Edirne

EDİRNE HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Tunca Nehrinin Arda ve Meriç’le birleştiği kavisle kuşatılan Edirne kenti, yeşil sulak çayırlar ve söğüt ağaçlarıyla çevrilidir ve Trakya ovasının başında konumlanmıştır. Avrupa Türkiye’sinin ikinci kenti olup Yunanistan sınırına 6 km, Bulgaristan sınırına 18 km mesafede yer alır. 1453’te Konstantinopolis’in fethinden önce yaklaşık bir asır Osmanlı’ya başkentlik yapan Edirne, fetihten sonra da birçok padişahın gözde şehirlerinden olmuştur. İstanbul’dan otobüs veya arabayla 3 saatte ulaşılabilir ve tempolu bir gezmeyle bir günde, daha rahat gezmeyle iki günde gezilebilir. Avrupa’dan gelen transit trafikle yoğun otoyol, yazları ayçiçekleriyle parlayan tepeciklerin arasından uzanır. Yolda durup Lüleburgaz’a kısa bir ziyarete değer. Burada Sinan’ın Başvezir Sokullu Mehmet Paşa için yaptığı en güzel külliyelerden birini görebilirsiniz.

Edirne’de halen daha devam eden bir havalimanı projesi vardır. Ancak henüz kente uçakla ulaşmak mümkün değil. Kentte gidiş otobüs ile sağlanmaktadır. Türkiye’nin birçok noktasından Edirne’ye doğrudan otobüs seferleri bulunur. Aksi durumlarda ise İstanbul üzerinden aktarma yapılarak da şehre ulaşılabilir. 

 

Edirne Gökçetepe Tabiat Parkı

Saros Körfezinin gizli kalmış güzelliklerinden olan br Marmara Denizi ile Ege Denizini birbirine bağlayan bu tabiat parkın havasının başta astım olmak üzere birçok rahatsızlığa da iyi geldiği belirtilmekte. Zira burada havada bulunan gazların uyumu inanılmaz. Keşan ilçesine bağlı olup buradaki suyun kendi kendini temizleme özelliği vardır. Son yıllarda yapılan düzenlemeler ile bu park, son derece kullanışlı bir hale geldi. Kamp alanları, restoranlar ve plajlar yapılarak ziyaretçilerin vargeçilmez uğrak yeri haline geldi.

Edirne Sarayiçi Balkan Savaşı Şehitliği

Gerek yerli halk gerekse şehri dışından gelen ziyaretçilerin gözde yerlerinden olan bu şehitlik, 1912 ve 1913 yıllarındaki Balkan Savaşında şehit düşen 300.000 askerin ve yine 1913 yılında Sarayiçi’nde aç ve susuz bırakılarak hayatını yitiren 20.000 kişinin anısına yapılmıştır. 1939 yılında ise buraya Balkan Şehitler Anıtı dikilmiştir.

Edirne Türk İslam Eserleri Müzesi

Edirne’nin en merak edilen yerlerinden birisi olan bu müze Selimiye Külliyesinin Dar-ül Hadis Medresesinde bulunmaktadır. Merkez ikçeye bağlı olup sergilenen eserler Osmanlı çini seramikleri, cam eşyalar, silahlar, levhalar, Edirne Sarayı mutfak eşyaları v.s. Müzede birçok oda bulunmakta ve her oda da farklı bir koleksiyon sergileniyor.

Edirne Lozan Anıtı ve Müzesi

Bu müze Trakya Üniversitesinin Rektörlük binasının bahçesinde bulunmaktadır. Ziyarete açılış tairhi ise 1998 yılı. Bu müzenin yapılış amacı, Lozan Antlaşmasının Edirne için ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktıır. Burada göreceğiniz 3 farklı sütunlardan büyük olan Türkiye’yi küçük olanı Edirne’yi en küçük olan ise Karaağaç’ı temsil ediyor. Ayrıca bir tane kız figürü var. Bu figürün bir elinde Lozan Antlaşmasının belgesi dururken diğer elinde güvercin var.

Edirne Ali Paşa Çarşısı

1560 ile 1565 yılları arasında yapılan bu çarşı Merkez ilçede olup tarihi bir çarşıdır. Şehirde bulunna Mimar Sinan eserlerinden birisi olan bu çarşının uzunluğu 300 metredir. Ayrıca içinde 100’den fazla dükkan var. 1997 yılında onarım yapılmış ve eski sahiplerine tekrar kiralanmıştır. ŞEhrin kapalı çarşısı olarak bilinir.

