaynak sayılan Evliya Çelebi’nin Seyahatname'sinde de kesin bir bilgi mevcut değildir. Evliya Çelebi Uşak’tan huzur dolu atmosferinden ve insanın içine işleyen doğası sebebiyle bu şehrin aşığı çoktur diye bahseder. Buradan yola çıkarak Evliya Çelebi de Arapça anlamı kabul etmiş diyebiliriz ama bu konu hakkında kesin bir bilgi yoktur.
Uşak’ın aşıklık geleneği hakkında bir efsanesi de mevcuttur. Uşak’ta çok sayıda aşık ve söz ustası yaşamıştır. Bu ustalardan birisi ise Evren Dede’dir. Uşak’ın Banaz ilçesinde yaşayan Evren Dede koruluklarda saz çalıp türküler söylemektedir. Bu aşığın ezgileri o kadar güzeldir ki duyanlar büyülenmiş gibi sese doğru koşarak Evren Dede susana kadar oradan ayrılamazlarmış. Fakat bir gün Evren Dede’nin her gün saz çaldığı korudan ses gelmez olur ve onu bir daha gören olmaz. Bölge halkına göreyse Evren Dede’nin ezgileri hala o koruda yankılanmakta ve her rüzgâr onun ezgilerini taşımaktadır.
1894 yılında şehir için büyük bir felaket olan ve tarihte “Koca Yangın” adıyla anılan yangında Aybey Mahallesi dışında şehirdeki neredeyse bütün yerleşim yanmıştır. Bu felaketten 4 yıl sonra,1898’de, şehri İzmir’e bağlayan demiryolu inşa edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Yunan kuvvetleri tarafından işgale uğrayan Uşak 1922’de geri alınmıştır. 1953 tarihine kadar Kütahya’nın ili olan Uşak, bu tarihten sonra Kütahya’dan ayrılarak il olmuştur.
Uşak denilince akla gelen şeylerden biri de dokumacılık faaliyetleridir. Halılarıyla, seccade ve battaniyeleriyle adını duyurmuştur. Kök boya kullanılarak dokunan Eşme kilimleri ise el emeğinin en güzel örneğidir. Banaz, Eşme, Karahallı, Sivaslı ve Ulubey olmak üzere 5 ilçeden oluşan bu küçük şehir sanayi faaliyetleriyle birlikte kalkınmakta, doğal ve tarihi güzellikleriyle kendisini ziyaret etmek isteyenlere samimi bir atmosfer sunmaktadır.
Ankara-İzmir karayolu üzerinde bulunan Uşak’a Türkiye’nin her yerinden otobüsle ya da kendi aracınızla ulaşmanız mümkün. Şehre İstanbul’dan karayolu ulaşımı yaklaşık 6 saat, Ankara’dan ise yaklaşık dört buçuk saat sürmektedir. Bunun yanı sıra Afyon-Uşak-İzmir demiryolu da şehrin merkezinden geçmekte olup Ankara-İzmir hızlı treni de şehirden geçmektedir. Tren garı şehrin merkezinde olduğundan demiryoluyla şehre ulaşan turistler için oldukça avantajlıdır.
Şehirde ayrıca merkeze yaklaşık 7 kilometre uzaklıkta bir de havalimanı bulunmaktadır. 1998 yılında şehirlerarası ulaşım için açılan havalimanı ne yazık ki talep yetersizliği sebebiyle 2001 yılında kapatılmıştır. Önceki yıllarda İstanbul ve Ankara’daki havalimanlarıyla Uşak havalimanı arasında seferler düzenlenirken günümüzde tarifeli sefer hizmeti bulunmamaktadır. Havayoluyla şehre ulaşmak isteyen ziyaretçiler için Uşak’a komşu olan Kütahya’nın Altıntaş ilçesinde bulunan uluslararası havalimanı bir alternatif olabilir. Havalimanından Uşak merkeze yolcu servisleriyle ulaşılabilir.
Köklü kültürü, doğal güzellikleri, sıcakkanlı insanları ile Uşak görülmeye değer pek çok güzelliğe ev sahipliği yapıyor…
Ege bölgesindeki şehirlerimizden biri olan Uşak, binlerce yıllık bir tarihin yanı sıra pek çok doğal güzelliğe sahip olan, ülkemizin görülmeye değer kentlerinden biri. Eğer Uşak’ta bir gezi yapmayı planlıyorsanız sizin için hazırladığımız listeye bir göz atın…
Müzeler: Uşak geziniz sırasında şehir merkezinde görülecek yerler arasına müzeleri mutlaka alın. Binlerce yıllık arkeolojik buluntuların sergilendiği Uşak Arkeoloji Müzesi ve Uşak’ın köklü geleneğini daha yakından tanıyabileceğiniz Uşak Atatürk ve Etnografya Müzesi’ni gezmenizi öneriyoruz.
Örenyerleri: Uşak, Ege bölgesindeki birçok kent gibi çok köklü bir tarihe sahip. Tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Uşak’ta Blaundus Antik Kenti ve Banaz Akmonia Antik Kenti’ni gezebilir, Uşak’ın tarihinde keyifli bir yolculuğa çıkabilirsiniz.
Doğal Güzellikler: Yalnızca tarihi ile değil; doğal güzellikleri ile de görülmesi gereken bir yer Uşak. Evrenli Doğal Parkı, Ilıcak Subaşı Parkı, Ulubey Kanyonu, Göğem Göleti, Takmak Göleti, Karaağaç Göleti’ni Uşak gezilecek yerler listenize mutlaka ekleyin.
Kaplıcalar: Hem sağlık hem de keyif dolu bir gezi yapacağınız Uşak kaplıcaları da Uşak’ta gezmenizi önerdiğimiz yerler arasında. Özellikle Aksaz Kaplıcası, Örencik Kaplıcası ve Hamamboğazı Kaplıcaları Uşak kaplıcaları arasında en bilinenler.
Tarihi Uşak Evleri: Uşak’ın simgelerinden biri olan ve Kültür Bakanlığı’nca koruma altına alınmış olan Uşak Tarihi Evleri şehir geziniz sırasında mutlaka görmeniz gereken bir kültür mirası. Günümüze 86 tanesi ulaşabilmiş olan Tarihi Uşak Evleri’ni Aybek Mahallesi, Karaağaç Mahallesi, Kurtuluş Mahallesi ve Işık Mahallesi’nde görebilirsiniz.
Uşak Bedesteni: Şehir merkezinde bulunan ve günümüzde Sahaflar Çarşısı olarak da bulunan Uşak Bedesteni kentte görebileceğiniz tarihi yapılardan biri. Yaklaşık 100 yıllık bir yapı olduğu tahmin edilen Uşak Bedesteni’nde gezebilir ve alışveriş yapabilirsiniz.
Uşak Gezilecek Yerler – Tarihi Yerler
Uşak Atatürk ve Etnografya Müzesi
Uşak’ın tarihi binalarından biri olan Kaftancızade Konağı, günümüzde Etnografya Müzesi olarak hizmet vermekte. Şehrin hem tarihi mimarisini hem de kültürel yaşantısını gözlemleyebileceğiniz konak, il merkezine bağlı olan Bozkurt Mahallesi’nde bulunuyor.
Bu yapıya Atatürk Evi de denmektedir. Bunun sebebi, Kurtuluş Savaşı’nın cereyan ettiği dönemlerde karargah binası olarak kullanılması ve Atatürk’ün bir süre burada ikamet etmiş olmasıdır. Aynı zamanda Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis ile Atatürk bu binada görüşmüştür. Trikopis esir düşmesine rağmen bu konakta Atatürk’ün misafiri olmuştur.
