KIRKLARELİ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
MÖ 6. yüzyıla kadar uzanan tarihi, zengin doğası ve kültürüyle öne çıkan Kırklareli, Türkiye’nin kuzeybatısında Marmara Bölgesi’nde yer alan bir şehirdir. Tarihi yazıtlarda Kırk Kilise adıyla geçen şehrin ismi, 1924 yılında Kırklareli Milletvekili Dr. Fuat Umay’ın meclise sunduğu teklifle Kırklareli olarak değiştirildi.
Şehir, 8 ilçesi ve 173 köyüyle beraber 6.550 kilometrekarelik yüzölçümünde 343.723 kişilik nüfusa sahiptir. Kuzeyinde Bulgaristan, batısında Edirne, güneyinde Tekirdağ, güneydoğusunda İstanbul ile komşu olan şehrin doğusunda Karadeniz yer alır.
Binlerce yıllık tarihi boyunca Traklar, Persler, Makedonlar ve Romalılar gibi farklı medeniyetlerin hâkimiyetinde kalan Kırklareli’nde tarihi kiliseler, çeşmeler, mağaralar ve manastırlar çokça bulunmaktadır. Hem görkemli tarihi yapıların etkisi hem de doğusundaki Karadeniz şeridi ve plajları sayesinde yılın pek çok ayında turist çeker. Ama yoğunluk, ünlü yağlı güreş festivallerinin yapıldığı mayıs-haziran ve eylül aylarında düzenlenmektedir.
Trakya'nın en kuzeyinde saklı kalmış bir hazine gibi olan Kırklareli, Lüleburgaz, Babaeski, Vize, Pınarhisar, Demirköy, Pehlivanköy, Kofçaz ilçelerinden oluşmaktadır. Yıldız Dağları'nın muhteşem doğası ile sarmalanan Trakya'nın bu güzel kenti ziyaretçilerini misafirperverlikle ağırlar. İstanbuldan yaklaşık 213 km'lik bir mesafede olan Kırklareli'ne 3 saatlik bir yolculukla ulaşılabilir. Eski ismi Kırk Kilise olan şehir, 1363'te Osmanlı topraklarına katılmadan önce pek çok kez el değiştirmiştir.
Kırklareli tren garı, şehir merkezindeki en eski yapılardandır. Geçmişin tanığı olan gar, eski günlerdeki kadar hareketli olmasa da kent tarihi hakkında bize çok şey anlatır. Kırklareli Müzesi de arkeolojik ve etnografik eserlerin sergilendiği kültürel merkezlerden biridir. Kırklareli'nin fethi sırasında bugün kırklar tepesi denen yerde Kırk akıncı şehir düşer. Bu şehitlerin anısına 1960 yılında Kırk Şehitler Anıtı yaptırılmıştır. Anıtın yanında aynı adı taşıyan okul ve cami bulunmaktadır. Kırk Şehirler Anıtı gibi Karagöz Anıtı'da sıkça ziyaret edilen şehrin simgesel yapıları arasındadır. Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde anlattığı üzere Karagöz, Kırklareli'nin Demirköy ilçesinde yaşayan bir demircinin oğludur. Kültürümüzde yer eden Karagöz'ün de anıtı burada yer alır.
Kırklareli'nin yüksek tepeleri ise şehir savunmasında önemli kaleler vardır. Bu kalelerden en önemlisi Roma döneminden kalan Vize Kalesi'dir. Diğer önemli kale ise Pınarhisar Kalesi'dir. Bu kale Osmanlı döneminde onarım geçirmiştir.
Babaeski'nin Lüleburgaz çıkışındaki Babaeski Küprüsü şehrin simgesel yapıları arasında yer alır. Anadolu'dan Balkanlara giden askeri ve ticari yollar üzerinde bulunmaktadır. Nehir taştığı zaman, 6 kemerli köprü zarar görmemesi için taşkın gözü ve nöbet hücreleri ile desteklenmiştir. Bu yönü ile köprü, devrin muhteşem sanat eserleri arasındadır.
Şehir, 8 ilçesi ve 173 köyüyle beraber 6.550 kilometrekarelik yüzölçümünde 343.723 kişilik nüfusa sahiptir. Kuzeyinde Bulgaristan, batısında Edirne, güneyinde Tekirdağ, güneydoğusunda İstanbul ile komşu olan şehrin doğusunda Karadeniz yer alır.
Binlerce yıllık tarihi boyunca Traklar, Persler, Makedonlar ve Romalılar gibi farklı medeniyetlerin hâkimiyetinde kalan Kırklareli’nde tarihi kiliseler, çeşmeler, mağaralar ve manastırlar çokça bulunmaktadır. Hem görkemli tarihi yapıların etkisi hem de doğusundaki Karadeniz şeridi ve plajları sayesinde yılın pek çok ayında turist çeker. Ama yoğunluk, ünlü yağlı güreş festivallerinin yapıldığı mayıs-haziran ve eylül aylarında düzenlenmektedir.
Trakya'nın en kuzeyinde saklı kalmış bir hazine gibi olan Kırklareli, Lüleburgaz, Babaeski, Vize, Pınarhisar, Demirköy, Pehlivanköy, Kofçaz ilçelerinden oluşmaktadır. Yıldız Dağları'nın muhteşem doğası ile sarmalanan Trakya'nın bu güzel kenti ziyaretçilerini misafirperverlikle ağırlar. İstanbuldan yaklaşık 213 km'lik bir mesafede olan Kırklareli'ne 3 saatlik bir yolculukla ulaşılabilir. Eski ismi Kırk Kilise olan şehir, 1363'te Osmanlı topraklarına katılmadan önce pek çok kez el değiştirmiştir.
Kırklareli tren garı, şehir merkezindeki en eski yapılardandır. Geçmişin tanığı olan gar, eski günlerdeki kadar hareketli olmasa da kent tarihi hakkında bize çok şey anlatır. Kırklareli Müzesi de arkeolojik ve etnografik eserlerin sergilendiği kültürel merkezlerden biridir. Kırklareli'nin fethi sırasında bugün kırklar tepesi denen yerde Kırk akıncı şehir düşer. Bu şehitlerin anısına 1960 yılında Kırk Şehitler Anıtı yaptırılmıştır. Anıtın yanında aynı adı taşıyan okul ve cami bulunmaktadır. Kırk Şehirler Anıtı gibi Karagöz Anıtı'da sıkça ziyaret edilen şehrin simgesel yapıları arasındadır. Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde anlattığı üzere Karagöz, Kırklareli'nin Demirköy ilçesinde yaşayan bir demircinin oğludur. Kültürümüzde yer eden Karagöz'ün de anıtı burada yer alır.
Kırklareli'nin yüksek tepeleri ise şehir savunmasında önemli kaleler vardır. Bu kalelerden en önemlisi Roma döneminden kalan Vize Kalesi'dir. Diğer önemli kale ise Pınarhisar Kalesi'dir. Bu kale Osmanlı döneminde onarım geçirmiştir.
Babaeski'nin Lüleburgaz çıkışındaki Babaeski Küprüsü şehrin simgesel yapıları arasında yer alır. Anadolu'dan Balkanlara giden askeri ve ticari yollar üzerinde bulunmaktadır. Nehir taştığı zaman, 6 kemerli köprü zarar görmemesi için taşkın gözü ve nöbet hücreleri ile desteklenmiştir. Bu yönü ile köprü, devrin muhteşem sanat eserleri arasındadır.
