Konya

KONYA HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Türkiye’nin yüzölçümü olarak en büyük ili olma özelliği taşıyan Konya, İç Anadolu Bölgesi’nde yer alır. Toplam yüzölçümü 40.838 km2’dir. Türkiye’nin en kalabalık yedinci şehri olan Konya’da TÜİK’in 2016 verilerine göre yaklaşık 2.161.303 kişi yaşamaktadır. Akşehir, Ereğli, Meram, Yunak, Selçuklu, Seydişehir başta olmak üzere 31 tane ilçesi vardır. 1987 tarihinde “tüBüyükşehir” stasüne kavuşan Konya aslında çok köklü bir tarihe sahiptir. M.Ö 7000 yılından itibaren birçok medeniyete ev sahipliği yapan bu şehir, zengin kültürel mirası ile önde gelen illerimizden biridir. Türkiye’nin en eski yerleşim yerlerinden biri olma özelliğine sahip olan Konya’da ilk yerleşimin Prehistorik (Tarih öncesi) çağdan başladığı düşünülmektedir. Yapılan kazı çalışmaları ve araştırmalar sonucu şehirde Neolitik (Cilalı Taş Devri) ve Eski Bronz Çağ dönemlerinden kalma birçok kültürel zenginliğe rastlanmıştır.

Konya’ya gitmek için tercih edeceğiniz ulaşım aracı Türkiye’nin hangi şehrinden gideceğinize bağlı olarak değişir. İç Anadolu Bölgesi’nden Konya’ya gidecekseniz mesafeniz yakın olacağı için özel arabanızı ya da şehirlerarası otobüsü tercih edebilirsiniz. Ankara’dan özel aracınızla 3 saatte Konya’ya ulaşabilirsiniz. İstanbul’dan Konya’ya aracınızla gitmek isterseniz yol yaklaşık 8 saat sürmektedir.

Konya’ya demir yolu ile ulaşım sağlayabilirsiniz. İstanbul Pendik Tren İstasyonu’ndan kalkan YHT ile Konya Gar’a 4,5 saatteulaşabilirsiniz. Ankara-Konya arası ise YHT ile 1 saat 50 dakika sürmektedir. Adana’dan Konya’ya ulaşım için Toros Ekspresi uzun yıllardır hizmet vermektedir. Adana, Mersin, Niğde, Konya, Karaman illerinin sınırları içerisinde 26 durakta duran Toros Ekspresi ile bu iller arasında ulaşım sağlanabilmektedir. İç Anadolu Mavi Treni ise Konya Adana-Karaman arasında her gün işleyen bir diğer tren seçeneğidir.

Konya’ya daha hızlı ulaşım sağlamak isteyenler için Selçuklu ilçesinde bulunan Konya Havalimanı 2000 yılından bu yana hizmet vermektedir. İstanbul’dan Konya’ya her gün düzenlenen uçak seferleri ile 1 saat 15 dakikada ulaşmak mümkündür. Yurt dışından Konya’ya gelmek isteyen turistler ise İstanbul aktarmalı uçuş yapabilmektedir.

 

Kilistra Kaya Mezarları

Kilistra Kaya Mezarları
Kilistra Kaya Mezarları

Konya’nın Kapadokya’sı olarak adlandırılan Kilistra Antik Kenti, kayalara oyulmuş birçok eviyle, şapel, kilise, mesken ve sarnıç kalıntılarıyla ülkemizin keşfedilmesi gereken tarihi bölgelerinden biri.

Antik kentte bulunan kaya mezarları bölgenin önemli kalıntıları arasında. Kilistra Kaya Mezarları’nda arkeolojik kazılar yapılmıştır. Friglerin kullandığı kaya mezar yapılarına benzeyen Kilistra Kaya Mezarları’nın en önemlisini bir krala ait olduğu tahmin edilen mezardır. Bu kaya mezarında eşya kalıntıları da bulunmuştur. Bu durum Kilistra’da yaşayan halkın, ölümden sonraki hayata inandığını göstermekte… Kilistra Antik Kenti’nde hala açılmayıp araştırma yapılmayan höyükler de bulunuyor.

Zengin bir tarihi kalıntı eşliğinde uzun bir yolculuk yapmak istiyorsanız Kilistra Kaya Mezarları’nı ziyaret edebilirsiniz. Kilistra Kaya Mezarları, Meram ilçesine bağlı olan Gökyurt mevkiinde bulunuyor.

 

Kadı Mürsel Camii

Kadı Mürsel Camii
Kadı Mürsel Camii

Konya’nın Meram ilçesindeki bulunan Kadı Mürsel Camii, kolay ulaşım bir ulaşım yoluna sahiptir.

Gazi Alemşah Mahallesi’nde, Meram Halk Eğitim Merkezi’nin karşısında bulunan caminin yapımında moloz taş kullanılmış olup, çatısı kiremitle kaplanmıştır. Caminin tek bir minaresi vardır ve minaresi de kiremitten inşa edilmiştir. Kadı Mürsel Camii, 2005 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce kapsamlı bir onarımdan geçmiştir.

Konya’nın saymakla bitmeyen keşif noktaları arasındakiMevlana Türbesi, Şemsi Tebrizi Camii ve Türbesi, Meram Bağları ve Meram Bağları’nın tepesinde bulunanTavusbaba Türbesi gezi listenize dahil etmenizi önerdiğimiz noktalar arasında.

 

Kilistra Antik Kenti

Kilistra Antik Kenti
Kilistra Antik Kenti

Konya’nın Meram ilçesine bağlı olan Gökyurt beldesindeki Kilistra Antik Kenti, çok fazla insan tarafından tanınmasa da zengin kalıntılarıyla görenlerin beğenisini kazanmaktadır.

Hatunsaray beldesine bağlı olan Gökyurt Köyü’ndeki antik yerleşim alanında arkeolojik kazı çalışmaları yapılmış, çalışmalarda incelenen kalıntıların Hellenistik ve Roma döneminde kurulmaya başlandığı anlaşılmıştır. Kentin yerleşimi genellikle kayalara oyulmuş evlerden oluşmakta. Şapel, kilise, mesken, sarnıç, çeşme, şaraphane kalıntılarına rastlanmaktadır. Aynı zamanda güvenlik amaçlı yapılan garnizon, sığınaklar ve gözetleme kulesi günümüze gelen kalıntılar arasında.

Bölgedeki seyir teraslarından kentin tamamı izlenebilmektedir. Eğer Gökyurt’a gelip bu antik kenti gezerken birkaç gün konaklamaya karar verirseniz köy konağında kalabilirsiniz.

 

Pir Esad Sultan Türbesi

Pir Esad Sultan Türbesi
Pir Esad Sultan Türbesi

Selçuklu döneminde yaşamış bir zat olan Pir Sultan Esad’ın Konya’da Pir Esad Mahallesi’nde bir türbesi vardır. Sultan IV. Kılıçarslan döneminde vefat ettiği bilinen Pir Sultan Esad’ın o dönemde büyük bir şeyh olduğu ve Selçuklu Sarayı’nda prestijli biri olduğu bilinmektedir.

Bugün türbesinin bulunduğu boş alanda bir cami bulunmakta. Cami 1990 yılında inşa edilmiş olup, günümüzde türbe caminin dışında kalmaktadır.

 

Tavusbaba Türbesi

Tavusbaba Türbesi
Tavusbaba Türbesi

Konya’nın Meram Bağları’nda çok mütevazı bir türbe yer alıyor. Halk tarafından Tavusbaba Türbesi olarak adlandırılan mekan, bugün ziyaretçiler tarafından sürekli ziyaret edilmekte… Fakat Tavusbaba türbesi bir kadına mı ait yoksa bir erkeğe bilinmiyor.

Yüzyıllar boyu bu gizemini koruyan türbe, bazı efsanelerin de çıkış noktası. Derler ki; günün birinde hint diyarından güzel mi güzel bir kadın yerleşmiş buraya. Her gün rebab çalar şarkı söylermiş. Kimsenin yüzünü görmediği bu güzel kadın bir gün rebabını çalmamış. Tepedeki sesin kesildiğini fark eden halk, merak ediip tepeye çıkmış. Bakmışlar ki bir rebab ve bir yığın tavus kuşu tüyünden başka bir şey yok. Daha sonra bu buraya türbe yapılır ve tavuskuşu tüyleri türbede saklanır.

Bir başka rivayete göre ise; Mevlana’yı görmeden vurulan bir kadın bilir ki Mevlana hep Meram Bağları’na çıkar. Sırf onu birazcık görebilmek için bağların tepesine yerleşir. Ömrünün geri kalanını uzaktan Mevlana’yı izleyerek geçirir.

Hangi efsane doğrudur bilinmese de şehre gelen turistler tarafından sık sık ziyaret edilmeye devam ediyor Tavusbaba Türbesi. Sizin için de anlamlı bir gezi noktası olabilir.

Sultanlar Türbesi

Sultanlar Türbesi
Sultanlar Türbesi

Konya’nın mistik mekanlarından biri olan Sultanlar Türbesi, Alaeddin Camii’nin içerisinde bulunmaktadır.

Selçuklu türbe mimarisinin en güzel örneklerinden olan mekan, şehrin en çok ziyaret edilen noktalarından biridir. Türbede; Sultan II. Kılıçarslan, Sultan I. Mesut, Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev, Sultan IV. Kılıçarslan, Sultan I. Alaeddin Keykubat ve Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in mezarı sandukaları bulunuyor.

Türbenin gövdesi on köşeli kesme taştır ve kubbesi dışarıdan üzeri piramit şeklinde bir külaha sahiptir. Sultanlar Türbesi, şehrin inanç turizmi açısından önemli bir yere sahiptir.

 

Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnografya Müzesi

Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnografya Müzesi
Nasreddin Hoca Müzesi

Konya-Akşehir’de bulunan Rüştü Bey Konağı, orijinalliğini koruyabilmiş ve günümüzde Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnografya Müzesi olarak düzenlenip, ziyaretlere açılmıştır.

Rüştü Bey Konağı’nın yapımına Ermeni ustalar tarafından başlanmış olup, Türk ustalar tarafından tamamlanmıştır. Konağın bodrum ve zemin katının üzerinde iki kat daha bulunuyor.

Rüştü Bey Konağı, 1989 yılında Kültür Bakanlığı tarafından alınıp, onarılmıştır. 1992 yılında ise Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnografya Müzesi olarak açılmıştır.

Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nin giriş katında etnografik ve arkeolojik eserlere ait depo vardır. İkinci katında arkeolojik eserler sergilenmekte olup bu kattaki eserler kronolojik sıraya göre düzenlenmiştir. Konağın üçüncü katında ise etnografik eserler bulunmaktadır. bu katta Akşehir’in kültürünü yansıtan eşyalar olup, Nasreddin Hoca’nın bazı fıkralarından sahneler de canlandırılmaktadır.

Konya gezinizde Nasrettin Hoca Türbesi’ni, Mevlana Türbesi’ni ve Şemsi Tebrizi Camii ve Türbesi’ni de kesinlikle ziyaret etmenizi öneririz.

 

Şemsi Tebrizi Camii ve Türbesi

Şemsi Tebrizi Camii ve Türbesi
Şemsi Tebrizi Camii ve Türbesi

Mevlana Celaleddin Rumi’nin dostu ve aynı zamanda hocası olan Şems-i Tebriz-i, öldü mü yoksa Mevlana’nın müritleri tarafından öldürüldü mü sorusu günümüzde hala araştırma konusudur. Hayatları Konya’da birleşen bu iki büyük dostun türbeleri de Konya’da bulunmaktadır ve bu durum yıl içerisinde yerli turistler kadar yabancı turistlerin de Konya’yı ziyaret etmesini sağlamaktadır.

