Bingöl

BİNGÖL HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Fırat bölümünde yer alan Bingöl ili 38 27' ve 40°27'doğu boylamlarıyla 41°20' ve 39°54' kuzey enlemleri arasında bulunmaktadır. Bîngöl doğuda Muş kuzeyde Erzincan ve Erzurum batıda Tunceli ve Elazığ güneyde ise Diyarbakır ili ile komşudur. Bîngöl'ün yüzölçümünün yüzde 22.82'si merkez ilçeye aittir. Merkez ilçeden sonra sırasıyla Genç Karlıova ve Solhan gelmektedir. Rakımı en düşük ilçeler İl merkez ve Genç ilçe merkezidir. Rakımı en yüksek ilçe ise Karlıova'dır. İlde belli başlı yaylalar ise; Bingöl Yaylası Şerafettin Yaylaları Genç'te Çötele (Çotla) Yaylası Karlıova'da Hırhal ve Çavreş Yaylası Kiğı'da Kiğı Yaylası ve Dağın Düzü Yaylaları Adaklı'da Kârer Yaylası'dır.

Doğu Anadolu Bölgesi’nin yukarı Fırat Bölümü’nde yer alan Bingöl, adına ilişkin pek çok efsane ile tanınır. Tarih boyunca çeşitli medeniyetlerin egemenliğinde kalan il, daha önce “ÇEVLIK” ya da halk dilinde. “ÇOLİG” adıyla Palu ilçesine bağlı bir bucaktı. 1872 yılında ise “ÇAPAKÇUR” adıyla ilçe; 1936 yılında (yine aynı isimle 04.01.1936 tarihli 3197 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2885 sayılı kanunla) il haline getirilir. İl Merkezi “Çapakçur” adı altında 1945’e kadar bu isimle anıldı. 1945 yılında “BİNGÖL” adı verilir. Ve bu isimle anıla gelir.

Karayolu 
Türkiye’nin her yerinden karayolu ulaşımı mümkün olup, Otogar kent merkezindedir.

Demiryolu
Genç ilçesinde bulunan istasyon vasıtasıyla doğuda Tatvan’a, batıda ise Elazığ bağlantılı olarak İstanbul’a kadar demiryolu ulaşımı mümkündür.  

Havayolu 
Kente en yakın havaalanı Muş ilinde(118 km) bulunmakta olup, Cumartesi ve Pazar hariç Ankara’dan direkt uçak seferleri bulunmaktadır.

Yüzen Ada

Bingöl Yüzen ada

Yüzenada: Karaya Bağlantısı Olmayan, Su Yüzeyinde Serbest Halde Bulunan Adalardır. Türkiye’de Günümüzde Bilinen 22 Adet Yüzenada Bulunmaktadır. Bingöl Ilinin Solhan Ilçesi Hazarşah Köyü Aksakal Göl Mezrasında Hareket Eden Üç Ada Vardır. Yüzenada O Yörede Yaşayan Halk Tarafından Keşfedilmiştir. Sözkonusu Ada, Şimdiye Kadar Görülmemiş Bir Tabiat Olayına Sahiptir. Bingöl-Solhan Karayolunda 4.5 Km Uzaklıktadır. Yolu Stabilize Olup, 1.5 Km’dir. Yolun Asfaltlanması Ve Gölün Islahı Halinde Yerli Ve Yabancı Turistlerin Ilgisini Artıracktır.

Çir Şelalesi

Çir Şelalesi hakkında

Çir Şelalesi: Uzun dere köyünün adını aldığı derenin, Çir taşı adi verilen 100 m. yükseklikteki kayalığın ortasından geçen güzel görünümlü bir şelaledir. Su 50 m. yükseklikten alt tarafı kayalık olan dere yatağına düşerken güzel bir görünüm arz etmektedir.

Kral Kızı Kalesi

Kral Kızı Kalesi hakkında

Genç ilçesinde yer alan kale Diyarbakır çayı ile Konsper Çayı’nın buluştuğu yerde bir tepeye yapılmıştır. Keynekler denen bu yer yıkıntı durumdadır. Söylentilere göre Pers Kralı Dano kaleyi kızı için yaptırmıştır.

Buban Bacaları

Buban Bacaları Hakkında

Vank Kilisesi

Vank Kilisesi

Zağ Mağaraları, Bingöl-Solhan-Muş karayolunun 18. kilometresinde sağ yöne ayrılan Gökçeli-Kuşburnu köy yolunun 5. kilometresinde yer almaktadır. Zağ Mağaraları, sırtı dağa yaslanmış olan doğal kayalık kütlenin ön cephesinde, kayalık alanın hemen tamamına yayılmış olan mağara/odalardan oluşmaktadır. Bu mağara/odalar insan eliyle yapılmış, iç mekanlarda birbirine kademeli geçişlerle bağlantılı ve çok katlıdır.  M.S. 5. yüzyıl başlarına, Erken Hristiyanlık (Geç Roma-Erken Bizans) Dönemi’ne tarihlenmektedir. Söz konusu Mağaralar, olasılıkla bu tarihlerde Roma İmparatorluğu’nun baskısı altında olan, Hristiyan inancına sahip toplulukların gizli yerleşim, yaşam ve ibadet alanı olarak kullanılmıştır.

Kığı Kalesi

Kığı Kalesi

İlçe merkezinin güneydoğusunda yer alan Kiğı Kalesi, çok sağlam bir yapıya sahiptir. Etrafı sarp kayalıklarla kaplı ve oldukça yüksek olan kale, dağlık olan bölgeye de hakimdir. Görünümü itibariyle Urartu Kalelerini anımsatan kalenin üst kısmında Ortaçağ’a tarihlenebilecek mimari duvar kalıntıları bulunmaktadır.

Zağ mağarası

Zag Mağarası

Zağ Mağaraları, Bingöl-Solhan-Muş karayolunun 18. kilometresinde sağ yöne ayrılan Gökçeli-Kuşburnu köy yolunun 5. kilometresinde yer almaktadır. Zağ Mağaraları, sırtı dağa yaslanmış olan doğal kayalık kütlenin ön cephesinde, kayalık alanın hemen tamamına yayılmış olan mağara/odalardan oluşmaktadır. Bu mağara/odalar insan eliyle yapılmış, iç mekanlarda birbirine kademeli geçişlerle bağlantılı ve çok katlıdır.  M.S. 5. yüzyıl başlarına, Erken Hristiyanlık (Geç Roma-Erken Bizans) Dönemi’ne tarihlenmektedir. Söz konusu Mağaralar, olasılıkla bu tarihlerde Roma İmparatorluğu’nun baskısı altında olan, Hristiyan inancına sahip toplulukların gizli yerleşim, yaşam ve ibadet alanı olarak kullanılmıştır.

Ilıca Kaplıcaları ve Termal Tesisler

Kaplıcalar

Bingöl Merkeze bağlı Ilıcalar Beldesinde yer almakta olan kaplıcalar, Bingöl-Erzurum Karayolu’nun 20. kilometresindedir. Kaplıcalar karayolu üzerinde bulunması nedeniyle ulaşım açısından önemli bir avantaja sahiptir. Kaplıca Havuz Suyu yapılan tahlillere göre, biokarbonatlı, karbondioksitli ve karbon gazozlu sular grubundan olup aynı zamanda klor, sülfat ve silikat gibi anyonlar ile demir ve alüminyum katyonları da içermektedir. Bu nedenle Sağlık Turizmi açısından da özellik arz eden Kös Kaplıcaları, yıllık ortalama 8.000 yerli ve 200 yabancı ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir.

