Eskişehir

ESKİŞEHİR HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Geçmişini yaşayan ama bir o kadar da yeni kalan güzel şehir...Yunus Emre’nin yurdudur, Nasrettin Hoca’nın mirasıdır... Kuruluşa ve kurtuluşa şahit olmuş şehrin köklü tarihini mutlaka yaşamalısınız. Türkiye'de en yaşanılabilir şehirler listesinde son yıllarda ilk sıralarda yer alan şehrin keşfine beraber çıkalım.

Eskişehir, ilk çağlardan Selçuklu Dönemi’ne, Osmanlı Dönemi’nden Cumhuriyet Dönemi’ne kadar her dönemden tarihî izler taşır. Geçmişini yarınlara taşıyan ve daima modernleşen şehir olması özelliğiyle Türkiye’de tek sayılır. MÖ 14. yüzyılda Hititler burada şehri merkez alan bir devlet kurmuşlar, daha sonra MÖ 12. yüzyılda Frigler Anadolu’ya geçmiş ve Dorylaion adıyla Eskişehir’e yerleşmişlerdir. Han ilçesinin yakınında bulunan Midas Anıtı veya diğer adıyla Yazılıkaya; Frig'lerin bölgedeki yerleşiminden kalan önemli eserlerden birisidir. Şehir ayrıca Perslerin ve Bizans’ın da hakimiyetine girmiştir. Selçuklular döneminde şehir “Sultanönü” adını almış, ardından Osmanlı topraklarına geçmiştir. Eskişehir, Cumhuriyet Dönemi için de önem taşımaktadır. Kurtuluş Savaşı muharebelerinin üçü burada yaşanmıştır. Yüzyılların tüm yaşanmışlığı şehre yansımıştır ve bu nedenle şehirde gezilebilecek birçok tarihî yer vardır. Efsanevi İpek Yolu da Eskişehir üzerinden geçmekteydi ve yol üzerinde kurulmuş olan kervansarayların ve hanların kalıntılarının şehrin çevresindeki köylerde bulunduğu düşünülmektedir. Bu nedenle bazı köylerin ören yeri olduğu düşünülerek Değişören, Örenköy gibi isimler verilmiştir.

Eskişehir’in ana karayolu bağlantısı İstanbulEskişehirAnkara devlet yoludur. Eskişehir’in her bölgesine ulaşım mümkündür çünkü şehir demiryolu ulaşımının merkezinde yer alır. Ankara’ya 264 km, Haydarpaşa Garı’na 375 km uzaklıktadır. Eskişehir’e ulaşım Türkiye’nin her yerinden otobüs aracılığıyla da sağlanabilir. Eskişehir’de havaalanı bulunmamaktadır. Uçak yolculuğu yapmak isterseniz Ankara’ya uçak ile geldikten sonra hızlı tren kullanarak Eskişehir’e ulaşabilirsiniz. 

Eskişehir Porsuk Çayı ve Adalar

Eskişehir’in simgelerinden olan Porsuk Çayı ve aynı popülerliğe sahip ve yerleşim yeri olan Adalar bölgesi, belki de ilk görülmesi gereken yerdir. Porsuk Çayı, Sakarya Nehri’nin en uzun kolu olup toplam uzunluğu 450 km’dir. Bu çay, bölgenin en güçlü iki akarsuyu olan Kızıltaş Suyu ve Bayatçık Deresinden beslenmektedir. Porsuk Çayının şehir merkezine yakın olan bölgesine de Adalar denilmektedir. Gerek şehir halkı gerekse yerli ve yabancı turistler yoğun olarak bu bölgeyi ziyaret etmekteler. Belediye, bu bölgede bir çok etkinlik düzenlemektedir. Bunların başında da gondol seferleri. Venedik’i burada yaşayabilirsiniz.

Eskişehir Odunpazarı Evleri

Eskişehir’in simgelerinden birisi de şüphesiz Odunpazarı Evleridir. Bu evler Dünya Kültür Mirası listesine girmiştir. Bu evlerde hala yaşayan insanlar var. Orjinalliği bozulmadan belediye tarafından restore edilen evlerin bulunduğu bölgede bir çok önemli tarihi yapılar da bulunmaktadır. Bu evlerin bulunduğu sokakları gezerken farklı duygulara kapılacaksınız. Buraya ulaşım ise oldukça kolaydır.

Eskişehir Kurşunlu Cami ve Külliyesi

Bu külliye 1517 yılında başlamış ve yapımı 8 yıl sürmüştür. Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış ve Odunpazarı Evlerinin bulunduğu bölgededir. Odunpazarı ilçesinde bulunan cami ve külliye hem ihtişamlı hemde çok sessiz. Külliyede İmaret, Aşevi, Kervansaray,Şadırvan, Cami, Sıbyan Mektebi, Medrese ve Tabhane bölümleri bulunmaktadır. Bu bölümler günümüzde farklı amaçlar için kullanılmaktadır. Buranın cami bölümü halen ibadethane olarak kullanılmakta.

Eskişehir Sazova Parkı

Son yıllarda Eskişehir’e kazandırılan ve kısa sürede popüler olan bu parkta bir çok eğlenceli bölümler var. Bunların en popülerleri ise Masal Şatosu ve Korsan Gemisidir. Toplamda 400.000 metrekarelik alana yapılan parkın resmi adı Sazova Bilim Kültür ve Sanat Parkı’dır. Parkın içinde bulunan bölümlerden bazıları Masal Köşkü, Uzay Evi, Sualtı Dünyası, Amfi Tiyatro, Bilim Deney Merkezi, Korsan Gemisi. Park içinde ücretsiz hizmet veren tren ile parkı gezme imkanınız da var. Size tavsiyemiz park içinde bulunan bütün bölümleri mutlaka gezmeniz.

Eskişehir Sabancı Uzay Evi ve Bilim, Deney Merkezi

Sazova Parkı içinde bulunan bu merkez, buranın en çok ziyaret edilen yeridir. Pazartesi günleri kapalı olan ve hafta sonu gezilerinin biletleri tükenen bu Uzay merkezine hem çocuklar hemde yetişkinler ilgi göstermektedir. Bu uzay merkezini gezmeden sakın parktan çıkmayın.

Eskişehir Kentpark

Şehrin bir diğe rbüyük parkı Kentpark’tır. Her ne kadar deniz olmasa da yapay olarak havuz ve plajlar bulunmaktadır. Bunların yanı sıra cafeler, yürüyüş parkurları ve restoranlar da bulunuyor. Buradaki havuz büyük ilgi görmektedir. Parkın içinde bir tane de gölet var ve bu gölet kışın donduğunda muhteşem bir manzara ortaya çıkmaktadır. Ayrıca park içinde serpme kahvaltı servisi veren yerlerde var. Otogarın hemen yanında yer aldığı için ulaşımı oldukça kolaydır.