Kaftancızade Konağı, 1973 yılında kamulaştırılmış ve restore edilmiştir. 1978 yılında ise müze olarak hizmet vermeye başlamıştır.
Müzede yöresel kıyafetler, kilimler, eski silahlar ve halılar sergilenmekte. Üst katı Atatürk Müzesi olarak düzenlenmiş olup, bu katta Atatürk’ün yatak odası ve kişisel eşyaları mevcuttur.
Cimcim Çeşmesi
Uşak’ın şehir merkezinde bulunan Cimcim Çeşmesi, 1896 yılıyla tarihlendirilmektedir.
Çeşmenin kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. Yapımı sırasında kesme taş kullanılmış olup, mimari açıdan oldukça gösterişlidir. Cimcim Çeşmesi’nin her iki yüzünde basık yuvarlak silmeli kemerler görülmekte olup, çeşmenin köşe dolguları ise kabartma ay yıldız motifleri ile süslenmiş. Özellikle kıvrımlarındaki incelik, taş oyma sanatının en benzersiz örneklerinden biridir.
Cimcim Çeşmesi’nin kitabesinde şöyle yazmaktadır;
“’Toplanıp ehli mürüvvet yaptılar bu çeşmeyi
Oldu çari ab feyz harü şevrullah ile
Görmek istersen eğer dünyada ab-ı kevseri
Çeşme-i Cimcimden iç bi kâse aşkullah ile ”
Sene 1316 (1896).
Çeşme, şehir merkezindeki Halit Ziya İlköğretim Okulu’nun yakınında bulunuyor.
Blaundus Antik Kenti
Uşak’ın çok eski yerleşim alanlarından biri olan Blaundus Antik Kenti, Ulubey ilçesine bağlı olan Sülümenli Köyü’nde yer almakta…
Derin bir vadiyle çevrelenmiş bir alanda bulunan Blaundus, Hellenistik dönemle tarihlendirilmektedir. Şehir merkezine yaklaşık 41 kilometre uzaklıktaki kent, özellikle Roma döneminde önemli bir yerleşim alanı olmuştur.
Blaundus Antik Kenti’ni gezerken kale, tiyatro, tapınaklar, stadyum ve kaya mezarlarına rastlamak mümkün ve hepsi yüzyıllara meydan okuyan halleriyle farklı bir döneme sürüklemeye yetiyor.
Uşak Tarihi Evleri
Cumhuriyetin ilk yıllarıyla tarihlendirilen Uşak’taki tarihi evlerden günümüze kadar gelen sayılı bina yapısı vardır.
Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan evleri her köşede göremeseniz de Aybek Mahallesi, Karaağaç Mahallesi, Kurtuluş Mahallesi ve Işık Mahallesi’nde rastlamak mümkündür.
Tarihi Uşak evleri genellikle iki katlı yapılara sahiptir. Birinci katları taştan olan evlerin ikinci katları ahşaptır. Şehirde sadece 86 tane kalan tarihi evler Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınmış durumda.
Uşak’ta özellikle tarihi evleri görmek için Kurtuluş, Karaağaç ve Işık mahallelerini gezebilirsiniz.
Uşak Bedesteni
Uşak’ın en sağlam bedesteni olan ve günümüzde Sahaflar Çarşısı olarak kullanılan yapı, şehrin il merkezinde bulunmakta olup, Uşak Bedesteni adıyla anılıyor.
Mendepazarı mevkiindeki Uşak Bedesteni’nin hangi yıl ve kim tarafından yapıldığı bilinmemekle birlikte, bazı kaynaklardaki bilgiye göre mimarının bir İtalyan olduğu ve yapının 1901 yılında inşa edildiği bilgisi bulunmakta… Bedestenin mimarisi dikdörtgen planlı olup, her iki ucunda da birer giriş kapısı var. Uzun bir koridora sahip ve koridorun her iki yönünde odalar sıralanmış durumda.
Uşak Bedesteni 1980 yılında büyük bir restorasyon döneminden geçerek hem onarılmış hem de yenilenmiştir ve artık Sahaflar Çarşısı olarak hizmet vermektedir.
Evrenli Doğal Parkı
Uşak-Sivaslı ilçesinde bulunan Evrenli Doğal Parkı, bölge halkının mesire yeri olarak kullandığı noktaların başında geliyor.
Park ilçe merkezine 1 kilometre uzaklıkta bulunmaktadır ve asfalt bir ulaşım yoluna sahiptir. Özellikle bahar ve yaz aylarında kalabalıklaşan Evrenli Doğal Parkı yeşil bir alana hakim. Yeşilliklerin bir kısmı doğal, diğer bir kısmı ise sonradan yapılmış çam ağaçlandırmasıdır.
Ilıcak Subaşı Parkı
Uşak’ın dinlenilen, eğlenilen ve keyifli yürüyüş yapılabilen noktalarından biridir Ilıcak Subaşı Şelalesi. İzmir-Uşak çıkışında bulunan parkta piknik de yapılabiliyor.
Toplam alanı 10.000 metrekare olan parkın içerisinde futbol sahası, tenis kortları, spor tesisleri, yüzme havuzu, çocuk oyun alanları da bulunuyor. Şehir halkının sık sık geldiği ve ailelerin, arkadaş gruplarının eğlenceli vakit geçirdiği Ilıcak Subaşı Parkı, gün boyu bir an bile sıkılmaya fırsat vermeyen bir nokta… Bu özelliği sayesinde şehre gelen turistlerin de muhakkak uğradığı yerler arasında olmayı başarmıştır.
Aksaz Kaplıcası
Uşak ilinin termal su zenginliklerinden sadece biri olan Aksaz Kaplıcası, Örencik Kaplıcası’nın bulunduğu Ulubey ilçesinde yer alıyor.
İlçe merkezine 25 kilometre uzaklıktaki Aksaz Köyü’nde bulunan kaplıca, deniz seviyesinden 650 metre yükseklikte. Kaplıcanın kaynak suyu Aksaz Çayı kenarındaki bir granit kayasının dibinden kaynamaktadır. Sıcaklığı 39 derece olup, suyun içerisinde sülfat karbonatlıdır. Ağrılara, felçlilere, sancılara ve cilt rahatsızlıklarına şifa olduğu bilinmekte…
Uşak’ta termal bir bölgede birkaç gün kalmayı düşünürseniz Aksaz Kaplıcası ve Örencik Kaplıcası tercihleriniz arasında olabilir.
Örencik Kaplıcası
Ülkemizin termal su zenginliklerinin bir kısmına sahip olanUşak’ta, Örencik Kaplıcası’nın önemi büyüktür.
Yıl içerisinde birçok turiste ev sahipliği yapan Örencik Kaplıcası Uşak-İzmir karayolunun üzerinde bulunan Göre Köyü’ne yaklaşık 10 kilometre uzaklıktadır. Bölgedeki termal suyun sıcaklığı 38 derecedir ve kadın-erkek hamamları mevcuttur.
Örencik Kaplıcası’nın karaciğer, mide, ve cilt hastalıklarına iyi geldiği biliniyor.
İnay Kervansarayı
Uşak’ın tarihi kalıntılarından biri olan İnan Kervansarayı, günümüzde harap bir durumdadır.