Şems-i Tebriz-i Camii ve Türbesi, Şems Parkı’nın içerisinde yer almakta. Kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmeyen cami ve türbe, 1510 yılında Abdürrezak oğlu Emir Ishak Bey tarafından genişletilip yenilenmiştir. Yapılan tahminlere göre 13. yüzyılda inşa edilmiştir.

Türbe, cami ile bitişik durumdadır. Türbe, içten tavanlı, dıştan ise sekizgen tambur üzerine piramidal bir külahla örtülmüştür.

Şems-i Tebriz-i Camii ve Türbesi, Konya’nın Mevlana Türbesi’nden sonra en çok ziyaret edilen noktalarından biri olmaya devam etmektedir.

 

Aya Elena Kilisesi

Aya Elena Kilisesi
Aya Elena Kilisesi

Sille Köyü’nün (günümüzde Selçuklu ilçesine bağlı bir mahalle) tarih kokan atmosferini oluşturan kalıntılardan biridir Aya Elena Kilisesi.

Konya il merkezine yaklaşık 7 kilometre uzaklıktaki kilise, İ.S. 327 yılında inşa edilmiştir. Bizans İmparatoru Konstantinus’un annesi Helena tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Helena, hac için Kudüs’e geçerken Konya’ya uğramış ve burada ilk Hristiyan dönemlerine ait mabedleri görünce burada kendisi de bir mabet yaptırmak isteyip Aya Elena Kilisesi’nin temellerinin atılmasını sağlamıştır. Kilisenin günümüze bu denli sağlam gelmesinin en önemli sebebi, belli dönemlerde sürekli onarım görmesidir.

Aya Elena Kilisesi, kesme sille taşından inşa edilmiştir. Avlu kısmındaki odalar kayalara oyulmuş vaziyettedir. Kilisenin günümüze gelen bir kitabesi bulunmaktadır. Kitabe 1833 yılına ait olup, Sultan Mecit döneminde dördüncü defa onarımdan geçtiği bilgisini verir.

Sille Köyü’nde gezdiğiniz günlerde Aya Elena Kilisesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Bir de kayalara oyulmuş bir kilise olan Ak Manastır’a da listenizde yer verebilirsiniz.

 

Ak Manastır

Ak Manastır
Ak Manastır

Ak Manastır, Konya-Selçuklu’ya bağlı olan Sille Köyü’nde yer alıyor.

Sille Köyü’nün tarihi değerlerinden biri olan manastır Hagios Khariton Manastırı olarak da adlandırılmaktadır. 276 yılıyla tarihlendirilen manastır, St. Horjon adındaki bir Aziz adına inşa edilmiştir. Manastır bir kaya üzerine küçük odalar şekilde oyulmuştur. Odalar birbirine dehlizlerle bağlıdır.

Ak Manastır günümüzde çok harap bir şekilde gelmiş olsa da Sille Köyü’nün önemli kalıntıları arasında gösterilmektedir.

Sille Köyü

Sille Köyü
Sille Köyü

Konya’nın eski bir yerleşim alanı olan Sille, Selçukluilçesine yaklaşık 8 kilometre uzaklıkta bulunmakta. Yapılan arkeolojik araştırmalarda bu yerleşim alanının en az 6000 yıllık olduğu ortaya çıkarılmıştır. Eskiden bir Rum köyü olan Sille, günümüzde Selçuklu ilçesine bağlı bir mahalledir.

Bu eski Rum köyü zengin tarihiyle Konya’nın keşfedilmesi gereken önemli noktalardan biridir. Sille Köyü’nün ismini Yunan mitolojisinde Silene kelimesinden geldiği kabul edilmektedir.

Köy boyunca Roma’ya ait birçok kalıntı göze çarpar. Aynı zamanda Bizans, Kudüs ve Roma yolu üzerinde bulunduğu için önemli bir dini merkez olarak kabul görmüştür Sille Köyü. Bu durum dünyanın en eski ve en büyük manastırları arasındaki Hagios Khariton Manastırı’nın (Ak Manastır)bu köyde bulunmasını sağlamıştır. Manastır, köydeki en önemli kalıntıların başında geliyor.

Konya Sille Köyü, Selçuklu döneminde de önemini yitirmemiştir. Bunun sebebi o dönemlerde İpek Yolu ve Baharat Yolu üzerinde olmasıdır.

Konya’nın en güzel bölgelerinden biri olan Sille Köyü’nü muhakkak keşfetmelisiniz. Köye girdiğiniz an farklı bir zaman dilimine geçtiğinizi hissedecek, bu hissi köyden çıkana kadar yaşayacaksınız.

 

Valide Sultan Hamamı

Valide Sultan Hamamı
Valide Sultan Hamamı

Mimar Sinan Eserleri arasında gösterilen Valide Sultan Hamamı, 16. yüzyılla tarihlendirilmekle birlikte Sultan II. Selim Külliyesi ile aynı dönemde inşa edilmiştir.

Valide Sultan Hamamı’nın yapımında moloz ve kesme taş kullanıldığı görülmektedir. Günümüze çok harap bir şekilde gelmiş olan hamam kare planlı olarak inşa edilmiştir. Soyunmalık, sıcaklık ve ılıklık bölümlerinden oluşan hamam, Konya’nın Karapınar ilçesinde bulunuyor.

 

Zazadın Hanı

Zazadın Hanı
Zazadın Hanı

Konya’nın Akşehir ilçesine yakın olan Tömek Köyü’ndeki Zazadın Hanı, 1236 yılından bu yanan sağlamlığıyla göz doldurmakta.

Vezir Sadettin Köpek tarafından yaptırılan hanın yapıldığı yıl ve banisi hakkındaki bilgi kitabesinden öğrenilmektedir.

Zazadın Hanı’nın mimarisi dikdörtgendir. Selçuklu hanlarının genel özelliklerini taşımakta olup, açık ve kapalı bölümlerden meydana gelmiştir. Yapımı sırasında kesme taş ve yer yer devşirme taşlar kullanılmıştır.

Her ne kadar günümüze sağlam bir şekilde gelmiş olsa da bazı yerleri tahrip olmuştur. Yine de Zazadın Hanı’nın Konya gezi listesinde olması gereken tarihi yapıtlar arasında mutlaka yerini almalı.

 

Konya Atatürk Evi Müzesi

Konya Atatürk Evi Müzesi
Konya Atatürk Evi Müzesi

Atatürk’ün Konya ziyaretlerinde kendisine tahsis edilen ev, günümüzde müze olarak hizmet vermektedir.

Atatürk Evi olarak adlandırılan bina iki katlı olup, yapımında kesme taş, moloz taş ve tuğla kullanılmıştır. Bina 1928 yılında Konyalılar tarafından Atatürk’e hediye edilmiştir. 1940 yılında ise Konya Özel İdaresi tarafından satın alınmış ve 1963 yılına kadar Vali Konağı olarak hizmet vermiştir.

Bina 1964 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından satın alınmış olup, düzenlemeler yapılarak müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. Atatürk’ün doğumunun 100. yılında ise yeni bir düzenlemeden geçip restore edilen bina, 1982 yılında Atatürk Müzesi olarak tekrar açılmıştır.

Konya Atatürk Evi Müzesi’nde Kurtuluş Savaşı sıralarında Konya’ya ait fotoğraflar, Cumhuriyet öncesine ait belgeler, Atatürk’ün bu evde yazdığı günlüğü ve elbiseleri, gazete kupürleri sergilenmekte.

Konya Atatürk Evi Müzesi, pazartesi günleri hariç haftanın her günü ziyaretlere açıktır. Müzeyi 08:30-17:30 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.

 

Sultan Selim Camii

Sultan Selim Camii
Sultan Selim Camii

Konya’nın Mevlana Caddesi üzerinde bulunan Sultan Selim Camii, günümüze çok sağlam bir şekilde gelebilmiş olsa da mimarı kesin olarak bilinmiyor.

Kanuni Sultan Süleyman’ın inşaatını başlatıp, ölümünün ardından II. Selim’in tamamlattığı cami, çoğu kaynakta Mimar Sinan olarak gösteriliyor. Çünkü caminin mimari detayları ve planı, Mimar Sinan Eserlerinden olan Eski Fatih Camii’ne oldukça benzemekte. Bir de Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim dönemini düşünürsek, Mimar Sinan’ın eseri olduğu yüksek bir ihtimaldir. Caminin tek şerefeli iki minaresi bulunmakta olup, yapımında kesme taş kullanıldığı görülmektedir.

Osmanlı mimarisinin Konya’daki en güzel örneklerinden biri olan Sultan Selim Camii; Kanuni Sultan Süleyman Camii, Cami-i Cedid ve Cami-i Şerif-i Sultan Süleyman isimleriyle kayıtlara geçmiştir.

Sahipata Külliyesi

Sahipata Külliyesi
Sahipata Külliyesi

Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Sahipata Külliyesi Konya’nın Meram ilçesinde yerli ve yabancı turistlere tarihi izlerini göstermeye devam ediyor.

Larende Caddesi üzerinde bulunan külliye, Anadolu Selçuklu veziri Sahip Ata Fahrettin Ali tarafından yaptırılmıştır. Külliye; hankah, hamam, türbe ve camiden oluşmakta. 1259-1279 yılları arasında inşa edilmiş olup mimarı Abdullah bin Kölük’tür.

Sahipata Külliyesi’nin camisi günümüze kadar gelebilmiş ağaç direkli ibadet mekanlarından biridir. Caminin özellikle taç kapısı ağaç işçiliğinin ne kadar kusursuz işlendiğinin göstergesidir.

Sahipata Külliyesi Konya gezisine kesinlikle dahil edilmesi gereken önemli bir tarihi eserdir.

 

Obruk Hanı

Obruk Hanı
Obruk Hanı

Konya’nın Karatay ilçesinde bulunan Obruk Hanı, 13. Yüzyıl eserlerinden biridir. Yüzyıllara rağmen ayakta kalmayı başarmış olan Obruk Hanı, aynı ismi taşıdığı Obruk Köyü’nün hemen girişinde bulunmaktadır.

Mimari yapısı incelendiğinde Selçuklu eseri olduğu anlaşılmaktadır. Yapımı sırasında kesme, moloz taş ve devşirme antik malzemeler kullanılmıştır. 1996 yılında yapılan restore çalışmalarından Obruk Hanı, büyük ölçüde onarılmış ve temizlenmiştir. Günümüzde Konya’ya gelen ziyaretçiler tarafından gezilmektedir.

 

Kapu Camii

Kapu Camii
Kapu Camii

Ünlü Mevlana Türbesi’yle yıl içerisinde yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı olan Konya, doğal ve tarihi değerleriyle unutulmaz bir keşif noktasıdır. Birbirinden etkileyici tarihi mekanları ve camileriyle mistik bir atmosfere sahiptir.

Kapu Camii, 1658 yılında Pir Hüseyin Çelebi tarafından inşa ettirilmiş ve günümüze kadar gelebilmiş yapılardan biridir.

Merkez ilçesindeki Sarraflar Caddesi üzerinde bulunan cami, 1811 yılında Konya Müftüsü Seyyid Abdurrahman tarafından yenilenmiştir. Fakat bu yenilemeden sonra bir yangın nedeniyle yıkılmıştır. Günümüzdeki cami üçüncü kez inşa edilmiş haliyledir. Bu sebepten dolayı orijinalliğinden uzaktır. Kapu Camii’nin bir özelliği de Konya’daki Osmanlı dönemi camilerinin en büyüğü olmasıdır.

Konya gezi listenize Kapu Camii’ni dahil edip caminin mimari özelliklerine, tarihine ve iç mekanına daha yakından tanık olabilirsiniz.

 

Körükini Mağarası

Körükini Mağarası
Körükini Mağarası

Konya-Beyşehir’de bulunan ve şehrin turizmine katkı sağlayan Körükini Mağarası, Çamlık beldesinde bulunuyor ve kolay bir ulaşım yoluna sahiptir.

