Bilecik

BİLECİK HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
4.307 kilometrekarelik yüzölçümü ile Türkiye’nin en küçük illerinden biri olan Bilecik, Marmara Bölgesi’nin güneydoğusundaki özel konumu sayesinde hızla büyüyen şehirlerden biri olmaya adaydır. Harita üzerinde komşu olduğu bölgelere açılan bir kapı gibi konumlanan Bilecik, aynı zamanda bölgeler arası yeryüzü şekillerinin ve iklimin değiştiği bir geçiş noktasıdır. Tarihteki ilk isimleri Agrilion ve Belekome olarak geçen şehir, eski çağlarda dorukların boğaz yeri (akra-ilion) olarak bilinmektedir. Bilecik şehri, coğrafi konumunun yanında, tarihsel açıdan da çok özel bir yere sahiptir. Antik çağlardan beri büyük uygarlıklara ev sahipliği yapmış olan şehrin sınırları içinde, Osmanlı Devleti’nin temellerinin atıldığı Söğüt bölgesi ve İnönü Savaşlarının gerçekleştiği Bozüyük ilçesi bulunmaktadır. Bilecik’te yaşanan bu iki tarihi olay, şehrin kuruluş ve kurtuluşun beşiği olarak anılmasını sağlamıştır. Sakarya Nehri’nin etrafında büyüyen bir şehir olan Bilecik’in en çarpıcı doğal güzellikleri geniş ormanları, mesire alanları, göletleri ve dereleridir. Verimli topraklarında yetişen tarım ürünleri arasından buğday, baklagiller, arpa, mısır, ayçiçeği, soğan, sivribiber, domates, patlıcan, ceviz, üzüm, ayva, kiraz ve karpuz öne çıkar. Nar üretiminde bölge birincisidir. Bölgede çokça yetiştirilen şerbetçiotu ise bira sanayisinde kullanılır. Bilecik’te ormancılık, madencilik, mermer, seramik ve tahta işlemeciliği de oldukça gelişmiştir. Mermer ocakları ile şehir merkezindeki ve Bozüyük ilçesindeki sanayi tesisleri Bilecik ekonomisinin gelişmesinde büyük rol oynar.

Bilecik’e karayolu ya da demiryolu ile ulaşım mümkündür. Otobüsle gidecekler için İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerden pek çok otobüs firmasında Bilecik seferi bulunmaktadır. İstanbul-Bilecik arası 245 kilometre (yaklaşık 3 saat), Ankara-Bilecik arası 316 kilometre (yaklaşık 3 buçuk saat) ve İzmir-Bilecik arası 432 kilometredir (yaklaşık 5 saat). Bilecik, İstanbul-Ankara demiryolu bağlantısı üzerinde bulunmaktadır.

Bilecik’in Doğal Güzellikleri

Bilecik tarihi bakımdan çok zengin bir geçmişe sahiptir. Bilecik’de geçmişten günümüze birçok kaleler, camiler, kiliseler, ören yerleri, antik kentleri ve daha birçok tarihi yapılar mevcut. Bilecik’in bütün bu tarihi güzellikler bir bir görülmesi gereken yerlerdir ve keşke görebilsek. Ama bütün bunların dışında bir de Bilecik’in kendine özgü, fiziki şartlarından, bitki örtüsünden ve ikliminden kaynaklanan birçok doğal güzellikleri de bulunmakta. Bunlar genellikle yaylalar, şelaleler, göller, nehirler, dağlar ve daha neler neler…

Bilecik Kömürsu Yaylası

Bilecik Doğal Güzellikleri - Kömürsu Yaylası-1

Kömürsu Yaylası, Bilecik’in Bozüyük ilçesine bağlı olan doğal güzelliklerimizdendir. Bozüyük merkeze 28 kilometre mesafede olan bu yaylada köknar, karaçam, ardıç, kayın, kavak gibi birçok ağaç türü bulunmaktadır. Yaz gelince yeşile bürünen yaylada birçok çiçek türü de mevcut. Yaylada 4 yada 5 tane su kaynağı bulunmakta.

Bilecik Doğal Güzellikleri - Kömürsu Yaylası-2

Kış turizmi bakımından da önemli bir yere sahip olan Kömürsu yaylasının alanı yaklaşık 90 hektardır. Bunun yaklaşık 39 hektarı açık alandır. Geri kalanı ise ormanlarda kaplı ve bozuk zemine sahip. Yükseklik ise 1700 metredir.

Bilecik Sofular Yaylası

Bilecik Doğal Güzellikleri - Sofular Yaylası-1

Sofular Yaylası, Bilecik’in Bozüyük ilçesine bağlı olan doğal güzelliklerimizdendir. Bozüyük merkeze 25 kilometre mesafede olan bu Sofular yaylasında köknar ve çam gibi ağaç türleri bulunmaktadır.

Bilecik Doğal Güzellikleri - Sofular Yaylası-2

Yüksekliği yaklaşık 1600 metre olan yayla 104 hektarlık alana sahip olup turizm bakımından önemli bir yerdir.

Bilecik Kamçı Yaylası

Bilecik Doğal Güzellikleri - Kamçı Yaylası

Kamçı Yaylası, Bilecik’in Pazaryeri ilçesine bağlı olan doğal güzelliklerimizdendir. İlçenin Bozcaarmut köyünde bulunan bu Kamçı yaylasında genellikle çam ağacı bulunmaktadır. Kamçı yaylası genellikle kamp yeri olarak veya dinlenme mekanı olarak kullanılmaktadır. Yaylanın bağlı olduğu Bozcaarmut köyünün Pazaryeri ilçesine olan mesafesi ise 15 kilometredir.

Bilecik Selçik İçmeleri

Selçik İçmeleri, Bilecik’in Osmaneli ilçesine bağlı doğal güzelliklerimizdendir. İlçe merkezine mesafesi sadece 9 kilometre olan bu içmelere karayolunun yanı sıra demir yolu ile de ulaşabilirsiniz. 4 farklı çeşmeden akan bu içmeler mineral bakımından oldukça zengindir. Su sıcaklığı 15 derece ila 20 derece arasındadır.

Bilecik Doğal Güzellikleri - Selçik İçmeleri

Suyun debisi ise 1 litre/saniyedir. Mide rahatsızlığı, karaciğer rahatsızlığı, idrar yolları ve safra kesesi rahatsızlığı, bağırsak rahatsızlığı gibi rahatsızlıklara faydalı olduğu belirtilmektedir. Ayrıca mesane ve böbrek taşlarının hem eritilmesinde hemde düşürülmesinde etkilidir.

Bilecik Söğüt Çaltı Kaplıcası

Bilecik Doğal Güzellikleri - Söğüt Çaltı Kaplıcası

Söğüt Çaltı Kaplıcası, Bilecik’in Söğüt ilçesine bağlı olan doğal güzelliklerimizdendir. İlçenin Çaltı beldesinde bulunan bu kaplıcanın kaynaktan olan mesafesi 30 kilometredir. İçeriği bikarbonatlı olan Söğüt Çaltı Kaplıcasının su sıcaklığı 38 derecedir. Saniyede 5 litre su akan bu kaplıcadan hem banyo amaçlı hemde içme suyu amaçlı faydalanılmaktadır. Faydalı olduğu belirtilen rahatsızlıklar deri, mide, romatizma, kadın hastalıkları, nevrit gibi rahatsızlıklar.

Bilecik’in Tarihi Yerleri, Camileri, Türbeleri

Ertuğrul Gazi Türbesi: Türbeleriyle ünlü olan Bilecik’te ilk olarak Ertuğrul Gazi Türbesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Söğüt ilçesine çok yakın olan türbe, edinilen bilgilere göre Osman Bey tarafından inşa ettirilmiştir. 2. Abdülhamit döneminde ise restore edilmiştir.

Atatürk Köşkü: Sivil mimarinin en güzel örneklerinden biridir Atatürk Köşkü. Bozüyük ilçesine 25 km uzaklıktadır. Bilecik tatilinizde Atatürk Köşkü’ne gidebilir, gezebilir ve burada bol bol dinlenme fırsatı yakalayabilirsiniz.

Çelebi Sultan Mehmet Camii:1420 yılından bu yana sağlamlığını koruyan Çelebi Sultan Mehmet Camii, ismini banisinden alır. Bilecik Söğüt ilçesinde bulunan cami, 12 kubbeye sahiptir. Bilecik gezinizde bu tarihi camiyi ziyaret edebilirsiniz.

Kaymakam Çeşmesi: Şehrin tarihine tanıklık eden eserlerden biridir Kaymakam Çeşmesi. Söğüt ilçesine bulunur ve 1919 yılında inşa edilmiştir. Aynı zamandan Osmanlı mimarisinin son örnekleri arasındadır.

Bilecik Kaymakam Çeşmesi

Bilecik’in tarihi mekanlarını ziyaret ederken birbirinden güzel yaylalarını gezmeyi sakın unutmayın. Uzunçam Yaylası, Pelit Özü Göleti, Kınık Şelalesi, Türbin Mesire Yeri şehrin yeşil alanlarını oluşturmakta ve misafirlerine huzurlu saatler sunmaktadır.

Bilecik Müzeleri

Söğüt Ertuğrul Gazi Müzesi

Bilecik’te bulunan Söğüt Müzesi, Ertuğrul Gazi Caddesi üzerinde Kayhan Mahallesi’nde bulunmaktadır. Müzede etnografik ve arkeolojik eserler sergilenmektedir. Müze kurulmadan önce, çevre köylerde araştırma yapılmış ve sergiye konulmak üzere halktan eşyalar alınmıştır. 1981 yılından bu yana hizmet vermeye devam etmektedir.