Herhangi bir onarım ve restorasyon geçirmediği için kervansarayın sadece bir kısmı ayakta kalabilmiştir. İnay Kervansarayı, Ulubey ilçesine bağlı olan İnay Köyü’ne yer alıyor. Yapımı sırasında moloz ve kesme taş kullanıldığı görülüyor.
Bu tarihi kalıntının 13. veya 14. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmekte…
Her ne kadar çok fazla bakımsız kalmış olsa da Uşak gezinize İnay Kervansarayı’nı dahil edebilirsiniz.
Burma Camii
Uşak’ın il merkezinde Küme Mahallesi’nde bulunan Burma Camii’nin hangi yıl yapıldığı hakkında kesin bir bilgi olmamasına rağmen, Evliya Çelebi’nin Seyahatnameadlı kitabında ismi Hacı Mustafa Camii olarak geçmektedir ve yapım yılı M. 1572-1573 yılları olarak kabul edilmektedir.
Ulu Camii’nin doğusunda yer alan Burma Camii’nin yapımında moloz taş, tuğla ve beton malzeme kullanıldığı görülmekte olup, caminin özellikle minaresi dikkat çekmektedir. Minaresi burma yivli olarak inşa edilmiştir ve tek şerefelidir. Burma Camii, 1771-1772 yılları arasında tamir geçirmiş olup, 1922 yılında geçirdiği bir yangından sonra onarılmıştır. Aynı zamanda 1988 ve 2008 yıllarında da geniş çaplı bir onarım sürecinden geçmiştir.
İki kubbesi bulunan Burma Camii ibadete açıktır.
Uşak Arkeoloji Müzesi
Uşak’ın merkezine bağlı Kurtuluş Mahallesi’nde yer alan Arkeoloji Müzesi, zengin bir koleksiyona sahiptir.
Uşak’ta ilk müze fikri 1966 yılında ortaya çıkmıştır ve1970 yılında Arkeoloji Müzesi’nin açılışı yapılmıştır. Çok fazla kalıntıyı içerisinde barındıran Uşak Arkeoloji Müzesi, esasında biraz küçük bir binadır. Öyle ki müze binasının bahçesinde bile çok sayıda paha biçilemez arkeolojik parçalar sergilenmekte.
Mezar stelleri, adak stelleri ve bol miktarda heykeller görebileceğiniz Uşak Arkeoloji Müzesi’nde Tunç çağından günümüze gelen gaga ağızlı testiler ve taş baltalar da bulunmakta. Aynı zamanda Roma çağının küçük parçaları olan toprak kaplar, cam eserler de müzede mevcut.
Şehrin ilk ziyaret edilesi mekanlarından biridir Uşak Arkeoloji Müzesi. Pazartesi günleri hariç her gün 08:30-16:30 saatleri arasında müzeyi gezebilirsiniz.
Hamamboğazı Kaplıcaları
Uşak’ın termal turizm bölgesi olan Hamamboğazı Kaplıcaları, Banaz ilçesinin 7 kilometre kuzeydoğusunda bulunmaktadır.
Kaplıcaların çevresi yemyeşil çam ormanlarıyla kaplıdır ve bu bölgeye geldiğinizde mutlaka doğanın içinde yürüyüş yapmalısınız.
Hamamboğazı Kaplıcaları’nda gazoz, sarı kız ve kara kız isimleriyle bilinen üç ayrı su bulunmaktadır. Sarı kız kükürtlü ve ılık iken; kara kız orta sıcaklıktadır. Gazoz ise; kükürt, demir ve diğer şifalı madenler içerir. Kaplıca suları genellikle, kronik romatizmalara, mide, bağırsak ve karaciğer hastalıklarına iyi gelmektedir. 2004 yılından bu yana termal turizm bölgesi olarak bilinen Uşak Hamamboğazı Kaplıcaları, şifalı sularıyla, hem ruhunuzu hem de bedeninizi yenileyecek.
Kaynak: http://www.gezilebilecekyerler.com/usakta-gezilecek-yerler/
Uşak usulü ayrı bir güzel: Tarhana çorbası
Hamuru hazırlanırken kırmızı ve yeşil biber, un, yoğurt, süt, soğan,nane, domates ve isteğe göre haşlanmış fasulye ya da nohut kullanılan, bol malzemeli Uşak usulü tarhana, yaklaşık 20 gün kadar toprak bir çömlek ya da geniş bir kapta bekletiliyor. Gün aşırı hafif ıslak bir elle hamuru karıştırarak daha iyi mayalanması sağlanıyor. Daha sonra kurutulan hamur, elle ovalanarak elekten geçiliyor ve yeniden kurumaya bırakılıyor.
Sonunda verdiğiniz tüm zahmete değecek nefis bir çorba oluyor. Uşak usulü tarhana çorbasını iftar sofralarında ya da kış aylarında afiyetle içebilirsiniz. Eğer evde yapmaya kararlıysanız biraz bol yapıp komşularınıza daha hamur yaşken dağıtarak Uşak’ın şahane geleneklerinden birini yerine getirebilirsiniz.
Doyuruculukta üstüne yok: Keşkek
Aslında Anadolu’nun pek çok yerinde yapılan bir yemek olan keşkek, Uşak’ta ayrı bir öneme sahip. Düğün gibi özel günlerde misafirlere ikram edilebilecek en güzel yemeklerden olan keşkeğin yapımında, dövülmüş buğday, et ya da tavuk suyu kullanılıyor, tereyağı ile lezzeti ikiye katlanıyor. İçine isteğe göre didilmiş et veya tavuk ile yaklaşık 1 fincan kadar pirinç katılabiliyor. Üzerine gezdirilen sos da son dokunuşuyla lezzetini perçinliyor.
Tahinlisi de susamlısı da haşhaşlısı da nefis: Katmer
Uşaklılar bilir, en güzel hamur işlerini burada bulmak mümkündür. Eğer yolunuz Uşak’a düşerse siz de hamur işlerini, özellikle de Uşak katmerini mutlaka deneyin. Özene bezene hazırlanan hamurların, tahin, susam ya da haşhaşla bir araya gelmesiyle bir harikaya dönüşen katmerin özellikle de sac üstünde pişirilmişi bir harika oluyor, bizden söylemesi.
Uşak’ın simge yemeklerinden olur kendileri: Döndürme böreği
Başrollerinde ıspanak ve peynirin yer aldığı döndürme böreği, hamurunun hazırlanmasından sofralara gelene kadar oldukça emek verilen bir lezzet. Ama fırından yükselen misler gibi kokusu tüm evi sarmaya başladığında anlıyorsunuz ki verdiğiniz tüm emeğe değecek, o tepsi bir oturuşta bitecek.
Üstelik kahvaltı için nefis bir alternatif de olur ondan, çay saatine muhteşem bir eşlikçi de. Kısacası, Uşak’ın döndürme böreği bir an önce tüm evlerde yapılmaya başlanmalı.
Etin de alası burada: Çömlek eti ya da çömlek kebabı
Erkek keçi ya da koyun eti kullanılarak hazırlanan yemek, çömlek eti ya da çömlek kebabı olarak anılıyor. Parça etler, özel yapım çömleklerdeki yerlerini alıyor, üzerine domates, taze soğan, biber, salça ve su ilave ediliyor. Kapağı kapatılan çömlek, mangal ateşinin ortasına gömülüyor, uzun saatler pişmesi bekleniyor.
