BİTLİS HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan Bitlis ilinin sahip olduğu en büyük hazinelerden birisi Nemrut Dağı ve Nemrut Krater Gölüdür. Ayrıca Ahlat ilçesi de birçok tarihi olaylara tanıklık etmiştir. Özellikle Türklerin Anadolu’ya girişinde Alp Arslan’a ve ordusuna ev sahipliği yapmıştır. Tüm bunların dışında kendine özgü yemekleri, tarihi yerleri, müzeleri, coğrafi yapısı Bitlis’e ayrı bir güzellik katmaktadır.
Karayolu
Karayolu ile çevre il ve ilçelere ulaşım mümkündür.
Demiryolu
Avrupa – İstanbul bağlantılı Devlet Demir Yolları, Tatvan ilçesinde Van Gölü ile feribot bağlantılı doğu ülkelerine açılır.
Havayolu
Bitlis’e havayolu ile Van ve Muş illerinden ulaşılabilir.
Feribot Ulaşımı
Van Tatvan arası tarifesiz olarak çalışmaktadır.
Bitlis Müzeleri
Ahlat Müzesi 1970 yılında teşhire açılmıştır. Müzede daha çok 1965-1991 yılları arasında Çifte Hamam, Zaviye ve Ulu Cami’de yapılmış kazılarda çıkarılan eserler, Seçuklu Dönemine ait figürlerle bezeli seramik buluntuları sergilenmektedir.
Sergilenen eserler arasında ilçeye 15 km. uzaklıkta bulunan Yuvadamı nekropol alanından çıkarılan M.Ö. 2. binyıl ve Erken Demir Çağına ait mezar buluntuları (seramikler) ve bunlar içerisinde önemli bir yer tutan M.Ö. 2. binyıl Doğu Anadolu kökenli seramikler de yer almaktadır. Müze seksiyonunda yer alan eserler şöyle sınıflandırılabilir;
- Değişik dönemlere ait sikkeler.
- Urartu kültürüne ait çift ejderha başlı bilezikler, kemerler, elbise iğneleri ve saç tokaları.
- Roma Dönemine ait seramik örnekleri, kandiller, pipolar.
Bitlis Türbeleri
Önemli mezar anıtları olan bu türbeler; Bitlis İlimizde sayı ve sanat bakımından oldukça zengindir. Bu türbelerin bir çoğu Selçuklu döneminde yapılmıştır. Günümüze kadar özelliklerini koruyanlardan bazıları şunlardır;
Bitlis Küfrevi Türbesi
1898 tarihinde, Bitlis mimari yapısından tamamen farklı bir tarzda yapılan türbe, Küfrevi Konağı’nın bahçesinde kurulmuş bir ziyaretgahtır. Dış görünüşü itibariyle İstanbul’ daki “Geç Dönem” türbelerine benzemektedir.
Ahlat Emir Bayındır Kümbeti
Taht-ı Süleyman mahallesindedir. Kümbeti üst taraftan çepeçevre saran kitabesinde, hicri 886 yılında ölen Melik Bayındır İbn-i Rüstem Bey’in adı yazılıdır. Ahlat kümbetleri içerisinde en ilgi çekeni olanıdır. Sütunlar ve kemerlerle binaya doğru açılan silindirik gövdesi kare kaide üzerine oturtulmuştur. Dışarı doğru taşan konik külahı ve süslemesi ile diğer kümbetlerden oldukça farklıdır.
Ahlat Çifte Kümbet
İki kümbet yanyanadır, büyük kümbet Akkoyunlulardan Bugatay Aka ile Şirin Hatun’a küçük kümbet ise Esen Tekin Hatun’a aittir. Güney ve Batı cephesindeki kitabelerde, 1280 tarihinde yapıldığı yazılıdır.
Ahlat Emir Ali Kümbeti
Bu kümbet harabe şehir yolu üzerinde bulunmaktadır. Kitabesi Rus harbinde kırıldığı için yapılış tarihi kesin olar bilinmemektedir. Mimari özelliklerinden yola çıkılarak 14. Yüzyıla ait olduğu düşünülmektedir. Kare planlı ana mekanın önünde, duvarları kademeli olarak yükselen bir kısım bulunmaktadır. Biçim özelliği olarak diğer kümbetlere benzemektedir.
Ahlat Usta Şagirt Kümbeti
Meydanlık mezarlığının güneyinde, Van gölüne oldukça yakın bir yerdedir. Ahlat kümbetlerinin en büyüğü olduğu için “Ulu Kümbet”de denilmektedir. Kitabesi olmadığı için yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Diğer Selçuklu kümbetleri gibi iki katlıdır. Alt kat mezar, üst kat ise mescit olarak yapılmıştır.
Bitlis Şeyh Babo (Üryan Baba) Türbesi
İnönü mahallesinde bir yamaçta bulunan türbenin kitabesi yoktur. Ancak içindeki mezar taşında 1834 tarihi yazılıdır. Halkın önemli ziyaret mekanlarından biridir.
Ahlat Abdurrahman Gazi Türbesi
Sahabe-i Kiramdan olan bu zat, Hz. Ömer zamanında 641 yılında bölgeyi fethetmekle görevlendirilen El-Cezire Komutanı İyaz Bin Ganem komutasında olup Ahlat’ın fethi sırasında burada şehit düşmüştür. Geç dönem Ahlat Kümbet mimarisine uygun tarzda yapılan türbesi yoğun ziyaretçi potansiyeline sahiptir. İlimiz sınırları içerisinde bulunan diğer bazı türbeler ise şunlardır : İhlasiye külliyesi içinde yer alan ; Hoca Hasan, Ziyaed-din Han, 11. Şerafhan, Üçbacılar,Veli Şemsettin Türbeleri, Nuhiye, Saidiye, Hacı Yusuf, Şeyh İsa Türbleri, Erzen Hatun Kümbeti, Şeyh Hasan Türbesi ve Güroymak Kalenderağa Kümbeti.
Bitlis Kaleleri
Bitlis Kalesi
İl merkezindeki çarşının hemen dik yamacında yer alan Bitlis Kalesi M.Ö. 312 tarihinde Büyük İskender’in emri ile kumandanlarından Leys Bedlis tarafından inşa ettirilmiştir. Kale torakla dolu olduğu için içini gezmek mümkün değildir. Ancak tepede panoramik olağanüstü güzellikte bir manzara vardır.
Tatvan Kalesi
Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Zal Paşa tarafından Tatvan’ın bugünkü Tuğ mahallesinde yaptırılmıştır.
Ahlat Sahil Kalesi
Urartular dönemine ait olan kale 1224 yılında meydana gelen şiddetli bir yer sarsıntısı neticesinde yıkılmıştır. 1556 yılında Kanuni Süleyman tarafından yeniden yaptırılmıştır.Günümüzde sadece kale mevcut olup, içindeki yapı kalıntılarına da rastlamak mümkündür.
Adilcevaz Sahil Kalesi
Van Gölü kıyısında sarp kayalar üzerine kurulmuştur. Kulesi bulunan kalenin içinde Süleyman Han Cami, cephane mahzeni, buğday ambarları, su sarnıçları, mehterhane kulesi ve 70 ev bulunduğu kaynaklardan anlaşılmaktadır. Günümüzde sadece kalıntıları mevcuttur.
Bitlis Camiileri
Ulu Camii
Bitlis Şehir merkezinde yer alan camii, kitabesine göre; Milâdi 1150 yılında Ebu’l Muzaffer Muhammed tarafından yapılmıştır. Dış görünüşündeki tek özellik kıble tarafında bulunan konik külahlı dış örtüsü ile camiden ayrı bir kule şeklinde yükselen minaresidir. Kitabesinden anlaşıldığına göre minaresi 1492 yılında yapılmıştır. Osmanlı mimari özelliklerini taşıyan minare, restorasyon çalışmaları sonucunda asıl özelliğinden uzak basit bir görünüme bürünmüştür. İbadet saatleri dışında sürekli ziyarete açıktır.
