Hakkari

HAKKARİ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Türkiye’nin güneydoğu köşesinde derin ve uzun Zap Vadisi’nin güney yamacına kurulu, dört bir yanı dağlarla çevrili Hakkâri Anadolu, Mezopotamya ve İran üçgeninde yer alan coğrafi konumuyla birçok topluluğun ilgisini çekmiş ve birçok millete vatan olmuştur. İlin tarihi Paleolitik Çağ’dan başlamaktadır. İl sınırları içinde çeşitli yerlerde bulunan kaya resimleri Neolitik Çağ’a tarihlenmektedir. M.Ö. 6. yüzyıl başlarına kadar bölgeye Urartular egemen olmuşlardır. Çevrenin zorlu koşullarına rağmen güçlü bir örgütlenme gerçekleştiren Urartular bölgede sivil ve askeri amaçlı, “Ordu Yolu” diye adlandırılan ve belirli bir kesimi günümüze ulaşan bir ulaşım ağı kurmuşlardır. Urartu toprakları zaman zaman Assur tehdidini yaşamış, M.Ö. 560 yılında Med saldırısı ile tarihten silinmiştir.

Urartularla birlikte Assurluları da yok eden Medler, Pers istilası ile yok olmuştur. Perslerin ise Büyük İskender tarafından egemenliği silinmiştir. Büyük İskender’den sonra Seleukos Krallığı’nın, İran'da bir krallık kuran Partların, Sasanilerin ve Müslüman Arapların hâkim olduğu yörede daha sonra Roma, Bizans, Selçuklu, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevi dönemleri yaşanmıştır. Yazılı olarak bölgenin adına ilk defa Arap kaynaklarında rastlanmaktadır. Ünlü Arap tarihçisi İbn-i Havkal, Hakkar aşiretinin adına dayanarak Van Gölü’nün güneyine düşen bölgeyi “Hakkâriye” (Hakkarların beldesi) adıyla anmaktadır.

Hakkar aşireti bölgede bugün de varlığını sürdüren 12 Ertuşi (Hertuşi) oymağıyla 12 Pinyanişi oymağından oluşmaktadır. Hakkâri 1536'da Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren Osmanlı egemenliğine girmiş ve Hakkâri adıyla anılmıştır.

Karayolu 
Van-Hakkari arası 2-3 saatlik bir otobüs yolculuğu ile aşılabilmektedir. Bu güzergâh üzerinden karayolu ile büyük kentlerimize otobüs seferleri vardır.

Havayolu
Hakkari’nin havayolu ile ulaşımı Van ilinden sağlanmaktadır. Aynı zamanda Van-Hakkari arasındaki mesafe düzgün asfalt yol ile sağlanmakta 2-3 saatlik bir otobüs yolculuğu ile Hakkari’ye ulaşılmaktadır.

Hakkari Kayme Sarayı

Kayme Sarayı

Kayme Sarayı

Kayme Sarayı, ulaşılan belgelere göre 1909 ve 1911 yılları arasında yaptılrılmıştır. Bu sarayı kimin yaptırdığı kesin olarak bilinmemektedir. Ama belgelere dayalı yapılan tahminlere göre Seyit Ubeydullah’ın oğlu Seyit Abdullan yaptırmıştır. Boyutları 24 X 18.8 metre olup 2 katlıdır. Kayme Sarayı’nın kuzey ve batı kısımları hariç diğer bölümlerin büyük bölümü yıkılmıştır. Sarayın zemininde ve 1. katında iki adet salon ve 4 oda bulunmaktadır. Odaların hem salona kapıları vardır hemde birbirlerine.

Hakkari Bercelan Yaylası

Bercelan Yaylası

Hakkari’nin doğal güzelliklerinden olan Bercelan Yaylasında yeterince tesis kurulmadığından turizm açısından geri planda kalmış ve değerlendirilememiştir. Ama sizler isterseniz gerekli malzemelerinizi alıp çadır kurarak kamp yapabilirsiniz. Ayrıca hemen üstünde bulunan karlı dağlarda kayak yapma imkanınızda var. Tertemiz havası, rengarenk bitki örtüsü, açan çiçekler, buz gibi suyu ve daha birçok özelliği ile Bercelan Yaylası Hakkari’de görülmesi gereken yerlerden birisi.

Hakkari Meydan Medresesi

Meydan Medresesi

Meydan Medresesi

İl merkezinin Biçer Mahallesinde bulunan Meydan Medresesi, 1984 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarılmasıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Yapım tarihi medrese girişindeki yazıda yazılmaktadır. H.1112, M.1700-1701 yılları. Boyutları 23.4 x 18.25 metre olan bu medrese 2 katlıdır ve avluya sahiptir. Medresenin batı bölümünde her katın 4 odası vardır ve her odanın duvarlarında pencereler, mangal, dolap nisleri ve ocaklar yerleştirilmiştir. Doğu bölümünde ise alt katta 3, üst katta 2 oda bulunmaktadır. Kuzey bölümünde mescit ve dershane bulunmaktadır.

