Kastamonu

KASTAMONU HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Kastamonu, Karadeniz Bölgesi’nin batısında yer alır. İl merkezini kuzeyde İsfendiyar (Küre) Dağları, güneyde ise doğu batı uzantılı Ilgaz Dağları sarmaktadır. Sinop, Çorum, Çankırı, Bartın ve Karabük’e komşudur. Kastamonu bir sahil şehri olarak görünse de şehir merkezi iç kesimlerde yer alır. Cide, Doğanyurt, İnebolu, Bozkurt, Abana, Çatalzeytin ilçelerinin ise denize kıyısı vardır.

I am item content. Click edit button to change this text. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.

İsmail Bey Külliyesi

İsmail Bey Külliyesi
İsmail Bey Külliyesi

İsmail Bey Külliyesi, büyük bir yapı kompleksi olup, Kastamonu’nun en eski tarihi kalıntılarından biridir. Mimarisiyle göz dolduran İsmail Bey Külliyesi, aynı ismi taşıdığı mahallede bulunur.

1443-1461 yılında yapılmış olup imaret, cami, sıbyan mektebi, hamam, han, kütüphane ve mutfak bölümlerine sahiptir. Külliyenin camisi, imareti ve medresesi bir avlu oluşturmaktadır. Kastamonu’nun en gezilesi noktalarından biri olan İsmail Bey Külliyesi, her yıl şehre gelen turistler tarafından sürekli ziyaret edilmektedir.

 

Zımbıllı Tepe Höyüğü

Zımbıllı Tepe Höyüğü
Zımbıllı Tepe Höyüğü

Kastamonu-Taşköprü ilçesinde tarihi gezi noktalarından biri olan Zımbıllı Tepe Höyüğü, M.Ö. 64 yılında yerleşim alanı olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Bu antik yerleşim alanı ilk olarak Romalılar tarafından kurulmuştur. Bölgede arkeoloji kazıları günümüzde de devam etmektedir. Her geçen gün yeni bir tarihi kalıntının gün yüzüne çıktığı Zımbıllı Tepe Höyüğü, Kastamonu’daki rotalarınızdan biri olabilir.

Diğer taraftan Kastamonu Arkeoloji Müzesi ve Liva Paşa Konağı Etnografya Müzesi gezi listenizde mutlaka yerini almalı. Bir gün içerisinde bu üç yeri rahatlıkla gezebilirsiniz.

 

Kastamonu Arkeoloji Müzesi

Kastamonu Arkeoloji Müzesi
Kastamonu Arkeoloji Müzesi

1952 yılında müze olarak kullanılmaya başlanan binada ziyaret açılan Kastamonu Müzesi’nde, Kastamonu ve civarında bulunan Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait çeşitli cam, pişmiş toprak eserler, heykeller, mezar stelleri sergilenmektedir. Hitit, Frig, Hellen, Bizans ve Roma gibi birçok medeniyetin izlerini bünyesinde barındıran Kastamonu Arkeoloji Müzesi, merkeze bağlı olan Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunmaktadır.

Kastamonu ve Çankırı çevresinde yapılan arkeolojik eserlerin bulunduğu müzede Atatürk’ün Kastamonu gezisinde kullandığı eşyalar da sergilenene eserler arasındadır. Pişmiş topraklar, lahitler, figürinler, mezar taşları, heykeller ve cam eserler müzenin koleksiyonunu oluşturan parçaların birkaçıdır. Merkezde bulunmasından dolayı kolay bir ulaşım yolu sunan Kastamonu Arkeoloji Müzesi, şehirde gezebileceğiniz ilk yerlerden biri olabilir.

Kayseri gezinizde Liva Paşa Konağı Etnografya Müzesi’ni de ziyaret yerlerinize dahil etmenizi öneririz.

 

Liva Paşa Konağı Etnografya Müzesi

Liva Paşa Konağı Etnografya Müzesi
Liva Paşa Konağı Etnografya Müzesi

Kastamonu’nun merkezinde yer alan Liva Paşa Konağı Etnografya Müzesi’nin binası 1870 yıllarında inşa edilmiştir.

Sivil mimarinin en güzel örneklerinden biri olan konak 1979 yılında kamulaştırılmış olup, 1997 yılında müze olarak hizmet vermeye başlamıştır. Liva Paşa Konağı Etnografya Müzesi’nin zengin bir koleksiyonu vardır.

Kastamonu el sanatları, kunduracılık, urgancılık, dokumacılık ve baskıcılık sanatları ayrı odalarda anlatılmaktadır. Aynı zamanda müzede gelin odası, oturma odası, misafir odası, günlük oda da göreceğiniz bölümler arasında.

Liva Paşa Konağı Etnografya Müzesi Kastamonu gezinizde görmenizi önerdiğimiz yerlerden sadece biridir. Tarihi bir konakta etnografik eserlere şahit olma fırsatını kaçırmamalısınız.

 

Kuyluç Mağarası

Kuyluç Mağarası
Kuyluç Mağarası

Kastamonu’da bulunan Kuyluç Mağarası, Şenpazar ilçesi sınırları içerisindedir. Dağlı Kuyluca olarak da anılan Kuyluç Mağarası doğal oluşumu sebebiyle turistlerin ziyaret ettiği yerler arasındadır.

Mağaranın ağzı Türkiye’nin en derin noktası olan Çukurpınar Düdeni’nin ağzından bile daha geniştir. Girişinde bulunan iki akarsu görülmeye değer bir güzellik sergiler. Kastamonu tatilinizde Kuyluç Mağarası’nı gezerken bölgenin diğer mağaraları olan; Sarpunalınca Mağarası’nı, Ilgarini Mağarası’nı ve diğer güzellikleri arasında olan Ilıca Şelalesi’ni, Çatak Kanyonu’nu, Horma Kanyonu’nu ziyaret edebilirsiniz.

Sarpunalınca Mağarası

Sarpunalınca Mağarası

Sarpunalınca Mağarası

Kastamonu’nun Küre ilçesinde bulunan Sarpunalınca Mağarası, Şenlik Köyü sınırları içerisindedir.

Hala aktif bir mağara özelliği taşıyan Sarpunalınca Mağarası, içindeki sarkıt ve dikit oluşumunu hala devam etmektedir. Fakat mağara oluşum yönünden pek zengin değildir. Sarpunalınca Mağaras’nın çıkış ağzı sizi kendine çekecek. Çünkü ağzı kesinlikle sizi büyüsü altına alacak.

Kastamonu tatilinizde kesinlikle görmeniz gereken yerlerden biridir bu mağara ve gittiğiniz sırada mağara ağzı kamp imkanı da sunuyor olacak sizlere. Sarpunalınca Mağarası’nı gezdikten sonra rotanızı; Çatak Kanyonu’na, Ilgarini Mağarası’na, Horma Kanyonu’na, Kastamonu Kalesi’ne, Valla Kanyonu’na ve Ilıca Şelalesi’ne çevirebilirsiniz.