Gökmeydan Camii
Merkez Gökmeydan semtinde bulunan camii kitabesinde 1801, minare kitabesinde ise 1924 tarihleri kayıtlıdır. Sivri kemerli anıtsal birkaç kapısı vardır. Caminin kıbleye bakan dış yüzünde özenle işlenmiş mimari süslemelere rastlanır. Minaresi çok kaliteli bir işçilik ile süslenmiştir. Minare üzerinde süsleme unsuru olarak geometrik motifler, minik rozetler ve kaval silmeler kullanılmıştır. İbadet saatleri dışında sürekli ziyarete açıktır.
Şerefiye Külliyesi ve Camii
Bitlis Şehir Merkezinde yer alır. Medrese, camii, imaret ve türbe kısımlarından meydana gelmiş bir külliyedir. Kitabesine göre 1529 yılında IV. Şerefhan tarafından yaptırılmıştır. Mimari zenginliği ve özellikle giriş kapısındaki süslemelerle dikkati çekmektedir. İbadet saatleri dışında sürekli ziyarete açıktır.
Adilcevaz Tuğrul Bey (Zal Paşa) Camii
Adilcevaz-Ahlat yolu üzerinde, göl kenarındadır. 16. Yüzyılda Zal Paşa tarafından yenilendiği tahmin edilen caminin üzerinde on iki küçük kubbe bulunmaktadır. İbadet saatleri dışında sürekli ziyarete açıktır.
Ahlat İskender Paşa Camii
Eski Ahlat kalesi bulunmaktadır. Kitabesine göre H.992 (M.1584) tarihinde İskender Paşa tarafından, muhtemelen Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Yavuz Sultan Selim zamanında inşa edilen camii, Kanuni Sultan Süleyman döneminde genişletilmiştir. Camii iç ve dış yapılışı itibariyle Osmanlı Mimarisinin tipik bir örneğini teşkil etmektedir. İbadet saatleri dışında sürekli ziyarete açıktır. İlimizde bulunan gezilebilecek diğer camilerden bazıları şunlardır: Merkez Kızıl Cami, Dörtsandık, Ayne’l –Barid, Şeyh Hasan, Alemdar, Kureyşi, Taş, Hatuniye; Ahlat İskender Paşa, Emir Bayındır Camileri.
Bitlis Medreseleri
İhlasiye Medresesi, Nuhiye Medresesi, Şerefiye Medresesi, Yusufiye Medresesi ilin önemli medreseleridir. Bitlis’te bulunan medreseler, dönemin eğitim, öğretim ve kültür hizmetlerinin yürütüldüğü önemli kurumlardır. Bu medreseler açık avlulu ve kapalı avlulu plan sisteminde yapılmışlardır. Yapı malzemeleri Bitlis’in ünlü kesme taşıdır. İlimiz hudutları içerisinde bulunan medreselerin en önemlileri şunlardır;
İhlasiye Medresesi
İl Merkezinde bulunan Medrese, Selçuklular tarafından 1216 tarihinde yaptırılmıştır. Döneminin en önde gelen bilim merkezlerinden ( günümüz üniversiteleri ) biri konumundadır. Kitabesine göre 1589 tarihinde Bitlis hanlarından 5. Şerefhan tarafından onarılmıştır. Mimari görünüş açısından klasik Selçuklu estetiğinin tüm özelliklerini taşıyan şaheser, Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmak üzere restore edilmiştir. Halen ihtiyaca binaen Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılmakta olan yapı resmi mesai saatleri dahilinde ziyarete açıktır. Bahçesindeki ziyaretgah olarak kullanılan Şerefhanoğullarına ait Veli Şemsettin, Ziyaeddin Han, II.Şerefhan ve Üç Bacılar Türbeleri ile birlikte bir bütünlük arzetmektedir.
Yusufiye Medresesi
Merkez Girik düzü mevkiinde bulunan bu medresenin XVIII – XIX. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Cennet çukuru denilen kümbet ve mezarlığın bulunduğu semttedir. Bir ara kapalı cezaevi olarak kullanılmış olup, restorasyon çalışmaları halen devam etmektedir. İlimiz sınırları içerisinde bulunan diğer medreseler ise şunlardır: Nuhiye, Hatibiye, Şerefiye, Şükriye, Hatuniye, Ahlakiye, Haci Begiye, Haliliye ve Tağki İslâm Medreseleri mevcuttur.
Bitlis Hamamları
Bitlis merkezinde Şerefhanlar’a ait olan Han Hamamı ile XVI. yüzyılda Hüsrev Paşa tarafından yaptırılan Paşa Hamamı bu güne kadar varlıklarını koruyabilmişlerdir. Ayrıca kale üzerindeki Han Sarayı Hamamı ile Zeydan mahallesindeki Saray Hamamının ancak kalıntılarına rastlanabilmektedir. El Aman Kervansarayındaki hamam kalıntısı ile Ahlat ve Adilcevaz Kaleleri içerisindeki hamam kalıntıları tarihi değer taşımaktadır.
Bitlis Hanları ve Kervansarayları
Hatuniye (Hazo) Hanı
Aynı adla anılan köprünün yanı başında bulunan bir handır. Abbasilerden Sultan Evhadullah Hanın kızı Hamu Hatun tarafından XI. Yüzyılda yaptırıldığı söylenmektedir.
Papşin (Hüsrev Paşa) Hanı
Bitlis-Tatvan karayolu üzerinde bulunmaktadır. Beylerbeyi Hüsrev Paşa tarafından XVI. yüzyılda yaptırıldığı rivayet edilmektedir.
Başhan Hanı
Bitlis-Tatvan karayolu üzerindedir. XVI. yüzyılda Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa tarafından yaptırıldığı rivayet edilmektedir.
El-Aman Hanı
Anadolu’nun en büyük kervansaraylarından biri olan El Aman Hanı, dükkanları, cami ve hamamı ile bir külliye teşkil etmektedir. XVI. yüzyılda Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır. İl sınırları içerisinde bulunan diğer han ve kervansaraylardan başlıcaları şunlardır; Şerefiye, Arasa, Yusufiye, Duhan ve Kokoz Zal Paşa hanlarıdır.
Bitlis Kaplıcaları
Fay hattı üzerinde bulunan Bitlis merkez ve çevresinde sayısız kaplıcaya rastlanır. Bunlardan bazıları; Güroymak (Çukur) Kaplıcası, Ilıcak (Germav) Kaplıcası, Nemrut Dağı Kaplıcası, Alemdar, Köprü Altı, Çim Çölmüğü, Arap Köprüsü, Yılan Dirilten, Acı Su vb. kaplıcaları olarak sıralanabilir.
Bitlis Köprüleri
Narlıdere (Kasrik) Köprüsü
Bitlis-Baykan yolu Narlıdere Köyünde bulunan bu muhteşem yapının kitabesi olmadığından hangi tarihte ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Ancak, gerek köprü mimari özellikleri ve gerekse yörenin tarihi durumu göz önüne alındığında Osmanlı dönemi 16. yy. sonları ya da 17. yy. içinde yapılmış olabileceği kanaati yaygındır.
Ahlat Emir Bayındır Köprüsü
Muhtemelen 13. yy.’da inşa edildiği, ancak daha sonraki dönemlerde, özellikle 15.yy’da Akkoyunlu döneminde onarımının yapıldığı ya da yenilendiği tahmin edilmektedir.
Bitlis Gölleri
Van Gölü
Sodalı ve tuzlu suyu olan Van Gölünün yarısı Bitlis sınırları içerisinde yer almaktadır. Ahlat, Adilcevaz ve Tatvan ilçeleri Van Gölü kıyısında kuruludur. Kıyılarda pek çok plajın yanı sıra konaklama, yeme-içme tesisleri bulunmaktadır.