Edirne Rüstem Paşa Kervansarayı

1561 yılında yapıldığı tahmin edilen bu kervansarayı yaptıran kişi, Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan’ın eşi Rüstem Paşa’dır. Mimar Sinan eserlerinden olup 2 katlıdır ve büyük han ve küçük han olarak 2 bölümden oluşmaktadır. Günümüzde otel olarak kullanılmakta ve 102 oda ve 21 dükkan kapasitelidir.

Edirne Ergene Köprüsü

Son derece sağlam olan bu köprü dünyanın en uzun köprülerinden birisidir. Zira uzunluğu 1392 metredir. Şehrin Uzunköprü ilçesine adını veren bu köprüyü Osmanlı padişahlarından II: Murat yaptırmıştır. 1427 yılında yapımına başlanmış olup 1443 yılında bitirilmiştir. Köprü, adını aldığı Ergene Nehrinin üzerine yapılmıştır.

Edirne Hersekzade Ahmet Paşa Camii

Keşan ilçesinde bulunan bu caminin mimarisi son derece muazzam. 16. yüzyılda yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Caminin kitabesi olmadığı ya da günümüze ulaşamadığı için cami hakkında fazla bilgi yok. Cami kare şeklindedir ve kubbenin çapı 950 metredir.

Edirne Muradiye Camii

Merkez ilçesinde bulunan bu cami, gerçekten görülmeye değer. Caminin II. Murad’ın rüyasıyla bağlı olarak hikayesi dahi vardır. Caminin kitabesi günümüze ulaşamadığı için gerek yapılış yılı gerekse yapan mimar hakkında bir bilgi yoktur. Ama Selimiye Cami gibi ziyaretçisi oldukça fazladır. Caminin 3 adet kubbesi vardır.

Edirne Gala Gölü Tabiatı Koruma Alanı

Meriç Deltasında bulunan ve kuşların özgürce yaşadığı bir yerdir. Enez ve İpsala ilçeleri arasındadır ve neesli tükenmekte olan bir çok kuşa ev sahipliği yapmakta. 2005 yılından sonra milli park olarak da düzenlenmiştir. 6.000 hektarlık alanda kuşların şovunu izlemeye hazır olun.

Edirne Meriç Nehri

Balkanların en büyük nehilerinden olan Meriç Nehri, Bulgaristan’dan doğmaktadır. Edirne’den gerçerek Ege Denizine dökülen bu nehir 490 km uzunluğundadır. Özellikle bahar aylarından ve güneş batımından bir başka güzelliğe bürünür. Yerli halk bu duruma büyük ilgi göstermekte.

Edirne Ainos Antik Kenti

Enez ilçesinde bulunan bu antik kentin her noktası tarih kokmakta. Antik çağdaki bir çok yazarların kaynaklarında buranın ismi geçkmektedir. Enez Antik Kenti olarak da isimlendirilmektedir. Dünya çapında çok değerli bir çok eser çıkarılmıştır ve bazıları Edirne Müzesinde sergilenmektedir.

Edirne Müzesi

1925 yılında Atatürk’ün öncülüğünde kurulan bu müze çok zengin eserlere sahiptir. Arkeoloji müzesi olmasına rağmen etnografik eserler ve mezar taşları da vardır. Selimiye Caminin avlusundaki Dar-ül Hadis Medresesinde bulunmakta olup ikinci bölüm olan Etnokgrafya Müzesi bölümü 1936 yılında açılmıştır. Eserler Edirne Müzesine sığmayınca 1971 yılında hemen yanında Edirne Arkeoloji Ve Etnografya Müzesi yapılmıştır.

Edirne Selimiye Camii

Şehrin simgelerinden olan Selimiye Camiyi en sona sakladık. 1568-1574 yılları arasında yapılan ve Mimar Sinan’ın ustalık eseri olan bu cami yıllara meydan okumaktadır. Tek kubbesinin olması Allah’ın birliğini simgelemektedir. Mimar Sinan çıraklık eseri olarak Şehzade Cami, kalfalık eseri olarak Süleymaniye Cami ustalık eseri olarak da Selimiye Cami olduğunu söylemiştir. Eğer imkanınız varsa Selimiye Camiye gelmeden önce Şehzade Cami ve Süleymaniye Camiyi görmenizi öneririz. O zaman Selimiye Caminin gerçekten bir ustalık eseri olduğunu anlarsınız.