Hakkari Taşköprü

Taşköprü

Taşköprü

Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı olan bu köprü Şemdinli Deresi üzerinde bulunmaktadır. Taşköprü’nün ne zaman yapıldığına dair kesin bir tarih yoktur ama 19. yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. 21.2 metre uzunluğunda 2.9 metre genişliğinde ve 10.8 metre yüksekliğindedir. Tek bir gözden meydana gelen bu köprü düzgün olarak kesilmiş taşlardan yapılmıştır.

Ayrıca gulul ve kepaye yöresel yemeklerinin tadına mutlaka bakın. Hakkari’den dönerken de Hakkari kilimlerinden ve ell örülen yünlü çoraplardan satın alın.

Tırşıkçelya

Bir nevi köfte içinde köfte yada içli köfte…kırık pirinç, bulgur ve oğlak kıymasından hazırlanan köftenin içine soğanlı pişmiş kıymalı harç konuluyor. Daha sonra bol yerli Hakkari beyaz soğanı ve suda bekletilmiş muhakkak Çukurca sumağının içinde haşlanarak pişiriliyor.

Doleme

Pirinçle hazırlan küçük köfteler bahçe kabağı yahut bal kabağı ve haşlanmış nohutla salçalı suda pişiriliyor. Lakin köftenin içindeki reyhan ve bahçe kabağı yemeği bambaşka bir hale getiriliyor. 

Hakkari Keledoşu

Nohut, fasulye ve buğday beraberce haşlanıyor daha sonra patates, sarımsak, yogurt ve çavşink (mavi göz otu)  ile beraber pişiriliyor. Yanlız otu yemeğe katmadan haşlayıp süzüyoruz.  Van mutfağında da tarifi olan keledoş Van’da keş ile Hakkaride yoğurtla pişiriliyor.

Kürt Köftesi

Ince bulgur, reyhan, karabiber ve kırmızı biber ile hazırlanan bulgurlu köfte haşlanıyor. Diğer tarafta yeşil mercimek , salça, kuru soğan ve tereyağı ile hazırlanan sos köftelerin üzerinde servis ediliyor. Yörede bir çok tarifi bulunsada mercimekli sos onu Hakkari’ye özel hale getiriyor.

Savaalobya

Hakkari’nin kendine has fasulyesi haşlanıyor daha sonra bulgur pilavıyla beraber pişiriliyor.

Kıyis

Kemikli kuzu eti uzun süre haşlanır daha sonra kuzu etinden hazırlanan köfteler, taze ceviz, kuru üzüm, dövülmüş buğday, beyaz soğan,  sumak ve  salçayla beraber pişirilir.  Kıyıs Hakkari’nin en önemli iki düğün ve davet yemeklerinin biridir. 

Doğeba

Kuzu etinden köfteler, kemikli kuzu eti, yoğurt, dahn (dövülmüş bugday)ve  cate ile hazırlanan diğer bir davet ve düğün yemeğidir.

Kemikli kavurma

Kemikli kuzu eti önce uzun süre az suyla haşlanıyor. Daha sonra suyunu çekince tereyağı ile kavruluyor.

Hegedanlı pilav

Ilkbaharda karlar kalkınca ilk çimen sürümünden sonra Hegedanın 20 cm büyümesi beklenip toplanır. Daha sonra kurutulan hegedan yemeklerde kulanılır. Ama en çok bilinen ve yapılan tariff pilavıdır.

Yemekte kullanılacak hagedan önce haşlanır ve sonra yemek yapmaya başlanır. Pilavını yaparkende bu kural uygulanır.

Tırşik

Ince bulgur un ve su ile güzelce yoğrulur. Diğer tarafta kıyılmış yahut dövülmüş ceviz içi tereyağı ve unla kavrulur. Avuç büyüklüğünde açılan ince bulgurlu hamurun ortasına kavrulan ceviziçi konulup kapanır. Bir tanesi bir porsiyon gelmelidir. Çavşin otu, sumak suyu ve beyaz soğanla hazırlanan suyun içinde haşlanarak suyuyla beraber servis edilir. 

Maşin çorbası

Maş, nohut  ve buğday beraberce  akşamadan ıslanır. Bir gün sonra tencerede kavrulan soğana akşamadan ıslatılan bakliyatlar eklenir. Yeterince su eklenip beraberce pişirilir.  Yemek pişmeye yakın un ve salça yağda kavrularak meyanesi yapılır. Çorbaya katılarak servis edilir.

