Çankırı

ÇANKIRI HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Çankırı, İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan ve Türkiye'nin en önemli kaya tuzu rezervine sahip aynı adlı ilin merkezidir. Bazı batılı gezginler, şehrin adını "Çangırı" ya da "Çengiri" biçiminde yazmışlardır. Kent eski dönemlerde Gangra adı verilen kentin yerinde kurulmuştur. Önceleri Paphlagonia'ya bağlı olan kent, sonraları Pontus devletine, ardından da Galatia'ya bağlanmıştır. Bu dönemde merkez kabul edilen şehir, M.Ö 25'te Roma İmparatorluğu’na katılmıştır. Bizanslılar zamanında bir ara sürgün yeri olmuştur. Emeviler zamanında birkaç kez İslam ordularının saldırısına uğramış, ancak kaleyi ele geçirmek mümkün olmamıştır.

Çankırı ve çevresi, 1071 Malazgirt zaferinden sonra Danişmendliler tarafından ele geçirilmiştir. 1101'de Selçuklular’ın Malatya'da tutsak edip Niksar kalesine kapattıkları Antakya hükümdarı Bohemond'u kurtarmak amacıyla, İstanbul'dan yola çıkan Raymond de Toulouse komutasındaki Haçlı Ordusu, Ankara'yı aldıktan sonra Çankırı'ya yönelmiş ama kaleye girememiştir. Haçlı Ordusu, Amasya yakınlarında Selçuklu ordusuyla karşı karşıya gelmiş ve bozguna uğramıştır. Sonraları 1134'te Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos şiddetli çarpışmalar sonucunda kaleyi ele geçirmiştir. Fakat, Komnenos döner dönmez, Danışmendliler kenti geri almıştır. Daha sonra yöreye Selçuklular egemen olmuş, I. Murat zamanında da Çankırı ve çevresi Osmanlı topraklarına katılmıştır. Timur, 1402'de Çankırı'yı eski sahiplerine vermiş, ancak 1. Mehmet 1439'da geri almıştır.

Çankırı’da ulaşım, iki anayol ağı ve bunlara bağlı yollarla yapılmaktadır. Kuzey-güney yönünde İç Anadolu’yu Karadeniz’e bağlayan Ankara-Çankırı-Kastamonu-İnebolu yolu; batı-doğu yönünde ise Çerkeş-Ilgaz tarafında yer alan ve Çankırı il sınırları içinde 105 km’lik bir uzunluğa sahip E-80 yoludur.

Özel aracıyla gidecek olanlar, İstanbul’dan İstanbul-Gebze-Sakarya-Düzce-Bolu-Çankırı güzergahını kullanmalılar. Ankara’dan yola çıkanlar, Ankara-Pursaklar-Çubuk-Şabanözü-Eldivan-Maruf hattını takip etmeliler. İzmir yönünden gidecekler ise İzmir-Uşak-Afyonkarahisar-Polatlı-Ankara-Çankırı yolunu kullanmalılar.

Çankırı merkezde bulunan şehirlerarası otobüs firmaları, Çankırı-Ankara ve Çankırı-İstanbul arasında karşılıklı seferler düzenlemektedir. Ayrıca Çankırı’nın ilçelerinde bulunan otobüs firmaları da, hem il merkezi hem de Ankara ve İstanbul ile karşılıklı otobüs seferleri yapmaktadır.

Çankırı’ya demiryolu ile de ulaşım imkânı vardır. 1931’de demiryoluna kavuşan Çankırı, Ankara-Zonguldak demiryolu üzerinde bulunmaktadır. Ankara’dan gelen demiryolu, güneyde merkeze bağlı Tüney köyünden il sınırlarına girer ve Ankara-Çankırı karayolunu izleyerek Çankırı’ya ulaşır. Buradan kuzey batıya yönelerek, Çankırı il merkezi Apsarı-Demirçevre-Göllüce-Sumucak-Kurşunlu-Atkaracalar-Çerkeş-Kurtçimeni-İsmetpaşa-Ortaköy-Eskipazar güzergâhlarını takip eder. İl sınırları içinde Ildızım ve Göllüce istasyonları arasında, 3440 metrelik Türkiye’nin ikinci en uzun tüneli bulunur.

Çankırı’ya, hava yoluyla gitmek isteyenler, Ankara Esenboğa Havalimanı’nı kullanabilirler. Havalimanının merkeze uzaklığı 110 km’dir ve 1 saat sürmektedir.

Çankırı ile bazı iller arasındaki uzaklıklar şöyledir:

* Çankırı-Ankara: 131 km (Yaklaşık 2 saat)

* Çankırı-İstanbul: 464 km (Yaklaşık 5 buçuk saat)

* Çankırı-İzmir: 710 km (Yaklaşık 9 saat)

 

Çankırı Müzesi

Ziyarete açılma tarihi 1972 olan bu müzede 100’den fazla tarihi eser vardır. 1976 yılında bulunduğu bina, yıkılıp yeniden yapılacağı için eserler Çankırı Lisesine taşınmış, binanın yapımı bitince tekrar yerlerine taşınmıştır. Hellenistik, eski Tunç çağı, Roma ve Bizans dönemlerine ait bir çok arkeolojik ve etnografik eser var.

Çankırı Kalesi

Şehre tepeden bakan bir konumda olan bu kalenin çevresi aynı zamanda şehrin popüler mesire yerlerinden birisi. Yakın zamanda çevre düzenlemesi yapılarak ziyaretçilerin sayısı artırılmıştır. Hititler tarafından yaptırılmış bu kalenin yüksekliği 730 metredir. Bu kaleyi kullanan medeniyetler Romalar, Bizanslılar, Danişmentliler, Selçuklular ve Osmanlılardır. Her ne kadar zarar görsede varlığını sürdürmeyi başardı.

Buğday Pazarı Medresesi

1700 yılların sonlarına doğru Mustafa Hazım Efendi tarafından yaptırılan bu medrese, şehrin önemli noktalarındandır. Bir zamanlar ün deposu olarak da kullanılmıştır ama şu an da hediyelik eşyaların satıldığı ve el sanatlarının sergilendiği bir yapı olarak kullanılmaktadır. Burada satılan hediyelik eşyaların çoğusu kaya tuzundan yapılmıştır.

Sakaeli Kaya Mezarları

Turizm bakımından önemli bir yer olan bu kaya mezarlarının Roma ve Bizans dönemlerine ait olduğu belirtilmektedir. Geçmişte yöre halkı bu mezarları farklı amaçlar için kullanmıştır. Buradaki her bir bölümün genişliği ve yüksekliği farklıdır.

Çankırı Tuz Mağarası

Çankırı’nın belki de en önemli turizm alanıdır. Hem yöre halkı hemde dışarıdan gelen yerli ve yabancı ziyaretçiler büyük ilgi göstermekteler. 5.000 yıllık bir tarihe sahip bu mağara, ülkemizin en büyük kaya tuzu rezervine sahiptir. İl merkezine 20 kilometre mesafededir. Yalnız girmeden önce mutlaka izin almalısınız. Mağara içinde bulunan sarkıtlar ve dikitler çok etkileyicidir. Bu tuz mağarası çok büyüktür. İçinde kamyonlar çok rahat gezebiliyorlar.