Nemrut Dağı ve Krater Gölleri
İlin kuzeyinde, Tatvan İlçesinin sınırları içerisinde yer alan ve yüksekliği 2935 m. olan Nemrut Dağı, volkanik bir dağdır. Bir doğa harikası olan Nemrut Dağı her yıl özellikle yaz aylarında çok sayıda yabancı ve yerli turist tarafından gezilmektedir.
Nemrut Dağı krater alanı içerisinde yer alan Nemrut Gölü, büyüklük bakımından ülkemizin birinci , dünyanın ise ikinci en büyük krater gölü unvanına sahiptir. Bitlis’e 27 km., Tatvan’a ise 13 km. uzaklıkta bulunan dağa Tatvan – Çekmece Köyü ve Ahlat – Serinbayır köyü yollarından otomobille rahatlıkla çıkılabilmektedir.
1-Çorti Aşı:Çorti,salamura lahana turşusudur ancak bu sirkeyle yapılmaz. Çorti aşını yapmak için büyük bir tencerenin içine kemikli ve yağlı etler konur. Bunun üzerine bol miktarda çorti ile döğme ilave edilerek bir miktarda su alınır ve pişirilmeye bırakılır. Etlerin pişmesine kadar devam eder çorti aşı yöremizde genellikle kışın sevilerek yenen bir yemektir. İçine bir miktar sarımsak veya biber katılması yemeğin lezzetini artırır.
2-Katıklı Dolma:Yöremizin özelliğini taşıyan yemeklerden biri de katıklı dolmadır. Katık yöremizde yoğurt anlamına gelmektedir. Yapılışı şu şekildedir;Fazla tatlı olmayan büyük bal kabakları soyulduktan sonra karpuz gibi değil de aksine olarak ortadan ikiye ayrılır. İçi temizlenir keskin bir çakı ile 2 veya 3 mm kalınlığında sarma çekilir. Çekilen bu sarma geniş bir sini veya buna benzer kapta tuzlanarak güneşte veya sobanın kenarında 1 saat ısıtılır. Böylece kabak sarma yapılabilecek duruma gelir diğer tarafta yeterli miktarda orta yağlı koyun eti makine da iki defa çekildikten sonra aynı miktarda ince bulgurla karıştırılır. Etle birlikte bir baş soğan, 2-3 adet yeşil biberle çekilir. Etle bulgura tuz biber,yabani reyhanda karıştırılarak iyice yoğrulur.
Bu hamur küçük parçalara ayrıldıktan sonra üç katlı kabakla sarılıp avuç içinde sıkıldıktan sonra gelişi güzel bir tencereye atılır. Ağzına ters şekilde bir tabak ve üstüne ağır bir cisim konulur. Başka bir yerde kaynatılmış su dolmanın üzerine konulur. Dolma çabuk piştiğinde kaynarken tabak kaldırılarak kabağın pişip pişmediği kontrol edilir ve pişmişse hemen tencere ateşten indirilir. Suyu süzülür yarım saat bekledikten sonra üzerine sarımsak ile yoğurt,kırmızı biberle kızartılmış sade yağ döküldükten sonra servis yapılır.
3- Büryan: Rivayet edilir ki, IV. Murat Revan seferine çıkarken, Bitlis’ten geçmiştir. Ordusu ile beraber yürürken, Bitlis’e yakın bir yerde bir sürü ile çobana rastlar. Çobana kendilerinin IV. Murat olduğunu, yemek olarak ikram edecek bir şeyin olup olmadığını sorar. Çoban da; et ve sütten başka bir şeyinin olmadığını, kabul ettikleri takdirde kendilerine et ikram edebileceğini söylemiştir. Çoban, hemen bir teke keser, temizledikten sonra bolca tuzlar. Daha sonra toprağı eşeleyerek derince bir çukur açar. Topladığı dalları çukurun içine atarak yakmaya başlar. Dalların tamamı yanıp, ateş kor halini alınca çukurun içine içi su dolu büyükçe bir kap bırakır. Daha sonra tuzladığı bu hayvanı kuyunun içine sarkıtır. Hava almaması, etin suyun buharıyla pişmesi için üzerini kapatır. Piştikten sonra çıkarak padişaha ikram eder. Padişah bu yemeği çok beğendiğini, ‘Büryan gibi pişmiştir’ demesi üzerine o günden sonra bu yemek hep yapılmış ve adına büryan denilmiştir.
Büryan, Bitlislilerin ‘hevur’ dedikleri tekeden yapılır. Genellikle büryan mevsimi yaz ve sonbaharın başlarıdır. Bu mevsimlerde hayvan hem besili, hem de taze ve tabi otla beslendiğinden eti güzel kokar. Kış aylarında besi hayvancılığı olduğundan, fazla rağbet görmez. Büryan eti bir gün önceden hazırlanır. Bir bütün hayvanın etleri, kopmayacak şekilde hayvanın yanlarına sarkıtılır ve bolca tuzlanarak dinlendirmeye bırakılır. Gece yarısı, saat iki civarlarında tandır yakılır (meşe ağacının dalları kullanılır). Ateş kor halini aldıktan sonra su dolu büyük bir kap, tandırın içine konur. Daha sonra pişirilecek et, çengellerle suya değmeyecek şekilde tandıra sarkıtılır ve tandırın hava almaması için ağzı kapatılır. Et bir yandan ateşte pişerken, diğer yandan tandırın içindeki suyun buharında yumuşatılır. Pişen et tandırdan çıkarılarak, kancaya asılır. Büryanın en iyi olduğu dönem, Ağustos, Eylül, Ekim aylarıdır. Üzümle beraber yemek, adet haline gelmiştir.
Tandırın içine daha önce bırakılan su, tandırdan çıkarılır. Büryandan akan yağlar bu kabın içinde birikir. Bu suyun içine pişirilmiş yağsız et atılarak ‘Avşor’ – ‘tuzlu su’ yemeği yapılır. Bolca biber dökülen bu yemek, sabahları tüketilir.
4 – İçli Köfte (Bitlis Köftesi): Bitlis kadınlarının en çok zorlandıkları yemeklerden biridir. Hem yapımı zahmetli, hem de kadınların imtihanıdır. Bu yemeği layıkıyla yapan hanımlar, rağbet görürler. Yapamayanlar ise maharetli bir ev hanımı olarak görülmezler. Yapımı zahmetli ve zaman aldığından, genellikle komşuların birbirlerine yardım etmesi gerekir.
Bitlis’e özgü diğer bazı yemek çeşitleri şunlardır:
5 – Ciğer Taplaması,
6 – Tutmanc Aşı
7 – Şekalok
8 – Gılorik
9 – Has Dolması
10 – Mişevşi
11 – Ayran Aşı
12 – Turşu Aşı
13 – Çireş Çorbası
14 – Kengerli Pilav
15 – Turşlu Dolma
16 – Fındık Dolması
17 – Gari Aşı
18 – Halise
19 – Soğan Köftesi
20 – Çorti taplemesi
21 – Gebol
22 – Keledoş
23 – Pıçoç
24 – Halim Aşı
25 – Yalancı Dolma
26 – Şille
27 – Parpar
28 – Şalgam Yemeği
29 – Soğan Yemeği
30 – Umanç Aşı
31 – Köki
32 – Jağlı Yumurta
33 – Cümür,
34 – Yarma Aşı
35 – Kurut Aşı
36 – Bezirgan Çorbası
37 – Kaklı Pilav
38 – Pazik Boranisi
39 – Cevizli fetir
40 – Şor Balıklı Pilav,
41 – Baklalı Pilav
Yemekler genellikle yerde ve toplu olarak yenir. Büyük kaplarda getirilerek ortaya konur. Herkes kendi önünden başlayarak yemeye başlar. Başkasının önündeki yemeğe kaşık sallamak, tepsiyi çevirerek iyi ve etli kısmını kendi önüne almak, görgüsüzlük olarak bilinir.