Söğüt Ertuğrul Gazi Müzesi

Söğüt Müzesi’nde tek bir salon bulunmaktadır. Mimarisi ise çadır şeklini andırır. Müzede sergilenen eserler arasında tartı aletleri, arkeolojik eserler ve Osmanlı çini örnekleri bulunur. Tabii etnografik eserler de görmek mümkündür. Bilecik’e yolunuz düşerse Söğüt Müzesi’ni mutlaka gezmenizi öneririz. Bilecik Müzesi de farklı arkeolojik eserler görebileceğiniz bir gezi olabilir sizler için.

Bilecik Müzesi

2007 yılından bu yana hizmet vermeye devam eden Bilecik Müzesi, şehir merkezinde bulunmasından dolayı kolay bir ulaşım yoluna sahiptir. Müzede, etnografik ve arkeolojik eserler sergilenmektedir. Müze binası ise tescilli bir tarihi yapıdır. Yapı, III. Selim döneminde inşa edilmiştir. Yapıldığı ilk yıllarda karakol, sonraki dönemlerde ise hapishane olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise müze göreviyle varlığına devam etmektedir. Diğer müzelerden farklı bir özelliği var Bilecik Müzesi’nin. Burası sadece bir müze değil, aynı zamanda bilimsel çalışmaların yapılabileceği bir müzedir. Bilecik tatilinizde müzeyi gezmeyi unutmayın.

Bilecik Camileri ve Türbeleri

Çelebi Sultan Mehmet Camii

XIV. yüzyıldan bu yana sağlamlığını koruyan Çelebi Sultan Mehmet Camii, Bilecik’te bulunmaktadır. Bilecik Söğüt’teki Hükümet Konağı’nın hemen karşısında yer alır. Çelebi Sultan Mehmet Camii, kareye yakın dikdörtgen planlı olarak inşa edilmiştir. Minaresi orijinalliğini hala korumaktadır. Günümüze kadar birçok onarımdan geçen cami, son görünümünü II. Abdülhamit devrinde almıştır. Yapıldığı ilk yıllarda büyük bir vakfiye olduğu bilinmektedir. Bilecik Söğüt gezinizde Çelebi Sultan Mehmet Camii’ni ziyaret edeceğiniz güne Ertuğrul Gazi Türbesi’ni de dahil edebilirsiniz.

Orhan Gazi Camii

Orhan Gazi Camisi (Bilecik)Bilecik’in yaklaşık 500 m güneyin de dik yamaçlı bir kayalık vadide bulunan Orhan Gazi Camisi’nin XIV yüzyılın başlarında Orhan Gazi tarafından yaptırılmıştır. Büyük olasılıkla caminin yapım tarihi 1331’dir.Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup kaba taştan yapılmış,ibadet mekanını bir bölümünü ahşap çatı,orta kısmını da kubbe örtmektedir. Kubbenin üzeri kurşun kaplı olduğundan ötürü de halk arasında Kurşunlu Cami olarak tanınmıştır. Kuzey duvarının sağ tarafında eski sıva tabakaların altından bir tamir kitabesi bulunmaktadır.

Orhan Gazi Camii

Bu Selviyi olsun deyu diktim bir tarihte Sene 1229 (1813) da her kim beni yad edesu ruhuna bir fatiha ihsan ede Ve inna el Gayüfül Haç İbrahim Bin Abdülselim İbadet mekanı kubbeli kısmın örttüğü bölümler sivri kemerlerle genişletilerek dört eyvanlı Osmanlı Erken Dönem plan şemasına uydurulmuştur. Bu kemerler aynı zamanda kubbenin ağırlığını taşımaktadır. Mihrap basit bir niş halindedir Caminin bugünkü minareleri 1882 yılındaki fotoğraflarından anlaşılmaktadır. Günümüze yalnızca düzgün olmayan bir kaide üzerinde yükselen, yuvarlak gövdeli iki minaresi gelebilmiştir. Son cemaat yeri yakın tarihlerde yapılmış ,yapı ile uyum sağlayamamıştır.

Şeyh Edebali Türbesi

Şeyh Edebalı Türbesi

Osman Gazi’nin kayın babası ve aynı zamanda hocası olan Şeyh Edebali; hadis, tefsir ve İslam hukukunda uzmanlaşmış bir Ahi şeyhidir. Osmanlının kuruluş dönemlerinde yaşmış olan Şeyh Edebali Kırşehir doğumludur. İlk eğitimine doğduğu yerde başlamış ve Şam’da eğitimine devam etmiştir. Şeyh Edebali Türbesi çok mütevazı bir mimari yapıya sahip. Kızı ve eşinin sandukaları da türbenin içinde. Bilecik geziniz sırasında Ertuğrul Gazi Türbesi’ni ve Dursun Fakih Türbesi’ni de ziyaret etmeyi unutmayın.

Şeyh Edebalı Türbesi-2

Ertuğrul Gazi Türbesi

Bilecik’in Bilecik Söğüt ilçesinde bulunan Ertuğrul Gazi’nin türbesi, oğlu Osman Bey tarafından önce açık mezar olarak yapılmıştır. Osmanlı Beyliği’nin kurucu Osman Bey’in babası olan Ertuğrul Gazi’nin mezarı daha sonra l. Mehmet Çelebi tarafından türbe halini almıştır. Şuan ki türbenin yapımı 13. yüzyıl sonlarında yapılmış olsa da kesin tarihi bilinmemektedir. l. Mehmet Çelebi’den sonra 1757 yılında lll. Mustafa ve ardından 1886 yılında da ll. Abdülhamit tarafından onarılmış ve yenilenmiştir. ll. Abdülhamit Ertuğrul Gazi Türbesi’ni onarırken türbenin yanın bir de çeşme eklemiştir. 1281 yılında 93 yaşındayken vefat eden Ertuğrul Gazi’nin türbesini ziyaret ettiğinizde Osmanlının kuruluş dönemini ve yüzlerce yıllık tarihini kitaplarda okuduğunuzdan daha fazla yaşayacaksınız. Bilecik geziniz sırasında Dursun Fakih Türbesi’ni de ziyaret etmeyi unutmayın.

Dursun Fakih Türbesi

Bilecik’in Söğüt ilçesinde bulunan Dursun Fakih Türbesi’nde yatan Dursun Fakih, Şeyh Edebali’nin damadıdır. Aynı zamanda Osman Bey’in bacanağı olan Dursun Fakih, Osman Bey ile savaşlara ve fetihlere katılmış olup, Osmanlı Devlet’nin ilk kadısı olma özelliğini taşımaktadır. Karaman’lı olduğu bilinen Dursun Faik’in ölümünün ardından mezarı Bilecik Söğüt’te türbeye çevrilmiştir. Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü bu topraklarda zaman geçirmek ve Dursun Faik Türbesi’ni ziyaret etmek mistik bir atmosferin içine çekecek sizleri.

Bilecik Diğer Tarihi Yerleri

İnönü Şehitliği

Bilecik’in anlamlı ziyaret durakları arasındaki İnönü Şehitliği, Bozüyük ilçesindeki Akpınar Köyü sınırları içerisindedir. İnönü Savaşları’nın geçtiği bir cephede bulunan şehitlikte 844 mezar bulunmaktadır. Her mezarın ayakuçlarında Türk bayrakları vardır.

Bilecik İnönü Şehitliği

Şehitliğin yapımına 1930 yılında başlanmış olup, Milli Savunma Bakanlığı’nın öncülüğünde yapımı tamamlanmıştır. Şehitliğin tam ortasında mermerden yapılmış bir anıt vardır. İnönü Şehitliği’ni Bilecik gezi listenize ekleyebilirsiniz.

Metristepe Zafer Anıtı

Bilecik-Bozüyük’te bulunan Metristepe Zafer Anıtı, İnönü Savaşları’nın kazanıldığı bölgeye yapılmıştır. Savaşta şehit düşen askerlerimiz anısına yapılan anıt, 24 metre yüksekliğinde olup, yapımında betonarme kullanılmıştır. Metristepe Zafer Anıtı’nın üzerindeki rölyeflerde savaştaki birlikler ve komutanlarla ilgili bilgiler vardır. Anıtın önünde her yıl 1 Nisan’da anma törenleri yapılmaktadır.

Bilecik Metristepe Zafer Anıtı

Uzunçam Yaylası

Bilecik’te bulunan Uzunçam Yaylası; Pazaryeri ilçesine 14 km uzaklıktadır. hem piknik yapabileceğiniz hem de doğanın içinde keşifler yapabileceğiniz bir noktadır. Hemen uyaralım; yaylaya çıkan yok çok bozuk… Aracınızla çıkarken zorlanabilirsiniz. Fakat Uzunçam Yaylası’na vardığınızda güzel bir tabiat manzarası karşılayacak sizleri. Yaylada tuvalet ve piknik masası bulunmuyor. Yani daha çok günübirlik geziler için idealdir. Yine de gitmek ve birkaç gün kalmak isterseniz kamp kurabilirsiniz. Bilecik gezinizde Uzunçam Yaylası’nı mutlaka görmelisiniz. Tabii şehrin tarihi değerlerini de ziyaret edebilirsiniz. Ertuğrul Gazi Türbesi, Kaymakam Çeşmesi ve Çelebi Sultan Mehmet Camii şehrin tarihine ışık tutan yapılardan sadece birkaçıdır.

