








ARDAHAN HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Türkiye’nin 75. ili olan Ardahan, 27 Mayıs 1992 yılında çıkarılan yasa ile Kars ilinden ayrılmıştır. Doğu Anadolu Bölgesi’nde 1.829 metre yükseklikte yer alan şehrin dört tarafı dağlarla çevrilidir. 99.265 kişilik nüfus; kendine özgü coğrafi yapılara ve iklim şartlarına sahip 5 ilçede ve şehir merkezinde yaşamaktadır.
Dağlar, platolar, vadiler, ovalar, yüksekliği 3.000 metreyi geçen doruklar ve gölleri ile oldukça zengin bir coğrafi yapıya sahip olan şehirde; yüksek rakımın da etkisiyle kış mevsimi uzun ve sert geçer. Şehrin ortasından geçen Kula Nehri ve Çıldır ilçesindeki ünlü Çıldır Gölü kış aylarında donar. Dev bir buz pateni sahasını andıran Çıldır Gölü’nde atlı kızaklarla dolaşmak, şehri kış aylarında ziyaret edenler için sıra dışı bir deneyim sağlar.
Ardahan’a havayolu ya da karayolu ile ulaşım mümkündür. En yakın havalimanı 89 kilometre uzaklıktaki Kars Harakani Havalimanı’dır. Buradan araç kiralayarak ya da otogara giderek otobüsle Ardahan’a ulaşılabilir. Otobüsle gidecekler için İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerden pek çok otobüs firmasında Ardahan seferi bulunmaktadır. İstanbul-Ardahan arası 1.456 kilometre (yaklaşık 16 saat), Ankara-Ardahan arası 1.100 kilometre (yaklaşık 13 saat) ve İzmir-Ardahan arası 1.690 kilometredir (yaklaşık 19 saat). Karayolu ile Karadeniz sahil yolundan Artvin-Şavşat güzergahı üzerinden Ardahan’a ulaşılır. Demiryolu ile Ankara’dan hareket eden Doğu Ekspresi ile Kars’a varılır ve karayolu ile Ardahan’a geçilir.
- Un çorbası
- Kesma Aşı
- Höre Aşı
- Keleçoş
- Cinar çorbası
- Kelemkeşir çorbası
- Puşruk Aşı
- Ayran Çorbası
- Süt Çorbası
- Evelik Çorbası

- Pışırık Aşı
- İşkembe Çorbası
Ardahan Yöresel Yemekler
- Kaygana
- Peynir Eritme
- Mısır Papası
- Haşil
- Gaşo
- Könbe
- Sinor
- Bozbaş
- Lalanga
- Evelik Sarması
- Buglama
- Kelle paça
- Kuymak
- Hasuda
- Kurut
Ardahan Yöresel Tatlılar
- Lokma
- Un helvası
- Sütlaç
- Şekerleme
Ardahan Yöresel Hamur İşi
- Etli Hengel
- Kayıtma
- Gevrek
- Lokum
- Bişi
- Feselli
- Kete
- Mafiş
- Kül pağaça
- Karnı çırık
- Pileki ekmek
- Gaçabur
- Erişte
- Kesme makarna
- Gagala
- Gözlük
- Katmer
Ardahan Yöresel Kebaplar
- Tandır kebap
- Kaçguç
- Sac altı kebap
- Tandırda Kaz
- Köz kebap
- Sac kebap
- Dolma kebap
- Dal kebap
- Dil kebap
- Mumbar kebap
Ardahan Merkez Mevlit Efendi Cami

Ardahan şehir merkezinde Halil Efendi Mahallesinde, kalenin yaklaşık 150-200 m. doğusunda yer almaktadır. Giriş kapısında bulunan kitabeye göre, yapımı 1701 tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Ancak bu caminin yakın tarihlerde beden duvarlarının yarıdan yukarısı ve üst örtüsü yenilenmiştir. Mademki Ardahan’a geldiniz Merkez Mevlit efendi camii’yi ziyaret etmeden gitmeyiniz.
Posof Merkez Cami

Posof merkez camisinin minberinde kitabeye göre 1868 – 1883 tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Cami, boyuna dikdörtgen planlı olup, kesme taşlardan yapılmıştır. İç yapısı Osmanlı mimarisini yansıtmaktadır. Ayrıca caminin doğusunda yer alan dikdörtgen hazire alanında bulunan bir lahitte yazan 1771 tarihi caminin tarihinin minberindeki tarihinden daha eskiye dayandığını düşündürmektedir. Bu tarihi yapıyı ziaret etmenizi ve bir fotoğraf karesi çekmenizi tavsiye ederiz.
Derviş Bey Cami

