İzmir

İZMİR HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
İzmir, Türkiye’nin üçüncü büyük şehridir. Ege Bölgesi’nde denize kıyısı olan şehir İzmir Körfezi üzerinde kuruludur. Dünya çapında ünlü fuar alanı ve liman özelliği nedeniyle yaşayan, farklı kültürlere kucak açan ve modern bir şehirdir İzmir. Yüzölçümü dikkate alındığında ülkenin yirmi üçüncü büyük ili olan İzmir’in batısında Ege Denizi ve adaları bulunmaktadır.

Bu büyük metropol, Atina’dan sonra Ege Denizi’nin ikinci büyük ve kalabalık şehridir. Sakin yaşantısıyla dikkatleri çeken ve gözde bir şehir olan İzmir, İzmir Körfezi'nin dış suları boyunca uzanır ve Gediz Nehri Deltası üzerinden kuzeye doğru uzanır. Birkaç küçük derenin yarattığı alüvyonlu bir ovada doğuda ve güneyde biraz daha engebeli araziye sahiptir; ancak ikliminin ve sularının özellikleri sayesinde verimli arazileri mevcuttur. Aynı zamanda ticari faaliyetlere katkı sağlayan gıda, sanayi ve rafineri fabrikalarını da bünyesinde bulundurmasıyla iş olanaklarının zengin olduğu şehirlerden biri olma özelliğini taşımaktadır.

İzmir, Adnan Menderes Havalimanı sayesinde hem yurtiçinden hem de yurtdışından gelen misafirlerini havayoluyla karşılayabilmektedir. İzmir’e hemen her firmadan farklı saatlerde uçuş bulabileceğiniz gibi, uygun uçak bileti bulmanız da zor olmayacaktır. Ayrıca yine Türkiye’nin pek çok ilinden İzmir’e otobüsle gelebilirsiniz.

Karayolunu tercih edenler ise Çanakkale, Bursa, Bolu, Ankara yolları üzerinden İzmir’e gelebilmektedirler. Ayrıca yolu kısaltan feribot seferleri ve yeni yapılan köprüler de şehre ulaşım süresini kısaltmaktadır.

 

Allianoi Antik Kenti

Allianoi Antik Kenti

30 bin metrekarelik bir alanı kapsayan Allianoi Antik Kenti, zengin bir kalıntıya sahiptir. Prehistorik, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde sürekli yerleşim alanı olarak kullanılması günümüzdeki kalıntıların birçok dönemden bilgi vermesini sağlar. İzmir’in Bergama ilçesinde bulunan kentin en önemli özelliği termal bölgede bulunmuş olmasıdır. Üç katlı ılıca ve ılıcadaki mozaikler en dikkat çeken kalıntılar arasında.

Nebiler Şelalesi

Nebiler Şelalesi

Nebiler Köyü’ndeki bu şelalenin yıl içerisinde, özellikle yaz sezonu açıldığında yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine uğruyor. Burada trekkin parkurları mevcuttur ve doğanın tadını trekking yaparak çıkarabilirsiniz. Aynı zamanda köyün çoğu ziyaretçi tarafından tercih edilmesinin bir sebebi de burada bulunan kaplıca ve ılıcalar. Trekking yaptıktan sonra açık havada termal su ile duş yapıp keyfinize keyif katabilirsiniz.

 

Bozdağ Kayak Merkezi

Bozdağ Kayak Merkezi

İzmir’de farklı mevsimlerin aynı zamanda yaşanmasından dolayı değişik doğal güzelliklere şahit olacağınız kış tatilinizde, Bozdağ Kayak Merkezi’ndeki otellerin birinde kendinize yer ayırabilir veya bölgeyi günübirlik gezilerle ziyaret edebilirsiniz. Bozdağ Kayak Merkezi’ne ulaşım biraz zor olsa da, burada zaman geçirmek size unutamayacağınız anılar hediye edecek.

Gölcük Yaylası

Gölcük Yaylası

Yaz turizminde önemli bir yere sahip olan İzmir, tarihi ve doğal güzelliklerini bir arada sunan şehirlerimizden biridir.

Eğer İzmir’de tatil planları yapıyorsanız, Ödemiş ilçesinde bulunan Gölcük Yaylası’nı mutlaka görmenizi öneririz. Her mevsim farklı renklere bürünen Gölcük Yaylası, Ödemiş ilçesine 18 kilometrelik, İzmir merkeze ise 130 kilometrelik bir mesafede yer alır.

 

Çeşme ılıcaları

Çeşme Ilıcaları

Yerli ve yabancı turistlerin tatil için tercih ettiği bölgelerden biridir Çeşme. Birbirinden güzel plajlarıyla, tarihi mekanlarıyla ve bir de ılıcalarıyla meşurdur.

Çeşme ılıcaları yakınında konaklayabileceğiniz oteller bulunmaktadır. Çeşme ılıcaları çevresinde bulunan oteller genellikle butik otel, lüks otel ve pansiyon kategorisinde yer alır. Her şey dahil, yarım pansiyon veya oda kahvaltı hizmeti veren otellerden dilediğinizi tercih edebilirsiniz.

Çeşme Yarımadası

Çeşme Yarımadası

İzmir’de bulunan ve en çok turist çeken bölgelerden biri olan Çeşme Yarımadası, yılın 300 gününü güneşli geçirmesinden dolayı yılın her mevsimi burada bulunan oteller, butik oteller ve pansiyonlar kapılarını daima açık bırakır misafirlerine.

Atatürk Müzesi

İzmir Atatürk Müzesi; Atatürk Caddesi üzerinde, Gündoğdu Meydanı’nda cephesi denize bakan bir yapıdır. 1875–1880 yıllarında halı tüccarı Takfor tarafından ev olarak yaptırılan bu köşk, 09 Eylül 1922 tarihinde sahibi tarafından terk edilmiş ve hazinenin mülkiyetine geçmiştir.

 

Pitane Antik Kenti

Pitane Antik Kenti

Pitane Antik Kenti, İzmir’in tarihi bölgelerinde en çok ilgi gören yerlerden biridir. Yıl içerisinde birçok turistin ziyaretine ev sahipliği yapan Pitane Antik Kenti, Aliağa ile Bergama arasında bulunur.

Pitane Antik Kenti yakınındaki otellerin veya pansiyonların birinde konaklayarak değişik ve eğlenceli bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Hem güneşin ve denizin bolca tadını çıkarıp hem de İzmir’in en gezilesi yerlerini ziyaret edebilirsiniz.

Karaburun Yarımadası

Karaburun Yarımadası

Çok eski bir yerleşim alanı olan Karaburun Yarımadası’nın tüm doğal ve tarihi yerleri arasında gezerken birçok medeniyetten izler göreceksiniz. Yaz aylarında şöyle güzel bir tatil yapıp, hem dinlenmek hem de doyasıya eğlenmek istiyorsanız Karaburun Yarımadası yakınındaki otellerin birinde kendinize yer ayırabilirsiniz.

Yedi Uyuyanlar Mağarası

Yedi Uyuyanlar Mağarası

Efes Antik Kenti’nin içinde buluna Yedi Uyuyanlar Mağarası, Eshab-ı Kehf olarak da bilinir ve hem Hristiyanlarca hem de Müslümanlarca bilinen bir hikayedir.