3-4 saatin sonunda kokusunun yoğunluğu ile piştiği anlaşıldığında sofralara geliyor, tek başına bir ziyafet yaşatacak güce ulaşıyor. Tabii yanında bir ayran olduğunda ayrı bir leziz oluyor, bunu da söylemeden geçmeyelim.
Mercimek ve bulgurun muhteşem uyumu: Alacatene
Kavrulmuş soğan ve biber salçasına yeşil mercimeğin eklenmesi, biraz daha kavrulduktan sonra devreye bulgur ve suyun girdiği alacatene yemeği, Uşak’ın en nefis yöresel lezzetlerinden biri. Acı severlerin içine pul biber de atabileceği yemeğin suyunu ayarlamak da size kalmış. İster biraz daha sulu yapıp kaşık kaşık tadını çıkarabilir, ister suyunu az tutarak mercimek ve bulgurun tadına vara vara yiyebilirsiniz.
Bu muska böreği bildiğiniz gibi değil: Uşak usulü muska böreği
Genelde peynirlisine aşina olduğumuz muska böreği, Uşak usulü olunca içine elbette Ege mutfağının zenginlikleri girmeliydi. Ispanak da bunu duyunca koşup geldi, muska şeklinde hazırlanan hamurların içine soğanlı, pul biberli nefis bir harc olarak girdi. Üstelik bu börekler tavada değil fırında pişti. Uşak usulü muska böreğini dilerseniz çayın yanında dilerseniz yoğurtla yiyebilir, lezzetten lezzete sürüklenebilirsiniz.
Çok şekil: Demir tatlısı
Özel olarak yapılan bir demir kalıp ile hazırlanan ve adını da bu kalıptan alan demir tatlısını görür görmez denemek istiyor insan. Öyle güzel bir görüntünün ardından gelen lezzetin de tadına varınca bağımlısı olunuyor. Bir hamur tatlısı olan, tavada kızartılırken aynı zamanda kalıpla şekil verilen tatlı, şerbetle de buluşunca lezzetine kavuşuyor, afiyet oluyor.
Tadına doyum olmuyor: Cendere tatlısı
Baklavalık un kullanılarak hazırlanan hamur, açılıyor, içi bol bol cevizle dolduruluyor. Rulo haline getirilip kıvrımlı olması için iki ucundan büzülüyor. Şeklini alan şahane tatlı, fırında nar gibi kızardıktan sonra şerbetiyle buluşuyor.
Kaynak: https://yemek.com/usak-yemekleri/
Uşak ve çevresi çok eski çağlarda iskân edilmiştir. M.Ö. 2500’de Hititlerden evvel Luvi istilâsına uğradığı sanılmaktadır. Bu bölge Hititlerin batı komşusu Arzava ve Akiyyava krallıklarının sınırları içinde bulunuyordu.
Anadolu’da ilk siyâsî birliği kuran ve Anadolu’da târih devresini açan Hitit İmparatorluğuna dâhil oldu. Hitit Devleti iktidar kavgaları ve iç savaşlarda yıkılınca bu bölgeye Frikya krallığı hakim oldu. Daha sonra Lidya krallığının bir parçası oldu. Lidyalılar zamânında, Ege’yi Ortadoğu’ya bağlayan dünyânın ana ticâret yollarından “Kral Yolu” bu bölgeden geçti.
M.Ö. 6. asırda Pers İmparatorluğu Lidya Krallığını yenince, Anadolu’nun büyük kısmı ve bu bölge Perslerin istilâsına uğradı. M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender, Pers İmparatorluğunu yenerek İran’ı ve Anadolu’yu Makedonya İmparatorluğuna kattı. İskender’in ölümü üzerine İmparatorluk komutanları arasında paylaşıldı ve bu bölge “Selevkoslar” Agya İmparatorluğunun payına düştü. Daha sonra bu bölgeyi Bergama Krallığı ele geçirdi. M.Ö. 2. asır sonlarında Romaİmparatorluğu bu bölgeyi Bergama Krallığı ile birlikte topraklarına kattı. M.S. 395 senesinde Roma İmparatorluğu ikiye bölününce, bütün Anadolu gibi Uşak çevresi de Doğu Roma (Bizans)nın payına düştü.
Bizans devrinde bu bölge zaman zaman, Sâsânî ve İslâm ordularının akınlarına maruz kaldıysa da Bizanslılar 1071 Malazgirt Zaferine kadar bu bölge üzerinde hâkimiyetlerini devam ettirdiler. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra, Selçuklu Hâkanı Alparslan’ın yeğeni Anadolu fâtihi ve Anadolu Selçuklu Türk Devletinin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şahın emrindeki Selçuklu Türk Oğuz orduları Uşak ve çevresini fethederek Türk Devletinin sınırları içine kattı.
Birinci Haçlı Seferi, genç Türk Devletini sarstı ve bu darbeden faydalanan Bizans İmparatorları Komnenoslar sâhil Anadolu gibi Uşak ve çevresini de geri aldılar. On ikinci asırda Türkler bu bölgeye devamlı akınlar yaparak Uşak ve çevresini Bizans’tan geri alarak yeniden fethettiler. Uşak; Bizans sınırı(uç) sayılıyordu. Üçüncü Haçlı Seferinin birinci dalgası, Almanya imparatoru Friedrich Barbarossa emrinde buradan geçerek Akdeniz kıyılarına indi.
Sivas ve Kayseri’de saltanatlarından mahrum edilen Danişmendoğulları, Selçuklu Devleti tarafından bu bölgeye yerleştirildiler. Danişmendoğulları her sene Bizans’a karşı savaş açarak sınırları genişletmek ve Süleyman Şah zamânında olduğu gibi Ege Denizine diğer beylikler de Marmara ve Karadeniz’e yeniden ulaşmak için çalışıyorlardı.
On üçüncü asrın ikinci yarısında Anadolu, Moğolların ve onların yerini alan İranlı Moğolların (İlhanlıların) istilâsına uğradı. On üçüncü asır sonlarında İlhanlılar Türkleştiler ve Müslüman oldular. 1308’deSelçuk Hânedanı sona erince, Anadolu Türk Beylikleri, ilhanlıları “Büyük Hâkan” olarak tanıdılar. İlhanlılar yıkılmadan önce Anadolu Beylikleri bağımsız oldu. Danişmendoğullarının bir kolu olan Karasioğulları Marmara ve Çanakkale Boğazlarına ulaşmak için Gediz Vâdisini terk edince, 13. asır sonlarında Germiyanoğulları bu bölgede uçbeyi oldular. Germiyanoğulları eski büyüklüğünü kaybedince, Anadolu’da Türk Beyliğinin kurulması için Osmanlı Devletine Birinci Sultan Murâd Hüdâvendigâr Han zamânında 1380’de tâbi oldular. 1391’de Yıldırım Sultan Bâyezîd Han, Germiyan Beyliğine son vererek, Uşak çevresi Osmanlı Devletine katıldı.
Tîmûr Han ile yapılan 1402 Ankara Savaşından sonra, beylikler tekrar bağımsız oldular. Germiyan Beyliği de Karamanoğullarına bağlı olarak beyliği devam etti. İkinci Yâkup Beyin vasiyeti üzerine 1429’da Germiyan Beyliği ve Uşak, Osmanlı Devletine katıldı.
Osmanlı Devlet Teşkilâtında Uşak, merkezi Kütahya olan Anadolu beylerbeyliğinin (eyâletinin) 14 sancağından (vilâyetinden) biri olarak merkez sancağının bir kazâsı idi.