Eskişehir Balmumu Heykel Müzesi

Bu müzede sporculardan siyasetçilere bir çok ünlü kişinin balmumu heykelini göreceksiniz. İlk olarak 19 Mayıs 2013 yılında ziyarete açılan müzenin tam adı ise Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi’dir. Ülkemizde bir benzeri daha yoktur. Bu heykeller neredeyse gerçeklerini aratmamaktadır. Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, bu müzeye 160 balmumu heykeli bağışlamıştır. Göreceğiniz balmumu heykellerinden bazıları şöyle; Atatürk ve silah arkadaşları, Atatürk’ün ailesi, Osmanlı padişahları, cumhurbaşkanları, Orhan Gencebay, Kemal Sunal, İbrahim Tatlıses, Barış Manço, Adile Naşit, Alparslan, Seyit Battal Gazi, Nasreddin Hoca, Yunus Emre.

Eskişehir Eti Sualtı Dünyası

Sazova Parkının içinde bulunmaktadır ve dünyanın dört bir yanından getirilmiş deniz canlıları var. Büyükşehir ve ETİ işbirliği ile hizmete giren bu sualtı dünyasının yapım süresi 2.5 yıl. Ocak 2014’de faaliyete girmiş ve toplam alan 3200 metrekare. Ama bu alanın 2350 metrekaresi dev bir akvaryum. Toplamda 2150 adet balık bulunmakta olup 84 farklı tür yaşamaktadır. Bu sualtı dünyasını gezmeden sakın dönmeyin.

Eskişehir Haller Gençlik Merkezi

Önceleri sebze-meyve hali olarak kullanılan ama günümüzde turistik bir mekana dönüştürülen bu merkez 2 katlıdır. Üst katında tiyatro ve bilardo salonları ve cafeler bulunurken alt katında bir şeyler içip sohbet edebileceğiniz mekanlar mevcut.

Eskişehir Hamamları

Çok uzun yıllardır hamam kültürüne sahip Eskişehir’de bulunan hamamların çoğunluğu tarihi yapılardır. Bu tarihi hamamların mimarisi Osmanlı mimarisidir. Yapılan restorasyonlarda orjinal mimariye sadık kalınmıştır. Hem şehir merkezinde hemde ilçelerinde bir çok hamam vardır. Bu hamamlardan bazıları şöyle;

  • Ferah Termal Hamamı
  • Bahçeli Şengül Hamamı
  • Demirkazık Termal
  • Has Termal
  • Ak Camii
  • Alçık Hamamı

Eskişehir Reşadiye Cami

Bu tarihi cami Taşbaşı Çarşının yanında olup 1969 ila 1978 yılları arasında yaptırılmıştır. Şehrin önemli tarihi yapılarından olanbu cami aynı zamanda şehrin en büyük camilerindendir. Osmanlı mimarisine sahip olup caminin içinde Hz. Peygamberimizin ve 4 halifenin isimleri yer almaktadır.

Eskişehir Şelale Park

Odunpazarı ilçesinde yer alan bu park hem yapaydır hemde şehrin en yüksek bölgesine kurulmuştur. 40.000 hektarlık bu parkta özellikle yaz aylarında yoğun ilgi görmektedir. Bu parkın içinde aynı zamanda spor aletleri, yürüyüş parkuru, yapay yel değirmeni, Don Kişot heykeli ve daha bir çok farklı eğlence noktaları var.

Eskişehir Japon Bahçesi

2010 yılında hizmete giren bahçe bir felsefe üzerine kurulmuştur. Japon Türk Kültürel Değişim Derneği ile Büyükşehir Belediyesinin ortak çalışması sonucu hizmete giren bu bahçe, doğanın bir minyatürü, sembollerle varlıkların ve düşüncelerin ifade edilmesi ve bölgeye uyum sağlaması prensipleri üzerine kurulmuştur. 22 dönüm üzerine kurulan bahçe içerisinde gölet, köprüler, yeşil alanlar, yürüyüş yolları, şelale, amfi tiyatro, çok sayıda ağaç ve varendalar bulunuyor.

Eskişehir Şehr-i Aşk Adası

Porsuk Çayı üzerine kurulan bu ada yapay olup 2010 yılında hizmete açılmıştır. Açıldığı zaman gerek yurt içinde gerekse yurt dışında büyük yankı uyandırdı. Şehrin simgelerinden birisi olan bu ada özellikle yaz aylarında çok yoğun ilgi görmekte. Ayrıca sevdiğiniz ile isimlerinizi yazabileceğiniz kütükler de mevcut. Mutlaka görmeniz gereken güzelliklerden birisi.

Eskişehir Regülatör Piknik Alanı

Odunpazarı ilçesinde bulunan bu park hem ilçenin hemde şehrin en önemli parklarından birisidir. 2012 yılında faaliyete geçmiş ve hem çocuklar hemde yetişkinler için vazgeçilmez olmuştur. Porsuk Çayının hemen yanındaki bu park 125 dönümlük bir alana sahiptir.

 

Eskişehir Musaözü Göleti

İsmi Musaözü Barajı olan bu alan yöre halkı için bir piknik alanı olmuştur. Özellikle yaz aylarında yoğun ilgi görmekte ve bu bölgede bir çok ağaç türü bulunmaktadır. Balık tutmayı sevenlerinde yoğun ilgi gösterdiği bir yerdir. Tutulan balıkların başında sazan balığı gelmektedir. 50 hektarlık bu doğa güzelliğine uğramamak olmaz.

Eskişehir’da Gezilip Görülecek Diğer Yerler

  • Eskişehir Havacılık Müzesi
  • Eskişehir TCDD Müzesi
  • Eskişehir Şehir Tiyatroları
  • Eskişehir Çukur Çarşı
  • Eskişehir Nasreddin Hoca Evi
  • Eskişehir Atlıhan Çarşısı
  • Eskişehir Doktorlar Caddesi
  • Eskişehir Devrim Otomobili
  • Eskişehir Lületaşı Müzesi
  • Eskişehir Çağdaş Cam Sanatları Müzesi
  • Eskişehir Osmanlı Evi
  • Eskişehir İki Eylül Caddesi
  • Eskişehir Taşbaşı
  • Eskişehir Hamamyolu Caddesi
  • Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi
  • Eskişehir Cumhuriyet Tarihi Müzesi
  • Eskişehir Karikatür Müzesi
  • Eskişehir Alaaddin Cami
  • Eskişehir Espark AVM
  • Eskişehir Şeyh Edebali Türbesi
  • Eskişehir Esnaf Sarayı
  • Eskişehir Seyyid Battal Gazi Türbesi
  • Eskişehir Yunus Emre Türbesi
  • Eskişehir Midas Anıtı
  • Eskişehir Pessinus Antik Kenti
  • Eskişehir Küllüoba Höyüğü
  • Eskişehir Doğanlı Kale
  • Eskişehir Gerdekkaya Mezarı
  • Eskişehir Areyastis Anıtı
  • Eskişehir Asar Kalesi
  • Eskişehir Solonun Mezarı
  • Eskişehir Alpu Kocakızlar Tümülüsü
 

İskenderle kapışır: Balaban köfte

harbilezzet

 

Şehrin en ünlü ve lezzetli yemeklerinden olan balaban köfte, minik kareler şeklinde kesilen pidelerin kemik suyu ile ıslatılması, üzerine domatesli bir sos, yoğurt ve tereyağ gezdirilmesi ve son olarak ızgara köftelerin eklenmesiyle oluşuyor. Bize de bu nefis lezzeti doyasıya yemek düşüyor.