Misafir geldiğinde büyükler (erkek) bir tarafta, çocuk ve kadınlar bir tarafta yerler. Erkekler yiyip kalkmadan kadınlar yemeğe oturmazlar. Ev sahibi, misafir sofradan kalkmayıncaya kadar sofradan kalkmaz. Kalkarsa görgüsüzlük olur ve misafirinde kalkması manasına gelir. Yemeklerin en iyisi misafire ikram edilir.
Kaynak:https://bitlissite.wordpress.com/yoresel-yemekler/
Bitlis İli Tarihi
Eski bir tarihe sahip olan Bitlis Doğu Anadolu Bölgesine yer alan ilerimizden birisidir. Bir çok medeniyete ev sahipliği yapan Bitlis özellikle milattan önce 1400’lü yıllarda Urartulara yüzyıllar boyunca ev sahipliği yapmıştır. M.Ö. 7. y.y. da Asurlular, M.Ö. 6. y.y. da Medler’in hakimiyeti altına giren Bitlis ardında Pers krallığının hakimiyeti altına girmiştir. M.Ö. 4. y.y. da Makedonya’nın Kralı Büyük İskender’in hakimiyeti altına giren Bitlis M.S. 2. y.y.’dan itibaren yaklaşık 800 yıl boyunca Roma İmparatorluğunun topraklarına aitti. M.S. 10. yüzyıldan itibaren Türkler’e kapılarını açan Bitlis Alp Arslan ve ordusunu Ahlat’ta ağırlamıştır.
Bitlis, Türkler’in Anadolu’ya açılmasında çok önemli bir rolü de üstlenmiş oldu. 13. Yüzyılda Eyyübiler ve daha sonra Harzemşahlılar ve Moğolların saldırısına uğrayan ve 1514 yılındaki Çaldıran Savaşıyla Osmanlı egemenliğine giren Bitlis, Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresi altında ilim, sanat ve kültür merkezi haline geldi. Birinci Dünya Savaşı Esnasında bir süre Çarlık Rusya’nın işgali altında kalan Bitlis, Cumhuriyettin ilanından sonra il yapıldı. Tarih boyunca çeşitli medeniyetlere kucak açan Bitlis’te, bu dönemlere ait birçok kale, cami, medrese, köprü ve kervansaray yapıları bulunmaktadır.
Bu nedenle geçmiş medeniyetlerin kültür ve sanat kalıntılarıyla yan yana yaşamak mümkündür. Nemrut Yanardağı’nın patlamasıyla oluşan Van Gölü’nün, yarısından fazlası Bitlis İl sınırları içerisindedir. Tatvan, Ahlat ve Adilcevaz İlçeleri Van Gölü sahillerinin güzelliklerini, kendi tarihi özellikleriyle bütünleştirir. Özellikle uzun yıllar Selçuklu egemenliği altında kalan Ahlat’ta dünyaca ünlü kümbet adı verilen anıt mezarlar ve mezar taşları, Adilcevaz İlçesi’nde ise Urartular’a ait eserler ve özellikle Kef Kalesi, ilin tarihi zenginliğinin halkalarını oluştururlar.
Bitlis Efsanesi
Gerek Makdis’i gerekse Şerefname’nin yazarı tarihçi Sultan Şerefeddin biri Romanlılar ülkesine diğeri de Farslar’a ait yazdıkları kitaplarda, Büyük İskender için iki boynuzlu İskender diye söz ederler. Çünkü İskender’in alnında boynuz şeklinde iki et parçası vardı. Başka bir açıklamada da, her 32 yıla karn deniyor. Yıldızlarda her 32 yılda bir döndükleri için ve de Alexander (İskender) 32 yıldan fazla yaşadığı için kendisine iki karnlı adam da denmektedir. İki Karnlı Bey ( Alexander ) bu bölgeleri zapt edip Dicle kıyısına eriştiğinde, bu ırmağın berrak suyundan içer, suyun sağlığa yararlı olduğuna kanaat getirir. Oradan Diyarbakır’a gelir. Sonrada Batman kıyısından giderek Kefender Kalesi’ne varır. Fakat Bitlis’ten çıkan sudan içer içmez gözleri ışıkla dolar. Kefender’den Bitlis’e vardığında nehrin iki yatağa ayrıldığını görür. Bunun üzerine önce Avih vadisinden akan sudan içer suyun pek yararlı olmadığını anlar. Fakat Bitlis Kalesi’nin doğusundaki kaynaklardan içince, hemen orada sakin bir uykuya dalar. Bu kaynağın suyundan yedi gün boyunca içer.
Kendisinde hiçbir hastalığın kalmadığını görünce hizmetçisi Bidlis’i yanına çağırır, “benim sadık hizmetçim eğer Chasulchas olmak istiyorsan, hazinemden keselerle yeteri kadar altın al ve hemen şuraya bir kale kur. ( Bir kese 2000 altın ) Çapakçur’ dan döndüğümde bitmiş olsun. Öyle bir kale olmalı ki alınması güç olsun. Bu kaleyi ben bile kuşatsam, almakta zorluk çekeyim.” Bu emri alan Bidlis, tüm ünlü yapı ustalarını, fen bilimcileri, fizikçileri, mühendisleri kalenin yapım işleriyle görevlendirir. Bidlis, kalenin yapım işi bittikten sonra kaleye taşınır. Çapakçur’un alınışından dönen Alexander, kaleyi kuşatır. Fakat bir türlü kaleyi alamaz. “Hey, seni dinsiz adam. Bana karşımı gelmek istiyorsun?” der.
Sonrada kaleye her taraftan saldırı emri verir. Yığınla asker gece gündüz kaleye saldırır. Fakat nafile, sonuç değişmez. Büyük İskender, kaleye kapanmış olan Bidlis’in karşısında çaresiz düşer. Bidlis’e şunları söyler. “İşlediğin tüm bu suçlara rağmen seni bağışlıyorum. Çık dışarı.” Alexander’in gönderdiği elçileri Bidlis tersyüz eder. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, eski efendisinin ordusunu mancıklarla taşa tutar. Demir oklar yağdırır Alexander’in ordusuna, ordudan çok insan ölür. Savaş bu şekilde 40 gün sürer. 41. gün kalenin kayalıklarındaki bir mağaradan eşek arıları bir bulut gibi dışarı çıkarlar. Her bir arı neredeyse bir serçe kadardır.
Askerler ve hayvanlar, arılardan kaçmaya başlarlar. Arılar, Alexander’in burun ve kulaklarını sokarak neredeyse öldürürler. Oda çareyi kaçmakta görür. Bu olay Alexander’i oldukça yorar. Muş ovasına doğru geri çekilir. İşte tam bu sırada Bidlis, kaleden ayrılarak içinde mücevher olan bir kutu , kalenin anahtarı ve diğer armağanlarla Alexander’a gider. Hediyeleri atının ayakları altına bırakan Bidlis yeri öper. Sonra da hediye kutusunu kendisine sunar. Alexander “ Hey, sen kahır olası adam. Neden bunca askerimi öldürdün?” Bidlis hemen yanıt verir; “ Efendim, alınması güç bir kale inşa etmemi siz buyurdunuz. Ben de emriniz üzere yaptırdım. Öyle bir kale olmalı ki, Büyük Alexander bile almakta güçlük çeksin.” Alexander, Bidlis’i kalenin Valiliğine atar. Bu nedenle kale, Bidlis adını alır. Alexander’in emri ile yaptığı için Fransızlar’ın tarih kitaplarında burası Alexander’in payı tahtı olarak adlandırılmıştır.
Osmanlı Devleti 1912 yılında başlayan Balkan Harbi’nden yenik çıkmıştı. Birçok toprak kaybının yanında çok sayıda asker ve malzeme kaybına uğramıştı. Balkan Harbi’nin yaraları sarılmadan Almanların oyunuyla I. Dünya Harbi’nin içine girilmiştir. Birçok cephede birden savaşmak zorunda kalan Türk milleti, çok canlara mal olmuş, çok acılar çekmiş olduğu bir Kafkas Cephesi yaşamıştır.