Tanzimattan sonra merkezi Bursa olan Hüdâvendigâr Eyâletinin (vilâyetinin) 5 sancağından biri olan Kütahya Sancağının kazâ merkeziydi. Birinci Dünyâ Savaşından sonra Yunan işgâline uğrayan Uşak, Yunanlılar tarafından yakılıp yıkıldı. İstiklâl Harbinin büyük çarpışmaları bu topraklarda yapıldı. 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Muhârebesinden sonra Yunan ordusu yine bu topraklarda büyük bozguna uğradı. Banaz ilçesi yakınlarıdaki Göyem köyü tepelerine sığınan Yunan orduları başkumandanı General Trikopis ile General Diyenis ve diğer komutanlar Çakmaklı Tepede Türk birliklerine teslim oldular. 1 Eylül 1922’de Uşak düşman işgâlinden kurtuldu.
Uşak, Cumhûriyet devrinde Kütahya’ya daha sonra Manisa’ya bağlı bir kaza merkeziyken, 15 Temmuz 1953’te il olmuştur.
Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/usak/tarihce.html
• Banaz
• Eşme
• Karahallı
• Merkez
• Sivaslı
• Ulubey
Uşak ilinin ekonomisi tarıma ve tarıma dayalı sanâyi ile, deri, iplik, battaniye ve seramik îmâlâtına dayanır.
Tarım: Uşak ilinde bitki tarımı yalnız Banaz veUşak Ovasında yapılır. Başlıca tarım ürünleri buğday, şekerpancarı, arpa, nohut, fasulye, burçak, fiğ, tütün ve haşhaştır. Tarım alanına göre meyve ve sebze üretimi önemlidir. Üç bin hektarlık alanda sebze ve 5000 hektarlık alanda bağcılık yapılır. Ormanlardaki ahlat ağaçlarının aşılanmasıyla armut, yabâni fıstıkların aşılanmasıylaantepfıstığı elde edilir.
Hayvancılık: Tarımdan sonra en önemli gelir kaynağı hayvancılıktır. İlde mer’a hayvancılığı yapılır. Koyun, sığır ve kıl keçisi beslenir.
Ormancılık: İlin yüzölçümüne göre ormanları zengin sayılır. İl topraklarının % 38’i orman ve fundalıktır. Murad Dağları ormanlarla kaplıdır. Diğer dağlarda da, orman vardır. Ormanlarda meşe, palamut meşesi, karaçam, kızıl çam, dişbudak, karaağaç, ahlat, çınar ve ardıç ağaçları bulunur. Ormanaltı bitki örtüsü; böğürtlen, eğrelti, karaçalı, kekik türü bitkilerdir.
Korularda ise çam türleri, meşe ve kavak ağaçları çoğunluktadır. 27 köy orman içinde ve 103 köy orman kenarındadır. Ormanlardan senede 30.000 m3 sanâyi odunu ile 150.000 ster yakacak odunu ve 100 ton reçine elde edilir.
Mâdenleri: Mâden bakımından fakir sayılır. Başlıca mâdeni linyittir.
Sanâyi: Uşak ilinde sanâyi son senelerde hızla gelişmektedir. Faal nüfûsun % 14’e yakını imâlat sanâyiinde çalışmaktadır. 10 ve daha fazla işçi çalıştıran sanâyi iş yeri sayısı 180, 2 ilâ 9 kişi arasında işçi çalıştıran iş yeri sayısı 1500’e yaklaşmaktadır.
Başlıca fabrikalar: Uşak Şeker Fabrikası (1926), Uşak Yem Fabrikası, Uşak Mermer Sanâyi ve Madencilik A.Ş., Besiciler GıdâSanâyii ve Ticâret A.Ş., Uşak Elektro Porselen A.Ş., Hitit Seramik Fabrikası, Radyatör îmâl eden Nip-El A.Ş., Emâye Gıdâ Tarım Ürünleri A.Ş., Makina Sanâyi Ticâret A.Ş., alüminyum sülfat üreten KimyâSanâyii Ticâret A.Ş., Dülgeroğlu Pelüş Battaniye Fabrikası başta olmak üzere çok sayıda battaniye fabrikası, un fabrikaları, çimento fabrikası ve 5 tuğla ve kiremit fabrikası, Yeni Tabakhâne’de ve Çanlı Tabakhâne sitelerinde birçok deri fabrikaları.
Ulaşım: Karayolu: İzmir-Uşak-Afyon, Ankara E-23 devlet karayolu en önemli karayolu hattıdır. Bu yol Uşak ilini ikiye böler. Ayrıca Kütahya-Uşak-Denizli karayolu da önemli bir yoldur.
Bütün ilçelere asfalt veya stabilize yollar vardır. Köy yolları yeterlidir. İl dâhilinde 172 km devlet yolu ve 230 km il yolları vardır.
Demiryolu: Uşak, İzmir-Afyonkarahisar demiryolu üzerinde yer alır. Eşme-Ulubey-Uşak-Banaz istasyonlarıyla il, Türkiye’nin muhtelif bölgelerine demiryolu ile bağlanır.
Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/usak/ekonomi.html
El Sanatları
Uşak Halısı : 16.yy.da uşak ve çevresinde yapılan halılarla Türk halı sanatının ikinci ve son parlak devri başlamıştır. Uşak halılarının madalyonlu ve yıldızlı olarak iki türlü halı tipi görülmektedir. Uşak halılarından en önemlilerinden biri olan madalyonlu halının boyu 10 metreye ulaşmaktadır. Bol sayıda kalmamış olan bu halılar 18.yy. ortalarına kadar devam etmiştir. Madalyonların yıldız şeklini almasından sonra yıldızlı Uşak halıları meydana gelmiştir. Avrupa’ daki müzelerde bu tip halılar çok sayıda saklanmaktadır. 16yy.sonlarında Uşak halılarının şöhreti bütün Avrupa’ya yayıldı. Asil aileler üzerlerinde kendi armaları işlenmiş Uşak halıları sipariş etmeye başlamışlardı.
Kilimcilik : Yöremizde tanınmış olan el sanatı Eşme Kilimleridir. Ancak diğer bölgelerimizde olduğu gibi Eşme Kilimleri de büyük bir değişikliğe uğramıştır. Geçmişte Eşme halkının kendi ihtiyaçları için yaptığı, bugün örnekleri camii ve mescitlerde bulunan eski kilimler, günümüzde evlerinde kullandıkları ve tüccar siparişleri ile ticari amaçla dokudukları kilimler karşılaştırıldığında, boya ve iplik kalitesi bakımından oldukça değişiklikler görülür. Eşme Kilimleri genel olarak, “ Altınbaş,Toplu-hürriyet-Albaş-Selvili Namazlağ olarak gruplandırılır. Ayrıca “ Gıcıklı dedikleri bir kilim türü de yapılmıştır. Her yıl mayıs sonunda Uluslar arası Eşme Kilim Kültür ve Sanat Festivali düzenlenmektedir.
Pamuk İpliği : Pamuk ipliği ( Kısa Elyaf) alanında başta Kaynak ve Erteks olmak üzere 16 işletme vardır Pamuk ve benzeri işletmeler ağırlıklı olarak open-end teknolojisiyle çalışmakta olup, kurulu OE, iğ sayısı 10.000’e kadar yaklaşmıştır. Yıllık üretim kapasitesi 18000 civarındadır. Genellikle 10/1-30/1 arası inceliklerde pamuk ipliği üretilmektedir.