Eskişehir’den uzak kalan herkesin burnunda tüten balaban köftesi, üniversiteli gençlerin de şehre aşık olma nedenlerinden. Hatta öyle ki sadece balaban köftesi bile kendini Eskişehirli ilan etmek için yeterli bir sebep.

Doyuruculukta üstüne yok: Yufkalı büryan

izmirbutikkurabiye

 

Kemikleriyle birlikte haşlanıp ardından kemiklerinden ayrılan bir tavuğun pirinç ve baharatlarla olan muhteşem lezzeti, yufka haline getirilen hamurların arasına saklanıp fırındaki yolculuğuna gönderiliyor. Damaklar için saklı bir cennet olan yufkalı büryan, nar gibi kızarıp fırından çıkınca tam bir ziyafete dönüşüyor. Yanına da mis gibi bir ayran açınca değmeyin keyfimize.

Doğru söylemek önemli: Çibörek

yesiltopuklar

 

Genel olarak “çiğbörek” olarak bilinse de adı aslında “çibörek” olarak geçen bu lezzet, Kırım Tatarlarının Eskişehir’e en güzel katkılarından. Soğan, kıyma ve çeşitli baharatlardan oluşan karışımın hamurla enfes buluşması sonucu ortaya çıkan çiböreği, sadece kıymalı yemek zorunda da değilsiniz. Eskişehir’de hemen her restoran çiböreği çeşitli malzemelerle farklılaştırarak da sunuyor.

Yanında yoğurtlu ya da salçalı soslardan kullanmanızı da şiddetle tavsiye ederiz.

Tabaklar dolusu yenir: Kıygaşa

Pişi Tarifi

Eskişehir’e özgü yemeklerden kıygaşa, aslında pişiye çok benziyor. Ancak hamuruna pişiden farklı olarak çörek otu ekleniyor. Genelde içine bir şey konmadan yapılan lezzet, kimi yerlerde kıyma ile doldurularak daha da nefis bir hale dönüştürülüyor.

Eskişehirliler bilir, özellikle arife ve kandil günleri kıygaşa pişirip komşulara dağıtmak gibi bir gelenek vardır. Eğer Eskişehirli bir komşunuz varsa şanslısınız, siz de mutlaka bu lezzeti tadacaksınız demektir. 

Fırından yükselen mis kokunun nedeni: Kavurma börek

nurselinmutfagi

 

Tatar mutfağından Eskişehir’in yemekleri arasına giren kavurma börek, kıyma ve pirincin yağda kavrulup hazırlanan hamurların içine eklenmesiyle yapılır. Yarım daireler şeklinde açılan tek kişilik bol dolgulu hamurlar fırında pişirilir.

Eğer Eskişehirli bir tanıdığınız varsa düğün ve doğum gibi bir kutlamada onlara elinizde kavurma börekle giderek sürpriz yapabilirsiniz. Çünkü Eskişehir’de bu nefis gelenek hala devam ettiriliyor.

Ana yemek olacak güçte: Göceli tarhana

dervisler

 

Kabuğu soyulmuş ve kırılmış buğday olan göce ile yapılan bu tarhananın içinde yok yok. Yeşil mercimek, nohut ve yoğurt gibi birbirinden sağlıklı ve besleyici malzemelerle yapılan, göcesi de eksik edilmeyen bu çorbadan bir tabak içip de karnı doymayan, hasta olup da şifa bulmayan olmadı bugüne kadar.

Özellikle Odunpazarı’nda yiyiniz: Haşhaşlı gözleme

eskisehirdeyemek

 

Özellikle şehre gelen turistlerin gezi sırasındaki açlıklarını bastırabilecekleri en leziz yöntemlerden haşhaşlı gözleme. Çok ince açılmaması gereken kat kat yufkalar, sıvı yağ ve haşhaştan oluşan karışım sürülerek zenginleştirilir. Ardından pişirilir.

Eğer toprak sacta aslı gibi pişirilen haşhaşlı gözlemeler bulursanız karnınız tıka basa dolana kadar yemekten vazgeçemeyeceksiniz, biz şimdiden söyleyelim.

Eskişehir’in yıldızı: Met helvası

kurtuluskuruyemis

Ana malzemeleri un, şeker, limon, yağ ve su olan met helvası, şehrin en meşhurlarından. İçine çeşitli kuruyemişler ya da kakao koyularak da zenginleştirilen bu nefis tatlının yapımı ise oldukça zor. Bu yüzden iyi bir met helvası yemek için evde yapmak yerine gerçek ustaların çalıştığı mekanlardan almanız iyi olacaktır.

Muhteşemlik bonusu: Kalabak suyu

wowturkey

Su ne alaka diyebilirsiniz, ama bu su bildiğiniz gibi değil. Lezzetiyle neredeyse tüm dünyaya kendini tanıtmayı başarmış bu su, bir Eskişehirli için memleketten uzak kalmanın belki de en zor yanıdır. Kalabak suya bir kez alışınca başka hiçbir su güzel gelmez insana.

Eskişehir’e Atatürk sayesinde gelen bu su, o zamandan bu yana her gün zevkle içilir. Bir kez deneyince Eskişehir’e taşınmayı bile düşünebilirsiniz, öyle enfes. 

Kaynak: https://yemek.com/eskisehir-yemekleri/

Şehrin Adı

Bugünkü Eskişehir ili, Eski ve Orta Çağlarda Yunanca Dorylaion, Latince Dorylaeum ismi ile tanınan bir kentti. Arap kaynaklarında ise şehrin adı Darauliya, Adruliya ve Drusilya olarak verilmiştir. Dorylaion, antik kaynaklarda önemli yolların kavşak noktasında kaplıcaları ile ünlü, ticaret ile zenginliğe kavuşmuş bir Frigya (Phrygia) şehri olarak geçer ve şehrin kurucusu olarak Eretrialı Doryleos gösterilir.

Özellikle Bizans çağında önem kazanan kentte imparator Justinianos’un yazlık sarayının varlığından söz edilir. 19. yüzyılda birçok gezgin ve bilim adamı, bölgeye yaptıklan gezilerin ve araştırmaların sonucunda Eskişehir’in 3 km kuzeydoğusunda, Porsuk Çayı’nın kuzeyinde yer alan bugünkü adıyla Şarhöyük ören yerinin antik Dorylaion şehri olduğunu saptamışlardır. Burası 17 m. yüksekliğinde, 450 m çapında Orta Anadolu’nun orta büyüklükteki höyüklerinden biridir. Burada 1989 yılında itibaren Kültür Bakanlığı ve Anadolu Üniversitesi adına Prof. Dr. A. Muhibbe Darga başkanlığında bir ekip tarafından arkeolojik kazılara başlanmıştır. Halen devam etmekte olan kazılarda, höyükte şimdilik Osmanlı Dönemi’nden ilk Tunç Çağı’na kadar geri giden sürekli bir yerleşmenin olduğu saptanmıştır.