Türbin Mesire Yeri

Bilecik’in piknik ve dinlenme alanlarından biridir Türbin Mesire Yeri. Ulaşım açısından da rahat bir noktadadır. Bozüyük ilçesine 7 km’lik bir mesafede yer alır. Alabildiğine yeşillik ve bol oksijenli bir havaya sahip olan Türbin Mesire Yeri’nde piknik yapıp doğanın tadını çıkarabilirsiniz. Son zamanlarda bu bölgede çalışmalar yapılmıştır ve buna bağlı olarak ziyaretçi sayısında artış olmuştur. Şehrin; Ertuğrul Gazi Türbesi, Çelebi Sultan Mehmet Camii ve Kaymakam Çeşmesi gibi tarihi dokularını ziyaret ederken, doğal güzelliklerini de keşfedebilirsiniz.

Kaymakam Çeşmesi

Estetik bir görünüme sahip olan Kaymakam Çeşmesi, Bilecik Söğüt’te bulunmaktadır. 1914 yılında inşa edilmiştir ve banisi Sait Bey’dir. Sait Bey o dönemlerde Söğüt’te Kaymakamlık yapmıştır. Kaymakam Çeşmesi, Neo-Klasik tarza yapılmıştır. Dış yüzü dilimli vazo olup, çevresine yalaklar yapılmıştır. Yalakların yanındaki kabartma yıldız motifleri dikkat çekici detaylar arasındadır. Çeşmenin kitabesi günümüze kadar gelmiştir. Her yüzünde ayrı kitabeler bulunur. Bilecik tatilinizde Kaymakam Çeşmesi’ni görmek için kısa bir yolculuk yapabilirsiniz. Ertuğrul Gazi Türbesi ve Çelebi Sultan Mehmet Camii ise gezebileceğiniz diğer noktalar arasında.

Mehmet Paşa Kervansarayı

Bilecik’e 16 km. uzaklıkta Vezirhan’da bulunan Kervansarayı Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa yaptırmıştır. Kervansarayın yapım tarihini gösteren kitabesi olmamakla beraber l655’de yapıldığı sanılmaktadır.

Mehmet Paşa Kervansarayı-2

Kervansaray 101.52 X 27.21 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır.Üç bölümlü kervansarayın orta kısmı iki yandakilere göre biraz daha farklıdır. Bu bölüm girişe ayrılmış, yapımında taş ve tuğla kullanılmıştır. Bunun iki yanında arabaların ve atların barındığı birbirine eşit iki dikdörtgen bölüm bulunmaktadır. Dışa kapalı, payandalarla destelenen, kale görünümündeki kervansarayın üzeri iki yana meyilli ahşap kırma bir çatı ile örtülmüştür. İçerideki ahşap sütun dizisi ve kirişler çatıyı taşımaktadır. Bu çatı 1912 yılına kadar sağlam durumda kalmış, bundan sonra yıkılmış ve kervansaray kendi haline terkedilmiştir. Kervansarayın iç kısmında her iki yanda duvarlara ocaklar yerleştirilmiştir.

Mehmet Paşa Kervansarayı

Yanlara sekiler yapılmış ve bunlar zeminden daha yüksek tutulmuştur. Bu durumda ortada araba ve atlar, iki yanda da yolcuların konaklaması sağlanmıştır. Duvarlardaki ocakların üzerinde de küçük, mazgal niteliğinde pencereler açılmıştır.

Bıldırcın 
Bilecik ili geleneksel beslenme yöntemleri etkinliğini sürdürmektedir. Beslenmede, tahıl türleri ilk sırayı alır. İl’e özgü yemeklerin çoğunluğunu hamur işleri oluşturur. Yöre halkının bir bölümü ekmeğini kendisi pişirir. Pide, bükme, hodalak fırında pişirilen ekmek türleridir.
 
Ayrıca yeni sönmüş ocağın kıvılcımlı küllü ateşine gömülerek yapılan kömme diye adlandırılan bir tür ekmek de yapılmaktadır.
 
Yöre halkı makarna,tarhana,kuskus,erişte gibi yiyecekleri de kendisi hazırlar.Bilecik’te,kentsel beslenme biçimleri giderek etki alanını genişletmektedir.Ancak,geleneksel beslenme düzeni ve özgün yemekler,ağırlığını korumaktadır.Büzme,nohutlu tavuklu mantı,keşkek,ovmaç çorbası, mercimekli mantı,kesme hamur,saçta yufka böreği, yağlı yufka, su böreği,keklik kebabı güveç,bıldırcın kuru fasülye, kuskus pilavı, piruhi, samsı, pancar pekmezi, saç kebabı, köpük helvası, hoşmerim, kıtırcı helvası, karacaoğlu helvası, cevizli üzüm sucuğu, mantı, kavurma ;Bilecik’e özgü yemeklerin başlıcalarıdır.

Piruhi

Kuskus Pilavı

Bıldırcın Kebabı

Mercimekli Mantı

Pancar Pekmezi

Höşmerim

Bilecik İli Tarihi

Eski bir tarihe sahip olan Bilecik hakkında bilinen en eski tarih M.Ö. 3000’li yıllar. Zira Bilecik Tunç çağına geçişte önemli bir yere sahiptir. Çünkü tunç yapımı için gerekli olan kalay madeninin buradan çıkarıldığı bilinmektedir. Ayrıca Tunç Çağına ait arkeolojik alanlar ve Höyükler de bulunmaktadır. Bu arkeolojik alanlar ve Höyükler şu şekilde;

  • Bilecik Merkezde Yıllık Höyük
  • Bozüyük ilçesi Dodurga kasabasında Çokçapınar Höyük
  • Gavurtepe, Söğüt ilçesinde Oluklu Höyük
  • Zemzemiye Köyü Arkeolojik Buluntu Alanı

Antik Çağlarda Bilecik

Siyasi ve kültürel gelişimi, Anadolu’nun geneliyle paralellik gösteren il, M.Ö.2.binde Hitit, ardından da İ.Ö.1200’de Frig egemenlik bölgeleri içerisinde kalmıştır. Bu süreçte Bilecik, hem maden ticareti dolayısıyla hem de Trakya ve Anadolu arasında bir geçiş noktası olması nedeniyle, hızlı gelişen bir yerleşim merkezi olmuştur. Frigler zamanında bölgeye hayat veren Sakarya ırmağının adıSangarios (ulu ırmak tanrısı) olarak bilinmektedir. Bilecik’in yer aldığı bölgePhrygia Epiktetos, Trakyalı Bithynialılar ülkesi olarak adlandırılmıştır.

seyh-edebali-turbesi-bilecik-merkez

M.Ö. 6. yüzyılda Anadolu’nun neredeyse tamamını istila eden Perslerin egemenliğinde Daskyleion Satraplığı’na bağlı olan bölge, Perslerin ortadan kaldırılmasının ardından kurulan ve merkezi Nicomedia (İzmit) olan Bithynia Krallığı’nın (M.Ö.280/M.Ö.74) sınırları içinde kalır. Bilecik’in bu yüzyıllardaki hayatı bağlı bulunduğu krallık dolayısıyla Bithynia bölgesinin genel tarihi içerisinde gösterilmektedir.

Bithynia Kralı IV. Nikomedes, Roma’nın imkânlarından faydalanmak gayesiyle M.Ö.74 yılında Bithynia’yı Roma İmparatorluğuna bağlamış ve bu bölge Roma’nın Asya Eyaleti olmuştur. Bölgede Domitianus (M.S.81–96), İmparator Traianus (M.S.98–117), İmparator Hadrianus (M.S.117–138) dönemlerinde önemli gelişmeler sağlanmış ve Bilecik sınırları içerisinde bazı yerleşim yerleri kurulmuştur. Bilecik merkezinde, güneydeki Beşiktaş mevkiindeki dorukların boğazı anlamına gelen Agrilion (Akra-ilion) ve Pazaryeri’nde Armenokastron. Medetli ile Üyük Köyü civarında Chogeae, Selçik Köyü ile Osmaneli arasındaMidum (Modrene). Çay Köy ile Himmetoğlu civarında Tottain (Tataovion) veAttavion, Nesimhocalar ile Sarıhocalar köyleri civarında Protunica, Osmaneli ilçe merkezinde Leukai (Lefke), Çay Köy’de Dableis (Dablai),Arıcaklar Köyü yakınındaTataion ve Gölpazarı civarında Emporion (Pazaryeri) antik kentleri kurulmuştur.

Roma İmparatorluğu’nun M.S. 395 yılında ikiye ayrılmasıyla birlikte Bithynia Bölgesi ve Bilecik Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) sınırları içerisinde kalmış ve Bilecik tekfurluk olmuştur. Bu dönemde de yeni yerleşimlerin kurulduğu ya da eski yerleşimlerin gelişerek yaşamını sürdürdüğü görülür. Belekome, Malagina ve Mesonesos önde gelen ve adlarına sık rastlanan Bizans yerleşimleridir. Abbasi Halifesi Harun Reşid döneminde (797 yılında) Bithynia bölgesinin diğer şehirleri gibi Bilecik ve Söğüt civarı da fethedilerek Abbasi idaresi altına girmiştir. Çevresi kale ile korunan Belekoma kenti, tarih içerisinde Bizanslılar-Emeviler ve Bizanslılar ve Abbasiler arasında bir kaç kez el değiştirmesine karşın bölgede Bizanslı Beyler egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Bilecik, Bizans’ın ileri bir karakolu olarak sık sık Selçuklu akınlarına hedef olmuş ve 11–13. yüzyıllar arasında Bizans-Selçuklu mücadelesine sahne olmuştur.