Kırklareli’ne karayolu, demiryolu ve havayoluyla ulaşım mümkündür. Karayolu’nu tercih edenler için İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir veAntalya gibi büyük şehirlerden neredeyse her gün otobüs seferi vardır. Otogardan sonra tüm ilçelerine giden minibüsleri bulmak mümkündür. Kırklareli’ne demiryoluyla ulaşım, İstanbul-Edirne demiryolu hattıyla yapılır. Her ne kadar Kırklareli sınırları içerisinde bir havaalanı bulunmasa da, Ankara ya da Antalya’dan gelecek kişiler, 110 kilometre uzaklıktaki Çorlu Havaalanı’na uçuş yaparak şehre ulaşabilir. Çünkü havaalanından Kırklareli şehir merkezine düzenli ve ücretsiz otobüs servisleri bulunuyor.
Kıyıköy Mağarası
Kıyıköy Mağarası, Kırklareli’nin Vize ilçesine bağlı Kıyıköy kasabasının 2 km güneyinde bulunuyor. Yöre halkı tarafından Büyük Kurudere olarak bilinen akarsu yatağının yamacında yer alan Kıyıköy Mağarası, görülmeye değer bir doğal oluşum olarak dikkat çekiyor.
Kireçtaşı içinde gelişen fosil-yarı aktif olan Kıyıköy Mağarası, vadi tabanının 25 metre yüksekliğinde ve yamaçta yer alması sebebiyle ulaşımı biraz zor. Mağaranın içerisinde ise kırmızı ve kahverengi mağara kelebekleri ile yarasalar yaşıyor.
Mağaranın büyük bir bölümü kuru. Ancak yağışlarla sızıntı oluşturan cılız suların oluşturduğu küçük gölcüklere rastlayabilmek mümkün.
Eğer yolunuz Kıyıköy’e düşerse, Kıyıköy Mağarası’nı da gezi listenize eklemeyi lütfen ihmal etmeyin. Şimdiden iyi tatiller dileriz.
Selvez Koyu
Kırklareli’nin Vize ilçesine bağlı Kıyıköy kasabasına 4 km mesafede bulunuyor Selvez Koyu. Selvez Koyu, Kıyıköy’de bulunan koyların en sakini ve genelde aileler tarafından tercih ediliyor.
Limanın hemen ilerisinde yer alan Kıyıköy, yaz aylarında denize girmek için gelen ailelerin akınına uğruyor. Ayrıca Selvez Koyu, kamp ve karavan tutkunlarının da tercih ettiği noktalardan biri.
Ancak küçük bir uyarı yapmamızda fayda var, Selvez Koyu’na giden yol biraz kötü, bu nedenle araçla gitmeniz biraz zor olabilir. Ayrıca aracınızı park edecek bir alan olmadığından ötürü de, araçla gitmenizi önermiyoruz.
Eğer yolunuz Kıyıköy’e düşerse, Selvez Koyu’nu da gezi listenize eklemeyi lütfen ihmal etmeyin. Şimdiden iyi tatiller dileriz.
Kıyıköy Camii
Kıyıköy Camii, Kırklareli’nin Vize ilçesine bağlı Kıyıköy kasabasının tam merkezinde bulunuyor.
Geç Osmanlı dönemi eserlerinden biri olan Kıyıköy Camii, hala faal durumda. Kıyıköy Camii’yi en ilginç kılan özelliği ise yapının kilise olarak inşa edilip, sonradan camii haline dönüştürülmesi.
Eğer yolunuz Kıyıköy’e düşerse, Kıyıköy Camii’de ziyaret etmeyi lütfen ihmal etmeyin. Şimdiden iyi tatiller dileriz.
Kıyıköy Kalesi
Kıyıköy kasabasını önemli oranda kuşatan, Bizans dönemine ait olan Kıyıköy Kalesi, 6. yüzyılda Jüstinyen devrinde yapılmış. Üzerindeki harçtan da anlaşıldığı kadarıyla, kalenin 9. ve 10. yüzyıllarda tamir edildiği düşünülüyor.
Kıyıköy Kalesi, güneyde Kazandere, kuzeyde ise Pabuçdere arasında, denize doğru uzanan bir yamaç üzerinde kurulmuş.
Bugün ikinci burcunun mevcut olmadığı Kıyıköy Kalesi’nin 6 metreye kadar yükselen surları bulunuyor. Bu surların güneyinde ise gizli bir kapı mevcut ve kaleden bu yapıya 180 basamak ile iniliyor. Bugüne kadar kalenin en iyi korunan kısmı ise hiç şüphesiz saray kapısı.
Eğer yolunuz Kıyıköy’e düşerse, tarihin derinliklerine inen Kıyıköy Kalesi’ni de ziyaret etmeyi lütfen ihmal etmeyin. Şimdiden iyi tatiller dileriz.
Pabuçdere
İstanbul’un kuzeybatısında, Istrancaların en yüksek noktası olan Mahya Tepesi’nin güney yamaçlarında doğan Pabuçdere, Kıyıköy’ün en can alıcı noktalarından biri olarak dikkat çekiyor. Kıyıköy’ün kuzeyinden Karadeniz’e dökülen Pabuçdere’nin, Kıyıköy kasabısının hemen yanında, denizle kavuştuğu yerde bir plajı da bulunuyor.
Yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisiyle karşılaşan Pabuçdere’de motorla ya da kayıkla gezinti yapılabiliyor. Ayrıca derede sazan ve kefal balıkları da avlanabiliyor. Pabuçdere’nin suyu oldukça soğuk ancak bir o kadar da temiz.
Pabuçdere ile deniz arasında dar, uzun ve temiz bir kumsal bulunuyor. Bu bölge özellikle kamp ve karavan tutkunlarının vazgeçilmez adreslerinden biri.
Eğer yolunuz Kıyıköy’e düşerse, Pabuçdere’de bir sandal sefası yapmadan gezinizi sonlandırmamanızı tavsiye ediyoruz. Şimdiden iyi tatiller dileriz.
Panayır İskelesi Koyu
Panayır İskelesi Koyu Kışlacık Köyü’nde, ilçe merkezine 47 km mesafede bulunuyor. Diğer koylara nazaran daha iyi korunduğu belli olan Panayır İskelesi Koyu’nun, 20 metre genişliğinde ve yaklaşık 200 metre uzunluğunda bir kumsalı var. Koyun geri kalan kısmı ise yemyeşil bir ormanla kaplı.
Gözlerden uzak olması burayı kamp ve karavan turizmi için oldukça elverişli bir hale getirmiş. Kamping alanı dışında kısıtlı ve çok özenli olmayan sezonluk tesisler de bulabilmek mümkün Panayır İskelesi Koyu’nda
Poliçe Koyu’ndan sonra İğneada yönüne doğru devam ettiğinizde, eşsiz güzelliği ile karşılar sizi Panayır İskelesi Koyu. Kamp ve karavan tutkunlarının, ayrıca motor guruplarının sıklıkla uğradığı adreslerden biridir. Oldukça berrak ve temiz bir denize sahip olan Panayır İskelesi Koyu’nda, yer yer denize kaymış kıyı oluşumları görülebiliyor. Panayır İskelesi Koyu, kalkan balığı avcılarının da uğrak noktalarından biri.
Kıyıköy’e yürüme mesafesinde bulunan Panayır İskelesi Koyu, keşfedilmemişliğin verdiği güzellikle, Karadeniz’in uçsuz bucaksız ve hırçın dalgalarının manzarası ile büyülüyor insanı.
Eğer yolunuz Kıyıköy’e ya da İğneada’ya düşerse, Panayır İskelesi Koyu’nu da gezi listenize eklemeyi lütfen ihmal etmeyin. Şimdiden iyi tatiller dileriz.
Poliçe Koyu
Poliçe Koyu, Kırklareli’nin Vize ilçesine bağlı Kışlacık Köyü sınırları içerisinde yer alıyor. Tam olarak Kıyıköy’ün kuzeyinde ve Kıyıköy Panayır İskelesi arasında bulunan Poliçe Koyu, görenlere adeta görsel bir şölen yaşatıyor.