Toplam 1250 metre uzunluğundadır. Mağaranın içerisinden geçen Uzunsu Deresi, mağaraya farklı bir güzellik eklemekte… Mağaranın içerisinde botla gezebilme ihtimali olsa da, bu durum önemli bir beceri gerektiriyor. Çünkü içerisindeki su belli kısımlarda şelale oluşturuyor.

Özellikle bahar aylarında pek tercih edilmemeli Körükini Mağarası’na gitmek. Bahar aylarında mağarada su seviyesi yükseliyor, bu durum tehlike yaratabilir.

Konya’nın gezi yerleri arasında keyifli zamanlar geçirirken Körükini Mağarası’nı ziyaret etmenizi öneririz. Körükini Mağarası sizin için unutulmaz gezi yerleri arasında olacak.

 

Balatini Mağarası

Balatini Mağarası
Balatini Mağarası

İç Adadolu Bölgesi’nin en gelişmiş ve turizm açısından en önemli şehirleri arasındaki Konya, Mevlana Türbesi’yle ününü ülke sınırlarının dışına taşımıştır. Konya’da gezilecek yerler saymakla bitmez. Nasrettin Hoca Türbesi,Akşehir Gölü, Meram Bağları, İnce Minareli Medrese… Bu sayfamızda sizlerle paylaşacağımız yer ise Balatini Mağarası… Biz anlatalım, belki siz de Konya gezinize dahil etmek istersiniz.

Balatini Mağarası’na Derebucak’in sınırları içerisinde bulunan Çamlık beldesinden kolaylıkla ulaşılabiliyor. Mağara toplam 1830 metre uzunluğundadır. İki girişi olan mağaranın içerisindeki oluşumlar, görenlerin beğenini kazanıyor. Balatini Mağarası’nın heykel odası ise dikkatinizi çekecek odacıkların başında gelecek. Çünkü bu odacıkta, mağarayı ziyaret edenlerin yapıp bıraktığı heykelcikler bulunuyor. Balatini Mağarası’nı gezmeden Konya’dan ayrılmamanızı tavsiye deriz.

Gömeç Hatun Türbesi

Gömeç Hatun Türbesi
Gömeç Hatun Türbesi

Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Gömeç Hatun Türbesi, Konya’nın Musalla Mezarlığı mevkiinde yer almaktadır.

Gömeç Hatun Türbesi’nin duvarlarının alt kısmı kesme taştan, üst kısmı ise tuğladan yapılmıştır. Bu türbe, Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıç Aslan’ın karısı Gömeç Hatun’a aittir. Dış görünümü bir kaleyi andıran türbenin özellikle çini bezemeli giriş kapısı dikkat çekicidir.

Konya’nın görülmeye değer noktalarından biri olan Gömeç Hatun Türbesi, gezi listenize mutlaka yerini almalı. Diğer taraftan dünyaca ünlü olan Mevlana Türbesi’ni veNasrettin Hoca Türbesi’ni de gezmeyi sakın ihmal etmeyin.

 

Konya Ereğli Müzesi

Konya Ereğli Müzesi
Konya Ereğli Müzesi

Konya Ereğli Müzesi, zengin koleksiyonuyla birlikte, yıl içerisinde binlerce ziyaretçinin ilgi odağı durumundadır.

Müzede Hitit, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı döneminden günümüze kadar gelen eserler sergilenmektedir. Aynı zamanda bölgede bulunan Herakleia Antik Kenti’nden çıkarılan eserler de sergilenen kalıntılar arasındadır.

El değirmenleri, çanaklar, çömlekler, kazıcı aletler, pişmiş toprak kaplar, el baltaları olmak üzere toplam 8096 adetlik bir koleksiyonu vardır. Konya-Ereğli’de bulunduğunuz günlerde müzeyi gezebilir, farklı tarihler arasında keyifli ve gizemli yolculuklar yapabilirsiniz. Konya’da yer alan Mevlana Türbesi de mutlaka görmenizi önerdiğimiz yerlerin başında geliyor.

 

İnbaşı Mağarası

İnbaşı Mağarası
İnbaşı Mağarası

Her yaş için uygun bir gezi alanıdır İnbaşı Mağarası.Konya’nın Hadim ilçesine bağlı olan Korualan Kasabası’nda bulunmaktadır.

İnbaşı Mağarası’nın içindeki galeriler ve şelale mutlaka keşfedilmeli… Şelaleye mağara içinden kolaylıkla ulaşabilirsiniz. İnbaşı Mağarası’nın şelaleye kadar olan uzunluğu 100-150 metredir. Mağaranın önü yöre halkı tarafından piknik alanı olarak kullanılıyor.

İnbaşı Mağarası’nın galeri bölümlerinin bazılarına zor bir şekilde çıkılsa da, gizemli bir dünya keşfetmek isteyenler, mağaranın her noktasını gezmeyi göze alarak geliyor.

Suyu çok soğuk olan İnbaşı Mağarası, Konya gezi listenizde yerini alabilir. Şehrin ünlü noktaları olan Mevlana Türbesi ve Nasrettin Hoca Türbesi gezip görmeniz gereken yerlerin başında geliyor.

 

Güvercinlik Mağarası

Güvercinlik Mağarası
Güvercinlik Mağarası

Mevlana Türbesi başta olmak üzere diğer kalıntıları ve tabiat güzellikleriyle dikkatleri üzerine çekmektedir Konya.Konya’ya yakın bir zamanda keşfetmeyi planlıyorsanız, gezilecek yerler listenize dahil etmenizi önerdiğimiz bir yer var; Güvercinlik Mağarası…

Güvercinlik Mağarası, Güneysınır ilçesinde yer alan Güneybağ Mahallesi’ndedir ve ulaşım açısından kolay bir noktada bulunur. Hem ilginç bölümleriyle hem de kolay ulaşım sağlamasıyla turistler tarafından sürekli ziyaret edilir. Mağara, -130 metrelik bir derinlikte yer alır ve ve iki kısımdan oluşur. Dikey ve salon kısmı… Salon bölümü 346 metre uzunluğa sahiptir. Mağarada; sarkıtlar, dikitler, mağara sütleri, perde oluşumları görülmektedir.

Konya’da gezmeniz gereken yerlerden biri olan Güvercinlik Mağarası’nın ardından Nasrettin Hoca Türbesi’ni, Selçuklu mimari özellikleri taşıyan Karatay Medresesi’ni ve doğal güzelliklerle dolu Beyşehir Gölü Milli Parkı’nı gezebilirsiniz.

 

Nasrettin Hoca Türbesi

Nasrettin Hoca Türbesi
Nasrettin Hoca Türbesi

Konya’nın turistler tarafından sürekli olarak ziyaret edilen noktalarından biri Nasrettin Hoca Türbesi’dir. Nasrettin Hoca Türbesi, Akşehir ilçesinde bulunmaktadır.

Türbenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Zaman zaman onarımlardan geçtiği için orijinal yapısından uzaklaşmış bir tarihi yapıdır. Geçirdiği onarımlar sayesinde günümüze sağlam bir şekilde gelebilen Nasrettin Hoca Türbesi, muazzam bir görüntüye sahiptir.

Türbenin üzerinde külahlı bir çatı vardır. Çatı 12 köşelidir. Konya gezinizde Nasrettin Hoca Türbesi’ni ziyaret yerlerinize dahil edebilirsiniz. Bu gezinize dünyaca ünlüMevlana Türbesi’ni, Türkiye’nin tek çölü olan Karapınar Çölü’nü ve Sırçalı Medrese’yi mutlaka eklemelisiniz.

Akşehir Gölü

Akşehir Gölü
Akşehir Gölü

Türkiye’nin benzersiz coğrafyasında yerini alan Akşehir Gölü, İç Anadolu Bölgesi’nde yer alır. BölgedekiAfyonkarahisar ve Konya illeri sınırlarını kapsayan Akşehir Gölü, Emir Dağı ve Sultan Dağları’nın arasındaki çöküntüde bulunur.

Konya gezinize Akşehir Gölü’nü dahil edebilir ve muazzam bir doğal manzaraya sahip olan gölün tadını doyasıya çıkarabilirsiniz.

Gölün dışarıya akıntısı bulunmadığı için kapalı havza özelliği taşımaktadır. Akşehir Gölü’nün suyu buna rağmen çok tuzlu değildir; çünkü kıyılardan göle tatlı kaynakları karışmaktadır. Konya gezinizde Akşehir Gölü görmeniz gereken yerler arasındadır. Geziniz sırasında bolca vaktiniz olursa Akşehir Gölü’nü keşfetmenizi öneririz.

Şehrin ünlü gezi alanları arasında olan Mevlana Türbesi, Sırçalı Medrese, Karapınar Çölü ve Eflatunpınar Anıtılistenizde mutlaka yerini almalı.

 

Karatay Medresesi

Karatay Medresesi
Karatay Medresesi

Konya’nın tarihi yapıları arasında bulunan Karatay Medresesi, Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biridir.

Karatay ilçesinde bulunan medrese, II, İzzeddin Keykavus döneminde Emir Celaleddin Karatay tarafından inşa ettirilmiştir. 1251 yılında yapılan medresenin mimarı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Osmanlı döneminde de kullanılmaya devam eden Karatay Medresesi, 19 yüzyılda terk edilmiştir. Bir eğitim kurumu özelliği taşır bu yapı. Aynı zamanda medresenin kapısı Selçuklu taş işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır. Önemli bir ismi de ağırlamıştır Karatay Medresesi. Mevlana bu medresede ders vermiştir.

Karatay Medresesi günümüzde Çini Eserler Müzesi olarak hizmet vermektedir. Konya gezinizde Karatay Müzesi’ni ziyaret ederek hem bir müze hem de bir tarihi yapı inceleme şansını yakalayabilirsiniz. Konya’da bulunan Mevlana Türbesi, Aziziye Camii, Meram Bağları veSırçalı Medrese ziyaret etmenizi önerdiğimiz yerler arasındadır.

 

Aziziye Camii

Aziziye Camii
Aziziye Camii

Turistler tarafından sürekli olarak ziyaret edilen Konya, gezilecek yerleriyle güzel bir yolculuğa çıkarır misafirlerini.

Şehrin en çok ziyaret gören noktası, ünü sınırları aşmış olan Mevlana Türbesi’dir. Eğer Konya’ya bir yolculuk yapmayı planlıyorsanız gezmeniz gereken çok yer olacak. Konya’nın tarihine tanıklık etmiş olan Aziziye Camii’ni de ziyaret yerlerinize dahil etmenizi öneririz.

Muazzam bir mimariye sahip olan yapı, Osmanlı döneminden günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Konya’nın çarşısında bulunan Aziziye Camii, 1671-1676 yılları arasında inşa edilmiştir. 1867-1868 yılları arasında ise büyük bir yangında harap olmuştur. O dönemlerde Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından yeniden yapılmaya başlanmıştır. Aziziye Camii, mistik atmosferi eşliğinde çıkaracağı yolculukta kesinlikle hayranlığınızı kazanacak. Konya gezinizde Meram Bağları’nı, Sırçalı Medrese’yi ve İnce Minareli Medrese’yi gezi yerlerinize dahil edebilirsiniz.

 

Koyunoğlu Müzesi

Koyunoğlu Müzesi
Koyunoğlu Müzesi

Türkiye’nin en çok ziyaret edilen şehirlerinden biridirKonya. Mevlana Türbesi’yle, Meram Bağları’yla, İnce Minareli Medrese’siyle, Sırçalı Medresesiyle ve diğer tarihi-doğal güzellikleriyle görenlerin hafızasında büyük bir yer edinen Konya, müzeleriyle de sahip olduğu zengin tarihinin kalıntılarını sunar.