Kaynak: http://m-omurakkor.blogspot.com.tr/2013/08/hakkari-mutfag.html

Hakkâri’nin târihi çok eski devirlere dayanır. Mağaralar içinde bulunan eşyâlar ve kaya resimleri bu bölgenin eski yerleşim merkezi olduğunu gösterir. Bölgeye Sümerler, Âsuriler, Bâbilliler, Medler hâkim olmuştur. M.Ö. 6. asırda Medler bölgeyi Bâbillilerden ele geçirdiler. M.Ö. 4. asırda, Makedonya Kralı İskender, Medleri yenerek İran’ı ve bu bölgeyi ele geçirdi. Fakat iskender ve Bizanslılar bu bölgeye fiilen hâkim olamadılar. İskender’in ölümünden sonra Makedonya Krallığı, generalleri arasında taksim edildi. Bu bölge, Selevkos (Asya) İmparatorluğunda kaldı. Selevkos’un mîrâsına Roma İmparatorluğu sâhip oldu. Fakat bölge Roma ile Partlar, sonra da Sâsânîler arasında devamlı el değiştirdi. M.S. 395’te, Roma İmparatorluğu bölününce Doğu Roma (Bizans), bu topraklara sâhip olmak istedi, fakat hiçbir zaman bu bölgeye hâkim olamadı. 

Hazret-i Ömer zamânında bölge, İslâm orduları tarafından 640 senesinde feth edildi. Selçuklu Türkleri Anadolu’ya geldiklerinde Hakkâri bölgesi, Bağdat’taki Abbâsi halîfelerine bağlı idi. 1054’te Selçuklular, Hakkâri bölgesine hâkim oldular. 1122-1262 arasında Selçuklulara bağlı Musul Atabegleri (Zengiler), bu bölgeyi Selçuklular adına idâre ettiler. 1142 senesinde Atabeg İmâdeddîn Zengi. Aşip Kalesi yerine İmâdiye Kalesi ve şehrini kurdu. 1262’de İlhanlılara bağlanan Hakkâri’yi Abbâsî âilesinden gelen Hakkâri Beyleri idâre ettiler. 

Karakoyunlu Bayram Hoca’nın hâkimiyeti sırasında 1349’da Celâyirlilerin eline geçen Hakkâri, 1366’da yeniden Karakoyunluların, 1387’de Tîmûr Hanın, 1405’te yeniden Karakoyunluların eline geçti. 1468’de Uzun Hasan’ın gönderdiği Sofi Halil ve Arabşah Beylerin Hakkâri Beylerini yenmesi üzerine Dümbüllü Türkmenleri bölgeye hâkim oldular. Bu hâkimiyetleri sırasında 1472’de Çölemerik’te “Meydan Medrese”yi yaptırdılar. 

Hakkâri Beylerinden Gübâli oğlu Esedüddîn, 1468’de gizlice Mısır’a gitti. Kölemenlerin emrine girdi. Mısır’daki Nasturîlerin yardımı ile Hakkâri’ye geldi. Tiz Kalesine girerek Dümbüllü Türkmenlerini bozguna uğrattı ve bu bölgeyi ele geçirdi. Ölümünden sonra yerine Zâhid Bey geçti. Esedüddîn’in sülâlesine Şenbolar dendi. Zâhid Bey, Gevar (Yüksekova) ile Akdamar’ı elegeçirdi. Zâhid Beyin oğulları Seyyid Mehmed Vastan’da, Mâlik Bey Çölemerik’e 4 km uzaklıktaki Bay Kalesinde hüküm sürdüler. Yeğenleri Zeynel, bir baskınla Bay Kalesini ele geçirdi. Mâlik Bey, Vastan’a gitti. Bir müddet sonra Seyyid Mehmed Bey, Bay Kalesini ele geçirerek bütün Hakkâri’ye hâkim oldu. 

Yavuz Sultan Selim Hanın 1514 Çaldıran Seferinden sonra bölge, 1534’te Van bölgesi ile birlikte Osmanlı hâkimiyetine girdi. Safevîler, bir ara Hakkâri’ye hâkim olmuşsa da, Kânûnî Sultan Süleymân Hanın 1548’de Van fethi ile birlikte Hakkâri yeniden Osmanlı idâresine bağlanmıştır. Seyyid Mehmed Bey, Osmanlılar adına bu bölgeyi idâre etmiştir. Fakat Seyyid Mehmed Bey ile oğlunun bâzı hareketleri sebebiyle bölge yeğeni Zeynel Beye Ocaklık olarak verildi. Zeynel Bey, Çölemerik Kalesini merkez edinmiş, burasını onarmış, Dize’deki (Üzümcü köyü) kurşun ve başka bir yerdeki kükürt ocaklarını işlettirmiştir. Tebriz Seferi sırasında 1583’te şehid olmuş ve yerine oğlu Zekeriya Bey geçmiştir. Son “Ocaklı” Hakkâri Beyi Şenbolu Nurullah ile Cizreli Bedirhan Beyler birleşerek, 1843’te Tiyari ve 1846’da Tohum Ocaklarında oturan Nasturîleri yenerek ocaklarını yağma ettiler. Osman Paşa gelerek her ikisinin ocaklık hakkını kaldırdı (1847). 

Osmanlı idâresinde Hakkâri, Van Beylerbeyliğinin 14 sancağından (vilâyetinden) birini teşkil etti. Tanzimattan sonra da Van vilâyetine bağlı 2 sancaktan biriydi. 5 kazâsı vardı. Bu kazâlardan biri “İmâdiye” Irak’ta kaldı. “Başkale” ise Van’a bağlandı. 