 

Çatak Kanyonu

Çatak Kanyonu
Çatak Kanyonu

Ilgarini Mağarası’yla, Horma Kanyonu’yla, Kastamonu Kalesi’yle, Valla Kanyonu’yla ve deniziyle, kumuyla, güneşiyle turistlerin en çok ilgi gösterdiği yerler arasındadır Kastamonu. Doğal güzellikleri arasında kendini gösteren bir nokta daha var. Çatak Kanyonu…

Çatak Kanyonu dünyanın 4. büyük kanyonu özelliğini taşımaktadır. Vahşi ve aynı zamanda gizemli yüzünü görmek biraz zahmetli olsa da yürüyüş parkurundan 900 metre yüksekliğine sahip olan gözetleme noktasına ulaşabilir ve manzarasının benzersizliğine şahit olabilirsiniz. Tüm teçhizatlarınızla yapacağınız yolculuğunuzda her adımınız size ayrı bir cazibe sunacak.

 

Pınarbaşı Ilvarini (Ilgarini) Mağarası

Ilgarini Mağarası
Ilgarini Mağarası

160-220 milyon yıllık bir süre içerisinde oluşan Ilgarini Mağarası, Kastamonu’da varlığını göstermektedir.Pınarbaşı ilçesi sınırları içerisindedir.

Önemli bir turistik gezi alanı olan Ilgarini Mağarası, dünyanın 4. büyük mağarası özelliğini taşımaktadır. İçindeki sarkıt ve dikitler 1 milyon yaşında olup, denizden 1250 metre yüksekliğindedir. Ilgarini Mağarası sadece Kastamonu gezinizde görmeniz gereken bir yer değil; hayatınız boyunca mutlaka gitmeniz gereken yerler arasındadır. Mağaranın derinliklerinde yapacağınız yolculuk farklı bir dünyanın kapılarını açacak sizlere.

Kastamonu, Pınarbaşı ilçesinde yer alan mağara, 3. ve 4. zamanda oluşan mağaralar içerisinde dünyanın 4. büyük mağarası olması ile önemlidir.

850 m. uzunluğundaki mağarada sarkıt ve dikitlerin görüntüsü görülmeye değer güzelliktedir. Mağara içerisinde Roma ve Bizans dönemine ait mezar ve şapel kalıntıları mevcuttur.

Yılda yaklaşık olarak 2 bin turistin ziyaret ettiği Ilgarini Mağarası’nın atmosferine siz de dahil olun. Ardından gezi listenize; Horma Kanyonu’nu, Kastamonu Kalesi’ni, Valla Kanyonu’nu ve Ilıca Şelalesi’ni ekleyebilirsiniz.

 

Horma Kanyonu

Horma Kanyonu
Horma Kanyonu

Kastamonu’nun eşsiz yerlerinden biri olan Horma Kanyonu, pek bilinmeyen bir doğa alanı olsa da son yıllarda keşfeden ziyaretçi sayısı artış göstermektedir. Görenleri büyüleyen, görmeyenleri ise meraklandıran Horma Kanyonu, Pınarbaşı ilçesine bağlı olan Ilıca Köyü’nde bulunuyor.

Şelalelerden ve derin göllerden oluşan kanyonun çıkışında Ölüdeniz’i andıran doğal havuzu en çok dikkatinizi çeken detaylar arasında olacak. Doğa tutkunlarına büyük bir heyecan alanı olan bu nokta oldukça tehlikelidir.

Bazı yerlerde gezerken kaya blogları geçişinize izin vermeyecek. Bu durumda yüzerek yolunuza devam etmeniz gerekiyor. Bazı noktalar ise su kemerini andıran oluşumlarla karşılaştıracak sizleri. Bir doğa tutkunu veya doğanın içinde heyecan tutkunuysanız kesinlikle Horma Kanyonu’nu ziyaret etmelisiniz. Ardından; Kastamonu Kalesi’ni, Valla Kanyonu’nu ve Ilıca Şelalesi’ni gezi listenize ekleyebilirsiniz.

 

Kastamonu Kalesi

Kastamonu Kalesi
Kastamonu Kalesi

Kastamonu’ya gelenleri ilk karşılayan, selamlayan ve uğurlayan heybetiyle ve tarihiyle memleketimize güzellikler katan Kastamonu Kalesi…

Kastamonu’nun en önemli tarihi miraslarından birisi olan kale, Kommenler Hanedanı zamanında 12. yüzyıl içerisinde Türklerin bölgeye yaptıkları akınlar neticesinde yapılmıştır.

Kalenin alt yapısı Orta Çağ Son Dönem Bizans mimari özelliğini taşırken; günümüze kadar ulaşan kısmı beylikler döneminde esaslı tamirattan geçirilmiştir. En son ise 2005 yılı içerisinde Kastamonu Belediye Başkanlığı tarafından restorasyon ve onarımı yapılmıştır.

Kale, Kastamonu’ya hakim bir tepede olduğu için şehir merkezinden çok rahatlıkla görünüyor. Kaleye belli bir noktaya kadar araba ile çıkabiliyorsunuz. Daha sonra hafif meyilli bir yoldan yaya yürüyerek kaleye ulaşıyorsunuz. Kaleye çıkan yolun üzerinde çeşit çeşit hediyelik eşyalar satan yerler var. Bu yerlerden sevdiklerinize “Kastamonu Hatırası” alabilirsiniz.

Valla Kanyonu

Valla Kanyonu
Valla Kanyonu

Kastamonu’nun Pınarbaşı ilçesinde bulunan Valla Kanyonu, ilçe merkezine 26 kilometre uzaklıkta bulunmaktadır.

Devrekani Çayı ve Kanlıçay ile birleştiği noktada doğan Valla Kanyonu, kilometrelerce uzunlukta olup Türkiye’nin geçilmesi en zor kanyonudur.

Vahşi bir güzelliğe sahiptir ve belki de bu kanyonu çekici kılan unsurlardan biri bu özelliğidir. Sarp kayalıklarında akbaba, kartal, doğan, atmaca ve birkaç yabani hayvan da barındırmaktadır. Valla Kanyonu’nu ziyaret edecekseniz yolculuğunuza kesinlikle teçhizatsız başlamayın. Diğer türlü geçilmesi gerçekten zor bir kanyon… İlk adımı attığınızda ilk büyük heyecanınızı da yaşayacaksınız.

 

İnebolu Abaş Tepesi

İnebolu Abaş Tepesi
İnebolu Abaş Tepesi

Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde bulunan Abaş Tepesi eski döneminde Abraş olarak bilinirdi.