Kaynak: https://www.gezilesiyer.com/bingolde-gezip-gorulecek-yerler.html

 

 

 

 

 

Bingöl İli Tarihi

Eski bir tarihe sahip olan Bingöl ile Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan ilerimizden birisidir. Milattan önce 2000’li yıllara kadar uzanan tarihinde birçok medeniyete ev sahipliği yapan güzide şehirlerimizden birisidir. Hititler, Urartular ve Roma İmparatorluğu derken Bingöl müslümanlıkla tanıştı. Ardından Akkoyunlular ve Osmanlı derken Cumhuriyetin ilanından sonra bugün ki halini aldı.

İlimiz Anadolu’nun düşman istilası görmeyen bölgelerinden birisidir. Bingöl’ün tarihi daha çok komşu illerin tarihi incelenerek çıkarılmıştır. Erzurum, Erzincan, Diyarbakır, Bitlis, Ahlat, Van ve Tunceli şehirleri eski devirlerde bir beyliğe veya hükümdara başşehir olmuştur. Bingöl daha çok bu beyliklere bağlı otlak olarak tutulmuştur. Şimdiye kadar Bingöl ili sınırları içinde bir şelıir kalıntısına rastlanmaması bunu doğrular. Tarihçi Heredot bir eserinde Anadolu’yu bir takım bölgelere ayırarak bugünkü Muş, Diyarbakır ve Bingöl illerinin bulunduğu bölgeye “ KOMOJEN” ismini vermiştir. Bingöl ili Osmanlı Devleti zamanında komşu illere bağlı olarak idare edilmiş, ancak Cumhuriyet devrinde bir il haline gelmiştir.

Bingöl Kiğı Kalesi

Hititler ve Huri Döneminde Bingöl

Huriler M.Ö. 2000 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesine gelip Fırat kenarında Urfa, Mardin, dolaylarında “VASUK.ANI” şehrini kurdular. Mitaniler Devleti diye tarihe geçen bir kavimdir. Doğu Anadolu’da tam bir hiikümdarlık kuran Mitaniler Hititler ile ilişkilerde bulundular. Hitit Kralı Telepinuşun ölümünden sonra Hititlerin Mitani himayesine girdiği sanılmaktadır. Hititler yeni krallık devrinde Torosları aşarak Mitani Devletini sıkıştırmaya başladılar Şuppilihiuma Mitani Prensini kendisine damat edinerek onları himayesine aldı. MÖ. 1 360 yıllarında Harput, Biııgöl ve Muş dolayları Hititlerin eline geçti.

Urartu Döneminde Bingöl

Van Bölgesinde oturan Urartular hititlerin MÖ. 1200 yıllarında yıkılmasıyla batıya doğru genişleyerek Bitlis, Muş ve Bingöl’ü alarak Murat Vadisinde ilerlediler. Urartu Kralı Menuas Bingöl Yaylalarını koruyabilmek için Sebiterias, Bağın ve Mazgirt Kalelerini yaptırmıştır. MÖ. 745 yıllarından sonra Asur Kralı Tiglat Pileser’le Urartu Kralı 111. Sardur arasında yapılan savaşta Urartular yenildiler. Iran’da kurulan Medyalılar, l3 abiliter ile birleştiler. Urartuların’da yardımını alarak Asurluları yenerek tarihten sildiler. (M .0.612). M.O. 550 Yıllarında Iran’dan Ansan Kabilesinden Kurus Medleri yenerek Pers Devletini kurdıı. Üç yıl sonra batıya akınlara başladı. Bingöl, Elazığ ve Tunceli dolaylarını aldı.

 
 

Bingöl Mürsel Paşa Anıtı

MÖ. 546 yılında Lidya üzerine yürüdü. Lidyalıları da yenerek bütün Anadolu’ya sahip oldu. Gavgamela Savaşında yenilen Persler ellerindeki toprakları çıkardılar. Iskender imparatorluğu bu topraklara sahip oldu. İskender’in ölümünden sonra bölgeyi Selefidisler ele geçirdi. Arsak adında bir Türk Hükümdarı bölgeyi kurtarmak için hem Selefküsler, hem de Sasaniler ile mücadele ettiyse de başarı gösteremedi. M.O. 200-189 yılları arasında komuk Türkleri tekrar canlandılar. Komojen Krallığını kurdular. Nemrut Dağının (Adıyaman Bölgesinde) güney batısında, bugünkü Samsat ilçesini (Samaysat-Samosata) başkent yaptılar. Doğuda ilerleyen Zaiadres bütün Sophone denilen Bingöl, Elazığ, Tunceli ve çevresini ele geçirerek Van’a kadar uzandı.

Roma Döneminde Bingöl

MÖ. 75 Yıllarında yukarı Aras havzasında kurulan Ermenistan Krallığı M.S.50 yıllarında varlığını göstermeye başladı. Ermenistan Kralı TİGRANUS’ un Romalılar ile arası bozulunca Roma Generali LUCULLUS Ermeni Krallığı üzerine yürüdü; POPPEIUS Ergani geçidini aşarak Diyarbakır’da TIGRANA-KERTA Kalasine sığınmiş olan Ermenistan Kralı TIGRANUS’u yendi. Böylece Bütün Sophene bölgesini eline geçirdi. Roma Generali GUREGIO da Ermenistan’ın başşehri olan ARTAXATA’yı alarak Ermenistan Krallığı Romalılara bağladıktan sonra Ermeniler bundan sonra pek varlık gösteremediler.

Bingöl Kral Kızı Kalesi (Dano-Hini)

Müslümanlığın Bingöl’e Yayılması

Hz.Ömer zamanında Suriye ve Irak Arapların eline geçti. İslam Komandanlarından Halit İbn-i Velid; Arned (Diyarbakır), Maden ve Palu Kalelerini aldı. Bingöl’ün Azakpert Kalesini de aldı. Erzincan Bölgesine kadar uzandı. Bundan sonra Anadolu’da yer yer karışıklıklar meydana geldi. Bu karışıklıklar devam ederken; 1040 yılında Oğuz Boyları birleşerek, Selçuklu Devletini kurdular. Kısa bir zaman içinde teşkilatlandılar. Kurtuluş’un Oğlu Süleyman Anadolu’yu Urartılardan kurtarmak için sefere çıkmaya karar verdi. Önce Antalya ve civarını aldı. Çubuy Bey de Komojen, Sopene, Hını Ziyad isimleri anılan bölgeleri ele geçirdi. Böylece Selçuklular Anadolu’yu ele geçirmek için çeşitli yollardan harekete geçtiler Anadolu’nun alınması işini Tuğrul Bey özerkliğine aldı. Uç koldan harekele geçti. Emir Dinar Malatya’dan dönünce Bingöl’ü aldı. Muş ve Sasona bölgesine gelince Bizans askerlerinin hücumuna uğradı. Çok kayıp verdi. Kış bastığı için Ilenesan’a döndü. Alparslan hükümdar olunca Malazgirt’i aldı. Daha sonra Muş, Bingöl, Silvan ve Diyarbakır’ı ele geçirdi. Selçuklular da taht kavgası ve iç huzursuzluklar başlayınca Moğollar Anadolu’ya saldırdı. Baycu Noyan , Erzurum’u kuşattı. Bingöl Moğolların eline geçti.

Kiğı Camisi

Safeviler Döneminde Bingöl

Ak koyunlular devrinde Muş, Kiğı, Solhan, Pasinler eyalet merkezi iken Genç küçük memurlar tarafından idare ediliyordu. 1473 yılında Ak koyunlular idaresine son verilince; Iran Hükümdarı Şah İsmail doğuya saldırılara başladı. Bingöl Bölgesini ele geçirdi. Yavuz Sultan Selim, İran’a sefer yapmaya karar verdi. İki ordu Çaldıranda karşılaştı. Çaldıran Savaşında Şah lsmail’i yendi. Doğu Anadolu’nun bütünlüğünü sağlama işini Vezir Bıyıklı Mehmet Paşa ile Tarihçi Idris Bitlisi’ye verdi.