Hakkâri’nin merkezi “Çölemerik” kasabası idi. Süryânilerin “Gülârmak”, Ermenilerin “İlmar” ve Türklerin de “Çölemerik” dedikleri bu kasabanın Koçanis Manastırında Birinci Dünyâ Harbine kadar Nasturî patriği oturdu. 

Rusların 1858’de Türklere savaş açması sonunda Dağıstandaki Şeyh Şâmil ile işbirliği yapan Şemdinlili Seyyid Tâhâ, Ruslara savaş îlân etti. Vefâtı üzerine kardeşi Şeyh Sâlih, Âzerbaycanlıları ve Hakkârilileri Ruslara karşı ayaklandırdı. Bu sırada Cizre’de bulunan İzzeddîn Şir, Yezîdî ve Nastûrîlerle işbirliği yaparak Rusya adına Musul ve Bitlis bölgesini 1854’te işgal ve yağma ettiler. Diyarbakırlı Hacı Tîmûr Ağa, bu hâinleri 1855’de yendi ve cezalandırdı. 1855-1865 arasında Van sancağına bağlı olan Albak, Çölemerik, Gevaş (Yüksekova), Beytüşşebap, Çal-Tiyari, Şemdinan (Şemdinli) ve Kotur ilçeleri Erzurum’a bağlandı. 1865’te Van vilâyeti yeniden kurulunca tekrar Van’a bağlandılar. 

Birinci Dünyâ Harbinde Ruslar, Çölemerik’i 24 Mayıs 1915’de işgâl ettiler. Nasturî lideri Merşamun’u Hoy’a götürdüler. Onun vâsıtasıyla bütün Nastûrîler ayaklandı ve silahlı çeteler kurarak Türk ordusuna ve halkına saldırdılar. Müslüman ve Türk halkı, Rus ve Nastûrî zulmünden civar bölgelere kaçtılar. 1918’de Çölemerik ve Gevaş (Yüksekova) Türkler tarafından kurtarıldı. İsyancı Nastûrî ve Ermeniler, Urmiye bölgesine çekildiler. Eski yerlerine gitmek isterken Vâli Haydar emrindeki Türkler, Nastûrîleri yendiler. 

Millî mücâdele (İstiklâl Harbi) sıralarında Şemdinlili Seyyid Tâhâ ile Şahaklı Simiko, Yirminci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ile işbirliği yaptılar ve onu desteklediler. Böylece Seyyid Tâhâ kuvvetleri, Nastûrî ve Ermeniler’in bölgeye girmelerini önlediler. 1926’da yapılan Ankara Antlaşması ile Musul ve Hakkâri’nin beş bölgesi sınır dışında kaldı. Çölemerik, Gevaş (Yüksekova) ve Şemdinan (Şemdinli) ilçelerinden meydana gelen Hakkâri vilayeti kuruldu. Bir ara Van’a bağlanan Hakkâri 4.1.1936 târih ve 2885 sayılı kânunla vilâyet (il) oldu. 

Bu bölgede yaşayan Kürt ve “Kurdak” diye anılan kimselerin Oğuz Türklerinden ve Türkmen soyundan bir boy olduğu; târih, antropoloji, etnoloji, din, dil, sosyoloji ve folklor gibi çeşitli araştırmalarla ilmî olarak ortaya konmuştur. Orta Asya’da Yenisey Kitâbelerinde şu satırlar vardır: 

“Men Kürt Elkan Alp-Urungu Altunluğ Keşiğim Banım Belde Elim tukuz-Kırk Yaşım”(Ben Kürt İlhanı Alp Urunguyum. Altunlu beldesini ülke edindim. Kırk dokuz yaşında öldüm.) 

Târihte Oğuz Türklerinin Türkmen soyundan Kürt ve Kurdak boylarının yaşadığı gerçektir. Fakat doğu ve güneydoğu Anadolu’da Kürt diye isimlendirilen kimseler, Oğuz Türklerinin muhtelif boy ve aşîretlerinden ibârettirler. Bu Türk boy ve aşîretleri bu bölgenin muhtelif ülkeler arasında defâlarca el değiştirmesi sebebiyle asıllarını ve bilhassa lisanlarını unutmuşlar ve bilhassa gramer bakımından Farsçanın geniş tesirinde kalarak çoğu Farsça olan Türkçe-Arapça karışımı bir lisan ile konuşmaya başlamışlardır. Türkiye üzerinde emperyalist niyetler besleyen ülkeler, bilhassa 18. asırdan sonra Oğuz Türklerine dayanan bu aşîretleri ayrı bir millet gibi göstermeye çalışmışlardır.

Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/hakkari/tarihce.html

  • Hakkâri (il merkezi)
  • Çukurca.
  • Şemdinli.
  • Yüksekova.