Konya gezinizde Koyunoğlu Müzesi ziyaret edeceğiniz noktalardan biri olabilir. Müze hakkında biraz bilgi verelim. Koyunoğlu Müzesi, şehrin köklü ailelerinden İzzet Koyunoğlu’nun çabaları sonucunda kurulmuştur. Müzede; İzzet Koyunoğlu’nun kişisel eşyalarının yanı sıra arkeolojik ve etnografik eserler de sergilenmektedir. Müzeyi gezerken, dikkatini ilk çeken detay hiç şüphesiz ki doldurulmuş kuşlar olacak. Müzeyi gezdikten sonra şehrin önemli yapıları arasındaki Eflatunpınar Anıtı’na rotanızı çevirmeyi unutmayın.

 

Alaaddin Tepesi

Alaaddin Tepesi
Alaaddin Tepesi

Düz bir ovaya hakim olan Konya ilinin tek yüksek noktası Alaaddin Tepesi’dir. Selçuklu ilçesinde bulunan Alaaddin Tepesi, halk tarafından yüksek bir tepe olarak görülse de, şehre turist olarak gelenlere küçük bir tepecik gibi gelir. Tabii ülkemizin birbirinden heybetli dağlarını tepelerini düşünürsek Alaaddin Tepesi’ne tepecik demenin daha doğru olduğunu söyleyebiliriz.

Birçok medeniyetin Alaaddin Tepesi’nde hüküm sürdüğü bilinmektedir. Frig, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı zamanında yerleşim alanı olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise halk tarafından mesire yeri olarak kullanılmaktadır ve şehrin en merak edilen noktaların biridir. Konya’ya bir gezi planlıyorsanız Alaaddin Tepesi’ni mutlaka ziyaret etmelisiniz. Tabii ünü ülke sınırlarını aşmış olan Mevlana Türbesi’ni de ziyaret yerleriniz arasına mutlaka dahil etmelisiniz.

Beyşehir Gölü Milli Parkı

Beyşehir Gölü Milli Parkı
Beyşehir Gölü Milli Parkı

Türkiye’nin doğal güzelliklerinin önemli parçalarını oluşturur milli parklar. Ülkemizin en büyük milli parkı Beyşehir Gölü Milli Parkı’dır. Beyşehir Gölü Milli Parkı, 1993 yılında koruma altına alınmıştır. Bölge, Konya ilinde bulunmaktadır ve içerisinde yine Türkiye’nin üçüncü büyük gölü olan Beyşehir Gölü vardır.

Konya’nın Beyşehir ilçesinde bulunan Beyşehir Gölü, Türkiye’nin ikinci büyük gölü olma özelliğine sahiptir ve gölün üzerinde irili ufaklı 33 tane ada vardır. Tabanı neojen göl tortularıyla dolu olup; içinde sazan, aynalı ve levrek gibi balık türlerini yaşatmaktadır. Ayrıca Beyşehir Gölü, halk arasında “’uluarık”’ olarak adlandırılan Suğla Gölü’ne akmaktadır.

Çevresinde barındırdığı Milli Park, Beyşehir’i zenginleştirmiş; meşe, selvi, karaçam ve göknar ağaçlarıyla gölün etrafını süslemiştir. Özellikle mayıs ve ekim aylarında ziyaretçi yoğunluğuna uğramaktadır. Bedeninizi ve ruhunuzu dinlendireceğiniz Beyşehir Gölü’ne günübirlik gidebileceğiniz gibi birkaç gün kalıp kamp yapma olanağı da bulabilirsiniz. Üstelik gün batımını görebileceğiniz en harika yerlerden biridir. Çünkü Beyşehir Gölü, güneşin batışı sırasında renk ve süresi yönünden dünyada önemli yerler arasındadır.

Tabiatın en güzel parçalarından birine şahit olacaksınız burada. Zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız çünkü keşfedecek çok yeriniz olacak. Beyşehir Gölü Milli Parkı, irili ufaklı 33 adadan oluşmaktadır. Aynı zamanda harika bir peyzaj güzelliğe sahiptir. Milli parkın hem faunası hem de bitki örtüsü oldukça zengindir. Kuğular, karabataklar, ördekler göreceğiniz göl, sizlere her baktığınız noktada harika fotoğraf kareleri sunacak. Bölgeyi ziyaret ettiğiniz burada kamp yapabilme imkanı da bulacaksınız.

Beyşehir Gölü Milli Parkı, yıl içerisinde yerli turistler olduğu kadar yabancı turistlerin de yoğun ilgisini görmektedir. Bölgeyi ziyaret ettiğiniz günlerde Isparta’nın sınırında bulunan Kızıldağ Milli Parkı’nı da gezip keşfedebilirsiniz.

 

Ilgın Kaplıcaları

Ilgın Kaplıcaları
Ilgın Kaplıcaları

Türkiye’de yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret edilen şehirleri arasındadır Konya. Tarihi ve doğal güzelliklerinin yanı sıra termal bölgeleriyle de yoğun ilgi gören şehir özellikle Ilgın Kaplıcaları ile ünlüdür.

Ilgın Kaplıcaları’nda birçok otel ve motel bulunmaktadır. Tüm konaklama tesisleri egzama, cüzzam, felç, sinir, akciğer iltihaplanmaları, böbrek, idrar yolları ve kadı hastalıkları için tedavi uygulamaktadır. Evliya ÇelebiSeyahatname’sinde Aleaddin Keykubat’ın romatizma hastalığı için Ilgın Kaplıcaları’na gelip hastalığına şifa bulduğunu yazmıştır. Potasyum, amonyum, magnezyum, kalsiyum, sodyum, demir, alüminyum, klorür, nitrat, sülfat ve Hidrokarbonat gibi kimyasal özellikleri bulunan Ilgın Kaplıcaları’ndaki termal otel fiyatlarını araştırıp rezervasyon yaptırabilirsiniz. Erken rezervasyon önemlidir, çünkü oteller yoğun bir ilgi görmektedir.

 

Obruk Gölü

Obruk Gölü
Obruk Gölü

Konya’da bulunan Obruk Yaylası’nın bir parçasıdır Obruk Gölü. Bölgedeki obruk gölleri arasında en büyüğüdür.

Obruk Gölü çevresinde ilk yerleşim 13. Yüzyılda başlamıştır. Gölde yaban hayatı oldukça zengindir. Konya geziniz sırasında Obruk Gölü’nü ziyaret etmenizi tavsiye ederiz. Sualtında ve su üstünde yer alan bitkiler ile hakim olduğu doğa en güzel fotoğraf karelerinizi süslemeye hazır. Obruk Gölü’nün yanında bulunan Obruk Han harabelerini de keşfetmeyi unutmayın. Harabelerin duvarlarında Bizans dönemindeki taşlar kullanılmıştır.

Obruk Gölü’nün ardından şehrin en çok ziyaret edilen noktaları arasındaki; Meram Bağları’nı, Fasıllar Anıtı’nı veYerköprü Şelalesi’ni listenize dahil edebilirsiniz.

 

Obruk Yaylası

Obruk Yaylası
Obruk Yaylası

Geçirgen bir karstik yapıya sahip olan Obruk Yaylası, Konya’nın Karapınar ilçesindeki Ereğli hattı boyunca Tuz Gölü’ne kadar uzanmaktadır. Obruklar kuru ve sulu olarak ikiye ayrılır. Obruk Yaylası’nın yükselişi 1000-1050 metre olup; içerisinde Obruk Gölü’nü barındırır.

Konya tatilinizde sizlere gezeceğiniz muhteşem bir bölgedir aynı zamanda Obruk Yaylası. Geziniz sırasında Obruk Yaylası’nın yakınındaki yaylaları da keşfedebilir ve bu güzel şehrin güzelliklerine yakından şahit olabilirsiniz.

Meram Bağları, Fasıllar Anıtı, İnce Minareli Medrese, Mevlana Türbesi,Meke Gölü ve Karapınar Çölü şehrin görülmeye değer en güzel parçaları arasındadır.

 

Meram Bağları

Meram Bağları
Meram Bağları

Konya’nın Meram ilçesinde bulunan ve aynı ismi alan Meram Bağları, şehrin en gezilesi ve dinlenilesi yerlerinden biridir.

Konya’nın akciğeri olarak tanımlanan Meram Bağları, tarih boyunca doğal güzelliklerinden bahsettirmiştir. Konya gezinizde bu muhteşem mesire yerine gidip doğanın içerisinde mutlaka piknik yapmalısınız. İçinizi yeni enerjiyle dolduracak olan Meram Bağları’nın ortasından Meram Deresi akar. Bu bölgede İkinci Haçlı Seferi’nde haçlı ordusunun dinlendiği hakkında bilgiler vardır. Konya;Mevlana Türbesi’yle, Fasıllar Anıtı’yla, Tınaztepe Mağarası’yla ve Karapınar Çölü’yle turizm açısından oldukça önemli bir şehirdir. Bolca yeni yerler keşfedeceğiniz Konya’da Meram Bağları’nın güzelliklerine şahit olmadan gezinizi sonlandırmayın.

Fasıllar Anıtı

Fasıllar Anıtı
Fasıllar Anıtı

Konya-Beyşehir’de bulunan Fasıllar Anıtı, dünyanın en büyük kaya anıtlarından biridir. Bu özelliğinden dolayı yıl içerisinde turistler tarafından ziyaret edilmektedir.

Fasıllar Anıtı’nın aslında Eflatunpınar’a götürülemeyerek buraya bırakıldığı düşünülmektedir. Yaklaşık 70 ton ağırlığındadır ve üzerine işlenmiş iki tanrı ve iki aslan bulunmaktadır. Fasıllar Anıtı, aynı zamanda Alacahöyük’teki orthostatlara benzemektedir ve bu durum anıtın IV. Tutalia döneminde yapılmış olabileceğini göstermektedir. Konya tatilinizde kesinlikle ziyaret etmeniz gereken Fasıllar Anıtı’nın ardından; Sırçalı Medrese’yi, Obruk Yaylası’nı, İnce Minareli Medrese’yi, Meram Hamamı’nı ve Eflatunpınar Anıtı’nı da gezi listenize ekleyebilirsiniz.

 

Tınaztepe Mağarası

Tınaztepe Mağarası
Tınaztepe Mağarası

Tarihi ve doğal güzellikleri harika bir uyum içerisinde sunan Konya, Mevlana Türbesi’yle, Sırçalı Medrese’siyle, İnce Minareli Medrese’siyle, Meke Gölü’yle en çok ziyretçi çeken şehirlerden biridir.

Konya’nın gezilecek noktalarından biri de Tınaztepe Mağarası’dır.

Tınaztepe Mağarası, Seydişehir ilçesinde bulunmakla birlikte 1650 metre uzunluğuna sahiptir. Aktif ve fosil bölümlerinde oluşan mağaranın fosil bölümünde beş göl bulunmaktadır. Bu beş göl ilkbahar aylarında botla geçilir. Sonbahar aylarında sular azalma gösterir ve aynı nokta yürüyerek geçilir. Mağaranın altında Tınaztepe Düdeni bulunmaktadır.

Tınaztepe Mağarası geziniz boyunca küçük ama etkileyici detaylar sunacak sizlere. Birçok turistin ilgisini çeken mağara aynı zamanda Kaptan Cousteau’nun Dünya Harikaları kitabında da yer almaktadır. Türkiyenin en büyük birinci mağarası, dünyanın ise en büyük üçüncü mağarası olan Tınaztepe Mağarası geziniz kesinlikle eğlenceli ve etkileyici bir yolculuk olacak.

 

Meram Hamamı

Meram Hamamı
Meram Hamamı

Konya’ya gidenlerin mutlaka ziyaret ettiği Meram Hamamı, ismini aldığı Meram ilçesinde bulunmaktadır.

1454 yılından günümüze gelen Meram Hamamı, kadınlar ve erkekler bölümü olarak ikiye ayrılmıştır. Yapısında ise kesme taş ve moloz taş kullanılmıştır. Beylikler devrinin mimari eserleri arasında kendini gösteren hamamın kapısı kısmen toprağa gömülmüş durumdadır. Kemerindeki birbirine sarılmış iki kuş motifi dikkat çeken detaylar arasında olacak.