Celsus Kütüphanesi

Celsus Kütüphanesi

Efes UNESCO Dünya Miras Listesinde. Celsus Kütüphanesi. Celsus Kütüphanesi, İzmir, Selçuk’a bağlı Efes’te bulunan bir kütüphane kalıntısı. Roma döneminde 110-135 yılları arasında inşa edilen kütüphane iki katlıdır. Zamanında 14.000 kadar kitaba evsahipliği yaptığı düşünülmektedir.

Selçuk Kalesi

Selçuk kalesi hakkında

İzmir’in Selçuk ilçesinde bulunan Selçuk Kalesi, Türkiye’de en çok ziyaret gören yerler arasındadır.

Selçuk Kalesi köklü tarihi eşliğinde sizi yolculuğa çıkarırken, sur duvarları, sarnıçları, taş döşemeli taş sokakları, dikkatinizi çekecek olan kalıntılar arasında. Üstelik kalenin manzarasıyla karşı karşıya olduğunuzda aklınızdaki tüm sorular ve sorunlar oradan uçup gidecek. Her anını fotoğraflamalısınız Selçuk Kalesi’nin. Kendisi ayrı bir dünya çevresindeki kalıntılar ayrı bir dünya.

St. John Kilisesi

St John Kilisesi

İzmir-Selçuk’un dünyaca ünlü noktalarından biridir Efes Antik Kenti. Yıl içerisinde yerli ve yabancı turistler tarafından sürekli ziyaret edilmektedir.

Foça Plajı

Foça Plajı

Böylesine doğal bir güzellik arasında tatilcilere huzurlu vakitler sunan Foça Karakum Plajı’nda yüzmenin tadını alınca her Foça tatilinizde bu plaja gitmek isteyeceksiniz.

Ekmeksiz Plajı

Ekmeksiz Plajı

Kuşadası karayolunun 66’ncı kilometresinde Sığacık Limanı’nda bulunan Ekmeksiz Plajı, denize girip yaz aylarının tadını çıkarabileceğiniz ve aynı zamanda harika bir dinlenme yeridir.

Mavi gökyüzünün ve yeşil doğanın tam ortasında bulunur Ekmeksiz Plajı Seferihisar ve berrak suyunda yılınızın tüm yorgunluğunu almaya hazır. Seferihisar’ın şirin yerinde birçok otel ve pansiyon bulunuyor ve hepsi bütçenize uygun ve harika bir tatil yapmanız için sizleri bekliyor.

Urla Yarımadası

Urla Yarımadası

Birbirinden çekici koylarında serinlemek, güneşin tadını çıkartmak yorgunluğunuzu üzerinizden atacak anlar olacak. Bu arada denize girmek için Yassıca Adası’nın plajına gidebilirsiniz. Yassıca Adası’na Karşıyaka, Urla ve Konak iskelelerinde düzenlenen seferlerle ulaşmak mümkün.

İzmir Tarihi Asansör

Oldukça farklı kültürleri yıllarca başarıyla içinde barındıran İzmir bugün de bu kültürlerin oluşturduğu zenginliğin mirasını hem kendi halkıyla hem de ziyaretçileri ile paylaşmaktadır ki, asansör bu tip miraslara en tipik örneklerden biridir. İzmir halkı içerisinde Musevi vatandaşların özel bir yeri vardır.

İzmir Kuş Cenneti

Kuş Cenneti

220 kuş türünün olduğu bu bölgede flamingolar ve tepeli pelikanlar çok sayıda bulunuyor. Leylek, suna, angıt, deniz kırlangıcı, uzunbacak, arıkuşu, çulhakuşu, deniz saksağanı ve birbirinden sevimli kuş türlerinin hepsi sizi büyüleyecek. 8.000 hektarlık bir alanda bulunan İzmir Kuş Cenneti, en keyifli zamanlarınıza ortak olmaya hazır.

Homeros Vadisi

Homeros Vadisi

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmaları sonucunda düzenlenen Homeros Vadisi; suni göletleriyle, ağaçlarıyla, yürüme yollarıyla ve piknik yerleriyle sizlere unutulmaz anlar yaşatacak.

Alsancak Garı

Alsancak garı

Türkiye’nin en eksi ikinci tren istasyonu olmasına rağmen hala hizmet vermeye devam etmektedir. 1858 yılında inşa edilmiştir. Ankara, Bandırma ve Uşak gibi şehirlere yolcu taşıma görevini hala yerine getirmektedir.

Pasaport Vapur İskelesi

İzmir’in en eski gümrük binalarından biri olan Pasaport Vapur İskelesi, bugün körfez içi yolcu taşımacılığında kullanılıyor. Karşıyaka, Alsancak, Konak, Göztepe, Bostanlı yönlerine vapur seferlerinin yapıldığı iskele aynı zamanda kentin en iyi gün batımının izlendiği yerlerden birisi.

Kadifekale

Kale çevresi bugün modern yerleşim yerleri ile çevrili olmasına rağmen Helenistik ve Roma dönemine ait sur duvarları görülebiliyor. Kale içerisinde Bizans Döneminden kalma kemerli büyük bir sarnıç ve bir mescit kalıntısı bulunuyor. Kadifekale’nin girişindeki İzmir Körfezi manzaralı kahvehanede çay içmeyi unutmayın.

Aqua Fantasy Park

İzmir – Aydın sınırında yer alan ve Selçuk ilçesine bağlı olan Aqua Fantasy Park, Türkiye’nin en iyi aquaparklarından biridir. Türkiye’nin en büyük aquaparklarından biri Aqua Fantasy Park’tır.

Karagöl

İzmir’in doğal güzelliklerinden biri olan Karagöl, Karşıyaka ilçesine 25 kilometre uzaklıktadır. İzmirliler, hafta sonlarında piknik yapmak için Karagöl ve çevresini tercih etmektedir.

Alsancak Sevgi Yolu

Öyle bir cadde düşünün ki her iki yanında sıralanan asırlık palmiyeler, renk renk aydınlatılan bir zemin ve Yeşilçam’ın ünlü isimlerinin yazılı olduğu hatıra plakaları. Konak’ta bulunan Alsancak Sevgi Yolu, İzmir’in keyif veren noktalarından.

İzmir Kordon Boyu

İzmir kordon boyu denildiği zaman akla ilk gelen şey bir kenarda masmavi deniz ve bir kenarda çeşitli şirin kafeler olmaktadır. Gerek aileniz ile gerekse arkadaşlarınız ile akşam üzeri bir kahve için kordonda buluşabilir ve son derece hoş bir deniz manzarasına karşı kahvelerinizi yudumlayabilirsiniz.

Konak Meydanı

Konak Meydan

İlçede bulunan Konak Meydanı yakınındaki otellerin birinde rezervasyon yaptırarak tatilinize ilk adımı atabilirsiniz. Meydan, merkezde bulunması sebebiyle hem ulaşımınızı kolaylaştıracak hem de kendi içinde barındığı güzellikleri rahatlıkla sunacak sizlere.

Kaynak: https://www.gezilesiyer.com/izmire-yolunuz-duserse-gezilecek-20-yer.html

Baharı bekleyen kumrular gibi: Kumru

kumruadasi

Kumru nasıl güzel bir şey öyle. Gecesi gündüzü fark etmez. İstersen sabah istersen akşam ye. Ye de nasıl yersen ye. Çıtır çıtır bir ekmeğin arasında bol bol malzeme. Ya vallahi canım istedi. Ayıp ama bana bu kadar da can çekerek yazılmaz ki. 24 saat açık kumrucu bulabilirsiniz. Şarkı bile söylerim ben bu kumruya. Baharı bekleyeeen kumrular gibi… Siz baharı beklemeyin orada yaz kış var.