Kırkpınar Yaylası

Çankırı’ya 70 km, Ilgaz’a ise 22 km mesafede bulunan bu yayla ülkemizin en güzel yaylalarından birisidir. Yayla, Emir Gazi Tepesi yamacındadır ve oldukça fazla çiçek türü vardır. Yazın en sıcak günlerinde dahi bahar havasını hissedeceksiniz. Başta piknik olmak üzere birçok etkinliğinizi burada yapmanız mümkün.

Ilgaz Dağı Milli Parkı

Hem kış mevsiminde hemde yaz mevsiminde ziyaret edilen bu milli park bol oksijenli huzur dolu bir yerdir. Kışın ziyaret edilmesinin sebebi ise içinde Ilgaz Kaya Merkezinin olması. Yalnız şunu unutmayın ki bölgede kurt, yaban domuzu, geyik ve ayı gibi vahşi hayvanlar vardır. Eğer kamp yapmak isterseniz konaklama merkezlerine yakın yerlerde yapmalısınız. Kastamonu ve Çankırı illeri arasında bulunan bu parkın Ankara’ya olan mesafesi 200 km’dir.

Ilgaz Kayak Merkezi

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Ilgaz Dağı Milli Parkı’nda bulunan bu kayak merkezinin sezonu Aralık-Nisan’dır. GEce dahi kayak yapma imkanı vardır ve toplamda 2 adet kayak pisti mevcuttur. 3 adet konaklama yeri bulunmaktadır. Eğer İstanbul’dan gitmek isterseniz 460 km yol gitmeniz gerekir.

Çankırı’da Gezilip Görülecek Diğer Yerler

  • Çankırı Evleri

  • Çankırı Yıldıztepe Kayak Merkezi

  • Çankırı Karataş Hamamı

  • Çankırı Büyük Camii Medresesi

  • Yapraklı Büyük Yayla
  • Çankırı Çankırı Termal Kaynaklar
  • Çankırı İmaret Camii
  • Çankırı Büyük Camii
  • Çankırı Ali Bey Camii
  • Çankırı Mirahor Camii
  • Çankırı Yeni Camii
  • Çankırı Çivitçioğlu Medresesi
  • Çankırı Karataş Medresesi
  • Çankırı Kirmanoğlu Medresesi
  • Çankırı Murat Hamamı
  • Çankırı Çarşı Hamamı
  • Çankırı Ilgaz Hamamı
  • Çankırı Kurşunlu Hamamı
  • Çankırı Beşdut Kaya Mezarları
  • Çankırı İndağı Kaya Mezarları
  • Çankırı Hüyük Yeraltı Şehri

Yaren Kebabı

Çankırı insanının damak tadının en iyi örneğidir. Yöredeki en meşhur yemeklerden biri olan Yaren Kebabı sofraların vazgeçilmez lezzetlerindendir. Bu yemek dana bonfilesi, soğan ve çeşitli baharatlardan yapılmaktadır. Kesinlikle denemeniz gereken lezzetlerden biridir.

yaren-kebabi.jpg

 

Keşkek

Anadolu yemek kültürünün en önemli parçalarından biri olan Keşkek, Çankırı yöresinde de sevilerek tüketilmektedir. Çankırı yöresinde Keşkeğin içinde genel olarak kuzu eti tercih edilmektedir. Şahane bir lezzettir, deneyebilirsiniz.

keskek-011.jpg

 

Canfes Böreği

Bölgede su böreğiyle birlikte en çok yenilen börektir. Çankırı’da misafirseniz bu ünlü tadı sofrada görebilirsiniz çünkü Canfes Böreği yöre insanının konuklarına sunduğu ve özel günlerde tercih ettiği lezzetlerden biridir. İçerisinde dereotu, tereyağı ve yumurta karışımı kullanılmaktadır.

canfes-boregi.jpg

 

Etli Hamur

Yöre insanının beğenerek tükettiği bu yemek mantıyı andırmaktadır. Ancak Etli Hamur yemeğinde hamur yuvarlak değil kare biçiminde kesilir. Üzerine de kıyma, soğan ve çeşitli baharatlar eklenerek kaynatılır. Çok harika ve denenmesi gereken bir lezzettir.

etli-hamur.jpg

 

Gül Tatlısı

Çankırı yöresinin vazgeçilmez tatlısıdır. Un, irmik, margarin yoğurt ve yumurta gibi malzemelerin hazırlanarak şerbet eklenmesiyle yapılır. Çok leziz bir tatlıdır. Tatlı severlerin kesinlikle denemesini öneriyoruz. 

gul-tatlisi.jpg

Kaynak: https://www.neoldu.com/cankirinin-meshur-lezzetleri-7109h.htm

Çankırı İli Tarihi

Eski bir tarihe sahip olan Çankırı ile Türkiye’nin İç Anadolu Bölgesinde yer alan illerimizden birisidir. Bir çok medeniyete ev sahipliği yapan Çankırı özellikle kavimlerin geçişlerine şahit olmuştur.

Çankırı’da bilinen en eski tarih M.Ö. 7000’li yıllardır. Bu tarihten bu yana Çankırı devamlı bir şekilde yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Çankırı’da birçok medeniyet yaşamıştır. Bu medeniyetler sırasıyla şöyle;

Cankırı tarihi-1

  • Hititler
  • Frigler
  • Kimmerler
  • Persler
  • Büyük İskender
  • Roma İmparatorluğu
  • Bizans İmparatorluğu
  • Selçuklu Devleti
  • Danişmentler
  • Candaroğulları
  • Osmanlı İmparatorluğu

Cankırı tarihi-2

Osmanlı’nın son zamanlarında nüfusu 16.000 civarında olan Çankırı’nın nüfusu, Cumhuriyetin ilanının ilk zamanlarında 10.000 altına düşmüştü. Eskiden bir kale kenti olan Çankırı sonraki zamanlarda genişleyerek ve gelişerek günümüze kadar ulaştı. Çankırı, kalenin eteklerinden güneye doğru yayılmış durumda.

Çankırı İlinin Adı Nereden Gelmiştir?

Cankırı tarihi-Taş mescid

Bizans zamanında Çankırı iki isimle anılmaktaydı. Birisi Germanikopolis diğeri ise Gangra. Sonraki zamanlarda ise Kengri olarak isimlendirilen Çankırı, Cumhuriyetin ilanından sonra Çankırı adını almıştır.

• Atkaracalar
• Bayramören
• Çerkeş
• Eldivan
• Ilgaz
• Kızılırmak
• Korgun
• Kurşunlu
• Merkez
• Orta
• Şabanözü
• Yapraklı

Çankırı ilinin ekonomisi tarıma dayanır. Sanayi yeni gelişmektedir. Gelirinin % 50’ye yakını tarım sektöründen temin edilir. Çalışan nüfusun % 70’i tarım, hayvancılık ve ormancılıkla uğraşır. Leblebisi, el dokuma bez ve peştemalıyla, balı meşhurdur. Buğday, çeltik ve tuz ekonominin temelidir. 