İnebolu’nun en güzel görüntülerini manzarasında sunan İnebolu Abaş Tepesi, içerisinde birçok kalıntı bulundurmaktadır. Özellikle Avara Mahallesindeki görülen sütun başlıklı nakış kabartma figürlü mermer parçaları görülmeye değer ve fotoğraflanması gereken detaylar arasındadır. Abaş Tepesi ile ilgili hikayeler de vardır.

Bol yeşilin maviyle muhteşem uyumunu görmek vazgeçilmezleriniz arasındaysa; İnebolu Abaş Tepesi sizin bu tutkunuzu en güzel şekilde sunacak. Bu geziniz sırasında bölgeye yakın bir yerde olan İnebolu Geriş Tepesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. Bu iki tepe kalbinizde kocaman bir yer edinmeyi bekliyor.

 

İnebolu Geriş Tepesi

İnebolu Geriş Tepesi
İnebolu Geriş Tepesi

Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde bulunan Geriş Tepesi, ilçenin güneyinde kalmaktadır ve Trekking tutkunlarının vazgeçilmez bölgeleri arasındadır.

Yüksekliği 495 metre olan bu tepe, bir kale kalıntısını içinde barındırır. Aynı zamanda bir manastır kalıntısının da bulunduğu Geriş Tepesi’nde bu manastırın hangi dönem yapıldığı bilinmemektedir. Manastırdaki sütun, sarnıçlar ve kitabeler bulunmaktadır ve görülmeye değer niteliktedir.

Trekking yapılabilen bu bölge doğa tutkunları tarafından sıkça ziyaret edilir. Yeşilin her tonunu bulabileceğiniz, doğal güzelliklerin yan yana sıralandığı ve temiz havasını derin derin içinize çekebileceğiniz İnebolu Geriş Tepesi, ziyaretçilerini ağırlamak için yılın her mevsimi beklemektedir.

 

Gideros Koyu

Gideros Koyu
Gideros Koyu

Bulunduğu bölgeye bir cennet fotoğrafı olurcasına dahil olan Gideros Koyu’nun Cide ile arasında 15 kilometre vardır ve yakınlaştıkça kendini göstermeye başlar.

Kastamonu il sınırları içerisindedir ve 170 kilometrelik kıyı bandında mola vermeniz için imkan sağlıyor.

Tabii yolculuğunuzda koyun ilk gösterdiği yapı kendi adını taşıyan Gideros Kalesi ve şirin mi şirin dinlenme yerleridir. Gideros koyu antik dönemde de bir tersane ve korunak yeri olarak kullanılmıştır. Burayı görür görmez birkaç gün zaman geçirmek isteyeceksiniz ve burada bulunan ev pansiyonlar size kapılarını mutlaka açacaktır. İsmi Cenevizlilerden kalmıştır ve yapabileceğiniz çok aktivite vardır. Balık tutarken, denize girerken, salata ve balık yerken tatilinizden büyük haz alacaksınız.

 

Ilıca Şelalesi

Ilıca Şelalesi
Ilıca Şelalesi

Her attığınız adımda değişik güzelliklere şahit olacağınız Ilıca Şelalesi, fantastik görüntüsüyle nefesinizi kesecek.

Halk arasında Dev Kazanı olarak bilinen yere, şelale sularını bırakmaktadır. Bu kısmın çevresinde barındırdığı bitkiler ve ağaçlar hayranlığınızı kazanacak. Ritim tutar gibi akan suyun her zerresinin sesini duymak kulağınıza hoş gelecek. Bir doğa harikası olan Ilıca ŞelalesiKastamonu’nun Pınarbaşı ilçesine masalsı bir hava vermektedir.

Suya elinizle dokunduğunuzda bir an titreyeceksiniz. Bu ani refleksiniz sizi şaşırtacak ve doğaya hayranlığınız ikiye katlanacak. Burada geçirdiğiniz her dakikanın fotoğrafını çekmek isteyeceksiniz ve elinizden fotoğraf makinasını bırakmak istemeyeceksiniz. Size hiç hissetmediğiniz duyguları yaşatacak olan Ilıca Şelalesi, sürprizlerle dolu bir gezi alanı olmaya hazır. Siz yeter ki keşfetmek için yola çıkın. O tüm güzelliklerini sizinle paylaşacaktır.

Mahmut Bey Camii

Mahmut Bey Camii
Mahmut Bey Camii

Kastamonu’nun Kasaba Köyü’nde yer alan Mahmut Bey Camii, ahşap mimarinin en güzel örneklerinden birini sunmaktadır.

Miladi 1366 yılında yapılan caminin inşaatını bu bölgenin beyi olan Mahmut Bey’in isteği üzerine gerçekleştirilmiştir. Tamamı ahşaptan yapılan Mahmut Bey Camii’nin kolonlarının ir kısmı orijinal haliyle ayakta durmaktadır.

Bu caminin bir özelliği de çivi kullanılmadan çekme sisteminin kullanılmasıdır. Hayrete düşürecek olan bu yapının minaresi sonradan eklenmiştir. Oymalı kakmalı eski kapısı 1997 yılında çalınmıştır fakat daha sonra bulunarak Kastamonu Müzesi’ne kaldırılmıştır. Şehre uzak olan bir köy olan Kasaba Köyü, pek bilinmemesi sebebiyle doğanın her rengini içinde barındırmakla birlikte bu özel camiyi de kendine gizlemiştir. Fazla bilinmeyen bir yapı olan Mahmut Bey Camii’yi ilk keşfedenlerden biri de siz olun. Gittiğinize değdiğini bu tarihi camiyi görünce fark edeceksiniz.

 

Küre Dağları Milli Parkı

Küre Dağları Milli Parkı
Küre Dağları Milli Parkı

Koruma altına alınan Küre Dağları’nın büyük bir kısmı milli park ilan edilmiştir ve Kastamonu ve Bartın arasında bulunmaktadır.

Bakir bir alan olan milli park; yaban hayatı, mikro kliması, derin vadi ve kanyonları, akarsuları ve şelaleleriyle en görülesi yerlerden biridir. Ayrıca dünyanın ender rastlanan bir coğrafyasına sahiptir. Bu özelliği ile çekici duruma gelmiştir ve milli park olarak ilan edilmiştir. Bir özelliği daha vardır Küre Dağları Milli Parkı’nın; Türkiye’ni 9 sıcak yerlerinden bir tanesidir. O kadar çok anlatılması gereken yerleri vardır ki okuyarak değil gidip yaşayarak görülmesi gerekir. Bitki türleriyle ve kuş türleriyle doğasına ayrı bir güzellik ekleyen milli parka gezi turlarıyla katılabilirsiniz.