İzmir’de uyandığın sabahların bir anlamı olmalı: Boyoz

boyoz-tarifi-3
Boyoz sabahlarınızın mide şenliği. Yanında yenilen haşlanmış yumurta mis ötesi. Neredeyse herkes sabah bir boyoz yer İzmir’de. Bu boyoz nereden gelmiş peki? Bir rivayete göre 1492 yılı sonrasında İspanya’dan kovulan ve İzmir’e yerleşen Sefarad toplumunun bize hediye ettiği bir yiyecekmiş sevgili Boyoz. Hatta bu konuda da tüm kaynaklar hemfikirmiş. Boyozun ilk çıkışı, kalan hamurlar çöpe atılmayarak değerlendirilmiş ve boyoz öyle bulunmuş. Ne de güzel olmuş. İsmi ise İspanyolca ‘bollos’ yani ‘bohça’ kelimesinden türemiş. Yine bir rivayete göre en iyi boyoz Üstadı Boyozcu Avram Usta’ymış. Bir yaparmış insanlar da ne parmak kalırmış ne el. Ustam sevgilerimi sunuyorum. Yattığın yer ışıklarla dolsun. O öldükten sonra ise tabii herkes yapmaya başlamış. İyi ki yapmışlar. Yoksa şimdi bizler tadına bile bakamazdık. Teşekkürler Avram Usta.

Uğruna 885 kilometre yürünür: Pişi

yersofrasi.orgPişi denilince akla ne gelir? En önemli öğün kahvaltı. Bir hamur kızartması pişi. Ama havasından mıdır suyundan mıdır bilmem pek lezzetli. Hem İzmir’de bir kahvaltı var. Yok böyle bir şey. Havası tertemiz bir de, yedikçe yersiniz. O pişileri var ya yersiniz yersiniz sonra buraya gelip 85 km yol yürürsünüz yakayım, eriteyim diye. Ama değer mi? Vallahi 85 değil 885 km’ye bile değer. Afiyet olsun.

Ef-sa-ne: Şevketibostan

canankaratay.net

Şevketibostan nasıl bir şeydir öyle aman Allah’ım. İlk İzmir’e gittiğimde Olcay teyzem var kulakları çınlasın. Ellerinden öperim canım teyzem benim. Şevketibostan yapmış. En başta çok tuhaf geldi. Sonra lezzetine alıştım. İnanılmaz lezzetli gelmeye başladı. Bu yemek bir çeşit bitki. Şevket otu derler, Akkız derler. İkisi de aynıdır şaşırmayın. Anason kokar pişirirken, tadı da anasonludur biraz. Yaprakları dikenli olduğundan, toplaması da pişirmesi de uzun ve beceri gerektirir. Ama mis gibi olur. Hem şifalıdır hem lezzetlidir. Etle yapılanı da vardır, zeytinyağlı yapılanı da. Siz şevketibostanınızı nasıl alırsınız?

Saygılar: Arapsaçı

arapsaci

Arapsaçına döndüm. Çöz beni arapsaçı. Ama bu çözülüyor. Tek başına bir yemek olarak tüketilmiyor ancak Arapsaçıyla kuzu yemekleri yapabiliyorlar. Aynı zamanda haşlayıp sarımsak ve zeytinyağıyla birlikte muhteşem meze haline getirebiliyorlar. Kaldır kadehi Karşıyaka’ya al yanına arapsaçı mezeni, efeler oradan kalkar tabi şerefe diye. Ben de kalkarım hatta buradan ayağa. Hatta şu an kalktım ‘şerefe’ dedim tekrar oturdum. Yazmaya devam ediyorum.

Bu arapsaçı sadece İzmir’de kullanılmıyor tabii çok yerde kullanılabiliyor. Burdur’da ‘cumra’, Adana’da ‘rezdane, sincilip’ Tarsus ve Silifke’de ‘mele türe’, Diyarbakır’da ‘mayana’, Kıbrıs’ta ise ‘maraho’ deniliyor. Resmen ün salmış haberimiz yok. Şifa olarak kullanılıyor. Gaz söktürücü özelliğe sahip aynı zamanda. Koku versin diye ekmeklere de kullanıyorlar. Kendisi mis gibi anason kokuyor da aynı zamanda. Bir diğer adı daha var. Onu sona sakladım. Herkesin bildiği bir isim o geliyor işte ‘rezene’. Nasıl ama bizim rezene, arapsaçı çıktı. Bu arada diğer bir ismi de ‘finokyo’ yok yok pinokyo değil. Roma döneminde bol bol tüketilirmiş kendisi. Ünlü dedim de inanmadınız. E o zaman arapsaçına saygılarımızı sunuyoruz.

Sandal sefası da derler: Kabak pabucaki

instagram

Kabak pabucaki bize Girit’ten gelmiş. Haliyle Girit mutfağı çok zengin. Ben onu da yazacağım siz hiç merak etmeyin. Ama bazen bu kabak pabucaki burada sandal sefası diye de yapılabiliyor. Etli yapan var, kıymalı yapan var. Günden güne herkes kendi zevkine göre değiştirebiliyor. Ama orijinal tarifine bakacak olursak; tulum peyniri loru, taze nane, dereotu, maydanoz zeytinyağıyla birleşiyor ve kabaklar dişe gelen kıvam yani ‘al dante’ usulü haşlanıyor. Böylece vitaminler içerisinde kalıyor. Bizim lezzet patlaması peynirli karışım içlerine dolduruluyor ve fırınlanıyor. Ben de istiyorum şu an yazdım ama evde kabak kalmamış. Yoksa acımam kalkar yaparım. Ama siz yerinde yiyin. Bir deneyin sonra şefi kenara çekip, “Ooof mükemmel olmuş ben de yapsam nasıl yaparım” falan diye bir ağız arayın. Hani ekstra bir şey söylerse bana da yazın. Merak ederim valla.

İzmir’in otları bu kadar değil tabii. Şimdi sizlere hiç duymadığınız otlar yazıyorum. Not edin unutursunuz. Ebegümeci, sarmaşık, su teresi, kenger, stifno, cibez, hindibağ, turp otu, kipohorta, ısırgan ve daha sayamadığımız çeşit çeşit, sağlıklı, mis gibi doğal otlar.

Tadı adından 100 yıl ileride: Boklu kebap

instagram

Şimdi telaffuzu kolay ama söylerken zorlandığımız bir yemek var ki İzmirliler yapmayı da çok sever yemeyi de. Boklu kebap. Ben yazarken program bile altını çizdi. Yanlış yazmış olabilirsin ayıp o ayıp dedi sanırım. Neyse programcım sen şimdi beni dinle bak anlatıyorum. Nasıl lezzetli oluyor.