Edirne’de Gezilip Görülecek Diğer Yerler

  • Edirne Üç Şerefeli Camii
  • Edirne Saroz İbrice Limanı
  • Edirne Adalet Kasrı
  • Edirne Eski Camii (Cami-i Atik)
  • Edirne II. Beyazid Camii ve Külliyesi
  • Edirne Saatli Medrese
  • Edirne Peykler Medresesi
  • Edirne Fatih Köprüsü
  • Edirne Bayezid Köprüsü
  • Edirne Meriç Köprüsü
  • Edirne Uzunköprü
  • Edirne Hafızağa Konağı
  • Edirne Arasta Çarşısı
  • Edirne Sağlık Müzesi
  • Edirne Sazlıdere Plajı
  • Edirne Gökçetepe Plajı
  • Edirne Mecidiye Plajı
  • Edirne Erikli Plajı
  • Edirne Karaincirli Plajı
  • Edirne Gülçavuş Plajı
  • Edirne Sultaniçe Plajı
  • Edirne Enez Plajı
  • Edirne Telli Çeşme

Meyveler etle buluştu: Mutancana

trakyagezi

Kuru üzüm, erik ve kayısı kuruları kırmızı etle bir araya geldiğinde, bu buluşmaya bir de sirke, bal, ceviz ya da badem katıldığında tadına doyum olmuyor desek yanlış olmaz. geçmişte geyik etiyle de sık sık yapılan ama günümüzde yapımında daha çok kuzu eti kullanılan mutancana, osmanlı saray mutfağının özel reçetelerinden sayılıyor. bize de bu tarihi yemeği yaşatmak ve afiyetle yemek düşüyor.

Yemeyen farkı anlayamaz: Edirne tava ciğeri

suslusozluk

“Ne var canım, tava ciğeri her yerde yiyebiliyoruz ki” gibi bir düşünce aklınızın en ufak bir köşesinden bile geçtiyse henüz Edirne tava ciğerini yememişsiniz demektir. Çünkü o öyle bir lezzettir ki bir yiyenin damağından tadı, aklından hatırası silinmez. İncecik ciğer dilimleri un ve yağla buluşunca ortaya çıkan bu lezzete, acı sevenler için bir tutku halini alacak kurutulmuş ve kızartılmış biberler eşlik edince ağzına ciğer sürmeyenler bile hayran olabilir, bizden söylemesi.

Ve huzurlarınızda patlıcan: Mamzana

nazmutfak

Mamzana derler adına, içinde patlıcan, domates, sivri biber, maydanoz, sarımsak ve limon suyu bulunan nefis bir salatayı andırır ilk yiyene. Bir de yedikçe yenmesiyle, neredeyse her yemeğin yanına yakışması ama aslında başlı başına da karın doyurucu olmasıyla ünlüdür. Patlıcana bir güzellemedir kısaca.

Kıyma ve pirinç güçlerini birleştirirse: Kadınbudu köfte

eksitarif

Pirinç ve kıymanın aralarındaki o muhteşem uyumun bir tarifte vücut bulmuş hali kadınbudu köfte. Edirne’nin en bilinen, en sevilen yemeklerinden. Neyse ki sınırları çoktan şehrin sınırlarını aşıp hepimizin sofralarına girer olmuş da mutlu etmiş bizi dedirtir. İnsanın yedikçe yiyesi gelir.

Bu mutfakta yok yok demiştik ama: Elbasan tava

eksitarif

Baktıkça hepsi bir tanıdık geldiyse yemeklerin, sebebi o bahsettiğimiz köklü tarihi işte bu şehrin. Elbasan tava da adını sıkça duyduğumuz, bir kez yiyince bir daha tadını unutamadıklarınızdan olur. Kuzu etiyle yapılması makbuldür. Gelecek en özel misafirlerden tüm kalabalık sofralara, herkesin damak tadına pek bir hitap etmesiyle meşhurdur.

Tavuk yemekleri de eksik olacak değildi: Soğanlı tavuk yahni

yemekresimli

Tavuk ve soğan bir araya gelir de güzel olmaz mı hiç? Oluyor, hem de öyle bir mis, öyle bir enfes oluyor ki bir yapan bir daha, bir daha yapıyor. Dileyenler büyük bir soğanı ay şeklinde doğrayarak dileyenler doğrudan arpacık soğan kullanarak tatlandırabiliyor bu yemeği.