 

Kastamonu Yaylaları

Kastamonu Yaylaları
Kastamonu Yaylaları

Kastamonu ili sınırları içerisindeki yaylalar şöyledir; Araç ilçesi; Dereyayla Bölgesi, Daday; Oluklu Yayla, Pınarbaşı; Suğla Yaylası, Küre; Ayrancı Yaylası, Tosya; Kösen Çayırı Yaylası, Bozkurt; Gürcü Yaylası, Karacaoğlan Yaylası, Sarıcaörük Yaylası, Asarbaşı Yaylası.

Kastamonu Plaj ve Koyları

Kastamonu Plaj ve Koyları

Kastamonu Plaj ve Koyları

Kastamonu’da Karadeniz sahilinde denize girilen plaj ve koylar şöyledir; Cide, Doğanyurt, İnebolu, Bozkurt, Abana, Çatalzeytin’de yer alan plajlar ve koylardır.

Karadeniz’in en uzun sahiline sahip Kastamonu’nın bir tarafı yeşil, bir tarafı mavi plaj ve koyları eşsiz güzelliktedir.

 

Kastamonu Pompeipolis Antik Kenti

Pompeipolis
Pompeipolis Antik Kenti

MÖ. 64 yılında tarihlenen Pompeipolis Antik Kenti,Kastamonu ilçesi Taşköprü’de, Roma dönemine ait bir yapı olup, bölgede kazı çalışmaları devam etmektedir.

Kent, Efes’e eş değer güzellikte olması ile önemlidir.

 

Kastamonunun Tarihi Hamamları

Kastamonunun Tarihi Hamamları
Kastamonunun Tarihi Hamamları

Kastamonu’da yapılış tarihleri 14. ve 16. yy.’lar arasında olan tarihi hamamlar şöyledir; Çifte Hamam, Kale Hamamı, Frenkşah Hamamı, Araba Pazarı Hamamı, Yeni Hamam, Saray Hamamı, Bey Hamamı, Dede Sultan Hamamı, Ferhat Paşa Hamamı.

 

Kastamonu Memleket Kütüphanesi

Kastamonu Memleket Kütüphanesi
Memleket Kütüphanesi

1924 yılında yapılan tarihi yapı, yapılışından sonra Kütüphane olarak kullanılmış, ilerleyen yıllarda çeşitli kamu kurumları tarafında kullanılmıştır.

Memleket Kütüphanesi şu an Kastamonu’da resim ve fotoğraf müzesi olarak ziyaretçilerini kabul etmektedir.

 

Kastamonu El Sanatları Merkezi

Kastamonu El Sanatları Merkezi
Kastamonu El Sanatları Merkezi

2001 yılında Kastamonu’da ziyarete açılan merkezde ahşap el işçiliğine örnek ürünler sergilenmektedir.

 

Kastamonu Tarihi Konakları

Kastamonu Tarihi Konakları
Kastamonu Tarihi Konakları

Kastamonu gezinizde ziyaret edebileceğiniz eski konaklar şöyledir; Sirkeli Konağı, Sepetçioğlu Konağı, Konyalı Konağı, Osmanlı Konağı, Livapaşa Konağı, Eflanili Konağı, Kırkodalı Konağı, Yücebıyıkların Konağı, Ellezler Konağı, Mazlumcuoğlu Konağı’dır.

Kaynak: http://www.gezilebilecekyerler.com/kastamonuda-gezilecek-yerler/

BANDUMA

BİRYAN KUYU KEBABI

CIRIK TATLISI

ÇEKME HELVA

ECEVİT ÇORBASI

EKŞİLİ PİLAV

ETLİ EKMEK

Kastamonu’nun bilinen tarihi, Hitit İmparatorluğu ile başlar. Hititlerden sonra Frigya ve Lidya Krallıklarının egemen olduğu bu topraklar M.Ö. 4.yy’da Perslerin eline geçmiştir. M.Ö.4. yy’da Büyük İskender Anadolu ile birlikte Kastamonu topraklarını da Makedonya’ya katmıştır. İskender’den sonra yöreyi ele geçiren Pontus Krallığı M.Ö. 1. yy’da Romalılar tarafından ortadan kaldırılmıştır. Uzun yıllar Roma İmparatorluğu sınırları içinde kalan Kastamonu M.S. 395 yılında İmparatorluğun bölünmesiyle bütün Anadolu gibi Bizans İmparatorluğuna katılmıştır.

Prehistorik çağlardan sonra havalinin (Paflagonya’nın) bilinen Sümerlerin en eski bir kolu olan Gaslar (Gaşka Türkleri)’dır. M.Ö. 2000-1300 yılları arasında hüküm süren Gaslar (Gaşkalar) devamlı olarak Mısırlılar, Suriyeliler ve Kaldelilerle siyasi, ticari ve kültürel münasebetlerde bulunmuşlar, Hititlerle de bazen savaşmış bazen dost olmuşlardır. Gaslar sert karakterli, cengaver kişiler olarak bilinmektedir.

Bugün Kastamonu ve çevresindeki illeri de içine alan ve Romalılar devrinde adına Paflagonya (Paphlagonia) denilen Gasların kurduğu şehirlerden bir tanesi de “Timonion” veya “Tumanna” dır. Bazı yazarlar Kastamonu adının kökeni konusunda; bu kelimenin “Gas” kelimesi ile “Timoni” veya “Tumanna” kelimesinin (Gas ülkesi anlamında) birleşmesinden meydana geldiği görüşünü ileri sürmüşlerdir ki en akla yakın ihtimal budur. Fonetik yönden de bugünkü Kastamonu ismine yakındır. 

İkinci bir görüşe göre Romalılar devrinde Taşköprü’nün eyalet merkezi olduğu zamanlar Kastamonu küçük bir kasaba olup, Bizans devrinde ve özellikle Kommenler soyu zamanında gelişmeye başlamıştır. Bu soy zamanında buraya bir kale yapılmış ve Kommenlerin kalesi anlamında “Kastra Kommen” denilmiştir. Bu kelimenin zamanla “Kastamonu” şekline dönüştüğünü ileri sürenler olmuşsa da bunu belirleyen herhangi bir belge mevcut değildir.

Kastamonu’nun ilk defa Türklerin eline geçmesi Danişmentliler zamanında Ahmet Gazi’nin Oğlu Gümüş Tekin devrinde 1105 yılında gerçekleşmiştir. Yüz yıla yakın bir zaman Danişment idaresinde kalan şehir ve çevresi 15 yıl süre ile tekrar Bizanslılara geçmiş, 1213 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın emriyle Selçuklu Kumandanı Hüsamettin Çobanbey tarafından zaptedilmiştir.