Osmanlı Devleti Döneminde Bilecik

1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu fatihi ve Anadolu Türk devletinin kurucusu Selçuklu Kutalmışoğlu Birinci Süleyman Şah’ın ordularınca Bilecik fethedilmiş; Birinci Haçlı Seferinde ise Bilecik yeniden Bizans tarafından alınmıştır. Selçukluların bir boyu olan Kayıların bir bölümü (400 çadırlık bir oba) Ertuğrul Gazi yönetiminde batıya doğru yer değiştirerek Söğüt ilçesi ve çevresine gelmişlerdir.

Osmanlı vaka-i namelerinde Kayıların Söğüt ve çevresine yerleşme tarihi olarak 1230’lu yıllar gösterilmektedir. 1231 yılında İznik İmparatoru, Selçuklu sınırına tecavüz edince Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubat Bizanslılara karşı bir sefer düzenlemiş, Ertuğrul Bey de bu sefere bir akıncı olarak katılmıştır. Selçuklu ve Bizans orduları arasında Sultanönü mevkiinde meydana gelen savaşın sonucunda Bizans ordusu yenilmiş, Karacadağ ve Söğüt dolayları Büyük Selçuklu Devleti’nin eline geçmiştir. I. Aleaddin Keykubat Belekoma (Bilecik) Tekfurunu vergiye bağlamış; savaşta büyük yararlıklar gösteren Ertuğrul Bey’e Söğüt’ü mülk, Domaniç’i de yaylak olarak vermiştir. Ertuğrul Gazi’nin 1281 yılında vefat etmesi ile oğlu Osman Bey’in yönetiminde Söğüt uç beyliğinin kurulması (1284) hem bölge hem de dünya tarihi açısından bir dönüm noktası olmuştur.

Babasının yerine geçen Osman Bey 1286 yılında İnegöl yakınındaki Hisarcık kalesini Bizanslılardan alır; 1287 yılında da İnegöl Tekfuru’nu Domaniç yakınlarındaki İkizce’de (Erice) yenilgiye uğratır. Osman Bey ve silah arkadaşlarının Bizans Tekfurları ile olan savaşlarını izleyen Selçuklu Sultanı III. Alâeddin Keykubat büyük bir ordu ile Karacahisar önlerine gelmiş, Osman Bey’in kuvvetleriyle birleşerek Bizans’ın elindeki bu kaleyi kuşatmıştır. Kuşatma sürerken Selçuklu Sultanı geri döner. Osman Bey’e bir sancak, tuğ, âlem ve gümüş takımlı bir at göndererek Söğüt ve Eskişehir’i de içine alan bu sancağı Osman Bey’e verir. Karacahisar’daki Rum kilisesini camiye çeviren Osman Bey ilk kez kendi adına hutbe okutmuştur ki (1289) bu olaylar Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ilk işaretleri olarak nitelendirilmektedir.

dursun-fakih-turbesi-kure-sogut-bilecik

O tarihlerde henüz Türklerin elinde olmayan ve bir Bizans kenti olan Bilecik’in Osman Bey tarafından fethi ise 1299 yılında Belekoma kalesinin ve Yarhisar’ın fethedilmesiyle olmuştur.

Bilecik, Yıldırım Bayezid dönemine kadar Osmanlı yönetiminde kalmış ancak 1402 yılında Ankara meydan savaşında Bayezid’in Timur’a yenilmesi sonucunda 2 ay kadar Timur’un hâkimiyetine geçmiş ve Çelebi Sultan Mehmet tarafından geri alınmıştır. Bu tarihten sonra, Osmanlı yönetimi sırasında Bilecik giderek gelişmiş, ancak, şehrin kurulu bulunduğu alanın iskân için uygun olmaması daha hızlı gelişmesini engellemiştir. Bununla birlikte Bilecik, Bursa ve İznik’ten Eskişehir’e ve Anadolu içlerine giden yol üzerinde önemli bir konaklama ve dinlenme yeri olarak önemini korumuştur. Bilecik Trakya ve Marmara bölgelerini İç, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgeleriyle Ön Asya’ya bağlayan İstanbul-Bağdat demiryolu kenarında kurulmuştur. Roma ve Bizanslılar zamanında kent merkezinin küçük bir yer olduğu sanılmaktadır. Türklerin eline geçtikten sonra önem kazanmıştır. Osman Gazi’nin fethettiği ilk önemli kale olması ve Şeyh Edebalı Türbesi’nin burada bulunması, şehre olan ilgiyi artırmıştır.

Kurtuluş Savaşı Döneminde Bilecik

Ana hatları 24 Nisan 1920’de San Remo Konferansı’nda kararlaştırılan Sevr Antlaşması, 11 Mayıs 1920’de incelenmek üzere Osmanlı Hükümeti’ne verilmişti. Antlaşmanın kabulünü kolaylaştırmak ve Sevr hükümlerini uygulamak üzere, İtilaf Devletleri’nin teşvik ve desteği ile Yunan ordusu 23 Haziran 1920’de Anadolu’da ve Trakya’da saldırıya geçti. Bursa’nın, Balıkesir’in, Uşak’ın ve Nazilli’nin ardı ardına işgali ile Sevr’in uygulanmasını sağlamak ve antlaşma maddelerinde herhangi bir değişikliğe meydan vermemek bu saldırıda esas amaç olmuştu.

Sultan Vahidettin’in başkanlığında toplanan Şüra-yı Saltanat 22 Temmuz 1920’de “zayıf bir mevcudiyeti, mahva tercih edilmeğe değer” görerek antlaşmanın onanmasına karar vermişti. Tevfik Paşa’nın, Türk topraklarını parçalayan, milli şeref ve haysiyetle bağdaşmayan bu antlaşmayı imzalamaması üzerine Damat Ferit Paşa tarafından görevlendirilen Reşat Halis Bey, Hadi Paşa ve Rıza Tevfik (Bölükbaşı) Bey Sevr Antlaşması’nı 10 Ağustos 1920’de imzaladılar. Sevr Anlaşmasını ulu önder Atatürk ve yüce Türk Milleti hiçbir zaman kabul etmemişti.

Nitekim Atatürk, idealist arkadaşlarının kılavuzluğunda Ankara’da çağdaş bir parlamento kurarak padişahı devre dışı bırakmış, özgürlük ve bağımsızlığa doğru bilinçle ilerlemekteydi. Karar kesindi; düşmana karşı bir ölüm kalım mücadelesi başlatılacak, düşman ülkeden atılacak ve peşinden modern bir Türk Devleti kurulacaktı.

Anadolu’daki bu kararlı hareket, İstanbul’da padişah yönetiminde büyük bir panik yaratmıştı. Bab-ı Ali hükümeti Kuva-i Milliye hareketlerini bastırmaya çalışmış fakat bunda başarılı olamamıştı. Nitekim damat Ferit Paşa kabinesi bu yüzden istifa etmek zorunda kaldı. Yeni hükümeti Tevfik Paşa kurmuştu.

Cumhuriyet Döneminde Bilecik

Kurtuluş Savaşından çok büyük yaralar alarak çıkmış olan Bilecik, savaşın getirdiği sosyal ve ekonomik çöküntü nedeniyle Cumhuriyet dönemine çok güçsüz başlamıştır.

Bilecik halkı Kurtuluş Savaşına tüm varlığı ile katılmış, gerek milis kuvvetleri ve gerekse düzenli ordularımıza on binlerce evladını vermiştir. Bilecik, Kurtuluş savaşından yanmış, yıkılmış; tam bir enkaz halinde çıkmıştır. 1920’lerde 12.000 olduğu tahmin edilen şehir nüfusu, savaştan sonra 4.000’e kadar inmiştir.

Savaştan önce Bilecik, bölgenin en önemli ipek endüstrisi merkezi olup; şehirde çok sayıda ipekçilik tesisi ve ipek kadife üreten fabrika bulunmaktaydı. Ancak, Yunanlıların çıkardığı intikam yangınlarında bu fabrika ve tesislerin tümü yanmıştır. Bu arada diğer fabrika ve işyerlerinin de yanmış olması il ekonomisini çökertmiştir. Cumhuriyet döneminde sosyal ve ekonomik yaralarını sarmaya çalışan Bilecik’in ilk gelişmesi tarım faaliyetlerde olmakla beraber bunu 1970 yıllarından başlayarak endüstriyel gelişme izlemiştir.

Bilecik İlinin Adı Nereden Gelmiştir?