Tarım: Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, mısır, fasulye, mercimek, burçak, fiğ, patates ve şeker pancarıdır. “Fiğ” ekiminde Çankırı önde gelir. Akarsu kenarlarında bol miktarda sebze, meyve yetişir ve bağcılık önde gelir. Kavun ve karpuz da çok yetişir. Sulanan arâzi azdır. Devres vâdisinde inci tânesi gibi pirinç yetişir. 

Hayvancılık: Çankırı ilinin % 35’i çayır ve mer’a ile kaplıdır. Koyun üretimi her sene artarken, tiftik keçi sayısı azalmaktadır. Arıcılık da gelişmekte olup, kovan sayısı 40.000’e yakındır. 

Ormancılık: Yüzölçümünün % 18’i ormanlarla kaplıdır. Erozyonu önlemek için ağaçlandırmaya önem verilmektedir. 80 hektarlık fidanlık kurulmuştur. Her sene 80.000 metreküp sanâyi odunu ve 90.000 ster yakacak odunu elde edilmektedir. 

Mâdenleri: Çankırı mâden bakımından zengin ise de çıkarılan mâdenler en çok alçıtaşı, tekel tarafından çıkarılan kayatuzu, betonit ve linyittir. Kayatuzu bir mağara içinden çıkarılır. Bu mağaraya ise 160 metrelik bir tünelle girilir. 

Sanâyi: Çankırı’da sanâyi gelişme hâlindedir. Henüz fabrika sayısı azdır. Çankırı Süt Fabrikası, Çankırı Yem Fabrikası, Eskipazar Kereste Fabrikası, Kaya Tuzları, Bayramlar Alçı Fabrikası, Çivi Tel Fabrikası, Un ve Tuğla fabrikaları ve DDY Yeni Makas Fabrikası önemli olanlardır. 

Ulaşım: Ankara-Zonguldak demiryolu Çankırı, Eskipazar, Çerkeş ve Kurşunlu’dan geçer. Ankara-İnebolu karayolu Çankırı’dan geçer. Birkaç köy dışında bütün köylerin yolları mevcuttur.
Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/cankiri/ekonomi.html

Çankırı’nın merkez ilçesi dahil, köy ve kasabalarında Türk Milli Kültürü yaşatılmakta olup köy ve kasabalarında genel olarak “kapalı toplum” özelliği görülmektedir.

Öyle ki Çankırı köylerinde halen köy odaları bulunmakta, geleneksel Türk misafirperverliği nin en güzel örnekleri bu köy odalarında sergilenmektedir. Düğünlerde, bayramlarda ve benzeri milli günlerde halkın birbirle ri ile olan münasebetleri, yıkılmamış bir milli dayanışmanın ender örneklerinden olmaktadır.

Büyüklere saygı, küçüklere şefkat ve sevgi yanında sosyal yardımlaşma halen yaşanmaktadır. Bu durum, Çankırı’ya gelip de uzun bir süre yaşayan yabancıları dahi hemen etkisi altına almakta, onları da gelenek ve göreneklere tabi kılmaktadır.
Bu bölümde Çankırı kültürel hayatının önemli unsurları folklor, düğünler, sünnet, yaran, el sanatları, mutfak ve belirli günler başlıkları altında verilmiştir.

YARAN KÜLTÜRÜ

Çankırı Yaran’ını yani sohbet alemlerini anlatmaya geçmeden önce, bu sosyal müessese ile irtibatı olduğu bilinen Ahilik müessesesinden birazcık bahsetmenin yerinde olacağını zannediyoruz.İnsanların birbirlerine kuvvetle itimat etmeleri ve birbirlerini dil, din, ırk ve mezhep ayrımı gözetmeksizin sadece “kul”, “insan” oldukları için sevmeleri gibi temel kaidelere dayanan Ahiliğin, pek çok bakımdan Çankırı Yaranı ile alakalı olduğu bilinir.   Şöyle ki; Ahiliğin, bilinen altı şartı vardır. Bu altı şart, “açık” ve “kapalı” olmak üzere iki­ye ayrılır. Açık olması gereken “alın, kalp ve kapı” dır. Ki, alın açıklığından, başkalarının yanında yüz karası bulunmamak, kalp açıklığından her insana sevgi beslemek, kapı açıklığından da kendi­sine yardım istemeye gelen ve muhtaç olan herkese kapısını açık tutmak kasdedilir. Kapalı olması gerekenler ise “el, dil ve bel “dır. El’in kapalı olmasından kasıt, hiç kimsenin hak ve hukukuna tecavüz etmemek, dil’in kapalı olmasından kasıt, hiç bir kul hakkında kötü söz söylememek, dedikodu yapmamak, bel’in kapalı olmasından kasıt ise, hiçbir ferdin namusuna tecavüz etmemektir. Dil konusunda ayrıca, “sır saklamanın da şart olduğu” kasdedilmektedir.

ÇANKIRI FOLKLORU

Aslında çok geniş bir araştırma ve inceleme konusu olan Çankırı Folkloru’nu biz burada kısaca ve ana hatlarıyla ele alacağız. Bu konudaki müstakil eserleri de, yeni yetişen Çankırı evlatlarının mutlaka verecekleri inancını taşımak istiyoruz. Aksi takdirde, kendilerin den evvelki neslin işlemiş oldukları hatayı devam ettirmek gibi büyük bir vebali omuzlamış olacaklarını zannediyoruz.Genel bilgiler vermek bakımından Çankırı folklorunda etkili bir rolü bulunan gelenek ve görenekleri tanıtmak yerinde olacaktır.

Çankırı halkının yaşayışı ve dünyası hakkında öğrenmek istediklerimizin hemen tamamı merkez ilçe hayatından uzak kalmış olan köy ve kasabalarında daha geniş ve daha canlı bir şekilde görüle bilmektedir.Çankırı, değişen her türlü hayat şartları ve tarzına rağmen, gelenek ve göreneklerinden “öz olarak” çok şey kaybetmeyen nadir bir ilimizdir. Nitekim, yavuklusuna (nişanlısına) kenarı işlemeli mendil gönderen genç kızları kalmamış olsa bile, kırsal kesimde aynı kızları ve kadınları yolda yürürken hala erkeklerin önünden geçmezler. Çünkü sımsıkı ve hem de farkında olmadan, yürekten bağlı oldukları açıkça görülen “töre”ye aykırı bilirler erkek önünden geçmeyi…

Yine aynı şekilde, davullu-zurnalı, üç gün üç gece yapılan düğünlerin yerini, belediye nikah salonu veya düğün salonu törenleri almışsa da gerdeğe giren güveyi yumruklanır ve az önce sağdıçlar tarafından camiden (yatsı namazından) getirilmiştir.
Gelinlerin kına gecesi kınaları yakılır ve kına gecesi oyunlarında mutlaka bindallı veya üçetek giyilir.Bütün bu ve buna benzer hususlar, Çankırı’da gelenek ve göreneklerin “öz olarak” değil, şekil olarak bazı değişmelere uğradığını göstermektedir.Her sene kış mevsiminde büyük yaran sohbetleri ve hemen her düğünde, “baş donanması” merasimleri de gençler arasında uygulanmakta ve öz haliyle yaşatılmaktadır.Çankırı’da diğer illerimizde hemen hiç rastlanmayan bir husus daha vardır ki o da, genç lerin büyük bir çoğunluğunun, mahalli halk oyunlarını oynayabilmeleri, saz çalıp türkülerini aslına uygun tarzda söyleyebilmesidir. Mahalli halkoyunları, çeşitli okullarda kurulan ekiplerce yaşatılmakta, halk eğitimi kurslarında da bu oyunlar öğretilerek canlılığı muhafaza edilmektedir.