Moğollar tarafından bölgenin ikinci kez zaptına memur edilen Şemsettin Yaman Candar kumandasındaki ordu 1292 yılında Kastamonu’ya giderek Muzafferettin Yavlak Arslan birliğini bozguna uğratmış kendisi de öldürülmüştür. Muzafferettin Yavlak Arslanın oğlu Mahmutbey, babasının intikamını almak için mücadeleye girmiş ve Şemsettin Yaman Candar’ı buradan batıya sürmeyi başarmıştır. Şemsettin Yaman Candar’ın ölümünden sonra Süleyman Paşa tarafından 1309 yılında Kastamonu yeniden zaptedilmiş, toprakları genişletilerek “Candaroğulları Beyliği”ni kurmuş ve Çobanlar hakimiyetine son vermiştir.

İsfendiyarbeyden sonra “İsfendiyaroğulları” adını da alan Kastamonu Beyliği 1460 yılında Osmanlı idaresine girinceye kadar önemli bir ilim ve kültür merkezi olmuş, bir çok ilim adamı yetiştirmiş, Osmanlılar zamanında da bu özelliğini devam ettirmiştir.

Kastamonu, Fatih Sultan Mehmet’in 1460 yılında Sinop’la birlikte bu şehri alarak Candaroğulları beyliğini ortadan kaldırmasından sonra Osmanlı devletine katılmıştır. Kastamonu Milli Mücadele sırasında lojistik destek açısından en güvenilir bölge olması nedeniyle büyük yarar sağlamıştır. Özellikle Ankara’ya İnebolu-Kastamonu yoluyla yiyecek, giyecek, para, cephane ve silah nakli yapılmıştır.

Cumhuriyetin ilanından sonra, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “23-31 Ağustos 1925” tarihleri arasında Kastamonu’da yaptığı Kıyafet ve Şapka İnkılabı, Cumhuriyet döneminin önemli olayı olarak tarih sayfalarına geçmiştir. Bu süre “Kültür, Tarih ve Sanat Haftası” ismini almıştır.

Kaynak: http://www.kastamonukultur.gov.tr/TR,63806/tarihce.html

  • Abana.
  • Ağlı
  • Araç
  • Azdavay.
  • Bozkurt.

Kastamonu ekonomisi geniş ölçüde tarıma dayanır. Gayri sâfî hâsılanın % 40’ı tarımdan sağlanır. Sanayi son yıllarda gelişmeye başlamıştır. Türkiye’nin orman bakımından zengin bölgelerinden biridir. Ormancılık gelişmiştir.

Tarım: Kastamonu’da ekim alanları ve ovalar çok azdır. Ekime müsâit yerler ancak akarsu vâdileridir. Vâdilerde sulama yapılabilmekte ise de, engebeli arâzide sulama yapmak mümkün olamamaktadır.Gübre ve modern araç kullanılması artmaktadır. Sebzecilik önemli sayılmaz. Meyve üretimi 300 bin tona yakındır. En çok üzüm olmak üzere, elma, erik, zeytin ve fındık yetişir. Sanâyi bitkileri tahıldan daha çok ekilir. Başlıca ürünler: Buğday, arpa, mısır, pirinç, nohut, şekerpancarı, patates, kenevir ve sarmısaktır.

Hayvancılık: Kastamonu hayvancılığa çok müsaittir. Sığır, manda, koyun, tiftik keçisi, kılkeçisi beslenir. Arıcılık gelişmiştir. Tiftik keçisinde Ankara ve Konya’dan sonra gelir.

Ormancılık: Kastamonu orman bakımından zengindir. İsfendiyar ve Ilgaz Dağları ile yaylalarda geniş orman varlığı vardır. Orman ve fundalık sahası 880 bin hektardır. Ilgaz Dağlarında 1090 hektarlık alan millî park îlân edilmiştir. Sarıçam, karaçam ve köknar ağaçlarının meydana getirdiği bu parkta, ağaçaltı bitkileri de çok zengindir. Ayrıca burada geyik, karaca, ayı, kurt, tilki ve çakal gibi yabânî hayvanlar da çoktur. 500 köy orman içinde ve 280 köy orman kenarındadır.

Mâdencilik: Bu il bakır ve bakırlı pirit bakımından çok zengindir. Bu mâdenler, Etibank ile Karadeniz Bakır İşletmeleri tarafından işletilmektedir.

Sanâyi: Sanâyi tarıma dayanır. Orman ürünlerine dayalı sanâyi gelişmiştir. Parke, kağıt ve kontrplak fabrikaları, Taşköprü Kendir Fabrikası, Şeker Fabrikası, Cide Kereste Fabrikası, üç adet Yem Fabrikası, Et Kombinası, Elektrik Motoru Fabrikası, çelik atölyeleri, süt ve tereyağ fabrikaları; bakırcılık, metal eşya, dokuma, çuval, halat, tahta kaşık atölyeleri bulunur.

Son senelerde gelişen sanâyinin başlıca ürünleri pirinç, tiftik ve pirit mâdenidir. Pirinci, üryani eriği, urgan ve sicimi meşhurdur. 

Ulaşım: İki önemli karayolu Kastamonu’da kesişir. Karabük-Kastamonu-Samsun devlet yolu ile İnebolu-Kastamonu-Çankırı devlet yolu Kastamonu’yu Karadeniz ve İç Anadolu’ya bağlar. Bâzı köylere yol yoktur. İl dâhilinde karayolu güzergâhı yetersizdir. 

Kastamonu’nun Karadeniz’e açılan 135 kilometrelik bir kıyısı vardır. Kıyılarda girinti ve çıkıntı yok denecek kadar azdır. Gemilerin barınmasına müsait en elverişli tabiî koy, İnebolu koyudur. İnebolu limanında bir dalgakıran vardır. Limana 2 bin tona kadar olan küçük gemiler yanaşabilir. İstanbul-Hopa arasında işleyen gemiler İnebolu limanına uğrarlar. 

Temmuz 1990 târihinde il merkezinin Uzunyazı mevkiinde bir havaalanı inşâatı tamamlandığı halde (1100 m uzunluğunda, 45 m genişliğinde bir piste ve 400 kişilik yemek salonu ile 150 kişilik dinlenme salonu ve 50 yataklı bir terminale sâhip) bu tesis, Kastamonu’ya uçak seferlerinin yapılmaması yüzünden atıl durumda olup, amacı dışında kullanılmaktadır.

Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/kastamonu/ekonomi.html

KASTAMONU YÖRESEL EL SANATLARI

Dokumacılık, İğne Oyacılığı, Çarşaf Bağcılığı

Kastamonu’da halk genellikle gündelik olarak kullandığı giysileri, döşek, yatak, yorgan yüzleri, çarşaf, halı, kilim v.b ihtiyaçlarını genellikle kendi dokur, boyar ve kullanıma hazır hale getirirdi. İhtiyaçlarının diğer kısımlarını çarşı esnafından karşılardı.