Oldukça şirin bir görünüme sahip olan Poliçe Koyu, falezli yapısı arasında yer alan kumsalı ile dikkat çekiyor. Arkasında kendisini kuşatan bir orman bulunan Poliçe Koyu, bu özelliği nedeniyle kamp ve karavan tutkunlarının vazgeçilmez adreslerinden biri.
Poliçe Koyu, Kıyıköy’e yürüme mesafesinde bulunuyor. Orman içinden geçen yolları takip ederek Poliçe Koyu’na ulaşabilirsiniz.
Eğer yolunuz Kıyıköy’e düşerse, Poliçe Koyu’nu da gezi listenize eklemeyi lütfen ihmal etmeyin. Şimdiden iyi tatiller dileriz.
Kanlıgeçit Höyüğü
Kırklareli il merkezinin güneyinde kalan Kanlı geçit Höyüğü, şehrin eski yerleşim alanları hakkında bilgi veren noktalardan biridir.
Kanlıgeçit Höyüğü, şehrin bir diğer tarihi alanı olan Aşağı Pınar Höyüğü’nün 300 metre uzaklığındadır. Höyük kuzey, doğu ve güney olmak üzere üçe bölünmektedir. Bölge Aşağı Pınar Höyüğü’nü tespit eden Prof. Dr. Mehmet Özdoğan tarafından tespit edilmiştir.
Höyükteki ilk arkeolojik kazı çalışmaları ise 1994 yılında başlamıştır ve birçok kalıntı ortaya çıkarılmıştır. Aşağı Pınar Höyüğü’nün ardından Kanlıgeçit Höyüğü’ne de uğrayarak gününüzü dolu dolu bir geziyle tamamlayabilirsiniz.
Aşağı Pınar Höyüğü
Çok eski bir tarihe sahip olan Aşağı Pınar Höyüğü,Kırklareli il merkezine sadece 3 kilometrelik bir mesafede yer alır. Höyük, ilk olarak 1980 yılında fark edilmiştir. O dönemde Salhana adıyla kayıtlara geçilmiştir.
Aşağı Pınar Höyüğü, 1993 yılında ise yeni kazı çalışmalarına başlanmıştır. Yapılan araştırma ve kazı çalışmaları sonucunda yeni kalıntılar gün yüzüne çıkarılmış ve bölgenin Neolitik çağda yerleşim alanı olarak kullanıldığı bilgisine ulaşılmıştır. Bölgenin tarihiyle alakalı zengin kalıntılara sahip olan Aşağı Pınar Höyüğü, 3.000 metrekarelik bir alanı kapsamaktadır. Kırklareli’nin en geniş arkeolojik kazı çalışma alanı olan Aşağı Pınar Höyüğü gezi listenizde mutlaka yerini almalı.
Beğendik Köyü
Ülkemizin en batı kısmında farklı bir dünya, hiç kirletilmemiş bir deniz ve muhteşem bir doğanın olduğunu söylesek, biliyorum deyip yanlış tahminlerde bulunanlar çok olacaktır.
Sizlere bu sayfamızda Trakya bölgesinin eşi benzeri bulunmayan bir noktasıdan bahsedeceğiz; Beğendik Köyü’nden. Kırklareli’nin Demirköy ilçesinde bulunan Beğendik Köyü, hiç alışık olmadığınız bir tatil yaşatacak sizlere.
Bulgaristan sınırında bulunan köy, insanı büyüleyecek kadar temiz bir denize sahip. Denizin çok kalabalık olmaması, sizleri çok şaşırtacak. Günümüze bozulmadan, kirletilmeden kalmasını, denizin çok fazla bilindik bir yer olmadığının göstergesi. Beğendik Köyü’nde öyle uzun tatiller yapamazsınız. Çünkü köyde ve deniz kenarında konaklama tesisi bulunmamaktadır. Fakat bir hafta sonu aracınızla gidip, bir gün kalabilirsiniz. O bir günde inanın ruhunuz baştan aşağı yenilenecek.
Kıyıköy Kastro Sahili
Sit alanı olarak kabul edildiği için çevresinde bir konaklama tesisi bulunmayan Kıyıköy Kastro, Kırklareli’nde bulunmaktadır. Ulaşımı kolaydır fakat Kastro’ya yaklaştığınızda yolun biraz bozuk olması sizleri zorlayabilir.
Çerkezköy’ü ve Saray’ı geçtikten sonra Kıyıköy ile Kastro tabelalarını takip edip 30 kilometre sonra istediğiniz bu doğa harikasına kavuşacaksınız. Tertemiz bir kumsala sahip olan Kastro sahilinde bir konaklama tesisi olmasa da bölgede kolaylıkla çadır kurup kamp yapabilirsiniz. Kıyıköy Kastro sahilinde alışveriş yapacağınız bir tesis bulunuyor. Bir tarafta deniz, bir tarafta nehir ve diğer tarafta alabildiğine orman… Tam bir doğa harikası olan Kıyıköy Kastro sahilinde unutamayacağınız zamanlar geçirmek için bir hafta sonunuzu bu bölgeye gelerek değerlendirebilirsiniz. Kıyıköy Kastro sahili bozulmamış doğasıyla ve kamp kurma imkanlarıyla dostlarınızla geçireceğiniz eğlenceli vakitlerinize dahil olmaya hazır.
Pınarhisar Kalesi
İğneada Longozu’yla, Balkaya Köyü’yle, Dupnisa Mağarası’yla yıl içerisinde birçok turistin ziyaret ettiği yerlerden biridir Kırklareli. Benzersiz havasında ağırlar misafirlerini. Bazen yeşilliklerin arasında, bazen de tarihini gözler önüne seren kalıntılarında.
Kırklareli’nde bulunan Pınarhisar Kalesi de günümüze kadar gelebilmiş kalıntıları arasında. Pınarhisar ilçesinde bulunan kalenin bir kitabesi yoktur. Sadece yapının üslubundan Bizans döneminde yapıldığı ve karakol niteliği taşıdığı anlaşılmaktadır. Sağlam bir şekilde günümüze gelmeyi başarmış olan Pınarhisar Kalesi, iyi bir işçiliğe sahiptir. Kırklareli’nin gezilecek yerleri arasındaki bu tarihi değeri gezinize ekleyebilirsiniz. Bizans döneminden bu güne kadar koruduğu sağlamlığı görünce siz de çok şaşıracaksınız.
Vize Kalesi
Kırklareli’nin Vize ilçesinde bulunan ve aynı ismi Taşıyan Vize Kalesi, ilçenin en yüksek tepesinde bulunmaktadır.
Kalıntıların çoğu günümüze kadar gelmiştir ve bölgenin gezilecek yerleri arasındadır. Kale ikiye ayrılır. İç kale ve dış kale… Yapımında kesme taşlar kullanılmıştır ve taşlar sağlam bir harçla örülmüştür. Günümüze kadar gelmiş olan surlar ve kale Roma dönemi ile tarihlendirilmektedir. Vize Kalesi’nde yapılan araştırmalarda; bir dönem sur onarımının olduğu sırada yazılan bir kitabe bulunmuştur. Kitabede “’Aulus Pores oğlu Firmus ile Kenthes oğlu Rytes oğluAulus Kenthes ve Hyakinthus oğlu Rabdus idaresi altında kale burçları inşa edilmiştir.”’ yazısı bulunmaktadır. Bu kitabe şu anda Edirne Müzesi’nde sergilenmektedir. Vize Kalesi’ni Kırklareli gezinize dahil edebilirsiniz. Kırklareli’nde bulunan İğneada Longozu’nu ve Dupnisa Mağarası’nı da listenize ekleyip huzurlu ve bol keyifli bir gezi gerçekleştirebilirsiniz.