Balık saatlerinde balığa çıkılır. İstavritler bir güzel yakalanır. Asma yaprakları hazırlanır. Balıkların pulları bir güzel temizlenir ve balıklar yapraklara sarılır. E bir de mangal lazım. Yaktık mı mangalı? İki tel arasına da sıkıştırdık asma yapraklı balıklarımızı. Pişiriyoruz güzelce. Balıklar pişince asma yapraklarını açıyoruz. İçerisindeki o programın bile altını çizdiği kısım kolayca ayrılıyor. Adı boklu kebap olabilir ama aslında yenilen kısmı balığın et kısmı. Çok lezzetli oluyor vallahi. Ben test ettim onayladım. Asma yaprağı da hafif bir ekşi. Aman efendim yapanın da tutanın da ellerine sağlık olsun. Siz de yerseniz asma yapraklısından isteyin. Haydi size de afiyet olsun. Bu yemeği bana güzelce anlattığı ve canımı bir güzel istettiği, sonra da oturup yaptığı için Saime ablacığıma sonsuz sevgiler..

En güzel köfte: İzmir köfte

instagram

Köfte severler burada mı? Ben tam bir köfte canavarı olarak İzmir’in kavaklarına baka baka köftemi de yerim arkadaş. Havasından mıdır, patatesinden midir, suyundan mıdır bilmem ama o köfte nasıl güzel öyle. Amaaan sulu köfte işte deyip geçmeyin. Siz beni dinleyin. Oturun İzmir köfte yiyin. Annemizin köftesinden bile güzel diyeceğim ama çok ağır olur gibi geldi yazınca vazgeçtim hemen yazmaktan. Anne köftesi gibi diyebiliriz ama. O olur. Patatesin, biberin, salçanın ve tabii ki altındaki suyun köfteyle bu kadar yakıştığı görülmemiş tarihte. Sonradan içerisine başka malzemelerde eklenmiş ama unutmayalım taklitler asıllarını yaşatır. Uzun lafın köftesi, deftere not düşelim. O İzmir köfte yenecek.

Dünyanın sonuna kadar sokaklarda satılsın: Şambali tatlısı

sambali-tatlisi

Şambali tatlısı eski ismiyle şambalı tatlısına buradan en derin sevgilerimi sunuyorum ve başlıyorum hakkında konuşmaya. Kusuruma bakmasın hakkında konuşuyorum ama o da bu kadar tatlı olmasaymış. İzmir’de sokaklarda satılan bu tatlı için zamanında herkes para biriktirirmiş. Öyle popülermiş o zamanlar. Şimdi Yeşilçam sanatçıları gibi o da unutuluyor. 

İzmir’de öğrenci olanlar bilir: Lokma tatlısı

tatlicisafa

Ballı lokma tatlısı aman hadi hayırlısı. Öğrencilik zamanlarımın en tatlı kısmı lokma tatlısıydı. Öğrencilik tabii, her zaman para olmaz bilirsiniz. Tam o anlarda serap görür gibi köşede bir lokmacı. Hayır için dağıtılan lokma tatlıları candır. İzmirliler canandır. Efendim saygıyla ve sevgiyle anıyorum şu an. Dağıtılan her lokmadan yemiş olma olasılığım çok yüksek. Belki de hep ben tükettim o lokmaları. Kızgın yağda kızartılan hamur ve soğuk şerbet ikilisinden doğan, ağza atıldığında çıkan muhteşem çıtırtı. Biliyorum çok canınız istedi. Hemen en yakın lokmacıyı bulun. Benim için üzerine tarçınlı da bir tane yiyin. Afiyet, bal, lokma tatlısı olsun.

İzmir aynı zamanda zeytinyağı zengini. Zeytin ağaçları sarmış dört bir yanımı adı altında bir selfie çekip, bir Instagram fotoğrafı çekebilirsiniz. Arkanız yemyeşil, zeytinler etrafta, zeytin kokusunu çekerek. Ay ben gidiyorum. Şu bilet olayını ayarlıyorum şimdi. Ama önce yazmaya devam edeyim. Sizi öyle kolay kolay bırakamam. Bu zeytinyağının asit seviyeleri var. Yere düşenleri ayrı topluyorlar. Sırıkta olanları ayrı. Bunların bile seviyeleri değişiyor. Zeytin cinsine göre de değişiyor. Sıkma şekilleri var sızma, taş baskı, riviera gibi… İzmir zeytinin akciğeri. Burada nefes alıyor zeytin. Kıymayın zeytin ağaçlarına. Onlar çok değerli.

Kaynak: https://yemek.com/izmir-mutfagi/

İzmir’in ilk yerleşim alanı yapılan arkeolojik kazılar sayesinde bulunmuştur. Kentin günümüzden yaklaşık 8-9 bin yıl öncesinde bilimsel olarak Neolitik dönem olarak adlandırılan tarih diliminde Bornova’da bulunan Yeşilova’da kurulduğu düşünülmektedir. Bu dönemde oldukça verimli alüvyonal topraklara sahip olan ilk İzmirlilerin bu coğrafyada yaklaşık 1500 yıl kadar yani Kalkolitik dönemin sonuna kadar yaşadıkları düşünülmektedir.

Kentin ikinci yerleşim yeri olarak Bayraklı’da yeniden başlama sebebi henüz net olarak bilinmemekle birlikte bilim insanları konu ile ilgili çalışmalarını sürdürmektedirler. Bayraklı, Tepekule’de bulunan antik yerleşimin izlerinin 5000 yıl öncesine kadar gittiği yapılan arkeolojik kazılar ile ortaya çıkarılmıştır; ancak daha kesin ve başka bölgelerle bağlantı kurulabilecek bilgilere ulaşabilmek için yoğun çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Bayraklı, Tepekule ile ilgili en iyi bilinen dönem yerleşimin en parlak dönemini yaşadığı MÖ 7. yüzyıldır. Bu dönemde kent 12 Ion kentinden bir tanesidir, görkemli bir Athena tapınağına sahiptir ve ticaretle uğraşmaktadır. Arkeoloji kazılar her ne kadar MÖ 4. yüzyılda ufak tefek yaşam belirtileri görülse de kent esas olarak bugün Kadifekale olarak bildiğimiz bölgeye taşınmıştır. Kazılardan çıkan her biri ayrı bir estetiğe sahip olan arkeolojik küçük eserleri bugün, İzmir Arkeoloji Müzesi ve İzmir Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde görmek mümkün.

Elbette her kentin antik dönemde bir kuruluş efsanesi vardır: Rivayet edilir ki bir gün Büyük İskender Kadifekale eteklerinde bir pınar başında ve bir çınar ağacının altında uykuya dalar. Rüyasında iki Nemesis gelerek bulunduğu bir yerde bir kent kurmasını ve halkın buraya göç etmesini salık verirler. Uykusundan uyanan Büyük İskender tanrıçaların bu isteğini bölgenin en ünlü kehanet merkezi olan ve Klaros’ta (günümüzde Ahmetbeyli, ziyaret edilebilir.) bulunan Apollon tapınağındaki kahinlere sorar. Tanrı Apollon Smyrnalılara Kutsal Meles’in (günümüzde Yeşildere) ötesindeki Pagos (günümüzde Kadifekale olarak bilinen bölge) tepesinde oturacak olanlar eskisine göre üç dört kat mutlu olacaklardır yanıtını verir. İşte bunun üzerine kentin Bayraklı Tepekule’den MÖ 4. yüzyılda yani Hellenistik dönemde Kadifekale eteklerine taşındığı bilinmektedir. Bu elbette kulakta hoş seda bırak bir efsanedir, asıl gerçek ise kentin yaşam olanaklarının Bayraklı Tepekule’de artık olumsuz şartlarda olması yeni bir arayışa ihtiyaç duyulmasıdır.