Köklü bir geleneğin başrolü: Zirva

sanalmemleket

Bu da tıpkı mutancana gibi hem meyveli hem de etli bir yemek. Köklü bir geleneğin başrolü olması da Osmanlı zamanında cuma akşamları, tüm ramazan akşamları ve iki bayramın sürdüğü günlerde halka dağıtılan bir yemek olmasından geliyor.

Kuzu ya da tavuk etiyle yapılabiliyor, olmazsa olmazları arasında kuru ya da yaş üzüm, kuru erik, bal, hurma, kayısı ve incir yer alıyor. İçindeki safran da güzelliğine güzellik, tadına tat katıyor.

Ciğerle sarıp sarmalayalım: Ciğer sarma

trakyagezi

Evet, Edirne’nin ciğer tavasının efsane olduğunu hepimiz biliyoruz artık. Ama ciğer sarmayı da öğrenmeliyiz bizce. Kuş üzümü, dolmalık fıstık, soğan ve pirinçle hazırlanan nefis iç pilavla bir araya gelen ciğerler, kuzu iç gömleği de denilen ciğer zarlarına sarılıyor, fırında misler gibi pişiyor. Sofralara çıktığındaysa tam bir şölen oluyor.

Tam da zamanı şimdi: Kabak bastı (Kabak kalyesi)

edirnekulturturizm.gov.tr

Osmanlı saray mutfağının zenginliklerinden nasibini almış bir yemek kabak bastı. İçinde hem pek sevdiğimiz sebzelerden kabak hem de bolca kuzu eti barındırır kendisi. İşin içine koruk suyu ve üzüm suyu ya da bal da girince başlı başına bir ziyafete dönüşüyor bu yemek. Terayağı da dahil olup bambaşka bir lezzet katmayı ihmal etmiyor tabii.

Çünkü ıspanakla da bir harika: Ispanak mücveri

mucvertarifi

Mücverin her türlüsünü yapmayı da yemeyi de seven insanlar olarak bugüne dek ıspanak mücveri denemeyenlere mutlaka deneyin diyerek başlamak istiyoruz bu güzelliği anlatmaya. Misler gibi temizlenip soğanlarla birlikte kavrulduktan sonra yumurta, un ve kabartma tozuyla bir araya gelen ıspanak, mutlu sona bir kala kızgın yağaki yerini alıyor, mis kokusuyla hop diye pişip sofralara çıkıveriyor.

Krep de neymiş: Akıtma

tariflik

Krep, cızlama ve daha pek çok adla anılan bu hamur işi, Edirneliler için akıtmadan başka bir şey değildir. Un, süt ve yumurtanın olmazsa olmaz olduğu, dileyenlerin içine yaş maya da eklediği bu lezzet, ister sıcakken üzerine tereyağı sürüle sürüle, ister arasında reçeller, ballar, kaymaklar konulup sarılarak afiyetle yenir. Günün her saatini güzelleştirecek güce sahiptir.

Bahsetmeden olmaz: Kandilli mantı

foodinlife

Önceleri daha çok kaz ya da ördek etiyle yapılsa da günümüzde yapımında tavuk eti daha bir tercih eedilir hale gelen kandilli mantı, özenle hazırlanan yufkaların tereyağı ile buluşup fırınlanması, ardından başka bir yerde hazırlanmış olan soğanlı tavuk suyu ile ıslatılması ve ördek, kaz ya da tavuk etinin üzerine sıra sıra dizilmesyle oluşuyor. Anlatması bile ağız sulandırmaya yetiyor.

Tam bir saraylı: Zerde

Zerde Tarifi

Zerde tarifimizi verirken de söylemiştik, o tam bir saraylı, tam bir asil. Efsane rengi ve nefis tadıyla ne kadar övsek az kalır zaten onu. Osmanlı döneminde uzun süreler başkentlik yapmış Edirne’de de elbette bu tatlı hala pek sevilenlerden. 

Balla da nefis olur hani: Gaziler helvası

resimlitarifleri

Un helvasının bir parça değişiği gaziler helvası. Eski zamanlardan bize miras kalmış bu tarif de eskiden daha çok bal ile yapılan ancak günümüzde yapımında toz şeker kullanılmaya başlananından. İçine süt konmasıyla da farkını ortaya koyuyor bu yumuşacık lezzet. Son oalrak, badem içi ile dolu olduğunu da söyleyelim, ne kadar lezzetli olduğunu düşünmek size kalsın.