Tekstil Terbiyesi : Pamuklu tekstil terbiyesi (kasar-boya-baskı apre) alanında dört kuruluş faaliyet göstermektedir. Yıllık işleme kapasitesi 50.000 metre civarındadır.
Yün ve Akrilik İplik Üretimi : Uşak’ta çok eski senelerden beri üretilen halının Hammaddesi yün ipliği, önceleri kirman,çıkrık ve elemle gibi basit el aletleri ve insan gücü ile imal edilmekteydi. Zamanla Avrupa’da sanayileşme hareketlerinin etkisiyle 1890-1895 yıllarında Yılancızade Kumpanyası, Hacıgedik ve Bacaloğlu Yün iplik ve mensucat fabrikaları kurulunca bu fabrikalar Uşak ve civarının uzun süre halı ipliği ihtiyacını karşılamıştır
1950 yılından sonra Yılancıoğlu fabrikasının tasfiyesi ile burada bulunan makineler diğer iş sahipleri tarafından yeni iş yerlerine monte edilmiş, İstanbul’ dan ve yurt dışından makineler getirilmiş, yurt dışında çalışan işçilerin girişimlerinin de eklenmesiyle bu sanayi kolu hızlı bir gelişme göstermiştir. Yün ipliği ağırlıklı olarak ştrayhgarn tipi olup az miktarda kammgarn tipi üretim de yapılmaktadır. Uşak, ştrayhgarn yün iplikçiliği alanın da hayli gelişmiştir. Faaliyette bulunan 275 tarakla Avrupa’nın en büyük ştrayhgarn tarak makine parkına sahiptir. Bugün Uşak’ta yün ipliği imal eden 80 civarında iplik fabrikası mevcut olup, yıllık üretim kapasitesi 40.000 ton/yıl’dır. Yıllık kapasite kullanım oranı % 50’dir. Yarı kammgarn iplik üretimi ise 7 işletmede yapılmakta, bu iplikler akrilik, trikotaj ve halı ipliği olarak tüketilmektedir. Yıllık üretim 2.500 tondur.
Elyaf ve İplik Boya : Uşak’ta 41 adet işletmede elyaf ve iplik boya yapılmaktadır. Temel olarak yün ve akrilik boyaması uygulanmaktadır. Bu işletmelerden 16 adedi yalnız boya tesisi olup diğerleri entegre tesisleridir. Boyama çoğunlukla elyaf halindedir ve yılda 15.000 ton boyama yapılmaktadır.
Elyaf Açma : Elyaf açma işlemi genellikle penye telefi değerlendirme şeklindedir. Eskiden İtalya’ya ihraç edilen penye telefleri ( Konfeksiyon, kumaş artıkları ) son yıllarda yapılan yatırımlarla Uşak’ta değerlendirilmeye başlanmıştır.
Bu yöntemle hem elyaflar tekrar değerlendirilerek ekolojik açıdan yarar sağlanmakta, hem de dahilde işlenerek katma değer elde edilmektedir. Uşak’ta elyaf açma için kullanılan 100 adet garnet makinası vardır. Bu makinalarla yılda 15.000a Adet elyaf açılarak ekonomiye geri kazandırılmaktadır. Açma elyaflar ştrayhgarn ve OE.iplik işletmelerinde kullanılmaktadır.
Diğer Tekstil Ürünleri : İlimizde son yıllarda özellikle çorap üretimi alanında önemli yatırımlar yapılmaktadır. Bunun yanında ev tekstil üretimi(nevresim,çarşaf) konfeksiyon üretimi triko kazak üretimi, yuvarlak ve çözgülü örme kumaş üretimi sayılabilir.
HALK HEKİMLİĞİ :
1. Sinirleri yatıştırmak için –Kavun
2. Kansızlığa karşı-Üzüm
3. Ateş düşürmek için –Erik
4. Soğuk algınlığı ve öksürük içir-Pişmiş Elma
5. İshal için -Muşmula
6. Sancıyı kesmek için- Kekik
7. Karın ağrısı için- Nane
8. Sıtmaya- Sarı Diken Suyu
9. Uykusuzluğun giderilmesi için (Haşhaş Kabuğu)
10. Diş sızısı için (Karanfil Suyu)
HALK VETERİNERLİĞİ :
Halkın temel geçim kaynaklarından biri olan hayvancılıkta meydana gelen hastalıklar halkın uyguladığı çeşitli yöntemlerle tedavi edilmeye çalışılır.
İshal: Buna yörede “ötürük” denir. Hayvan ishal olunca dağ eriğinin kurutulmuşu kaynatılır. Hayvana içirilir. Meşe mazılarının kurutulmuşu toz haline getirilir. Çamaşır kili suda köpürtülerek hayvana içirilir.
Şap Hastalığı : Hayvan topallar yürümekte güçlük çeker tırnaklarının arasına katran çalınır. Keçi kılından yapılan bir örgü ile katran iyice sürülür.
Uyuz : Katran yağ ile karıştırılır.Ateşin üzerinde kaynatılır. Bez veya keçe ile hayvanın ağız kısımlarına, koltuk altlarına,bacak aralarına sürülür. Hayvan yıkanarak DDT’
Edebiyat (Aşık tekke edebiyatı,halk şairleri)
AHMEDİ (1334-1413)
Asıl adı Tacettin İbrahim Bin Hızır’dır.Doğum yeri Uşak’ın Sivaslı İlçesidir.
XIV. asır Anadolu Türkçesi Edebiyatının en büyük şairidir.Aynı zamanda hekim, hattat, ressam ve alim bir kişidir. Ahmedi çok sayıda kaside,gazel söyleyerek;büyük aşk ve macera hikayeleri yazarak manzum tarih ve tıp kitapları meydana getirerek,divan şiirinde nesne vadisinde ve ilim yolunda kurucu şair sıfatıyla çalışmıştır.
Eserleri :Divan sanat bakımından en kıymetli eseridir. 8000 beyiti aşan bir manzumedir.Kaside ve gazellerden oluşur. Çoğu Yıldırım’ın oğlu -Emir Süleyman adına yazılmıştır.
Ömer Bedrettin UŞAKLIGİL : (1904-1946)
1904 yılında doğan Ömer Bedrettin Cumhuriyet döneminin saygın şairlerindendir.Ününü kaynağı halk şiirinde olan lirik dizelerinden alır.Ömer Bedrettin ilk öğrenimini Uşak’ta orta öğrenimini Sivas’ta ve İstanbul’da yapmıştır.1943 yılında Büyük Millet Meclisine Millet Vekili olarak girmiş 24 Şubat 1946 yılında hayata gözlerini yummuştur.
Ömer Bedrettin memleket renklerini ve manzaralarını yansıtan duygulu, zevk, şekil, kalıp ve vezin yönlerinden sağlam şiirleriyle hecenin beş şairinden biri olarak geçmiştir.
Deniz Sarhoşları,Yayla Dumanı,Sarı Kız mermerleri isimli üç şiir kitabı vardır.
Anlatmalar (destanlar,efsaneler,halk hikayeleri,masallar,fıkralar vb.)
EFSANELER
ALİ İLE KEZBAN EFSANESİ
Bir zamanlar Uşak civarında yaşayan varlıklı bir ailenin Kezban adında bir kızı vardır.Çobanlık yapan garip Ali dağ eteklerinde sürü güderken bir gün Kezban’ı görür. Çoban Ali ondan sonra Kezban’a vurulur. Sevdasının acısıyla her gün yanık yanık kaval çalar. Kezban da her gün gelip Ali’yi dinler. Aşklarını birbirlerine söylerler. Artık dayanamaz hale gelen Ali anasına :
-‘Var git ana Kezban’ı babasından iste’ der.