Kent Kadifekale eteklerine taşındıktan sonra günümüze kadar hiç aralıksız iskan görür. Bugün İkiçeşmelik yokuşundan çıkarken sol tarafınızda göreceğiniz Agora Kazıları olarak bilinen alan kentin devlet agorasıydı. Burada kentle ilgili önemli kararlar alınmaktaydı ve büyükçe bir mahkeme binası bulunmaktaydı. Kentle ilgili diğer yapılar ise günümüzde ne yazık ki daha modern yapıların altında bulunmaktadır.

Büyük İskender ile başlayan Hellenistik dönemi tüm coğrafyalarda olduğu üzere İzmir’de Roma, Bizans ve Osmanlı dönemleri izler. Roma ve Bizans dönemleri İzmir’de çok parlak ve akılda kalıcı olmamıştır.

Osmanlı hakimiyeti ile kent yeniden bir ivme yakalar. Kentin kesin olarak Osmanlı egemenliğine geçişi 15. yüzyıla denk gelir. Bu dönemde kentin limanı çok büyük bir öneme sahip değildi. Asıl önemli olan liman Sakız Adası limanıydı. Çeşitli sebepler dolayısıyla ilginin İzmir’e kayması limanın da önem kazanmasına vesile oldu. 17. yüzyıldan itibaren kent çok ciddi yükselişe geçti. Gelişen ticaretle birlikte kentin farklı bir mozaik yapısı da oluşmaya başladı. Batıdan Doğuya ticaret yapmaya gelen Levantenler, Ortodoks Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Müslüman Türklerden oluşan bu mozaik hoşgörüyle bir kent kültürü oluşturdu. Ticaret bu farklı etnik kökenleri, kültürleri, dinleri hem birleştirdi hem de zenginleştirdi.

İzmir bu dönemde sokaklarında ve çarşılarında bütün milletlerden insanların, doğu ve batının tüm mallarının görülebildiği bir şehirdi. Asya ve Avrupa arasında bir ticaret köprüsüydü.

Limandan iç kısımlara ulaşım kervanlarla yapılıyordu. Tahmin edileceği üzere bu ulaşım şekli oldukça kısıtlıydı ve yavaştı. Levanten tüccarlar kentin iç kısımlarına daha hızlı ulaşabilmek için demiryolu çalışmalarına ön ayak oldular. İzmir- Aydın demiryolu Anadolu topraklarına yapılmış ilk demir yolu hattı olarak bilinmektedir.

Demir yolu yapımında amaç, havzalarda toplanan ürünleri en hızlı ve e ucuz bir biçimde limana ulaştırmaktı. Demir yolu ticari kapasiteyi arttırmıştı ve o dönemde Kızlarağası Hanının önüne kadar gelen ve bir iç denizden oluşan liman yetmez olmuştu.

Dolayısıyla 19. yüzyılda liman inşa imtiyazına sahip olan Fransız ve İngilizler bugün Pasaport olarak bildiğimiz yeni limanı inşa ettiler. Böylelikle, 19. yüzyılın sonunda kent ticaretin önemli merkezlerinden bir tanesi olur.

Ancak kentin bu ihtişamlı günleri savaş ile gölgelenir. Yunan işgalinin ardından Kurtuluş Savaşı ve akabinde 1922 yılındaki yangın kenti bir harabeye çevirir.

Cumhuriyet kentin yaralarını sardı ve Herodotos’un da değimiyle “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde” kurdular.

Cumhuriyetin kurulması ile kentin ticareti daha da gelişti, 1923 yılında 10 fabrika, 1933 yılında ise 129 fabrika İzmir’de kuruldu.

1923 yılında ticari bir atılım olan İktisat Kongresi ilk kez İzmir’de yapılır. Bu kongrede “fuar düşüncesi” ilk kez Atatürk tarafından ortaya atılır ve benimsenir ve Enternasyonal Fuar’ın temelleri 1936 yılında atılır.

Böylece İzmir’in ticari ve turistik yönü de ön olana çıkmaya başlar.

1930-1950 yılları arasında konserve fabrikaları, makarna ve bitkisel yağ fabrikaları kurulur. 1960 yılı sonuna doğru İzmir’de 11’i devlet sektörüne, 209’u da özel sektöre ait olmak üzere 220 büyük firma, muhtelif imalat dallarında faaliyet gösterir.

1970’lerde Türk turizminin başlangıç noktası olarak algılanabilen bir destinasyon olan İzmir özellikle Türkiye’nin ve turizmin tanınmasında önde gelen şehir haline gelir.

Dönemin filmlerinde de kendiliğinden film çekim platosu haline gelen İzmir birçok yerli ve yabancı ziyaretçinin akınına uğrar.

1980’lerde temeli atılıp faaliyete giren İzmir Adnan Menderes Havalimanı ile direk uçuşlar da artış gösterir. Bugün İzmir Adnan Menderes Havalimanı yeni dış hatlar havalimanı ile yurtiçi ve yurtdışı uçuşları ile birçok kenti İzmir’e bağlıyor.

70’li yıllardan bu yana İzmir ve ilçelerinde turistik tesisler geliştirilmesi ve turizm alt yapısının tamamlanması üzerine çalışılıyor. İzmir’deki arazilerin ve arsaların kıymetli oluşu yatırımcıları kimi zaman başka sektörlere itmiş olsa da İzmir’in turizmdeki geleceği girişimcilerin turizm yatırımlarında ümitsiz olmaması ve çaba göstermeleri ile gelişiyor.

Birçok ören yerinde kazı çalışmaları yapılıyor, eski eserler gün ışığına çıkarılıyor.

İzmir bugün tarihinden gelen ilham ile, Bergama ve Efes gibi UNESCO Dünya Mirası listesine dahil olan eşsiz arkeolojik mirası ile yerli ve yabancı ziyaretçileri yıl 12 ay turizm anlayışı ile ağırlamaya devam ediyor.

Kentin tarihinden bu yana belleğinde yer alan sağlık konusu ile termal turizm ve üçüncü yaş turizmi,  fuarlar ve etkinlikler ile kongre turizmi, eşsiz kültürel mirası ile kültür turizmi, limancılık geçmişi ile kruvaziyer turizmi geliştiriliyor. 

Kaynak: http://www.izto.org.tr/tr/izmirin-tarihcesi

• Aliağa
• Balçova
• Bayındır
• Bayraklı
• Bergama
• Beydağ
• Bornova
• Buca
• Çeşme
• Çiğli
• Dikili
• Foça
• Gaziemir
• Güzelbahçe
• Karabağlar
• Karaburun
• Karşıyaka
• Kemalpaşa
• Kınık
• Kiraz
• Konak
• Menderes(Cumaovası)
• Menemen
• Narlıdere
• Ödemiş
• Seferihisar
• Selçuk
• Tire
• Torbalı
• Urla

İzmir ilinin ekonomisi çok yönlüdür. Sanâyi, tarım, ticâret ve turizme dayanır. Tarım bakımından verimli olan İzmir’de faal nüfûsun yarısı tarımla uğraşır. Gayri sâfî hâsılanın (brüt kazancın) % 15’i tarımdan, % 15’i ticâretten ve % 35’i sanâyi sektöründen sağlanır. İmalât sanâyiinde İstanbul ve Kocaeli’nden sonra üçüncü sırada İzmir yer alır.