Dorylaion – Şarhöyük, Bizans’ın Selçuklular’a karşı korunmasında büyük rol oynamış ancak 1176’da Selçuklu Sultanı II. Kılıçaslan’ın Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’u mağlup etmesinden sonra kent, Selçuklular’ın egemenliği altına girmiştir. Bundan sonra uzun bir zaman yıkık ve terkedilmiş olan Dorylaion-Şarhöyük’ün yakınında, harabenin güneyinde yeni bir yerleşme kurulmuştur. W. M. Ramsay’in bildirdiğine göre, büyük olasılıkla Dorylaion harabelerine Eskişehir adı verilmiş ve bu ad o zamandan günümüze uzanmıştır.

 

Kurtuluş Savaşına Kadar Eskişehir

İlimiz çok eski bir yerleşme merkezidir. Bölgenin ilk yerleşme noktası şimdiki yerin 6 km kuzeyindeki Dorylaion’dur. Tarihinin çok eski olmasından dolayı da Eskişehir adı verilmiştir.

Yapılan arkeolojik çalışmalar sonucu çıkan eserlerin verdiği bilgilerden, Eskişehir ve yöresinin, M.Ö. 3000 yıllarına kadar varan, eski bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadı

Anadolu’da M.Ö. 2000 yılında hüküm süren Hititler devrinde de Eskişehir‘in önemi ve yeri dolayısıyla etilik (Beylik) olduğu görülmektedir.

M.Ö. 1200 yılından sonra Frigler Anadolu’ya girmiş ve Eskişehir bir Frig şehri olarak Dorylaion adı ile kurulmuştur.

Friglerden sonra şehir Lidyalılar’ın, M.Ö. 546 yılında da Persler’in hakimiyetine girmiştir.

M.Ö. 334 yılında İskender’in eline geçen Eskişehir, İskender’ in ölüm tarihi olan M.Ö. 323 yılına kadar Hellenizm dönemini yaşamıştır. Grekler’in, Anadolu’ya bu devirde, kitleler halinde gelip yerleştikleri, tarihi belgelerden anlaşılmıştır.

M.Ö. 190 yılında Romalılar’ın eline geçen Eskişehir, Roma’nın M.S. 395’de ikiye bölünmesine kadar Roma İmparatorluğu’nun, sonra da Bizanslılar’ın idaresinde kalmıştır.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu zamanında doğudan gelen bir çok Türk boyları, Bizanslılar’ın zayıflığından da istifade ederek Doğu Anadolu’ya yerleşmeye başladılar. Selçuklu Hükümdarı Alparslan’ın 1071‘de Malazgirt Savaşı’nı kazanmasından sonra Türklere bütün Anadolu kapıları açıldı. Süratle ilerleyen Türk orduları 1074 ‘de Eskişehir’i aldılar. Bundan sonra Eskişehir, doğudan devamlı gelen boylar için bir yerleşme noktası oldu.

Eskişehir, Anadolu Selçuklular ile Haçlılar arasında yapılan kanlı savaşlara sahne olmuştur.

Eskişehir Anadolu Selçukluları’nın kuruluşundan yıkılışına kadar bir Selçuklu şehri olarak kaldığı halde, bu savaşlar nedeniyle fazla Selçuklu eseri yapılamamıştır.

Anadolu Selçukluları’nın tarihi eserleri, o devirde uzun süre uç beyliğin merkezi olan Sivrihisar’da görülür.

Osmanlı Devleti’nin Kurucusu Osman Bey, 1284 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı Mesut tarafından gönderilen fermanla aşiret reisliğinden çıkarak uç beyi olmuştur. Osman Bey, uç beyi olduktan sonra, gün geçtikce kuvvetlenmiş ve 1289 yılında hakimiyet sahasına Eskişehir ve İnönü’yü de katmıştır.

Osmanlıların ilk zamanlarında, devletin kuruluş merkezlerinden birisi olması sebebiyle Eskişehir’e yakın ilgi gösterilmişse de duraklama ve gerileme devirlerinde pek ilgi gösterilememiştir. Bu nedenle Eskişehir, yakın zamana kadar gelişememiştir.

Şehir, ancak 1877-1878 Osmanlı – Rus Harbi’nden sonra muhacirlerle beraber kalabalıklaşmaya başlamış ve gelişmiştir. Eskişehir’in asıl gelişmesi demiryolunun işletmeye açılmasından sonra olmuştur.

Bugün Türkiye’nin sayılı merkezlerinden olan Eskişehir, Fatih’in ilk zamanlarına kadar Ankara Beyliği’ne bağlı olarak kalmıştır. 1451 yılından sonra Kütahya’nın Beylerbeylik haline gelmesi üzerine Anadolu İdari Teşkilatı’nda değişiklik olmuş; bu arada Ankara’ya bağlı bulunan Eskişehir, Kütahya Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır.

1841 yılından sonra değişen idari taksimatta Eskişehir, merkezi Bursa olan Hüdavendigar Eyaleti’ne bağlanmış ve 1923 yılına kadar kaymakamlıkla idare edilmiştir.

 

Kurtuluş Savaşında Eskişehir

Eskişehir, tarihin her döneminde, önemli bir ticari, ekonomik ve stratejik noktada olmuştur. Geniş ve verimli ovaları, Anadolu’yu batı doğu ve kuzey güney doğrultularında kesen doğal yolların Eskişehir’de buluşması, bu yolların askeri ve ticari önemi, bölgenin hep göç almasının ve savaşların sahnesi olmasının temel nedenleri arasındadır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun, Birinci Dünya Savaşı’ndan müttefikleriyle birlikte yenik çıkması, askeri vesiyasi açılardan zayıflaması ve 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile bu yenilginin uluslararası platformda tescil edilmesi, büyük bir devletin sonunu ve genç, Türkiye Cumhuriyeti’nin de başlangıcını haber veriyordu.

20. yüzyılın başlarında Eskişehir, bağımsız bir mutasarrıflıktı ve çevresiyle birlikte kalabalık bir nüfusa sahipti. Bugün olduğu gibi o günlerde de tarım, Eskişehir’in yaşamında önemli bir yer tutuyordu. 1890’lı yıllarda Eskişehir’e gelen demiryolu da gelişerek, doğal ticaret yollarını takip etmiş, Eskişehir,batıdan gelip doğu ve güneye giden demiryollarının bir kesişim noktası haline gelmişti. 1892 yılında kurulan Cer Atölyesi, demiryolunun ve demiryolu araçlarının bakım ve onarımını yapan önemli bir kuruluş olma özelliğini de taşıyordu. Demiryolu Eskişehir’in ticaretini canlandırmış, burayı ticaretin yanı sıra askeri açıdan da önemli bir stratejik nokta konumuna getirmişti

Mondros Müterekesi’nin maddelerinden biri de; İtilaf Devletleri’nin Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki önemli noktaları güvenlik gerekçesiyle işgal edebilecekleri hükmünü taşıyordu. Bu maddeye dayanarak 13 Kasım 1918 tarihinde herhangi bir karşı direnişle karşılaşmadan İstanbul’a çıkan İngiliz kuvvetleri, İstanbul Bağdat demiryolu hattı boyunca kendilerince önemli gördükleri yerleri işgal etmeye başladılar, bu işgalden 1919 yılının ocak ayı sonlarında Eskişehir’de nasibini aldı. 520 mevcutlu bir İngiliz birliği Eskişehir İstasyonu çevresinde karargahlarını kurdu.