Annesi oğlunu kıramaz varır beyin evine muradını söyler.Bey kızar. –‘Oğluna söyle yüksek dağların başı dumanlı olur, baş döndürür.Başını yükseklerde gezdireceğine dağın eteklerinde sürüsünü gütsün dengini bulsun’ der.
Bu hal üzerine Ali’de Kezban da derinden yaralanmışlardır. Neticede kaçmaya karar verirler gece yarısı bir pınar başında buluşurlar. Bu arada beyin adamları pusu kurmuşlardır. Orada ikisini de vururlar.
DİKİLİTAŞ EFSANESİ
Vaktiyle Uşak İlinin Banaz İlçesi yakınındaki Ayrancı Köyünde çocuklu bir kadın yaşarmış. Bu kadının evi köy dışındaki bir tarlanın ortasındaymış,tarlanın civarında tek tek evler varmış. Bir gün bu kadın yufka açıyormuş. Tam o vakit kadının çocuğu ağlamaya başlamış. Bunu gören kadın çocuğuna doğru uzanarak neden ağladığına bakmış ve çocuğunun altına pislediğini görmüş ve yerinden kalkıp bez almayı üşendiği için çocuğunun altını açtığı yufkalardan biriyle temizlemiş. Tam bu sırada annesi de çocukta oracıkta taş oluvermişler. Şimdi bu olayın geçtiği yer Dikili taş mevkii olarak bilinmektedir.
FIKRALAR
ALLAHIN İŞİ BAKKALIN TAŞI
Köylünün biri Uşak’a gitmiş.Burma Camiinin karşısındaki bakkaldan bir şeyler alacakmış.Bakkal köylünün aldıklarını kilo yerine teraziye taş koyup taşla tartıyormuş. Köylü sormuş :
-‘Senin dirhemin yok mu?Neden taşla tartıyorsun’ demiş.
-‘Sus…sus…çarpılırsın.Allahın işine cami karşısındaki bakkalın taşına karışılmaz’ demiş.
DAĞIN TAŞIN KURDUN KUŞUN KIYMETİNİ BİLELİM
Çok eski zamanlarda Yörük Uşak’a inmiş. İndiğinde Uşak’taki lokantaların çoğu kapalıymış. Nedenini sormuş:
-‘Ramazan geldi’ demişler.
Yörüğün ramazanla, kurbanla ilgisi yokmuş. Aç acına yaylasına geri dönmüş.
-‘Amanın dostlar, yaylamızın kıymetini bilelim Uşak’a Ramazan deye biri gelmiş ortalığı kırmış geçirmiş.Açık tek bir aşçı dükkanı bulamadım.Açlıktan öldüm.Sis siz olun Ramazan gelince Uşak’a gitmeyin.Şu yaylamızdaki kurdun,kuşun,dağın,taşın kıymetini bilelim.’ demiş.
VALİ BEY BENDEN SONRA GELİR
Vilayette çalışan memuru herkes tanır. Sürekli takılırlarmış. Memurda hergün bir fıkra uydururmuş. Günlerden bir gün:
-‘Bu vilayette Vali bey benden sonra gelir.’demeye başlamış.
Bu sözü sabahları günaydın yerine kullanmaya başlamış. Söz sonunda Vali beyin kulağına gitmiş. Vali bey sormuş.
-‘Söyle bakalım bu vilayette Validen önce kim gelir.’ demiş
Memur:
-‘Ben efendim’ diye yanıtlamış.
Vali:
-‘Ne demek o’ diye sinirlenirken yanıtını da almış
-‘Efendim siz saat onda, on otuzda teşrif buyurursunuz. Ben ise sizden önce saat dokuzda vilayete gelirim.’ demiş.
Şiirler (Destanlar,türküler,maniler,tekerlemeler,ninniler,ağıtlar)
DESTANLARIMIZKURTULUŞ DESTANI
Bugün Bir Eylül
Güneş pırıl pırıl
Işık saçıyor
Kocatepe de Türkün aslanları
Destan yazıyor
Kahpe düşman
Vurgun yemiş kaçıyor
Kutluyoruz,
Kutlu olsun Bir Eylül
Süvariler
Düşmanların peşlerine takıldı
Nice!
Kol,gövde,baş,bacak
Dumlupınar ovasına saçıldı.
Atanın oğulları
Akdenize açıldı.
Kutluyoruz
Kutlu olsun Bir Eylül
Uşak’a
Askerimiz girdi giriyor
Düşman mevzileri
Birer birer eriyor
Göğem Köyünden
Düşmanların ordusu
Trikopis’i esir veriyor İkindi vaktinde
Minareler, selalarla çınlıyor
Süngü yemiş düşman iti
Köpek gibi inliyor.
Milleti ile vatanım
Atası ile diriliyor
Kutluyoruz
Kutlu olsun Bir Eylül Serçe sürüsünden,
Alay mı olur?
Bu topraklar benim.
Düşmanlara
Vatan mı olur?
Her destan yazanlar
Kemal mi olur? Şubat ’96 Kemal AKTAY
Kutluyoruz, Uşak Bl.Siv.Sav.Müdürü
Kutlu olsun Bir Eylül TÜRKÜLERİMİZ
ON YEDİ BENLİ ŞADİYE :
Ay bulutta bulutta
Mendilim kaldı dutta
Geleceksen gel gayri
On yedi benli Şadiyem
Daha gönlüm umutta
Evleri camiye yakın
Ak gülleri sen takın
Zengin kocaya vardın
On yedi benli Şadiyem
Hani gerdanında altın
Ay buluta giriyor
Gözüm yari güdüyor
Geleceksen gel gayrı
On yedi benli Şadiyem
Gençlik elden gidiyor
Aya karşı duramam
Dama kilit vuramam
Ay buluta girince
On yedi benli Şadiyem
Bağlasalar duramam
NERİMAN’IN TÜRKÜSÜ :
Yıllar önce Sivaslı İlçesinde yemyeşil gözlü,altın sarısı upuzun saçlı güzeller güzeli bir kız yaşarmış.Havacı bir üsteğmen bu kızı görmüş sevmiş ve talip olmuş.Haberler salınmış dünürler gönderilmiş.Neriman’da teğmeni beğenmiş ve nişanlanmışlar.Birbirlerini çok sevmişler.Hasretle düğün mevsimini beklerken;teğmen bir uçak kazası geçirir ve ölür.Kara haber Neriman’a tez ulaşır.Neriman’ın dünyası kararmıştır.Hayalleri ümitleri sevdiceği hepsi gitmiştir.”Gayrı bana yaşamak haram” deyip evinden çıkar gider.Sivaslı halkı Neriman’ı günlerce arar.Tam on gün sonra kullanılmayan bir kuyuda ölüsünü bulurlar.Ailesi yanıp kavrulmuştur.Tüm yöre halkı üzülmüştür.
EKİNLER EKİLİRKEN
Ekinler ekilirken
Çiziye dökülürken
Senide benden ayırdılar
Sunada boylu Neriman
Şafaklar sökülürken
Vardım pınar akmıyor
Yar yüzüme bakmıyor
Dokuz da daldan gül kopardım
Suna da boylu Neriman
Senin gibi kokmuyor
Uşak duman sis oldu
Açan güller hep soldu
Aç gözünü göreyim
Suna da boylu Neriman
Kalbim hasretle doldu.