Ardahan da Tugay Komutanlığının yanında ki parselde inşaa edilmiş bulunmaktadır.
Cümle kapısı üzerinde,iki tarafta yatay dikdörtgen panolar halinde yer alan yazılarda h.1285/m.1869 tarihi okunur.Yapıya adını vermiş olan Derviş Bey’in kimliği hakkında biyografik bilgi mevcut değildir.Caminin sağ ve sol tarafındaki panolarda “İslamdan daha yüksek bir şeref yoktur”ibaresi ve altında 1285 tarihi verilmiştir.
Camii esas plan itibariyle dikdörtgen konumlu plan şemasına sahiptir.Girişin önünde yer alan mahfel,taşıyıcı ve kirişleme sistemiyle,ana hacmi iki bölüm halinde ifadelendirmiş, böylece içten ahşap kubbe dıştan,dıştan oturtma çatı ile örtülmüştür.Duvar kalınlığı 0.80m.olan yapının Minareside camii gibi muntazaman kesme taştan imal edilmiştir. Gezilebilecek yerler listenize Derviş Bey Camisinide eklemenizi tavsiye ederiz.
Ardahan Kalesi

Ardahan Kalesi çevresinde yapılan Prehistorik araştırmalar, (M.Ö. 3500-2000) Eski Tunç Çağı’na ait yarlaşmanın varlığını ortaya koymuştur. Ardahan Kalesi, Osmanlı döneminde 16. yüzyıl ortalarında, Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle inşa edilmiş ve günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Tarihi oldukça eskilere dayanan Ardahan Kalesi’nde yapılan kazılar bölgenin çeşitli krallıkların hakimiyetine girdiğine göstermektedir.
Şehir merkezinin kuzeyindeki Halil Efendi Mahallesi ile şehir merkezini birbirinden ayıran Kura Nehri’nin hemen sol kıyısında bulunmaktadır. Kale mimari açıdan dikdörtgen planlıdır. Giriş kemerinin hemen üzerinde, yapıldığı tarih 1544 olarak yazılmaktadır. Dikdörtgen plan oluşturan sur duvarları, 745 m. uzunluğundadır. Baştan başa kare tabanlı ve çokgen planlı çok sayıda kule ile desteklenmiştir.
Ardahan kalesi ve çevresinde çekeceğiniz bir kare fotoğrafı sevdiklerinizle paylaşarak onların ilgisini üzerinize toplayabilirsiniz. Ayrıca Ardahan kalesi tarihi mekanında bulunduğunuzda adeta kendinizi tarihte bulacaksınız.
Savaşır (Cancak) Kalesi

Posof ilçesine bağlı Savaşır (Cancak) köyünün güneydoğusunda, üç yanı vadi ile çevrili sivri bir tepe üzerinde konumlandırılmıştır.
Kinzi Kalesi

Ardahan’ın yaklaşık 30 km. batısında Bağdeşe (Kinzodamal) köyünün kuzeyinde, Bülbülan Yaylası’nın güneydoğusunda yer alan bir kaledir. Doğa ile bütünleşen bu kaleyi ziyaret etmenizi tavsiye ederiz.
Sevimli Kalesi

Hanak ilçe merkezinin yaklaşık 18-20 km. güneydoğusundaki Sevimli (Vel) köyünün takriben 500 m. güneyinde, Kura Nehri vadisinde, yarımada biçimli sarp bir tepe üzerinde yer almaktadır.
Kalecik Kalesi

Göle ilçesine bağlı Kalecik köyünün yaklaşık 450-500m. güneyinde, köyden gelen derenin oluşturduğu vadi eli Kura Vadisi’nin kesiştiği noktada sarp bir alana kurulmuştur.
Şeytan Kalesi

Çıldır ilçesinin Yıldırımtepe köyü civarında olan bu kalenin, Ortaçağ’da yapıldığı tahmin edilmektedir. Çıldır’a 1 km. uzaklıktaki Yıldırımtepe köyünün yaklaşık 1,5 km. kuzeydoğusunda bulunan Karaçay Vadisi’nde oldukça sarp bir alana inşa edilmiştir.
Kurtkale

Çıldır ilçe merkezinin yaklaşık 36 km. kuzeydoğusundaki Kurtkale nahiyesinin 1 km. güneyinde ve Gürcistan sınırında bulunmaktadır. Yakınındaki nahiyeye de adını veren Kurtkale’nin tarihi ve adını nereden aldığı konusunda kesin bilgi yoktur.
Kazan Kale

Ardahan’ın yaklaşık 12-13 km. kuzeydoğusunda, Kura Vadisi’nin nehrin akış yönüne göre sağında, vadinin sınırlandığı dil biçimindeki yükselti üzerinde yer almaktadır. Kesin tarihi bilinmeyen kale çevresinde, eski yerleşim izleri mevcuttur.
Altaş (Ur) Kalesi

Ardahan- Hanak karayolunun 18. km’sindeki Altaş (Ur) köyünün doğusunda yer alan sivri bir tepe üzerine kurulmuştur. Tarihi kaynaklarda sadece adı ve yeri belirtilen kalenin, ilk yapım tarihi kesin değildir. Ancak 7.- 8. yüzyıldan beri bu kalenin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Kırnav Kale
Hanak ilçesinin 5 km. güneyindeki Çayağzı köyünün yaklaşık 400 m. batısında Ardahan– Hanak karayolu üzerinde Hanak Çayı kenarında yer alır. Bu kalenin de kesin inşa tarihi bilinmemektedir. Ancak bugünkü kalıntıların, Ardahan Kalesi’ne ait kalıntılarla aynı duvar tekniğine sahip olması dikkat çekicidir.
Akçakale Ada Şehri Kalıntıları