Türkiye’nin en büyük ihrâcât limanı İzmir’dir. Tabiî güzellikleri ve târihî zenginlikleri, kara, demiryolu, hava ve deniz ulaşımı ve yeterli konaklama tesisleri ve alt yapıları ile turizm sektörü her geçen gün gelişmektedir.

Tarım: Türkiye’nin tarım bakımından en verimli toprakları Ege bölgesindedir. Ege bölgesi ve İzmir ili Türkiye’nin en önemli tarım merkezlerinden biridir. Ekilebilen arazi sulamaya müsaittir. İzmir ilinin en mühim hususiyeti çok çeşitli ürün yetişmesi ve sanâyi ürünleri ile meyvenin tahıldan fazla olmasıdır. Buğday, arpa, mısır, pirinç, pamuk (lif ve tohum cinsleri), tütün, kenevir, susam, anason, baklagiller bol miktarda yetişir. Sebzecilik çok gelişmiştir.

Senede iki üç defa ürün alınır. Turfanda sebze yetiştirilir. Türkiye’de kereviz üretiminin % 30’u ve pırasa, biber, fasulye, bezelye, bakla, barbunya, enginar, marul, ıspanak ve lahana bakımından Türkiye üretiminin % 15’i İzmir ilinde üretilir. İzmir meyve üretiminde de çok zengindir. Türkiye zeytin üretiminin % 16’sını, incir üretiminin % 18’ini, şeftali üretiminin % 10’unu, kestane üretiminin % 21’ini, mandalina üretiminin % 23’ünü İzmir yetiştirir. Bunların dışında elma, ayva, erik, kiraz, vişne, ceviz, nar, kayısı ve diğer meyveler çok miktarda yetişir. Sulama, gübreleme, modern tarım araçları ve ilâçlama bakımından İzmir ön sıralarda yer alır. İzmir’in çekirdeksiz sultanî üzümü, balığı (çupurası) ve “damla sakızı” meşhurdur.

Hayvancılık: Hayvancılık İzmir ilinde önemli bir yer tutar. At ve keçi sayısı azalırken koyun ve sığır sayısı artmaktadır. İzmir’in Çeşme, Dikili, Foça ve Karaburun ilçelerinde balıkçılık yapılır. Avlanan balık az, fakat çeşitli ve lezzetlidir. Balık cinsleri kefal, lüfer, yılanbalığı, dil balığı, sardalya, çupura, barbunya, trança, levrek, mercan ve sinarittir. Ayrıca karides, midye, kerevit ve sünger avcılığı da yapılır.

Ormancılık: İzmir il topraklarının % 50’ye yakını orman ve fundalıklarla kaplıdır. 500 bin hektarlık orman sahası % 40’ın üstündedir. Ormanlardan 300 bin m3 sanâyi odunu, 75 bin ster yakacak odunu ve 1200 tona yakın reçine elde edilir.

Mâdenler: İzmir il toprakları mâden bakımından zengindir. Fakat ancak bir kısmı işlenir. Tuz, Tekel tarafından, civa ve perlit ocakları Etibank tarafından işletilir. Çıkarılan antimuanın mühim kısmı ihrâç edilir. Zengin mermer ve linyit yataklarının bir kısmı işletilir. Ayrıca kurşun, çinko, kolemanit, boraks ve krom mâden yatakları vardır.

Sanâyi: İzmir sanâyi bakımından en ileri üç ilden biridir. İstanbul ve Kocaeli’den sonra gelir. Faal nüfûsun % 15’i sanâyide çalışır. Gayri sâfî gelirin ise % 35’i sanâyi sektöründen sağlanır. 10 kişiden fazla işçi çalıştıran iş yeri sayısı 2500 civârındadır. 10 kişiden az işçi çalışan işyeri 10 bini aşkındır. Sanâyi bilhassa metal eşya, makina ve taşıt araçları, gıda, tütün, dokuma, giyim eşyası, kürk, kimyâ, metal eşya, ağaç ürünleri, mobilya, kâğıt, basın, taş ve toprağa dayalı sanâyi dalları fazla işçi çalıştırırlar. Türkiye’nin ayakkabı ihtiyacının % 30’u İzmir’de üretilir. Türkiye’nin en büyük 100 şirketinden 7’si ve en büyük 500 şirketinden 45’i İzmir’dedir. Başlıca sanâyi kuruluşları Turyağ, Metaş (metal eşya), BMC (kamyon), İzmir Pamuk Mensucat, Ege Gübre, DYO ve Sadolin (boya), Tariş Pamuk Birliğidir.

Ulaşım: İzmir kara, deniz, demiryolu ve hava ulaşımında Ege bölgesinin merkezidir. İzmir ili içinde demiryolu uzunluğu 243 km’dir. İzmir-Balıkesir-Bandırma ve İzmir-Afyon hatlarıyla İstanbul veAnkara’ya; İzmir-Manisa-Balıkesir-Kütahya hattı ile Kütahya’ya; İzmir, Ödemiş ve Torbalı üzerinden Eğridir’e bağlanır. Afyon-Manisa-İzmir yolu Basmahane istasyonunda; Afyon-Aydın-İzmir yolu ise Alsancak istasyonunda son bulur. Demiryolu bakımından yurdun her köşesine ulaşılır. Ayrıca Basmane-Bornova, Şirinyer-Buca, Gaziemir-Seydiköy banliyö hatları vardır. İzmir deniz ulaşımı bakımından da Ege bölgesinin merkezidir. İzmir limanı giren ve çıkan gemi bakımından İstanbul ve Mersin’den sonra üçüncü sıradadır. Fakat en çok ihrâcât İzmir limanından yapılmaktadır. Senelik yükleme ve boşaltma kapasitesi dört milyon tona yakındır. Deniz yolu ile gelen yolcu sayısı fazladır. İzmir Körfezinde senede 15 milyon kişi taşınmaktadır. Aliağa Nemrut Körfezinde senede 1,5 milyon tonluk yükleme ve boşaltma yapılacak yeni bir liman yapılmıştır. İhracâtımızın % 20-30’u İzmir’den yapılmaktadır. Çanakkale’den Ege sâhillerini tâkip ederek İzmir-Aydın Denizli-Isparta Antalya ve Akdeniz sâhillerini tâkip eden karayolunun düğüm noktası İzmir’dir. İzmir-Ankara, İzmir-Balıkesir-Bandırma, İzmir-Muğla-Fethiye ve İzmir-Manisa-Balıkesir-Bursa-İzmit-İstanbul karayolları ile, İzmir, Türkiye’nin her bölgesi ile bağlanmıştır. İzmir, ilçelerine de düzenli ve kaliteli yollarla bağlıdır. İzmir’de üç hava meydanı vardır. Gaziemir askerî uçaklar içindir. Çiğli ise hem askerî, hem de sivil uçakların inişine müsâittir. Adnan Menderes sâdece sivil uçakların inişi içindir. Her sene İzmir’e yurt içinden 150 bin, yurt dışından 80 bin kişi uçakla gelmektedir.
Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/izmir/ekonomi.html

İzmir Halk Müziği

Anadolu’nun en batısında yer alan İzmir, komşuları Aydın, Balıkesir ve Manisa’nın da içinde bulunduğu zeybek kültürünün etkisi altında kalmıştır. Bilindiği gibi zeybeklik, 16. yüzyıldan başlayarak özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda  Osmanlı İmparatorluğu’nun idari, siyasi, ekonomik ve sosyal yönden çöküşe geçtiği dönemlerde ortaya çıkmıştır. Zeybekler, 19. yüzyıl başından başlayarak Ege ölgesi’nin sosyal ve kültürel yapısına yön vermiş; müzik, halk dansları ve giysi geleneğinin temelini oluşturmuştur.
Zeybek oyunlarının birçoğu solo niteliklidir ve doğaçlama olarak sergilenir. Ezgiler dokuz zamanlıdır. Halk arasında ezginin hızına bağlı olarak ağır, ağırca ve kıvrak zeybekler olarak sınıflandırılır. Allegretto – adagio arası tempolarda seslendirilir.
 