Meram Hamamı, Konya’nın tarihi yapılarında olup birçok turistik dikkatini çekmektedir. Konya tatilinizde gezilecek ve görülecek yerler arasındaki bu hamama gidip yapıldığı yılların yaşanmışlıklarına dokunabilirsiniz. Ardında; Sırçalı Medrese’yi, İnce Minareli Medrese’yi Eflatunpınar Anıtı’nı ve Mevlana Türbesi’ni kesinlikle gezi listenize eklemelisiniz.

 

İnce Minareli Medrese

İnce Minareli Medrese
İnce Minareli Medrese

Bir Selçuklu yapıtı olan İnce Minareli Medrese, Konya’da turistlerin en çok ziyaret ettiği yerlerden biridir.

Selçuklu mimarisin örneklerinden olan medrese Selçuklu ilçesinde bulunmakla birlikte, ll. İzzettin Keykavus döneminde yaptırılmıştır. Selçuklu mimarisinde pek kullanılmayan taç kapı bu medresede kullanılmıştır ve medrese tek eyvanlıdır. Harika bir taş işçiliğine sahip olmakla birlikte; 19. yüzyıla kadar kullanılmıştır. Zaman geçtikçe onarım gören medrese 1956 yılında Taş Ahşap Eserler Müzesi olarak hizmete girmiştir.

İnce Minareli Medrese’yi Konya gezinizde ziyaret edebilirsiniz. Birçok turistin ilgisini ve hayranlığını kazanan İnce Minareli Medrese’nin ardından; Sırçalı Medrese’yi, Mevlana Türbesi’ni ve Eflatunpınar Anıtı’nı gezi listenize mutlaka eklemelisiniz.

 

Sırçalı Medrese

Sırçalı Medrese
Sırçalı Medrese

Konya’nın tarihi mekanlarından biri olan Sırçalı Medrese Meram ilçesinde bulunmaktadır. ll. Gıyaseddin Keyhüsrev dönemimde yaptırılan medrese Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de medrese olarak kullanılmaya devam edip önemini korumuştur.

Günümüzde turistik bir gezi alanı olan Sırçalı Medrese, 1954 yılında onarımdan geçmiştir ve 1960 yılında Konya Müzesi’ne bağlanmıştır. Sırçalı Medrese Mezar Anıtları Müzesi’nde Karamanoğlu, Osmanlı ve Selçuklu döneminin mezar taşları sergideki ilgi çekici kalıntılar arasındadır. 1924 yılına kadar medrese olarak kullanılan yapı, mimarisiyle de göz dolduruyor. Konya gezinizde listenize mutlaka ekleyeceğiniz Sırçalı Medrese’yi ziyaret ettikten sonra; Mevlana Türbesi’ni, Karapınar Çölü’nü, Eflatunpınar Anıtı’nı ve Yerköprü Şelalesi’ni de gezmeyi sakın unutmayın.

Mevlana Türbesi

Mevlana Türbesi
Mevlana Türbesi

1926 yılından bu yana ziyarete açık olan, eskiden Mevlana’nın dergahı olan yapı, Kültür Bakanlığı’na en çok gelir getiren ikinci müzedir.

Şiirleri ve sözleriyle çağını aşan Mevlana Celaleddin Rumi’nin Konya’da bulunan dergahı 1926 yılından bu yana Mevlana Türbesi olarak işlev göstermektedir. Sözleri ve yaşamı dünyaca bir üne sahip olan Mevlana’nın türbesi Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biridir.

Mevlana Müzesi olarak da bilinen türbe, dünyanın her yerinden ziyaretçi akınına uğramaktadır. Mevlana’nın düşünceleri tasavvuf aşkı ve insan sevgisinin yüzyıllar boyu ve nesilden nesile anlatılması, öneminin her daim korunmasına vesile olmuştur. Konya Mevlana Türbesi, Selçuklu döneminde yapılıp, belli dönemlerde yeni yapılarla zenginleştirilmiştir. Özellikle Osmanlı döneminde yapılan mescit, semahane ve şadırvan türbenin günümüzde de ayrılmaz birer parçaları olmuştur. Konya Mevlana Türbesi, Mevlana Celaleddin Rumi’nin ölümünden sonra yapılmış olup; Kültür Bakanlığı’na en çok gelir getiren ikinci müze konumundadır.

“Aşk dediğin ya Allah’tan gelmeli. Ya Allah için olmalı. Ya da Allah’a ulaştırmalı. Yoksa yerler bir olmalı.”sözü ile tasavvuf aşkını dile getiren Mevlana Celaleddin Rumi, sayılamayacak kadar çok olan şiirleri ve sözleriyle yaşamın anlamını vurgulamıştır. Şimdi ise dünyaca tanınmakta ve Konya Mevlana Türbesi her yıl yoğun bir ilgi görmektedir. Konya gezinize kesinlikle Mevlana Türbesi ile başlamalısınız. O mistik atmosferi yaşadıktan sonra; Eflatunpınar Anıtı’nı, Yerköprü Şelalesi’ni ve Eşrefoğlu Camii’ni ziyaret edebilirsiniz.

 

Meke Gölü

Meke Gölü
Meke Gölü

Birinci derecede doğal sit alanı olan Meke Gölü, Konya’nınKarapınar Çölü ile aynı iklimi yaşamaktadır.

Sönmüş bir volkan kraterinin suyla dolması sonucu oluşmuş olan Meke Gölü, içerisinde adacıklar bulundurur.

Tıpkı nazar boncuğunu anımsatır. Türkiye’nin nazar boncuğu konumunda olan bu göl, 400 milyon yıllık bir geçmişe sahiptir. Deniz seviyesinden 981 metre yükseklikte olup; çukurun uzunluğu 800 metre ve 12 metre derinliğindedir. Konya’nın kendine has iklimini yaşayıp tarihi mekanlarını ve doğal güzelliklerini gezerken Türkiye’nin tek çölü olan Karapınar Çölü’nü de ziyaret etmeyi unutmayın.

 

Karapınar Çölü

Karapınar Çölü
Karapınar Çölü

Türkiye’de bir çöl olduğunu biliyor muydunuz?

Konya’nın bir ilçesi olan Karapınar, Türkiye’deki tek çölü içinde barındırmaktadır. Kent merkezine 94 kilometre uzaklıkta olan Karapınar’ın; batısında Karatay, Konya ve Çumra varken; güneydoğusunda Adana ve Ereğli; güneyinde Karaman bulunmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin sayılı turizm alanlarından biridir Karapınar Çölü.

Tarihi İpek Yolu’nun üzerindedir ve dünyada az bulunan krater gölleri vardır. Türkiye’nin bu tek parça güzelliğini görüp şahit olmak, ömrünüzün küçük bir zaman dilimini kullanmaya değecek. Havasıyla, suyuyla, doğal güzellikleriyle, antik kentleriyle, deniziyle, kumuyla bir bütün olan Türkiye’de tek çöl özelliği taşıyan Karapınar, ziyaretlerinizi bekliyor.

 

Eflatunpınar Anıtı

Eflatunpınar Anıtı
Eflatunpınar Anıtı

Konya’nın sınırları içerisinde olan Eflatunpınar Anıtı,Beyşehir Gölü’nün kıyısında yer almaktadır.

Geç Hitit kalıntılarında biri olan anıtın tarihinin M.Ö. 1300’lü yıllara kadar dayandığı bilinmektedir. Yapım amacı ise; Hitit tanrılarının betimlediği anıtın Konya’yı su baskınlarına karşı korumak olduğu düşüncesi vardır.

Eflatunpınar Anıtı, 1849 yılındaa W.J. Hamilton tarafından keşfedilmiştir. Anadolu’nun kimliğini oluşturan parçalardan biri olan Eflatunpınar Anıtı, lahit taşına işlenen tanrı kabartmaları ve Bizans, Hitit, Roma dönemlerinden kalan görkemli kalıntılarıyla en çok ziyaret gören yapıtlardan biridir. Siz anlamaya çalışmadan Eflatunpınar Anıtı kendini size anlatacaktır ve hayranlığınızı kazanacaktır.

 

Yerköprü Şelalesi

Yerköprü Şelalesi
Yerköprü Şelalesi

Konya ilinin Hadım ilçesinde bulunan Yerköprü Şelalesi, 20 metre yükseklikten dökülerek büyük bir görsel şov yapmaktadır.

Suyu dökerken çıkan seslerini duyarken gözlerinizi kapatıp sadece o ana odaklanın. Mükemmel bir manzaranın eşsiz sesinde ruhunuzu yenileyebileceğiniz Yerköprü Şelalesi, çevresindeki yeşilliklerle de doğanın kollarına bırakacak sizi. Göksu Nehri’nin oluşturduğu Yerköprü Şelalesi, büyük bir ilgiyle karşı karşıyadır. Gelen herkesi kendine hayran bırakan bu şelale, kendi haline akıp dururken sizi de harika bir cennet diyarına götürecek.

Yerköprü Mağarası

Yerköprü Mağarası
Yerköprü Mağarası

Türkiye’nin en güzel doğa yapısına sahip olan Yerköprü Mağarası, Konya’nın Hadım ilçesi sınırlarında bulunmaktadır.

Göksu Nehri’nin aktığı bir vadide yer alan mağara, tamamı ile bir traverten tüfünün altına oluşmuştur. Uzunluğu 5000 metre olup, Göksu Nehri’nin bir bölümü mağaradan çıkmaktadır.

Diğer bir çıkış noktasında şelaleler ile birleşir ve bir doğa harikası olduğunu gözler önüne serer. Aynı zamanda Yerköprü Şelalesi’nin suyunun cilt hastalıklarına şifa olduğu söylenir. Coşkuyla akan şelalenin bir mağarayla buluşması, diğer tarafta Göksu Nehri’nin sularının çıkış noktası olması, Yerköprü Mağarası’nın az rastlanan bir özelliğidir.

Bu görsel şovu izlerken kendinizi sadece doğanın tüm seslerini dinlerken bulacaksınız. Etrafta başka bir ses yok. Sadece müzik tınısında doğanın muhteşem resitali var.

 

Eşrefoğlu Camii

Eşrefoğlu Camii
Eşrefoğlu Camii

Selçuklu tipi ahşap sütunlu camiler, Osmanlı camilerinden daha bir cezbedici özelliğe sahiptir.

Eşrefoğlu Camii, Selçuklu tipi camilerin bir örneğidir ve Anadolu’daki ahşap direkli camilerin en büyüğü ve orijinali durumundadır.

Konya’nın Beyşehir ilçesinde bulunmakla birlikte, 1296-1299 yılları arasında yapılmıştır. Eşrefoğlu Süleyman Bey’in isteği üzerine yapılan cami, görkemli bir mihraba sahiptir. Bu mihrap, 6 metre yüksekliğinde olup, çini mozaikler ile kaplıdır. Bir taç kapısının yanı sıra minberi tamamı ile ceviz ağacından yapılmıştır. Eşrefoğlu Camii, Selçuklu Ulu Camilerinde görülen tüm özellikler de taşımaktadır. Ahşap bir özelliği olan bu cami, Kastamonu’da bulunan Mahmut Bey Camii kadar zarif ama iddialıdır.

Kaynak: http://www.gezilebilecekyerler.com/konyada-gezilecek-yerler/

Sıcacık bir çorbayla başlayalım: Bamya çorbası

Bamya Çorbası Tarifi

Mevlana şehri Konya’nın en sevilen yemeklerinden biri olan etli bamya çorbası, düğünlerin ve özel günlerin vazgeçilmezidir. İpe dizilerek kurutulmuş çiçek bamyalar ve küçük kuşbaşı doğranmış dana eti, limon suyuyla birlikte çorbaya asıl lezzetini verir.