Çıldır Gölü’nün içerisinde yer alan Akçakale Adası, doğal güzelliklerinin yanı sıra, birinci derecede arkeolojik sit alanıdır. Çıldır ilçe merkezinin yaklaşık 27 km. güneydoğusunda yer alan Akçakale köyünün hemen batısında bulunan bir ada şehrine ait kalıntılardır.
Çıldır / Taşköprü Kitabeleri

Çıldır ilçe merkezinin yaklaşık 30 km. güneyindeki Taşköprü köyünde köyün kuzeyini sınırlayan kayalıkta, büyük bir kaya üzerinde yer alan bir kitabedir. Bölgedeki en eski kitabe olduğunu sanılan bu kalıntının Urartu Krallarından II. Sarduri’ye ait olduğu ifade edilmektedir.
Hamşioğlu Rasim Bey Konağı

Ardahan- Göle karayolunun üzerinde ada 4, parsel 1’de yer alan toplam 3477 mk. Yüzölçümlü bir alan üzerine kurulmuş bulunan tek katlı kargir bina Kuzey-Güney istikametinde inşa edilmiş olup, binanın doğu cephesi esas giriş cephesi olup, bu cephede kenarları yalancı sütunlarla süslenmiş pencereler ve bir giriş kapısına sahiptir.Bina günümüzde Ardahan İl Sağlık Müdürlüğü Hizmet Binası olarak kullanılmaktadır.
Dursun Soylu Konak
Ardahan İl merkezinde , Halil Efendi Mahallesi’nde bulunmaktadır bu yapı XlX . yüzyılın sonunda inşa edilmiş sivil mimari örneklerinden biridir.İki katlı olarak inşa edilen evin üzeri, eğimli piramidal bir çatıyla örtülüdür .Alt kat kapalı olup, bu kısımdakiler WC bölümleri bulunmaktadır. Yapının ana girişi kuzeydendir. Ayrıca üst kata dıştan ahşap bir merdivenle ulaşabilmekte mümkündür.
Bu yapıda da duvarlar, bölgedeki diğer sivil mimari örnekleri gibi kalın tutulmuş olup, az sayıda pencereyle dışa açılmaktadır. Üst katta altı pencere, alt katta ise güneyde üç küçük mazgal pencereye yer verilmiştir. Evin batı cephesi ahşap destekler üzerine oturan bir küçük balkon olarak değerlendirilmiştir. Evin doğuda yer alan kapısı ile alt kata girilmektedir. Bu binanın yapısında tamamen düzgün blok taşlar kullanılmıştır. Kapı, pencere ve duvar özellikleri yörede bulunan Sarıkamış, Kars, Gümrü, Kafkas ve Gürcü bölgelerindeki sivil mimarlık örnekleriyle paralellik göstermektedir.
ilin Tarihi : Ardahan İlinin tarihine ait en eski yazılı belge Çıldır Gölü’nün güneybatısındaki Taşköprü Köyü Kayalığına Urartu Kralı II. Serdur’un (M.Ö. 753-735) kazdırdığı fetih kitabesidir. Yörede ilk Türk yerleşimi M.Ö. 720 yılında Kıpçaklar’ın ataları olan Kimmerler’in bölgeye gelmesiyle başlamıştır. M.S. 628 yılında Hazar Türkleri’nin bir kolu ve Ardahan adının kaynağı olan Arda Türkleri yöreyi ele geçirmişlerdir. 1069 yılında Alparslan tarafından fethedilerek Selçuklu egemenliğine giren Ardahan 1551’de Osmanlı İmparatorluğu topraklarına dahil olmuştur. Kura Nehri yukarı havzasında yer alan Ardahan, Göle, Hanak ve Çıldır bölgesi 93 Harbi olarak bilinen 1877 Türk-Rus Savaşı’na kadar Osmanlılar’ın “ARDAHAN SANCAĞI ”nı oluşturuyordu. O zamanki “Sancak” (Liva) deyimi, şimdiki “İl“ (Vilayet) karşılığında kullanılıyordu.