İlin bilinen eski isimleri arasında Agrilion ve Belekome’yi görmekteyiz. Prof. Dr. Bilge UMAR “Bithynia” adlı kitabında Agrileion / Belo Kome / Bilecik adı hakkında şu açıklamayı yapmaktadır: “Agrilion/Agrileion adının öz biçiminin Akr(a)-ilion olduğunu kesin güvenle görebiliyoruz. Bu, ‘dorukların boğaz yeri’ anlamını belirtir. Bilecik kentinin atası olan yerleşimin son Bizans çağındaki adının Belo Kome olduğunu bilmekteyiz. Yani o kome (köyün) lokalizasyonu konusunda bir duraksama yoktur; köy, tarihçi Pakhymeres’in yapıtında anılmaktadır. Fakat Belo adının o dilde bir anlamı yoktur. Ramsay’e göre (s.227 No.17) Belo Kome adı, Türkçe Bilecik adının Rum ağzına uydurulmuş biçimidir. Oysa Bilecik sözcüğünün sondaki –cik takısı dışında Türkçeyle bir ilgisi yoktur. Türkçede anlamı yoktur. Bele Kome adı (Vilo Komi okunur), bazı bilgi kaynaklarımızda, örneğin (Devlet yayını) Türk Ansiklopedisi’nin Bilecik maddesinde, Bele Kome diye aktarılıyor. Bele (Vile) adının Türk ağzından önce Vile-cik, sonra Bilecik olması doğaldır. Bu ad, Thrak kökenli Bithyn dilinden ya da (yine Thrak kökenli) Phyrg dilinden gelmiş olmalıdır. Gerçekten, Bizans İmparatorluğu’nun Thrake (Trakya) ilinde, Iustinianus döneminde (527–565) kurulan bir kale, Beledina adını taşıyordu.”

Aynı şekilde Anadolu’yu gezen A. Körte, şehrin 2,5 km. güney-batısına düşen Selöz yolu üstündeki Beşiktaş tepede kurulu Agrilium isimli bir kentten söz etmektedir. Yine yöreyi gezen Goltz da Beşiktaş tepedeki nekropol (mezarlık) ve yolun solundaki antik kentten söz ediyor. Beşiktaş tepede bulunan birkaç arkeolojik kalıntı (anıt mezar, tümülüs, aquadükt, su kanalı), özellikle bir lahit (Koç Müzesi’nde bulunan Beşiktaş Lahdi) ile Gülümbe Agrilium kentini kanıtlar niteliktedir. Daha sonraki dönemlerde Bilecik’i bir Bizans kenti olarak görüyoruz. Doğu Roma (Bizans) döneminde Belekoma ismiyle bilinen kent, şimdiki Bilecik’in doğusunda, Hamsu ve Tabakhane dereleri arasındaki bir kaya çıkıntısı üzerinde inşa edilen kale çevresinde kurulmuştur.

ertugrulgazi-turbesi-sogut

Bilecik adının nereden geldiğiyle ilgili halk arasında da söylene gelen farklı hikâyeler vardır. Şöyle ki; Anadolu’ya doğudan gelen bir topluluk Bilecik yöresinde kendilerine bir yerleşim yeri arar. Kentin kurulacağı yeri belirleyip temellerini kazarken ilginç bir olayla karşılaşırlar; kullandıkları araçların bıraktıkları yerden başka bir yere taşınmış olduğunu görürler. Aynı olay birkaç kez tekrarlanınca topluluğun yaşlı üyelerinden biri araçların bulunduğu yeri göstererek “bileydik” kentin temellerini buraya atardık” der. Söylentiye göre bu ‘Bileydik’ sözcüğü zamanla değişerek Bilecik olmuştur. Yöredeki yaşlıların anlattığı ikinci bir söylentiye göre de; Osman Bey, çevredeki kasabaların fethine çıkmadan önce yiğitlerine ‘kılıçlarını iyi bileylemelerini’ söylermiş. Böylece Osman Gazi’nin ‘bileyleme’ sözü zamanla değişmiş ve Bilecik olmuştur.

• Bozüyük
• Gölpazarı
• İnhisar
• Merkez
• Osmaneli
• Pazaryeri
• Söğüt
• Yenipazar

Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanır. Ormanların yarısı Bozüyük’te, geri kalan yarısı da Gölpazarı, Osmaneli ve Söğüt’tedir. 

Eskiden ipek böcekçiliği çok yaygındı. Yunan işgalinde dutluklar yakılınca, ipekböcekçiliği geriledi. Buna rağmen 135 köyde ipekböceği besleme geleneğine devam edilir. Son senelerde ipekböcekçiliği hızla gelişmektedir. 

Tarım:Nüfusun yüzde 70’i tarımla geçinir. Modern tarıma, sulama, gübreleme ve modern tarım aletlerine önem verilmektedir. İlin suyu boldur. Arazinin yüzde 40’ı ekime müsaittir. Başlıca tarım ürünleri buğday, baklagiller, arpa, mısır, nohut, fasulye, şekerpancarı, ayçiçeği, soğan, barbunya, semizotu, havuç, sivri biber, domates, patlıcan, kıvırcık, salata ve şerbetçi otudur. Beylerce üzümü, nar, erik, ayva, kiraz ve muşmulası meşhurdur. 

Hayvancılık: Bilecik ilinde mer’a ve çayırlar arazinin % 7’sini teşkil eder. Hayvancılık son senelerde gelişmeye başlamıştır. Yem fabrikası yapılmıştır. Süt fabrikası henüz yoktur. Besi hayvancılığı daha çok gelişmiştir. Koyun, sığır ve keçi beslenmektedir. Arıcılık gelişme halindedir. 

İpekböcekçiliği yeniden gelişmektedir. Bursa ve Balıkesir’den sonra ipek böceği kozası en çok bu ilde yetiştirilir. Geçmişte ise ipekböcekçiliği çok daha ileri durumda bulunuyordu. 

Ormancılık:Bilecik ilinin yarısına yakını ormanlıktır. Bunların ancak yarısı baltalık, yarısı ise normal, koruluk ve bozuk koruluktur. Her sene 200 bin metreküpe yakın yakacak odun ve 150 bin metreküpün üstünde imalatta kullanılan kerestelik odun elde edilir. 

Madenler:Seramik ve cam sanayiinde kullanılan kil, kaolin ve feldispat Bilecik’te çok zengindir. Bilecik’te “Bilecik taşı” ismi verilen mermer (kireç taşları) meşhurdur. Vezirhan ve Kösedere’de çıkarılan pembe ve beyaz somaki mermerler; Hırtılar ve Külümbe köylerinde çıkarılan kırmızı, pembe ve şeftali renkli somaki mermerler ile Söğüt’te çıkarılan siyah benekli beyaz mermerler aranan mermerlerdir. 

Sanayi:Bilecik son 10 sene içinde sanayi bakımından çok gelişmiştir. Yakın bir gelecekte ise Bilecik Türkiye’nin mühim bir sanayi bölgesi olmaya namzettir. Hali hazırda mevcut olan sanayi tesisleri tarım, orman ve seramiğe dayanır. 

Başlıca fabrikalar:Yem fabrikaları, şerbetçi otu hublon fabrikaları, seramik fabrikaları, yedek parça fabrikası, şofben ve radyatör üreten demirdöküm fabrikaları, teneke fabrikası, kağıt fabrikaları, su tesisatı malzemeleri üreten fabrikalar, vinleks halı ve yer döşeme fabrikası, büsküvi fabrikası, ipekli dokuma fabrikaları, defter fabrikası, ambalaj kağıdı ve sandığı fabrikaları ile 500’e yakın küçük işletme tesisleri vardır. 

Dericilik ve bıçakçılık, mermer, tuğla, seramik ve tahta işlemecilik çok ileridir. 

Ulaşım: Bilecik ulaşım bakımından kavşak bir noktadadır. Her bölgeden kolayca ulaşılacak durumdadır. İstanbul-Eskişehir karayolu Bilecik’ten; Haydarpaşa-Eskişehir demiryolu Bozüyük, Bilecik istasyonu ve Osmaneli’nden geçer.
Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/bilecik/ekonomi.html

Bilecik Edebiyatı

Şeyh Edebalı

Edebalı, 1208 yılında Horasan’ın Merv şehrinde doğmuştur. Osman Gazi’nin kayınpederi ve Anadolu’nun ilk Ahi Şeyhlerindendir. çocukluğunu Horasan’da geçiren Edebalı, tahsilini Şam’da tamamlayarak devrin büyük bilginlerinden ders almış ve Eskişehir’in İtburnu Köyüne yerleşmiştir. Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi, kuruluş döneminde ahilerden ve özellikle Ahi Şeyhi olan Edebalı’dan büyük yardım görmüşlerdir.Osman Bey, Söğüt’teki tanışmasından sonra (1281) sık sık Şeyh Edebalı’nın Eskişehir’deki dergahını ziyaret ederek onun görüşlerinden faydalanmıştır. Edebalı Bilecik’in fethinden sonra da Bilecik Kadılığına tayin edilmiştir.

Şeyh Edebalı Türbesi-2

Dursun Fakıh

Karaman’da doğmuş, Şeyh Edebalı’nın öğrencisidir. Dursun Fakıh; tefsir, hadis, fıkıh bilimlerini okumuştur. Osmanlı Devletinin kuruluşuna şahitlik etmiş bir Türk Bilginidir . Şeyh Edebalı’nın kızını alarak damadı ve Osman Gazi ile de bacanak olmuştur. 28 Eylül 1299 yılında Karacahisar fethedildikten sonra, Osman Gazi adına Cuma Hutbesini okuyup, Cuma Namazını kıldırmıştır. Böylece, hem Osman Gazi’nin hür ve tam İstiklal sahibi bir Devlet Başkanı olduğunu, hem de Osmanlı Devletinin İstiklalini dünyaya ilan etmiştir. Dursun Fakıh, Osmanlı Devletinin ilk imam-hatibi ve ilk kadısıdır. “Gazavetname” adlı bir eseri bulunmaktadır. Anadolu’da milli birlik ve milli kültür birliğinin oluşmasına hizmet eden bir Türk Büyüğüdür.1327 yılında vefat etmiştir.