Başlı başına ziyafet: Çebiç

daskuza

Çebiç, Konya ziyafet sofralarının en muhteşem yemeklerinden birisidir. Bir evde çebiç yapılacaksa o eve sabahtan gidilir, kahvaltıda kuzunun ciğeri ızgara yapılarak sunulur. Tandırda pişen kuzu öğlen yemeğinde bulgur pilavı üzerine konarak sunulur. Konyalı gurmelerin söylediğine göre en lezzetli çebiç Eylül ayında yapılır çünkü kuzular bu ayda en uygun olgunluktadır.

Yüzyıllardan bu yana: Su böreği

Su Böreği Tarifi

Su böreği, Konya’nın ziyafet sofralarında en çok tercih edilen yemektir. Muhakkak el açması olan yufkalar özenle önce haşlanır sonra fırınlanır. Sabah sıcak sıcak yenen su böreğinin yanına muhakkak demli bir de çay ikram edilir.

Etli pide diyen de var: Etli ekmek

Etli Ekmek Tarifi

Etli ekmek Konya’da çok sevilir ve Konyalıların iddiasına göre (ki hak verdiğimiz doğrudur) Konya’daki fırın veya lokantalarda Türkiye’nin diğer şehirlerinden çok daha güzel yapılır. Şehrin simgesi haline gelen yemek lahmacuna çok benzetilse de asla ama asla aynısı değildir. Yolunuz Konya’ya düşerse muhakkak yiyiniz.

Biraz zahmetlidir: Fırın kebabı

kebapcikadir

Bu özel lezzeti Konya Belediyesi şöyle tanımlar özet vermeye kıyamadık: “Fırın kebabı için Konya ova merinos yaylım koyunu kullanılmalıdır, besi lezzetli olmaz. Kuzu veya koyun kesildikten sonra 7-8 saat bekletilmelidir. Hayvanın arka budu dışında her tarafından kebap yapılabilirse de kaburga ve ön kolu en makbul yerleridir. Fırın kebabı ne kadar çok etle yapılırsa o kadar lezzetli ve yumuşak olur. Kuzu kullanılırsa hiç su verilmez, kendisi sulanır. Kuzu 3 -3,5 saatte, erkek koyun 4 saatte, dişi koyun 7-8 saate pişer. Etli ekmek fırınlarında ateş sağda, fırın kebabında ateş solda olur, çünkü etli ekmek yüksek ateş ister. Etli ekmek fırınında meşe dalı, fırın kebabında meşe yarması ateşi kullanılır. Hayvanın özelliğine göre yağ durumu az olursa bir gün önceki kebabın yağından ilave edilebilir. Ancak bu yağ, suyunu tamamen çektikten sonra verilmelidir, yoksa kebap lezzetsiz olur.”

Saç arası değil: Sacarası

gurmerehberi

Konya’ya özgü nefis bir tatlıdır kendisi. Eskiden, hazırlanan tatlı tepsisi sacın üzerine konur, ocağa oturtulurdu. Üzerine ikinci bir saç kapatılır ve o sacın üzerine ocaktan alınan meşe odununun korları döşenirdi. Böylece tatlı tepsisi iki saç arasında pişerdi. Adını da buradan aldı şimdi fırında yapanlar olsa da orijinalinin böyle olduğunu hatırlatalım! 

Şekli yeter: Mevlana böreği

yemekekrani

Soğan, kıyma, maydanoz dolu bir iç harç düşünün ve özenle açılmış ve üçgen şeklini almış yufkalar. Mevlana böreği oldukça pofidik, kıyır kıyır bir lezzettir. İkindi çaylarının olmazsa olmazıdır.

Ara aşı diyen de var: Arabaşı çorbası

Arabaşı Çorbası Tarifi

Bamya çorbası kadar meşhur olan bir lezzet de arabaşı çorbasıdır. Genellikle içine bir bütün tavuğun girmesiyle oluşan çorbadır kendisi. Ama başlı başına ana yemek bile olabilir bizce o kadar bereketli, o kadar lezzetli!

Hafif bir lezzet: Höşmerim tatlısı

Höşmerim Tarifi

Konya’ya kadar uzanan lezzetlerden birisidir höşmerim tatlısı. Yani anlayacağınız Konya’da da bol miktarda yapılır. Akşam yemeklerinden sonra hafif bir tatlı ikram etmek isteyenlerin yardımcısıdır.

Bayat ekmeklerden bir şov: Papara

on5yirmi5 - papara

Bayat ekmeklerin bir ana yemek olarak karşımıza çıktığı bir lezzettir kendisi. Yoğurt ve özel sosuyla birlikte tereyağının da dokunuşuyla harikalar çıkar ortaya. Genellikle ramazan sofralarında sıkça rastlanır.

Suyuna ekmek banın: Tirit

Tirit TarifiBirçok Anadolu şehrinde olduğu gibi tirit Konya mutfağında da oldukça güzel bir yere sahiptir. Bu yemek de düğünlerde ve özel davetlerde masanın baş köşesinde yerini alır. Suyuna ekmek batırmak serbest! 

Kısa sürede lezzet patlaması: Kaygana

ustadyemekkebap

Sadece un, süt, yumurta ve kabartma tozuyla yapılan bu hamurun içine dilediğiniz iç harcı koymakta özgürsünüz. 

Kaynak: https://yemek.com/konya-yemekleri/

Cennet Yurdumuzun, adı eski devirlerden beri değişmeyen şehirlerinden biri de Konya’dır. Konya adının “Kutsal Tasvir” anlamındaki “İkon” sözcüğüne bağlı olduğu iddia edilir. Bu konuda değişik rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan biri; kente dadanan ejderhayı öldüren kişiye şükran ifadesi olarak bir anıt yapılır ve üzerine de olayı anlatan bir resim çizilir. Bu anıta verilen isim, “İkonion” dur.

İkonion adı, İcconium’a dönüşürken, Roma döneminde İmparator adlarıyla değişen yeni söyleniş biçimlerine rastlanır. Bunlar; “Claudiconium, Colonia Selie, Augusta İconium” dur. Bizans kaynaklarında “Tokonion” olarak geçen şehrimize yakıştırılan diğer isimler şöyledir:
“Ycconium, Conium, Stancona, Conia, Cogne, Cogna, Konien, Konia…”

Arapların Kuniya dedikleri güzel kentimiz, selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bir daha değişmeyerek günümüze kadar gelen ismine kavuşmuştur: Konya…

Konya İli, M.Ö. 7. bin yılından beri yerleşim yeri olmuş, pek çok medeniyete beşiklik etmiştir. Yazının M.Ö. 3500’de kullanılmaya başladığı hatırlanacak olursa, Konya’nın, ülkemizin en eski yerleşim merkezleri arasında yer aldığı söylenebilir.

Çumra Çatalhöyük, sadece ülkemizin değil, Dünya ölçüsünde yemek kültürünün ilk defa başladığı, tarımın yapıldığı, ateşin kullanıldığı, yerleşik hayata geçildiği, vahşi hayvan saldırılarına karşı ortak savunmanın yapıldığı merkez olarak tanınır.

Çatalhöyük, Neolitik, Erbaba ve Karahöyük Kalkolitik, Alaeddin Tepesi, Eski Tunç Devri merkezleridir.

Tarih devirlerinde Hititler ve Lidyalılar, M.Ö. 6. yüzyılda Persler, M.Ö. 4. yüzyılda Büyük İskender, Selevkoslar, Bergama krallığı, M.Ö. 2. yüzyılda Roma, M.S. 395’te Konya ve çevresine hakim oldular.

7. yüzyıl başlarında Sasaniler, bu yüzyılın ortalarında Muaviye komutasındaki Emeviler, şehri geçici olarak işgal ettiler.

10. yüzyıla kadar bir Bizans eyaleti olan Konya; Müslüman Araplar’ın akınlarına maruz kaldı. Malazgirt Zaferi’nden önce Konya’ya ilk gelen, Türk akıncıları Selçuklular oldu. (1069)

Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, 1071’de Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i Malazgirt’ te kesin bir yenilgiye uğratarak, Türkler’e Anadolu’nun Kapılarını açtı. Sultan Alparslan, zaferden sonra komutanlarına Anadolu’nun tamamen fethedilmesi görevini verdi. Konya; Anadolu Fatihi, Selçuklu Kutalmışoğlu Sultan Süleymanşah, tarafından fethedildi. Fetih tarihi hakkında değişik eserlerde farklı görüşlere yer verilmektedir. (1072, 1074, v.b.) Ama şu bir gerçektir ki, Kutalmışoğlu Süleyman Şah I, Konya’yı fethettikten sonra batıya yönelmiş, merkez olarak İznik’i seçerek, Anadolu Selçuklu Devleti’ni 1074 yılında kurmuştur. Buna göre Konya’nın fetih tarihi kesinlikle 1074’ten daha öncedir. Fetihle Şehrimizde Türk-İslam egemenliği dönemi başlamıştır.

1074′ te Anadolu Selçuklu devleti, Başkenti İznik olmak üzere kuruldu. 1097’de 1. Haçlı Seferi sırasında İznik kaybedilince Başkent, Konya’ya taşındı. Böylece tarihinde yeni bir sayfa daha açılan Konya, günden güne gelişti, pek çok mimari eserle süslendi ve kısa zamanda Anadolu’nun en mamur şehirlerinden biri oldu.

Bu, bizim özelliğimizdir: Atalarımız, fethi, bir yeri “Yaşamaya Açmak” için yapardı. Çünkü kendinden emindir. En adaletli yönetim, Türk ülkesindedir. Öyleyse bu yönetim, neden başka yerlere, başka insan gruplarına taşınmasın! Keyfilikten uzak, herkese eşit muamele uygulayan Türk Devletleri, fethettikleri ülkelere kültürel, ekonomik, sosyal, dini kurumlarıyla gitmişler, yerli kültürler içinde erimemişler, Türk Kültürü’nü hakim kültür yapmışlardır. Kalıcılığın sırrı da işte buradadır. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması da bu siyaset takip edilerek sağlanmıştır. İnanç özgürlüğü verilerek, yerli halkın devlete sadakatle bağlanması temin edilmiş, Anadolu mozayiği daha o yıllarda mükemmel görüntü zenginliğine kavuşturulmuştur.
3. Haçlı Seferi’nde Almanya İmparatoru Friedrik Barbarossa, Konya’yı kuşattıysa da (18 Mayıs 1190), 2. Kılınç Arslan’ın savunduğu kaleyi alamadı, beş gün sonra çekilmek zorunda kaldı. Selçuklular’ın düşmesine kadar (1308) Konya, Başkent olarak kaldı. Sonra Karaman- oğulları Beyliği’nin en büyük şehri olarak, Karamanoğulları’nca yönetildi.

1387′ de Osmanlı Padişahı 1. Sultan Murad, şehrin önlerine geldi. 1398’de oğlu Yıldırım Beyazıd, şehre girip Karaman Devleti’ne son verdi. Ancak, 1402 Ankara Savaşı felaketinden sonra Karamanoğulları Beyliği yeniden kuruldu. Konya, Fatih Sultan Mehmet’in Karamanoğulları Beyliği’ni ortadan kaldırdığı 1465 yılına kadar Osmalı-Karaman mücadelelerine sahne oldu.

Fatih, 1470’te İmparatorluğun Rûmeli (Sofya), Anadolu (Kütahya), Rûm (Tokat) Eyaletlerinden sonra 4. Eyalet olarak Karaman eyaletini, merkezi Konya şehri olmak üzere kurdu. Eyalete ilk zamanlarda, Osmanlı şehzâdeleri vali olarak atandı. Sırasıyla, Fatih’in ortanca oğlu Şehzâde Mustafa, küçük oğlu Şehzâde Cem, 2. Beyazîd’ın büyük oğlu Veliahd Şehzâde Dâmât Abdullah, bunun kardeşi (annesi Karamanoğlu olan) Şehzâde Şehenşah, onun oğlu Şehzâde Mehmet Şâh, 1470’ten 1513’e kadar eyaleti yönettiler. Hanedan dışından ilk beylerbeyi ancak 1513’te atandı. Kanunî devrinde Veliahd Şehzâde 2. Selim de bu görevde bulundu.