Osmanlı Döneminde Bingöl

1514’de Yavuz Sultan Selim Bingöl’ün kuzeyini, Erzincan, Tercan ve Erzurum’u Osmanlıların hakimiyetine sokmuştu. Çapakçur beylerinden Süleyman Bey, Osmanlıların egemenliğini kabul ederek, Çapakçur(Bingöl) Osmanlılara geçti. “Çapakçur ve havalisi Süleyman Beye, diğer kaleler de Ahmet beye düşmüştü. Osmanlı himayesinde yaşayan bu kardeşler ilk zamanlarda iyi geçindilerse de sonraları araları açıldı. Ahmet Beyin teşebbüsü ile Bab-ı Ali Süleyman Beyi itirham etti ve hatta bir fermanla Süleyman Bey,Çapakçur’da idam edildi. Süleyman Beyin idamından sonra oğlu Maksut Bey Osmanlı hizmetine girerek ve Kanuni ile Nehçivan seferine çıkıp Arap çayı önünde büyük yararlıklar gösterdiğinden kanuni pederlerinden Mevrus Çapakçur kalesini Maksut Beye,ocaklık namıyla tefviz eyledi.” (45) Kanuni Sultan Süleyman Diyarbakır eyaletini teşkil ettiğinde Çapakçur’u Sancak olarak buraya bağlamış. Bingöl Osmanlılar için önemli bir yere sahipti.

Bingöl Zağ Mağarası

 

Çünkü Bingöl Osmanlıların İran’a karşı yürüttüğü mücadelelerde bir üs olarak kullanıldığı gibi ekonomik bakımdan da önem arz etmektedir. “23 Mayıs 1554’te Kanuni Sultan Süleyman Bingöl yöresinde idi.Göynük suyu boyundaki Hokhzik denilen yerde yeniçeriler Sultanı büyük bir törenle karşıladılar. Çapakçur 1578 Şirvan’a asker gönderdi. Safeviler’e karşı bu şehir ve kaleyi korudu. “19.yüzyılın ikinci yarısında eyaletlerin kaldırılmasından sonra Çapakçur Bitlis Vilayetinin Genç sancağı içerisinde yer alan ve aynı adı taşıyan Kaza’nın merkezi oldu. V.Cuinet’e göre 19. Yüzyılların sonlarında Çapakçur 450 haneli 8 dükkanlı bir fırını olan meyve bahçeleri ve üzüm bağlarıyla çevrili küçük bir yerleşme yeri idi ve nüfusu da 1075 kadardı. Ayrıca burada Şayak adı verilen kaba bir dokuma üretiliyor ve çevredeki yerlere gönderiliyordu.”(48) Selçuklu Dönemi 1243 Selçukların Kösedağ savaşını kaybetmesiyle Anadolu’da Moğol istilası başlamış ve Bingöl Moğolların istilasına uğramıştır. “Doğudan gelen Moğol taarruzu karşısında Harzemlilerden Bereket, Sarıhan aşiretleri, Cebellibereket’e Solhan aşireti de aynı ismi taşıyan mıntıkaya gelmişlerdir.Rivayete göre ordusu dağılan Harzemşah civar köylerden birine saklandığı bir sırada hariç bir köylü şahı görmüş ve yanına yaklaşarak Ahlat’ta kardeşimi öldüren (Harzemşah) budur diye Onu kargısıyla öldürmüştür.

Zazalar bundan sonra Şah’ın yattığı bu yeri türbe ittihaz eylemişler ve Solhan aşiretinin meskun olduğu köye de Harzemşah köyü denilmiştir.”(26) Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat bölümünde yer alan Bingöl ili, 38 27′ ve 40°27’doğu boylamlarıyla, 41°20′ ve 39°54′ kuzey enlemleri arasında bulunmaktadır. Bingöl, doğuda Muş, kuzeyde Erzincan ve Erzurum, batıda Tunceli ve Elazığ, güneyde ise Diyarbakır ili ile komşudur. Bingöl’ün ilçeler itibariyle yüzölçümü ve ilçe merkezlerinin deniz seviyesinden yükseklikleri Tablo-1’de görülmektedir.Bingöl’ün yüzölçümünün yüzde 22.82’si merkez ilçeye aittir. Merkez ilçeden sonra sırasıyla Genç, Karlıova ve Solhan gelmektedir. Rakımı en düşük ilçeler İl merkez ve Genç ilçe merkezidir.Rakımı en yüksek ilçe ise Karlıova’dır. İlimizde belli başlı yaylalar ise; Bingöl Yaylası, Şerafettin Yaylaları, Genç’te Çötele (Çotla) Yaylası, Karlıova’da Hırhal ve Çavreş Yaylası, Kiğı’da Kiğı Yaylası ve Dağın Düzü Yaylaları, Adaklı’da Karer Yaylası’dır.Hayvancılık için de çok elverişli olan bu yaylalar, Beritan aşireti (Bertyan) ve çevre köyler için vazgeçilmez özelliklere sahiptir. Yine bu yaylalarda yapılan arıcılıktan elde edilen bal yurdun her tarafından aranır duruma gelmiştir. Birinci Cihan Harbi başlayınca Osmanlı Devleti de harbe girdi.1915 yılında Ruslar taarruza geçerek Eleşkirt,Malazgirt ve Pasin’lere kadar ilerledi.

Bunun üzerine halk,Bingölleri aşarak Varto ve Karlıova’ya doğru göç etmeye başladı.Ermeniler Türk Ordusundan kaçarak Rus Ordusuna geçti.Ruslar 16 Şubat 1916’da Erzurum’a girdiler.Bunun üzerine,Karerli Küçük Ağanın önderliği ile;Karer Dağları Sığı Boğazı ve Eşek Meydanında (sonradan Şeref Meydanı),Milli Kuvvetler cephe almaya başladı.Çapakçur’a yetişen iki tümen askerimiz de bu Milli Kuvvetlere katıldı.Ruslar Mart ayı sonlarına doğru bu cephelere saldırmaya başladı.15 günlük bir çarpışma sonunda büyük kayıplar vererek Şerafettin ve Çafreş Dağlarına doğru kaçmaya başladılar.15 Mayıs 1916’da Ruslar Şeref Meydanından Erzincan’a kadar bütün cephelerde tekrar saldırıya geçtiler.Fakat bu sırada Çanakkale Zaferinden dönen Türk Ordusu Rus Cephesine yığınak yapmaya başlamıştı.Bu orduya Ahmet İzzet Paşa kumanda ediyordu.Çapakçurun Gazik (Kuruca) köyünde karargahını kurdu.2.Kolorduya kumanda eden Faik Paşa da Sancak Bucağının Simsor köyünde karargahını kurdu.Ordu birlikleri Karer Dağı ve Şeref Meydanında mevzilendiler. Ruslar 5 Haziran 1916 da bir çok cephede taarruza geçtiler.Fakat bu taarruzda da başarı gösteremediler. Bir çok ölü bırakarak geri çekilmeye başladılar. 8 Haziran 1916 da Ruslar Çapakçur Cephesine taarruza geçtiler. Muğla Müfrezeleri buna karşı koydular. 9 Haziranda iki piyade taburu ile takviye edilen Rus Süvarileri Oğnut Müfrezelerini Sığı istikametinde geri çekilmeye mecbur etti. 11 Haziranda Masla Deresine taarruza geçtiler. Buğlan Müfrezeleri Melekhan’a doğru uzanan sırtları tutmaya başladılar. 13 Haziranda Masalla (Balıklı Çay) deresi ve Sığı boğazındaki Oğnut Müfrezesine taarruz eden Ruslar, bir netice elde edemediler. 26 Haziranda 3. Kolordu Masalla deresinin batı kısmına geçti. Sazani kuzeybatısında bulunan Rusları, Masalla Dersinin doğusuna attı. Ruslar, Temmuz Ayının başlarında tekrar saldırıya geçtiler.