Kaynak :Bu türkünün öyküsü ve sözleri Ali KIRHAN’dan alınmıştır.
KİREMİTTE BUZ MUSUN
Kiremitte buz musun?
Gelinmisin kız mısın?
Yarim size varıcam
Evdede yanlız mısın?
Şu binanın üst yanı
Altıda berber dükkanı
Teskereli geliyor
(Yan Osmanım yan) Hacıların Osmanı (Yan Osmanım yan)
Deniz üstünde biber
Kayıklar gelir gider
Ne mektup var ne haber
Yüreğim yanar gider (Yan Osmanım yan)
MANİLER
Ağacın dibinde yatarım
Beni beğenmeyen kızları
Yarım soğana satarım
Altın dişim kanamaz
Sevda bana yaramaz
Ver ana sevdiğime
Kendi düşen ağlamaz
Arabamız dört teker
Düz ovada su çeker
Konuşturmazlar yarim
Merhaba desek yeter
Banazın kavakları
Dökülür yaprakları
Kokulu güle benzer
Şu Uşağın kızları
Ben bir kuzu gördüm
Tüyünü kırmızı gördüm
Aşağı mahalleye indim
Sevdiğim kızı gördüm
Bir taş attım gediğe
Saat geldi yediye
Analar kız büyütmüş
Oğlanlara hediye
Pencereden at beni
İn aşağı tut beni
Dizlerinin üstünde
Ninni çek uyut beni
Tabağa koydum darı
Ağlarım zarı zarı
Beni Uşak’tan ayırdı
Keleter başlı karı
Zeytin kara ben kara
Zeytine vermem para
Gel yarim buluşalım
On bire çeyrek kala
Kara örgü örmezler
Bana sana vermezler
Gel yarim kaçıverem
Karanlıkta görmezler
Kara kara kazanlar
Kara yazı yazanlar
Cennet yüzü görmesin
Aramızı bozanlar
Kara koyun etli olur
Kavurması tatlı olur
Buralarda yar seven
Ölmez ama dertli olur
1-Hep deli hop deli bizimkilerin soyu sopu deli
2-Yumurta tık tık elinden bıktık.
3-Gulağım sağır demenim ağır ür benim koca cavır
4-Sarı öküz saza gider,boynuzu düze gider ben gızı almaya geldim.Verirseniz gıza geldim.Vermezseniz tuza geldim.Gızınıza güllü derler oğlumuza ünlü derler.
5-Çıt pıt nerden geldin ordan çık gelin saçları kıvırcık.
6-Düşün koca Musa düşün eşek alınırmı gışın onunda parası peşin
NİNNİLER
1-Uyusunda büyüsün ninni
Kuzularla büyüsün ninni
Nenni yavrum neni
Yeşil billur testin olsun
Yavrum bir Allahta senin dostun olsun
Nenni yavrum nenni uyu yavrum hu hu hu
Al telinden kurusun yelden
Baban gelcek gurbet elden
Neni yavrum neni uyu yavrum hu hu hu
Nennilerle büyüteyim
Yavrum seni nasıl uyutayım
Nennilerle uyusun nenni.
Kuzularla yürüsün nenni
2-Şu dağların eteği
Dibindedir aslan yatağı
Iramış gitmiş annesinin yolları
Nenni oğluma nenni
Merdiven indiremedim
Yönünü yöntemini döndüremedim
Ben gurbetin içinde
Yavrumu bilemedim
Nenni de oğluma nenni
UŞAK AĞZINDAN İLENMELER
Allah hekim bilmedik dertler versin
Atılıp gidesice kuduz
Canından ciğerinden yanasıca
Cehennem kazanına düşesiceler
Ekmek Hıdır’ın su Bedir’in yin yin gudurun gırannık
Naha ayıbını gara topraklar örtsün
Naha işşallah cigerin başına pelit közü yapışsın
Naha işşallah bi gızın köçek bi olun çiçek olsun
Naha işşallah kafana hırsız daşı inşin
Olmalara gomalara erme gara cavur
Oduna ocağına bayguşla dünesin
Olmalara ermelere gamla emi
Zank ölümünden geberesice
Zıkkımın gır kökünü ye işşallah
KALIPLAŞMIŞ SÖZLER(Atasözleri,deyimler,bilmeceler,dua ve yeminler)
ATASÖZLERİ
-Adam sel kadın göldür.
-Akılsız kafanın taban çeken zorunu
-Ak köpeğin pamuk pazarına zararı olur.
-Ar yiğidi kambur eder.
-Babanın akçası ananın bohçası.
-Borç yiğidin kamçısıdır.
-El ile gelen düğün bayram.
-Gün geçer kin geçer.
-Leyleğin boklusu yuvada kalır.
-Ne umarsın bacından bacın ölüyor acından.
-Yalamayınca doyulmaz,yıkamayınca giyilmez
DEYİMLER
-Adı batmak
-Ağmaz yanından asılmak
-Aşı dünden kaynamak
-Başı kazan olmak
-Ciğerini sökmek
-Çökertip gidivermek
-Dibine darı ekmek
-Dipsiz kile boş ambar
-Eli hamur karnı aç
-Hortlamak
-Gabak çiçeği gibi açmak
-Leb demeden leblebiyi anlamak
-Namerde muhtaç olmamak
-Saçları öne dökülmek
-Sakalı değirmende ağartmak
UŞAK AĞZINDAN BİLMECELER
• Ak çıkının içinde sarı altın (YUMURTA)
Altı kaya üstü kaya içinde sarı maya (YUMURTA)
• Altı göl üstü gül (LAMBA)
• Harımdan atla gaz yumurtla (KABAK)
• Sarı öküz sarkık durur düşerim diye korkup durur (İĞNE)
• Kat kattır katmer değil kırmızı elma değil (SOĞAN)
• Et dedim met dedim git kapı arkasına yat dedim (SÜPÜRGE)
YEMİNLER
• Şartlar şart olsun
• Yeminim yemin olsun
• Dininden dönen kafir olsun
Müzik Kültürü
Yöremize ait 40-50 civarında türkü söylenir bunlardan bazıları
a)Kiremitte Buzmusun
b)On yedi benli Şadiye
c)İndim nane biçmeye
d)Ormandan gel a cavırın kızı da ormandan
e)Ayşem Nerden Geliyon
f)Ekinler Ekilirken
EKİNLER EKİLİRKEN
Ekinler ekilirken
Çiziye dökülürken
Seni benden ayırdılar
Suna da boylu KEZİBAN
Şafaklar sökülürken
Vardım Pınar akmıyor
Yar yüzüme bakmıyor
Dokuz daldan gül aldım.
Suna da boylu Keziban
Yarım gibi kokmuyor
Uşak duman sis oldu
Açılan güller soldu
Aç yüzünü göreyim
Suna da boylu Keziban
Kalbim hasretle doldu.
Halk Müziği Araçları : Tezeneli sazlardan 4 telliden 12 telliye dek bağlamalar, Cura, bozuk, şeşber, uşak ilinde çalınırdı. Günümüzde ise halen bağlama, tambura, divan ve cura çalınmaktadır. Yaylı sazlardan 3 telli kemane, üflemelilerden zurna, dilli, dilsiz kaval ve düdüklerle, vurmalılardan davul, toprak Darbuka, tel, zil ve kaşık yaygın olarak kullanılır.
Kaynak: http://www.usakkulturturizm.gov.tr