En az gelişmiş illerimizden biridir. Faal nüfûsun % 90’ı tarımla (hayvancılık ve ormancılıkla) uğraşır. Halkın ihtiyaçlarının çeşit ve değişiklik bakımından düşüklüğü, esasen nüfûsun azlığı sebebiyle ticârî hayâtın gelişmemiş olmasındandır. Ovaları ve vâdileri arâzinin % 2’sidir. Ova ve vâdiler verimli ise de iklimin çok sert ve arâzinin engebeli oluşu, akarsuların derin vâdilerden akışı ve sulamaya elverişli olmaması sebebiyle geniş çapta tarla tarımı sâdece Yüksekova’nın Gevaş Ovasında yapılır. 

Tarım: Hakkâri’de uğraşıldığı takdirde birçok tarım ürünü (tahıl-meyve-sebze) yetiştirmek mümkündür. Yetişen tarım ürünleri arasında buğday başta gelir. Diğer tarla bitkileri arpa, darı, mısır, çavdar, çeltik (pirinç), nohut, fasulye, mercimek, patates, soğan ve tütündür. Sebze olarak domates başta gelerek az miktarda biber, patlıcan, hıyar, kabak, tâze fasulye, tâze soğan, lahana, marul ve sarmısak yetişir. Bağcılık Hakkâri’de çok eski bir târihe sâhiptir. Fakat zamanla üzüm yetiştirilmesi azalmıştır. 

Hayvancılık: Hakkâri ekonomisinin temeli hayvancılığa dayanır. Yaylaları, çayır ve mer’aları ve suyu boldur. Bu geniş imkânlarına rağmen hayvan potansiyeli az sayılır. Koyun, keçi, sığır beslenir. Arıcılık gelişmektedir. 

Ormancılık: Ormanlık saha 200 bin hektarın üzerindedir. Fundalık saha ise 30 bin hektardır. 52 köy orman içinde ve 29 köy orman bitişiğindedir. Bu ormanların % 90’nı baltalık, % 10’u bozuk koruluktur. Ormanlardan sanâyi için istifâde edilmeyip, yakacak olarak senede 40 bin ster odun elde edilmektedir. 

Mâdenleri: Hakkâri mâden bakımından fakir sayılır. Çıkarılan tek mâden, kömürdür. Petrol, kurşun, linyit, krom, asbest ve kükürt için arama ruhsatı verilmişse de henüz bulunamamıştır. 

Sanâyi: Sanâyi bakımından en az gelişmiş illerimizden biridir. Başlıca sanâyi kuruluşları Yüksekova Süt Fabrikası, Şemdinli Tekel Yaprak Tütün Bakımevidir. Et kombinası, halı dokuma atelyeleri, köylerde halı ve kilim atelyeleri ile hızar atelyesi ve un değirmenleri vardır. Beytüşşebab’ın yünlü ve simli kilimleri meşhurdur. 

Ulaşım: Hakkâri’de ulaşım meselesi henüz halledilmiş değildir. Demiryolu ve havayolu ulaşımı yoktur. Sâdece karayolu ile ulaşım sağlanır. Köyleri, ilçe ve ile bağlayan yollar kışın uzun müddet kapalıdır. Siirt-Şırnak-Uludere yolu yalnız yaz aylarında kullanılabilir. Van-Başkale-Hakkâri yolunun bir tarafı uçurum olup, pekçok yerde kayalar içine oyulmuş tünellerden geçer. Kara yolları, buraları kışın devamlı trafiğe açık tutmaya çalışmaktadır. Meşhur Suvâri Halil Geçidi çığ tehlikesi ve kar yağışı sebebiyle sık sık kapanarak ilçe ve köylerle irtibat kesilir. Yüksekova-Bacirge yolu İran’ın Urmiye şehrine varır. Birçok yerde ulaşım vâsıtası katırdır.

Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/hakkari/ekonomi.html

Kültürel Değerler

Bütün boyutlarıyla zengin bir kültür turizmi potansiyeline sahip olan Hakkâri’de, bir kısmı geçmişte yaşamış ve bir kısmı da günümüze kadar gelebilmiş gelenek ve görenekler, din, dil, yaşam tarzı ve sanata ilişkin çok sayıda değer yer almaktadır. Bu değerlerin her biri turistleri bölgeye çeken faktörler olarak rol oynamaktadır. Hakkâri, kültürel değerler noktasında  zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Yöreye özgü olan bu sosyl değerler ve maddi kalıntıların bir kısmı sergilenebilmiş ya da kendini ifade edebilmiş iken, bir kısmı henüz sergilenme fırsatı dahi bulamamıştır. Sergilenme fırsatı bulamayan en temel kültürel değerlerden biri hiç şüphe yok ki arkeolojik kazılar neticesinde ortaya çıkarılan bulgulardır. Hakkâri’nin kırsal kesimlerinde henüz tescil edilmemiş olsa da birçok sit alanın bulunduğu ileri sürülmektedir

 