Hele Eldivan İlçesindeki düğünlerde kurulan “Seymen Alayı” aslından hiçbir şey kaybetmeden güzel bir gelenek olarak yaşatılmaktadır. Yine Eldivan ilçesinde yapılan eğlencelerde ve düğün lerde kukla gösterileri, kayda değer bir başka numunedir.

Çankırı Düğünleri

Günümüz Çankırı’sında köy ve kasabalarında çok önemli değişikliklere uğratılmamış düğün adetleri hakkında derli toplu bilgileri Merhum Hacı Şeyhoğlu Hasan Üçok’un, 1930, 1931, 1932 yıllarında Çankırı’da neşredilmiş ve Duygu Gazetelerindeki tefrika edilmiş yazılarından öğrenebilmekteyiz.Bu kaynaktan öğrendiklerimizi, günümüz Çankırı’sında yaşayan düğün adetlerinin şekli ile yer yer mukayese ederek sunacağız. Aslında elli sene önce kaydedilen düğün adetleri ile bugünün Çankırı’sında yaşayan adetler, genel hatları ile birbirlerinin aynısıdır. Lakin, bilhassa para yönü ağır basan ve aşırı masrafı gerektiren motiflerin, zaruri olarak terkedilmiş olduğu da bir gerçektir. Düğünlerde İlk Teşebbüs: 
Evlenme çağına gelen Çankırılı delikanlının anası, oğlu için aradığı münasip gelin adayını bulunca, bu durumu kocasına iletir. Bugün de aynı durum geçerli olmakla birlikte, daha çok oğlan bulduğu kızı anasına, anası da kocasına anlatmak tadır. Bunun üzerine, kızın kendisi ve ailesi hakkında lüzumlu araştırmalar yapılır, bilgiler toplanır. Kız, yapılan araştırmalar neticesinde ahlaken, bilgi ve beceriklilik bakımından müna sip görülürse dünürlüğe karar verilir. Köy ve kasabalarda bu durum geçerli ise de, şehir merkezinde kız ve oğlanın tanışarak anlaşarak evlenmelerine daha sık ratlanmaktadır.

Daha sonra, araya bir aracı konarak kızın anasına haber verilir. Kız anası da kocasına söyler, ağabeyi varsa onun da görüşü alınır, durum oğlan tarafına haber verilir. Bunun üzerine, kız tarafı ilk olarak normal bir masrafla alınabilecek takı ve eşyaların listesini oğlan tarafına duyurur. Eskiden bu listede beş adet beşibiyerde kulplu altın, iki çift elmas küpe, iki elmas yüz ük, iki elmas iğne, iki çift gümüş nalin, iki gümüş kemer, iki kaftan, iki Bağdat dokuması ipek çarşaf, iki hamam takımı, iki çift potin kalüş yer almakta idiyse de, bugün bunların çoğu istenmemektedir. İstenilenler sadece nişan yüzüğü, bilezik ve kolye ile altın zincir gibi takılar ve eş yalar olmaktadır. Diğer istekler, daha sonra belirlenmektedir. İstekler, oğlanın ailesi tarafından da ka bul edilmişse söz kesilmiş demektir.

Nişan Töreni:

Oğlan evi tarafından kabul edilerek alınan eşya ve takılar, kız evine gönderildikten sonra bir Cuma günü nişan yapılır.
Nişan günü, oğlan tarafının kadın ve kızları ile bir de defci davet edilir. Defci çalma ğa başlar. Her iki tarafın davet edilen kadınları oyun ve eğlencelerini birkaç saat kadar sürdür dükten sonra, ortaya bir kat elbiselik kumaş serilir. Bu kumaş, oğlan evi tarafından getirilen ziynet eşyaları ile birlikte, gelin kıza elbiselik olarak getirilmiştir.
Gelin olacak kız içeriye girince, elebaşılık eden kadınlar “Allah aşkına maşallah deyiniz, nazar değmesin” diye ihtarda bulunurlar. Gelin kız, yerde serili kumaşın üzerine gelip ayakta durur. Getirilen yüzük parmağına takılır. Diğer mücevherler de elbisesi üzerine iliştirilir.