17.yüzyılda eyalet 11 sancaklı ve 80.000 km2’ye yakın büyüklükteydi. Tanzimat döneminde eyalet için Karaman adı yerine “Konya” dendi. 1910’da 102.000 km2 büyüklüğündeki Konya eyaletinin nüfûsu 1.380.000’di. 11 ilçeli Konya Merkez, 7 ilçeli Niğde, 2 ilçeli Burdur, 5 ilçeli Teke (Antalya), 5 ilçeli Hamîd (Isparta) sancaklarına (İl) ayrılıyordu.

Şehrin nüfusu 1825. Türkiye’nin 11. ve dünyanın 69. şehriydi. Sonra nüfus geriledi; 1875’te 50.000 oldu. 1927’de 47.000 olarak sayılan nüfus, 1960’ta 123.000, 1975’te 247.000, 1980’de ise 329.000’i buldu. 22 Ekim 2000 tarihinde yapılan genel nüfus sayımında Konya’nın nüfusu merkez 1.387.507 ilçe ve köyler 993.214 toplam nufus 2.380.721 olmuştur. 22 Ekim 2000 tarihinde yapılan genel nüfus sayımında Konya’nın nüfusu Merkez 1.387.507, İlçe ve Köyler 993.214, Toplam nüfus 2.380.721. olmuştur.

Tarihi eserleri bakımından Türklük’ün sayılı şehirleri arasında yer alan Konya, Selçuklulara iki asırdan fazla başkentlik yapması sebebiyle, Türk mimarisinin gözde eserleri sayılan âbidelerle süslenmiştir. Bu yönden Selçuklu devrinde Konya, Bursa, Edirne ve İstanbul’dan önce “En Muhteşem Türk Şehri” mertebesine yükselmiştir. Konya’da Türk-İslâm döneminden önce yapılan eserlerin günümüze ulaşamadığı söylenir. Yapılan kazılar neticesinde Hitit, Roma ve Bizans kalıntıları bulunmakla beraber, Konya’da ayakta kalan âbidelerin hepsi “Türk Çağı”nda yapılmıştır. Bu eserlerin başında Konya’nın sembolü sayılan Mevlânâ Müzesi gelir. Mimar Bedrettin Tebrizî tarafından yapılan ve Kubbe-î Hadra (En Yeşil Kubbe) denilen 16 dilimli bu muhteşem âbide firuze çinilerle kaplıdır ve bugünkü görüntüsüne Cumhuriyet döneminde kavuşturulmuştur.

Alaeddin Camisi, Sahip Ata Külliyesi, Karatay Medresesi, İnce Minareli Medrese, Sırçalı Medrese Selçuklu dönemi eserlerindendir. Selçuklu ve Beylikler dönemine ait pek çok cami, hamam, çeşme, köprü, tekke, kervansaray, hastane, su yolu ve diğer altyapı kuruluşlarına sahip bulunan Konya’da Osmanlı dönemine ait eserlerin en tanınmışı ise Sultan Selim ve Aziziye Camii’leridir.

Konya 12. Yüzyılın ilk yarısında Sultan Alaeddin Keykûbat (1219,1236) devri ve sonrasında, Dünyanın ilim ve san’at merkezi özelliğini kazanmıştır. Türk-İslam Dünyası’nın her tarafından gelen bilim ve san’at adamları Konya’da toplanmışlardır.

Bahaeddin Veled, Muhyiddin Arabî, ve Mevlânâ Celaleddin Rûmî, Sadreddin Konevî, Şemsî Tebrizî, Kadı Burhaneddin, Kadı Siraceddin, Urmemi gibi bilgin, mutasavvıf ve filozoflar kıymetli eserlerini Konya’da hazırlayarak, dünyaya ışık tutmuşlardır. “Konya’nın Altın Çağı” denilebilcek bu özelliği, 12. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir.

Bu şahsiyetlerin ve Anadolu’nun yeni sahiplerinin engin hoşgörüleri, bilim, san’at ve teknik alanlardaki üstünlükleri, köklü kültürel ve sosyal yapıları, Anadolu’nun “Ana Yurdumuz” olmasında büyük etken olmuştur. Böylece ne Bizans saldırıları, ne Moğol istilâsı, ne Haçlı orduları, ne İtalyan, ne Yunan işgalleri, Türk’ün Anadolu’daki egemenliğini yok edememiştir.

Konya ve millî kültürümüzün manevi mimarları, Mevlânâ Celâleddin Rûmî; yaşama sevinci, dünya görüşü ve hayat felsefesi ile dünyaya ışık tutarken; Nasreddin Hocamız, Türk Mileti’nin hazır cevaplılığını nükteleriyle dile getirmiş; Yunus Emre ise insan ve insanlık sevgisiyle adeta Ortaçağ karanlığındaki Avrupa’ya “medeniyet dersleri” vermiştir.

Modros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra İtalyanlar, Antalya ve çevresinden başka Konya’yı da işgal ettiler. Ekonomik çıkar sağlamak ve sömürge olarak kullanmak amacında olan İtalyan askerleriyle silahlı mücadele yapılmamıştır. Akşehir’e kadar gelerek devriye görevi üstlenen İtalyan askerleri Konya kent merkezinde kayda değer bir faaliyette bulunmamışlardır. Batı Cephesi’nde Yunanlılar’a karşı İnönü Savaşlarını kazandığımız günlerde İtilaf Devletleriyle anlaşmazlığa düşen İtalya, işgalden vazgeçerek 12 Mart 1920’de Türkiye’den ayrılmaya başlamıştır. 20 Mart 1920’de Konya, işgalden tamamıyla kurtulmuştur.

Anadolu Selçukluları Devrinde Konya
Konya’nın 1071 Malazgirt savaşından sonra Selçuklu Türklerinin eline geçmesiyle (1076-1080) kurulan Anadolu Selçukluları Devletinin Başkentliği (1096-1277) döneminde Kültür ve Sanatta altın çağını yaşar. Devrin ünlü Bilginleri, Filozofları, Şairleri, Mutasavvıfları, Hoca, Musikişinas ve diğer sanatkarlarını bağrında toplamıştır. Bahaeddin Veled, Mevlâna Celaleddin başta olmak üzere Kadı Burhaneddin, Kadı Sıraceddin, Sadreddin Konevi, Şahabeddin Sühreverdi gibi bilginler, Muhyiddin Arabî gibi mutasavvıflar Konya’da yerleşmişler, verdikleri eserlerle şehri bir kültür merkezi haline getirmişlerdir.Bilhassa Hz. Mevlâna fikir ve felsefesi ile insanlığı aydınlatmış Mesnevi, Divan-ı Kebir gibi eserleri ile de bu etki halen devam etmektedir.

Yine Nasreddin Hoca da güldüren ve düşündüren fıkraları ile Konya’nın kültür ve sosyal hayatının gelişmesinde asırlardır devam eden bir bilge kişidir.
Selçuklular dönemi Konyası’nda Kütüphaneler açılmış, bu dönemde Tarih, Edebiyat, Felsefe, Sanat, Tıp, Kozmoğrafya, Hukuk ve Din alanında büyük tarihi ve kültürel atılımlar yapılmış, buna bağlı olarak Medreseler, Camiiler, Kütüphaneler, türbeler, çeşmeler, kaleler, hanlar, hamamlar, çarşı ve bedestenler, köprüler, saraylar yapılmıştır.

Karamanoğulları Devrinde Konya
Konya da Karamanoğulları (1277) devrinde de bilim ve kültür alanındaki gelişmeler devam etmiş, Ulu Arif Çelebi ve oğulları Adil ve Alim Çelebiler ile Ahmet Eflâkî ve Sarı Yakup gibi bilgin ve Mutasavvıflar yetişmiştir.

Karamanoğulları Devri Tarihî ve Kültürel Eserler;
Ali Gav Zaviye ve Türbesi, Kadı Mürsel Zaviye ve Türbesi, Ebu İshak Kazeruni Zaviyesi, Hasbey Dar-ül Huffazı, Meram Hasbey Mescidi, Şeyh Osman Rûmi Türbesi, Ali Efendi Muallimhanesi, Nasuh Bey Dar-ül Huffaz, Turgutoğulları Türbesi, Kalenderhane Türbesi, Tursunoğlu Camii ve Türbesi, Burhaneddin Fakih Türbesi, Siyavuş Veli Türbesi,

Osmanlılar Devrinde Konya
Konya, 1467 yılında Osmanlı sınırlarındadır. Doğu seferlerine çıkan Osmanlı Sultanlarından Yavuz Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman ve II.Murat’ın uğrak yeridir. İlim, kültür ve sanat hareketleri kesintisiz devam eder. Ünlü şairler, bilginler, tarihci ve filozofların toplandığı merkez halindedir. Bu dönemde de mimarî yönden; Camiiler, Çeşmeler, Medreseler v.s eserler meydana getirilir.

Osmanlı Devri Tarihî ve Kültürel Eserleri
Selimiye Camii, Yusufağa Kitaplığı, Piri Mehmet Paşa Camii, Şerafettin Camii, Kapu Camii, Hacı Fettah Camii, Nakiboğlu ve Aziziye Camiileri, Şeyh Halili Türbesi ile Mevlâna Külliyesi dönemin mimarî eserlerinden bazılarıdır.

Osmanlının son döneminde Tanzimat hareketiyle Konya’da da yenileşmeler başlamış Medreselerin yanında İlkokullar (İptidai), Öğretmen Okulu (Darülmualimin) ve Ortaokul (Rüştiye) açılmıştır. İlk Lise (idadi) 1889 yılında, yine aynı yıllarda Konya Sanat Okulu da Vali Ferit Paşa tarafından hizmete açılmıştır. 1900 yılında Konya’daki medrese sayısı ilçeler dahil 530’a ulaşmıştır.

Cumhuriyet Devrinde Konya
29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ile eskilere ilave yeni okullar açılarak, yeni gazete ve dergiler yayınlanmaya başlanır. Yurt genelinde olduğu gibi Konya’da da İlk, orta, Lise ve Yüksek Öğretim devlet yönetimine geçer, okul yapma ve okuma seferberliğine başlanılarak öğretmen yetiştiren okullar ile teknik ve sanat okulları, yüksek okullar memleketin ihtiyacına göre yenilenerek çoğaltılmıştır.

Kültür Bakanlığının kurulması ile kütüphaneler ve müzeler, Kültür ve Tabiat Varlıklarımızın korunması 2863 ve değişik 3386 Sayılı ” Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurumu ” çerçevesinde Kültür Bakanlığının denetimine verilmiştir. Tüm illerde Bakanlığı temsil edecek İl Kültür Müdürlükleri teşkilatlandırılarak Cumhuriyet dönemi kültür ve sanat hareketleri sistematik hale getirilmiştir.

Kaynak: http://www.kto.org.tr/konyanin-tarihi-500s.htm

• Ahırlı
• Akören
• Akşehir
• Altınekin
• Beyşehir
• Bozkır
• Cihanbeyli
• Çeltik
• Çumra
• Derbent
• Derebucak
• Doğanhisar
• Emirgazi
• Ereğli
• Güneysınır
• Hadim
• Halkapınar
• Hüyük
• Ilgın
• Kadınhanı
• Karapınar
• Karatay
• Kulu
• Meram
• Sarayönü
• Selçuklu
• Seydişehir
• Taşkent
• Tuzlukçu
• Yalıhüyük
• Yunak

Konya ilinin ekonomisi tarıma ve özellikle buğday tarımına dayanır. Türkiye’nin buğday ambarı sayılır. Faal nüfûsun % 75’i tarım, hayvancılık, balıkçılık, avcılık ve ormancılıkla uğraşır. Yıllık safi gelirinin % 40’ı tarımdan elde edilir. 