Hakkâri’de iki farklı alanda tespit edilen kaya resimleri bulunmaktadır. Bunlar, Hakkâri merkeze yakın olan Tirişin Yaylası ve Yüksekova’daki Gevarok Vadisindeki kaya resimleridir. Şüphesiz kaya resimleri kadar ve belki de daha önemli arkeolojik eserler Hakkâri stelleridir. Hakkâri il merkezinde yer alan Çölemerik Kalesi’nin kuzeybatı eteklerinde, bugünkü Dağgöl Mahallesinde bulunan Hakkâri Stelleri, toplam 13 dikili taştan oluşmaktadır. 1998 yılından 2000 yılına kadar Hakkâri Meydan Medresesinde muhafaza edilen steller 2001’de Van Müzesi’ne taşınarak teşhir edilmeye başlanmıştır. Stel olarak adlandırılan taşlar dikdörtgen biçimde fakat düzensiz yapıdadırlar. Stellerin en önemli özelliği ön yüzlerinin kabartma ve çizgi tekniğinde insan, hayvan ve savaş aleti figürleriyle doldurulmuş olmasıdır. Bu taşlardan 11 adedinde çıplak ve savaşçı özelliği olan bir erkek figürü, iki adedinde ise insan figürleri kompozisyona hâkim durumdadır. Bu steller kesin olmamakla beraber MÖ. 2000 ortalarına tarihlendirilmektedir. Stellerin kim tarafından yapıldığı konusu halen gizemini korumaktadır.

      Yeme İçme Turizmi (Gastronomi)

Özellikle son yıllarda uluslararası turizmin gelişmesinde ve şekillenmesinde kendine yer bulabilen ve hatta sınırlı da olsa birinci tercih sebebi olabilen bir sektördür. Hem destekleyici hem de tamamlayıcı bir çekicilik olarak karşımıza çıkan gastronomi (yiyecek-içecek) turizmi, toplam turist harcamalarının yaklaşık % 25’inin yiyeceğe yapıldığını ortaya koymaktadır.

Kendine özgü yemeklerin çeşitliliği ile bilinen Hakkâri yöresi mutfağı, sadece Hakkâri ili sınırları içinde ele alınamayacak kadar geniş bir coğrafyada etkindir. Hakkâri ile kuzeyindeki Van’ın, batısındaki Şırnak’ın, doğusundaki Kuzey İran’ın ve güneyindeki Kuzey Irak’ın mutfak ve yemek kültürlerini belirgin çizgilerle birbirlelerinden ayırmak oldukça zor, hatta imkânsızdır. Benzer bir coğrafyayı ve sosyokültürel yapıyı paylaşan bu geniş coğrafi alanda yaşayanların yiyecek içecek alışkanlıklarının ve mutfak kültürlerinin bu doğal benzerliği arasından yalnızca Hakkâri’ye özgü olanları ayıklamak hem zor hem de gereksiz bir çabadır. Hakkâri mutfağı, hemen hemen her yörede yiyecek alışkanlıklarının ve mutfak kültürünün doğal belirleyicisi olan coğrafi yapının ve buna bağlı doğal çevrenin belirgin biçimde baskın olduğu mut- faklardan biridir. Öyle ki, Hakkâri yemeklerinde kullanılagelen temel iki malzeme, coğrafyanın öncelikli olarak hayvancılığa elverişli olmasın- dan dolayı et ve yine dağların ve yüksek yaylaların Hakkâri halkına bir armağanı olan doğal otlardır.

 

Hakkâri’de düğünlerde pazar sabahları Sağdıç kahvaltısı geleneği vardır. Sağdıç akşamdan veya sabahın erken saatinden itibaren konu komşu, hısım ve akrabayı kahvaltıya çağırır. Konuklar gelmeye başladığında sağdıcın evinde yatan damat çoktan uyandırılmış, hamamı yaptırılmış, tıraşı bitirilmiş ve damatlıkları giydirilmiş bir halde cemaati selamlar ve kahvaltıya oturulur. Kahvaltıda tandır ekmeği, baharda dağlardan toplanmış olan pancar (yaban otları) ile yapılan otlu peynirler ve cacık türleri, ana maddesi un ve yağ;  spesiyaller ikram edilir.

      Yöresel El Sanatları

Hakkâri kilimlerindeki her bir motif yüzyıllar boyunca akıp gelen bir kültür birikiminin sonucu olarak ortaya çıkan ve halk arasında söylenegelen öykülerle yaşamaktır. Hakkâri, ta- rihin derinliklerinden gelen, yakın çevresindeki topluluklarla hem ortak hem de çok farklı örf, adet, gelenek, yaşayış tarzı vb. kültürel ve folk- lorik özelliklere sahiptir. Yörenin köklü tarihsel ve kültürel bir mirasa sahip olduğu bugüne yansıyan zengin folklorik ve etnografik özelliklerden anlaşılmaktadır. Turizm destinasyonlarının temel çekiciliklerinden biri olabilecek özellikleri gösteren el sanatları, özellikle ziyaret edilen alanı hatırlama aracı olarak önemli bir misyon üstlenmektedir. Hakkâri’de el sanatlarının yeri ve önemi tartışılmazdır. İlde kilim, heybe, parzun, reşik, çanta, çorap, şal, yazma boncuğu ve oya kanaviçe gibi el sanatları birçok evde üretilmektedir. Ancak özellikle Hakkâri kilimleri ulusal ölçüde kabul görmüş ve turistler tarafından tercih edilen bir üründür.