Mondros Müterekesi’nin maddelerinden biri de; İtilaf Devletleri’nin Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki önemli noktaları güvenlik gerekçesiyle işgal edebilecekleri hükmünü taşıyordu. Bu maddeye dayanarak 13 Kasım 1918 tarihinde herhangi bir karşı direnişle karşılaşmadan İstanbul’a çıkan İngiliz kuvvetleri, İstanbul Bağdat demiryolu hattı boyunca kendilerince önemli gördükleri yerleri işgal etmeye başladılar, bu işgalden 1919 yılının ocak ayı sonlarında Eskişehir’de nasibini aldı. 520 mevcutlu bir İngiliz birliği Eskişehir istasyonu çevresinde karargahlarını kurdu. İngilizlerin Eskişehir istasyonu ve çevresini işgal ettikleri dönemde Eskişehir mutasarrıfı Hilmi Bey’di ve bu kişi Damat Ferit Paşa tarafından kurulan ve işgalcilere sempati duyan Hürriyet ve İtilaf Hükümeti ‘nin adamıydı. İşgal Eskişehir halkı tarafından nefretle karşılandı ve gösteriler düzenlenmeye başladı. Hilmi Bey işgale karşı yapılan başkaldırı ve gösterileri “huzur bozucu ayaklanmalar” olarak niteliyordu. Eskişehir’de 17 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgalini kınayan bir miting düzenlendi. Bu miting sonrasında işgalcilere karşı olan direniş, giderek daha örgütlü hale geldi ve güçlendi; direnişi başlatanlar Eskişehirli aydınlardı. Bu tarihlerde 20. Kolordu Komutanı olan Ali Fuat Paşa ve Çerkez Ethem’in de Kuvayı Milliye örgütlenmesine ve Eskişehirli direnişçi aydınlara destekleri oluyordu. Ayrıca Ali Fuat Paşa, süvari yarbayı Atıf Bey’i de Eskişehir Mıntıka Komutanlığı’na atamıştı. Atıf Bey, mutasarrıf Hilmi Bey’e karşı olan görüşleriyle de tanınıyordu. Atıf Bey, demiryolu dolayısıyla Eskişehir’in ne denli önemli bir stratejik noktada olduğunun farkındaydı. 4 Eylül 1919’da gerçekleştirilen Sivas Kongresi, bir başkaldırının, bir direnişin örgütlü olarak başlamasının da göstergesiydi. Bu kongreye Eskişehir’den üç delege katıldı. Bunlar; Bayraktarzade Hüseyin Bey. (Akbaşlı) Hüsrev Sami ( Kızıldoğan ) Siyahizade Halil İbrahim Bey’di. Kongrenin tutanaklarının bastırılması için gerekli maddi kaynak yoktu ve baskı için Eskişehir delegesi Bayraktarzade Hüseyin Bey 200 Osmanlı Altını bağışta bulundu ve tutanaklar böylelikle basılabildi ve bu onur Eskişehir’in ve Eskişehir’lilerin oldu.

Sivas Kongresi ve kongre sonucunda tüm Anadolu insanının tek bir vücut olarak kilitlenmesi gerek İstanbul Hükümetinin, gerekse İtilaf devletlerinin hoşnutsuzluğuna neden oldu. Bu arada Anadolu’da bulunan neredeyse tüm kuvvet komutanları, İstanbul’a karşı bayrak açmıştı.

Bu arada İngilizler Kuvayı Milliye güçlerine karşı saldırılar düzenlemek üzere Eskişehir’e yığınak yapmaya başladılar. Ali Fuat Paşa 13 Eylül 1919’da Ankara’dan Sivrihisar’a intikal etti, 20 Eylül’de ise Batı Anadolu Kuvayı Milliye Komutanı sıfatıyla bir bildiri yayınlayarak , Eskişehir’de bulunan yerel yöneticilerin İstanbul Hükümeti’nin emirlerini dinlememesini istedi. Bu arada İngiliz kuvvetlerine de bir çağrıda bulunanarak, İstanbul Hükümeti’ne karşı başlatılan bu harekatta taraf olmamalarını istedi. Bu tarihlerde Kütahya’da da bir İngiliz işgal kuvveti bulunuyordu. İsmail Hakkı Bey komutasındaki bir müfreze Kütahya’ya giderek İngiliz kuvvetlerinin Eskişehir’e doğru çekilmelerini sağladı. Kütahya’da bulunan İngiliz kuvvetlerinin Eskişehir’e çekilmelerinden sonra Türk birlikleri Eskişehir — Kütahya Demiryolu üzerinde bulunan Alayunt köprüsünü yıkarak İngilizlerin tekrar Kütahya’ya gelmesini engelledi. Bu Eskişehir’de bulunan Hürriyet ve İtilaf H ükümeti yanlılarını rahatsız etti ve Mutasarrıf Hilmi Bey, İngilizlerden yardım istedi, ancak İngilizler bu çatışmaların Osmanlı împaratorluğu’nun iç sorunu olduğunu belirterek, Mutasarrıf Hilmi’ye destek vermediler.

1 Ekim 1919’da Damat Ferit hükümeti istifa etti. Yeni bir hükümet kuruldu, hükümetin başı Ali Rıza Bey’di, Kuvay-ı Milliye yeni hükümetten bir çok istekte bulundu ve bu isteklerini de kabul ettirdi. Bu arada Eskişehir’de mutasarrıflığına Hilmi Bey yerine Kuvay-ı Milliye yanlısı Çolakoğlu Sabri Bey getirildi. İbre bir anda tersine dönmüştü. Kuvay-ı Milliye karşıttan tutuklandı, kaçanlar da İngilizlere sığındıIar.Mutasarrıf Hilmi 4 Ekim 1919’da uğradığı bir saldırı sonucunda öldürüldü.

16 Mart 1920’de Meclis-i Mebusan dağıtıldı, 11 Nisan’da ise resmen kapatıldı ve Osmanlı Devleti hükümetsiz kaldı.

Ankara’yı ve Ankara’daki çalışmaları güvence altına almanın bir yolu İngiliz işgal ve denetiminde olan demiryolunu tekrar ele geçirmekti, Ali Fuat Paşa 17 Mart 1920’de, 143. Alay’la yola çıkarak Ankara – Eskişehir arasındaki demiryolunu tekrar ele geçirdi ve denetimi sağladı. Direnen İngiliz asker ve subayları da tutuklandı.

20 Mart 1920’de Milli Alay’a komuta etmekte olan 20. Kolordu komutan vekili Mahmut Bey, Eskişehir’deki işgal kuvvetleine bir uyarı yaptı ve Eskişehir’i bir saat içinde terketmelerini istedi. Aynı gün, sürenin uzatılması istekleri reddedilen İngiliz kuvvetleri çok sayıda araç gereç ve mühimmat bırakarak Eskişehir’i terk ettiler.