Bu taarruzda Birliklerimizde bir gerileme görüldü. 9 Temmuzda buraya 7. Tümen’e ait bazı birlikler ile Milis kuvvetleri gönderildi. Ruslar 12 Temmuz 1916 da Muş cephesinden taarruza geçtiler. Çok kanlı bir çarpışmadan sonra Ruslar büyük kayıplarla geri çekilmeye başladılar. 13-14 Temmuz gecesi 66. Tümen’e mensup 261. Alayın yaptığı bir gece baskını ile 8.Tümenin cephesi yarıldı. Tümen, Şen Mevziine çekildi. Ruslar 8. Tümeni takip ederek taarruzlarına da deva ettiler. 8. Tümen Malam’da köyündeki mevzilerine çekildi. 25 Temmuz 1916 da Erzincan Rusların eline geçti. 27 Temmuz da hafif Rus Kuvvetleri Celigöl tepesi ve Oğnut İstikametinde taarruza geçmişlerse de geri püskürtüldü. 29 Temmuz da tekrar Celigöl tepesine taarruza geçtiler. Fakat bin’e yakın Rus askeri öldürülerek bu taarruzda durduruldu. 1 Ağustos günü Ruslar çok üstün kuvvetlerle Celigöl tepesine yeni bir saldırıya geçtiler. Topçu ateşininde desteğini gören Rus kuvvetleri burada da tutunamayarak Arçük ve Karer dağı hattına çekilmeye mecbur oldular. 3 ve 6 Ağustos’ta taarruza geçen Türk Kuvvetleri karşısında Ruslar tutunamadılar. Nazerbeyof komutasındaki Rus kuvvetleri Bitlis’in güney mevzilerine çekildi. 6 Ağustos’ta Muş, Rus kuvvetlerinden temizlendi. Böylece Ruslar perişan bir halde Murat vadisinin kuzeyine atılmış oldular. Yine 8 Ağustos günü 7.Tümen, Buğlan geldiğini, 53. Tümen Melikan yaylasını , 14. Tümen Celigöl Tepesini ve 1. Tümen’de Halifan – Çatak hattını Azakpert ve Termen Hatlarını elde etmişlerdi.

bingöl tarihi

Rus kuvvetleri 17 ve 19 Ağustos 1919 da yedi taburluk bir kuvvetle taarruza geçtilerse de yine başarı elde edemediler. 20 Ağustos 7. Tümen’in sol kanadında çok miktarda kuvvetlerle saldırdılar. 1. Kolordu Masalla deresindeki mevzilerine çekildi. 22 Ağustosta Ruslar elde ettikleri arazileri tahkim etmeye başladılar.23 Ağustos’ta Bitlis ve Muş’a taarruz ettiler. 28 Ağustos akşamı şiddetli çarpışmalar oldu. 29 Ağustos’ta karşı taarruza geçen 16.ve 3. Kolordu kuvvetleri düşmanı geri püskürttüler. Melikhan köyünün doğu ve kuzeybatısını ele geçirdiler.Kolordu Komutanı Faik Paşa 47. tümen’in gözetleme yerinde harekatı takip ederken şehit oldu. 2. Kolordu düşman taarruzunu kırarak karşı taarruza geçti, 31 Ağustos’ta Ordu Komutanı kıtalara istirahat verdiği sırada Ruslar bunu fırsat bilerek 16. Kolorduya taarruz etti ve bunları Masalla deresinin gerisine attı.9 Eylül’de Kara-Baba Tepesini elde etmek isteyen Ruslar taarruza geçti.Demlek,Tümük Ovasındaki mevzilerimizi elde ederek Karababa’nın kuzeyine geldiler.Fakat 34.Alayın taarruzu ile Ruslar tamamen geri çekilmeye mecbur edildi. 7 Aralık 1917’de Rusya’da çıkan ihtilal üzerine Erzincan’da Ruslarla mütareke imza edilerek Ruslar,doğu illerimizi terk ettiler.

Cumhuriyet Döneminde Bingöl

Cumhuriyetin ilanından sonra 1926 yılında Elazığ 1929 yılında da Muş illerine bağlanan Bingöl, 1936 yılında Vilayet olmuştur.1945 yılında da İl Merkezi olan Çapakçur’un adı Bingöl olarak değiştirilmiştir. İl sınırları içinde arazi oldukça engebeli ve yüksektir.Denizden ortalama yüksekliği 1250 metreyi aşar.Dağlar çok geniş bir alan kaplar. Bingöl dağlarının yapısında genellikle bazalt ve andezitler bulunur.Bu püskürük kütle tabandaki tortul tabakaları örtmüştür. Dolayısıyla püskürük kütleler tortul kütlelerden daha gençtir.Kuzey-batı,güney-doğu yönünde uzanan Bingöl dağlarının kuzey yamaçları hafif eğimli olduğu halde,güney kesimleri oldukça diktir.

Bingöl Yolçatı Kayak Merkezi

Güney yamaçta sıcak su kaynaklarına rastlanması bu yamaç yüzeyinin fay çizgisi tarafından dikleştirildiği,dolayısıyla buradan bir çayın geçtiği açıkça anlaşılmaktadır.Türkiye’nin deprem zonları incelendiğinde ilimizin bulunduğu yerden kuzey-doğu güney-batı yönünde uzanan bariz fay hatlarının geçtiği görülür.Bölgede çeşitli istikametlere doğru uzanan fay çizgilerine rastlanır.Fay çizgilerinin,farklı yüzey seviyeleri meydana getirmeden tortul tabakaların altında gizlendiği yer yer satıha çıktığı bu yerlerden de sıcak su kaynaklarının çıktığı gözlenince belirsiz fay çizgilerinin bilgenin her yerinde olabileceği kanaati oluşmaktadır.

Bingöl İlinin Adı Nereden Gelmiştir?

Doğu Anadolu Bölgesi’nin yukarı Fırat Bölümü’nde yer alan Bingöl, adına ilişkin pek çok efsane ile tanınır. Tarih boyunca çeşitli medeniyetlerin egemenliğinde kalan il, daha önce “ÇEVLIK” ya da halk dilinde. “ÇOLİG” adıyla Palu ilçesine bağlı bir bucaktı. 1872 yılında ise “ÇAPAKÇUR” adıyla ilçe; 1936 yılında (yine aynı isimle 04.01.1936 tarihli 3197 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2885 sayılı kanunla) il haline getirilir. İl Merkezi “Çapakçur” adı altında 1945’e kadar bu isimle anıldı. 1945 yılında “BİNGÖL” adı verilir. Ve bu isimle anıla gelir. İlin eski adı olan “ÇEVLİK” Anadolu halk ağızlarında; dere kenarında bulunan bağlık-bahçelik yer. anlamına gelir. Gerçekten de Bingöl’ün eski yerleşim alanı olan Çevlik; Çapakçur Suyu’nun kenarında bağlık bahçelik yeşil bir ovada kurulmuş olup, ismiyle tenasüp içindedir. “ÇEVLİK” kelimesi halk dilinde hala “ÇOLİG’ olarak varlığını muhafaza etmektedir.