Balkaya Köyü
Kırklareli-Vize’ye bağlı olan Balkaya Köyü, doğaseverlerin yeni tutkularından biridir. Balkaya Köyü’ne ulaşım oldukça kolaydır. Vize otobüs garajı yanından kalkan minibüslerle ulaşabilirsiniz.
Tam bir doğa tutkunuysanız Balkaya Köyü’nü ziyaret edip pek bilinmeyen bu noktayı keşfe çıkabilirsiniz. Burada ailelerin konaklaması için bir otel bulunuyor; fakat kamp kurup konaklama imkanınız da bulunmaktadır. Çevresini keşfe çıktığınızda bölgenin tarihi kalıntıları ve burada bulunan bir mağara sizleri karşılıyor olacak. Kırklareli’nin doğal güzelliklerine şahit olacağınız bu gezinize Pınarhisar Kalesi’ni, İğneada Longozu’nu, Dupnisa Mağarası’nı veZindan Baba Türbesi’ni de ekleyip keyifli bir şekilde Kırklareli’yi daha yakından tanıyabilirsiniz.
İğneada Limanköy
Kırklareli-İğneada’ya bağlı olan Limanköy, yazın başka kışın bambaşka güzellikleriyle her yıl tatil için tercih edilebilecek yerlerden biridir.
İğneada Limanköy’ün kuruluşu 150 yıl öncesine dayanmaktadır ve nasıl kurulduğuna dair güzel bir hikayeye de sahiptir.
150 yıl önce Romanya’dan göç eden bir topluluk buraya geldiklerinde bir fenerin yönetimini yürüten bir adama karşılaşırlar. Adam bu bölgede yalnız kaldığı için göçmenleri buraya yerleşmeleri konusunda ikna eder. Göçmenler burada yaşamaya karar verince Limanköy kurulmuş olur.
İğneada Limanköy şuan da 500 nüfusa sahiptir. Aynı zamanda dünyada çok az bulunan longoz tipi ormanların biri de İğneada Longozu’dur ve Limanköy’e oldukça yakındır. Doğanın en güzel yüzlerinin arasında özellikle doğayla iç içe bir tatil size fazlasıyla iyi gelecek. Yeşillikler arasındaki İğneada Limanköy’de geçirdiğiniz her vakit yılınızın yorgunluğunu alıp sizi stresten arındıracak.
İğneada Longozu
Tabiatın bir armağanı olan İğneada Longozu, Kırklareli’nin Kıyıköy mevkiinde bulunmaktadır.
Dünyada sadece 3 örneği bulunan Longoz tipi ormanlık; kış aylarında sular ormanlık alanı kaplamaktadır. Organik bakımdan oldukça zengindir toprakları. Su kuşları, leylekler sonbahar aylarında geçiş alanı olarak kullanırlar İğneada Longozu’nu. Burada konaklamaya devam eden 184 kuş türü ayrı bir güzellik kadar atmosferine.
Yeşillikler içinde sadece bir gün geçirseniz bile ruhunuz yenilenecektir. Dünyada yok denecek kadar az sayıda bulunan İğneada Longozu doğanın gösterdiği en güzel yüzü ile yeşilin tüm tonlarına doyuruyor gelenleri. Bir gün şehir hayatının kalabalığından ve trafiğinden kaçmak isterseniz İğneada Longozu sizi en iyi şekilde ve huzur içinde ağırlayacaktır. Daha sonrasında gezinize Pınarhisar Kalesi’ni, Vize Kalesi’ni, Balkaya Köyü’nü ve Dupnisa Mağarası’nı ziyaret ederek devam edebilirsiniz.
Dupnisa Mağarası
Gezilecek görülecek yerler arasında olan Dupnisa Mağarası, Kırklareli’nde bulunmaktadır ve tarihi geçmişi 180 milyon yıl öncesine dayanmaktadır.
İki kat ve üç mağaradan oluşan Dupnisa Mağarası’nın toplam uzunluğu 2720 metredir Kuru Mağarası, Kız Mağarası ve Sulu Mağarası oluşturduğu mağaralardandır.
İçinde bir yer altı nehri akmaktadır ve gezenleri fazlasıyla etkileyen bir özelliğidir bu nehir. Kim bilir hangi önemli olaylara şahit oldu. 180 milyon yıllık geçmişinde merak edilen çok bilgi var mağara hakkında. Sessizliğini koruyarak yüzyıllara karşı ayakta duran ve oldukça yaşlı olan Dupnisa Mağarası’nın ziyaretçisi oldukça fazladır. Köklü geçmişiyle ve sarkıt, dikitleriyle görülmeye değer bir yer olan bu mağarayı günü birlik bir geziyle ziyaret edebilirsiniz. Ardından Pınarhisar Kalesi’ni, Vize Kalesi’ni,Balkaya Köyü’nü ve İğneada Longozu’nu da mutlaka keşfedin.
Zindan Baba Türbesi
Hükümet binasının yanında yer alan türbe tuğla ve küfeki taşından yapılmıştır. Daha önce üzerinde tahtadan bir saat kulesi bulunmasına rağmen kule daha sonra yıkılmıştır.
Kaynak: http://www.gezilebilecekyerler.com/kirklarelide-gezilecek-yerler/
Papara
Rumeli’den kopup gelen, iyi ki de gelen tariflerden papara. Bayat ekmeğin en lezzetli hali ortaya çıkıyor sayesinde. Temel olarak, bayat ekmeğin tereyağ ve su karışımı ile buluşup yumuşamasından oluşuyor. Tabii zaman içinde kendini geliştiren yemek, et suyuyla da yapılabiliyor. İsteye göre içine Kırklareli’de ekşimik denen lor peyniri, et ya da tavuk parçaları koyuluyor.
Labadayı keşfedin: Kırklareli usulü borani
Labadayı henüz duymadıysanız ya da denemediyseniz denemenin tam zamanı şimdi. Kırklareli’de bolca yetişen bitkilerden olan labada, tıpkı bugüne kadar yediğiniz ıspanak ve patates borani gibi yoğurtla bir araya gelince pek bir şahane oluyor çünkü. Bize de Kırklareli’de yaşamak nasıl da güzeldir demek düşüyor.
Hazır keşfetmişken: Labada sarması
E dedik, Kırklareli labadanın değerini en çok bilen yerlerden. Haliyle ondan nefis sarmalar yapmayı da ihmal etmemişler. Hem pirinç hem de bulgurun bir araya geldiği enfes iç harcıyla buluşan labadalar da lezzetlerini son damlasına kadar kullanıp ortaya şaheser olarak çıkmışlar. kısacası, damaklara şenlik, mideye afiyet olur.
Bağımlılık yapar, vazgeçemezsin: Manca
Meze ya da salata olarak değerlendirebileceğiniz manca, sadece Kırklareli’de değil tüm Trakya’da afiyetle yenen lezzetler arasında aslında. Kendisi, patlıcan ve etli kırmızı biberin közlenip minik minik doğranması, ardından içine kabukları soyulmuş ve yine küçük küçük doğranmış domates, yeşil biber, sarımsak gibi lezzetlerin dahil olmasıyla oluşur. Bağımlılık yapma ihtimali oldukça yüksektir.
Tabii ki nefis bir köfte söz konusu olacaktı: Kırklareli köftesi
Ülkemizin dört bir yanında, neredeyse her şehrin kendine özgü bir köftesi olur da Kırklareli’nin dillere destan mutfağının özel bir köftesi olmaz mı? Elbette var. yapımı biraz uzun süren ama verilen tüm emeğe değen bu mis gibi köfteyi de yerinde gidip denemek gerek tabii. Çünkü bu efsane köftenin sırrı, ustalarında saklı.