Bunlardan sonra gelin kız, önce oğlan tarafının (annesinden başlamak üzere) ellerini öper. El öpme sırasında, getirilen özel hediyeler de takılır.
Şimdi ise (daha çok şehir merkezinde) bu nişan merasimi, oğlan ile kızın, davet edilen her iki taraf akrabaları huzurunda ve kız evinde, birbirine kırmızı bir kurdele ile bağlamış nişan yüzüklerinin, hatırı sayılır bir akraba veya eş-dost tarafından takılması şeklinde yerine getirilmektedir. Nişan merasimindeki eğlence ve hediye vermeler de, bu esnada yapılmaktadır.
Şerbet İçilmesi: 
Genelde kısmi değişikliğe uğramasına rağmen, şerbet içilmesi de şu şekilde olur: Kadınlar tarafından nişan töreni yapılmadan bir iki gün evvel ailenin durumuna göre erkekler tarafından da tören yapılır. Törende dualar okunur ve şerbetler içilir. Şerbet içme adeti sadece kadınlar arasında ya pılmaktadır ve özellikle “darısı başına olsun” dilekleriyle, genç kızlara içirilmektedir.
Kadın ve erkekler arasında bu şekilde nişan töreni tamamlandıktan sonra, kız oğlan tarafına geçmiş sayılırdı ve bugünden başlamak üzere oğlan anasına gelinlik etmeğe başlardı. Gelinlik etmekten maksat, gelin olan kızın kaynana ve kayın babasına kat’iyyen yüksek sesle söz söylememesidir. Mecburi bir durum olursa, çok hafif bir sesle konuşabilmesiydi.
Gelin kız her nerede oğlan tarafından bir kadınla karşılaşsa, onların ellerini öper. Yan larında hiç kimseyle konuşup eğlenemez… Aksi takdirde, gelin hakkında hiçte hoş olmayan dedikodular bir anda yaygınlaşır. Ancak, gelinlik etme adeti günümüz Çankırı’sında genellikle kasaba ve köylerinde bu şekildedir. Merkezde ise gelin kızlar sözlüsü veya nişanlısı ile el ele-kol kola gezebilmekte, eğlenebilmektedir.
Nikah Töreni Veya Düğün (Dün): 
Çankırı’da nikah töreni yahut düğün, eskiden şu şekilde yapılmak taydı:
Mahalle bekçisinden, imamından, muhtarından başlayarak diğer yetkililere bahşiş ve harçlar verildikten sonra, mahalle imamına hitaben izinname çıkartılırdı.
İzinname”de “… mahallesi imamı efendi, badesselam inha olunurki… nam bikri ile evlen mesine canib-i şer’i şerifeden izn-i şer’i lahık olundu vesselam..” tarzında beyan bulunurdu, izin namede, “Mihr-i müeccel” ve “mehr-i muaccel” diye tespit edilmiş iki yer bulunurdu.
“Mihr-i müeccel” nikah bedeli, “mehr-i muaccel” de erkeğin vakti olmayıp ta geline ait mücevheratı ve diğer eşyaları ileriki bir zamanda yapılmak üzere adet ve miktarının bedeli demekti. Bu durumları beyan eden hususlar, izinnamedeki tespit edilen yerlere yazılırdı.
Ölüm veyahut başka bir surette ayrılık vaki olur ise izinnamedeki yazılı hususlar, kadının hakkı olarak gerekirse mahkeme hükmü ile alınırdı.
İziinnameler, mahalle imamları tarafından muhafaza edilerek saklanırdı. Nikah duasına mahallenin ulema ve diğer sayılır kişileri davet edilirdi. Kızın bir vekil iki şahidi, oğlanın da aynı şekilde bir vekil, iki şahidi davetliler arasında bulunurdu.
Nikaha başlanmadan önce imam efendi tarafından, yapılacak veya yazılacak birşey olup olmadığı sorulur, varsa şayet, yapılır veya yazılırdı.Nikah miktarına gelince, öteden beri nikah miktarı pazarlık suretiyle yapılması adet idi. İmam Efendi meclisin ortasına oturur, sağ tarafına oğlanın, sol tarafına da kızın vekil ve şahitleri otururdu.Kız tarafına hitaben “İsteyiniz bakalım..” derdi.
Bu şekilde kız tarafı ile oğlan tarafı arasında, imam efendi hakemliğinde sürüp giden pazarlık sonucunda bir bedel tespit edilirdi. Miktarın tespitinden sonra nikahın aile kuruluşunda esas olduğunu beyan eden bir Hadis-i Şerif okunur herkes diz çöker, ellerini açık olarak dizleri nin üstüne koyarlardı. Yalnız imam efendi elinin birisini kapalı olarak dizinin üstüne koyardı. Sebebi ise nikah esnasında oğlan evinin düşmanları büyü yapılabilir düşüncesiydi.
İmam oğlanın vekiline hitaben üç defa:”-Allah’ın emriyle, Peygamberin kavliyle, filanın kızı filan hanımı, kendi tarafından vekaleten filan efendiye asaleten alıverdin mi?…” diye sorardı. Oğlanın vekili ise “Alıverdim” diye cevap verirdi. İmam efendi de, bunun üzerine “Ben de akdi nikah eyledim.” deyip elini açar ve uzunca bir dua okurdu.
Daha sonra orada bulunanlara şerbet verilir, artan şerbet de uygun görülen yerlere gönderilirdi. Kız tarafı da bir tepsi baklava ve hediye ile karşılıkta bulunurdu. Kurban bayramlarında arife günü kız evine kurban göndermek adetten idi. Buna da, kız tarafı bak lava ve diğer hediyelerle karşılık verirdi.
Bugün: 
Çankırı’daki nikah ve düğün adetlerinin eskiye karşılık, bu adet lerin pek çok yönü, günümüzde bazı değişikliklere uğramıştır. Bu değişikliklerin en önemli sebebi, hiç şüphesiz ki, artan ihtiyaçlar ve her yönden sağlanan sosyo ekonomik değişim ve gelişmelerdir. 
Günümüz Çankırı’sında nikah akdi, resmi ve imam nikahı olmak üzere iki ayrı safhada yapıl maktadır. Resmi nikah, daha çok düğün merasimi ile birlikte yapılmaktadır. Ekonomik zorluklar ve bir de zamandan tasarruf etme kaygısının tabii bir neticesi olarak düğün merasimi şekline dönüştürül müş olan resmi nikah (belediye nikahı) işlemi, genellikle Belediye Nikah Salonu veya benzeri bir yerde yapılmaktadır.
Belediye Evlendirme Memurluğu tarafından tayin edilen gün ve saatte, nikah salonunda “ni kah ve düğün merasimleri” yapılacağı, matbu halde bastırılan davetiyelerle eş-dost ve akrabalara önceden duyurulur. Davetliler, nikah saatinden 15-20 dakika önce salona gelerek yerlerini alırlar. Hemen ar dından da damat tarafından gelin, salona getirilir. Gelinle damat, nikah saatine kadar bir süre, davetlilerin bulunduğu salondan ayrı bir odada bekletilir ve nikah esnasında yapacakları işler hakkında, nikah memuru tarafından kısa bilgiler verilir.
Nikah memuru ile gelinle damat tarafının şahitleri salondaki masada yerlerini aldıktan sonra, gelin ve damat kol kola salona girerler. Salondaki davetliler, ayağa kalkarlar ve gelinle damadı alkışlarlar. Masaya vardıklarında önce gelin, şahidinin karşısındaki sandalyesine oturur, damat da kendi şahidinin karşısına oturur.
Belediye nikah memuru, varsa tebrik ve telgrafları okur. Ardından da, Medeni Kanun’un ilgili maddesine göre Belediye Başkanınca kendisine verilen yetkiye dayanarak nikahlarını kıyacağını yüksek sesle duyurur ve önce kıza, sonra da oğlana ayrı ayrı;
“-Filan kızı filan… falan oğlu falanı kocalığa kabul ediyor musun?”,
“-Filan oğlu filan… falan kızı falanı, eş olarak kabul ediyor musun?..” diye sorar.
Kız ve oğlan yüksek sesle “evet” dedikten sonra, önce kız, ardından da oğlan, deftere imza atarlar. Şahitler de imza attıktan sonra, evlendirme memuru her ikisini de yüksek sesle “karı-koca” ilan eder. Bunun üzerine damat, kızın ayağına basarak duvağını açar. Davetliler alkışlarlar…
Nikah tamam olduktan sonra, gelinle damat, salonun çıkış kapısında durarak, davetlilerin tebriklerini kabul ederler. Davetlilerin tebrik işi bittikten sonra, kız ve oğlan tarafı, hep birlikte hatıra fotoğraf ları çektirirler. Bu iş de tamam olunca konvoy halinde şehir dolaşılarak oğlan evine ulaşılır.
İmam Nikahı: 
Dini nikah da denilen imam nikahı, ya resmi nikahtan veya gerdeğe girmeden hemen önce yapılır. Bu nikah işleminde, eskiden olduğu gibi izinnameler yoktur. 
Günümüz Çankırı’sında dini nikah, kızla oğlanın birbirlerini görmelerinde bir mahzur bulunmamasını sağlamak için nişandan hemen sonra da yapılmaktadır. Yine bugünkü Çankırı’da düğün merasimlerinin bir başka bölümü daha vardır: Resmi nikah ile birlikte düğün salonunda yapılanların haricinde, üç gün önceden kız ve oğlan evlerindeki şenliklerdir bu bölüm…
Bu şenlikler genellikle Cuma günü kadınlar arasında başlar. Kına gecesi ve son günün gündüzüne kadar devam eder. Kız evinde şenlikten sonra kadınlar arasında mevlid okutulur. Kına gece sinde oğlan evinde ise, “Baş Donanması” yapılır.
Baş Donanma: 
Bu adet, eskiden daha teferruatlı ve geniş bir şekilde yapılmakta iken, bugün tam olarak uygulanamamaktadır. Öyle ki, ekonomik durumu yerinde olmayan aileler, külfetli olduğu için her yönüyle mükemmel ve geleneklere-göreneklere uygun bir düğün yapamadığı gibi, durumu yerinde olan zenginler ise, düğünlerini balolarla yapmayı tercih eder olmuşlardır. 
Günümüz Çankırı’sında Başdonanması, genel olarak Yaran Sohbetleri’ndeki şenlik vb. oyun larla renklendirilen bir hal almıştır. Bu da her yıl kış mevsiminde yapılması gereken ama çeşitli sebeplerden dolayı ihmal edilen Yaran Sohbetleri’ne, yeni nesillerin özleminden kaynaklanıyor olsa gerek…
Oğlan evinde baş donanması yapılırken, kız evinde de kına yakılır.