 

      Geleneksel Evler ve Kıl Çadırlar

Hakkâri, tarih boyunca büyük medeniyetlerin (Sasani, Bizans, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı gibi) kıyısında kalmış, Anadolu’nun güneydoğu köşesinde yüksek dağlar ve vadilerden oluşan bir yöremizdir. Bu durum ortaçağda da değişmemiş; güç coğrafi koşullar ulaşımı ve yerleşmeleri zorlaştırmış, göçebelik ve buna bağlı hayvancılık kültürün yerel özellikler göstermesine neden olmuştur. Ortaçağ boyunca Anadolu, İran ve Irak’ın arasında kalan bu dağlık coğrafyada, İslam ve Hıristiyanlık kültürel dokuyu belirleyen iki önemli unsurdur. Kültürel çekiciliklerden bir diğeri olan geleneksel evler ve kırsal kesimdeki konutlar turizmin önemli çekiciliklerindendir.

Hakkâri’de yer alan konak ve saraylar yerel kültürün tanıtılmasında oldukları gibi yöreyi ziyaret eden turistlere, geçmişten günümüze Hakkâri’nin ev ve eklentilerinde geçirdiği süreci anlatmaları açısından da önemlidir. Turistlerin en çok ilgi duydukları konuların başında yöre insanının davranış özellikleri gelmektedir. Tam da bu noktada bu tarihi mekânlar turistlerin çok ilgisini çekmektedir. İldeki başlıca tarihi konak ve saraylar, Çukurca Merkez Dervişoğlu Konağı, Çukurca Merkez Pirozbeyoğlu Konağı, Çukurca Merkez Enver Parlak Evi, Şemdinli Bağlar (Nehri) Kayme Sarayı ve Şemdinli Bağlar (Nehri) Kelat Sarayı’dır. Yukarıdaki evler incelendiğinde, gerek yapılaşma düzeni ve gerekse yapım şekli ve biçimi, ihtiyaçların getirdiği zorunluluk, halkın kazandığı deneyim ve ortak yaşamın ürünleri olduklarını ortaya koymaktadırlar. Ancak, Hakkâri’de geleneksel mimarinin şekillenmesinde yaşam şekli, ekonomik faaliyetin etkisi ve tabi ki coğrafi faktörlerden topografya-iklim ve yapı malzemesi önemli rol oynamıştır.

 

Yayla kültürünün vazgeçilmezi olan kıl çadırlar, günümüze tarihten gelen bir kültür mirası olarak birçok özelliği bünyesinde barın- dırmaktadır. Halen göçebe ve yarı yerleşik yaylacılar tarafından kullanılan kıl çadırlar, yaylalarda olmazsa olmaz barınaklar arasında yer almaktadır. Kıl çadırlar, keçilerin kıllarından imal edilmektedir. Folklorik ögeleri canlandırmak için tarihsel olayların geçtiği alanlara ve birçok mekâna atmosfer sağlamak amacıyla da kurulup kullanılmaktadırlar. Yaylacıların açık alanlardaki en önemli barınağı konumunda bu- lunan kıl çadırların birçok önemli özelliği bu- lunmaktadır. Kış mevsiminde dokumaları sıkı bir hal alan kıl çadırlar, böylece yağmur ve kar suyunu içerisine geçirmemektedir. Yaz aylarında ise gevşediğinden normal haline dönerek, içeri loş bir ışık verirken, sürekli hava sirkülasyonu sağladığı için ortamı serin tutmaktadır. Kıl çadırın en önemli özelliklerinden bir tanesi de, yapısal dokusu sayesinde yılan, akrep ve örümcek gibi canlıları üzerinde gezdirmemesidir. Bu canlıların kıl çadır üzerinde hareket edememesi nedeniyle çadırda kalanlar, yılan, akrep ve örümcek sokması gibi vakalarla karşılaşmadıklarını belirtmektedirler. Her yere kolaylıkla kurulabilen, sürekli ateşe maruz kalmadıktan sonra yanmayan ve alev almaz özelliği ile bili nen kıl çadırlar, kolay katlanabilir ve taşınabilmektedir.

     Yayla Festivalleri

Geçmişte yayla göçünü anlatmak ve yaylacıların kaynaşması için yapılan yayla şenlikleri, son yıllarda alternatif tatil yapmak isteyenler için gözde bir etkinlik olmaktadır. Türkiye’nin birçok yerinde yayla turizminin geliştirilmesi amacıyla düzenlenen şenlikler, kamu kurum ve kuruluşları tarafından da turizmin çeşitlendirilmesi amacıyla desteklenmek- tedir.