1828-1855 yıllarında Rus işgaline maruz kalan Ardahan, 1878 Berlin Antlaşmasıyla savaş tazminatı yerine Kars ve Batum’la “Elviye-i Selâse” ( üç il) Ruslar’a bırakılmıştır. Bu süre zarfında esaret altında yaşamak zorunda kalan Ardahan’da yer yer ayaklanmalar olmuş ise de bu ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırılmıştır. 1918 yılında imzalanan Brest-Litovsk Anlaşması ile Osmanlılar’a iade edilmiştir. Böylece Ardahan 40 yıllık Rus hakimiyeti son bulmuştur. Resmen “Elviye-i Selâse” denilen üç sancağın, 1918 Nisanındaki ilk kurtuluştan doğan sevinci altı aydan fazla sürmemiş; 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşmasıyla ordumuzun çekilmesi sonucu Ermeni ve Gürcülerin işgaline uğramıştır. Bunun üzerine Ardahan, 5 Kasım 1918’de ilk Müdafaa-i Hukuk teşkilatımız olarak Kars’ta kurulan Milli Şura adlı geçici hükümete katılmış; altı ay süresince doğuda Ermenilerle, kuzeyde Gürcüler’le mücadele edilmiştir. Milli Şura Hükümetince Mondros Mütarekesi şartları reddedilmiş, I. Ardahan Kongresi (3-5 Ocak 1919) ve II. Ardahan kongresi (7-9 Ocak 1919) ile kurtuluşa giden yol açılmıştır. Ardahan, Kazım Karabekir Paşa ve Halit Paşa komutasındaki ordumuz tarafından 23 Şubat 1921’de düşman işgalinden kurtarılmıştır.
7 Temmuz 1921 tarihinde mutasarrıflık yapılan Ardahan 1926 yılında 877 sayılı kanunla ilçe yapılarak Kars iline bağlanmıştır. Halkın talebi ve SSCB’nin dağılmasıyla bölgede meydana gelen gelişmeler göz önüne alınarak 27.05.1992 tarih ve 3806 sayılı kanunla yeniden İl statüsüne kavuşmuştur.
Kaynak: http://www.ardahan.bel.tr/sayfa/28/ardahan-tarihi.html
- Ardahan (il merkezi)
- Çıldır.
- Damal.
- Göle.
- Hanak.
- Posof.
Ardahan ilinin ekonomisi hayvancılık ve tarıma dayanır. Sanayi ve turizm sektörü fazla gelişmemiştir.
Hayvancılık: Geniş mer’a ve çayırlarındaki zengin bitki örtüsü hayvancılığın gelişmesini sağlamıştır. En çok sığır ve koyun beslenir. Koyun yetiştiriciliğinde mor ve ak karaman, sığır besiciliğinde ise yüksek verimli Doğu Andolu kırmızısı vezavod veya kalakan türleri hakimdir. Arıcılık gelişmiştir.
Tarım: Elverişsiz iklim şartları tarla tarımını engeller. Akarsu boylarında tarım yapılır. Buğday, arpa, çavdar ve az miktarda patates yetiştirilir.
Sanayi: Ardahan’da sanayi fazla gelişmemiştir. İlde hayvancılığa bağlı olarak süt toplama merkezleri, küçük çaplı mandıralar yer alır. En büyük sanayi kuruluşu Karset’tir. Bu kuruluş hayvan besiciliği ve hayvan ürünleri imalatı yapar.
Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/ardahan/ekonomi.html
YÖRESEL HALK OYUNLARI
Ardahan’ın bütün yörelerinde hemen hemen aynı oyunlar oynanır. Enstrüman olarak genellikle davul ve zurna, Kafkas oyunlarında ise Akordeon ve Nagara adı verilen davul kullanılır. Ardahan yöresi genelde halay ve bar şekli oyunlar oynar. Bu oyunların oynandığı toplumsal olaylar ise şöyle sıralanabilir; düğün, nişan, asker uğurlama, üzüntü, sevinç gibi duyguların ifade edildiği durumlar. Yöremizde oynanan belli başlı oyunlar ise şunlardır.
A. BAR OYUNLARI B. TEK OYUNLAR
Ağır Bar Ondört
Sallama Şeyh Şamil
Temur Ağa Ay Gizi Bir Mezara Doldurur
Nare Beş Açılan
Lorke Karabat
Şeker Oğlan Hanım Yaylada
Sarı Seyran
Kaççıke
Tavuk Barı
Gazelo
Hoş Bilezik
Haran
Döne
Kıskanç
Kürdün Kızı
Ardahan’ın Yolları (Dümme)
Hafif Bar
Paşa Göçtü
ARDAHAN AĞZI
LEYAKIL DÜŞMEK :Yorgun düşmek
ŞOGURT :Salya
YEĞİN :Çalışkan titiz
ENDEZE :OLMAK Oyalanmak
TUSMAK :Sinmek
MURUSLARINI DÖKMEK : Suratını asmak
YÜNGÜL :Hafif
AĞZINI GÖZÜNÜ TUZ GİBİ YALAMAK :Çok özlenen kimseler için söylenir
GOMBA DÖNMEK :Takla atmak
GIGIL YÜZLÜ :Yüz yapısı küçük olan kimseler için söylenir
HERSLENMEK :Sinirlenmek
ABURSUZ :Rezil
PÜRÇEK :Saç Tutamı
GOLOP :Ağaçtan yapılmış yoğurt kapı
SİTİL :Yoğurt Kabı
GAGAÇ : Zayıf kimseler için söylenir
BİTİG :Köpek yavrusu
CİRTAKOZ :Deli
GANFET :Akide Şekeri
FARS :Kötü rezil kadin