 

Eskişehir’in Yunanlılar Tarafından İşgal Edilmesi ve Gelişen Olaylar

Uşak ve Bursa üzerinden Kütahya ve Eskişehir üstüne saldırıya geçen Yunan kuvvetleri, 20 Temmuz 1921’de Eskişehir’i işgal ettiler. Türk Batı Cephesi güçleri Çifteler’e dek geri çekildi. Durum Türk kuvvetlerinin tümüyle aleyhine dönmüştü. İşgal kuvvetlerinin Ankara yakınlarına kadar gelmesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde rahatsızlıklara neden olmuştu. Milli Savunma Bakanı Fevzi Paşa Ankara’nın terk edilerek meclis çalışmalarının Kayseri’ye taşınmasını istiyordu. Ancak TBMM’de kesinlikle Ankara’nın terk edilmemesini yönünde karar aldı ve 5 Ağustos 1921 tarihinde Mustafa Kemal meclis yetkileriyle donatılarak Başkomutan oldu.

Yunanlıların Eskişehir’i işgalini ve yaşananları Suzan Albek kitabında şöyle aktarır: “Türk ordusu Eskişehir’i boşalttıktan sonra, Yunan elini kolunu sallayarak girdi buraya. Aylardan temmuz, Eskişehir’de zerdali vaktiydi. Yunan ordusu dağınık, perişandı. İlk günler Aşağı Mahalledeki çarşının dükkanlannı yağmaladılar. Kurşunlu caminin Menzilhanesini erzak deposu, Aşhaneyi mutfak yaptılar. Semahane Yunan askerleriyle doldu. Kumandanlar Fransız mektebine, Doğaloğlu hanı ve diğer büyük binalara yerleştiler. Odunpazanndaki Turan Numune mektebi hastane oldu. İşgalden iki gün önce Ankara yönüne göçmüş zenginlerin evlerine yerleştiler. Bütün evlere beyaz bayrak asın dediler, astık. Gece dokuzdan sonra sokağa çıkmayın dediler, çıkmadık. Bahçe duvarlanna delik açtık, sokağa çıkmadan birbirimize gidip geldik.” (Albek, 1991, s. 193)

 

Bu arada Yunanlıların Eskişehir’i işgallerinden iki gün sonra 22 Temmuz 1921’de Yunan kralı Konstantin Eskişehir’e geldi, yanında Yunan ordusunun üst rütbeli subayları bulunmaktaydı. Eskişehir’de yapılan toplantıda kral Konstantin Yunan Orduları Başkomutanı oldu, bundan beş gün sonra Kütahya’da yapılan bir başka toplantıda ise Ankara’ya saldırı kararı alındı. Yunan Ordusu yaptığı büyük hazırlıklardan sonra, üç koldan 13 Ağustos’ta Türk mevzilerine karşı hücuma geçti. Bundan sonraki bölümü kronolojik olarak gün gün ele alabiliriz:

1 Ağustos 1921: Sivrihisar, 16 Ağustos’ta Mihallıçık işgal edildi.

21 Ağustos 1921: Yunan Ordusu Sakarya Nehri’nin Güneyine geçti, 23 Ağustos’a dek ciddi bir direnişle karşılaşmayan işgal ordusu komutanı Papulas, Batı Cephesi mevzilerine saldınlması ve ve cephenin iki yerden yarılmasını istedi.Mangal Dağı’nı tutan Türk birlikleri Mangal Dağı’nda bir alaylık güç bırakarak geri çekildiler.

24 Ağustos 1921: Yunanlılar Mangal Dağı’nı ele geçirdiler, ancak Türklerin burayı çok çabuk terketmelerinden de kuşku duydular. İki gün beklemeyi tercih ettiler. Bu beklemeden yararlanan Başkomutanlık, mevzilerin arkasına güç yığdı.

25 Ağustos 1921: Yunanlıların saldırısı püskürtüldü. Ancak Yunan kuvvetleri çok geniş bir alana yayılmıştı.

30 Ağustos 1921: Yunan birlikleri yeni bir saldırı başlattılar, beş gün boyunca süren çatışmalarda büyük kayıplar verdiler ve Çal Dağı’nı zorlukla ele geçirebildiler.

4 Eylül 1921: Yunan Komutanı Papulas Savaş bakanına yazdığı bir raporda Ankara’ya kadar ilerlemenin olanaksız olduğunu belirtti.

6 Eylül 1921: Mustafa Kemal, Fevzi Paşa (Çakmak) ve İsmet Paşa yaptıkları toplantıda Yunan kuvvetlerinin iyicegüç kaybettiği konusunda fikir birliğine vardılar.

7 Eylül 1921: Keşif saldırıları yapıldı ve iyi sonuçlar elde edildi.

10 Eylül 1921:Türk Kuvvetleri ” Genel Karşı Saldın” karan aldı ve Dua Tepe ele geçirildi. Yunanlılar Beylikköprü sırtlarına dek gerilediler.

12 Eylül 1921: Kartaltepe ve Beştepe ele geçirildi

13 Eylül 1921: Yunan birlikleri tümüyle Sakarya’nın batısına geçtiler.

14 Eylül 1921: Yunanlıları izleyen Mürettep Süvari Tümeni Sivrihisar’a girdi.

17 Eylül 1921: Türk Kolorduları Yunanlıları güneyden sarmaya başladı, Papulas Eskişehir’e çekilmeyi planladı. Aynı gün öncü birlikler Mihalıççık’a girdiler.

20 Eylül 1921: Cephane yetersizliği dolayısıyla oldukça yavaş hareket edebilen Türk birlikleri, Sakarya’nın batısına geçtiler.

23 Eylül 1921: Yunan birlikleri Eskişehir’e dek geriledi, burada yeni güçler ve cephanelerle desteklendi. 1921 yılının eylül ayı sonlarında bitebilecek olan Yunan işgali, malzeme ve cephane yetersizliği dolayısıyla bir yıl kadar uzadı. Bu arada Yunanlıların Avrupa’da siyasi destek arayışları devam ediyordu, ancak İngiltere ve Fransa gibi güçlü devletler, savaşın sonunu görmüşlerdi, dönemin Fransa Başbakanı Briand, Yunanlıların Türklerle bir an önce barış yapmalarını önerdi, İngiliz Başbakanı Lloyd George ise bir an önce Serv ruhunun terk edilmesi gerektiğini söylemeye başlamıştı. 1922 yılının bahar ayları boyunca hem Türk birlikleri, hem de Yunan birlikleri karşılıklı saldırı için hazırlıklarını yaptılar. Yunan Ordusu’nun başına Hacı Anesti getirilmişti.

22 Ağustos 1922: Mustafa Kemal tüm hazırlıkların 15 gün içinde tamamlanması buyruğunu verdi.

24 Temmuz 1922: Yunanlılar İstanbul’u işgal için bir harekata girişti, bu harekat Türk saldırısının hızlanmasını sağlamaktan başka hiç bir işe yaramadı.