Bingöl Yüzen Ada

Bugün bir çok kişi Bingöl isminin yanında “Çolig” ismini kullanmaktadır. Özellikle kırsal kesimlerde il merkezi bu isimle anılır. “Günümüzdeki Bingöl’ün yerinde kurulmuş olan ve 1945 yılına kadar Çapakçur adıyla bilinen yerinin adına ise ilk defa ortaçağ İslam kaynaklarında Cebelü Cur (Yakut, iİ, 102) şeklinde rastlanmaktadır.” Çapakçur adının tam olarak ne zamandan beri kullanıldığı bilinmemektedir. Ancak Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Çapakçur’un Büyük İskender tarafından kurulduğunu ve bu ismi de onun koyduğunu rivayetlere dayanarak belirtir. Seyahatnamede Büyük İskender’in ağrılarına şifa bulmak ve başındaki iki boynuzdan kurtulmak için nice doktorlara başvurduğu halde bir türlü derdine çare bulamadığı için sonıında ab-ı hayat’ı aramaya kalkıştığı anlatılır. Ab-ı hayat bulmak için epeyce uğraşan İskender sonunda kaynağın kendisi olmasa da ondan beslenen bir pınardan içip ağrılarından ve boynuzlarından kurtulmuş, faydasını gördüğü suya “Makdis Lisanı” üzere “Cennet Suyu” anlamına gelen Çapakçur adını verir. Hekimlerinden Filkos’u yanına çağırıp demiş ki; “ Bu kadar zamandan beri benimle uğraştınız ve ağrıma bir ilaç bulmaya kadir olmadınız.

İlacını Cenab-ı Allah Cennet nehirlerinden verdi. Burada benim için bir kale inşa edip, ismini “ Çapakçur” verin. Bu emir üzerine Murat Nehri kenarında 315 günde Çapakçur Kalesi inşa edilmiştir…” Bu tarihten itibaren 1945 yılına kadar Çapakçur, il merkezi’nin ismi olarak kullanılır. 1945 yılında Bingöl adı verildi. Bingöl adını, bu adla anılan dağdan aldı. Dağ ise adını, üzerindeki irili-ufaklı yüzlerce, belki de binlerce buzul gölden almıştır. Böylece başı pare pare dumanlı doruğu süt beyaz olan karlı dağın üzerindeki buzul göller bir kente ve bir İle isim olmakla onun bağrında ebedileşiverdiler.

Bingöl adına ilişkin pek çok efsaneden en çok bilinenleri şu ikisidir.

1- Evliya Çelebi Seyahatnamesinde şöyle hikaye etmiştir. “ Bir avcı, bir kuş vurmuş, oııu gölde temizlerken, kuş canlanmış ve göle dalıp kaybolmuş. Gölün ab-ı hayat kaynağı olduğu meydana çıkmıştır. Bu sır meydana çıkınca Allah’ın emriyle bin parçaya bölünmüş ve hangisinin ab-ı hayat kaynağı olduğu bilinmez olmuş.

2- “Bu bölgede savaşmakta olan iki ordudan birinde su sıkıntısı başlar. Bir kolu su bulmak için dağlara çıkar.Nitekim güzel bir su bulup içerler. Fakat bir dahaki sefere kolay bulunması için de suyun yanına bezden bir işaret koyarlar. Birliklerine dönen askerlerin yerine diğer bir kol su içmek içiıı dağlara tırmanmaya başlar. Başlarındaki komutan bir tepeye çıkıp ta yüzlerce gölü aynı anda görünce, hayretini şöyle ifade eder. Burası bir göl değil, bin göl ve böylece o savaşın yapıldığı bölgedeki şehrin adı “BİNGÖL” olarak söylenilmeye başlar. Işte Bingöl adı bu ve benzeri ifadelerle bilinmektedir.

  • Bingöl (il merkezi)
  • Adaklı
  • Genç
  • Karlıova.
  • Kiğı
  • Solhan.
  • Yayladere.
  • Yedisu.

Hayvancılık

Büyük ve Küçükbaş Hayvan Varlığı

Bingöl İlimizin yüzölçümünün yüzde 53’ü çayır ve mera alanıdır. Bu özelliği ile ilimiz hayvancılığa son derece elverişli bir durumdadır. Son yıllarda bölge koşullarına bağlı olarak hayvancılık gerilemiştir. Ancak terör olaylarının son bulmasıyla hayvancılık sektöründe yeniden bir canlılık görülmeye başlamıştır. 2000 yılı itibariyle mevcut 160 yaylamızdan 112 tanesi kullanıma açılmıştır. Bu sayı itibariyle yüzde 70, alan itibariyle de yüzde 86 oranına tekabül etmektedir.

Özellikle yazın Erzurum ve Karlıova yaylalarında otlatılan sürüler, kışa doğru Diyarbakır ve Şanlıurfa gibi Güney illerimize götürülmektedir. İlkbahar mevsiminde ise bu akış tersine dönmektedir.

Arıcılık

Arıcılık üretme istasyonu, 10 Ekim 1978 tarihinde “Üretme istasyon Müdürlüğü” adıyla kurulmuştur.1980 yılına kadar arıcılık, yumurta tavukçuluğu ve tavşancılık faaliyetlerini sürdürmüştür. 1980 yılında arılı kovanların tamamı ağır kış şartları nedeniyle sünmüştür. Daha sonra tavşancılık faaliyetlerine de son verilmiştir. 1984 yılında tavukçuluk ünitesi de lağvedilmiştir. Hindicilik şubesi kurularak hindi palazı üretimine geçilmiştir. 1986 yılında Bakanlık İl Müdürlüğüne bağlı bir kuruluş haline getirilmiştir. Kuruluşun adı da “Arıcılık Üretme İstasyonu Müdürlüğü” olarak değiştirilmiş ve halen arıcılık ve hindicilik faaliyetlerine devam etmektedir.

Ormancılık

İklim ve arazi yapısı yönünden ormancılık için ideal bir yapıya sahip olan Bingöl, Doğu Anadolu Bölgesinin orman alanı en zengin olan illerinden biridir. Ancak ormanların, uzun zamandan beri yakacak ihtiyacının giderilmesinde kullanılması ve hayvancılıkta yararlanılması, bozuk baltalık duruma gelmesi sonucunu doğurmuştur. Tablo-41’de İşletme Şefliklerine göre ildeki orman alanlarının dağılımı verilmektedir.

Madencilik

Yeraltı kaynakları açısından zengin bir il olarak ifade edilmeyen Bingöl ilindeki önemli sayılabilecek maden rezervleri, Genç ilçesindeki demir ve Karlıova ilçesindeki linyit yataklarıdır. Genç ilçesi, Avnik sahasında demir madeni ile ilgili etütlere 1935 yılında başlanılmış olup, 1975 yılından sonra da yoğunlaştırılmıştır.

Ticaret

Bingöl İlinin Ticaretini; yağ, keçi kılı, ham deri, av derisi gibi hayvan ürünleri ile her cins hayvan alım ve satımı teşkil eder. Bunlardan başlıca ceviz, kitre ve çiriş de ticaret maddeleri arasında sayılabilir. Bingöl’de her yıl koyun, keçi ve sığır gibi kasaplık hayvanlar Elazığ, Diyarbakır, Urfa ve Gaziantep gibi büyük merkezlere sürüler halinde gönderilir. Yapağı ve kıl genellikle kırkılmadan hayvanların üzerinde gönderilmekte ise de, bir kısmı da kırkılmış olarak sevk edilmektedir.Eskiden bu bölgelerden Suriye’ye de hayvan ihraç edilmekte idi. Piyasada Urfa yağı adıyla tanınan yağların önemli bir kısmı Bingöl ilinin muhtelif bölgelerinden elde edilen yağlardır.