ÇAĞILDAMAK : Gülmek
CİCİP :Ağız kenarında ve yüzde çıkan yaralar
TEŞT :Saç leğen
GEŞLENMEK :Donmak,Üşümek
SOYHA, ANDIR, MERET : Uğursuz şeyler için söylenir
HINGILIM ATMAK :Gereksiz hareket ve işler
KÖÇMEK :Evlenmek
DILDIBIL :Çırılçıplak
GURUĞ TAVUK Anaç tavuk
HARO :Kiler,ambar
OBBAZ :İşe yaramaz aylak
SEĞİRTMEK : Çabuk davranmak
PELLÜK :Ayaktaşi oyunu
YAŞIK :Ağaçtan yapılan kasa
GOPPAL :Büyük burun
PORTLAK :Göz Yapısı büyük plan
VEDRA :Kova
BİBİ :Hala
CUCUL :Civciv
DOY DOY :Güvercin
PEŞ GÜN :Sofra
GUŞGANA :Tencere
CİNCAR :Isırgan Otu
ZIRZA :Aşmalı kilit
BİJLİ :Sivri
PALAZ :Bez
HERZAL :Tekerleksiz el arabası
ZAĞAR :Küçük köpek
İSTOL :Yer sandalyesi
GIJİK :Kıvırcık saç
ÇİRNAĞ :Tırnak
YEKTİ :Yetim
MUÇURLAMAK :Buruşturmak
ŞARILDAYAN :Yıldırım
COPLANMAK :Şişmek
PEŞKİR :Havlu
GIDİK :Oğlak
GUDİK :Küçük Köpek
KARTOPU :Patates
BİŞKA :Kibrit
CAMUŞ :Manda
LAZUT :Mısır
BEDASIL :Soysuz
TEVÜR :Çeşit
GUNÇUL :Uç
GULLEP :Menteşe
GODET :Süpürge sapı
GOTİK :Manda Yavrusu
GAGAL :Göz
SEKÜ :Divan
FURĞUN :Öküz Arabası
KOR ARABA :Kağnı
GAŞGA :At Arabası
İŞKAP :Dolap
CİCE :Büyük Abla
GİZLENGUGİ :Saklambaç
BEYABUR Rezil
BAÇ ETMEK :Öpmek
GIJGIRMAK :Yoğurdun ekşimesi
HARMUTLAMAK :Suyu ılıtmak
GİDİL :Küçük
PİŞİK :Kedi
MOZİK :Dananın büyüğü
GARABAN :Köy evinin girişi
KERSEN :Hamur teknesi
GODA :Büyük zar
FANTİ :İskambil
HERG :Sürülmüş Tarla
HAROS :Nadasa bırakılmış tarla
PULUL :Ot Yığını
GALAMAK :Yakmak
GALAK :Tezek Yığını
KOTETE :Tabure
CEMSE :Askeri araç konvoyu
KAVÇAL :Uzun çene
NİGART :Tavuğun gagası
TAR :Tavukların kümeste üzerine çıktıkları yer
ÇİMMEK :Banyo yapmak
TEREK :Raf GUZUK :Kambur
DILLO :Hafifmeşrep
ÇIKMAK :Yırtmak
GATAKLAMAK :Kovma, Uzaklaştırma
MURUSLARINI DÖKME :Suratını asma
MÜRGÜLEMEK :Uyumak
GAJ GÖZ :Çakır göz
CİNDAL :Kedi Yavrusu
GORUĞÇU :Kır Bekçisi
LOBYE :Fasulye
GIJO :Kozalak
BED :Çirkin
CANCUR :Erik
LIBBIZ :Parasız, Züğürt
KAYIŞ :Kemer
TELLÜK :Yünlü takke
MİNTAN :Gömlek
ÇENKÜRMEK :Küçük Köpeğin Havlaması
GOCİK :Kaban
ŞOŞARTMAK :Abartma
ŞUŞLANMAK :Fazla yatma
AĞBUN :Gübre
AKHORA :Yakın bir yer
BADİYE :Geniş ağızlı tas
BULUZ :Elbise
CİCLOBA :Arpacık
ÇİNÇAVAT :Varyemez, cimri
DEYHORA :Uzağı tarif eden işaret zamiri
GÜZGİ :Ayna
ĞUĞUN :Ağlama
HELHEL :Havai kimse
AGOZ :Sabanın açtığı iz
JUJUN :Tatlı kaşıntı
KERSEN :Hamur teknesi
KOLOPA :İçi oyulmuş kap
KÜSGİ :Ağaç sırık
GARAVUL :Bekçi
LÖK :Büyük
PÖRÇÜK :Tırpanı sapına bağlayan yeri
SOKO :Mantar
SAKO :Kolsuz ceket
ŞÜŞİT :Huni
ŞİNEL :Palto
ŞÖHE :Siyah boncuk
TAPUL, PULUL :Ot demeti
TAT :Çorabın ayağa giyilen daban kısmı
TORHOLA :Kabuk tutmamış yumurta
TIĞ :Saman ekin karışımı yığın
DINAZA :Alay etme
ÜLEŞMEK :Bölüşmek
YABA :Beş parmaklı ağaç dirgen
ZAĞ :Keskin sivri
ZABUN :Fakir
ZANGAL :Tabansız uzun çorap
ZEDA :Tarlanın sürülmemiş tarafı
GUZUK :Kambur
ZURGANA :Eğri büğrü vücutlu
ZENNE :Kadın
ZUBUN :Mintan
POCİLEMEK :Baltayı taşa vurma
MÜRGÜLEME :Otururken hafif uykuya dalma
TAĞAYİRLENME :Kendinden geçme
CENÇİKLERİN GEVŞEDİ :Hoşuna gitme
SINAMA :Deneme
YÖREMİZDE EFSANELER
KÜR ÜZERİNDEKİ UĞUZ TAŞI EFSANESİ