Bu kez turşu yanında değil: Tavuklu kalle
Kalle; lahana turşusu, turşunun suyu ve bulgur ya da pirinç kullanılarak hazırlanan bir yemek. Evet, yemeğin içinde turşu kullanmak bugüne dek hiç denememiş olana garip gelebilir ama tadını deneyince neredeyse sevmeyeni olmuyor bu yemeğin, hemen söyleyelim. Hele bir de tavuk dahil olduysa bu lezzete, tadına doyum olmaz.
Kapamalar Kırklareli’den sorulur: Kuzu kapama
Eğer bir yemeğin içinde kapama adı geçiyorsa bilin ki Kırklareli’de en güzeli yapılır o yemeğin. kuzu kapama da tam öyle işte. Misler gibi kuzu etleri ve pirinç buluşuyor. İşin içine soğan ve nane de girince yemek bir anda seviye atlıyor.
Ünü aldı başını gidiyor: Papaz yahnisi
Kırklareli’de ete doyuran bir diğer yemek de papaz yahnisi. Üstelik sadece Kırklareli’de değil Edirne başta olmak üzere pek çok yerde de sık sık yapılan yemekler arasında bu yahni. Dana etinin arpacık soğanla, bolca et suyu ve tabii ki tereyağı ile bir araya gelmesiyle oluşuyor. Soğan yahnisi olarak da biliniyor.
Besler, doyurur: Sütlü hamur çorbası
Kısaca süt çorbası da denen bu çorba, süt ve Trakya’da daha çok kesme olarak bilinen eriştelerin birlikteliğinden oluşuyor. Aralarındaki uyum, daha aldığınız ilk kaşıkta kendini gösteriyor. Malzemelerin besleyiciliği sayesinde bir kaseyle tıka basa doymak da pek mümkün oluyor.
Şehrin zenginliği: Kupriva
Şehrin köklü tarihi ve kültürel zenginlikleri sayesinde bugünlere dek gelen yemeklerden kupriva, ısırgan otuyla hazırlanıyor. Labada gibi ısırgan otu da Kırklareli’nde bolca yetişen otlardan sayılıyor. İşte bunlar en büyük zenginlik değil de ne?
Duyup duyabileceğiniz en ilginç turşu olabilir: Sütlü biber turşusu
Turşuyla bir arada düşünülmesi en zor olan şeylerden biri belki süt sizce. Ama bir kez denedikten sonra fikriniz tamamen değişecektir muhtemelen. Tıpkı diğer turşularda olduğu gibi kışlık olarak bol bol hazırlanan sütlü biber turşusu, çarliston biber, beyaz peynir ve sütün birlikteliğinden oluşuyor. Mutlaka denenmesi gereken tatlar arasında yerini alıyor.
Tatlı gibi tatlı: Pekmezli kaçamak
Göçmenler sayesinde kazanılan diğer bir lezzet de bu güzeller güzeli pekmezli kaçamak. Kendisi, mısır unuyla mutfakta ne harikalar yaratıldığının kanıtı gibi. Pekmezle de buluşunca nasıl bir mis oluyor, sormayın. Hem doyuruyor hem de en doğalından tatlı yeme isteğinizi karşılıyor. Daha da ne yapsındı zaten?
Kaynak: https://yemek.com/kirklareli-yemekleri/
Kırklareli tarih öncesinden beri yerleşim yeridir. Aslıbey yolunun doğusundaki Aşağıpınar, Eriklice köyleri arasındaki höyüklerden elde edilen buluntular Kırklareli’nin çok eski bir yerleşim yeri olduğunu kanıtlamaktadır. Son olarak 1981’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Tarih Öncesi Anabilim Salı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Özdoğan başkanlığında da yapılan araştırmalar sırasında saptanan Tilkiburnu Höyüğü, Kırklareli yerleşim tarihini son Kalkolitik döneme kadar göslermektedir. Kırklareli’nin 18 km güneyinde Ergene’nin kollarından Şeytandere’nin doğu kıyısındadır.
İnsanların Trakya’da ilk olarak, yaklaşık bir milyon yıl önce geldiği düşünülmekteki nümüzden on dört bin yıl öncesine kadar süregeldiği kabul edilen ve kültür tarihinin uzun dönemi olan bu süreç “Eski Taş Çağı” ya da “Avcılık ve Toplayıcılık Dönemi” olarak, adlandırılmaktadır.Bu dönem boyunca av ve yenebilir bitki yemiş toplayıcılığına dayalı bir beslenme düzeni ve göçebe bir yaşam biçimi hakim olmuş, kalıcı barınaklar yapılmamıştır. Oldukça uzun olan bu süreç içerisinde,dünya iklimi ile birlikle Trakya’nın ikliminde de önemli değşiklikler olmuş,bir biri ardına kuru soğuklardan yağışlı sıcağa kadar değişen iklim dönemleri on binlerce yıl bölgeye hakim olmuştur.
Dünya ikliminin günümüz koşullarına yakın bir duruma gelmesi ile birlikte, yaklaşık 8000 yıl önce Trakya’nın doğal çevre ortamı ve bitki örtüsü de bugünküne benzer özellikler kazanmış, insanlar değişen çevre koşullarına, gelişen teknolojileri ile uyum sağlamışlardır. Bu değişim Anadolu’da 10-12 bin yıl kadar önce başlamıştır. İnsanlar ilk kez buğday, arpa, mercimek gibi tahılları tarıma alıp koyun, keçi, sığır, domuz gibi hayvanları evcilleştirmek çiftçiliğe başlamış; ahşap, kerpiç ve laştan ilk kalıcı konutları yapmışlardır. Ancak bu gelişmelerin çok zengin doğal çevre olanaklarına sahip olan Trakya’da Anadolu’dan daha sonra, yaklaşık olarak günümüzden yedi bin yıl önce başladığı görülmektedir.
Traklar, önemli bir Doğu Avrupa ve Kuzeybatı Anadolu uygarlığı olarak, var oldukları uzun zaman süreci içinde önemli ve özgün bir kültürün temsilcisi olmuştur. Ancak yazınının önemli ölçüde kabul gördüğü bir klasik dünya anlayışından farklı olarak Keltler, İskitler ve Kimmenler gibi, Traklar’da da yazının kabul görmediği anlaşılmaktadır Fakat bu durum, bu kültür ve benzerlerinin kendi özgün algılama ve dünya görüşü içinde alındığında da farklı bir çağrışım yapmaktadır.
Bir türlü disiplin altına alınamadığı görülen Trak topluluklarının isyankâr tutumları, M.Ö. 499’da ion şehir devletleri ile Atina’nın çevresinde şekillenen Pers karşıtı oluşumlar ve Persler ile Yunan siteleri arasında vukuu bulan mücadeleler sırasında da sürmüştür.
Bizans İmparatoru I. Nikephoros (802-811) döneminde, Anadolu vilayetlerinde yaşayan çiftlik sahiplerine mülkleri sattırıldı. Sınır bölgelerini korumak amacıyla bu halkın bir bölümü Kırklareli yöresine yerleştirildi ve “Stratiotes” (asker-köylü) sıfatıyla, askerlik görevi yapmaları şart koşuldu. 850’lerde, imparator III. Mihail, Malatya yöresinde yaşayan ve Bizans’a karşı Müslüman Araplar’ın yanında savaşmakta olan Pavlikianlar’ı zorla Trakya topraklarına sürdü. Bulgar Kralı Simeon, 913 ve 924’te, Bizans başkentini iki kez kuşattı. Kırklareli toprakları iki kez istilaya uğradı. 1064’te, Güney Rusya ovalarında yaşayan Kumanlar’m baskısıyla Balkan Yanmadası’na inen Uzlar, Bulgar-Makedon topraklarını ve Trakya’yı dalga dalga istila ettilerse de büyük bir salgın hastalık, bu istilayı durdurdu. 1122’de, Bizans-Kuman işbirliği karşısında yenik düşen Peçenek Türkleri, Tuna Irmağı’nı güneye doğru aşarak, Makedonya ve Trakya’ya girdiler. Ancak imparator II. loannes’e yeni düşerek tutsak alınan pek çok Peçenek, Bizans topraklarına, bu arada Trakya’ya yerleştirildi.