Bunlar eskiden Urfa’da toplatıldıktan sonra bu ad altında büyük merkezlerde biriktirilmekte idi. Bu iş ile meşgul olan tüccarlar asıl nefis yağların buralardan toplandığını öğrenmişlerdir. Büyük tüccarların adamları yayla ve köylere kadar giderek yağ toplayıp Elazığ ve diğer merkezlere sevk etmektedirler. Av ve hayvan derileri ile bal sevkiyatı daha çok Erzurum’a, kitre, çiriş gibi maddeler İstanbul’a, ceviz de bilhassa Elazığ’a gönderilir. Dokumacılık ev kadınlarının özel olarak çalıştıkları ayrı bir iş kolu olmaktadır. Halkın yüzde 80’i kendi dokumalarını kullanmaktadır. Erkekler çuha kalınlığında kuzu yününden el tezgahlarında dokunarak meydana getirilen kumaşlardan yapılmış elbiseler giyerler, kadınlar ise kendileri için genellikle kahverenginde pamuklu bez dokurlar. Etrafındaki meşeliklerden şehrin odun ve kereste ihtiyacı karşılanmakta, un ise Bingöl suyunun akıntısından faydalanan değirmenlerde üretilmektedir.Şehrin kenarında her Cuma günü pazar kurulmakta, burada her çeşit maddenin alışverişi yapılmaktadır. Bilhassa Bingöl yağları pazarın en önde gelen bir maddesidir. Başta Elazığ olmak üzere Diyarbakır, Gaziantep, Urfa ve Adana’ya satılan hayvan ve hayvansal ürünler arasında Bingöl yağının ticari değeri çok yüksektir. Bingöl, yağını bu iller üzerinden İstanbul’a ve Ankara’ya göndermekte ve ihtiyacı olan maddeleri de buralardan almaktadır.

Sanayi Alt Yapısı

Sanayinin yaygınlaştırılması ve oluşabilecek sanayi tesislerinin planlı bir yerleşme düzeni içersinde toplulaştırılması ve orta-büyük sanayinin tamir ve bakım yönünden sorunlarını gidermek, özel beceri isteyen bazı malların üretimini gerçekleştirmek, sanayi işletmelerine yan sanayi olarak yardımcı olmak, işlevlerini yerine getiren ve özellikle Sanayi alt yapısı açısından önem taşıyan Organize Sanayi Bölgesi ve Küçük Sanayi Siteleri Bakımından Bingöl İli, henüz istenilen düzeyde değildir. Bingöl il merkezinde 154 İşyeri kapasiteli bir Küçük Sanayi Sitesi faaliyettedir.

Bu sitede; 12 hızarcı, 8 mobilyacı, 4 oto lastikçi, 4 akücü, 8 oto elektrik, 26 oto tamir, 5 tornacı, 36 marangoz, 10 oto döşeme, 10 oto boya, 5 oto kaporta, 20 kaynakçı, 6 sıcak demirci olmak üzere toplam 13 meslek gurubunda 154 işyeri mevcuttur. Sitede ayrıca 1 kahvehane, 3 demirci, 2 mobilyacı, 2 bakkal, 1 PTT merkezi, 2 nalbur, 7 oto malzeme satıcısı, 1 lokanta mevcut olup, toplam 700 kişi istihdam edilmektedir. 1990 yılında il merkezinde Organize Sanayi Bölgesinin kurulması kararlaştırılmıştır. Organize Sanayi Bölgesi, 1991 yılında yatırım programına alınmıştır. 1995 yılında etüt ve mühendislik hizmetleri ihale edilmiştir. İlgili firma tarafından etüt ve mühendislik hizmetlerine ilişkin proje hazırlanarak 1996 yılında müteşebbis teşekkül kuruluna teslim edilmiştir. Organize Sanayi Bölgesinin altyapı inşaatı, 25 Mart 1997 tarihinde ihale edilmiştir. 30 Nisan 1997 tarihinde ilgili firmaya yer teslimi yapılmış ve söz konusu firma inşaata fiilen başlamıştır.

İmalat Sanayi

1975 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, imalat sanayi sektöründe istihdam edilen kişi sayısı 992’dir. Bu sayı, 1980 yılında 1 175’e ulaşmıştır. 1985 yılında 895’e inmiş, 1990 yılında 1936’ya yükselmiştir. 1990 yılında Türkiye’de imalat sanayi sektöründeki işgücü istihdam oranı yüzde 11.9,Doğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 3.49 iken, Bingöl’de çalışan nüfusun sadece yüzde 1.8′ i istihdam edilmektedir. İmalat sanayinin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı ve gelişme hızı açısından bakıldığında durum yine bundan farklı değildir. 1997 yılında cari fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasılada imalat sanayi sektörünün payı Türkiye’de yüzde 21.6, gelişme hızı yüzde 99.1; Doğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 9.4; gelişme hızı yüzde 23.2 olurken, bu oranlar Bingöl’de sırasıyla yüzde 8.4 ve yüzde 5.3’tür.

Bingöl Adetleri, Gelenek ve Görenekleri

Her toplumun kendine has adet ve inanışları vardır. Yöremizde geçmişten günümüze gelen ve halk arasında var olan, töreler, adetler, inançlar halk tabipliği az da olsa itibar görmektedir.

  • Yeni doğan çocuğun kırkı çıkmayıncaya kadar evden çıkarılmaz, o ev komşulara ateş vermez.
  • Yeni doğan çocuğun kulağına ezan okunur.
  • Karga (Saksağan) kapıda öterse uğursuzluk getirir
  • Eve yeni gelen gelinin kayınbaba ve kayınbiraderlerle konuşması ayıplanır.
  • Aile büyüklerine karşı çocuğu kucağına alma, onunla ilgilenme ve sevme hoş karşılanmaz.
  • Güneş ve ay tutulmalarında ezan okunur ve iki rekat namaz kılınır.
  • Kesilen tırnaklar toprağa gömülür.
  • Köpeklerin uluması uğursuzluk getirir.
  • Cuma günleri yaş odun kesilmez,ekin biçilmez
  • Ölü evinde üçgün yemek pişirilmez
  • Yeni doğan bebeğin kesilen göbeği cami duvarına konursa çocuk din alimi, okul duvarına konursa tahsilli olur.
  • Sarılık hastalığına yakalanan kimselere sarı boncuk veya altın takılır, sarı elbise giydirilir.
  • Cuma günleri çamaşır yıkanmaz.
  • Nazardan korunmak için mavi boncuk veya muska takılır.
  • Bazı çıbanları patlatmak , içindeki iltabı çekmek için üzerine soğan veya geniş yapraklı bitki(yörede Pelhaves denilen yaprak konur)
  • Armut ve elma ağaçları çok çiçek açarsa o yıl kar yağar.
  • Geceleri hava bulutlu olup içinde kırmızılık varsa yağış olmaz.
  • Bulutlar doğuya doğru kayarsa hava güneşli olur, Batıya kayarsa yağış olur.
  • Kuşlar sürü halinde ağaçların tepesine konarsa o yıl kışın erken geleceğine ve şiddetli geçeçeğine inanılır.
  • Geceleyin aynaya bakmak uğursuzluk getirir.
  • Akşamları evi süpürmek bereket kaçırır.
  • Yolculuk yapanların arkasına su dökülür.
  • Arının soktuğu yere çamur sürülür,Sıcak taş ve demir bastırılır.
  • Gün batımından sonra tırnak kesmek uğursuzluk getirir.