Bilecik Efsaneleri ve Halk Hikayeleri

Osman Gazi’nin Rüyası Efsanesi

“Bir rüyadan doğan Devlet: Osmanlılar” Osman Bey, sık sık Şeyh Edebalı’nın ziyaretine gider, öğütlerini dinlerdi. Misafir olarak kaldığı bir gecede gördüğü rüya şöyle idi: Şeyhin koynundan çıkan bir ay geldi kendi koynuna girdi. Göğsünden bir ağaç bitti. Öylesine büyük bir ağaç oldu ki dalları gökleri, kökleri tüm dünyayı sardı. Gölgesi bütün yeryüzünü tuttu. İnsanlar o ağacın gölgesinde toplandılar.Ulu dağlara ve dağların eteğinden çıkan çoşkun sulara hep o ağaç gölge etti. Osman Bey rüyasını Şeyh Edebalı’ya anlatır. Edebalı rüyayı şöyle yorumlar: “Oğul Osman , Padişahlık sana ve soyuna kutlu olsun, kızım senin helalin oldu.”

Bilecik Halk Hikayesi

Zamanın birinde padişah ile iki veziri varmış. Gezerken pınarın başına gelmişler. Pınarın başında da bir kızcağız oturmuş gergef işlermiş Padişah, kızı pek beğenmiş. Bakalım demiş, güzel olduğu kadar akıllı mı?

Kıza sormuş:

-Yavrum, ne işlersin?
-Gergef işliyorum efendim.
-Baban ne iş yapar?
-Azı çok yapmağa gitti.
-Peki, annen?
-Biri iki yapmaya gitti.
-Hımım… Eviniz çok güzel yavrucuğum, ama, bacası yamuk?
-Bacası yamuktur, ama, dumanı doğru üfler efendim.
-Peki kızım! Sana iki kaz yollasam yolar mısın?
-Hay hay efendim… Padişahı alır bir düşünce. Bu kızcağız pek akıllı, ama ne demek istedi?… Vezirlerini çağırır ve: – “Bunların cevaplarını öğreneceksiniz. Öğrenmezseniz sizin için hiç iyiolmaz!” der. Vezirler başlarlar kara kara düşünmeye… Sonunda:
– “Aman ne düşünüyoruz, kıza soralım, bir kese altını alınca bülbül gibi öter” diyerek kıza giderler.
– “Kızım şu soruların cevabını söyler misin bize?”
– “Tabii, ama bir kese altın isterim.” Verirler bir kese altını… Kız konuşur:
– “Babam rençberdir. Azı çok yapmaktan maksat bu. Annem ebedir; doğum yaptırır. Biri iki yapar. Padişah “eviniz güzel, ama, bacası yamuk” demekle “güzelsin, ama, gözlerin şaşı” demek istedi. Ben de “gözlerim şaşıdır, fakat, iyi görürüm” dedim. “İki kaz göndersem yolar mısın? diye sormuştu. Ben de “hay hay” dedim. İki kaz da sizsiniz; sizi yoldum.

Bilecik Manileri

Evliler: – Kiraz dalın eğmeli, Kızlar: – Bir taş attım camiye

Kirazını yemeli, Yuvarladı karşıya

Şu yetişen kızlara; Zamane gelinleri

İç güveysi girmeli… Yarım çanak turşuya!…

Evliler- Hoca geliyor hoca, Kızlar: – Aynaya bakamadım,

Ayağı koca koca Tokamı takamadım,

Kızları küçük sanmayın Küçükken gelin oldum;

Onlar istiyor koca… Kocama bakamadım…

Evliler: – Ocak başında fıstık, Kızlar: – Alvardan atlasana,

Lambayı yavaş kıstık, Ispanak toplasana,

Zamane gelinleri; Yenge sana ne dedik?

Taze kavrulmuş fıstık Ağzını toplasana!…

Bilecik Gelenek Ve Görenekleri

Gelenek ve göreneklerin birçoğu çağdaşlaşma nedeni ile terkedilmiştir.Batıl inançlar yok denilecek kadar azdır.Ailede baba etkindir.Anne ve çocuklar ona saygı duyarlar .Köylerde yaşayanlar gelenek ve göreneklere daha çok bağlıdır. Köylerde erkek çocuklar evlendiklerinde genellikle baba ocağında kalırlar.İlçe merkezinde ise ayrı bir ev açılır.Medeni nikahın yanında dini nikahta yapılır. Giyim kuşamda mahalli olarak dokunan giyecekler bırakılmıştır.Daha çok hazır giyime ilgi duyulmaktadır.Yöreye ait giyeceklerden yeldirme, kirlik, terlik, örtme, atkı ve mahrama giyilmektedir. Bayramlarda, düğünlerde ve önemli günlerde bindallı, şalvar, şıtari, elmasiye, cepken ve zeybek elbisesi giyilir.Poşu takılır.

Doğumla Başlayan Hazırlıklar

Anne adayı hamileliğinden itibaren doğacak bebeğe “çeyiz düzme”ye başlar.Aynı anda gelinin annesi ve damadın annesi de, bütçelerine göre, doğacak torunlarına giyim eşyası örerler.Yorgan diktirirler.Dünürler karşılıklı anlaşarak birisi beşik veya karyola, diğeri çocuk arabası alır.Kız annesi bebekle birlikte kızına ve damadına da kıyafet alır.Doğuma bir hafta kala gelin yatak odasını süsler, bebeğin karyolası hazırlanır ve süslenir. Heyecanla doğum beklenmeye başlanır. Yöremizde doğum evde veya hastanede olur. Hastaneden eve getirelen anne ve bebeğin önceden süslenip hazırlanan lohusa yatağına yatırırlar.

Doğumu duyan akraba, komşu ve yakınları ; süt, sütlaç, börek gibi yiyecek maddeleri ve bebek için armağanlar alarak geçmiş olsuna gelirler. Gelenlere lohusa şerbeti ile pasta sunulur. Doğumdan sonraki ilk cuma günü bebeğin ismi konur. Sabah ile öğlen arasında ailenin yakınlarından biri ezan okuyarak çocuğun kulağına üç kez adını fısıldar ve bu suretle çocuğun adı konmuş olur. Bebek bir haftalık veya 10 günlük olunca “bebe mevliti” okutulur. Mevlit’ten bir gün önce gelin ve damat anneleri yaptıkları bebek çeyizlerini getirerek masa üstüne sergilerler. Mevlit’te konuklara gül suyu dökülür. Mevlit’in bitiminden önce bebek bir battaniye içine konur; babaanne ve anneanne bebeği sallar. Daha sonra diğer konuklar da bebeği sallarlar. Salam işi bittikten sonra konuklara pasta ve çay ikram edilir. Bebek yarı kırkına gelince “kırk uçurmaya” çıkarılır. Gelin, annesi başka yakınları ile birlikte ilkönce babaanneden başlayarak el öpme ziyaretine götürülür. Gidilen evde bebeğin yanına yumurta ve şeker konması adettir. Babaanneden sonra anneanne ve diğer yakınlar ziyaret edilir. Bebeğin ilk dişini gören kişi bebeğe iç çamaşırı veya oyuncak gibi armağanlar alır.

Bilecik de Sünnet Geleneği

Sünnet düğünleri okulların tatile girdiği, havaların güzel olduğu yaz aylarında yapılır. Sünnet olma çağı genelde ilkokul çağıdır, çocuğun başka erkek kardeşi yoksa, 10 yaşına kadar sünnet ettirilir. Kardeşi varsa onun büyümesi için 12 yaşına kadar da bekletilir. Aileler çocuğun sünnet olduğunu bilmesi için küçük yaşlarda pek sünnet yapmazlar. Sünnetten bir müddet önce çocuğa özel sünnet giysileri olan: takım elbise, gömlek, şapka, pelerin gibi giysiler alınır. Davetiye bastırılır ve dağıtılır. Sünnetten birkaç gün önce sünnet yatağı hazırlanır. Duvara ve tavana halı çakılır. Sünnet yatağı oyalı kreple, krepon kağıtları, balonlar, fenerlerle süslenir. Sünnet törenleri genelde Cumartesi ve Pazar günleri yapılır.

Törenden birkaç gün önce kına gecesi yapılır. Kına gecesinde bayanlar kendi aralarında eğlenirler. Sünnet olacak çocuğa kına yakılır. Önceden karılan kınanın içine mumlar yakılır ve tepsi çocuğun eline verilir. Orada bulunan davetliler çocuğa para takarlar. Ertesi gün çocuk giydirilir, konuklar gelir, sünnet çocuğu ve arkadaşları arabalarla gezdirilir. Bazen bu gezi atla yapılı. Gezi tamamlandıktan sonra çocuk, at ya da arabadan inmez. Büyüklerinden armağanlar ister ve istediği armağanı alınca iner. Evde mevlit okutulur, çocuğa sünnet gömleği giydirilir. Mevlit’ten sonra dua yapılır; tekbirlerle sünnet işlemi tamamlanır.Tek çocuk sünnet ettiriliyorsa bir adet de horoz kesilir. Sünnet olayı tamamlandıktan sonra orada bulunan davetliler, sünnet olan çocuğa geçmiş olsun der para ve çeşitli armağanlar bırakırlar. Davetlilere yemek veya pasta, meşrubat ikram edilir. O gün akşama kadar çocuğun canının sıkılmaması için eğlenceler yapılır.