Tarım: Konya il topraklarının % 90’dan biraz fazlası tarıma elverişlidir. Ekili alanların en büyük kısmı tahıla tahsis edilmiştir. Başlıca tarım ürünleri buğday, şekerpancarı, ayçiçeği, patates, soğan ve haşhaştır. 

Sebzecilik Ereğli ve Akşehir’de önemlidir. Diğer yerlerde ancak sulanabilen yerlerde yapılır. Ereğli’nin havucu ve Çumra’nın kavunu meşhurdur. Ereğli’de bağcılık da gelişmiştir. Beyşehir’de mantara benzeyen göbek bitkisi meşhurdur. Et yenmiş gibi lezzetli yemeği yapılmaktadır. Elma, armut, erik, kiraz ve vişne en çok yetiştirilen meyvelerdir. 

Konya ili modern tarım araçlarının en çok kullanıldığı illerimizden biridir. 

Konya Ovası, Tuz Gölü kenarı hâriç, alüvyonlu topraklardır. Bu ise zirâat için en müsâit topraklardır. Konya Ovası sulanabildiği taktirde Macaristan Ovalarından daha verimli olabilir. Bunu sağlamak için Sultan İkinci Abdülhamid Han 1907’de 80.000 Osmanlı altını karşılığı Çumra Ovasının sulanmasını Almanlara ihale etmişti.

Konya’da su, çok olup pompalama imkânı yoktur. Göl suyu yükselince etrafı su basmaktadır. Beyşehir Gölü 1 cm yüksekliğinde 7 milyon m3 su toplanır. Pompalarla sâniyede 22 m3 su çekilmektedir. Halbuki 60-70 m3 su çekilmesi lâzımdır. Bu yapılamayınca etrafı (ekili araziyi) su basmaktadır. Çok kişi Konya Ovasının sıkıntısını susuzluk sanır. Halbuki Konya Ovasının derdi sudan istifade edilememesidir. Konya Ovasında 200 bin hektar sulanabilir arâzinin ancak dörtte biri sulanabilmektedir. Konya’nın yüzölçümü 43.845 km2 (göller dâhil) iken Belçika’nın yüzölçümü 30 bin 507 km2 dir. Konya Ovası yanlış olarak bazı kitaplarda ziraate elverişsiz ve kuru olarak gösterilmiştir. Gerçekte ise sulandığında Konya Ovası dünyanın en verimli ovalarının başında yer almaktadır. Konya Ovası ziraat için aranan entansif ziraate elverişlidir. Devlet Konya Ovasının sulanması çalışmalarına başlamıştır. 

Hayvancılık: Geniş çayır ve mer’alara sâhib olan Konya ilinde hayvancılığın önemi büyüktür. Koyun, kılkeçisi, tiftik keçisi ve sığır beslenir. Arıcılık gelişmiştir. 

Ormancılık: Konya ilinin orman varlığı azdır. 600 bin hektarlık orman ve 200 bin hektara yakın fundalık alan vardır. Ormanlar daha çok Beyşehir, Seydişehir, Akşehir, Taşeli platosu, Karaman, Bozkır, Hadım ve Ereğli ilçelerinde bulunur. Orman içinde 155, orman kenarında 120 köy vardır. Senede 140.000 m3 sanâyi odunu ve 104.000 ster yakacak odun elde edilir.

Mâdencilik: Konya mâdenler bakımından da zengin sayılır. Türkiye’nin en zengin boksit yatakları Seydişehir yakınındadır. Tuz üretiminde Konya önde gelir. Ayrıca civa, manyezit, linyit ve barit de önemli madenlerdendir.

Sanâyi: Konya genişleyen işyerleri ile sanâyi şehri hâlini almaktadır. Sanâyi tarıma dayalı olarak gelişmektedir. Sanâyileşme 1960’dan sonra hızlanmıştır. Halbuki 1960 senesine kadar Konya’da un fabrikaları dışında 1937’de kurulan Sümerbank Pamuklu Sanâyi Müessesesi, 1954’te üretime geçen Şeker Fabrikası vardı. 1960’tan sonra imâlat sanâyii hızla artmıştır. Konya’da 10 kişiden fazla işçi çalıştıran iş yeri sayısı 300 olup, Konya’da bulunan 7 şirket Türkiye’nin 500 büyük şirketi arasında yer alır. 1960-1970 yılları arasında kurulan sanâyi tesisleri şunlardır: 1963’te Çimento Fabrikası, 1969’da Seydişehir Alüminyum Tesisleri. Konya ilinde 1970’ten bu yana sanâyi çok hızlı gelişmiştir. Bu devrede kurulan sanâyi tesislerinden bazıları şunlardır: Bağdaş Metal ve Ağaç İşleri Sanâyii ve Ticâret A.Ş., Çumpaş “Çumra Patates ve ZirâîÜrünleri Değerlendirme A.Ş.”. Konaltaş Alüminyum Tüp Fabrikası, Akalsan Akşehir Tel Fabrikası, Yem Fabrikaları, Ilgın Şeker Fabrikası, Süt ve Yağ üreten Aksantaş, Ersu Meyve Suyu ve Gıda Sanâyii A.Ş., Genaş Genel Gıda Sanâyii A.Ş., Şekerli Gıda maddeleri üreten Özsan Şekerleme ile Ece Şekerleme Fabrikaları, rafine tuzu üreten Cihankur A.Ş., Makina ve Motor îmâl eden Tümosan, Konsantaş Konya Döküm Makina Sanâyii ve Ticaret A.Ş., Maden SanâyiiA.Ş, Çumra Kâğıt Sanâyiidir. Bilhassa Tümosan Türk Motor Sanâyi ve Ticâret A.Ş. 8 milyon m2 üzerinde 410 bin m2 kapalı saha içerisinde motor, traktör ve aktarma organları imâlatı yapılmaktadır. Konya’da ayrıca Türkiye’nin her köşesine otomatik un değirmenleri kuran ve komple değirmen makinaları yapan sanâyi vardır.

Yeraltı su kaynaklarından istifâde için kurulan Derinkuyu Su Pompaları SanâyiiTürkiye çapında aranan pompalar olmuştur. Kalorifer kazanı, buhar kazanı, ısıtma, havalandırma, çelik kontrüksiyon ve kurutma fırınları da imâl edilmektedir. Seydişehir Alüminyum Fabrikası yılda 120.000 ton alümina işleyerek 40.000 ton alüminyum üretebilecek kapasitededir. Türkiye’de tek torna aynası îmâl eden kuruluş Komtaş olup senede üç vardiyede 21.000 adet torna aynası imâl edebilecek kapasitededir. Konya ilerde bir sanâyi merkezi hâline gelmeye namzet bir ildir.

Ulaşım: Konya kara, hava ve demiryolu ulaşımı bakımından zengindir. Bilhassa karayolu bakımından 7 yöne uzanan karayolları ile Anadolu’nun her köşesine ve ilçelerine bağlanır.

Konya Türkiye’nin en uzun karayolu ağına sahiptir. Devlet yolları 1652 km, il yolları 1500 km olup, toplam 3152 km’dir. 970 köy ve bucağına yol yapılmıştır. 152’si il ve devlet yolları üzerindedir. 652 köye kaplamalı ve 191 köye düzlenmiş toprak yol yapılmıştır. 

Demiryolu, Konya ve ilçe merkezinden geçer. Demiryolu hattı Afyonkarahisar-Akşehir- Ilgın-Sarayönü-Konya-Çumra-Karaman-Ereğli güzergahını takip ederek Ulukışla yakınında Konya topraklarından çıkar.

Türk hava yolları haftada iki gün İstanbul-Konya, Konya-İstanbul arasında uçak seferleri yapmaktadır. Ayrıca, toplu taşımacılıkla şehir içi ulaşımını rahatlatmak bakımından Üniversite Kampüsüne kadar uzanan Hafif Raylı Sistem hizmete girmiştir.

Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/konya/ekonomi.html

ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
 
Eskiden Konyalı bir ailenin dört mevsimine göre ayrılmış bir takım adet ve gelenekleri vardı. Bunlar halen bazı yerli ailelerde kısmın görülmektedir. İlkbaharda, Nisan ayının ortalarından sonra ev işleri artardı. Evvela sobalar sökülür, temizlenir, rutubetsiz bir yerde saklanır. Sıra halıların temizlenmesine gelirdi ki, ev halkı ile beraber komşuların yardımı da istenirdi. Halılar ve kilimler bahçede veya sokakta çırpılırdı. Halının üzerindeki tozlar süpürülerek naftalin saçılıp katlanır, serin bir yerde muhafaza edilirdi. Bu olaya göç denirdi. Bu arada yataklar ve minderlerin yünleri dökülür, değneklerle dövülür, temizlendikten sonra eski kılıflarına doldurulurdu. Bu eşyanın bazıları göçe konurdu. Odalardan kışlık serecekler kaldırıldıktan sonra bu defa sedir üzerine divan yastıkları üzerine kar gibi beyaz etekleri dantelli işlemeli yaygı ve örtüler serilirdi. Geniş odaların ortasına kilim yayılırdı. Bu işler yapılmadan önce duvarlar kireç ise badana toprak sıva ise “ak toprak” cilası yapılır. Oda taban tahtaları, dolap kapakları, pencere çerçeveleri fırça ile sürtülerek yıkanıp temizlenir, camlar silinirdi. Ev eşyasından sonda, kışlık yiyecekler yıkanır, kurutulur, naftalinlenerek temizler bohçalar içerisine konup, göçün üzerine bohça istifi yapılırdı.
Bahar temizliği bittikten sonra sıra sebzelerin kurutulmasına gelir. Taze nane ve maydanoz alınır, bol suda temizce yıkanıp, sapları ayıklandıktan sonra gölgede kurutulurdu. Kurutma işleminden sonra, temiz keselere konarak izbe duvarlarındaki çivilere takılırdı. Meram ve çevresinden bağ evlerine göçülür ve yaz boyunca oralarda oturulurdu. Eskiden Konya’nın yerlileri, yağ, peynir, yoğurt ve süt ihtiyaçlarını çarşıdan karşılamazlar evlerinde besledikleri inek veya mandıralardan temin ederlerdi. Ayrıca güz ayında etlik yapmak için ve yine kışın kesmek maksadıyla 8–10 kadar koyun ve keçi alınır, ahırın bir tarafına bağlanıp, gündüzleri bahçede veya civar meralarda otlatılırdı. Güz aylarında bahar aylarına kadar ahır kapısı yanında toplanmış olan hayvanların gübreleri, ev halkının veya bu iş için tutulan işçi kadınların yardımıyla yapma veya mayıs (tezek) denilen bir eşit kış yakacağı hazırlanır. Bunlar kışın tandıra ekmek yapmak için yakıldığı gibi odun yerine sobada da yakılır. Kuruyan yapmalar tandır civarında yakacak örtmesi veya yakacak damı denilen yerlerde intizamlı olarak kayılırdı.
Yaz Hazırlığı: Meyveler bu mevsimde olur, kışın ev ihtiyacını karşılayacak miktarda vişne, kayısı, erik bahçede varsa ağaçlardan toplanır, yoksa çarşıdan satın alınırdı. Vişne reçelinden başka vişne şurubu da kış için kaynatılırdı. Diğer taraftan kayısı, erik, üzeri karanfille süslenmiş armut ve elma reçelleri hazırlanırdı. İçleri yeşil sırlı çömleklere reçeller doldurulur, ağızları okunup üflenerek ve ağız tadı ile yenmesi temennisiyle ağızları temiz bez örtüler örtülür ve bağlanır, izbenin serin olan duvar diplerine konulur. