ÇANAKKALE HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Çanakkale, Anadolu topraklarının kuzeybatısında yer alan, hareketli ve köklü tarihiyle dikkat çeken bir kenttir. Asya ve Avrupa kıtalarının topraklarında kurulmuş olan şehir, tarihi boyunca birçok uygarlığın yerleşim yeri olmuştur. Şehrin toprakları Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında gerçekleşen ve Türk tarihinde büyük bir öneme sahip olan Çanakkale Savaşı’na sahne olmuştur. 1915-1916 yılları arasında, Gelibolu Yarımadası’nda deniz ve karada yapılan büyük mücadeleler sonucunda İtilaf Devletleri Türk kuvveti karşısında yenik düşmüş ve bu zafer Türk tarihinde önemli bir yer edinmiştir.
Çanakkale Havalimanı’na Türkiye’nin birçok şehrinden uçuş seferleri düzenlenmektedir. Şehir merkezine 5 kilometre mesafede bulunan havalimanından servis, otobüs ve taksi vasıtasıyla şehir merkezine ulaşım sağlanabilmektedir.
İstanbul’dan Çanakkale’ye gitmek için deniz, kara yolu ve hava yolu seçenekleri mevcuttur. Uçak yolculuğu, iki şehir arasında bir saatten az sürmektedir. Kara yolu ile ulaşım ise yaklaşık 7 saat almaktadır. Eğer yolculuk İstanbul Avrupa Yakası’ndan başlıyor ise Gelibolu ve Eceabat feribotu kullanarak yolculuk süresi iki saat kısaltılabilmektedir.
Gelibolu’dan Çanakkale’ye ulaşmak için ise feribot ve motor seçenekleri mevcuttur. Gelibolu’dan feribota binerek Çardak ve Lapseki’ye ulaşılabileceği gibi Eceabat üzerinden de boğazı aşmak mümkündür. Bir diğer seçenek ise Kilitbahir’den motora binmektir.
İzmir’den Çanakkale’ye ulaşım ise kara yolu ve hava yolu ile sağlanmaktadır. Kara yolculuğu ortalama beş saat sürmektedir.
Ankara-Çanakkale arası ise ortalama dokuz saat sürmektedir. Eskişehir ve Bursa yolları takip edilerek Lapseki’ye varılabilmektedir.
Çanakkale Aynalı Çarşı
Çanakkale savaşlarında bir halk türküsüne de konu olan ünlü çarşının 1889 yılında II. Abdülhamid’in padişahlığı sırasında, Çanakkale’nin önde gelen Yahudi ailelerinden biri tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Doğrulanamayan bir iddia ise çok daha önceleri yapıldığıdır. Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” adlı eserinde de çarşıdan söz edilmektedir. Çarşıya ilişkin kayıtlar incelendiğinde İstanbul’daki Mısır Çarşısı’nın minyatürü olduğu anlaşılmaktadır.
Çanakkale Şehitliği
Çanakkale savaşlarının merkezi olan, insanoğlunun tüylerini ürperten, tarifsiz bir duygu yoğunluğunun içine sürükleyen ve bu vatanın evladı her kişinin o havayı soluyarak öğrenmesi gereken bir destanın yazıldığı Gelibolu yarımadası tarihi milli parkında kalan anıt ve şehitlikler… Çanakkale’ye gelindiğinde belki de ilk ziyaret edilmesi gereken mekan.
Çanakkale Merkez
Muhteşem Çanakkale Boğazı manzarasıyla Truva filminde kullanılan tahta atın ve antik Truva şehrinin maketinin bulunduğu Çanakkale kordon boyunu da içeren merkez, şehrin kalbi….
Çanakkale Deniz Müzesi
1462 yıllında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan, Çanakkale Savaşları’nda da kullanılan, Çanakkale Deniz Zaferi’nin kahramanlarından Nusrat Mayın Gemisi’nin orijinal boyutlarındaki maketi ve Çanakkale Savaşları’nda kullanılan çeşitli silahların bulunduğu müzeyi ziyaret edebilirsiniz.
Çanakkale Saat Kulesi
İtalyan Başkonsolosu, Emilio Vitalis tarafından 1890’larda yaptırılan bu görkemli saat kulesini de görmekte fayda var.
Truva Antik Kenti
1988 yılından beri dünya miras listesinde olan bu antik şehir 1996 yılından beri ise milli park statüsündedir. Antik medeniyetlerin beşiği kabul edilmiştir. 9 adet şehrin birbiri üzerine kurulmasıyla oluşmuştur. Truva, Troya, Troia, İlion, Vilusa gibi adlarla da anılır. Konum olarak Kazdağları eteklerindedir. Pek çok filme de konu olan Truva Atı’nı görmek için buraya uğrayabilirsiniz.
Bozcaada (Tenedos)
Bozcaada (Tenedos) bugün Çanakkale’nin bir ilçesi olup, kuzeyinde Semadirek, kuzey-batısında Limni, güneyinde Midilli, kuzey-doğusunda Gökçeada bulunmaktadır. Çevresindeki küçük adacık ve kayalıklarla 40 km2’lik bir yüzölçümüne sahiptir. Bozcaada’da yüksek tepe ve orman yoktur. Bunun yanı sıra adanın en yüksek tepesi olan ve 40 mil uzunluğundaki çevreyi kontrol eden Göztepe’den dolayı da Bozcaada ismi yakıştırılmıştır. Ege Denizi’nde Ülkemize ait iki adadan biridir. Antik Çağ’da adı Tenedos olan Bozcaada, Homeros’un İlia’da Destanı’nda bahsedilmektedir.
Heredotos Bozcaada’nın ilk yerleşimcilerinin Pelasglar olduğunu yazmaktadır. M.Ö. 334 yılında Büyük İskender Ege Adaları’na hakim olmuş, daha sonra M.Ö.1.yy’da Roma İmparatorluğu, 1455-56 yılında ise Venedik’lilerden alınan ada Ege’de Türklerin eline geçen ilk ada olmuştur. M.Ö.6. yüzyıldan Roma Dönemi’ne kadar kullanılan mezarlıkta toprak heykelcikler, çanak çömlekler bulunmuştur. Venedikliler yapılan ikinci (Yeni Kale) ve 1657 yılı yapımı Köprülü Mehmet Paşa Camii ilçenin diğer eserleridir. Bozcaada’daki Osmanlı Dönemi’nden kalma önemli tarihi mekanlar arasında; Yalı Cami, Alaybey Cami, günümüzde park olarak kullanılan Namazgah ile tarihi çeşmesi, 1870 yılında inşa edilmiş üç nefli Meryem Ana Kilisesi ziyaretçileri mimari yapıları ile etkileyecektir.
Aya Paraskevi Ayazması olarak tanımlanan mekanın Ortodoks inancında önemli bir yeri vardır. Eskiden burada düzenlenen Paraskevi Şenliklerinin yerini günümüzde Bağbozumu Şenlikleri almıştır. Şarap Fabrikaları, Rüzgar Santrali, Bozcaada Bağları, Alaybey Cami, Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi, Göztepe, Habbele, Çamlık piknik alanı,Namazgah Çeşmesi, Ada Evleri, Bozcaada Yerel Tarih Araştırma Merkezi, Tuz Burnu, Köprülü Mehmet Paşas Cami, Ayazma Yat Limanı, Mermer Burnu, Polente Deniz Feneri adada mutlaka görülmesi gereken yerlerdir. Günümüzde Ağustos ayında “Bağ Bozumu Şenlikleri” yapılan adada, 4 şarap fabrikasının yanısıra, evlerde de şarap yapılmaktadır. Eski çağdaki adı Tenedos olan adaya Geyikli Yükyeri İskelesi’nden kalkan arabalı vapurla ulaşılmaktadır.
Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı (Eceabat)
Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Marmara Bölgesinde, Çanakkale ili sınırları içindedir. 1973 yılında Milli Park ilan edilmiştir. Yüz ölçümü 33.490 hektardır. Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park sınırları dahilinde 1 İlçe (Eceabat) ile 8 köy bulunmaktadır.
Çanakkale Savaşları Türk Milletinin dünyanın en güçlü devletlerine karşı, Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in önderliğinde insanüstü direnmesi ile kazanılan bir savunma destanıdır.
8,5 ay süren bu savaşta Boğaz’ın iki yakası adeta cehenneme dönüşmüş, yarım milyona yakın can kaybı olmuştur. Birinci Dünya Savaşında İtilaf Devletleri ile Osmanlı Ordusu arasında cereyan eden dünyanın en büyük savaşlarından biri olan Çanakkale Savaşında yüz binlerce kayıp anısına yapılan anıtlar ve düzenlenen şehitlikler savaşın acılarını hatırlatmasının yanı sıra tarihin muhteşem zaferlerinden birini gözler önüne sermektedir.
250.000’i aşan Türk şehidinin aziz hatıraları üzerinde yükselen anıtlar ve yine 250.000’i aşkın İngiliz, Fransız, Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin gömülü olduğu alanları içine alan Milli Park, bugün bütün dünyaya barışın değerini anlatmaktadır. Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı içerisinde 56 yerli anıt ve şehitlik 35 Yabancı Mezar ve Anıtları bulunmaktadır. Her yıl 18 Mart ve 24 Nisan tarihlerinde Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları törenlerle anılmaktadır.
Çanakkale Şehitler Abidesi
Gelibolu Yarımadasının uç kısmında, Morto Koyu gerisinde yükselen Hisarlık Tepe üzerindedir. Çanakkale Savaşlarında şehit olanların hatırasına inşa edilmiştir.Temeli 19 Nisan 1954 tarihinde atılmış ve 21 Ağustos 1960 tarihinde ziyarete açılmıştır. Ana kaidenin ayaklarındaki rölyefler 2002 yılında tamamlanmış, 2004 yılında tören alanı ve sembolik şehitlikte değişiklikler yapılmıştır. 2005 yılında restorasyondan geçen anıt, 2007 yılında bulunduğu alana yeni şehitlik inşa edilmesiyle son şeklini almıştır.
Yüksekliği 41.70 cm olan abide, 625 metre karelik bir alanda dört ayak üzerinde yükselmektedir. Uzaktan bakıldığında Mehmetçiğin “M” harfi şeklinde gözükmektedir. Abidenin tavanına mozaikten bir Türk Bayrağı işlenmiştir.
Abidenin girişinin sol tarafında ise 1992 yılında yaptırılan sembolik şehitlik, yurdumuzun her köşesinden Çanakkale’ye koşarak en kıymetli varlıkları olan canlarını veren şehitlerimiz için yaptırılmıştır. Şehitliğin giriş kapısının hemen sağda Mustafa Kemal’in 1934 yılında yabancı askerlere hitaben yazdığı ve zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından Anzak Günü’nde okunan sözleri yer almaktadır:
“Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Kaz Dağı Milli Parkı (İda Dağı)
Muhteşem manzaraları, dinlendirici yeşil alanları ve birçok kaplıcasıyla Kaz Dağı Milli Parkında, doğanın estetiğini mitolojik hikayelerle hissedebilirsiniz. Mitolojide Afrodit, Hera ve Athena arasındaki Dünyanın İlk Güzellik Yarışmasının burada yapıldığını görürüz. Hikayeye göre Tanrılar, Thetis ile Peleus’un düğünü için toplandıklarında, düğüne davet edilmeyen Eris (Nifak), Athena, Hera ve Afrodit’in bulunduğu yere altın bir elma atar. Elmanın üzerinde “en güzeline” yazılıdır.
Üç tanrıça arasında “en güzel benim” tartışması başlar. Zeus, en güzelin seçilmesinde hakem olarak İda Dağı’nda bulunan Paris’in görevlendirilmesini buyurur. Tanrıçalar, Paris’in önünde güzellikleriyle övünüp, ona armağanlar vaad ederler. Hera, Paris’e kendisini seçmesi durumunda evrenin krallığını; Athena savaşta yenilmezliği; Afrodit ise kadınların en güzeli Helena’nın aşkını vaad etmektedir. Bunun üzerine Paris, üç tanrıçadan en güzelinin Afrodit olduğuna karar verir ve altın elmayı ona verir. Kazdağları, Anadolu yarım adasının kuzeybatısında yer alan, Biga yarım adasının en yüksek dağıdır. Ege Bölgesi ile Marmara Bölgesini birbirinden ayırır. Kazdağları Çanakkale ve Balıkesir sınırları içerisinde bulunmaktadır. Edremit körfezinin kuzeyini takiben, kuzey doğu-güney batı yönünde 60 – 70 km. uzunluğunda olan Kazdağları, batıda Dede dağı, ortada kazdağı, doğuda Eybek dağı, kuzeydoğuda Gürgen, Kocakatran, Küçükkatran ve Susuz (Sakar dağı) dağlarından oluşur.
Bayramiç’in doğu yönündeki Evciler Köyü’nün 5 km. ilerisinde Kazdağları’nın güzel mesire yerlerinden birisi var. Ayazma denilen ve bol suyun aktığı yörede mitolojide Paris’in tanrıçalar arasında güzel seçmesine nazire olarak her yıl güzellik yarışması düzenleniyor. Kaz Dağları üzerinde en güzel yerleşimlerden biridir Kalkım. Son dönemde turizmde de atağa kalktı. Ekoturizm, atçılık, trekking tutkunları bu güzel beldeyi keşfettiler.Kalkım’a dileyenler Edremit üzerinden, dileyenler Çan, Yenice üzerinden gidebilir.
Assos (Ayvacık)
Assos, Çanakkale’nin 87 km. güneyinde, Ayvacık ilçesi Behramkale Köyü sınırlarında bulunan antik bir liman kentidir. Aynı zamanda bir öğretim merkezi olarak bilinen Assos’ta, İlk çağ’ın ünlü filozofu Aristoteles bir felsefe okulu kurmuş zooloji, biyoloji ve botanik konularında da önemli araştırmalar yapmıştır. Doğu ve Batı olmak üzere iki girişi olan antik kent, eski bir volkan konisi üzerine kurulmuş olup, güneye doğru uzanan teraslar üzerindeki yapı topluluklarından oluşur. Kentin etrafını çeviren 4 km.lik surların önemli bir bölümü bugün hala ayaktadır.
Akropol’de yer alan Athena Tapınağı, Arkaik Çağ’da inşa edilmiş Anadolu’nun en eski Dor tapınaklarından biridir. Denize yönelik muhteşem manzarasının yanında bu tapınak, mimari anlamda hem Dor/ Yunan hem İon / Anadolu özelliklerini yansıtması bakımındn Ege’nin iki yakasının kültürel bir sentezini oluşturur. Akropoldeki bu tarihi kalıntılar arasında Athena Tapınağı, Edremit Körfezi’nin gün batımında büründüğü muhteşem manzaranın izlenebileceği en uygun mekandır. Buradan denize doğru inildikçe agora (çarşı), gymnasium (düşünsel ve bedensel eğitim merkezi) tiyatro, bouleuterion (kent meclisi binası) ve nekropol (antik mezarlık) sıralanmaktadır.
Antik dönemde tragedya ve komedya gibi oyunların oynandığı 4000 seyirci kapasiteli tiyatronun büyük bölümü korunmuş durumdadır. Akropolün hemen kuzey köşesinde Osmanlı Sultanı I.Murat’ın 14. yüzyılda yaptırdığı tek kubbeli cami bulunmaktadır. Behramkale köyü sınırlarındaki Osmanlı döneminden kalma köprü tümüyle ayakta olup halen kullanılmaktadır. Assos henüz bozulmamış doğal çevresi, denizi, otel, pansiyon ve Kadırga Koyu’ndaki uzun ve temiz sahilleri ve köyü ile hemen her yaştaki ziyaretçinin isteklerine cevap verebilecek nadir bir ören yeridir.