Savaşın ilânıyla beraber seferberlik emri Bitlis şehrinde halkın görebileceği yerlere sabah erkenden asılmıştır. Seferberlik yazısını okuyan halk, Bitlis askerlik şubesine giderek askere yazılmıştır. Bu kafileyi takiben Bitlis şehrinden birçok kafile Kafkas Cephesi’ne yollanıştır. 40.000 kişilik 10 uncu Kolordunun bir kısmını teşkil eden Bitlis uşaklarının ekseriyeti şehitlik mertebesine yükselmiştir. Bu şehitler, Sarıkamış Harekâtı sırasında Allah-u Ekber Dağlarında donarak, hayatlarının baharında göçmüşlerdir.
Rus Çarı Deli Petro’nun vasiyeti gereği yıllardan beri sıcak denizlere ulaşma hayalleri içinde yaşayan Çarlık Rusya orduları harekete geçmiş, Ermeni asıllı General Yudenich’in Başkomutanlığındaki Kafkas Ordusuna Anadolu’nun doğusunun işgali emri verilmiştir. Bu emir üzerine Kafkas Ordusuna bağlı 4 üncü Kafkas Kolordusu Doğu Anadolu’ya girmiştir. Kısa bir süre içerisinde Doğu Anadolu’nun birçok şehrini işgal eden Rus birlikleriyle ona öncülük eden gözü dönmüş Ermeni çapulcuları Bitlis sınırlarına dayanmıştır.
1915 yılının Temmuz ayının bir Ramazan gecesinde, Ruslar’ın Bitlis’i işgal etmek için Başhan mevkiine geldiği haberi alınmıştır. Bu haberi alan bütün Bitlis halkı, çocuklarının ellerinden tutarak göç için yollara düşmüştür. Ancak Bitlis’teki Türk askerinin ve milis kuvvetlerin dirayetli savunması sonucunda Ruslar Bitlis’e giremeyerek geri çekilmiştir. Ancak bu sevinç fazla sürmemiş, Şubat 1916 sonlarında Rus askeri ve Ermeni İntikam Tugayları tekrar Bitlis kapılarına dayanmıştır.3
Bitlis’i savunan kuvvetlerin toplamı 1400-2000 kişi arasındaydı. Bu birliğin 600 kişilik kısmı milis kuvvetlerden teşekkül etmişti. Piyade Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk birliği, silah, cephane ve asker bakımından kendisinden çok fazla olan Rus ve Ermeni birlikleriyle savaşmak zorunda kalmıştır. Bütün direnmelere rağmen, 3 mart 1916 günü saat 05 de Bitlis işgal edilmiştir.4
İşgalden sonra özellikle Rus birliklerinin içerisinde bulunan ve Ermenileri felakete sürükleyenlerden birisi olan Antranik’in kurmuş olduğu “Ermeni İntikam Tugayları” şehir merkezine dağılarak, zamanında göç edememiş kimsesiz, yaşlı ve hastaları katletmeye başlamışlardır. Bu durumu Rus Generali Maslofski şöyle anlatmaktadır: Bitlis’in zaptından sonra 3 Mart öğle zamanı Antranik’in komutasındaki 1 inci Ermeni Taburu (İntikam Taburu) gece hücumundan evvel arkada bırakılmış olduğundan, boğaza girerken müsaade almadan şehre girmiş ve birçok Türk ailelerin toplanmış oldukları Amerikan Hastanesine koşmuşlar ve intikam kastiyle öldürmeye teşebbüs etmişlerdir.”
Bu işgalle beraber Bitlis, ikinci büyük göç olayını yaşamıştır. Göç edemeyip şehirde kalanlar Ermeni kurbanı olurken, göç edenler ise çetin kış şartları altında açlık, sefalet ve çapulcuların kurbanı olmuştur. Göç eden halk, götüremediği 1000’den fazla çocuğunu köprü altlarında, kar kümelerinin yanında ölüme terk etmiştir. Bitlis Geçitleri’nin Rusların eline geçmesi Türk Genel Kurmayı’nı düşündürmeye yönelmiştir. bu geçitlerin düşman eline geçmesi; Diyarbakır, Adana, Halep, Bağdat yolunun düşmana açılması manasına geliyordu.
Bitlis’in acil olarak geri alınmasına karar veren Türk Genel Kurmayı, Çanakkale savaşlarında büyük kahramanlıklar göstermiş ve o tarihlerde Edirne’de istirahattte bulunan 2 inci Ordunun, öncelikle 2 inci Orduya bağlı 16 ıncı Kolordunun acilen Bitlis cephesine gönderilmesine karar vermiştir. Bu Kolordunun komutanlığına Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal’i atamıştır. Albaylıktan Generalliğe yükseltilen Mustafa Kemal, 27 Mart tarihinde ilimizi ziyaret etmiş, gerekli talimatları verdikten sonra karargahını kurmuş olduğu Silvan’a geri dönmüştür. Temmuz ayı sonlarında taarruz için tekrar Bitlis’e gelmiştir.
Bitlis’te 16 ncı Kolordunun 5 inci Piyade Tümeni bulunuyordu. Bu Tümen 13, 14 ve 15 inci Piyade Alaylarından oluşmaktaydı. Yine bu Tümenin yanında sayılarının 2000 – 3000 arasında olduğu tahmin edilen Şeyh Muhammed Diyauddin (Hazret), Mutki Aşiret Reisi Hacı Musa Bey ve diğer milis birlikler bulunmaktaydı. 1 Ağustos 1916 tarihinde Mustafa Kemal tarafından taarruz emri verilmiş, 8 Ağustos 1916 tarihinde Bitlis sabah 05’de istiklaline kavuşmuştur.1
5 ay 5 dün düşman işgalinde kalan Bitlis, savaş sonrası harabeye dönmüştür. Savaşın ağır faturası halen günümüzde çekilmektedir. Savaşla beraber başlayan göç hareketleri, bütün hızıyla günümüzde de sürmektedir. Bitlis’in kurtuluşu, Türk’ün makus talihinin yenildiği gündür. Bitlis, birinci dünya savaşıyla beraber Anadolu’da işgal edilen vilayetler içinde istiklaline kavuşan ilk şehirdir. Bu kurtuluş, milli mücadelenin ilk kıvılcımıdır.
Atatürk’ün Bitlis Ziyareti
Gazi Mustafa Kemal, 7 Kasım 1916 tarihinde İlimizi üçüncü defa ziyaret etmiştir. Bu son gelişlerindeki gaye, 5 inci Tümen komutanlığındaki görev değişikliğinde bulunmak, 5 inci Tümenin arazi üzerindeki tertibatını, ihtiyaçlarını ve genel durumunu görmek, Van Harekat Müfrezesinin hareketini temin etmekti. 10 Kasım 1916 tarihinde Bitlis’e gelen Mustafa Kemal, 21 Kasım 1916 tarihinde Bitlis’ten ayrılmıştır. Bu süre içerisinde Milis Komutanlarla görüşmüş, Hastane, Askeri Birlikler, bazı türbe ve camileri gezmiştir.
15 Kasım 1916 tarihinde Rahva Ovasında bulunan Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk Birliğine bir tatbikat yaptırtmıştır. Bu tatbikatı izlemek için Başhan sırtlarına çıkmıştır. Bu sırtlardan Van Gölü’nü gördüğü vakit; “Burası çok güzel yerler. Burada bir Şark Üniversitesinin kurulması gereklidir” ifadesinde bulunmuştur.
Mustafa Kemal bu vasiyetini 1 Kasım 1936 ve 1 Kasım 1937 yılında TBMM’nin açılış konuşmasında da dile getirmiştir. Bu konuşmalarında:
“…. Bunun için memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde mütalaa ederek Garp bölgesi için İstanbul Üniversitesinde başlanmış olan ıslahat programını daha radikal bir tarzda tatbik ederek Cumhuriyete cidden modern bir üniversite kazandırmak; merkez bölgesi için Ankara Üniversitesini az zamanda kurmak lazımdır. Ve doğu bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde her şubeden ilk okulları ile ve nihayet üniversitesiyle modern kültür şehri yaratmak yolunda şimdiden faaliyete geçilmelidir.
Bu hayırlı teşebbüsün doğu vilayetlerimizin gençlerine bahşedeceği feyiz, Cumhuriyet hükümeti için ne mutlu eser olacaktır.”
1 Kasım 1937 tarihindeki Meclis açılış konuşmasında da;
“Sevgili Arkadaşlarım;
Yüksel tahsil gençlerini istediğimiz ve muhtaç olduğumuz gibi şuurlu ve modern kültürlü olarak yetiştirmek için İstanbul Üniversitesinin tekamülü, Ankara Üniversitesinin tamamlanması ve Şark Üniversitesinin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan esaslar dairesinde, Van Gölü civarında kurulması mesaisine hızla ve önemle devam edilmektedir.” Gazimizin bu vasiyeti gereği 1924 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir heyet Bitlis’e gelerek Rahva Ovasının Göle yakın kısmında arazi tetkikinde bulunmuştur.
1953 yılında o zamanki Cumhuriyet hükümeti Gazi’mizin bu vasiyetini yerine getirmek için daha önceden tetkik edilen Rahva Ovasının göle yakın kısmına temel atma girişiminde bulunmuştur. İnşaat malzemeleri stoku yapılmış, temel atma sırasında Bitlis ve Van vilayetleri arasında çıkan kavga nedeniyle (Mustafa Kemal hayatı boyunca Van’a gitmemiş ve Van’ı görmemiştir) temel atılması geçici bir süre için durdurulmuştur. Mustafa Kemal’in bu vasiyetinin yerine getirilmesi hem Gazi’mizi ve hem de Bitlis halkını mutlu kılacaktır.
Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra Anadolu’nun her köşesinde düşmana karşı ayaklanmalar ve örgütlenmeler başlamıştı. İçinde Bitlis’in de bulunduğu Doğu Anadolu toprakları üzerinde “bağımsız bir Ermeni devletinin kurulması” fikrinin ortaya atılmasıyla bu örgütlenmeler ilçelere varıncaya kadar devam etmiştir. Bitlis bölgesinde kadınlar ve erkekler arasında Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’nin kurulması sağlanmıştır. 20 Şubat 1920 tarihli yazı bu konuyla ilgilidir.
- Sivas’ta: Bitlis Vali-i Alisi Paşa Hazretlerine
- Sivas’ta: Diyarı Bekir Vali-i Alisi Beyefendi Hazretlerine
- Muhterem Paşa Hazretleri, Muhterem Beyefendi Hazretleri
Merkezi Sivas’ta olmak üzere kurduğumuz Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyetinin nizamnamesinden bir nüshasını zatınıza ve vilayetinize takdim ediyorum. Cemiyetimizin maksadı, zavallı memleketimizin haksız işgallerden, bazı yörelerde yapılan mezalim ve faciadan kurtulması için çalışmaktan ibaret olduğuna bakılarak vilayetiniz dahilinde de bir nizamname yazılarak müstakil şubelerin kurulmasına emir buyrulmasını istirham ile takdim ederim.
Bitlis İlinin Adı Nereden Gelmiştir?
Bitlis’in günümüzde kullanılan isminin nereden kaynaklandığı kesinlikle bilinmemektedir. Bitlis tarih boyunca değişik isimlerle anılmıştır. Asurlular Bit-Liz, Persler ve Yunanlılar Bad-Lis veya Bad-Lais, Bizanslılar Bal-Lais-on, Babaleison veya Baleş, Araplar Bad-Lis, Ermeniler Pageş veya Pagişi olarak kullanmışlardır. Asur dilinde Bit kelimesi yurt, Bet kelimesi kale manasında kullanılmış, Bit-Liz demek Liz’in Yurdu, Bet-Lis demek ise Liz’in Kalesi manasına gelmektir.
Bitlis ismiyle ilgili olarak tarihçilerin ittifakla üzerinde durdukları olay şöyledir;
M.Ö. 336 yılında Makedonya kralı II. Filibe ölmüş, yerine Büyük İskender kral olarak geçmiştir. (Şerefname’de Makedonyalı büyük İskender’in, peygamber olarak bilinen İskender Zülkarneyn olduğunu iddia etmektedir. Zülkarneyn “iki boynuz” manasına geldiğinden, Zülkarneyn’in sürekli doğuya hareket ettiği ve 31 yaşında öldüğünden dolayı büyük İskender olduğunu savunmaktadır. Büyük İskender’in de anlında boynuz halinde iki et yumrusu çıktığı, doğuya seferler yaptığı ve 30 yaşlarında öldüğünden dolayı aynı kişiler olduğunu tezi ileri sürülmüştür. Ancak bu fikirler bugüne kadar ispat edilememiştir.) Babil’i işgal eden İskender, ordularıyla beraber Hindistan seferine çıkmayı kararlaştırmıştır.
Bu arada İskender’in anlında boynuza benzeyen iki et parçası çıkmış, maiyetinden gizlemek için sürekli boynuzlu miğfer kullanmak zorunda kalmıştır. Derdine çare için görüştüğü bütün hekimler, şifasının sularda olduğunu ve her gittiği yerdeki suları kullanmasını tavsiye etmişlerdir. Bu nedenle Büyük İskender, uğradığı her yerdeki sularda yüzünü yıkayarak derdine çare aramıştır. Şattülarap’a vardığı zaman Dicle nehrine akan bütün suların araştırılmasını istemiş, bilginleri bu işle görevlendirmiştir. Bütün suları araştıran İskender ve mahiyeti, uzun bir yürüyüşten sonra Bitlis önlerine gelmiştir. Bitlis çayının hastalığına şifa verdiğini görünce Kösür ve Rabat sularının birleştiği yerde karargahını kurmuştur.
Emrindeki hekimler İskender’e; suyun kaynağına gitmesini istemişlerdir. Bu tavsiye üzerine Bitlis’in doğusundan akan Rabat suyu takip edilerek suyun kaynağına gidilmiştir. Ancak günlerce bu suyu kullanmasına rağmen şifa olmadığını görmüş, bu defa şehrin batısından gelen Kösür çayına yönelmiş, sonunda bu suyun kaynağı olan pınara varılmıştır. Bu pınarın bulunduğu, suların fışkırdığı o dağlık, ağaçlık yeşil tepeler İskender’in gözüne çok güzel görünmüştür. Her taraf zümrüt yeşilliğinde, reyhan ve değişik çiçeklerle bezenmişti. Bu yerin iklimi İskender’i hayran bırakmıştır. Bu güzel tabiat parçasının havasından ve suyundan faydalanmak için birkaç gün (bir hafta) burada konaklamaya karar vermiştir. Bu suyun kenarında konakladıktan bir hafta sonra, Kösür suyunun derdine şifa olduğu ve boynuzlarının kaybolduğu görülmüştür.1 Günümüzde hala bu suya İskender Çeşmesi denilmektedir. Bu çeşme Bitlis’e 10 km. uzaklıkta, Duav yaylasındadır. Derdine şifa bulan İskender bu yerin ve suyun ebedileştirilmesi için Bedlis (Badlis) veya Leis ismindeki komutanını yanına çağırarak bu çeşmeden 4 saatlik veya 12.000 adımlık uzaklıkta, Rabat ve Kösür sularının birleştiği yerde müstahkem bir kale yapmasını istemiştir. Komutanına (Şerefname’de kölesi olarak geçmektedir) dönerek; “Ben İran (bazı Kaynaklarda Hindistan) seferinden dönünceye kadar buraya öyle bir kale yap ki, benim gibi bir kral veya kumandan dahi onu ele geçiremesin. Böylece bu kalenin ve yerin ismi kuşaktan kuşağa, yüzyıldan yüzyıla ebedileşsin” demiştir. Bu emri alan Bedlis veya Leis ismindeki komutan hemen işe başlamış, bir yıl gibi kısa bir sürede M.Ö. 331 tarihinde bugün ki kaleyi yapmayı başarmıştır.