Bingöl El Sanatları

Mahalli El Sanatları

Bingöl’de mahalli el sanatları daha ziyade dokuma ve örgücülüğe dayanmaktadır. Zira Bingöl ve yöresinde halkın en önemli kaynağı hayvancılık olduğu için geleneksel el sanatlarında da bu unsurun tesirini görmek mümkündür. Dokuma ve örgücülüğün yanında, ağaçtan ve topraktan yapılan el sanatları da yaygınlık göstermektedir. Ancak bugün geleneksel el sanatları gelişen teknoloji ve şehirleşmeyle birlikte yavaş yavaş yok olma eşiğindedir. İnsan elinin emeğiyle yapılan sanatlar yerini makinelere bırakmak zorunda kalınca el sanatları da işlerliğini kaybetmiştir. Yalnız Bingöl’de (bilhassa kırsal kesimlerde) hala mahalli el sanatlarına rastlamak mümkündür. Özellikle dokuma ve örgücülük az da olsa çömlekçilik varlığını korumaktadır. Kent merkezlerinde halı dokuma tezgahları ve kursları açılarak halıcılık faaliyetleri bir plan çerçevesinde sürdürülmektedir. Kırsal muhitlerde ise halk öncelikle kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla halı, kilim, palas, çorap, eldiven, heybe, keçe ve çömlekçilik ile ağaçtan yapılan tahta kaşıklar, hamur tekneleri, oklava ve kaval gibi mamulleri geleneksel olarak kendi el becerisi ve sanat zevki ile üretmektedir. Bingöl’de özellikle kırsal kesimde yaptığımız inceleme ve gözlemler neticesinde en yaygın olarak sürdürülen mahalli el sanatlarını yapıldıkları malzemelere göre nazarı dikkate alarak şöyle sınıflandırmak mümkündür.

Hayvansal Ürünlerden Yapılan El Sanatları

Halkın çoğunun bu yörede hayvancılıkla uğraştığını ve dolayısıyla da hayvansal ürünlerden faydalandığı bilinmektedir. El sanatlarında dokuma ve örgücülük için hayvanın yününden yararlanılarak üretilen başlıca ürünler şunlardır:

Halı

Bingöl’de halıcılık işi genellikle sonbahar ve kış aylarında devam eder. İlkel dokuma tezgahlarında üretilen halıların yanı sıra son yıllarda Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünün açmış olduğu halıcılık kurslarında modern tezgahlarda çağa uygun, kaliteli halı üretimine başlanmıştır. Halk Eğitim kurslarında özellikle Hereke ve Isparta tipi halı çeşitleri dokunmaktadır. Üretilen halının kalitesi kullanılan yünün cinsi, dokunuştaki incelik ve maharet, desen ve boyamalardaki estetiğe göre değerlendirilir. Bingöl halılarında hakim olan renk kırmızıdır. Halılarda kullanılan motif ise daha çok çiçek, deveboynu, elibelinde, geometrik şekiller ve diğer bitkilerin şekilleri motifleridir. Halının yapımında kullanılan yün ise iyice temizlendikten sonra çıkrıklar ve kirmanlarla kullanışlı hale getirilip dokumada kullanılır.

Kilim

Yöre insanının yüzyılların verdiği tecrübe ve maharetle ürettiği Bingöl kilimlerinde tabiatın güzellikleri ve renk cümbüşleri bir estetik anlayış ve sanat zevki hakimdir. Kilimlerde güneşin doğuşu canlı hayvan resimleri bitki motifleri ve simetrik veya geometrik desenler kullanılır. Kilimin yapımında kullanılan yün tabii renginde yada yerli boyalarla boyanarak uygun hale getirilir. Kilimin dokumasında halıdan farklı olarak ilmikler atılmayıp çözgü iplerinin arasında masura geçirilir ve kerkitle sıkıştırılır. İmal edilen kilimler oda süslemeleri yatak örtüleri ve namazlık olarak kullanılır.

Heybe

Umumiyetle omuzda, at, eşek vb. yük hayvanlarında yük taşıma aracı olarak kullanılan heybe birbirine yapışık iki torbadan ibarettir. Eşya ve yük taşımak için yapıldıklarından dokumaları çok sağlam olarak yapılır. Yörede atın terkisinde eğere bağlanır. Heybe, palas ve kilim parçalarından yapılır. Tezgahı basit olup, kilim ve palas tezgahlarında dokunur. Çözgü ipleri yünden ve keçi kılından olur. Desenleri kilim ve palas desenlerinden pek farklı değildir.

Keçe

Beyaz veya kırmızı kuzu yününden yapılır. Yapımına geçmeden önce yün ayıklanıp yıkanır. Güneşte kurutulan yün kilim üzerine serilir. Serme işlemi sonrası kilim ile beraber rulo yapılır. Rulo yapılan yün ısıtıldıktan sonra düz bir zemin üzerinde güçlü ve kuvvetli dört erkek tarafından bir gün devamlı ara vermeksizin ayaklarla yuvarlanarak dövülür. Dövülme işinden sonra rulo açılır düz bir zemin üzerinde kurutulmaya bırakılır. Yapılan keçe evlere üzerinde oturmak için serilir. Bunun dışında dikdörtgen biçiminde dikilip soğuk günlerde çobanlara giydirilir.

Çorap

Genellikle koyun yününden yapılır. Çorapların üzerinde halkın zevk ve sanat anlayışını yansıtan motifler kullanılır. Renk olarak en çok beyaz renkte olan çoraplar siyah ve kırmızı yünden de yapılmaktadır. Motif olarak bitki, hayvan ve eşyalarla ilgili şekiller ve simgeler kullanılmıştır. Çorap yapımına üç şişle başlanır. Yapılışı 4cm’ye ulaştığı zaman şiş sayısı beşe çıkarılır. Yörede kış şartları şiddetli ve uzun sürdüğü için hemen hemen her evde çorap örme işi yapılır. Çorapların ağız kısmına istenilirse püsküllerde takılır.

Eldiven

Eldivenin örümü de çorap örümü gibidir. Çoraplar ya beş parmakla örülür yada tek çıkıntılı olarak örülür. Genelde beyaz ve kahverengi kullanılıp, sade veya desenli de yapılabilir. Desen olarak genelde çiçek şekilleri veya diğer bitki şekilleri kullanılır. Parmak uçlarına ve ağız kısımlarına da istenilirse püsküller takılarak süs verilebilir. Yukarıda belirttiğimiz dokuma ve örgücülükten başka Bingöl’de kadınların ve genç kızların yaptıkları elişleri de oldukça yaygınlık göstermektedir. Özellikle simle kumaşlara işlenen süsleme biçimi ile yazma ve yemeni uçlarına, laçık uçlarına yapılan çiçek motifli oyalar yörede sıkça rastlanan diğer el sanatlarıdır. Ayrıca el yapımı masa örtüleri, sehpa örtüleri gibi dantele dayanan ürünler de dikkati çekmektedir.

Ağaçtan Yapılan El Sanatları

Ağaç işçiliğine dayanılarak yapılan el sanatları içinde en çok dikkati çekenler şunlardır:

Dekik

Bingöl’e özgü olup “dekik” olarak tabir edilen bir tür çoban çalgısıdır. Çok eskilerden beri Bingöl’de yapıldığı söylenen dekik, top biçimindeki yuvarlak bir ağaç parçasının içinin oyulması suretiyle yapılır. İki yanında iki delik olup bunlardan bir sigara kağıdı ile kapatılarak nefesle çalınır. Böylece ahenkli bir sesi çıkarması sağlanmış olur. Dekik özellikle Genç ilçesi Çaytepe ve civar köyleri ile Kiğı ilçesi köylerinde hala yapılmaktadır.