Çanakkale Yenice
Kazdağlarının eteğine kurulmuş olan Yenice, Çanakkale’nin en büyük ilçesidir. İlçenin en dikkat çeken özelliklerinden birisi bitki örtüsüdür. Ormanlık alanlarda yükseltinin dolayısıyla değişen mikroklima ve yetişme çevresi koşullarının etkisi ile değişik ağaç türleri ve bunların oluşturduğu karışık topluluklar vardır. Bölge ormanlarında Akdeniz, Karadeniz ve kara ikliminde yetişen türler (Kızılçam, Karaçam, Meşe Türleri, Kestane Göknar, Gürgen, Kayın, Çınar, Kızılağaç, Dışbudak, Ihlamur, Fındık) görülmektedir.
Yenice Ormanları, endemik Kazdağı Göknar’ı( Abies egui-trojani) ve nadir bulunan türler bakımından da dikkat çekicidir. Kazdağı Göknarı’nın vatanı Kazdağı’dır. Adını Troya Antik antik kentinden alan bu göknar türüne yalnızca bu yörede rastlanmaktadır. Yenice, alternatif turizm olanakları bakımından (termal-doğa sporları-atıcılık vb.) cazibe merkezi durumundadır. Asar Mevkii 27.02.2007 tarih ve 2007/11712 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Turizm Merkezi olarak ilan edilmiştir.
İlçede kısmen doğa turizmi yapılmaktadır.
Nesli tükenmekte olan hayvanlardan karaca ve doğal alabalığın varlığı bölgedeki zengin faunanın örneğidir. Yapılan Arkeolojik çalışmalarda bölgede, Truvalılar, Hititler, Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğuna ait kalıntılara rastlanmaktadır. Troia’lıların at yarışı düzenledikleri Agonya Ovaları ve M.S. II. Yüzyılda İmparator Hadrianus’un ayı avı düzenlediği Asar Dağlarında birçok tarihi kalıntı da mevcuttur.
- Hadrianus Kalesi (Asar Kale)
- Küçük Hisarlık
- Baba Kale (Taban Kale)
- Çal Kale
- Üvecik Tepesi
- Kabalı Hisar Tepe
- Kabalı Kilise Patlağı
- Çırpılar Hisar Tepe
- Çınar ve Seyvan Köyü
İlçedeki antik yerleşimlerdir. Yenice’nin en eski yerleşimi Seyvan Köyünde Issız Cuma adıyla anılan ahşap çatılı cami mimarisi ile dikkat çekmektedir. İlçede, Doğa yürüyüşü, Doğa Fotoğrafçılığı, Yamaç Paraşütü, Dağ Bisikleti yapılabilecek turizm aktiviteleridir. İlçe merkezinde ve Kalkım’da 3 yıldızlı birer otel bulunmaktadır. İlçede ki toplam yatak kapasitesi 250’nin üstündedir. Çanakkale- Yenice arası 90 km dir. Karayolu ile ulaşım sağlanmaktadır.
Troia Örenyeri
Troia Antik kentin yeri ve kalıntıları Çanakkale Boğazı güney girişinde, Erenköy (İntepe) Beldesi, Tevfikiye (Asarlık) köyü yakınında Hisarlık (eski Pergamos) mevkiinde ovaya egemen bir tepecik üzerindedir. Çanakkale İl merkezine 30 km. mesafededir.
Kent için kullanılmış iki isim de Homeros’tan çok daha eskiye dayanmaktadır. Destan eskilerden anlatıla gelerek Homeros’a kadar ulaşmıştır. Homeros’un İliada destanında aynı yer için hem Troia hem de İlios ismi kullanılmıştır. İliada Destanı’nda 49 kez Troia, 106 kez İlios ismi geçmektedir. İliada’da “kutsal İlios” tanımlaması sıkça rastlanır.
Daha az kullanılan Troia ise “sağlam duvarlarla çevrilmiş”, “güçlü kuleli”, “geniş caddeli”, “rüzgarlı” tanımlamalarla birlikte anılmaktadır. Troia Çanakkale Boğazı girişi yakınındaki Hisarlık mevkindeki Tunç Çağından kalma kale ve kentle birlikte Troia Savaşı sonunda yok edilen Kral Priamos’un efsanevi kentinin ortak adıdır. Troia, İlios ya da İlion olarak da anılıyordu. Troia’da zengin bir amatör arkeolog olan Heinrich Schliemann Homeros’un İliada Destanı’ndan yola çıkarak 1870 yılında antik şehri bulmak için kazılara başladı. Amacı arkeolojik olmaktan çok defineciliğe yakındı. Priamos’un efsanevi hazinesini arıyordu. Troia II evresinden kapı ve rampanın yanındaki bir çukurda gerçekten de bir hazine buldu. Sonradan uzmanların Priamos’un hazinesi olmadığı görüşüne vardıkları hazineyi kaçırdı. Hazine uzun süren bilinmezlik döneminden sonra Rusya’da Puşkin Müzesi’nde ortaya çıktı.
Troia ile ilgili en popüler öykü de bu oldu. Troia başından beri büyük tartışmalara konu oldu; bilim çevrelerindeki tartışmalar günümüzde de sürüyor. Büyük kamplaşmalara neden olan Troia’da ilk bilimsel kazılar Schliemann’dan çok sonra Wilhelm Dörpfeld yönetiminde yapıldı. Ancak bu kazılarda da “bir şeyler bulabilmek” için kent höyüğünün altı üstüne getirildi. 1932 – 1938 yılları arsında Cari W, Blegan başkanlığında Amerikalıların yaptığı kazılarla Troia bilimsel yönden yeterli düzeyde incelenmeye başlandı. Günümüzde de süren kazıları 1988’den 2005 yılına kadar Tübingen Üniversitesi adına Manfred Korfmann yönetmiştir. Prof. Korfmann Troia ve çevreyle öylesine bütünleşmiştir ki, adını Manfred “Osman” Korfmann yapmış ve Türk vatandaşlığını almıştır.
Prof. Korfmann’ın 2005 yılında vefatından sonra, Tübingen Üniversitesi, Prehistorya ve Protohistorya Bölümünden, Prof. Dr. Ernst Pernicka ve ekibi tarafından yürütülen kazı 2012 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile iptal edildi. Devir teslim çalışmaları 26-28 Haziran 2013 tarihleri arasında gerçekleşecektir.
Gökçeada (İmroz)
Antik dönem yazarlarından Plinius, Imbrus veya Imbros olarak bahsettiği Gökçeada’nın ismi Osmanlı döneminde İmbros’tan İmroz’a dönüştürülür. Ada’nın adı Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinde İmroz şeklinde geçmektedir. Ege’nin bu şirin adası, Gökçeada ismini 29 Temmuz 1970 yılında almıştır. Adanın en eski yerleşiklerinin Pelasglar olduğu bilinmektedir. Miltiades adayı M.Ö. 500’de Atina’ya bağlamıştır. Roma egemenliğine kadar Atina yönetiminde kalmıştır. 1455’te Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılan Gökçeada, 1922 – 1923 yılları arasında Yunan işgalinde kalmıştır. 1923 yılında Lozan Antlaşması’na göre 22 Eylül 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır.
Parion (Biga)
Parion, Çanakkale İli, Biga İlçesi, Kemer Köyü sınırlarında bulunmaktadır. Marmara Denizi kıyı kenti olan Parion, 2005 yılından beri yürütülen çalışmalarda özellikle nekropolis alanında elde edilen veriler göz önünde bulundurulduğunda bir Troas kenti olduğu kabul edilmektedir. Antik Parion, batısında Lampsakos, doğusunda Priapos ve güneyinde Skepsis gibi önemli kentlerle komşudur. Eusebius, Parion’un M.Ö. 709 yılında kurulduğunu söylemiştir. Parion isminin kökeni ile ilgili üç görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilki Parion kökeninin Paros’tan geldiği, diğeri Erythrailı göçmen Iason ve Demetria’nın oğlu Parius’dan türediği, sonuncusu da ismin Troia prensi Paris’ten kaynaklandığı ve Paris’in şehri anlamına geldiğidir.
Parion M.Ö. 478-477’de Delos Birliği’ne üye olmuştur. M.Ö. 431-404 yıllarında Atinalılar ile Spartalılar arasında patlak veren Peloponnessos Savaşları’nda Parion, Atinalılar’ın tarafında yer almıştır. Kent M.Ö. 387’de Kral Barışı sonrası tekrar Pers egemenliği altına girmiştir. Büyük İskender’in M.Ö. 334’te Persler’i Granikos Savaşı’nda yenmesiyle Anadolu’da yeni bir dönem başlamıştır. M.Ö. 188’de yapılan Apameia Barışı sonrası Romalılar’ ın Pergamon Krallığına bıraktığı Troas,M.Ö.133’te Kralı III. Antiokhos’un ölmüyle tekrar Romalılara bırakılmıştır. Kentin öneminin farkında olan Roma, Parion’u ilki Julius Caesar ya da Augustus Dönemi’nde, ikincisi de Hadrianus Dönemi’nde olmak üzere iki kere koloni kenti olarak ilan edilmiştir. Kentin Hadrianus Dönemi’nde ikinci kez elde ettiği statüden sonra mimari faaliyetlerinde hızlanma olduğu tahmin edilmektedir.
Özellikle kentin en göze çarpan yapılarından biri olan ve M.S. 2. Yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen tiyatronun mimari bezemeleri ve kabartmaları da bunu doğrular niteliktedir. M.S. 2. Yy’dan itibaren Hıristiyan toplulukların bulunduğu bir kent olan Parion, Bizans Dönemi’nde de önemini yitirmediğini ve önemli bir piskoposluk merkezi olduğunu Eustathis, (M.S. 312 – 330) Hesychius (M.S. 431) ve Thalassius (M.S. 451) adlı rahiplerin Parion’da görev yapmasından anlaşılmaktadır. İlk defa Herodot ve Ksenophon daha sonra da Strabon’un bahsettiği Parion’da İ.Akşit, 1970’lerde Çanakkale Müzesi adına yüzey araştırması yapmıştır. Bu çalışmaların ardından 1997 yılında Prof. Dr. Cevat BAŞARAN başkanlığında yüzey araştırmaları yapılmış ve 2005 yılından itibaren ilk bilimsel kazılara kentin Güney nekropolünde başlanmıştır. Daha sonraki yıllarda çalışmalar, Roma Tiyatrosu, Roma Hamamı, Yamaç Kapısı, Odeion, Hellenistik Kule ve Sondaj Yapısında da sürdürülmüştür.
Parion Artemisi
Parion’da kazı yapılan bölgelerden biri olan ve kentin önemli yapıları arasında yer alan odeionda, 2012 yılındaki çalışmalar sırasında, parçalar halinde bir mermer heykel ortaya çıkarılmıştır. İlk bulgulara göre M.S. 2. Yüzyıla ait; bazı parçaları kayıp, giysili kadın heykelinin, sol elinde tuttuğu yay ve sol el orta parmağı altına sıkıştırılmış ok ile sol yanında duran kütüğün üzerine yerleştirilmiş sıçrar durumdaki köpek-tazı ve önündeki geyik-ceylan başı ve olasılıkla sırtındaki sadak dolayısıyla, Tanrıça Artemis’e ait olduğu tahmin edilmektedir. Heykel, yaklaşık 1.70 m. Yüksekliğinde, kaliteli beyaz mermerden yapılmış olasılıkla yangında yok olmuş üst gövde parçaları da dikkate alındığında, bugüne kadar ele geçen Tanrıça Artemis heykelleri arasında çok yakın bir benzeri bulunamayan grupta, özgün bir kompozisyon olduğu ortaya çıkmaktadır. Heykele ait başka parçaların da bulunma ihtimali nedeniyle, korumaya alınan heykel yapılacak restorasyon sonrası bütünüyle sergilenecektir.
Parion Kentauros Triton
Parion kenti yüzey araştırmalarında akropolün doğusundaki çöküntü sayesinde tiyatro olduğu anlaşılan yapı, ilk defa 2006 yılında kazılmaya başlanmıştır. Tiyatroda ele geçen çok sayıda mimari eleman yanında, 2012 kazı sezonunda, Kentauros-Triton? Heykeli bulunmuştur. Tiyatro sahne binası içinde aktör odaları denilebilecek bölüme diğer bloklarla birlikte taşınmıştır. 130 cm. yüksekliğindeki heykelin baş kısmı kırık olarak ele geçmiş ve onarılmıştır. Kolları kırık olan heykelin alt bölümü de kayıptır. Benzeri görülmeyen bu heykelin, yapının alınlık bölümünde köşelere yerleştirildiği düşünülmektedir. Heykel M.S. 2. Yy’a tarihlenmektedir.
Çanakkale Arkeoloji Müzesi (Merkez)
Çanakkale’de Müzecilik faaliyetleri Atatürk’ün zamanında başlamıştır. 1936’da Zafer Meydanında tarihi mermer ve taş eserler toplanması ile başlanılmış, 1965 yılında ise yine aynı meydan da bulunan kilisenin ek binasında Müze Müdürlüğü kurulmuştur. 19. yy. sonlarında Çanakkale’nin birçok antik kentinde kazı yaparak bulduğu eserlerin çoğunu yurt dışına çıkaran, çok az bir bölümü Türkiye’de kalan Frank CALVERT’in koleksiyonunun bir bölümünün Çanakkale Müzesine devir edilmesi, Ayrıca Troia’da 1932-1938 yılları arasında üçüncü dönem kazılarını yapan Carl BLEGEN’in Troia eserlerinden bir kısmının Çanakkale’ye getirilmesiyle Müzenin koleksiyonu oluşmaya başlar.
1959 yılında Dardanos Tümülüs’ünde ortaya çıkarılan zengin buluntular Çanakkale tarihinin Troia’dan sonra en önemli keşiflerinden biri olur. Dardanos Tümülüs’ünde ve Bozcaada’ da, Tenedos antik kentinin nekropolünde ortaya çıkan önemli buluntular sonucu bu günkü müze binası planlanmıştır. Yeni müze 1984 yılında yapımı tamamlanarak hizmete açılır. Zafer Meydanındaki Müzenin eserleri de yeni müzeye taşınır. Çanakkale Müzesinde; Çanakkale de bulunan antik kentlerden ve çevresinden gelen eserler kronolojik sıra gözetilerek sergilenmektedir. Müzede 12.747 arkeolojik eser, 15.237 sikke ve 2.714 adet etnoğrafik eser koruma altındadır.
Troia Salonu
1870 yılında H. SCHLİEMANN’la başlayan, 1893 yılında W. DÖRPFELD ve 1932 yılında C. BLEGEN, 1987 M. KORFMANN başkanlıklarında yapılan Troia kazılarında ortaya çıkan eserler Kronolojik sıra ile teşhir edilmektedir. Ülkemizdeki ilk höyük kazılarından olan Troia, Arkeolojide Erken Tunç Çağı ile Demir Çağı (3000-1250) arasındaki seramiklerin tarihlenmesinde mihenk taşı oluşturması nedeni ile oldukça önemlidir. Bu seramikler Erken Tunç Çağı ile Geç Tunç Çağı arasındaki seramik teknolojisinin gelişimini göstermektedir. Sergilenmekte olan bu eserler binlerce yayında yer almış ve uluslararası sergilerde teşhir edilmiş, arkeoloji dünyasınca tanınan özgün eser guruplarından oluşur.
Assos Salonu
Assos antik kenti kazılarında 1980 yılından bu yana çıkan buluntular sergilenmektedir. Bu bölümde lekytos’lar, kaseler ve tanrıça figürinlerinin yanı sıra bir çocuk mezarından çıkan pişmiş topraktan yapılmış, kolları ve bacakları ekleme kukla, oyuncaklar konusunda aydınlatıcı bilgi vermektedir.
Dardanos Tümülüsü Salonu
Çanakkale Merkez, Çınarlı Köyü sınırları içinde, 1959 yılında tespit edilen Dardanos Tümülüsü, antik çağda bölgeye ismini veren Kral Dardanos’un kenti olan Dardanos antik kentinin kurucularının aile mezarı olması nedeni ile önemlidir. Mezar odası içinde elde edilen 300’den fazla arkeolojik obje salonda sergilenmektedir. Bunlar arasında altın takılar. Taş ve pişmiş toprak kaplar, pişmiş toprak heykeller ve yazıtlı bronz kaplar bulunmaktadır.
Afrodit Heykelciği
Dardanos Tümülüsünün en önemli buluntusudur. M.Ö. 4.yy. heykeltraşlarından olan Praksitele’sin ‘’Knidoslu Afrodit’’ adlı eserinin M.Ö. 1. yy da yapılmış olan en erken kopyasıdır. Hamamda güzellik tanrıçasını anlatan heykel, sağlığı ve güzelliği sembolize eder. Ayrıca heykeltraş tanrıçayı çıplak betimleyerek, sanattaki özgürlüğü vurgulama cesaretini göstermiştir.
Polyksena Lahti
1994 yılında Biga İlçesi Gümüş Çay Beldesi, Kızöldün Tepesi tümülüsü kazısında ortaya çıkartılmıştır. Lahit Marmara Adası mermerinden yapılmıştır. Kiremit üçgen çatısı ile bir konut tarzında tasarlanan lahidin üzerindeki işlemeler, Kral Priamos’un kızı Polyksena’nın Akhileus’un mezarı üzerinde kurban edilmesini anlatır. Lahit özelliğinden ve kazı sırasında elde edilen buluntulardan dolayı M.Ö. 6.yy. sonlarına tarihlenmektedir.
Hadrian Heykeli
Anadolu M.Ö. 133 den sonra Roma’ya bağlanması ile Roma’nın bir eyaleti durumuna gelir. M.S 117-138 yıllarında Roma imparatoru olan Hadrian’da Troai’da imar faaliyetlerinde ve yardımlarda bulunur. Bu yardımların anısına Troia’ya dikilen heykelidir. Zırhlı olarak betimlenmiştir.
Gelibolu Mevlevihanesi
Gelibolu Mevlevihanesi, içlerinde çile çıkarılan, derviş yetiştirilen 15 Mevlevi Asitanesinden birisidir. 17. Y.Y da (Muhtemelen 1621 tarihinden önce) kurulan Mevlevihane bu onbeş Asitane içinde en geniş araziye ve en haşmetli Semahaneye sahiptir. Binalardan bugüne kalanlar, Hamza koy askeri bölge içinde ve deniz kenarına yakın alanda bulunan semahane-türbe ve taç kapıdan ibarettir. Mevlevihane’nin banisi ve ilk postnişini yeniçeri ağalarından Kara Hasan Ağa’nın oğlu Ağazade Mehmet Hakiki Dede’dir. Mevlevihane kendisine izafeten Ağazade Dergâhı adıyla anılmıştır. 1.Dünya Savaşı sırasında Mevlevihane’nin son şeyhi Burhaneddin Dede yedi dervişiyle birlikte Dördüncü ordu emrindeki Mevlevi alayına katılıp üç yıl Şam da kalmıştır.
Gelibolu’nun düşman işgaline girmesiyle birlikte cephanelik olarak kullanılan Mevlevihane uzun bir süre Askeri alan içerisinde yer aldıktan sonra 1994 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından satın alınarak onarılmış olup, 17 Eylül 2005 tarihinde ziyarete açılmıştır. Şuan kullanım ve denetimi Gelibolu İlçe Kaymakamlığınca sürdürülmektedir. Mevlevihaneler, Mevleviliğin Osmanlı Coğrafyasında yayılmasını sağlamıştır. Mevlevihaneler tarihte bir edep ve irfan merkezi olarak insanların manevi ihtiyaçlarını karşılamalarının yanında aynı zamanda bir kültür ve sanat merkezi olarakta işlev görmüşlerdir.
Gelibolu Mevlevihanesinde Çanakkale Valiliği tarafından Şeb-i Aruz törenleri kapsamında “Balkan Coğrafyası Çanakkale de Buluşuyor” etkinliği gerçekleştirilmektedir. Gelibolu Mevlevihanesini Koruma ve Mevlevi Kültürünü Tanıtma Derneğitarafından her ay Sema Törenleri yapılmaktadır.
En güzel başlangıç olur: Ovmaç çorbası
Soğan ve unun bir araya gelmesiyle oluşan, tercihe göre üzerine salçalı ya da kırmızı pul biberli bir sos hazırlanan bu güzelim çorba, az malzemeyle yemek yapmanın çok daha fazla hüner gerektirdiğinin en lezzetli kanıtlarından. Kaselerce içilir.
Taze taze içmek gibisi yok: İskorpit çorbası
Denizin nimetlerinden bol bol faydalanan mutfaklardan olan Çanakkale, iskorpit balığından yapılan çorbasıyla iddiasını konuşturuyor.
İskorpite eşlik eden domates, un, havuç ve türlü çeşit yeşillik de işin içinde dahil olunca ortaya çok özel bir lezzet çıkıyor. Bu çorba, Çanakkale’ye yolunuz düşerse denemeden dönmemeniz gerekenler arasında başı çekiyor.
Ispanağı en sevmeyene bile sevdirir: Ispanak çorbası
Ispanak öyle bir tat ki seven çok sever, sevmeyen de hiç sevmez ya hani… Bu çorba, en sevmeyene bile sevdirecek bir lezzette.
İçinde ıspanak haricinde domates salçası, un, sarımsak, sirke ve soğan gibi malzemeler yer alıyor. Özellikle uzun ve soğuk kış akşamlarında iç ısıtmak için ondan iyisi olmuyor.
Daha önce belki de hiç duymadınız: Tumbi
Çanakkale’nin yöresel lezzetlerinden en güzel ve en özel olanlarından biri tumbi. İçinde göce, patlıcan, domates ve maydanoz gibi lezzetler gizli.
Tavada kavrulduktan sonra fırındaki yolculuklarına uğurlanan bu minikler, tatlarının güzelliğini ise zeytinyağıyla perçinliyor. Dumanı üstünde sofraya çıktığında insan kaç tane yediğini sayamıyor.
Ispanağa bir güzellik daha: Çırpma
Şehrin ıspanağa güzelliği çorbayla bitmiyor, çırpma yemeğiyle de tüm lezzetiyle devam ediyor. Ispanak ve soğanın, un ile sudan oluşan karışımla bir araya gelip fırında nar gibi kızarmasıyla oluşuyor çırpma. Bir yiyen bir daha unutamıyor tadını, her gün olsa bıkmadan yenecek bir lezzet oluveriyor bir anda.
Bir tür mantar aslında: Melki yemeği
Görüntüsü oldukça farklı olan bu yemek, aslında melki adlı bir mantarın başrolde olduğu nefis bir lezzet. Mantarların buluştuğu malzemeler arasında ise soğan, salça ve tuz karabiber ikilisi bulunuyor. Az ve öz malzemeyle hazırlanabilecek en güzel ana yemeklerden sayılıyor.
Besleyicilikte üstüne tanımaz: Yumurtalı tiken
Yumurtalı tiken, şevketi bostan, soğan, yumurta ve salça gibi malzemelerle hazırlanıyor. Yumurtanın bolca proteinine şevketi bostanın vitamin dolu yapısı eklenince besleyicilikte de üst seviyelere tırmanıyor. Daha da ne olsun zaten? 🙂
Doysan da yemeye devam etmek istersin: Metez
Farklı yörelerde peynirle yapılanı olsa da Çanakkale usulü metez, genel olarak kıymanın lezzetiyle dolu bir yemek.
Özenle hazırlanan ve yarım ay şeklinde açılan hamurun içine önce kıymalı iç harcı yerleştiriliyor, ardından bu hamurlar 10 dakika kadar suda pişiriliyor ve salçalı sosla buluşuyor. Sonrası sonsuz bir lezzet, damaktan silinmeyecek bir tat oluyor. Mis.
Börülceyi hiç böyle görmediniz: Börülce köftesi
Börülcenin salatasından türlü türlü yemeğine kadar her halini görmüş olabilirsiniz ama ondan nefis köfteler yapılacağını belki de daha önce hiç düşünmediniz.
Çanakkale’nin en güzel ve farklı yöresel tatlarından olan börülce köftesi, şehre giden herkesin mutlaka yemesi gerekenlerden. İçinde ne var derseniz, hemen söyleyelim. Bu tarifte börülceye bolca baharat, domates, soğan, un ve yumurta gibi tatlar eşlik ediyor, iyi ki de ediyor.
Balık ve pilavın muhteşem uyumu: Lüfer pilavı
Biz pilavı en çok tavukla bilen, tavukla tüketen insanlarız, doğruya doğru. Ama pilavın balıkla, özellikle de lüferle nasıl da güzel olabileceğinin kanıtı bu lezzeti herkes denemeli. Zaten bir kez tadına bakınca ne demek istediğimizi daha iyi anlayacaksınız, eminiz.
Bir de Çanakkale usulünü deneyin: Patlıcan kapama
Patlıcan kapama çeşitli yörelerde farklı şekillerde yapılan bir yemek, biliyoruz. Ama Çanakkale’de yapılanın da hakkını verin, tadına bakmakla kalmayın onu doya doya yiyin diyoruz. Çünkü kendisi şeklinden lezzetine kadar bir yemekten beklenen her şeyi fazlasıyla veriyor, kendine daha ilk lokmasıyla hayran ediyor.
Sebzelerle buluşan balığın doyumsuz lezzeti: Papaz yahnisi
Orijinal tarifinde izmaritgillerden sarpa adlı balığın kullanıldığı papaz yahnisi, sivri biber, soğan ve domates gibi mutfağın demirbaşı olan malzemelerle hazırlanıyor. Üzüm korukları eklenince yemek, kendine has lezzetine kavuşuyor.
Bunu denemeden dönmek olmaz işte: Tuzlu sardalya
Çanakkale’de sardalya balığı çok meşhur. Özellikle binbir emek verilerek, günler hatta aylar harcanarak hazırlanan tuzlu sardalya söz konusuysa ünü daha da artıyor.
Size de gider gitmez tuzlu sardalya yapan bir yer bulup afiyetle yemek düşüyor. Enfes tadı, damaklarda uzun süre en güzel anı olarak yer ediyor.
Bildiğiniz tüm turşuları unutun: Patlıcan turşusu
Turşuyu hepimiz yapıyoruz ki Çanakkale’de yapılanın ne farkı olabilir diye düşünüyorsanız henüz Çanakkale usulü patlıcan turşusunu görmemiş, tadına hiç bakmamışsınız demektir.
Çünkü bu öyle bir turşu ki en az kallavi bir ana yemek hazırlanıyormuşçasına emek harcanıyor, patlıcanlar haşlanıyor, lahanalar ayrılıyor, araya kereviz davet ediliyor, iple bağlanarak bütünlükleri sağlanıyor. Kısacası emeği de lezzeti de büyük oluyor.
Peynirli tatlıları çok seviyorduk zaten: Peynir helvası
Peynirin üzerine reçel sürüp afiyetle yiyen insanlarız biz. Haliyle peynirli tatlıları da ayrı bir seviyoruz. Çanakkale usulü peynir helvası da işte tam da bu yüzden mutlaka denemeniz gereken tatlılardan. Üstelik peyniri bile özel olarak hazırlanıyor. Öyle emek dolu, öyle leziz.
Zeytinyağına teşekkürlerimizle: Basma helvası
Un, şeker ve bolca ceviz içi kullanılarak hazırlanan bu güzelim helva, zeytinyağı ile yapılmasıyla farkını ortaya koyuyor. Soğuduktan sonra baklava dilimleri şeklinde kesilerek servis ediliyor. Tadına doyum olmuyor. Siz iyisi mi Çanakkale’de yemekle kalmayın, geri dönüş yolunda da bolca yanınıza alın. 🙂
Önemli bir not: Dönmeden önce sevdikleriniz ve kendiniz için en güzelinden Ezine peyniri almayı da unutmayın.
Kaynak: https://yemek.com/canakkale-yemekleri/sayfa/16
Çanakkale İli Tarihi
Eski bir tarihe sahip olan Çanakkale ile Türkiye’nin kuzeydoğusunda yer alan ilerimizden birisidir. Çanakkale Bir çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.
Çanakkale, Hellespontos ve Dardanel olarak da anılmaktadır. Çanakkale’nin bilinen en eski tarihi milattan önce 3000 yılı. Yani Çanakkale, milattan önce 3000 yılından beri yerleşim yeri olarak kullanılan bir bölge. Özellikle bronz devrinden donra önemli bir merkez haline geldi. Çanakkale bir geçiş yeri olduğu için kültür alışverişinin yoğunlaştığı bir bölge olmuştur.
Çanakkale’de yaşayan bilinen en eski halk, Kalkolitik döneminde yaşayan yerli halktır. Bu terli halk Beşiktepe ve Kumtepe bölgelerinde yaşamıştır. Bu yerli halktan sonra bu bölgede M.Ö. 1200’lü yıllara kadar Troya halkı yaşamıştır. Bu halktan sonra da çeşitli kavimler gelmiştir. En son Katalonyalıların elinde olan bu topraklar, Katalonyalılardan sonra Türklere bırakılmışlardır. Çanakkale, M.Ö. 7. yüzyılda Lydia Krallığı, M.Ö. 5. yüzyılda Pers Krallığı ardından da M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskenderin hakimiyeti altına girmiştir.
Büyük İskender döneminden sonra bölgeyi hakimiyeti altına alan Roma ve Bizans İmparatorlukları dönemlerinde Çanakkale, limanları ile daha da önem kazanmıştır. Sonrasında ise Osmanlı topraklarına katılan Çanakkale, 18 Mart 1915 tarihinde destansı bir savaş ile Osmanlı yani Türkiye Cumhuriyeti’nin elinde kalmış ve günümüze gelmiştir.
Çanakkale coğrafi konumundan dolayı tarih boyunca ve halen de önemli bir noktadır. Karadeniz’i Ege Denizi’ne ve oradan da Akdeniz’e bağlayan iki kritik noktadan birisi olan Çanakkale Boğazı aynı zamanda Avrupa yakasını da Anadolu yakasına bağlayan önemli bir geçiş yeridir.
Çanakkale İlinin Adı Nereden Gelmiştir?
Osmanlı zamanında Fatih Sultan Mehmet tarafından Çanakkale boğazının en dar yerinin Rumeli tarafına Kilitbahir kalesini, Anadolu tarafına ise Sultaniye veya Çanak Kalesi olarak isimlendirilen kaleler yapılmıştır. Zaten Çanakkale ilinin ismi de bu kalelerden gelmektedir.
• Ayvacık
• Bayramiç
• Biga
• Bozcaada
• Çan
• Eceabat
• Ezine
• Gelibolu
• Gökçeada(İmroz)
• Lapseki
• Merkez
• Yenice
Çanakkale ilinin ekonomisi tarıma dayanır. Sanâyi yeni yeni gelişmektedir. Turizm, balıkçılık ve ormancılığın ekonomideki yeri giderek artmaktadır. İmâlat sanâyi gelişmektedir. Balık, üzüm ve seramik meşhurdur.
Tarım: Çanakkale’de ekilen arâzi 200.000 hektara yakındır. Ayçiçeği üretiminde Türkiye’nin ikinci ilidir. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, yulaf, çavdar, susam, tütün, baklagiller (fasulye, nohut, bezelye ve börülce)dir. Bağcılık çok ileridir. Çavuş, hafızali, kozak, karadikenli, elhamra, karasakız ve mevrupalya üzümleri meşhurdur. Zeytin istihsalinde Balıkesir, İzmir ve Aydın’dan sonra dördüncü sırada yer alır. 35.000 hektarlık zeytinlik sahası vardır. Kavun, karpuz, şeftali, ceviz, erik, badem, vişne, elma, armut, kiraz gibi meyveler ve domates ve biber başta olmak üzere, patlıcan, pırasa, lahana, ıspanak ve havuç gibi sebzeler de bol miktarda yetişir. Seracılık için bölge çok elverişlidir. Sıcak termal suları çoktur. Tarımda, sulama, gübreleme, ilaçlama ve modern tarım araçlarının kullanılması ileri seviyededir.