Bir yiyen bir daha unutamıyor: Cevizli oturtma

kadinvekadin

Şerbetli tatlıların belki de en az bilinen ama bir an önce herkes tarafından bilinmesi gereken tariflerinden biri cevizli oturtma. Bolca ceviz içi var onda, şerbeti, çıtır çıtır yufkası ve görüntüsü de apayrı bir mutluluk yaşatıyor insana. Edirne’ye yolunuz düşerse en hasından bir cevizli oturtma yemeden dönmeyin kısaca.

Şerbet demişken: Bademli baklava

angelinaborek

Cevizli mi fıstıklı mı diye tartışmalara girilen baklava, aslında bademle bambaşka bir lezzete bürünüyor. Hamuru özenle hazırlanıp tek tek açılan yufkalardan sofraya çıkana kadar her anında ayrı bir emek saklı bu baklavanın. En özelini, en güzelini bulmak için de Edirne’ye doğru gurmelere layık bir geziye çıkası geliyor insanın. Sırf bu tatlı için bile gidilir zaten bu muhteşem şehre.

Kaynak: https://yemek.com/edirne-yemekleri/

Edirne’nin en eski halkı, Traklar soyundan Odrisler’in yörede, Meriç ve Tunca ırmaklarının birleştiği bugünkü Edirne’nin bulunduğu yerde bir kent kurdukları bilinmektedir. Odrisler’den sonra yöreye egemen olan Makedonyalılar Dönemi’nde kent, büyük bir olasılıkla Odris yada Odrisia adının değişmesi sonucu, Orestia/Orestas olarak anılmaya başlanmıştır. İS II. yy’ da Roma İmparatoru Hadrianus, (117-138) Orestia Kasabası’nın stratejik önemi nedeniyle buraya kent statüsü verdi ve kendi adını koydu. Böylece, Roma Dönemi’nde kent Hadrianopolis/Hadrianupolis/Adrianupolis/Adrianapolis adlarıyla anıldı. Adrianopolis zamanla Adrianople/Adrianopel olarak değişti. Osmanlı dönemi başlarında Edrinus/Edrune/Edrinabolu/Endriye diye anıldı. 1476’da yazılan Aşıkpaşazade Tarihi’nde kentin adı Edrene olarak geçer. XVI.yy başlarında kentin Edirne olarak adlandırıldığı görülür. Edirne 1361 yılında I.Murat tarafından fethedilmiş ve İstanbul’un alınışına kadar 88 yıl(1365-1453) boyunca Osmanlı Devleti’nin başkenti olmuştur. Tarihinde çeşitli unvanları hak etmiştir. Edirne, mutluluk dönemlerinde “Der-i Saadet” (Mutluluk Kapısı) bir “Şenlikler Şehri” dır. II. Murad’dan IV. Mehmet’e kadar zafer kutlamaları, sünnet şenlikleri, II.Mehmet’in evlilik törenleri “İstanbul’u kıskandıracak kadar” olurdu. Edirne tabii ki her dönemde hatırlarda bir “Der-i Saadet” olarak kalmadı. Bu “Serhat Şehri” Evliya Çelebi’nin sözleriyle “Bir İslam Duvan” tarihinde birçok kez felaketle de tanıştı. En fazlada kuşatma ve işgallerden bunaldı. Şenlikleriyle “Mutluluk Kapısı” olarak hatırlanan Edirne’nin yanına “Daima bağrı yanık olan Edirne’yi de koymak gerekir.Edirne her zaman kültür olaylarının yoğun yaşandığı bir kent olmuştur. Mimari yenilikler bu kentin yapılarıyla gelmiş; hat ve süsleme sanatının en güzel örnekleri burada verilmiş, çok sayıda medresesi yoğun tartışmalara tanık olmuş, tıp tarihine geçen ilk uygulamalar burda başlamıştır. Kimliğini asıl Osmanlı döneminde bulan ve imparatorluğun ikinci kenti olan Edirne, kültürel mirasımızın en yoğun hissedildiği bir kenttir. Edime, camileri, çarşıları, köprüleri, tarihi evleriyle ve özellikle de Muhteşem Selimiye ile ülkemize gelenleri ilk karşılayan ve bir sınır kenti olma özelliğini en iyi yansıtan kentimizdir.