26 Ağustos 1922: Büyük Taarruz başladı.

30 Ağustos 1922: Büyük Taarruz bitti.

1 Eylül 1922: Seyitgazi düşman işgalinden kurtuldu.

26 Ağustos 1922 de Türk Ordusunun başlayan taarruzu sonucu, 2 Eylül 1922 de Eskişehir düşman işgalinden kurtuldu. Ancak işgalciler geri çekilirken yakıp, yıkmış kenti harabe haline getirmişlerdi.

 

Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nin muhabirine göre; Yunanlılar geri çekilirken 250 kişiyi öldürmüş, kent merkezinde 2 bin hane, 22 otel ve han, 2 bin mağaza ve dükkan, 5 hamam, 4 fabrika, 2 cami, 3 mescit ve 10 mektep yakmışlardı. Köylerde ise 13 bin hane ve 2 bin davar ağılı ateşe vermişlerdi. 150 bin dönüm ormanlık alan da kül haline getirilmişti. O günkü kaynaklara göre kent ve çevresinde 150 milyon lira zarar meydana gelmişti.

Görüldüğü gibi işgalin bilançosu ağır olmuş ve son elli yıldır sosyal, ekonomik ve kül türel açıdan canlanmaya başlayan kenti yok olma aşamasına getirmiştir. Savaşın yarattığı dehşeti tarihe kaydetmek üzere alanları dolaşan Anadolu’da Yeni Gün Gazetesi muhabirinin ilk izlenimleri ise şöyledir:” Eskişehir’e girdiğimiz zaman ( 2 Eylül akşamı) otomobilimiz yamadan görülmez bir hale gelmiş, tam manasıyla eski Osmanlı imparatorluğu’nu andırı yordu. Birçok harabelerden geçtikten sonra yine o harabeler arasında durduk, pek iyi bildiğim Eskişehir’i hiç tanıyamayacak bir halde buldum. Düşman kasa bayı hemen baştan aşağı yakmış. Oto mobilimiz Köprübaşı denilen mevkide durmuştu. Etrafımız yanan dükkan, mağaza ve evlerin siyah ve korkunç enkazıyla sarılı idi”

TBMM Hükümeti, korkunç manzaraya rağmen idari mekanizmayı kurmakta gecikmedi. Eskişehir’in işgalinden sonra memurlarıyla birlikte Sivrihisar’a taşınmış olan Mutasarrıf İbrahim Bey, geri dönerek yönetimi ele aldı.

Kurtuluştan sonra yapılan ilk icraat, Eskişehir’i istanbul ve Ankara’ya bağlayan tren raylarının ve köprülerinin onarımına başlanması oldu. Zira bu icraata öncelik verilmesinin temel nedeni, stratejik olmasının yanısıra, sosyal ve ekonomik yaşamla da yakından ilgi li olmasıdır. İki ay içinde tren hattı onarılarak işletmeye açıldı.

Bunun yanında adliye örgütü, kentte eğitim ve öğretime başlanması için eğitim kurumları ve yangından zarar gören kentin su ve elektrik tesisatı yeniden yapılandırıldı.

Kentin imarı ve canlandırılması süre cinde yaşanan ilginç olaylardan biri de TBMM’nin Eskişehir’e nakledilmesi konusudur. 11 Ekim 1922 de kentin ileri gelen kişilerinden oluşturulan bir heyet, TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek Meclisin daimi olarak Eskişehir’de toplanmasını istediler. Ancak bu teklif uygun bulunmadı.

Mustafa Kemal Paşa’ nın 15 Ocak 1923’te Eskişehir’e yaptığı gezi de gerek Türkiye’nin geleceği açısından gerek Eskişehir’in imarı konusunda, bir dönüm noktası oldu. Mutasarrıflık Dairesi’nde (Hükümet Konağı) yaptığı konuşmada, Ulusal Kurtuluş Savaşında büyük acılar çeken Eskişehir halkının gösterdiği özveriyi takdirle karşıladığını açıkladı. Ayrıca, Mustafa Kemal Paşa Mutasarrıflık Dairesi’nde, üst düzey memurlardan kentin imarı konusunda bil gi aldı ve ihtiyaçlarının neler olduğunu öğrendi. Mustafa Kemal Paşa ilgililerden acilen hayvanların ıslahı ve hastalıklar dan korunması, tohumluk dağıtımı, yolların yapılması, yeni okul binalarının inşası, mevcut ormanların haritasının çıka rılması gibi konulara eğilmeleri gerektiği direktifini verdi. Mustafa Kemal Paşa’nın bu direktifleri ve Eskişehir’in kalkındırılmasına yönelik hassasiyeti Belediye Başkanı Hasan Basri Bey’i harekete geçirdi.

Özetle Kurtuluş Savaşının 5 önemli meydan muharebesinin üçü Eskişehir’de geçmiştir. M.Kemal Atatürk’ün önderliğindeki T.B.M.M. mazlum halklara örnek olacak galibiyetlerin ilkini I.İnönü Savaşı ile Eskişehir topraklarında kazanmıştır. Eskişehir, Ulusal Kurtuluş Savaşının kilit noktalarından birini oluşturduğundan, savaşta maddimanevi olarak çok yıpranmıştır. Kurtuluştan sonra geriye yanmış, yıkılmış bir kent kalmış, ancak yöneti cilerin ve halkın kenti yeniden canlandırma azmi yok olmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk, 15 Ocak 1923’te Hükümet Konağında yaptığı konuşmada vurguladığı gibi Eskişehir, zaferin kazanılmasında büyük katkı yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, bu nedenle kentin imarıyla yakından ilgilenmiştir. Cumhuriyet döneminde yapılan yatırımlarla kısa zamanda modern bir kent yaratılmaya çalışılmıştır.

 

Cumhuriyet Döneminde Eskişehir

Cumhuriyetin ilanından sonra, sancak ve mutasarrıflıkların il yapılmaları üzerine, Eskişehir’de 1923 yılında il olmuştur.

1926 yılında Eskişehir’in Sivrihisar, Mihallıçcık ve Seyitgazi olmak üzere üç ilçesi bulunuyordu. 28.06.1954 tarihinde 6321 sayılı kanunla Çifteler, Mahmudiye, 27.06.1957 tarihinde 7033 sayılı kanunla Sarıcakaya ilçe haline getirildi ve Eskişehir’in ilçe adedi 6’ya çıkmış oldu.

Daha sonra 19.06.1987 tarihinde 3392 sayılı kanunla Alpu, Beylikova, İnönü; 9.05.1990 tarih ve 3544 sayılı kanunla Günyüzü, Han ve Mihalgazi ilçe haline getirilmiştir. Böylece ilçe sayısı 12’ye çıkmıştır.