Kırklareli’nin fethi ile alakalı bilgi veren ilk kaynaklar, 16 ve 17. yüzyılda yazılmış eserlerdir. Bu yüzden Kırklareli’nin fethi tarihini mevcut kaynaklara dayanarak kesin olarak söylemek mümkün değildir. Bununla beraber, Kırklareli fethinin, Edirne’nin fethinden sonra, 1. Murad zamanında ve bizzat Padişahın kumandası altında gerçekleştiği genellikle kabul edilmektedir. Bu fetih, muhtemelen 1367-1372 yılları arasında gerçekleşmiştir.
Osmanlılar tarafından bu şehre Kırk Kilise denilmekteydi. Bu ismin ne anlama geldiği konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Ancak bu görüşlerin kesin olarak hiç birinin genel kabul görmediğini belirtmek gerekir. Bununla beraber Kırk Azizler Kilisesi anlamında Saranta Eklesiai’den Kırk Kilise’ye çevrildiği şeklinde görüş, diğerlerine nazaran daha fazla benimsenmiştir. Kırkkilise ismi, Kırklareli milletvekili Fuat Umay tarafından yerilen bir teklif üzerine, 20 Aralık 1924 kabul edilen 537 Sayılı Kanun’la Kırklareli’ne çevrilmiştir.
Kırklareli, Türkler tarafından fethedildikten hemen sonra iskan edilmeye başlanmıştır. Özellikle, Moğolların Anadolu’ya girmesiyle, önlerinden kaçan Türkmenler ve Yörükler balı Anadolu’da nüfus yoğunluğu meydana getirmişti. Osmanlıların Rumeli’ye geçerek buralarda fütuhat yapmaları, Türkmenler ve Yörüklerin boş alanlara yerleşmek üzere Rumeli’ye geçirilmesi sonucu, bölge kısa zamanda şenlendirilmiştir.
Kırklareli, idari olarak Osmanlıların ilk dönemlerinde Vize Sancağı’na bağlı bir kaza merkezi iken, daha sonra Rumeli Eyaleti’nin bir sancağı haline getirilmiştir. 17. yüzyılın ilk yarısında Özi Eyaleti’nin kurulmasıyla Kırklareli bu eyaleti bağlanmıştı. 19. yüzyıla kadar sancak olarak kalan Kırklareli’nin 1292 (1875) yılında Edirne’ye bağlı bir kaza olduğu görülmektedir. 1304 yılında Sancak olarak idare olunmuştur. Cumhuriyet döneminde idari yapıda yapılan düzenlemelerle birlikte, sancak teşkilatı kaldırılmış ve Kırklareli vilayet olmuştur.
Kırklareli’ne bakıldığında, şehrin yukarıda açıklanan şekilde bir gelişme gösterdiğini söylemek mümkündür. Şehre ait nüfus verilerinin kaydedildiği 16. yüzyılın ilk yarısına ail tapu tahrir defterinde, şehirde 6 mahallenin mevcut olduğu görülmektedir. Romanya, Bulgaristan, Karadağ, Yunanistan ve Sırbistan’ın 1912 yılının Ekim ayında yaptıkları anlaşma sonrasında başlayan I. Balkan Savaşı sırasında, düşman işgaline uğrayan Kırklareli yöresi, belki de tarihinin en kötü günlerini yaşamıştır.
1. Dünya Savaşı’nın ardından, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile İtilaf Devletleri Kırklareli ve tüm Trakya’da denetim kurma hazırlıklarına başladı. 4 Kasım 1918’de bir Fransız Alayı Sirkeci’den Uzunköprü- Hadımköy hatlını tutarak, demiryolu çevresindeki Türk köylerine saldırmaya başladı ve Lüleburgaz’a da bir müfreze yerleştirdi. Mevcut işgalci tutum karşısında, 2 Kasım 1918’de Trakya Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi adıyla bir örgüt kuruldu. 22 Ocak 1919’da İstanbul’da yapılan toplantıyla, Trakya’nın kurtarılması için bir dizi karar alında ve buna göre Doğu Trakya (Edirne-Kırklareli-Tekirdağ)’da bulunan Yunan askerlerinin Bölgeden çıkarılması için gerekli teşebbüslerin her kademede başlatılması kararlaştırıldı. Kırklareli’ni temsilen bu toplantıya Şevket Dingiloğlu katıldı.
Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’nden bir süre sonra Trakya’nın silah zoruyla kurtarılması için kurulan “Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” Trakyalı vatanseverleri bir çatı altında topladı. 31 Mart 1920’de Lüleburgaz’da toplanan kongrede, işgalcilere karşı kesin tavır belirlemek ve alınan kararları uygulamak üzere bir yönetim heyeti kabul edilerek, durum Ankara’ya bildirildi. Çalışmalar üzerine 3 Nisan 1920’de Kongre’ye bir telgraf yollayan Mustafa Kemal, başarı diliyordu. 9-13 Mayıs 1920’de Edirne’de genişletilmiş “Trakya Kongresi” yapıldı. Burada işgale karşı mukavemet gösterilmesi ve Milli Kuvvetler Kumandanlığı’na Cafer Tayyar Paşa’nın getirilmesine karar alındı.
25 Mayıs 1920’de genel seferberlik ilan edildi. Kuruluş hareketlerinin yaygınlaşması üzerine, Yunanlılar 20 Temmuz 1920’de Tekirdağ’a asker çıkardılar ve hızla ilerleyerek 25 Temmuz’da Edirne’yi ele geçirdiler. Edirne işgalinden birkaç gün önce, Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti merkezi Kırklareli’ne taşınmıştı. 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Anlaşması ile Trakya Yunanlılar tarafından işgal edildi. Bu durum İstiklal Savaşı hazırlıklarını hareketlendirdi. İşgal sırasında bir süre yönetimi dağılan Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk cemiyeti yeniden toparlandı ve silahlanma hareketini hızlandırarak, Ankara Hükümetine bağlandı. Artık istiklal mücadelesi başlamıştı. Nitekim Nisan 1922’den itibaren, silahlı çetelerle vur kaç hareketleri düzenlenmeye başlandı. Bu arada bağımsız olarak hareket eden 3 direniş müfrezesi, Doğu Trakya içlerine doğru düşmana karşı baskınlar düzenliyordu. Eylül ayına kadar süren bu hareketlerle düşmana büyük kayıplar verdirildi. Nihayet 12 Ekim’de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli Ankara Hükümetine bırakılıyordu. Yunanlılar 15 Ekim’den itibaren işgal bölgelerini boşaltmaya başladılar. Varılan anlaşma gereği, Vize ve Saray İtalyan’lara, Lüleburgaz ve Kırklareli ise Fransız’lara, Ankara Hükümetine verilmek üzere teslim edildi.
Doğu Trakya’nın teslim alınması için İtilaf Yüksek Temsilcileri ile İstanbul’a gönderilen Refet Paşa arasında 23 Ekim 1922’de bir protokol imzalandı. Buna göre Doğu Trakya’nın boşaltılması il ve kasaba düzeyinde tarihleniyor ve tahliye koşulları karara bağlanıyordu. Edirne Valiliği’ne atanan Şakir (Kesebir) Bey Trakya’ya geçerek, teslimde yer aldı. Buna göre ilk olarak İtalyan denetim bölgelerinden başlayarak, Şakir Kesebir Doğu Trakya’yı bütünüyle teslim aldı. Önce Vize ve Demirköy’e (2 Kasım), akabinde Lüleburgaz (8 Kasım), Babaeski (9 Kasım) ve nihayet Kırklareli’ne 10 Kasım 1922’de Türk Bayrağı çekildi.