Hayvancılık: Çanakkale il sınırları içinde hayvancılığın önemli bir yeri vardır. Koyun, keçi ve sığır beslenir. 50.000’e yaklaşan arı kovanlarından elde edilen bal çok güzel kokulu ve lezzetlidir. Çoğu çam balıdır. Türkiye’nin mühim bir balıkçılık merkezidir. Balık bakımından çok zengindir. Tekir, mercan, barbunya, sardalya, lüfer, palamut, kılıç ve kolyoz gibi balıklar en çok avlananlarıdır. Lapseki, Biga ve Gökçeada halkının çoğunluğu geçimini balıkçılıkla temin eder.
Ormancılık: Çanakkale il topraklarının % 53’ünün ormanlarla kaplı olması sebebiyle ormancılığın ekonomide mühim yeri vardır. 217 köyü orman içinde, 204 köy orman kenarındadır. Her sene ortalama olarak 850.000 ster yakacak odun yanında, 170.000 m3 tomruk, 20.000 m3 mâden direği, 14.000 m3 sanayi odunu, 950.000 m3 kağıtlık odun ve 5000 m3 telgraf direği Çanakkale ormanlarından elde edilir. Ormanlarda kızılçam, karaçam, köknar, fetkek çamı, kayın, kestâne, meşe ve gürgen gibi ağaçlar bulunur.
Mâdencilik: Çanakkale il sınırları içinde zengin mâden yatakları tesbit edilmesine rağmen, ancak bâzıları işletilmektedir. Zengin kurşun, demir, bakır, altın, çinko, antimuan, molipten, pirit ve arsenik yatakları henüz işletilmemektedir.
Seramiklerin direncini artıran Wollastonit’in Türkiye’de çıkarılan miktarının % 75’i ve seramik, kaplama, boya ve ilaç sanâyiinde kullanılan “talk” Çanakkale’de çıkarılır. Zengin linyit yataklarından bir kısmı işletilmektedir.
Sanâyi: Yakın zamâna kadar tarıma dayalı sanâyi bulunuyordu. 1973’ten bu yana başta seramik olmak üzere taş ve toprağa dayalı sanâyi oldukça gelişmiştir. Çanakkale 1973’te “kalkınmada öncelikli iller” arasına alınınca büyük gelişme olmuştur.
Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/canakkale/ekonomi.html
Dil
Çanakkale İli hem Anadolu hem de Trakya da kalan topraklarıyla ,İmparatorluk döneminden bu yana özellikle Osmanlı- Rus Harbini takip eden dönemde sürekli göç aldığından ,ilin tamamını kapsayan ortak bir ağzın varlığından söz edebilmemiz mümkün değildir .Yoğun olarak Balkan Göçlerine ev sahipliği yapan Çanakkale ,Anadolu da göçer halde yaşayan Yörüklerin ve Tahtacılarında iskana tabi tutulmaları ile birlikte hem şu anda Türkiye sınırları içinde kalan topraklarda konuşulan ağızlar hem de Türkiye sınırları dışında kalan topraklardan gelen Müslüman toplulukların konuştuğu ağızları ve tüm bu iskan edilme süreci boyunca bu bölgede var olmuş yaşamış “‘Yerli”Türklerin konuştukları ağızların harmanlanmasından ortaya çıkan ve ilin her bölgesin de standart bir ağza sahip olmayan ama benzeş bir ağız yapısı ortaya koyan bir ildir.
Edebiyat
Tekke Edebiyatı: Çanakkale de adalarda (Gökçeada ,Bozcaada )yaşayan Rumların dışın da kalan tüm halk Müslüman dır.Sünni inanca sahip topluluklarda Ortodoks din anlayışının yanında ortaya çıkan bir tasavvufi akım ve bu akımın öğretileri doğrultusunda var olabilmiş bir tekke edebiyatı söz konusu değildir.Sünni İslam anlayışının dışında yaşayan ve fatih dönemin de Çanakkale ya getirilen ve bu bölgede yaşayanlarca Türkmen adıyla bilinen Alevilerin ise inançları gereği bir tekke edebiyatına sahip oldukları gözlenmektedir.Ancak hem çok uzun zaman önce bu bölgeye yerleşip Anadolu Aleviliğinin etkileşiminden uzaklaşmaları hem de Sünni nüfusa nazaran az olmaları bu bölge Alevilerinin Tekke edebiyatı alanında gelişimini engellemiş ve var olan tasavvuf anlayışının süreç içinde azalarak kendini tekrar etmesine neden olmuştur.Türkmenler arasında tekke edebiyatı sönümlenerek devam etmektedir.
Halk Şairleri: Çanakkale de tıpkı tekke edebiyatında gözlemlediğimiz süreç aşık edebiyatı ve halk şairliği geleneklerinde de karşımıza çıkmaktadır.Türkiye’nin batısına yaklaştıkça ,klasik anlamdaki aşık edebiyatı temsilcilerini bulmamız zorlaşmaktadır.Çanakkale de bu duruma bir istisna oluşturmamaktadır.Aşık edebiyatının bir gelenek olarak var olamadığı coğrafyalarda halk şairliği geleneğinin de varlık alanı bulamayacağı açıktır.Halk şiiri tarzında şiir yazanların gelenek ve çevrede ekol oluşturabilecek bir birikimin olmaması nedenleri ile ferdi yönelimlerin dışına çıkmayan kısır ürünlerle var olmaya çalıştıkları görülmektedir.İlimizde gelenek ve çevreyle iletişimleri olmayan birkaç kişinin halk şiiri tarzında şiirler yazması memnuniyet vericidir.
Halk Oyunları Müziği
Çanakkale de bilinen halk oyunlarından bazıları şunlardır;Harmandalı,kaba güvem,Edremit güvendesi,Yandım Ayşe,(Karyolamın Demiri),Kuz köy Zeybeği,Sürmeli, Bayramiç Zeybeği Karanlık Zeybeği
Düğün ve eğlencelerde oynanan bu oyunların dışında ,dini nitelikli bir dans olan Samahlar Türkmen ibadetlerinin gerçekleştirildikleri cemlerin ayrılmaz ve önemli bir bölümünü teşkil etmektedir.Çanakkale yöresinde oynanılan Samahlar Orta ve Doğu Anadolu Samahlarından daha ağır bir tempoda gerçekleşir.
Bu tipten oyunların dışında ile göçler yolu ile gelen diğer toplulukların da (Çerkezler Adıge, Kumuk, Pomak, Boşnak v.b.) Çanakkale oyunlarının yanı sıra kendi oyunlarını da oynadıkları da görülmektedir.Oyunlarda kullanılan müzik aletleri de oynanan oyunlara ve oynanan topluluklara göre değişiklik gösterir.Geleneksel zeybek oyunlarında klarnet ,keman, davul, darbuka, kullanılırken ,Samahlarda bağlama ,Çerkez oyunlarında akordeon ve phacic kullanılır.
Çanakkale türkülerinin önemli bir kısmı, maniler arasına serpiştirilen nakaratlar yardımıyla oluşmaktadır.Bilinen bir ezgiye (örneğin Evreşe yolları) mani eklemeleriyle türkü söyleyicilerin mani repertuarına göre uzayıp kısalabilir ve her seferin de türkü sözleri değişebilir.Esas olan ezgidir.(örnek)
Bahçemiz savan dolu
Kövümüz Gelibolu
İster al ister alma
Mallemiz oğlan dolu
İster al ister alma
Kövümüz oğlan dolu
Entarini ben biçtim
İbriğinden su içtim
Evvel yarin ben idim
Şimdi de benden vazgeçtin
Evvel yarin ben idim
Şimdi benden vazgeçtin
ERKEK OYUNLARI
1)HARMANDALI
2)KABAGÜVENDE
3)KARANFİLİMİN MORUNA ( ÇİFTLEME ZEYBEĞİ )
4)KUSKÖY ZEYBEĞİ
5)ÇAN SEKMESİ (SÜZME)
6)KARANLIK DERE
7)BAĞ ÖZÜ
8)ALAY HAVASI
9)EDREMİT ZEYBEĞİ
10)SÜRMELİ ZEYBEĞİ
11)KAZAK ZEYBEĞİ
12)ADA ZEYBEĞİ
13)CANKİKİRİK
BAYAN OYUNLARI
1)HARMANDALI
2)KARYOLAMIN DEMİRİ
3)BAYRAMİÇİN DAĞLARI
4)VERSİNLER
5)ÇEMBERİMDE GÜL OYA
6)BALIKESİR YOLUNDA
7)SIRA SIRA SİNİLER
8)ÇAN SEKMESİ
Maniler
Maniler, yoğun olarak Hıdrellez de kullanılır.Hıdrellez dışında kına gecelerinde de kadınlar arasında söylenilen türkülerin çoğu da mani bağlantılı türlülerdir.