Kaynak: http://www.eskisehirkulturturizm.gov.tr/TR,70842/tarihce.html

• Alpu
• Beylikova
• Çifteler
• Günyüzü
• Han
• İnönü
• Mahmudiye
• Mihalgazi
• Mihalıççık
• Odunpazarı
• Sarıcakaya
• Seyitgazi
• Sivrihisar
• Tepebaşı

Eskişehir’de son yıllarda sanayiinin gelişimi ile birlikte sosyo-ekonomik yaşamda hızlı bir gelişme göstermiş olup, bu durum yapılan araştırmalarla da, tescil edilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve diğer kamu kuruluşları tarafından ortak yapılan bir araştırmaya göre Eskişehir 2005 yılında Türkiye genelinde 81 il arasında 3. Sırada bulunmaktadır. Yine Birleşmiş Milletler Kalkınma Programınca hazırlanan “İnsani Gelişmişlik Raporu”nda ise Eskişehir, beşeri gelişmişlik ve yaşanabilir kentler düzeyi bakımından ise 3. sırada yer almıştır. Son olarak Uluslararası Rekabet Araştırmaları Kurumu (URAK) tarafından gerçekleştirilen “İllerarası Rekabetçilik Endeksi” çalışmasının sonuçlarına göre de, Eskişehir 81 il arasında 6. en rekabetçi il olarak tespit edilmiştir. Bu çalışmanın bir başlığı olan beşeri sermaye ve yaşam kalitesi endeksine göre ise Eskişehir, Türkiye’de 3. sırada yer almıştır.

Eskişehir, kent ve yaşam kalitesi en yüksek illerden biri olup, İstanbul ve Ankara gibi ülkemizin önde gelen iki büyük kentinin ardından modern ve düzenli şehirleşmesi ile diğer Anadolu kentlerine örnek oluşturmaktadır. Eskişehir %86’lık şehirleşme oranı ile ülkemizin, şehirleşme bakımından önde gelen illerinden biridir. Eskişehir’in Türkiye’nin GSMH içindeki payı yüzde 1.2 olup, ilimizde kişi başına düşen milli gelir ise 2008 yılı verilerine göre 9.000 dolardır.

Eskişehir sosyal ve kültürel altyapısı  ile de diğer Anadolu kentlerinden ayrılan bir yapıya sahiptir. Kent genelinde 33 sinema salonu, Opera, Belediye ve Üniversite Tiyatroları yer almaktadır. Her yıl Eskişehir’de içinde klasik müzik, tiyatro, caz gibi sanatın her alanından etkinliklerin yer aldığı Uluslararası Eskişehir Festivali ile Uluslararası Sinema Günleri temalı yoğun bir sanatsal etkinlik ortamı yaşanmaktadır. Ayrıca Eskişehir, güvenlik yönünden de Türkiye’nin en güvenli illerin başında gelmektedir.

Coğrafi konumunun yarattığı  avantaj ile Eskişehir, tarih boyunca Anadolu’nun batıya açılan kapısı olmuştur. Demiryolu ve karayollarının kavşağında olması, tarımda ve sanayideki gelişmeler ile yer altı kaynaklarının zenginliği, Eskişehir’i ekonomik sanayi ve ticaret bakımdan önemli bir merkez haline getirmiştir. Eskişehir’in son yıllarda ekonomik hayatının dinamizminde hiç şüphesiz en önemli pay sanayiinindir. Şehir nüfusunun, kırsal nüfusa göre süratle büyümesi, yetişmiş işgücü varlığı, pazarlara yakınlığı, enerji ve hammadde kaynaklarının uygunluğu, sanayi için gerekli alt yapı yatırımlarının yeterli oluşu, bölge sanayiinin giderek gelişmesini sağlamıştır. İl ekonomisinde sektörlerin payına baktığımızda ise %60 ile Hizmetler Sektörü ilk sırada yer alırken, bunu %30 ile Sanayi Sektörü ve %10 ile Tarım Sektörü izlemektedir.

Kaynak: http://www.eso.org.tr/index.php?page=content/eskisehir&id=2

LÜLETAŞI

Eskişehir’in en önemli simgelerinden olan lületaşını tanıtmak amacı ile hazırlanan bu bölümümüzde Lületaşı ile ilgili olarak pek çok bilgiyi bulabilirsiniz.

ODUNPAZARI EVLERİ

Eskişehir’in Odunpazarı semti kentin güney kesimindeki tepelerin üzerine kurulmuştur. Osmanlı sivil mimari örneklerini koruyan kent, kıvrımlı yolları, çıkmaz sokakları, ahşap süslemeli bitişik düzenli, cumbalı evleri ile örf, adet ve geleneklerini koruyarak bir bütün olarak günümüze kadar gelmiştir.

Odunpazarında dinsel ve sosyal amaçlı yapılar, kamu yapıları ve ticari yapılar bulunmaktadır. Kurşunlu Camii ve Külliyesi, Çoban Mustafa Paşa tarafından 1525’de bir külliye halinde yapılmıştır. Akoğlan Camii, Müftü Camii, Tiryakizade Hasan Paşa Camii, Sivrioğlu Camii, Şeyh Şehabettin Türbesi, dini yapıların en önemlileridir. Kamu yapılarının başında Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi üslup ve yapısal özellikleri taşıyan Atatürk Lisesi, Cumhuriyet Tarihi Müzesi (eski Askerlik Şubesi) ve Mal Hatun İlkokulu gelmektedir. Odunpazarı Semti, “Odunpazarı Tarihi ve Kentsel Sit Alanı” olarak tescil edilerek korunmaya alınmıştır.

Odunpazarı konutları genelde iki tip olarak yapılanmıştır. İlk tip konutların girişleri sokaktan, bahçeleri arkadadır. İkinci tip konutlar ise bahçeler önde, konutlar bahçe içinde olacak şekilde; 1, 2, veya 3 katlı olarak yapılmışlardır. Konutlar genelde bir sofa ve etrafındaki odalardan oluşmaktadır. Çok katlı konutlarda zemin kat, mutfak, depo gibi servis hizmetlerine ayrılmış olup, yaşam üst katta sürmektedir. Konutların ön cephelerindeki iki tarafa pencereli köşe odası, daha büyük ve önemlidir.

Odalarda, genelde pencerelerin önünde oturma sedirleri vardır. En az bir duvar, ahşap işçiliğinin en güzel örneklerini veren dolaplardan oluşmaktadır. Ayrıca, duvarlarda günlük kullanım eşyaları için raf ve nişler vardır. Katlar arasındaki hareketliliği sağlayan sofa, aynı zamanda konutların en büyük mekanıdır. Misafirlerin ağırlanması için, selamlık denilen bir mekan bulunur. Konutlar harem ve selamlık kısımları ile çift bir evi andırmaktadır.

Geniş saçakları, kapıları, pencereleri, konsolları, tavanları, dolapları ve diğer ahşap işlerinde büyük bir ustalık ve zevk örneği gösteren konutlarda, kalem işçiliği ve oyma sanatının en güzel örnekleri görülebilir. Konutlarda yapı malzemeleri olarak ahşap, kerpiç ve moloz taş kullanılmıştır. Çatı örtüsü genelde oluklu kiremittir.

ÇÖMLEKÇİLİKMihalıççık’a 12 km. uzaklıktaki Sorkun köyünde halkın tümü çömlekçilikle uğraşmaktadır. Yüzyıllar öncesinin yöntemlerini kullanmaları dolayısıyla dünyanın her yerinden araştırmalara konu olmaktadırlar.

Kaynak: http://www.eskisehirliyiz.biz