Kaynak: http://www.kirklarelitso.org.tr/kirklarelinin-tarihcesi/
• Babaeski
• Demirköy
• Kofçaz
• Lüleburgaz
• Merkez
• Pehlivanköy
• Pınarhisar
• Vize
Kırklareli’nin ekonomisi tarıma dayanır. Orman varlığı zengin, dağları ormanlarla kaplı olup, geniş Ergene Ovası ise çok bereketlidir. Sanâyi ise hızla gelişmektedir.
Tarım: Faal nüfusun % 70’i tarım, hayvancılık, balıkçılık, ormancılık ve avcılıkla uğraşır. Başlıca tarım ürünleri buğday, yulaf, mısır, fasulye, şekerpancarı, ayçiçeği ve kozadır.
Sebze ve meyvecilik ileridir. Lahana, pırasa, taze fasulye, soğan, sarmısak, biber ve domates yetiştirilen başlıca sebze ürünleridir. Yetişen meyveler erik, elma, armut, şeftali ve kirazdır. Tarımda sulama, gübreleme, ilâçlama ve modern tarım araçlarını kullanma yaygındır. Kirazı ve çavdarı meşhurdur. Ayçiçeği bol yetişir.
Hayvancılık: Bu ilde hayvancılık ikinci derecede bir geçim vâsıtasıdır. Sâdece Vize ve Pınarhisar’a bağlı 10 civârında orman ve dağ köyünün birinci derecede geçimi hayvancılıktır. Sığır, koyun, kılkeçisi beslenir. Arıcılık gelişmektedir.
Ormancılık: Kırklareli orman varlığı bakımından oldukça zengindir. 300 bin hektara yakın orman ve 85 bin hektara yakın fundalık alanı vardır. Ormanların çoğunluğu merkez ilçe, Vize ve Demirköy sınırları içindedir. Karadeniz’e paralel olarak uzanan Istranca Dağlarının üzeri ormanlarla kaplıdır. Her sene 500 bin ster yakacak odunu ile 350 bin m3 sanâyi odunu istihsal edilir.
Mâdenleri: Kırklareli yeraltı kaynakları (mâdenler) bakımından da oldukça zengindir. Zengin tabiî gaz, yakın gelecekte bu bölgenin bir sanâyi merkezi hâline gelmesine sebep olacaktır. Hâlen Pınarhisar Çimento Fabrikasının enerji ihtiyacı tabiî gazla karşılanmaktadır. Türkiye’nin tabiî gazla çalışan ilk enerji santralı bu bölgede kurulmaktadır. Bu bölgede çıkan kalker ve dolamit, Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları tarafından değerlendirilmektedir. Merkez ilçede mermer ve kuvars mâdeni ile Vize ilçesinde düşük kalorili linyit yatakları vardır.
Lüleburgaz’ın Hamidabad ve Babaeski’nin Kumrular köyünde üç bin metre derinlikte tabiî gaz bulunmuştur. Osmancık-1 kuyusundan petrol çıkarılmıştır. Kırklareli-Babaeski-Lüleburgaz ve Pınarhisar dörtgeni içinde 10 bin hektarlık sahada petrol ve tabiî gaz sondajları yapılmaktadır.
Enerji: Türkiye’de ilk defa tabiî gazdan yılda 3 milyar 600 milyon kilowat-saat elektrik enerjisi üretecek olanLüleburgaz Tatarköy’deki Trakya Tabiî Gaz Santralının temeli atılmış olup, en kısa zamanda devreye girecektir. Bu bölge tabiî gaz bakımından oldukça zengindir. Halen 30 kuyu faaliyet hâlindedir. Tabiî gaz tesislerinin bulunduğu Hamidabad bölgesinde görünürde 13, muhtemel olarak 80 milyar m3 tabiî gaz bulunduğu tespit edilmiştir. Mevcut olan rezerv santralın 20 senelik ihtiyacını karşılayacak durumdadır. 1 m3 gazdan 5 kilowatsaat elektrik enerjisi üretilmektedir.
Trakya ve Kırklareli Cam Sanâyiine günde 100 bin m3 tabiî gaz verilerek bu fabrikanın enerjisi tabiî gazla temin edilmektedir.
Tabiî gaz kömürden daha temiz bir enerji vâsıtasıdır. Kurulan santral senede 750 milyon m3 tabiî gaz harcayacaktır. Bu santral senede Keban Barajının yarısı kadar elektrik üretecektir. Trakya ve Marmara bölgesinin elektrik ihtiyâcını karşılayacaktır.
Sanâyi: Faal nüfûsun % 5’i sanâyi ile uğraşır, fakat sanâyi geliri tarım gelirinin yarısını geçer. Başlıca sanâyi kuruluşları: 1926’da üretime geçen Alpullu Şeker Fabrikası Türkiye’nin ilk şeker fabrikasıdır. 1958’de kurulan Pınarhisar Çimento Fabrikası, Babaeski ve Lüleburgaz’da yağ ve un fabrikaları, Pınarhisar Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş.nin kuruluşları, Babaeski Nafis Yürekli Kanalet Fabrikası, Lüleburgaz Aktaş Toprak Sanâyii, Lüleburgaz Trakya Döküm Sanâyii, otomatik sigorta üreten Tetsan A.Ş., Çivi Fabrikası, ölçü âletleri yapan Ölçüsan A.Ş., kereste ve mobilya fabrikaları ile teneke kutu îmâl eden üç fabrika.
Ulaşım: Kırklareli’ne ulaşım kara, demir ve deniz yolu ile yapılır. Milletlerarası E-5 karayolunun 50 km’lik bir kısmı Kırklareli il sınırları içinden geçer. Bu yola paralel olarak uzanan Kırklareli-Pınarhisar-Vize-Saray yolu ile Lüleburgaz-Pınarhisar-Demirköy-İğneada yolu kesişir. Böylece Karadeniz kıyısı ile irtibat sağlanır. İlde kaliteli 500 kilometreye yakın yol vardır. Avrupa’dan gelen demiryolu Edirne’yi geçtikten sonra Pehlivanköy’de Kırklareli il sınırlarına girer. Alpullu-Türkgeldi. Büyükkarıştıran’dan sonra Tekirdağ ve İstanbul’a ulaşır. Bu hattan ayrılan bir kol Babaeski ve Kırklareli’ye bağlanır. Hergün İstanbul-Kırklareli arasında tren seferleri vardır. İlin Karadeniz’de 50 km’lik kıyısı olmasına rağmen, önemli limanı yoktur. İğneada’da liman ve Kıyıköy’de iskele vardır.
Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/kirklareli/ekonomi.html
YÖRESEL EL SANATLARI
Yöresel El Sanatları
Yöremizde 20. y.y. ortalarına kadar dokumacılık, arabacılık (taliga yapımcılığı), ağaç işçiliği, boyamacılık, çömlekçilik, traktörlerin henüz ortaya çıkmadığı öküzlerin ve atların ziraatte kullanıldığı dönemlerde boyunduruk, zelve yapımcılığı, saraçlık, nalbantlık, çarık yapımcılığı, takunya yapımcılığı oldukça yaygındı. Bu gün bunların hemen hepsi kaybolmuş, İlde 1 adet çömlekçi atölyesi, Pınarhisar İlçesine bağlı Poyralı Köyünde yöresel dokuma yapımı, el süpürgesi yapım atölyesi dışında eski el sanatları önemini kaybetmiş ve kaybolmuştur.