Hindistan ve İran seferinden dönen İskender şehre geldiği zaman karşısında muazzam bir kale görmüştür. Bedlis’e haber göndererek kaleyi teslim etmesini istemiştir. Kaleyi teslim etmeyeceğini, savaşa hazır olduğu bildirerek İskender’in teklifini reddetmiş ve kale kapılarını kapatmıştır. Bunun üzerine İskender bütün güçleriyle kaleyi kuşatmaya başlamıştır. günlerce uğraşmış, kaleyi alamayacağını anlayınca kuşatmayı kaldırarak Rahva ovasına doğru geri çekilmiştir. İskender’in çekildiği gören Bedlis, Rahva ovasında İskender’in atının ayağına kapanıp bir zarf içinde kalenin anahtarını sunmuş, çıkışı bu yerde olan tünelden kendilerini kaleye davet etmiştir. Kalenin anahtarlarını alan Büyük İskender; “Bre mel’un, madem ki anahtarı verecektin, niye asi olup bu kadar adamımı kırdırdın” demesi üzerine Bedlis, İskender’den Affını dileyerek; “Ey büyük fatih! Benim sana karşı başkaldırmam ve direnmem, senin daha önce vermiş olduğun emrin gereği idi. Sen; benim gibi bir kralın alamayacağı bir kale yapmamı emretmiştin. Senin emrin üzerine yaptığım bu kalenin ne kadar sağlam, fethedilmesinin ne kadar imkansız olduğunu ispat etmek amacıyla bu cüreti gösterdim. Şimdi ben ve kuvvetlerim hareketimizden dolayı müstahak göreceğiniz cezaya razı olarak emrinizdeyiz” demiştir.
Komutanın bu sözlerini çok beğenen İskender, komutanını ödüllendirmek için şehrin yönetimini bu komutanına devrederek ve şehre Bedleis adını vermiştir. O günden sonra şehrin ismi Bedlis kalmıştır. Zamanla bazı harf değişikliklerine uğrayan bu isim, günümüzde BİTLİS adını almıştır.
- Bitlis (il merkezi)
- Adilcevaz.
- Ahlat.
- Güroymak.
- Hizan.
- Mutki.
- Tatvan.
Bitlis’in ekonomisi tarıma dayanır. Faal nüfusun % 80’i tarım, hayvancılık ve ormancılıkla uğraşır.
Tarım: Ekime müsait arazinin çoğunda tahıl ekilir. En çok buğday ayrıca çavdar, darı, arpa, baklagillerden bilhassa fasulye yetişir. Tütün azdır. Fakat çok kalitelidir. “Virginia” tipinde olup özel renk ve kokuya sahiptir. Meyvecilik sebzecilikten ileridir. Cevizleri, armutları meşhurdur. Antep fıstığı, meyan kökü, elma, kiraz ve dut bol miktarda yetişir. Ahlat’ın armudu ile meyan kökü asırlardan beri ün yapmıştır. Vişne, badem, ayva ve kayısı da yetişir.
Hayvancılık: Hayvancılıkla daha çok göçebe aşiretler uğraşır. Beritan ve Alikan aşiretleri başlıcalarıdır. Koyun, keçi ve sığır beslenir. Arıcılık gelişmekte olup, Bitlis balı lezzeti, nefaseti ve beyazlığı ile meşhurdur.
Ormancılık: Bitlis’in % 80’e yakın köyü orman içinde ve yakınındadır. Ormancılık en çok Hizan, Mutki ve Tatvan’da ileridir. Orman ürünleri sanayii henüz gelişmemiştir.
Madenler: Arazi yüksek olduğundan ve kış şartlarının uzun süre devam etmesi sebebiyle maden arama zordur. Bitlis’te henüz çalışan maden işletmesi yoktur. Türk Petrol Anonim Ortaklığına Bitlis ve Siirt’te 49.922 hektarlık alanda petrol araması için ruhsat verilmiştir.
Sanayi: Bitlis’te sanayi henüz gelişme halindedir. Küçük sanayi; oto tamirciliği, teneke ve demircilik ile dokuma üzerinedir. Büyük işletmeler Bitlis Sigara Fabrikası, Bitlis Un Fabrikası, Tatvan Et Kombinası, Tatvan Yem Fabrikası ve Tatvan Tersanesi ile Adilcevaz Süt Fabrikasıdır.
Ulaşım: Bitlis ulaşım bakımından bir kavşak noktasıdır. Avrupa ile Asya’yı birleştiren demiryolu Tatvan’ın Tug İskelesinde sona erer. Tren feribotlarla Van Gölünü geçerek Van’dan demiryolu ile İran’a ulaşır.
Orta ve Güneydoğu Anadolu’dan gelen karayolları burada kesişir. Diyarbakır ve Adıyaman’dan gelen karayolu ile Muş ve Bingöl’den gelen karayolu Bitlis’te kesişerek, Van Gölü güneyini takiben Van’a ulaşır. Bitlis Güneydoğu Toroslarının geçit verdiği tek bölgedir. Van Gölünde deniz taşımacılığı yapılır.
Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/bitlis/ekonomi.html
Bitlis El Sanatları
İlimizde geçmişte ve günümüzde yapımı devam eden el sanatların şöyle sıralayabiliriz.
a) El Tezgahlarında dokunan el sanatları :
Gej ( Yöresel Kumaş ) : Mutki ve Hizan İlçelerinde dokunmakta olan bu el sanatı İl Kültür Müdürlüğü ile Mutki Halk eğitim Merkezi Müdürlüğünce açılan kurslarla desteklenmektedir. Yöresel elbiseler sadece Halk oyunlarında kullanılmaktadır. Hammadde ve pazarlama sıkıntısı çekilmektedir.
Seccade ve Heybe: Bitlis İl Merkezi ile Tatvan ve Hizan ilçelerinde halkın kendi evinde kurduğu el tezgahlarında dokunmaktadır.
Cacım : Cacım İlimiz Tatvan ilçesinde dokunmaktadır.
Aba : Aba dokuma iki çeşit olarak dokunmaktadır, Birincisi keçi kılından ikincisi ise tiftik yünden dokunmaktadır, kıl dokuma kısa kollu, tiftik dokuma ise yelek olarak dokunmaktadır. Aba dokuma Mutki ilçesinde yapılmakta ve Mutki Halk eğitim Merkezi Müdürlüğünce açılan kurslarla devam sürdürülmektedir. Abalar modern giyside kullanılabilecek durumdadır. Hammadde ve pazarlama sıkıntısı çekilmektedir.
Bitlis Kuşağı : Tatvan ilçesinde dokunmaktadır,halk oyunları aksesuarı olarak kullanılmaktadır. Sadece Halk oyunlarında kulanılmaktadır.
b) Dokuma Tezgahlarında Dokunan El Sanatları :
Halıcılık : İlimizde Halıcılık Sümer Halı destekli olarak halıcılık yapılmaktadır. Sümer Halı Tatvan ve Hizan İlçesinde faaliyetleri devam ettirmektedir. 2000 yılı içinde de İl Kültür Müdürlüğünce halıcılık kursuna başlanılmıştır.