Kına Yakma:

Oğlan evinde baş donanma yapıldığı saatlerde kız evinde kına yakılma şöyle olur: Kız evi yakınları yatsı namazından evvel gelerek kız evinin büyük olan odasında belli bir yere otururlar. Oğlan evi tarafından gelenler ise ayrı oturur. Defçi kadınlarla birlikte türkü söyleyenler de bulunur.

Yatsı vakti sonunda oğlan tarafından olan kadınlar, oğlan evinde toplanır. Toplu halde kız evine giderler. Oğlan tarafından giden kadınlar, çok süslü giyinmeye itina gösterirler. Bu ka dınlardan ikisi, ellerinde tepsiler içinde her çeşit kuru yemiş ile birlikte kınayı da götürürler.

Eskiden bu gidiş, özel bir tören şeklinde idi ise de, şimdilerde gayet sadeleşti rilmiş ve normal hale getirilmiştir. Kına gecesinde eski adetlerden kalanlar, çerez yemek, oyna mak ve kına yakmak üzere çok az sayılacak motiflerdir. Havai fişekler atıl ması ve oldukça yüklü miktarda para masrafını gerektiren diğer motiflere de rastlanılır.
Oyunlar oynandıktan, çerezler yendikten sonra yaşlı ve becerikli kadınlar, dua ve ilahiler okuyarak, gelini evin ortasına oturturlar ve törenle kınasını yakarlar. Daha sonra oğlan evinden gelen kadınlar evlerine giderler. Kız evinde kalan gelin kızın arkadaşları, ona arkadaşlık ederek sohbet ederler. 
Gelin Çıkarma:
Çankırı’da gelin çıkarma adedi, geçmiş yıllardaki duruma bakarak, günümüzde bir hayli değişikliliklere uğramıştır. Diğer gelenek, görenek ve adetlerde olduğu gibi, masraftan kaçmak ve günün icaplarına aslını bozmadan uyabilmek kaygısı ile uğratılan bu değişik gelin çıkartma adet lerinin dün ve bu günkü hâlleri şu şekildedir.
Kına gecesinin ertesi günü, gelin çıkartma merasimi yapılır. Sabahleyin erkenden, oğlan evinin her tarafı temizlenir. Eski tantana, şaşaa yerine bir sükunet çökerdi. Oda tarafında, güve yi ile yanına gelen bir kaç genç arkadaşından başka kimse kalmazdı. 
Davullar bir yandan ağır ve dertli havalar çalarken, öte yandan da kuşluk vakti (öğleye doğru) güveyinin gireceği hamam te­mizlenerek hazırlanırdı. Hamamda saz takımı şen havalar çalar ve aynı zamanda güveyi ile arka daşları hamama giderlerdi. 

Öğle ezanı okunduğu zaman, bir gün öncesinden okuyucular vasıtasıyla yapılan davetler üzeri ne oğlan evi tarafı oğlan evinin önünde, kız evi tarafı da kız evi önünde toplanırdı. Oğlan evi tarafından bindirilen 20-30 kadar süvarinin (atlının) önünde davullar zurnalar çalar, köçekler oynayarak kafile (gelin alayı) yola çıkardı. Daha önceden çeyizi götürülen katır ların iki katı süslenmiş hayvanlar, kafileyi takip ederdi. Sağdıç ta aynı şekilde süslü bir ata bindirilir ve gelin getirmek için hazırlanan arabalar, arkalarında yüzlerce seyirci ve davetli ile kız evine giderlerdi. Kız evine varmadan yolda sancakların önü kalabalık olurdu bazen Çankırı cadde ve sokaklarına sığmaz hale gelirlerdi.Bu şekilde kız evi önüne varırlardı. Kız evi önünde toplanan kalabalığa, kız evi tarafın dan şerbetler dağıtılırdı.