Ahıska Nekeleye köyü Hırtıs arasında Ardahan’dan gelen Kura suyunun üzerinde Uğuz taşı denen iki kapı boyunda bir kesme taş vardır. Uğuzlar’dan iki kardeş o koca kaya gibi taşı bir taş ocağından keserek buraya köprü kurmak için getiriyorlar. Bunlar taşı kesip Kura’nın kıyısına koyduktan sonra öğle yemeği için evlerine giderler. Bu sırada Uğuzlar’a göre ufak yapılı bir adam da onların evine konuk gider.Uğuz’un atının torbası bir Somar (320-330 kg. kadar) arpa alır. O ufak adam Uğuz’un gözünün koca bir kilim gibi duran atın torbasını doldurduktan sonra gücü yetmediğinden atın başını eğdirir ve kolaylıkla arpa dolu torbayı hayvanın başına takar. Uğuz’un anası bunu görünce oğullarına der ki “Sonunda dünyayı bunlar ele geçirip yiyecekler”. Bu durumu gören iki Uğuz kardeş de ufak adamın gücü ile büyük işleri başardığını bu at torbası olayında gözleri ile gördüğünden Kura üzerinde kurmak istedikleri taş köprüyü yapmaktan vazgeçerler. Sonradan o uzun ve dev yapılı Uğuzlar saflık ve hile bilmezliklerinden zamanla yok olup giderler. Uğuzlar sık sık uyumazlarmış. Uyudukları zaman da yedi gün aralıksız uyurlarmış. “Uğuz’un uykusuna yattığı” sözü buradan kalmadır.
ÇILDIR GÖLÜ DİBİNDEKİ ESKİ ŞEHİR
Eskiden Çıldır Gölü’nün dibinde bir şehir varmış. Buranın beyi Akçakala’da otururmuş. Çukurda kurulmuş olan bu şehrin, dokuz burma musluklu çeşmesi varmış. Bey “Gece gündüz çeşmeden su alanlar sakın çeşmeyi kapatmayı unutmasınlar yoksa şehri su basar” demiş. Şehirde kadın erkek bu buyruğa uyarmış. Bir gün akşamın karanlığı basmışken çeşmeden su doldurmakta olan bir kıza yedi yıldır gurbette olan ağabeyinin geldiğini müjdelemişler. Dokuz burma musluklu çeşmenin bir musluğundan su dolduran kız sevindiğinden evine koşup giderken burmayı kapatmayı unutur. O gece karanlığında çukur yerlerdeki evleri su basarken artık dokuz burmalı çeşmenin yeri de belli olmaz. Evi biraz yüksekte olanlar işin farkına varınca çoluk çocuğun elinden tutarak hiçbir eşya almadan yokuş yukarı kaçarlar. Ertesi gün şehirden ancak kilisenin kümbeti görülür ve akşama kadar onlarda sular altında kalır. Şehirden sağ kurtulup kaçanlar Akçakala adasına gelirler. Çıldır gölü işte dibindeki o dokuz burmalı çeşmenin suyundan ortaya çıkmıştır. Eğer (güneydeki) Taşbaşından bu gölün ayağı Zarşat’a doğru akmasaydı Akçakala adası ile öteki köyleri de su basardı.
UĞUZ ÇAYIRI VE UĞUZ DAĞI EFSANESİ
Eskiler der ki Gürcülükten bile önceleri Cınıvızlar (Cenevizli-Romalılar) daha görünmeden Uğuz dağı ile çevresindeki yaylalarda Uğuz (Oğuz) denilen çok iri yapılı bir millet yaşarmış. Bu Uğuzlar’ın bir beyi varmış ki bütün Ardahan ve Cavk da denilen Akhılkelek ile Zegan (Posof’un Ilgar ve Cin Dağı kesimleri ile Şavşat sınırlarındaki Arsiyan dağı etekleri) bunun mülkü imiş. Bu Uğuz’un dağı ile çevresinde ve Kura suyu üzerindeki kışlaklar bu beyin has otlağı imiş. Öteki dağlar ve anılan yerlerde o zamanlar hep çamlık ve ormanlık imiş. Uğuz dağının yanında her yıl 300 araba ot biçilmekte olan Uğuz’un çayırını bu bey her yaz bir Uğuz’a biçtirirmiş. Biçen adam buralarda yaylayan ve çok iri birisiymiş. Bu Uğuz, Uğuz çayırının 300 arabalık otunu bir günde hem biçer hem de yığarmış. Uğuz bir yaz günü buraları tırpan ile biçerken bacısı kendisine öğle yemeği getirir. Sıcakta biçenle uğraşırken kendi terinin buğusu gözlerini bürüyen Uğuz çayırın gür bir yerinde kızgın kızgın çalışır. Bu sırada omzunda heybesiyle öğle yemeği getiren ve yanına yaklaşan bacısını gözü görmez ve otlarla birlikte onu da ikiye biçer ve bunu yaparken bile farkına varmaz. Kol başına geldiğinde bel den çıkarttığı masatını tırpanına vurmaya çalışan Uğuz bir de görür ki tırpanı al kana boyanmış. “Bir hayvanın canına mı kıydım” diyerek yazıklanırken hemen o kol boyunu dolaşır. Bir de ne görsün öğle yemeğini getirmiş olan bacısını ikiye biçmiş. Hiddetle masatı yere vurur aktaştan olan mastın yarısı çayıra saplanır. Bugün dışarıda kalan kesimi bir adam boyundan yüksektir. Ellerini yere vurup tırpanı da bırakarak hemen bacısının iki parçasını birleştirip masatın dibine gömer. Kendisi kederinden Uğuz dağının tepesine çıkar ve orada ölür.