Bilecik Kız İsteme ve Nişan Geleneği

İlimizde önceleri aile baskısı ile oluşan evlilik zamanla değişerek genç kız ve erkeğin birbirin beğenip arkadaşlıkları sonucunda gerçekleşmeye başlamıştır. Erkeğin ailesi oğullarının evini geçindireceğine inandıkları an beğendiği birinin olup olmadığı sorarlar. Böyle biri varsa, öncelikle o kız istenir. Eğer yoksa erkeğin yakınları kendisine yakın gördükleri kızı görmeye giderler. Kızı beğenirlerse tekrara rahatsız edeceklerini belirtir; ikinci defa giderken ağız tadı olarak şeker veya çikolata alınıp kararlaştırılan günde kızı istemeye giderler. Dünürcülerden biri “Allah’ın emri, Peygamberin kavli” şeklinde söze başlayarak kızı ister. Bu istek uygun görülürse belirti olarak “nasipse olur” denir, olumsuz karşılanırsa çeşitli bahanelerle istek geri çevrilir.

Kız istenip olumlu cevap alındıktan sonraki Perşembe veya Pazar günü akşamı kız evi tekrar ziyaret edilir. “Mendil alma” denilen bu ziyarette kıza çeyizinde harcamak için bir miktar para verip söz yüzüğü takar. Daha sonra nişan günü karalaştırılır. Nişandan bir müddet önce iki aile birlikte alışverişe çıkarak gelin ve damat için gerekli giyim eşyaların alırlar. Nişandan bir gün önce kızın evine nişan için alınan giyecek ve kuruyemişleri getirirler. Aynı gün iki üç saat sonra da kız tarafı, oğlan evine bohça götürür. Bu bohçada damat ve yakınları için çeşitli armağanlar bulunur. Nişan , salon ya da evde yapılır. Davetlilerin huzurunda bir aile büyüğü tarafından nişan yüzükleri takılır. Oğlan tarafı aldıkları bilezikler, küpe, altın ve saat gibi ziynetleri kıza taktıktan sonra, kız ve oğlan davetlilerin elini öperler. Yeni nişanlılar ortaya çıkarak birlikte karşılama oynarlar. Daha sonra erkekler düğün yerini terk ederek bayanları kendi aralarında eğlenmeye bırakırlar.Nişandan bir gün önce gelen armağanlar konuklara gösterilir.Armağanlarla birlikte gelen yemişler, birgün sonra kızın arkadaşları tarafından eğlence düzenlenerek yenir.

Bilecik Düğün Geleneği

Nişandan sonra yavaş yavaş düğün hazırlıklarına başlanır. Kız çeyizindeki eksiklikleri tamamlar. Oğlan tarafı maddi durumuna göre ev eşyaları alır. Kız tarafı durumu iyi ise yatak odası takımı alır. Her şey hazırlandıktan sonra düğün hazırlıklarına başlanır. Alışverişe çıkıp kıza gelinlik manto gibi giyecekler ile oğlana damatlık elbiseler alınır. Düğün davetiyeleri bastırılıp dağıtılır. Düğünden üç dört gün önce oğlan tarafı çeyiz almaya gider. Alının çeyiz kız ve oğlan yakınlarınca gelinin evine serilir. Arzu edenler düğüne kadar çeyizi görmeye gelirler. Düğüne bir gün kala kız arkadaşları ile birlikte kız hamamına götürülür. Burada hem eğlenip hem yıkanırlar. Banyodan dönüşte kız kuaföre götürülür, saçları yaptırılır, milli kıyafetlerden bindallı ve şitari giydirilir. Akşam olduğunda davetli konuklar gelir, eğlence yapılır, eğlencenin sonuna doğru kına karılır, mumlar yakılır, gelinin başına kırmızı yazma örtülür, ilahilerle gelinin avucuna kına yakılıp ağlatılır.

Kına yakıldıktan sonra orada bulunan davetliler geline para takarlar. Bir müddet sonra topluca eğlenildikten sonra kına gecesi tamamlanır. Gece saat 24.00’e doğru kızın arkadaşları ve yakınları türküler söyleyerek damadın yakınlarını haklamaya giderler. Bir süre sonra kız evine dönülür. Gelin alma günü gelin, düğün için hazırlanır. Oğlan tarafı otobüs ve taksilerle gelin almaya gelirler. Gelin, anne ve babasının orada bulunan yakınlarının ellerini öper; daha önceden süslenmiş gelin arabasına bindirilerek düğün salonuna götürülür. Salonda toplanan davetliler huzurunda medeni nikah kıyılır. Kadınlar kendi aralarında iki üç saat eğlenirle. Eğlence bitiminde gelin ve damat arabaya bindirilerek eve götürülür. Akşam namazından sonra tekbirlerle eve getirilir. Evin önünde dua yapılır, Damadın sırtı yumruklanarak eve sokulur. Düğünden birkaç gün sonra kızın ailesi, oğlan evine yemeğe gider. Bu suretle iki aile arasında ilişki kuvvetlenmiş olur.

Bilecik Ölü Merasimleri Geleneği

Durumu ciddileşen hastanın yakınlarına haber verilir. Son nefesinden önce zemzem içirilir. Başında Kur’an okunur. Konuşabiliyorsa Kelime-i Şadet getirtilir. Ölüm olayı gerçekleştikten sonra çene altından bir tülbentle baş üzerinden bağlanarak çene çekilir. Gözler açıksa kapatılır. Ayak baş parmakları birbirine bağlanır, yere yatak serilir, cenaze soyulduktan sonra ayakları kıbleye gelecek şekilde bu yatağa alınır. Üzerine bir çarşaf örtülür. Ölüm olayı gece olmuşsa, yakınları tarafından sabaha kadar beklenir. Ölüm haberi camiden sela verilerek duyurulur. Diğer yandan yıkama, kefen ve mezar hazırlıkları yapılır.Ölü evde sabun ve ölü lifi ile yıkanır. Daha sonra kefenlenerek tabuta konur tabutun baş tarafına erkekse havlu, kadınsa oyalı yazma takılır. Cenaze evinde yapılan dini törenden sonra, orada hazır bulunan cemaat tarafından camiye götürülür.

Burada musalla taşına yatırılır. Cenaze namazı, vakit namazından sonra kılınacaksa cenazenin yanında birkaç kişi bekçi bırakılır. Vakit namazı kılındıktan sonra cenaze namazı kılınarak mezarlığa götürülür. Daha önce açılmış olan mezara yakınlarından üç kişinin yardımıyla indirilir. Yüzü kıbleye döndürülerek yerleştirilir. Gömme işlemi bitiminde mezarın ayak ve baş ucuna kimliğini belirleyen iki tahta çakılır. Kur’an ve dua okunur. Dini tören bitiminde imam mezarın başında kalarak taklan duasını okur. Cenaze evinde yedi gün Kur’an okunur ve bitiminde mevlit’le beraber duası yapılır. Daha sonra 40. ve 52. günlerinin geceleri mevlit okutulur; konuklara şeker ve gülsuyu dağıtılır.

Bilecik’te Asker Uğurlama Geleneği

Askerlik çağı gelen gençler, silah altına alınmadan 10-15 gün önce çağrı pusulası tebliğ edildikten sonra toplanmaya başlar. Her akşam gençlerden birinin veya bir gencin akrabasının evinde toplanarak toplu halde yemek yerler. Askere gidecekleri sabahın akşamı her genç yemeğini kendi evinde yer ve kendi evinde yatar. Hane büyüğü o gence nasihat eder. Sabah erkenden meydanda toplanan gençler akrabalarıyla vedalaşırken ceplerine harçlık olarak para konur. Gençlerin samimi arkadaşları onların cebine çocuk emziği gibi şeyler koyarlar. Bazı köylerde meydandan otobüse kadar asker götürülürken tekbir getirilir. Yine bazı köylerde uğurlama törenini davul zurna eşliğinde yapıldığı ve ‘ Hey garip yol göründü’ türküsünün çalınıp söylendiği olur. Askere giden genç vedalaştıktan sonra geriye dönüp bakmaz, araba yada trene bindiğinde ne olursa olsun inmez. Adımını geri atmaz. Bu yiğitliğe yakışmayan bir davranış olarak kabul edilir.

Bilecik Bayram Gelenekleri

Dini Bayramlar hemen hemen aynı eğlence ve adetlerle kutlanır. Bayramdan önce bütün evlerde bir sevinç ve heyecan vardır. Aile içindeki herkese evin büyüğü tarafından yeni elbiseler, giyecekler alınır, En güzel yemekler pişirilir. Evin reisi bir gününü ayırarak bu işler için pazara iner. Bayramdan bir gün önce fırınlarda yağlı, susamlı, haşhaşlı, cevizli lokumlar, külçeler yapılır. Baklavalar, burmalar, kadayıflar hazırlanır. Erkekler o gün işe gitmezler. Arife günü hatalı gündür kaza olmasın, kan akmasın diye işe gidilmez. Ramazan Bayramı arifesinde kurtların, kuşların bile oruç tuttuğuna inanılır. Bayram akşamı kadınlar kına yakarlar. Sabahleyin erkekler yeni elbiseleriyle bayram namazına giderler. Namaz çıkışında bütün küsler, dargınlar barışsınlar diye bayramlaşma yapılır. En başa köyün en yaşlısı dikilir. Ondan küçükler onun elini öper.