Kaval

Türk halkının müziğinde kullanılan üflemeli bir çalgı olan kaval dilli ve dilsiz olmak üzere iki biçimde yapılır. Gürgen ve şimşirden yapıldığı gibi kamıştan da yapılır. Gürgen ve şimşirden yapıldığı gibi kamıştan da yapılır. Özellikle çoban çalgısı (zel) olarak yörede çokça kullanılırı. Eski devirlerde ildeki ustalarca sıkça yapılmasına rağmen günümüzde bu el sanatı da giderek zayıflamaya azalmaya başlamıştır. Kaval Anadolu’nun pek çok ilinde olduğu gibi Bingöl’de de halkın muhayyilesinde, sanat anlayışında mühim bir yere sahiptir. Zira bir çok hikaye ve efsanede bahis mevzu olur. “Kara Koyun” efsanesinde çoban bolca tuz yedirilen ve birkaç gün susuz bırakılan kara koyunu su içmekten caydırmak ve ağanın güzel kızını almak için kavalını ustaca alıp herkesin olamayacak bir şey dediğini yapmayı başarır. Kavalıyla, duygu dolu ezgileriyle kara koyunu etkileyip su içmekten vaz geçirir.

Kaşık ve Kepçe

Kaşık ve kepçeler önce kaba şekilde kesilip, yontulmuş ağaçlardan yapılır. Daha sonra üzerleri işlenip cilalanır. Ancak bu işlemeli ve cilalanmış kaşıklar zamanla yerlerini sade, desensiz tahta kaşıklara bırakırlar. İşlemeli olanlar daha ziyade sergi için veya vitrinlik eşya olarak kullanılmak için yapılırlar. Yöredeki köylerin çoğunda hala tahta kaşık ve kepçeler yapılıp mutfak aksesuarında yerlerini muhafaza etmektedirler. Fakat  modernleşme ve sanayileşme ile birlikte artık eskisi gibi tahta kaşık ve kepçeler el emeği göz nuru ile üretilmeyip geleneksel özellikleri yavaş yavaş yitirmeye başlamıştır. Metal kaşık, çatal ve kepçe gibi mamuller yaygınlık kazanmıştır. Ayrıca Bingöl’de bu ağaç işlemelerinin yanında yağ, bal ve hamur tekneleri ile yöreye özgü imal edilen çeyiz sandıkları da yapılırdı. Özellikle Cumhuriyet öncesinde bu el sanatları halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak yapılırdı. Bu el sanatları içinde bilhassa çeyiz sandıkları ustaların ince sanat anlayışı ve yılların verdiği tecrübe ile çok estetik  bir görünümde imal edilirdi. Değişik desenler ve oymacılık motifleri işlenip istenilirse boyalanarak kullanıma hazır hale getirilirdi. Yine yörede çocuklar için ağaçtan yapılmış araba, beşik ve oyuncaklar ile çiftçilikle uğraşan halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak saban, döven, harman savurma v.b. tarım aletleri de çokça yapılan el sanatlarındandır. Kırsal yerleşim birimlerinde bu el yapımı mamullere hala  rastlamak mümkündür.

Topraktan Yapılan El Sanatları

Topraktan yapılan el sanatları kullanılabilecek ve kolaylıkla yoğrulup şekillendirilebilecek özel bir çamurdan yapılır. Yumuşak ve işlenebilir halde bulunan toprağa çeşitli teknikler uygulanarak bazı biçimler verilir. Bu tarz malzemenin kullanılmasıyla yapılan el sanatları içinde çömlekçiliğe dayanan çeşitli boy ve biçimlerde destiler, küpler, tava ve tencereler ile toprak ve taşın malzeme olarak kullanılmasıyla yapılan ekmek tandırları dikkati çekmektedir.

Tandır

Halkın ihtiyacına yönelik olarak topraktan ve taştan yapılan ekmek tandırları bir tür fırın görevi görmektedir. Tandırda pişirilen ekmeğin kendine has bir lezzeti vardır. Hala bir çok kırsal kesimde olduğu gibi kent merkezlerinde de bu tandırlara rastlamak mümkündür. Çömlek yapımında olduğu gibi tandır için de kolay yoğrulup şekil alabilecek özel bir toprak kullanılır. Bu toprak yoğrulup içine biraz da saman karıştırılarak dayanıklılığı ve yapışkanlığı sağlanmış olur. Yoğrulan çamur çubuklar halinde üst üste dizilerek kaynaştırılıp 70-80 cm civarında bir yükseklikte çanak haline getirilir. Bu çanak ağız kısmından dibine doğru genişliği artacak şekilde olup, tabanında da ön tarafa doğru bakan bir tünelciği vardır. Bu tünelcikten tandırın külü alınır, temizliği yapılır. Yapılan bu tandır çanağının etrafı taşlarla örülerek yapısı korunmuş olur. Ekmek pişirilmek istendiğinde tandır odun, tahta gibi yakacaklarla ısındırılır. Normal bir sıcaklığa sahip olan tandırın iç kısmına, çanağına hazırlanan ekmeklik hamur ıslandırılarak yapıştırılır. Bu şekilde ekmekler tandırın çanağında odun ateşi ile pişmiş olur.

Bingöl Halk Oyunları

Bingöl halk oyunları kendine özgü karakteri ile büyük bir beğeni kazanmıştır. Özellikle komşu iller tarafından taklit edilmektedir.Bingöl halk oyunlarının bilhassa Diyarbakır’da oynandığına tanık olmaktayız.

Kartal Oyunu

Bu oyunda Oyuncular, dağlarda sert kayalar üzerinde uçan kartalları andırır. Oyunun, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıktığı rivayet edilir. Karlıova’dan Şeref Meydanı’na doğru saldırıya geçen Rus kuvvetleri ile askerlerimiz ve milis kuvvetlerimiz arasında meydana gelen savaşta galip gelen kuvvetlerimizin kahramanca savaşını öyküler. Savaş meydanında kalan düşman cesetlerine kartalların hücum etmesiyle, kartal oyunu sembolize edilmiştir.

Delilo Oyunu

Oyun kızlı ve erkekli oynanır. Çevrede en fazla oynanan oyunlardan biridir.

Meryemo El ele tutuşarak bir çember yapılır. Tutulan eller içe ve dışa doğru sallanır. İleri çökme hareketleri yapılır. Oyun oynanırken şu türkü söylenir.

Çepik (El Çırpma)

Çok sert figürleri olan bir oyundur. Oyun, yöre insanının tabiat ile olan mücadelesini ve oyuncular arasında bir nevi kuvvet denemesini yansıtır. Oyun; davul, zurna eşliğinde oynanır. Müziğin başlaması ile birlikte sağ ayakla oyuna başlanır. Üç adım öne yürünür, üç adım bitiminde eller çırpılır. Bu hareketlerin bir kaç kez tekrarından sonra eşler birbirlerine dönerek ellerinin içleri ile üçer defa sert bir şekilde karşılıklı vuruşurlar. Bu vurma hareketleri bir kaç kez yapılır

Çaçan

Hareketli bir oyundur. Yörede en çok sevilen ve tutulan oyunlardandır, Ayaklar yeri döverek tempo tutulur ve öne doğru üç sıçrama yapılır. Hareketlerin aynı anda yapılmasına özen gösterilir. Oyun oynanırken en çok şu türkü söylenir.

Diğer Halk Oyunları

  • Gövend (Halay), Horani
  • Seyirlik ve Eğlencelik Oyunlar
  • Sarımsak Oyunu
  • Darı Sulama
  • Değirmenci
  • Muhtar
  • Kalaycı
  • Kalkağan Şenliği
  • Çulapı (Üç Ayaklı Çatal Ağaç) Oyunu
  • Gelin Oyunu
  • Cirit Oyunu
  • Şel Atmak (Taş Atmak)