Kuşak Bağlama: 
Gelin, babası evinden çıkarken, avluda en yakın akrabalar ve bir de hoca bulunurdu. Gelini avlu ortasına dikerler, en yakın akrabasından ve zenginlerden birisi, gelinin beline bir kuşak veya gümüş kemer bağlardı, gelinin beline kuşak bağlayan kişi, kendi kesesine göre, gelinin cebi ne para da koyardı. Orada bulunan hoca dua eder, duasından sonra gelin orada bulunanların elini öperdi. Gelin, bineceği ata (veya arabaya) kadar iki ta rafına kilimler gerilerek, kimseye gösterilmeden götürülürdü. Gelin, en yakın ve yaşlı akraba sından iki hanımla birlikte arabasına biner, diğer arabalara da diğer kadınlar binerlerdi. Gelin tarafının çeyizi, oğlan tarafının hazırladığı çeyizle aynı kıymette olurdu. Her iki tarafın çeyizlerinin yüklenmesi için 20-30 kadar katır hazırlanırdı.
Bazen süslü bir rahlenin üzerine Kur’an konur ve sırmalı örtülerle örtülürdü. Bu rahle ön tarafta ve başta götürüldü ki, gelin kızın okuma bildiğine işaret gösterilirdi. Çeyiz, her katırın üzerine telli oda takımları, kilimler, halılar örtülmek suretiyle yüklenir ve herkesin gözleri kamaştırılmak istenirdi.Gelini taşıyan vasıtalar, at, tahterevan, tatar arabası, lando veya yaylı arabalar gibi vasıtalar idi. Bu halde kafile (düğün alayı) giderken mezarlık civarına gelince dururlar ve davul zurnalar susturulur Fatihalar okunurdu. 
Yastık Götürmek: 
Gelin çeyizi yükletildiği ve gelin alayı hareket ettiği sırada gençlerden birisi bir köşe yastığını kaçırıp hamama götürürdü. Güveyi, yastığı götüren gence bahşiş verir ki, bu bahşiş gelinin evden çıkartıldığı, ve yola koyulduğu haberinin bahşişidir.
Gelin alayı şehrin merkez mahalle ve caddelerinden geçerler. Alay geçerken önlerine ipler gerilir ve düğün sahibinden bahşişler alınır. Bu şekilde gelin, yeni evine getirilir. Oğlan evinin büyükleri ve yakın akrabaları yanlarında bir imam ile evin önünde beklerler. Gelin eve girince dua edilir. Gelin, önce kayınbabasının ve büyüklerinin ellerini öper, kayınbabası ve akrabaları, gelin in başına kuru yemişle karışık bozuk para serperler. Bu paralar oradaki çocuklar tarafından kapışılır ki, uğur ve bereket sayılmaktadır. Gelin, hazır edilen odaya alınır.
Güveyi Girişi : 
Gelin, oğlan evine geldikten bir kaç saat sonra, kız evi tarafından hazırlanan baklava ve etli yiyecekler getirilir. Bunları getirenlere de bahşişler verilir. Bu yiyecekler sadece gelin ile damat beye aittir.
Hamamdan çıkarılan damat, yatsı namazına camiye götürülürdü. Namaz çıkışında, eve bir haberci gönderilir (Çok önceleri bu haber, fişek atılarak duyurulurmuş). Gelin odasına iki bardak şerbet hazırlanırdı. Gelin hanım, duvağı örtülü halde, odanın bir tarafına dikilirdi. Orta yerde bir yatak, bir tarafa da seccadeler serilirdi. Oda ortasına serilen bu yatak, gündüz kim serdi ise o kişi tara fından kaldırılırdı. Güveyi kapıya geldiğinde, imam dua ederdi. Güveyi yaşlıların elini öperdi. Bu sırada kapı açılır ve güveyi süratle içeri girerdi. Çünkü gençler tarafından güveyinin sırtına yumruk vurmak adettir. Güveyi acele davranmazsa epeyce yumruk yerdi.
Güveyi gelinin bulunduğu odaya girer. Orada gelinle birlikte bekleyen yenge, gelinin duvağını açar ve ikisini el ele tutuşturarak çıkardı. Güveyi ve gelin, ilk önce seccadenin başına giderek iki rekat hacet namazı kılarlardı.
O gece edilen duaların mutlaka kabul olunduğuna itikat edilirdi. Namaz kılınıp, dualar
edildikten sonra kalkarlardı. Oğlan bir köşeye oturur, kızı da yanına alırdı. Kıza bir kaç soru sorardı. Kız cevap vermezdi. Oğlan, önceden hazırladığı söyletmeliği (elmas veya altın yüzük vb)
verirdi. Bunu verince kız da konuşmağa başlardı. Güveyi daha sonra gelinden su isterdi. Gelin, önceden hazırlamış olduğu şerbetleri verir ve birlikte içerler ki içilen bu şerbet ağız tatlılığına, yani tatlı dilli ve güler yüzlü olmağa işaret sayılırdı. Son ra kız evinden gönderilen yiyecekler yenilirdi…

Çankırı Düğünlerinde Söylenen Türkülerden Örnekler
Bayrak Kaldırma Havası
Çankırı köylerinde, düğün evinin önünde bayrak dikme adeti vardı. Buna, “Bayrak Kaldırma” denilirdi. Bayrak kaldırılırken, davul-zurna ile şu türkü çağrılırdı:

Dan yüzüne dan yüzüne Dan uykusu tatlı olur 
Vurdum dilberin dizine Kaldırırlar akşam seni
Çayırda bostan bozuyor Öğle işi firkatli olur 
Öksüzler bakar gözüne Yıldırırlar akşam sen

Halay Çekme Havası
Çankırı köylerinde on beş-yirmi genç yahut orta yaşlı grubu, el ele tutuşarak bir yarım halka (hilal) oluştururlar. Halkanın her iki başında bulunanlar, ellerinde mendil yahut birer çevre sallar ve çalınan havanın ahengine uygun olarak ağır ağır dönmeğe başlarlar. Davul ve zurna bu yarım dairenin ortasında durur ve genellikle şu havayı çalardı.

Sarı kavun dilimi Gidiyorum Çorum’a 
Nitdin oğlan gülünü Bir taş değdi koluna 
Gülünü elinden alan Kolum sarılmak ister
Bulsunlar Allah’ından Yarin ince beline 
Aman aman sarı kız Aman aman sarı kız 
Yatamam ben yalınız Yatamam ben yalınız

“Aman aman” nakaratına gelince, baştakiler daireden ayrılarak iki ellerinde mendiller olduğu halde hoplamağa başlarlar. Buna göre diğerleri de hoplaya hoplaya çevirirler. Oyundan sonra halay başı olan, davulcuya bahşiş verirdi.

Gelin Havası
Gelin, güveyi evine götürülürken, davul-zurna şu havayı çalardı:

Karacamın taburunu bozmuşlar 
Karamandır her kardeşim karaman
Bozluğun dağını ne çok gezmişler 
Bekar olsam gitse canım aramam
Karacamı sinesinden üzmüşler 
Ben illerin evlerinde duramam 
Karacam karacam aslan karacam 
Karacam karacam aslan karacam
Anan yasdık koysun yaslan karacam 
Anan yasdık koysun yaslan karacam

Bu türkü uzun bir bozlaktan kalmış iki parça olup hikaye ettiği hadisenin; “bir kızı seven iki erkekten birisinin gelini götürürken diğeri tarafından saldırıya uğrayarak Karaca denilen damadın göğsünden vurulmak suretiyle gelinin kaçırıldığını” anlattığı, Hacı Şeyhoğlu Hasan Üçok derlemesinde bahsedilmektedir.

Tan Havası
Tan havası, Sabah Namazı’ndan yarım saat evvel düğün evinin en yüksek odasında çalınırdı. Ne kadar davul zurna varsa bu havaya katılırdı. Bir kasaba halkını derin uykusundan kaldıran bu hava çalınırken de şu türkü söylenirdi:

Gel felek gurbette alma canımı 
Gülüşan beylerinin gülü solarmı 
Feleğin elinden çektiğim neler
Duyar düşmanlarım şadıgam olur 
Bozulmuş bağlara bülbül konarmı 
Ayrılır ateşi bağrımı deler

Yıkıp viran etme mamur hanemi 
Evveli ağlayan sonra gülermi 
Eşinden ayrılmış gurbete salar

Yuvada yavrular perişan olur 
Düşürdün dillere felek sen beni 
Düşürdün dillere felek sen beni

Gelin Övme Türküsü
Gelin, güveyi evine getirildiğinde, önceden hazırlanan odanın kapısına telli-duvaklı ola rak dikilirdi. Defçi kadınlar da gelini övmeğe başlarlardı. Ve şu türküyü söylerlerdi:

Hoş geldin allı gelin Hoş geldin allı gelin Hoş geldin allı gelin
Sefa geldin pullu gelin Sefa geldin pullu gelin Sefa geldin pullu gelin
Haçan gelin haçan gelin Gelinimiz gelir güle güle Gelin hanım evinden ağlayarak çıktı ,
Evlere güller saçan gelin Nur doğdu birden bire Annesinin ciğerini dağlayarak çıktı
Oğlumuzu alıp kaçan gelin Kayın ana iyi dilekler dile Güveyi beğ de yollara düştü