Elini öptürmek için sıraya dizilirler. Bu bir sıra halinde devam eder. Herkes böylece birbiri ile bayramlaşmış olur. Kadınlar ise erkenden kalkarak o sabah hiç suyu alınmamış çeşmeden ve kuyudan su alınır. (Zemzem suyu diye) Çocuklar ise erkeklerin bayramlaşma yerine yakın bir yerde toplanır. Bayramlaşan erkeklerin büyüğü çocuklara şeker dağıtmaya başlar. Arkasından ise yaşlılık derecesine göre sırayla erkekler şeker dağıtır. Şeker sepetleri mısır soymadığından çocukların anneleri ve babaanneleri tarafından örülür. Şeker dağıtımından sonra erkekler mezarlığa giderek geçmişlerinin mezarlarını ziyaret ederler. Kurban Bayramında mezarlık dönüşü kurbanlar kesilir. Sabah yemeği kurban etinden yapılır. Ev içi bayramlaşma dönüşü yapılır. Daha sonra el öpme ziyaretleri başlar ve evlerde yemek sofraları hiç kalkmaz. Her gelen misafire kurban etinden ve lokumdan tattırılır. Şöyle bir söz vardır: Bayramda insan dokuz karınlıdır; her gittiği yerde yemeğini yemek zorundadır. Gençler salıncaklara biner ve çeşitli oyunlar oynanır. Bayram neşe, dostluk kardeşlik, birlik içinde kutlanır.

Bilecik Müzikleri

Bilecik’te yörenin konumundan dolayı zeybek ve kaşık oyunu türleri yaygındı. Bu nedenle, türkülerinde ve oyun ezgilerinde, bu türlerin etkileri seçilebilmektedir. Karşılama, ritm bakımından dokuz zamanlıdır. 2+2++2+3 biçimindedir.Burada 2, 4, 9 zamanlı ezgiler çoğunluktadır. Zeybeklerin de dokuz zamanlı türüne çok rastlanmaktadır.2+2+2+3 düzümünün yanı sıra 3+2+2+2+ düzümleri de vardır. Ayrıca dokuz zamanlı olan ağır oyun havaları, iki zamanlı olan tek oyun havası ile kaşık havalar vardır.Günümüze dek derlenmiş Bilecik ve yöresi türkülerinden 5, 6, ve 10 zamanlı örneklere rastlanmıştır. Karma ve bileşik düzümler oldukça azdır. Misket, kerem, kesik ve garip ayağından türküler çoğunluktadır. Türküler, genellikle bağlam ailesi eşliğinde (çura, divan, bağlama) tef, kaşık, zil, zurna, kavallar, davul, darbuka ile çalınıp söylenmektedir. Anadolu’nun birçok yöresinde olduğu gibi klarnet Bilecik yöresinde de görülmektedir. Halk şiirinde birçok örneği bulunan atışmalı türküler, burada da görülmektedir.

Bilecik Yöresel Kıyafetler

Bugün Bilecik’te dokunup giyilen kıyafet çok azdır. Bazı köylerde ağaç el tezgâhlarında dikilip giyilmektedir. Bir de beyaz dokumadan yapılan kumaş, tere otu ile kazanlarda kaynatılıp siyaha boyanır. Bu dokumalardan erkek poturu. pantolonu ve yeleği dikilir. Kadın ve erkeklerin kıyafetleri kullanılma zamanına göre değişmektedir. İş kıyafetleri yörük ve manav köylerinde hemen hemen aynıdır. Manav köylerinde kadınlar don, entari, başta çember ve onun üzerinde beyaz renkte örtme, sırtta ise siyah renkte saya denilen giysi vardır. Örtme ve sayanın örtünme işi özel bir marifet istemektedir. Ayaklarında ise örme çorap ve lastik ayakkabı (daha eskiden çarık) giyilir. Erkeklerde ise pantolon, ceket, entari, koyun yününden örme kazak, başta şapka, ayakta ise yün çorap ve ayakkabı vardır. Yörük köylerinde de aynı kıyafetler giyilir. Kadınlar saya giymez. Yalnızca örtmenin üzerini çeki ile bağlarlar. Önlerine önlük takarlar. Bu kıyafetler yaz kış giyilir. Manav kadın ve erkekleri de yörük erkekleri de iş kıyafetlerinin yenisini yabanlık, urba veya bayramlık diye isimlendirirler. Yörük kadınların kıyafetleri çok değişiktir. İçte al göynek (kızlar giyer), ak göynek (evliler giyer) bunun üstünde kutlu kumaş ve onun üstünde de üç etek vardır. Hakim renk al’dır. Kenarları, yanları işlemeli ve uzundur. Önleri ise açıktır.

Bilecik yöresel kıyafetler-1

Kırmızı renkte yünden dokunan kaba kumaş bele sarılır. Uzunluğu beş metre kadardır. Kenarları püsküllüdür. Bu püskülleri mavi boncuk arkadan sarkan yün örmesi kuşak vardır. Kaba kumaş ve püsküllü, kıyafetlerin dağılmasını sağlar. Bunların üzerine bele gümüş kemer takılır. Bunun kıyılarında sağından ve solundan sarkan işlemeli yağlıklar vardır. Önde ise önlük vardır. Kıyafetlerin korunmasını sağlar. Üstte ise kadife kumaştan yapılmış ve işlenmiş sarkan (cepken) bulunur. Genelde al renkte veya onun tonlarıdır. Gömleğin, kutlu kumaşın, üç eteğin açık bıraktığı yerleri kapatan, boyuna takılan bir de bağır mendili vardır. Başı örten başlık ise kendine has rengi, özelliği bağlaması ile dikkati çeker. Saçaklı vala diye isimlendirilen başlık ortası al renkte olup, teller iç köylerde işlenir. Kenarlarında ise yeşil ve mavi renk hakimdir. Valanın kıyı kısımları ise oya, boncuk ve pullarla işlidir. Bu kısımlar üçgen şeklinde omuzlardan aşağıya doğru sarkar.

Bilecik yöresel kıyafetler-2

Örgülü saçları başın üstünde bağlanır. Bunun üzerine iğne oyalı boncuklu, pullu işlemeli çember bağlanır. (Çeki şeklinde bağlanır). Valanın altında baş altınlarını tutan fes, onun üstünde çember vardır. Ayakta ise beş şiş ile örülen nakışlı uzun çorap vardır. Bunun rengi ise al, yeşil,beyaz, lacivert, siyah karışımıdır. Her çorabın üstünde mavi boncuk bulunur. Bunun üzerinde ise ayakkabı vardır. Altta ise çorapları örtmeyen uçkurlu ağlı iç donu bulunur. Bugün bu kıyafetler yaşamakta ve giyilmektedir. Kadınlar takı olarak; baş altını, gümüş kemer, örgülü saçlara mavi boncuklu nazarlıklar, gümüş, altın bilezikler, beşi bir yerde, sarı lira altın, gümüş küpe gibi ziynet eşyaları takarlar. Bu kıyafetler Bilecik’in mahalli kıyafetleridir. Erkeklerin içinde yukarıdan giyilen önü kapalı ak göynek vardır. Bunun üstünde yakasız göynek (entari) bunun üstünde kollu işlemeli cepken vardır. Altta ise ağlı, arkadan kabarmalı işlemeli uçkurlu don diz kapaklara kadar uzanır. Bele sarılan bir de kuşak vardır. Püsküller yandan sarkar. Bu kuşağın sabit durmasını sağlar. Ayaklarda ise diz kapaklarına kadar uzanan örme yün çorap vardır.

Bilecik El Sanatları

Pazaryeri ilçesinin Kınık köyünde yaklaşık yüz yıldan beri süregelen toprak ürünleri eşya yapımcılığı “çömlekçilik” gittikçe yaygınlaşarak gelişmiştir. Önceleri yalnızca su kabı, sürahi ve testi gibi ürünler yapılırken, zamanla ürün çeşitleri ço-ğalmış, çanak çömlek yapımıyla uğraşan atölye ve insan sayısında da önemli artışlar olmuştur. Ya-pım sürecinde, Kınık köyü yataklarından çıkan kırmızı kil çeşitli işleme aşamalarından geçirildikten sonra karıştırılarak kalitesinin artması sağlanır ve helezondan geçirilerek vakumlanır. Daha sonra şekillendirilmeye hazır hale gelen çamur el ile işlenip fırınlanır. Kınık köyünde yapılan el sanatları başta İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa gibi büyük şehirler-de büyük rağbet görmektedir.

Bilecik İlinde Konuşulan Kelimelerin Karşılıkları

Mahalli olarak kullanılan sözcükler;

  • Gurlamak : Mali durumu iyi olmak.
  • Beygir : At
  • Canavar : Kurt
  • Kelkeli : Hindi
  • İreçber : Çiftçi
  • Gayma : Para
  • Nacak : Balta
  • Cice : Nine
  • Döngel : Muşmula
  • Yalak : Ağaç su kabı
  • Sahan : Su kabı
  • Çekel : Saban kazıyıcı
  • Kukmiyav : Baykuş
  • Kürde : Yaşlı kadınların giydiği içi pamuklu ceket
  • Gade : Yenge
  • Tosbaha : Kamlubağa
  • Esi : Ucu yanık odun
  • Santır : Ters iş yapan
  • Böle : Teyze çocuğu
  • Çıkancı : Teyze çocuğu
  • Hayan : İstenilmeyen şeyi konuşmak
  • Sası dağarcığı : İstenilmeyen şeyi konuşmak
  • Meymenetsiz : Yaramaz
  • Ozanlamak : Israrla tekrar etmek
  • Saduna : Ukela
  • Enki : Elindeki
  • Cibindirik : Gelin atının üstüne örtülen al örtü
  • Kesmik : Buğdayın ayrılmamış hali
  • Zanır : Yersiz hareket eden
  • Sayık : Düşünmeden hareket eden