20. yüzyılda en hızlı gelişme gösteren sosyo-ekonomik olgulardan biri olan şenlik ve festivaller, kültürel hayatın, geleneklerin, insan yapısının ve doğa ile zorlu mücadelesini anlatmaktadır. Şenlikler birlikteliği, kaynaşmayı, kardeşliği artırmaktadır. Yılda bir kere yapılan bu törensel birliktelikler turizme apayrı bir değer katar. Hakkâri’de düzenlenen festivaller kültür, sanat hayatımızın doğal yönlerini, yayla geleneklerimizi, sıcak insan ilişkilerini en güzel şekilde ortaya koymaktadır. Doğanın bu güzelliklerinin yanında şenlikler nedeniyle bölgeye gelenler, kültürel değeri olan anılar- la birlikte bölgeden ayrılmaktadırlar. Şenlikler adeta bölge insanının buluşma adresidir. Ayrıca yaylada yaşayan göçerler kuzu kırpma döneminde festivaller düzenlemektedirler. Düzenlenen festivallerde kuzuların yıkanması ve kırpılmasının ardından davul zurnalı halaylar çekilmektedir. Kadınlar yöreye özgü olan fistanlarını, erkekler ise, şal û şapik diye adlandı- rılan elbiseleriyle katılım sağlarlar.

Ayrıca yaylada yöresel spor oyunları olan kelanê, şekanê gibi oyunlar ile yarışmalar düzenlendikten sonra misafirler için sofralar kurulmaktadır.

 

Kıyafetler, Düğünler, Müzikler

Hızla gelişen ve değişen dünyamızda yeni turizm eğilimleri ortaya çıkmış, yeni arayışlara girilmiştir. Bu arayışlar içinde farklı ül- kelerin ve farklı insanların yaşam tarzları ile gelenekleri hakkında bilgilerini zenginleştirmek isteyen turist profili ön plana çıkmıştır. Yeni arayışlardan biri de yöresel kıyafetlerle ilgilidir.

Turistler hem yeni yöresel kıyafetler görüp gözlem yaparak hem de bu kıyafetleri bazen giyip bazen de satın alarak farklı bir deneyim yaşamaktadırlar.

Anadolu’nun pek çok yöresinde olduğu gibi Hakkâri’nin de geçmişten gelen, kendine özgü bir giyim kültürü vardır. Kıyafetler, özellikle Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu’daki diğer illerde giyilenlerle kimi yönlerden benzerlik gösterse de kullanılan kumaş türü ve tasarımları bakımından ayırt edici özelliklere sahiptir. Bu özellikleriyle birlikte Hakkâri’de giyilen kadın ve erkek kıyafetleri genel olarak şöyledir; Kadın kıyafetleri kiras, fistan,  kemer. Erkek giyimi ise şel-şepik  denen günlük kıyafetler daha çok özel günlerde giyilen kıyafetler olarak ikiye ayrılır.

Hakkâri’de düğünler genelde üç gün üç gece sürmektedir. Düğün, çoğunlukla cuma günü ikindi vaktinden sonra başlayıp pazar gecesine kadar devam eder. Dü ün sahibi aileler, düğüne bütün akrabalarını, dostlarını ve köylü- lerini davet ederler. Hakkâri’de düğünler olduk- ça kalabalık yapılır. Davetli akrabalar düğüne ailenin tüm bireyleriyle (erkekler, kadınlar, çocuklar) katılırlar. Akraba olmayıp kısmen yabancı sayılabilecek davetlilerden ise sadece er- kekler düğüne gelirler. Kız tarafının davetlileri kız evinde, damat tarafının davetlileri damadın evinde toplanırlar. Düğün davetlileri cumartesi günü kuşluk vaktinden başlayarak ertesi gün gecenin ilerleyen saatlerine kadar türküler stranlar eşliğinde büyük bir coşkuyla düğünde eğlenirler. Ancak düğün demek sadece eğlence demek de değildir. Eğlencenin yanı sıra yerine getirilen başka birçok adet vardır: Sağdıcın evine varıldığında sahur niyetine bir yemek yenilir. Yemekten sonra damat ortaya alınır. Orada bulunan herkes halkalar şeklinde da- madın etrafında toplanır. Dengbêjler (ozanlar) karşılıklı olarak şarkı söyleyerek geceye ayrı bir renk ve tat katarlar. Damadın önce serçe par- mağı daha sonra ayak parmakları kına yakılır. Damadın eli sarılırken avuç içine bir miktar para konulur. Sabahleyin damat elinin bağını açtığında düşen parayı kim kaparsa para onun olur.

 

Geleneksel olarak Hakkâri düğünlerinde davul, zurna ile pîk veya kaval dışındaki müzik aletleri pek kullanılmaz, halaylar stran adı verilen, karşılıklı söylenen türkülerle çekilir. Ancak son yıllarda bağlama ve benzeri müzik aletleri düğünlerde çok daha fazla yer almaya başlamıştır. Bu durum, halay çekerken söylenen stranları biraz daha geri plana atmış gibi görünse de bu türküler Hakkâri insanı için hala vazgeçilmezliğini korumaktadır. Stranlar Hakkâri’nin onlarca değişik figürlü halayların- da söylenir ve oynanır. Oyunlar iki ayak, üçayak , şeyhanî vb. isimlerle anılır. Bazı oyun türleri ise söylenen stranın adıyla bilinir.

 
 Kaynak: http://www.hakkarikulturturizm.gov.tr/TR,159139/kulturel-degerler.html