Kaynak: http://www.edirne.gov.tr/tarihce

• Enez
• Havsa
• İpsala
• Keşan
• Lalapaşa
• Meriç
• Merkez
• Süloğlu(Süleoğlu)
• Uzunköprü

Edirne’nin ekonomisinde ağırlık tarıma dayanır. Faal nüfûsun % 73’ü tarım, balıkçılık, avcılık ve ormancılıkla uğraşır. Gayri sâfi hâsılasının % 42’si tarımdan elde edilir. Sanâyi hızla gelişmektedir. Avrupa’yı Ortadoğu’ya, Anadolu ve İstanbul’a bağlayan transit yol buradan geçer. 

Tarım: Edirne’de çeşitli tarım ürünleri yetişir. Ovaları çok bereketlidir.Tarla tarımı çok gelişmiştir. Tahılda buğday, sanâyi ürünlerinde şekerpancarı ve ayçiçeği ön sırayı alır. Meyvecilikte, kavun, karpuz yetiştiriciliği ve bağcılık ileridir. Son 10 senede tarım ürünleri bir kat artmıştır. Buğday, pirinç, ayçiçeği, şekerpancarı, fasulye, susam, kolza, domates, patlıcan, pırasa ve lahana ilde yetiştirilen başlıca tarım ürünleridir.Meyve olarak kavun, üzüm, karpuz, elma, armut, erik, kızılcık ve bâdem önemli yer tutar. Sulama, gübreleme ve modern tarım araçları kullanma husûsunda önde gelen iller arasındadır. 

Hayvancılık: Çayır ve mer’aların gittikçe azalmasına rağmen hayvan potansiyeli yüksektir. Koyun, kıl keçisi, sığır ve manda beslenir. Koyunların çoğu kıvırcıktır. Eti yağsız, sütü bol ve yapağısı kalitelidir.Kışın Balkanlardan gelen yaban ördek sürüleri boldur. Beyaz peyniri meşhurdur. 

Ormancılık: Yüzölçümünün % 25’i orman ve fundalıklarla kaplı ise de Edirne orman bakımından zengin sayılmaz. 160 bin hektara yakın orman sahasının 20 bin hektarı koruluktur. Her sene bu ormanlardan 25 bin m3 sanâyi odunu ile 20 bin m3 yakacak odun elde edilir.

Mâdenleri: Edirne’de çıkarılan başlıca mâden linyittir.Keşan, Demirhanlı, Küçük Doğanca, Enez ve Meriç linyit ocaklarından senede yaklaşık 50 bin ton linyit çıkarılır. Türkiye ihtiyâcının yarısını karşılayacak tabiî gaz rezervleri Trakya’da bulunmaktadır. Edirne’de tabiî gaz ve petrol aramalarına devâm edilmektedir.

Sanâyi: Yakın zamâna kadar Edirne’nin sanâyii tarıma dayalı, yağ, un, beyaz peynir ve kaşar peyniri fabrika ve mandıralarından ibâretti. Son 10 senede sanâyi hızla büyümüştür. Mühim kısmı imâlat, gıdâ, tarım, sıhhi tesisat malzemeleri, dokuma ve deri sanâyiine âittir.

Ulaşım: Edirne Türkiye’nin Avrupa’daki sınır kapısıdır.Anadolu’yu, İstanbul’u, Ortadoğu’yu Avrupa’ya bağlayan kara ve demiryolları Edirne’den geçer. Avrupa’dan Türkiye’ye giren 4 sınır kapısından 3’ü Yunanistan ve biri Bulgaristan sınırındadır. Kapıkule sınır kapısından başlayan E-5 Karayolu, Edirne-Havsa-Babaeski-Çorlu-Silivri-İstanbul güzergâhını tâkip eder. İpsala sınır kapısından başlayan yol, İpsala-Keşan-Malkara-Tekirdağ-Silivri güzergâhını tâkip eder ve E-5 Karayolu ile birleşip İstanbul istikâmetine devâm eder. Edirne ile ilçeleri birbirine asfalt yollarla bağlanmıştır. Köy yolları düzgündür. Motorlu araç sayısı hızla artmıştır. Demiryolu bakımından da Edirne işlek bir yerdedir. Hergün İstanbul- Sofya-Venedik-Paris, İstanbul-Sofya-Belgrad-Zagreb-Viyana, İstanbul-Sofya-Bükreş- Moskova seferleri karşılıklı olarak Kapıkule’den yapılır.Ayrıca İstanbul-Selanik-Atinatren seferleri Uzunköprü ve Eskiköy üzerinden yapılır. 230 km’lik düzgün bir yolla İstanbul’a bağlıdır.

Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/edirne/ekonomi.html

Kültürel Geçmiş

Anadolu’yu Avrupa’ya birleştiren Trakya Yarımadası’nda yeralan Edirne’nin konumu nedeni ile zengin bir Kültür tarihi vardır. Tarih boyunca Anadolu’ya, ya da Avrupa’ya göç eden değişik topluluklar, Edirne’den geçmişlerdir. Ancak bunlardan çok azı yöreye yerleşip uygarlık kurmuştur. Edirne ve çevresinde yapılan kazılar, yöredeki ilk yerleşimlerin Neolitik çağ sonunda başladığını göstermektedir. Yörenin, bilinen en eski halkı Traklar’dır. Traklar’ı Makedonyalılar ve Romalılar izlemiştir.

Edirne CiğeriRoma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle Edirne, Bizans İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalmıştır. Uzun süren Bizans egemenliğinden sonra yöre Osmanlı İmparatorluğu’na katılmıştır. Edirne’nin Avrupa’ya yakınlığı,Edirne kültürünün gerek Türkler’den önceki, gerekse Türkler’den sonra evrimini, büyük ölçüde etkilemiştir. Bu nedenle Edirne Kültürünün izlediği çizgi, Anadolu illerinin çizgisinden oldukça değişiktir.

Edirne Yemekleri

Edirne’de değişik beslenme biçimleri görülür. Meyve ve Sebze beslenmede önemli yer tutar. Türkiye çapında ünlü beyaz peynir imalatı çok yaygındır. Edirne Peyniri denilen bu peynir genellikle koyun sütünden yapılır.

Mavzana, tarhana, ciğer sarması, akıtma, badem ezmesi, lokma, gaziler helvası, deva-i misk, Edirne’nin özgün yemek ve tatlılarının başlıcalarıdır. Ayrıca ısırgan yemeği, borani, değişik türde bir peynir tatlısı olan belmuş, mısır unundan imal edilen kaçamak, süte peynir eklenmesiyle yapılan akçakatık ve hardaliye de özgün beslenme öğeleri arasında yeralır.Edirne El İşlemeleri

Edirne El Sanatları

Bir dönem, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentti olan Edirne’de el sanatları çok gelişkindi. Ağaç işlemeciliği, lake kap ve kutu yapımcılığı, çiçek ressamlığı, kitap kapakçılığı, talik yazı ve oyunculuğu, mezar taşçılığı eski el sanatlarının başlıcalarıdır. Bu türlerin çoğu günümüze ulaşamamıştır.

El İşlemeleriEdirne’de ağaç işlemelerinin yaygın bir ünü vardır. Edirne’de İstanbul’dan ve Avrupa’dan alınan etkilerle Edirnekari bir üslup meydana getirilmiştir. Edirnekari ağaç işlerini oyma, kakma ve boya bezekli yapıtlar oluşturur.

İşlemelerde genellikle lale, sümbül, karanfil, çiçek buketi, meyve gibi bitkisel motifler kullanılmıştır. Boya bezekli ürünlerde susen yeşili, mor, safran sarısı, hindiba esmeri, kahve esmeri gibi bitkisel boyalar kullanılmıştır.

Yörede süpürgecilik pazara yönelik bir el sanatı olarak varlığını sürdürmektedir. Süpürge darısından yapılır. El süpürgesi, sırıklı süpürge, küçük el süpürgesi, top süpürge gibi değişik türleri bulunmaktadır.

Aynalı SüpürgeEdirne’nin en seki sanatlarından biri de misk sabunculuğudur. Portakal, elma, limon, armut vb. gibi biçimlerde yapılan sabunlar, hediyelik eşya olarak satılır. Çömlekçilik,hasırcılık, sepetçilik de varlığını sürdüren el sanatlarıdır.