Çok şükür geldi gelinimiz 
Şen oldu evimiz gönlümüz

Defçi kadınlar bu sefer de kaynana karşısına geçerek şu türküyü söylerlerdi:
Güveyi beğin annesi annesi Oğlan bizim kız bizim
Ellerinde güller kokası Gelin hanım iki gözüm
Gelin hanıma iyi günler veresi Kulağında kalsın sözüm

Çok şükür geldi gelinimiz Çok şükür geldi gelinimiz 
Şen oldu evimiz gönlümüz Şen oldu evimiz gönlümüz
Benin ağam kadı ile müderris Kavağın dibine gülük bastırdım
Kayık gelse Üsküdar’a gideriz Ben o zeybeği ağam diye astırdım
Gelse bile kötüleri nideriz Basaksız evlere basak yaptırdım
O yavrunun düğmeleri çiziktir Hayatsız evlere hayat yaptırdım
Feslikan’a ben atımı bağladım O yavrunun düğmeleri bir sıra 
Yar gelip geçtikçe gönlüm eğledim A kız biz gidelim gayrı Mısır’a
Ben o yara sabah selam yolladım 
O yavrunun düğmeleri bir sıra 
A kız biz gidelim kayrı Mısır’a

Türkünün sonunda da güya kaynana söylemiş gibi şunu derlerdi:
Evimin sıçanı geldi Sırrım açanın geldi 
Gündüz yazup Gece okuyanım geldi

Gelin Almaya Giderken

Hendekten sesini aldım Karşıdaki gök ekin
Başından fesini aldım Aldırdım elimdekin
Koca köyün içinde Her soran benzin sorar
Beğendim seni aldın Hiç sormaz kalbimdekin
Amanın güzelim bize gel Amanın güzelim bize gel 
Allar, allar giy de bize gel Allar, allar giy de bize gel
Şu dağlar çiçeklendi Şu dağlar meşe dağlar

(A kız) yareler pürçeklendi Anam köşede ağlar
Çek bayraktar bayrağı Yari bana vermezler
Ayrılık gerçeklendi (A kızlar) ateş düşeni dağlar
Amanın güzelin bize gel Amanın güzelim bize gel
Allar, allar giy de bize gel Allar, allar giy de bize gel

Kına Yakarken Söylenen Türkü:
Hani bu kızın anası Esvap yülüğün ak taşlar 
Elinde mumlar yanası Yiyip içtiğin ocaklar
Allah muradını veresi Gölgelenip geçtiğin ağaçlar 
A kızım kınan kutlu olsun A kızım kınan kutlu olsun 
Vardığın yerler şen olsun Vardığın yerler şen olsun
Küçük dayın atın yeder Bir elinde tava sapı 
Büyüğü yanında gider Bir elinde helva topu
O da babasına bedel Bu da öküzün hakkı 
A kızım kınan kutlu olsun A kızım kınan kutlu olsun 
Vardığın yerler şen olsun Vardığın evler şen olsun

Diğer Düğün Türkülerinden Örnekler
Şu dağın başında vatanım yurdum Evlerine varamadım köpekten
Kadir Mevlam bize eylesin yardım Telli uçkur çezemedim ipekten
Bir değil, beş değil, on değil derdim Akşam sabah yapışırım bilekten 
Açıldı yareler uç verdi gayri Ben bu derdin hangisine yanayım
Her sabah her akşam okunur ezan Evleri olsa da yüksek olmasa
İki ayağım tutmaz odamda gezem Ayrılık olsa da ölüm olmasa
Katibim yok benim mektubun yazan Yarin yolladığı güller solmasa
Ben bu derdin hangisine yanayım
Gel otur yanıma illere karşı Karşıdan karşıya el etme yarim
Şen olsun sevdiğim gezdiğim çarşı Seni görmeyeli nice oldu halim 
Ya ben ağlamayayım kimler ağlasın Genç yaşımda beni bitirdin zalim
Şu deli gönlümü kimler eğlesin 
Ben bu derdin hangisine yanayım
Şu karşıki bağlarda üzüm deveği Şu dağın başında bir tutam çiçek 
Ne sen gelin oldum ben güveyi Ne kadar söylesem o kadar gerçek
Sağ olup gelirsem bir gün yurduma İnanmazsan kadı efendi beni yemine çek 
Sen gelin olursun ben de güveyi Yarin gözü yaşlı yemini bilmez
Aman Allah ben bu derdi nideyim
Genç yaşımda dağlara mı gideyim.

ÇANKIRI’DA SÜNNET DÜĞÜNLERİ

Her ailenin, erkek çocuğu sahibi olduktan sonra ilk telaşı, çocuklarını sünnet ettirmek, kaygısıdır. Bu hal ve kaygı, İslami bir adet olarak yaşanmaktadır.
Çankırı’da yaşayan sünnet adetleri, bundan yarım asır öncesinde çok büyük masrafla yapılan ve debdebesi bol düğünler şeklindeydi. Büyük oranda şekil değişikliğine uğratılmış ve mümkün olduğu kadar az masrafla hatta her ailenin kendi maddi durumuna göre yaptığı sünnet düğünleri günümüzde şöyle cereyan eder:

Düğün Başlangıcı: 
Çankırı’da sünnet düğünleri genellikle sonbahar mevsiminde yapılır. Çünkü bu mevsim, her aile için bir çok telaşın son bulduğu ve her şeyin bol olduğu bir mevsimdir.
Düğün öncesinde, sünnet olacak çocukları için evlerde birer yatak (Karyola veya somya) süslü olarak hazırlanır. Çocuk tek ise tek yatak, bir kaç tane ise bir karyolaya üç dört çocuk yatırılır. Ev, bir bayram yeri gibi süslenir. Sünnet edilecek çocuk için hazırlanan düğüne, matbu olarak yapılmış davetiyeler ile eş dost ve akrabalar çağrılır. Davetlilere pilav, ayran asıl olmak üzere, ailenin durumuna göre yemek ziyafeti verilir. Yemekten sonra mevlid okutulur, ilahiler söylenir. Çocuklar ise, alınlarında “maşallah” yazılı ve özel olarak hazırlanmış sünnet elbiseleri giydirilmiş vaziyette, arabalarla şehirde gezdirilir. Ki bu hal çocuğu sünnet olmağa iyice alıştı rır, ısıtır diye kabul edilmektedir.

Sünnet Olmak: 
Sünnet olacak çocuklar, evde hazır bulunan sünnetçi önüne getirilince, hafızlar tarafından “aşr-ı şerif” okunur, fatihalar okunur. Bir yandan da dışarıda davul zurna veyahut başka çalgılar varsa çalmaya devam eder. Bu esnada çocuk veya çocuklar sünnet edilir. Çocuk ağlamaya başlarsa, hemen açılan ağzına bir parmak bal sürülür (bu eskiden yapılmakta idi ki şimdilerde yapıldığına pek rastlanmıyor).
Kısaca anlatmaya çalıştığımız sünnet düğünleri, genel olarak Türkiye’nin bir çok yerinde benzer adetlerle yapılır. Çankırı’ya has olan sünnet düğünü motifi ve unsurları ise, yukarıda izah ettiğimiz şekildedir.

Kaynak: http://www.cankiri.bel.tr/sayfa-13/kultur.php