KURŞUN ASKER EFSANESİ
Posof ilçesine bağlı secede de Kahraman Mehmetçik hudut karakolunda nöbetçidir. Kulağına sesler gelir ve karşı tepeden düşman görünür. Arkadaşları duysun diye silah atar, onlar gelinceye kadar düşman sarar. Ruslar kurşun yağmuruna tutulur. Bu köye “Kurşun Çavuş” denmiştir.
TEKÇAM EFSANESİ
İlimizin merkeze bağlı Ovapınar Köyü dağlarında bulunan ormanlık bir alan zamanla yok olur, ancak bir tane çam ağacına kimse dokunmaz. Geceleri ağacın etrafında mumların yandığını gören yöre halkı bu çam ağacının kutsal olduğuna inanır ve dilek dilemek için buraya gelir. Ancak bir gün çevredeki köylerden birinde yaşayan bir adam ağacı kesmeye karar verir. Ağacın yanına gelerek baltasıyla kesmeye başlar ve baltayı vurduğu yerden kan gelir. Ağacı kesmeye kararlı olan adam vazgeçmez ve ağacı keserek evine götürür. O günün akşamında bu bölgeye görülmemiş derecede bir yağmur yağar ve adamın yaşadığı köyden bir sel geçer. Sel köyden sadece bu adamın evini ve ailesini götürürken, başka kimseye zarar vermez Bugün ağacın bulunduğu yerde “Tekçam” denilen bir çeşme akmakta ve yöre halkı yağmur yağmadığı zaman buraya gelerek yağmur duası etmektedir.
HOCA
Eskiden hocalar maaş alamazlarmış, üç hoca bir eve misafir olmuşlar, akşam yemeği hafif yenir.Birisi yatsıdan sonra acıkmış, sayıklama numarası yapmış;
“Kapan geldi üç molla, dosta hediye yolla , yassuluğa helva gele,topar laha” demiş, ev sahibi cevap vermiş;
“Senin dediğin hağdur, o da bizde yoktur. Kavuğunu koltuğuna sığdur.Sayığla , dur sayığla.”
MERTEK
Ölüm döşeğinde yatan adam çocuklarını çağırarak;
-Ben öldükten sonra mezarımın üzerini eski merteklerle (evlerin üzerini örtmekte kullanılan tahta) örtün der.
Çocukları bunun köylü tarafından hoş karşılanmayacağını ve kendileri için bir ayıp olduğunu söyleseler de adam eğer vasiyetini getirmezlerse hakkını helal etmeyeceğini söyler ve bir müddet sonra ölür. Bunun üzerine çocukları babalarının vasiyetini yerine getirir ve mezarın üzerini eski merteklerle örterler.
Toprağa verilen adamın yanına melekler gelir ve ilk sorgusunu yapacaklarını söylerler. Hazırlıklı olan adam meleklere çıkışarak;
-Bu ne biçim iştir kardeşim, kaç defa hesap vereceğiz.Beni hatırlamıyorsunuz, şu üzerimdeki tahtaları da mı görmüyorsunuz?Diyerek melekleri geri gönderir.
BUJLANMA
Annesi hastalanan adam, oldukça yaşlı olan annesini doktora götürür.Hastasını muayene eden doktor, nineye;
-Şikayetin ne teyze , diye sorunca,
Yaşlı kadın:
-Ayağlarım bujlaniyir oğlum der.
Bu yöresel terimden hiçbir şey anlamayan doktor bu sefer oğluna sorar.Adam
-Yani doktor bey,demek istediki;Ayağlarım gejerleniyir,tikine duramiyirim.
Gejerlenme-Bujlanma=Uyuşma
TÜRKÜLER
DİMME
Ardahan’ın yollarında
Güller açar bağlarında
Öyle bir yar sevmişim ki
Orıüç ondört çağlarında Eyvah dimme dimme nazlı yar dimme
Ben özüm sarhoş sen şarap verme Dimmeyi ben çayda gördüm
Elinden bir fayda gördüm
İki öptüm bir sevdim