İzmir yöresi zeybek ezgilerinin ses sahası bir oktavın üstündedir ve ezgiler yanaşık perdelerle örülür. İnici bir seyir izler. Dokuz zamanlıdır (9/8, 9/16, 9/4) ve üçlü grup başta, sonda ya da üçüncü grupta bulunabilir. (3+2+2+2, 2+2+2+3 ve2+2+3+2). Zeybek ezgileri, çoğunlukla rast, dügah ve segah perdelerinde karar verir.
Zeybek oyunları açık havada davul – çift zurna (veya klarnet), kapalı ortamlarda ise bağlama ile çalınır. Ayrıca bölgemizde kabak kemane, üçtelli, dilsiz kaval, çığırtma (kemik düdük), sipsi çalgılarının kullanıldığı da görülür.
 
İzmir, çok kültürlü bir yapıya sahiptir. Bu tespit, bölgede zeybek ezgilerinin yanı sıra semah, bengi, mengi ve güvende gibi oyun ezgilerinin yanı sıra ağıt ve gurbet havalarının da varlığını sürdürmesi ile desteklenir.
İzmir ve çevresinde görülen ezgilerin bazıları şunlardır: Abacılar İnişi Saatimin Gümüşü, Ak Çeşmenin Taşları, Bergama Zeybeği, Bir Ateş Ver Sigaramı Yakayım, Cezayir, Gerizler Başında Hoplayamadım, Harmandalı Zeybeği, İzmir’in Kavakları, Kordon Zeybeği, Koca Arap Zeybeği, Kozak Zeybeği, Köroğlu, Sepetçioğlu Zeybeği, Şu İzmir’den Çekirdeksiz Nar Gelir vb.

Zeybek Halk Oyunları

Ege bölgesinden söz ederken akla önce efe ve zeybek gelir. Mert, cesur, atılgan, haksızlığa karşı duran kişiler olarak bilinirler. Bölgenin halk oyunları türüne de genel olarak Zeybek adı verilir. Antalya, Burdur, Isparta, Afyon, Eskişehir, Sakarya hattının batı tarafında kalan illerimizde zeybek halk oyunlarının etkileri görülür.

Zeybek ezgileri, tartıma göre “ağır” (9/4’lük ve 9/2’lik) ve “yürük” (hızlı, kıvrak) zeybekler olarak iki gruba ayrılır. Zeybek ezgileri “kadın zeybeği”, “kent zeybeği” ve “kır zeybeği” olarak da sınıflandırılır. Ege’nin birçok yerinde oynanan zeybeğin en ağır ve gösterişli olanlarına Aydın, Muğla ve Manisa illeri ile birlikte İzmir’de rastlanır.

Oyun figürleri, oyuncunun duygu ve becerilerine göre değişir. Bu nedenle tek zeybeklerde aynı oyunu oynayanların yürüyüş, çöküş ve dönüşlerinde farklar görülür. Oyun içindeki sekmeler, diz vurmalar, yürüyüşler, zeybeğin kendine güvenini, dürüstlüğünü, mertliğini ve çevreye meydan okuyuşunu simgeler.

Zeybek oyunları açık alanlarda davul – zurna (ya da klarnet), kapalı ortamlarda ise bağlama ile oynanır. Oyunlara genellikle çift zurna eşlik eder ve biri ezgiyi çalarken diğeri karar sesinde dem tutar. Oyunun başında, çalınacak ezginin makamında serbest olarak çalınan giriş bölümü bulunur. “Gezinleme” denilen bu bölümde oyuncular, alanda ağır ağır dolanırlar. Ezgiye girildiği zaman nara atarak oyuna başlarlar. Kadın zeybeklerinde ise gezinleme bölümü olmaz ve erkeklere göre daha yürüktür.

Zeybek oyunlarında kollar sağ ayak ileri atılırken yukarıya kaldırılır. Kollar aksağı oluşturan üçlü vuruşta sallanır, sonra yukarı kaldırılır ve başın yukarısında tutulur. Oyunun bitiminde sol kol indirilir. Vücut hep dik, bakışlar serttir.

Zeybek giysileri, oyunun oynandığı yöreye göre kullanılan renkler, işlemeler, süslemeler, takılar ve diğer aksesuarlar açısından da farklılıklar gösterir.

Oyun adları, ezginin yakıldığı yöre adı (Çandarlı Zeybeği gibi), yörede ün yapmış kişi adı (İnce Mehmet Zeybeği) ya da sözlü zeybeklerde ezginin ilk mısrası biçimde karşımıza çıkar. Yöre zeybek oyunlarının en bilinenleri şunlardır; Arpazlı, Bengi, Bergama Zeybeği, Çakıcı Efe, Çandarlı Zeybeği, Harmandalı, Karaburun Zeybeği, İkiparmak Zeybeği, İnce Mehmet Zeybeği, Koca Solak, Koyundere Zeybeği, Kozak Zeybeği, Kör Bayram, Minarede Ezan Var, Nacakoğlu Zeybeği, Ödemiş Zeybeği, Ötme Bülbül Zeybeği, Sepetçioğlu,  Soğukkuyu Zeybeği, Somalı Zeybeği, Süslü Jandarma, Tire Zeybeği, Yağcılar Zeybeği, Yalabık Zeybeği, Zahide Molla Zeybeği.

Beledi Dokuması

 

Beledi dokuması en eski pamuklu dokumalarımızdan biridir.Temelleri 16.yüzyıla kadar dayanmaktadır.Tarihi kayıtlarda bu dokuma türüne Tire ve Bursa’da rastlanmaktadır.

1908 tarihli Aydın Vilayeti Salnamesi’ne göre Tire’de 60 el tezgahı bulunmaktadır.Tire’de işlenen beledi dokumasından perdelik, döşemelik, yatak ve yorganlıklar bölgenin gereksinimini karşıladığı gibi, bir kısmı da ihraç edilmiştir. Yıllar geçtikçe tezgah sayısı azalmıştır. Günümüzde bu el sanatını sadece Saim Bayrı ve Ethem Tıpırdık sürdürülmektedir.

Beledi dokumaları 24 çerçeveye, 16 ya da 13 pedalla kumanda edilebilen tezgahlarda dokunmaktadır. Bu tezgahlarda ortaya çıkan dokuma, çift katlı ve çok dayanıklı bir dokuma cinsidir. Zemin renkleri isteğe göre yeşil, kırmızı ve koyu mavi, motif renkleri ise beyaz ve sarıdır. Desenler bademli, kelebek, hebib döşeği, evsat, altıparmak, düzbastı, sepet gibi isimler alır.