Edirne’de el ürünü işlemeler, renkleri, anlamlı motifleri, işlemedeki ustalığı ile dikkati çeker. En eski örneklerde bile canlılığını yitirmemiş renkler, Edirne kök boyacılığının eseridir. En çok koyu mavi, pembe, kırmızı, sarı, kara renkler kullanılmıştır. İşlemelerde bitkisel motifler ağır basar. İşlemeler genellikle sakangur ve salaşpur bezlere, Felemenk tipi dokumalara yapılmıştır. İşlemelerde tığ işi, ulama, ajur teknikleri kullanılmıştır.

Kaynak: http://www.edirnevdb.gov.tr/kultur/kulturel.html

Kırkpınar Şenlikleri

Kırkpınar Heykeli-Büyük Resim için Tıklayın!Edirne’nin geleneksel yağlı güreşi Kırkpınar, yalnızca bir güreş olayı değil, kentte yaşamı da etkileyen bir olaydır. 2005 yılında 644’üncüsü yapılan Kırkpınar güreşleri efsanevi bir kökene dayanır. Bu bölümde Kırkpınar Etkinliği, tarihi geçmişi, gelenekleri, söylenceleri ve günümüzdeki konumuyla değerlendirilecektir.

Kırkpınar Söylencesi

GüreşçilerOrhan Gazi’nin Rumeli’yi ele geçirmek amacıyla düzenlediği seferler sırasında, kardeşi Süleyman Paşa 40 askerle Domuzhisarı üstünde yürür. Salla karşı kıyıya geçerler. Domuzhisarı’nı ele geçirirler. Öbür hisarların da ele geçirilmesinden sonra, 40 kişilik öncü birlik geri döner.İşte bu sefer sırasında gruptaki askerler, mola verdikleri her yerde güreşe tutuşurlarmış, bu birlikten iki yiğitin tutuştukları güreşte ise bir türlü kazanan olmazmış. Önce şimdi Yunanistan sınırlar içindeki Samona’da güreşe tutuşmuşlar,günlerce süren güreşte çiftin yenişememiş. Daha sonra, Hıdrellez gününde, Ahırköy çayırında(bazılarına göre Edirne’ye 17 km. ötede Ortaköy Şosesi üzerlerinde), aynı çift yeniden güreşe tutuşmuş.Sabahtan geceyarısına değin süren güreşte, ikisi de solukları kesilip çayıra yığılıp kalmış, vefat etmişler.Arkadaşları da onları bir incir ağacı altına gömmüş.

[Sayfa Başı]

Yılllar sonra çıktıkları bir başka seferde arkadaşlarının mezarı başına gelen savaşçılar, burada akan gür bir pınar görürler. Halk orada yatanların “Kırklardan” (ermiş) olduğuna inanır. Yöreyi Kırkpınar diye adlandırır. Bir söylenceye göre de, oraya ayak basanlar 40 kişi olduklarından adı Kırkpınar kalmıştır. Sonraki yıllarda aynı yerde ölen kişilerin anısına güreş tutulmaya başlanmıştır. Zamanla gelenekselleşmiş ve Kırkpınar Yağlı güreşlerine dönüşmüştür.

Bir başka Kırkpınar değerlendirmesi de; bu güreşlerin, Türkler Edirne’yi almadan yüz yıl önce Rumeli’ye geçen Sarı Saltuk tarafından oralara taşındığı ve Türklerin sonradan Sultan I.Murat döneminde bu güreşlere sahip çıktığı yönündedir.

[Sayfa Başı]

Cumhuriyet Döneminde Kırkpınar Güreşleri

Yenik bir GüreşçiKırkpınar Güreşleri, önce Balkan Savaşları; sonra I.Dünya Savaşı ve Yunan İşgali nedeniyle sınırlarımızın geçirdiği değişiklikler yüzünden asıl yerinde (Yunanistan’ın Samona Köyü Merası) ve kendi düzeninde yapılamazken, bir süre, Edirne dışında kalan ve Virantekke denilen yerde gerçekleştirilmiştir.

Cumhuriyet sonrasında (1924) ise, Kırkpınar adıyla değilse bile, ilk güreşler; dönemin Edirne Milli Eğitim Müdürü İsmail Habib Sevük tarafından, Türk Ocağı’na yardım amacıyla ve Sarayiçi’nde düzenlenmiştir.

Sonra bir süre Kırkpınar ağaları tarafından düzenlenen güreşler, izleyen yıllarda, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay yöneticileri tarafından kurum yararına gerçekleştirilmiş; 1946 yılında Edirne Belediyesine geçmiştir.

Kaynak: http://www.edirnevdb.gov.tr/kultur/kirkpinar.html