Kilimcilik: İlimizde Kilimcilik Ahlat ve Adilcevaz İlçelerinde faaliyetlerinin sürdürmektedirler. Bu atölyeler İlçe Kaymakamlıkları Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarınca sürdürülmektedir.
c) Yöresel Ayakkabı Harik:
Yöreye has olan bu ayakkabı ( Harik ) İl Merkezinde İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün bünyesinde açılan kurslarla faaliyetlerine devam etmektedir. Yöresel Ayakkabı ( Harik) Halkoyunlarında, özel günlerde ve süs olarak şark köşesinde kullanılır. Pazarlama sıkıntısı çekilmektedir.
d) Toprak Seramik (Çömlekçilik):
İlimizde toprak seramik Mutki İlçesi Kavakbaşı Beldesi ile Güroymak İlçesi Günkırı köyünde faaliyetleri devam etmektedir.
e) İğne ve Boncuk Oyası:
Nineden toruna geçen ve eli biraz iğne tutabilen kız çocuklarının ilk öğrendikleri el sanatıdır.
f) Taş İşçiliği:
Sivil mimari tarzını oluşturan Taş İşçiliği Sanatı zarafet ve inceliği ile göz kamaştıran bir sanattır. Ahlat İlçesinde taş işçiliği sanatı yapılmakta, bu sanatı destekleme amacı doğrultusunda Ahlat Kaymakamlığınca geleneksel olarak her yıl yarışma düzenlenmektedir. Taş işçiliğinin maliyetli olması insanları daha ucuz malzemeye yönlendirmektedir.
g) Bastonculuk:
Ahlat ve Adilcevaz İlçelerinde yapılan Ahlat Bastonu ile ün salan bu el sanatı, ceviz, karaağaç, dut ve kiraz ağaçlarını el marifetiyle yöresel desen oymak ve kemik işlenerek vernik veya golmak cila ile cilalanarak Selçuklu motifleri ile süslenmektedir.
Bastonculuk sanatına desteklemek için İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Ahlat Kaymakamlığınca geleneksel yarışmalar düzenlenmektedir.
Bitlis Atasözleri
- Büyük söyleme başan gelir,
- Kırktan sonra mağara, hoş geldin bayram ağa,
- Allah verince dingo bağından da verir,
- Baba malı tez tükenir gerek evlat kazana,
- Ayağıma yer edem, gör sana neler edem,
- Kör gözden yaş, molla evinde aş,
- Acem belayem, tokem kadayem,
- Şipanem şilor, gelen gilor,
- Nur yağınca tandıra girmiş,
- Keçel derman bulsa öz başına sürer,
- Eşek bizim eşek ama çülü değişmiş,
- Görümüm geldi ölümüm geldi, beşiğim geldi tabutum geldi,
- Bir lâf duyduğunda kulağın kar, dilin lâf et,
- Az vardi acedan, bir de çıktı pacedan,
- Jüjünün balesi jüjüye şirindir.
Bitlis’e Özgü Kelimeler
- Beredayi: İşe Yaramaz
- Fittoz: Hoppa,Oynak
- Bızap : Buzağı
- Gılez : Salya
- Çapu : Alkış
- Gülyaz: Kiraz
- Çılızer : Zayıf
- Herkendaz : Ateş Köreği
- Çipin : Sinek
- Jüjü : Kirpi
- Dav : Dolu Yağmur
- Kartol : Patates
- Dırçik : Zıplamak
- Keşur : Havuç
- Dingila Fıstık : Tahteravalli
- Moz: Siyah Arı
- Pestaf : Deste
- Pişik : Kedi
- Şilor : Erik
- Şipane : Eşik
- Tıhtımorik : Bögürtlen
- Zıngılav : Çan, Zil
Bitlis Türküleri
DİDEBAN ÜSTÜNDEYİM
Dideban üstündeyim Gökmeydan baş aşağı
Dal boyun kastındayım Belinde şal kuşağı
Erenler dua etsin Alay kalkmış gidiyor
Ben murat üstündeyim Hepsi Bitlis uşağı
Giderim Van’a doğru
Yolun İran’a doğru
Kes başım kanım aksın
Kadrim bilene doğru
BİTLİS’İN ÖNÜNDE BAĞLAR
Bitlis’in önünde bağlar hanıme lele Bitlis’in başında bora hanıme lele
O yar oturmuş gül bağlar delalım lele Cahil idim düştüm tora delalım lele
Bu hasrete dayanamaz hanıme lele Beni tora düşürenler hanıme lele
Ne hastalar ne de sağlar delalım lele Dilerim yansınlar nara delalım lele
Vay hanım hanım hanım hanıma lele Vay hanım hanım hanım hanıma lele
Sensin benim yar dermanım delalım lele Sensin benim yar dermanım delalım lele
BİTLİS’TE BEŞ MİNARE
Bitlis’te beş minare beri gel oğlan beri gel Tüfeğim dolu saçma beri gel oğlan beri gel
Yüreğim dolu yare beri gel oğlun beri oğlan Sevdiğim benden kaçma beri gel oğlan beri gel
İsterem yanan gelem beri gel oğlan beri gel Doksandokuz yarem var beri gel oğlan beri gel
Cebimde yok beş pare beri gel oğlan beri gel Bir yarede sen açma beri gel oğlan beri gel
ATEM TUTEM
Atem tutem men seni Hop hopun omsun oğul
Şekere katem men seni Nur topun olsun oğul
Akşama baban gelende oğul Kınalı kavak dibinde oy
Önüne atam men seni Toyluğun olsun oğul.
Bitlis Manileri
- Bu dağın karı menem
- Gün vursa erimenem
- Yedi yıl yerde kalem
- Civanem çürümenem
**********************************************
- Bulak başı poturak
- At minderi oturak
- Bir sen söyle bir de men
- Bu sevdadan kurtulağ
**********************************************
- Şafaklar sökülende
- Al elma dökülende
- Yarimi çağırasız
- Mezarım örtülende
**********************************************
- Ay paceden gitmiyor
- Elim yare yetmiyor
- Hafta bir mercimek
- Boğazımdan gitmiyor
**********************************************
- Başında puşan kurban
- Dudağan dişan kurban
- Yalanız sana değil
- Eşan yoldaşan kurban
**********************************************
- Belediye önü taştır
- Kızların gözü yaştır
- Arvatlar ağlamayın
- Manto çarşaftan hoştur
**********************************************
- Bitlis’in etrafı dağlar
- İçinde gülden bağlar
- Fazla mektup yazardım
- yarim gariptir ağlar
**********************************************
- Kar yağar lapa lapa
- Bizim evin damına
- Kız seni alacağım
- Ananın inadına
**********************************************
- Avih’in yolu ince
- Düşümde gördüm gece
- Kuşlar kurbanız olem
- Yarimin hali ince
**********************************************
- Bitlis çayı bir düman
- Ben bu dertten kurtulmam
- Yarimi sular aldı
- Ölsem bile unutmam
**********************************************
- Bitlis çayı bulanık
- Ağlarım yanık yanık
- El alem gece uyur
- Ben her zaman uyanık
**********************************************
- Dama serdim hasırı
- Al koynuna yesiri
- Kaynana ölür ise
- Ev olur arı sili
Bitlis Halk Oyunları
Yöreye özgü halkoyunları oldukça renklidir. Doğuanadolu Bölgesinin diğer illerinde de oynanan ve aynı adla anılan oyunlar, “Bar” ve “Halay” türlerindendir. Oyunlar genelde insanın sertlik, birlik-beraberlik ve insan sevgisi duyguların ifade eder.
Bitlis Genel Halk Oyunu Çeşitleri;
- Ağır Küvenk -Nare -Değirmenci
- Sıppe -Tiringo -Kavaş
- Garzane -Deriko -Harkuşta
- Pappure -Zeybek -Meyroki
- Aşırma -Dıldıl -Küvengin Yollarında
- Temirağa -Memyane -Perijvan
Yöremizde halkoyunlarında çalgı aletleri olarak genelde davul-zurna kullanılır. Ayrıca def, bilhassa köylü oyunlarda kullanılan müzik aletidir.
Bitlis Yöresel Giysileri
Bitlis halkı yöresel giysilerini çok yönlü düşüncelerle seçmiş ve kullanmıştır. Tamamen el dokuması olan erkek giysileri, “Gej” denilen tiftik kılından dokunan kumaşla yapılır. Giyilen giysiden bayanın evlimi, bekarmı, zenginmi, nişanlımı olduğunu anlamaya yarayan özellikler mevcuttur.