Kara, kara kazanlar
Kara yazı yazanlar
Cennet yüzü görmesin
Aramızı bozanlar
Mendilimin ucuna
Şeker bağladım şeker
Bizim günahımızı
Annenle baban çeker.
Kara kuzu ak kuzu
Kuzuyla verin tuzu
Mala tamah etmeyin
Sevdiğine verin kızı
Gelibol’a girerken
Sağ tarafta karakol
Öp babamın elini
Babamın damadı ol
Ramazan Ayın da sahur zamanın da Ramazan Manileri olarak adlandırılmış ve davul eşliğinde söylenilen maniler vardır.Ramazan ayının son günlerinde davul çalıp mani söyleyen kişilere bahşiş veriler.Bahşiş genellikle paranın dışında yiyecek maddelerinden oluşmaktadır.(Bu tip manilerden bazıları şunlardır.)
Yeni cami direk ister
Söylemeye yürek ister
Benim karnım toktur amma
Arkadaşım börek ister
Ne uyursun ne uyursun
Bu uykuda ne bulursun
Al aptesi kıl namazı
Cennet alayı bulursun
Keçisin otlatırım
Dövenden hoplatırım
İki gözüm Bekir Ağa
(Sen benim bahşişimi verirsen )
Ben bu davulu patlatırım.
Edirne’nin Camisi
Doksan dokuz penceresi
Çok bekletme Ayşe Teyze
Yandı pilav tenceresi
Tekerlemeler
Ramazan Ayın da ,iftar sonrasında küçük çocuklar ev ,ev dolaşarak ,saya tekerlemesi söyleyerek bahşiş toplarlar.
Oy naklava naklava
Canım ister baklava
Baklavanın yarısı
İncir üzüm kurusu
Hanım abla merdivenden iniyor,iniyor
Bize para veriyor, veriyor
Vermeyen de sağ olsun
Veren de sağ olsun
SAYIŞMACA
Eveleme develeme
Deve kuşu kovalama
Tazi tuzu
Bel – ber kı – zı
Ne zaman gel – cek
Ya – zın gel – cek
Yaz olası
Buz olası
Bir tahtaya dizilesi
On – cuk bon – cuk
Leb – te ço – cuk
Ninniler
Sözlü kültürümüzün her alanın da olduğu gibi ninnilerde kullanım alanı bulma zorluğu içindedir. Çanakkale de ülke genelinde de sıklıkla karşılaştığımız ninnilerin yanı sıra ,nadir de olsa ağıt ve ilahilerin ninni fonksiyonu ile yüklendikleri haller söz konusudur.
Dandini, dandini dastana
Danalar girmiş bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı
Asmaya astım salıncak
Uyumadı gitti yumurcak
Mini, mini yavruma ninni
Adı güzel çocuğum hu ,hu
Bilmeceler
Alçacık tepe
Şıngıllı küpe
(Nohut)
Uzun ,uzun uzarlar
Ot içinde buzağılar
(Hıyar)
Uzaktan baktım bir taş
Yanına vardım
Dört ayak bir baş
(Kaplumbağa)
Sıra ,sıra uzarlar
Birbirin geveler
(Kiremitlik)
Efsaneler
Anlatım türleri içinde Çanakkale’de en çok karşılaşılanı içinde inanma unsurunu barındırdığından dolayı efsanelerdir.İl içinde hemen her yerleşim birimi yakının da bulunan yatırların da efsane geleneğinin oluşması ve yaşamasında önemli bir etkendir.Efsanelerin yoğunluklu olarak karşımıza çıktığı alan bu olmakla beraber, hemen her konuda da efsaneler üretilmiştir.Çanakkale de en çok bilinen ,yaygın olan efsane şudur ;
(Bu Türkler – Kızıl deli Sultan ve Kırk Erenler – bu Urumeli ne ,yani şimdi Trakya ya geçmek istiyorlar.Yok vasıta yok.Oradan sal yapıyolar onlar.Sala binip karşıya geçmek istiyorlar .Arkadaşların bir tanesi uyuyo.orda.Bu deliyi bırakalım diyolar ,götürmeyelim.Bırakıyolar bunu.Sala binip karşıya geçiyolar .Bi de kalkıp bu deli.Yav gidiyo bizim arkadaşlar !Yav durun murun nereye ?Ordan hemen eteğene kum dolduruyo.Başlıyo ekin serper gibi serpmeğe.Saldakiler diyo ki:Valla deli geliyo ,denizi bölücek.Duralımda alalım diyolar.Dede geliyo kumu elinden bırakıp .O kumda ordan hasıl olma diye duydum.(Anlatıcı ,Lapseki ilçesi .çardak beldesinde denizin içinde yer alan kumsalın nasıl oluştuğunu anlatıyor .)
Bayramlar,Törenler Kutlamalar
Her iki dini bayramlar,ülkemizin diğer yörelerinde olduğu gibi kutlanır.Milli bayramlar da diğer illerdeki gibi çeşitli etkinliklerle kutlanırken ,Çanakkale de diğer illerden farklı olarak ve uluslar arası düzeyde Çanakkale Savaşları ile ilgili anma törenleri her yıl 18 Mart ayın da gerçekleştirilir.Dini ve milli bayramlarımızın dışında ,Çanakkale de yaşayan (Gökçeada ve Bozcaada ) Hristiyan vatandaşlarımızın da kendi dini bayramlarını kutladıkları bilinmektedir.
Çanakkale “de dini ve milli mahiyetteki bayramların dışında en yoğun kutlamalar Hıdrellez de yapılır.5 Mayıs akşamı ,gül dallarına ,para ,yüzük ,düğme v.s. asılır.Su kenarına gidilerek istenilen dilek, yere şekil alarak çizilip dua edilir.Hava karardığında ise ateş yakılarak üstünden atlanır.Bu gece Hızır “ın geleceğine inanıldığından sabah erken kalkılmaya çalışılır.6 Mayıs sabahı bir gece önceden gül dalına asılanlar toplanılır.Asılan eğer para ise bereket getirmesi için yıl boyunca cüzdanda taşınır.Yüzük ,düğme gibi şeyler bir kabın içine konularak küçük bir kız çocuğuna birer ,birer çektirilir. Ve her çekilişte maniler söylenir.Çanakkale’nin bazı bölgelerin de yapılan bu kutlamalara “Peskelye’ adı verilir. İlimizde yaşayan Türkmen – Alevi toplulukların da ise hıdrellez ,bayram coşkusu ile kutlanır. Bu kutlamalar 3 gün sürer. Bu tarih boyunca Türkmenler işe gitmezler, çalışmazlar. Kutlamalar süresince bir gün civarda yer alan bir yatıra gidilir.Bir diğer gün köy mezarlığına gidilerek kesilen hayvanlar pişirilir,yemekler yenir. Her aile ,kendi aile kabristanlığının yanın da sofrasını kurar .Diğer ailelere meşrubat ve çerez ikram edilir.Gün boyunca mezarlıkta kalınır .
Kaynak: https://www.onemforum.org/bilgi-arsivi/409273-canakkalenin-kulturel-ozellikleri-nelerdir.html