Ondan vefayı da gördüm Eyvah dimme dimme nazlı yar dimme
Ben özüm sarhoş sen şarap verme Semavarı alıştırın
Maşa alıp karıştırın
Yarim benden küsüp gitmiş
Onu benle barıştırın Eyvah dimme dimme nazlı yar dimme
Ben özüm sarhoş sen şarap verme Semavarı al eyledim
Şekeri bal eyledim
O yar gelecek diye
Koçu kurban eyledim Eyvah dimme dimme nazlı yar dimme
Ben özüm sarhoş sen şarap verme
BU GELEN NAHIR MIDIR
Bu gelen nahır mıdır, Ay maral maral maral
Saralan tahıl mıdır, Kız mısın gelin maral
Dediler yarin gelir, Ay maral maral maral
Menzili yakın mıdır, kız mısın gelin maral
Bu dağda maral gezer, Ay maral maral maral
Telini tarar gezer, kız mısın gelin maral
Dağ bizim maral bizim, Ay maral maral maral
Avcı burda ne gezer, kız mısın gelin maral
GÖLELI GELİN
Hele sen Göle’nin neyini gördün
Altmış kız gelinin boyunu gördün
Sürüden ayrılan koyunu gördün Göle’li gelin, elleri kınalı gelin
Göle’li gelin edalı gelin
Kaşları gözleri sürmeli gelin On parmağın onu birden kınalı gelin
Göle’nin dağları, bağlı meşeli
İçlerinde biter, gül menevşe
Yardan ayrılması çetin bişedir. Göle’li gelin edalı gelin
Kaşlari gözleri sürmeli gelin On parmağın onu birden kınalı gelin
İçlerine girsem ne derler
Sevmedikleriyle alay ederler, Göle’li gelin edalı gelin
Kaşları gözleri sürmeli gelin Göle’nin dağlan, kardan geçilmez
Soğuktur suları bir tas içilmez Göle’li gelin edalı gelin
On parmağı birden kınalı gelin.
ÇAYDA ÇINAR AĞACI (TELLO)
Çayda çınar ağacı tello
Çift gezer iki bacı tello
Büyüğü hele mele tello
Küçüğü can ilacı tello Hop tello can tello can tello
Yaktın beni suna can tello Suda balık yan gider tello
Açma yaram kan gider tello
Buna tabib neylesin tello
Ecel gelmiş can gider tello Hop tello can tello can tello
Yaktın beni suna can tello Arpa çayın kenarı tello
Aktı söndü feneri tello
Ben bu derdi çekemem tello
Bölüşek yari yari tello
Hop tello can tello can tello
Yaktın beni suna can tello
ARDAHAN
Nasıl Metedeyim Ardahan seni
Düz ovan geniş, gezmek isterim
Bahar gelince çayır çimen açılır
Sanki gül bahçesi, türlü çiçek açılır. Yağ peynirinden, Anadolu geçinir.
Malı koyunları sürü sürü geliyor
Yaylan senindir, gönül eğliyor
Kız gelinin halay tutmuş oynuyor Dadalar sabaş söylüyor, davulcu vuruyor
Yayla suyun serin akıyor, neşe saçıyor
Nuri bu sözleri, böyle söyledi.
Gezdi dağı, bucağı gönül eğledi.
TOYUĞUM
Benim toyuğum ağıdı balam
Derisi dolu yağıdı balam
Dün bu zaman sağıdı balam
Seni yanaşın toyuğu tutan
Oğlanasan toyuğu çalan Benim toyuğum çil çildi
Kanatları tel tel idi.
Toyuğ değil bir fil idi.
Seni yanaşın toyuğu tutan.
Oğlanasan toyuğu çalan. Zübeyde hala çıhdı dama
Bir sağa bahdı bir de sola
Toyuğu tuttu attı dama
Adlanasan toyuğu tutan.
Oğlanasan toyuğu çalan.
AĞITLAR
1915 ARDAHAN AĞITI
Ardahan’ı dağıttılar
Onbin altın nakd ettiler
Bazıları kaçtı gece,
Kimi zehir diller içe,
Nazlı nazlı kız gelini,
Tipiler tuttu yolunu,
Camii, mescid doldu şivan
Kırdı nafı “Agop” “İvan”
Kırdılar bütün erleri,
Soldu açılmış gülleri
Beylerini çağırttılar
Yandı günahtan Ardahan
Yandın fizahtan Ardahan
Karlı dağlar açtı gece
Ne günler gördün Ardahan
Hani şenliğin Ardahan
Kazaklar büktü belini
Kız, gelin hani Ardahan
Yetim meskeni Ardahan
Orda kuruldu bir divan,
Hani zenginlerin Ardahan
Misafir seven Ardahan
Kazakları görüp sızlar,
Neler gördün sen Ardahan
Oldun hep viran Ardahan
Kaynak: Ardahan Valiliği