Yöremizde; İl, ilçe ve köyler de dahil olmak üzere bütün yerleşim yerlerinde kızlarımız tarafından çeyizleri için 5 şişle yapak çorap ve çetik, tığ ile çember ve tülbent kenarına işlenen iğne, mekik oyası, karyola takımı, televizyon örtüsü, buzdolabı örtüsü, sehpa örtüsü, vitrin örtüsü, masa örtüsü, yün paspas, yün mutfak peçeteleri, yün mutfak örtüleri yapılmaktadır. Ayrıca çeyizlerine koymak için genç kızlarımız tarafından damat için yün ya da koyun yapağından eldiven, şal, süeter, kazak, hırka, çorap, takke gibi giyecekler yapılır. Bu el sanatı ürünlerinden bazılarını fakir ve yaşlı kadınlar da yapıp para ile sattıkları olur.
Yöremizde 20.y.y.ortalarına kadar hemen hemen her köyde dokuma tezgâhları bulunmakta ve herkes kendi ihtiyacı olan peşkir, önlük, çarpana dokumaları, bez dokuma, pala denilen yer yaygıları, kilim, seccade (namazlah), felemen kumaşı dokumakta iken her şeyin modernleşip makineleşmesi ile birlikte bugün bu tezgâhlar ortadan kalkmıştır. Köylere gidip de hayvan ağırına, ambara ve tuvaletlere bakılınca bu tezgâhların bazı parçalarının bu binaların yapımında bir ağaç göreviyle kullanıldığını görmekteyiz. Her şeyin makineleşip modernleşmesine karşılık bugün ilimizde Babaeski İlçesi Alpullu Kasabasında, Pınarhisar İlçesi Poyralı Köyünde yöresel dokumalar yapılmaktadır. Ayrıca 2000 yılına kadar Kofçaz İlçesi’nin Devletliağaç, Malkoçlar, Tatlıpınar köylerinde, Demirköy İlçesi’nin Armutveren, İncesırt köylerinde çul, çultar, çimdik denen dokumalar az da olsa yapılmakta iken bugün (2014 yılı) bu dokumaların yapımı da bitmiştir. Çimdik ve çultar yere serilip üzerinde oturmak amacıyla, çul ise hayvanlarının üstüne örtmek amacıyla dokunmakta ve kullanılmaktadır.
Özellikle İlimiz Kofçaz İlçesi’nin ve Demirköy İlçesi’nin köylerinde koyun yapağından, keçi kılından pantolon ve ceket ile adına “kebe” denilen çoban paltosu yapımında kullanılan şayak dokumalar oldukça yaygın olarak yapılmakta iken, fabrika ürünü kumaşların çıkmasıyla bu şayak üretimi de son bulmuştur. İlimizdeki bu şayak dokumaları, 20 Aralık 1930 tarihinde ilimize gelen Mustafa Kemal ATATÜRK çok beğenmiş ve bu dokumalar hakkında bilgi alarak yaygınlaşmasını istemiştir.
Yakın tarihe kadar (2000’li yılların başı) ilimizde, Merkez İlçe’ye bağlı Kavaklı Beldesi’nde, Demirköy İlçesi Armutveren Köyü’nde tüccarların siparişi üzerine genç kızlarımız el tezgâhlarında halı dokumakta iken bu gün bunlar da ortadan kalkmıştır. Parça başı yapılan bu dokumalardan köyün genç kızları kendi çeyizlikleri için az da olsa para kazanmaktaydılar.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca; ülkemiz genelinde kaybolmaya yüz tutan el sanatlarımızı yaşatmak, tanıtmak, tahribini ve yok olmasını önlemek, bu sanatları aslına uygun olarak öğretip eğitilmiş elemanlar ve ustalar yetiştirerek gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak amacıyla planlanan yaygın kültürel eğitim kursları kapsamında, 2007 yılında Kırklareli İli, Pınarhisar İlçesi Poyralı Köyünde “Poyralı Köyü Dokumaları” ismi altında bir kurs açılmıştır. Poyralı Köyünde eğitim-öğretime kapalı ilkokul binasında başlatılan bu kurs, 250 saat boyunca devam etmiş, dokumacılığı ninesinden öğrenen 1946 Poyralı Köyü doğumlu Resmiye GÖKERBÜYÜK öğreticiliğinde 21 bayan kursiyer yetiştirilmiştir. Bu kurs süresince heybe, yolluk, seccade, yastık başı gibi dokumaların dokunması öğretilmiş ve öğrenilmiştir. Kursta kullanılan tezgâhların bir kısmı kursiyerlerin evlerinde bulunan dede ve ninelerinden kalma ahşap tezgâhlar, 10 adedi de köyde faaliyette bulunan bir marangozun eski tezgâhları bire bir örnek alarak yaptığı tezgâhlardır.
Poyralı Köyü dokuma çalışmalarında kullanılan çözgüyü oluşturan pamuk ipliği ile atkı ve desenleri oluşturan iplik de Pınarhisar İlçe merkezinde bulunun bir yüncü esnafından para ile satın alınmıştır. Bu kursta yetişen kursiyerler Poyralı Köyü’ndeki evlerinde dokuma yapmaya devam etmekte, dokuduklarını meraklılarına satmaktadırlar.
Açılan bu kurs sonucunda dokumayı öğrenip de dokuma yapmaya başlayan kadınlara özenen Poyralı Köyünün diğer kadınları da, bizden bir kurs daha açılmasını talep etmeleri üzerine 2010 yılında bir kurs daha açılmıştır. Bu kursun da eğiticiliğini Resmiye GÖKERBÜYÜK yapmış, kursta toplam 15 kursiyer dokumayı öğrenmiştir.
Poyralı Köyü’nde dokuma işini yalnızca kadınlar ve genç kızlar evlerinde bulunan tezgâhlarda yaparlar. Günlük ev ve tarla işlerinden arta kalan zamanlarında kış aylarında evin bir köşesine, yazları ise bahçenin bir köşesine kurdukları tezgâhlarda hem boş zamanlarını değerlendirmek, hem de maddi bir kazanç elde etmek amacıyla dokuma yapılır.
Poyralı Köyü dokumalarında eriş denilen çözgü ipi siyahtır. Atkı ve desen iplerinde beyaz, kırmızı, sarı, yeşil, mavi, krem, mor, siyah ve ana renklerin açık ve koyu tonları kullanılmaktadır. Çözgüde siyah rengin tercih edilmesi, üzerine pek çok rengin uyumlu olarak kullanılabilecek olmasıdır. Dokumalar; mekikli dokumadır, kirkit kullanılmaz.
İlimiz, 1980’li yıllara kadar Edirne ile birlikte ülkemizin en büyük süpürge üreten illerinden biri iken, bu gün (2014 yılı) 10-15 adet süpürge imalathanesi kalmıştır. Bu imalathaneler de yaptığı süpürgeyi istenilen fiyattan ve ürettiklerinin tamamını satamadıkları için bu meslek de yok olmaya yüz tutmuştur.
1970’li yıllara kadar 30’a yakın çömlekçi atölyesi bulunun İlimizde 2014 yılı itibariyle 1 adet çömlek atölyesi kalmıştır. Bu atölyenin sahibi Hüseyin Çokan ustamız da,
-“Bu atölyeyi kapatacağım ama, benden başka çömlek üreten usta olmadığı için sağlığım elverdiği sürece yapmaya devam edeceğim, benimle birlikte bu meslek de kaybolacaktır” demektedir.
2014 yılında Lüleburgaz İlçemizde yapılan alan araştırmasında;
-Merkez’de Cam İşlemeciliği, Seramik, hammaddesi ağaç olan (kaşık, baston yapımı) el sanatları, Yorgancılık, Nalbantlık gibi el sanatlarının devam ettirildiği görülmüştür.
Kaynak: http://www.kirklarelienvanteri.gov.tr/halk-kulturu.php?id=43