Bunların dışında çarşı pazarda özellikle dokumacılıkta ileri giden Şam, Halep, Bursa, Tosya, Tokat, Hind’den gelen pamuklu ve ipekli dokumalar bulunurdu. Dışarıdan gelen mallar yerli dokumalara göre daha pahalıydı. Şehrin ileri gelenleri, yüksek dereceli devlet memurları dışarıdan gelen kumaşlara daha çok rağbet ederdi.

Tarihçi Halil İnalcık’ın tespitine göre 15.yüzyıl ile 18.yüzyıl arasında Anadolu’daki önemli dokuma merkezleri arasında yer alıyordu. Halkın ihtiyacı büyük ölçüde karşılanabilmekte, üretilen diğer dokumalar İnebolu, Sinop, Samsun limanlarından ihraç edilmekteydi. Sultan 2.Bayezid döneminde yapılan Balkapanı Hanı (Penbe Han) daha çok pamuk alınıp satılan bir mekân olduğu kabul edilmektedir. Pamuklu dokumalarla birlikte Tebriz’den ve Halep’ten gelen İpekli kumaşlar Kastamonu üzerinden Kırım’a ulaşmaktaydı.

Yünlü dokumalar içersinde yer alan keçe, çuka, sof, yün halı ve kilimler, giysiler daha çok halkın ihtiyacı için yapılır ihraç edilmezdi. Kastamonu’da kurulan Tiftik pazarından hammadde ihtiyacı temin edilirdi. Sofçuluk Kastamonu’nun Candaroğulları beyliğinden itibaren en önemli geçim kaynaklarından birisi olmuştur. Sofçuluk mesleğini icra edenlerin genellikle kalenin hemen altında yaşadıkları bilinmektedir. Bununla birlikte Kastamonu bu alanda Ankara kadar tanınmamıştır.

İsmail Bey’in yaptırdığı Kurşunlu Han’ın pamuk tüccarlarının yer yer deposu olarak kullandıkları görülmektedir. Kastamonu’ya pamuk genellikle Adana ve Aydın illerinden gelirdi.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Kastamonu’daki kadınlar hep birlikte toplanmış, Mehmetçiklerimizin ihtiyacı olan fanila, çorap, kazak örüp cephelere göndermişlerdir.

Dokumacılık Kastamonu’nun en büyük gelir kaynaklarından birisi olmuş tarih boyunca… Cumhuriyetin ilk yıllarında 1930’lu yıllarda. Hemen hemen, her evde bir dokuma tezgahı kurmuş aileler, gelin kaynana, mutlaka evde dokuma işleri yaparlarmış. İyi bir gelir katarmış ailenin bütçesine… 35 bin dokuma tezgahının varlığından bahsedilmektedir.

Günümüzde dokuma tezgâhları tekrar kurulmuş değişik sivil toplum dernekleri ve kişiler tarafından. Ayrıca Kastamonu Valiliğine bağlı El Sanatları merkezinde değişik dokumalar yapılıyor.

Düz ve renkli dokuma olarak, yatak çarşafı, ön bezi, kadın iş önlüğü, başörtüsü, peşkir, fanila yapımı halen Merkez, Cide, Doğanyurt, Tosya, Azdavay, Seydiler, Araç, Pınarbaşı, Devrekani ilçelerimizde el tezgâhlarında dokumaya rastlanmaktadır. Tosya’da tela imalatıyla birlikte, tiftikten iç kuşağı, hamam kesesi, üç dilim kuşağı imal edilmektedir.

Kastamonu ve yöresi geleneksel el sanatları yönünden çeşitlilik ve zenginlik gösterir. Her ne kadar son yıllarda şehirlere sürekli göçler , teknolojik gelişmeler, hızlı ve ucuz üretim el sanatlarının giderek azalmasına karşın yine de Kastamonu ve çevresinde geleneksel el sanatlarının yaşadığını görmekteyiz. İşte bunlardan birkaçı:

Kastamonu ve İlçelerinin en yaygın gelir getirici olan el sanatı Çarşaf Bağı özellikle yerli dokuma “sarı kıvrak” yatak çarşaflarının iki uzun kenarına veya dört kenarına pamuk ipliğinden alet kullanılmaksızın kadınların parmak uçları tırnakları marifetiyle düğümler atılarak yapılan süslemelerdir.

Cide, Şenpazar, Küre, Azdavay, Pınarbaşı ilçelerinde keten dokumalarına rastlanılmaktadır. Düz ve renkli dokuma olarak yatak çarşafı,en böze (kadın iş önlüğü, başörtüsü, peşkir, göynek) dokumalarına sık olmasa da rastlanmaktadır. Tosya ilçemizdeki tela imali giyim sektörünün ihtiyacı için yaşamaktadır. Düz, beyaz tiftikten iç kuşağı ve renkli üç dilim kuşağı, hamam kesesi Türkiye çapında aranmaktadır.

Kastamonu Merkez, Daday ve Devrekani ilçelerinde düz beyaz patiska bez üzerine, ıhlamur ağacı üzerine elle oyma veya kabartma olarak yapılmış bitkisel, geometrik motif işli, değişik boyutlarda ki ahşap kalıpların özel hazırlanmış tek renkli boyaya batırılıp basılması suretiyle Sofra Bezi “sini bezi” yapılmaktadır.

Çağımızdaki gelişmeler nedeni ile pek çok sanat dalı kaybolmaktadır. Bunlardan biri de oya sanatıdır. Kastamonu’da iğne oyacılığını geçim kaynağı olarak kullanan sanatkârlar hayatta iken bilgi ve görgülerini belgelemek amacıyla, bu araştırmaya başlanmıştır. Kastamonu merkez ilçesi Topcuoğlu, İsfendiyarbey, Aşağıimaret, Kırkçeşme, Hisarardı, Beyçelebi, Aycılar mahallelerinde yaşamakta olan, 45-80 yaşları arasındaki 42 oya ustasına ulaşılmıştır. Yapılan görüşmeler sonunda, eserleri incelenmiş, örnekler alınmıştır.

İğne oyası, mendil, yazma, göynek yakası üzerine ipek İpliği ve iğne kullanılarak örülen veya örüldükten sonra dikilen düğümlü örgü sanatıdır.

Kastamonu’da hatıra iğne oyaları gelenek olarak, kutular içinde ve sandıklarda saklanıp nesilden nesile aktarılmaktadır. 80 yaşındaki oyacının anneannesinin annesinden kalma oya örneği, en az 150-200 yıllık oyadır. Kastamonu’da oyacılığın daha eski yıllardan bu yana var olduğu tahmin edilmektedir, iğne İle yapılan örgülerin XII. yüzyılda Anadolu’dan Yunanistan’a, oradan da Avrupa’ya geçtiği belirtilmektedir (Özben, 1948:4). Ulaşılan canlı kaynaklardan sağlanan bilgilere göre, Osmanlı’nın son döneminde de erkekleri savaşa giden kadınların tüccarlar aracılığı ile Avrupa’ya oya sattığı ve geçimini sağladığı öğrenilmiştir. Günümüzde az da olsa bu sanatı devam ettirenler bulunmaktadır.