Dokumaların eni genelde 60 cm uzunluğundadır. “Orta” ve “ala” olmak üzere iki çeşidi bulunur. Orta dokumalarda ipek çok az kullanılır, döşemelik yorgan ve döşek yüzü olarak da bu tip dokumalar tercih edilir. Ala tipi dokumalarda ipek olup perdelik yapılır.

Keçecilik

Eski ve köklü bir tarihe sahip keçe, Hunlardan Göktürklere, Selçuklulardan Osmanlılara yüzlerce yıllık geleneklerle aktarılarak günümüze kadar ulaşmıştır. Tire, Bergama ve Ödemiş ilçeleri İzmir’in önemli keçe merkezleri arasında sayılmasına rağmen, hayvancılığın azalması ve teknolojik ürünlerin çoğalması neticesinde geleneksel tepme keçe atölyeleri her geçen gün azalmaktadır. Bu gün İzmir’de varlığını sürdüren atölyelerde semer keçesi, yaygı keçesi, kepenek gibi geleneksel ürünlerin yanında ayakkabı astarı, terlik, yelek, heybe, çanta, şal, minder, takı gibi turistik amaçlı ürünlerde yapılmaktadır.

Günümüzde geleneksel yöntem ve modern tasarımları birleştiren bir atölye ise Seferihar ilçesinde bu zanaatı devam ettirmektedir.

Çömlekçilik

Çömlekçiliğin, göçebe kavimlerin yerleşik düzene geçmesiyle gelişmeye başladığı yapılan kazılardan anlaşılmaktadır. Anadolu’da ilk yapılan çömlekler ‘Neolitik’ döneme yani yaklaşık M.Ö. 7000’li yıllara dayanmaktadır. İlk dönem çömleklerin sargı-dolama usulü ile elde şekillendirildiği, pişirimin ise genellikle açık ateşte yapıldığı anlaşılmaktadır. M.Ö. 3000’li yıllarda çömlekçi çarkının bulunmasıyla çark üzerinde şekillendirme işlemi de başlamıştır. Yine aynı dönemde toprağın pişirilmesi için ilkel fırınlar kullanılmasına başlanmıştır.

İzmir ve çevresinin (Bayraklı, Urla, Foça, Sisam Adası) önemli bir seramik merkezi olduğu yapılan kazılarda ortaya çıkan arkeolojik buluntulardan anlaşılmaktadır.

Bu yörede çömlekçiliğin gelişme nedenleri arasında toprak yapısının çömlek eşya yapımına uygun ham madde olan çömlekçi kili açısından zengin oluşu sayılabilir. Diğer bir neden de bağcılık dolayısıyla şarabın, zeytincilik dolayısıyla zeytinyağının saklanmasında kullanılacak kaplara olan gereksinimdir.

Günümüzde Menemen ilçesinde çömlekçilik oldukça gelişmiştir. Bölgeden elde edilen ve çömlek yapmaya elverişli killi toprak, özel havuzlarda çamur haline getirilip, süzülüp temizlendikten sonra belli bir kıvama gelene kadar kurutulur ve çark üzerinde elle işlenerek biçimlendirilir. Özel fırınlarda pişirilen çömlekler su sızmasını önlemek amacıyla sırlanır.

Menemen’de kullanılan kil, sırlı ve sırsız ürünlerin bir pişirimde yapılmasına elverişlidir.

Burada artık yedinci nesil tezgâhlarda, insan gücünün yerini elektrik motorunun aldığı görülmektedir. Menemen’de 8 büyük atölye bulunmakta, pek çok yörenin tersine yeni kuşaktan da bu sanatı öğrenenler çıkmaktadır. Yapılan işlerde küp, saksı, bardak, küçük testi, testi gibi günlük kullanım eşyalarının yanı sıra turistik amaçlı hediyelik eşyalara da yer verilmektedir.

Oyalar ve İşlemeler

Geleneksel el sanatlarımızdan biri olan oya; çeşitli iplikler ve iğne, tığ, mekik, firkete gibi çeşitli araçlar kullanılarak yapılan örme tekniği olarak tanımlanabilir. Bu tekniğe zaman içerisinde pul, boncuk, kumaş gibi malzemeler de eklenmiştir. İzmir kent ve ilçe merkezlerinde çoğunlukla tığ oyası, iğne oyası, mekik oyası ve boncuk oyası yapılır.Tığ oyasına İzmir’in hemen hemen her bölgesinde, günlük ya da çeyizlik olarak hazırlanan başörtüleri ve havluların kenarlarında rastlanır. Mekik oyası daha çok mevlit ya da namaz örtüsü kenarlarına yapılır. İğne oyası ise İzmir için özel bir yere sahiptir. İzmir’de neredeyse her ilçede yapılıyor olmasına rağmen iğne oyasının en güzel örneklerine Ödemiş ve Tire ilçelerinde rastlanmaktadır.

Toplumumuzda her zaman önemli bir yere sahip olmuş işlemeler ise içerisinde geliştiği toplumların sosyal, kültürel ve ekonomik koşullarına göre şekillenmektedir.Tarihsel süreç açısından baktığımızda İzmir kültürel anlamda geniş yelpazeli bir toplum profili gösterir. Bu çeşitlilik işlemelere de yansımıştır.

İzmir’deki işleme örnekleri genellikle uçkur, yağlık, çevre, mendil, üçetek, şalvar, cepken gibi giyim öğelerinde ve yatak takımı, peşkir, ayna ya da konsol örtüsü, gibi ev tekstilinde kullanılan öğelerin üzerindedir. Genellikle çeyiz olarak hazırlanan işlemeler tüm İzmir genelinde yaygın olmasına rağmen işlemelerin en güzel örneklerine İzmir-Merkez ve Karaburun, Urla, Ödemiş, Tire ilçelerinde rastlanmaktadır.

Kaynak: http://www.izmirkulturturizm.gov.tr

Deve Güreşleri

 

Deve Güreşleri ülkemizde turizm sezonu dışında kalan durağan dönemde yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekerek yaklaşık üç-dört ay boyunca Ege, Akdeniz ve Marmara bölgelerimizde hareketliliği sağlayan önemli gelenektir.

İlk olarak kervancılık yapan Yörük aşiretleri arasında eğlence amaçlı yapıldığı düşünülen deve güreşleri sonradan belirli kurallara bağlanarak gelenekselleştirilmiştir.Tek hörgüçlü dişi Afrika devesiyle, çift hörgüçlü “buhur” denilen erkek Asya devesinin eşleştirilmesinden doğan “tülü” adı verilen erkek develer güreşlere oldukça yatkındır. Bunlar özel bir bakımla yetiştirilip güreşlere hazırlanırlar. Sezon başladığında çeşitli merkezlerde güreşlere çıkarılan bu develer sahipleri için gurur vesilesi olduğu kadar, iç turizmimize önemli katkı sağlayan deve güreşlerinin ana unsurlarıdır.

Aralık – mart ayları arasında kalan güreş sezonu içinde İzmir’de Selçuk, Ödemiş, Tire, Kemalpaşa, Torbalı, Dikili, Menemen, Kınık, Bornova, Bayraklı gibi bazı ilçe merkez ve köylerde düzenli olarak deve güreşleri yapılmaktadır.

 

  • Deve güreşleri 1
  •  
Kaynak: http://www.izmirkulturturizm.gov.tr