Kadının önem verdiği bir konu da süslenmektir. İpeğin üretimi, oyanın yapılması tamamen kendi eseri olduğundan, daha ucuz bir şekilde süslenmesini sağlamakta; aynı zamanda sanat yönünü ortaya çıkardığından, ona toplumda bir statü kazandırmaktadır. Ayrıca, kadının ekonomik bağımsızlığını da sağlamaktadır.

Bakırcılık

Orta Karadeniz Bölgesi’nin en zengin bakır yataklarına sahip Küre’nin 68 km güneyinde bulunan Kastamonu, Küre’den çıkarılan bakırın işlendiği, en önemli kültür ve ticaret kentlerinden bir başkasını oluşturmaktaydı. Yazılı belgelerin eksikliği yüzünden bakırcı ve kazancıların oluşturduğu iş kolunun Ortaçağ’dan beri üretim yapıp yapmadıklarım şimdilik kesin olarak bilemiyoruz. Ancak çok büyük bir İhtimalle Beylikler döneminden beri üretim yapıldığı bilinen Küre yataklarından elde edilen bakırın bir kısmı, Kastamonu’da bulunan atölyelerde işlenmiş olmalıydı.

16. yüzyılın İkinci yarısında Küre madenlerinden elde edilen bakır, hem Orta Karadeniz ve Orta Anadolu Bölgesi şehirlerindeki kazancıların İhtiyacını, hem de Kuzeybatı İran ve Mezopotamya bölgesindeki şehirlerin bakır ihtiyacını karşılamıştır. 1568 yılında Kastamonu ve Küre kadılarına gönderilen bir fermanda özetle şunlar yazılıdır;

“… İran tarafından 400-500 tüccarın gelip büyük miktarda bakır satın aldıkları haber alınmakta, ancak hiçbir kimseye bir dirhem bile bakır verilmemesi…”Kastamonu’daki bakırcı ve kazancıların çok faal bir şekilde üretim yaparak, çevre illerdeki esnafın bile ihtiyacını karşılamış oldukları anlaşılmaktadır. 1568 yılında Kastamonu Kadısı’na yazılan bir fermanda özetle şunlar yazılıdır:

“… Sivas, Tokat ve Amasya bakırcı esnafı Kastamonu’da bakır eşya satın almak istediklerinde engellenmemesi, ancak tetikte bulunup, memleket haricine bakır eşyanın götürülmesine müsade edilmemesi…”

1573 yılında Kastamonu Beyi’ne gönderilen bir hükümde özetle şunlar yazılıdır:

“… Erzurum’da yapılan baruthane için gerekli olan kazan ve diğer aletlerin hemen hazırlanarak gönderilmesi…”

1578 yılında Kastamonu Kadısı’na gönderilen diğer bir fermanda ise, özetle şunlar yazılıdır:

“… Bağdat’ta işlenecek barut için yapılacak kazanlarla kullanılmak üzere Küre madeninden 1000 kantar (56.408 ton) bakırın gönderilmesi…”

Bakırcı ve kazancıların oluşturduğu iş kolu, Kastamonu’nun en büyük sanayi üretimini yapmaktaydı. Küre’den elde edilen bakır madeninin büyük bir kısmı, Kastamonu’da bulunan kalhanelerde ergitiliyordu. Kastamonu’daki bakırcılık ve kazancılığın çok canlı kazançlı bir iş kolu haline dönüşmesinde, kentte bulunan kalhanelerin bu iş koluna ucuz, bol ve kaliteli hammadde sağlamasının büyük payı vardı.

1783 yılma ait bir belgeden, Kastamonu’daki kazancılarının Küre madenlerinden elde edilen bakırı kullandıklarını öğrenmekteyiz.

“… Küre-i nühas madenlerinden elde edilen bakır eskiden beri Kastamonu’da bulunan kazancı ve tüccarlara her bir batmanı dokuz kuruşa satılırken, Tokat ve başka yerlerden gelen bakır satılmaya başlanıldığında araya anlaşmazlıklar girmiştir. Bu yüzden başka yerden gelen bakırın sattırılmaması…”

Kastamonu kalhanelerinin diğer şehirlerinde bulunan kalhanelerden ayrılan en önemli özelliği, son 40 yıl öncesine

1783 yılma ait bir belgeden, Kastamonu’daki kazancılarının Küre madenlerinden elde edilen bakırı kullandıklarını öğrenmekteyiz.

“… Küre-i nühas madenlerinden elde edilen bakır eskiden beri Kastamonu’da bulunan kazancı ve tüccarlara her bir batmanı dokuz kuruşa satılırken, Tokat ve başka yerlerden gelen bakır satılmaya başlanıldığında araya anlaşmazlıklar girmiştir. Bu yüzden başka yerden gelen bakırın sattırılmaması…”

Kastamonu kalhanelerinin diğer şehirlerinde bulunan kalhanelerden ayrılan en önemli özelliği, son 40 yıl öncesine kadar faal bir şekilde çalışmış olmasıdır. Bu kalhanelerden biri şehrin en yüksek tepelerinden biri üzerine yaptırılan Yakup Ağa Camii’nin altında yer almaktaydı. Bakır cevheri yüzlerce yıldan beri aynı teknikle kalhanelerde ergitilerek kömürüyle birlikte ocakta körük yardımıyla ergitilmekte ve daha sonra kalıplara dökülmektedir.

Kalıplar oldukça farklı biçim ve büyüklüklerdedir. İki parçadan oluşan kalıplar, tuğladan yapılmıştır. Demirden yapılan tek parça kalıpların bir kısmı 10 cm çapındadır. Üstü açık kalıplardan 2.5 kiloluk külçe elde edilmektedir. 45×30 cm boyutunda ve 5 cam derinliğinde olan bir başka demir kalıptan ise 35×45 kilo arasında değişin külçe bakırlar elde denilmektedir. Kalıplardan çıkarılan külçe bakırlar, ocaklarda kızdırıldıktan sonra yedi kişiden oluşan bir dövülerek farklı ağırlıklara sahip levhalar haline getirilmektedir. Külçe halindeki bakırın çekiçlenerek levha haline getirilmesi işlemi, tıpkı Surname-i Hü-mayun ve Surname-i Vehbi’deki minyatürlerde zanaatkarların külçe bakırı çekiçleyerek levha haline getirmeleri gibi yapıl-maktadır. Kastamonu’da artık bu işlem ortadan kalkmış olmasına karşın, Anadolu’da yalnızca Muğla-Kavaklıdere’de külçe bakır çekiçlerle levha haline getirilmektedir. Kastamonu’da bakırcı ve kazancılıkla uğraşan zanaatkarların büyük bir kısmı hem de İstanbul’daki atölyelerde çalışmaktaydılar. Bu konuda yazılı kaynaklar oldukça ayrıntılı bilgi vermektedir. Gerek Anadolu, gerekse İstanbul’daki atölyelerde Kastamonulu zanaatkarların elinden çıkan ve Kastamonu üslubunu yansıtan çeşitli eşya ve mutfak kapları, açık bir şekilde belli olmaktadır. 1934 – 1936 yılları arasında Kastamonu’da bakırcılık mesleğiyle ilgili olarak 50 usta, 35 kalfa ve 48 çırak dükkanlarda çalışmaktaydı. 1942 yılında Bakırcılar Çarşısı’ndaki atölye sayısı 22 iken, bugün ancak 3 bakırcı atölyesi üretimi sürdürmektedir. Yüzlerce yıldan kapaklı sahan, hamamtası, güğüm ve ibrikler, Kastamonu atölyelerinin karakteristik kaplarını oluşturmaktadır.

Kastamonu Bakırcılığının yaşayan ustası Ahmet Ortaakarsu, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tertip ettiği festivallere katılmakta ve devamlı derecelere girmektedir.

Ağaç İşlemeciliği

Eski çağlardan beri başta örtünmek ve korunmak amacı ile El sanatlarının ilk örnekleri ortaya çıkmıştır. El sanatları, ortaya çıktığı toplumun duygularını, sanatsal beğenilerini ve kültürel özelliklerini yansıttığı için zaman içerisinde yaygınlık kazanarak geleneksel hale gelmiştir.

Bugün de Kastamonu’da ahşap işlemeciliğinin büyük ustaları çalışmalarını sürdürmektedirler.


Sofrabezi Baskıcılığı

Kastamonu Merkez ve Daday, Devrekani ilçelerinde yapılmış olan bölgeye has önemli ürünlerden biridir.

 

Düz beyaz patiska bez üzerine, ıhlamur ağacı üzerine elle oyma veya kabartma olarak yapılmış bitkisel, geometrik motif işli, değişik boyutlardaki ahşap kalıpların, Özel hazırlanmış tek renkli boyaya batınlıp basılması suretiyle meydana getirilmektedir.

Beyaz bez Üzerinde siyah olarak meydana getirilmiş olan “sini bezi”, sofra örtüsü, masa Örtüsü, kadın baş örtüsü olarak kullanılmıştır. Son yıllarda Kastamonu’nun en sevilen hediyelik eşyası olan sini bezine değişik uyarlamalar yapılarak, etek, perde, örtü olarak kullanıldığı görülmektedir.

  

Çakıcılık ve Bıçakcılık

Tosya İlçemizin merkezinde elde yapılan, bir yüzü düz, diğer yüzü testere dişli, değişik ebatlarda çakılar halk arasında “tosya çakısı” olarak isimlendiril inektedir. Tosya çakısının bir yüzünün testere dişli olması nedeniyle, çifçinin küçük bağ işlerinde ve ziraat alanında kullanım imkanı çok olmaktadır.
Tosya eski çakı ustaları; resim ve isimleri…

ALİ BAYRAK    HACI HAFIZ HASAN ÇELİK   İSMAİL YANIK         ŞERİF ORUÇ

Çakının sapı, manda boynuzundan önce kesilir, sonra demir törpü ile biçimlendirilir. Kesici yüzleri ise krom çelikten Özel yapıldığından paslanma yapmamakta ve çok kesici olmaktadır. Aynı zamanda, mutfaklar için yüzü krom çelikten, sapı kemik veya sert ağaçtan olan değişik boyuttaki bıçaklar aranmaktadır.

Sepetçilik

Kastamonu’da üretilen sepetler, söğüt veya fındık dallarından; Daday ve Araç ilçelerinde üretilen sepetler ise fındık ağacı dallarından örülmektedir.

Kastamonu Sepeti olarak bilinen bu sepetler ince söğüt dallarının yine özel işlemelerle hazırlandıktan sonra elle değişik biçimlerde örülmesi ile yapılır.

 

Yaş fındık ağacı dallarının özel aletlerle ince dar çübuk’ır haline getirilmesinden sonra yine elle değişik biçimlerde, kullanım fonksiyonuna göre elle örülmesiyle meydana getirilen diğer bir çeşidi vardır ki; kullanımına göre, halk arasında, kapaklı pazar sepeti, yumurta sepeti, saman çit sepeti olarak isimlendirilirler. 

Fanilacılık

Fanila Nedir?

Fanila; Kastamonu’nun yöresel el dokuma sanatlarından biridir. Geçmişi hakkında bilinen en önemli bilgi Kurtuluş Savaşı esnasında ordunun iç giyim eşyasının Kastamonu fanilalarından karşılandığıdır. Geçmişte sadece iç giyim olarak kullanılan fanilalar günümüzde hem iç hem de dış giyim olarak kullanılmaktadır.

Kastamonu fanilasının en önemli özelliği sadece %100 pamuk iplikten üretilmesidir. Bu sayede fanila dört mevsim giyilebilme özelliği kazanır. Kışın vücudu sıcak tutmasından; yazın ise ter emme özelliğinden dolayı tercih edilmektedir. Dikiş ve dantelleri ev hanımları tarafından yapılmaktadır.

Urgancılık

Tarih boyunca Kastamonu’da ki en önemli geçim kaynaklarından birisi de kendirden urgan yapımı olmuştur. Halktan ve esnaftan önemli bir kesim geçimini bu sektörden sağlamaktaydı. Kastamonu’da bugün Urgan Hanı olarak bilinen han, Reis-ül Küttap Hacı Mustafa Efendi tarafından başlanılıp 18.yüzyılın ortalarında (1748) tarihinde oğlu Aşir Efendi tarafından tamamlanmıştır. Sabah erkenden gelip her gün dualarla açılırmış kendir hanları ve dükkânları. Yanık Han ise daha çok kendir hanı olarak kullanılırdı.

Kendir ekiminin özellikle Taşköprü Ovasında yaygın bir şekilde yapılması Selçuklu, Candaroğulları ve Osmanlılar döneminde halat ve urgan ihtiyacının bölgeden karşılanmasına yol açmıştır. Donanma ile birlikte öncelikle İstanbul’un kendir, urgan ve halat ihtiyacı urgancılık mesleğinin yaygınlığını göstermektedir. Sinop ve İnebolu Limanlarından en çok ihraç edilen ürünler arasında yer almıştır.

Günümüzde urgancılık; kendir üretiminin azalması, hazır naylon ip ve urganların piyasa da yaygınlaşması ile birlikte Kastamonu ve çevresinde eski önemini kaybetmiştir.

Kaynak: http://www.kastamonur.com/kastamonu-el-sanatlar/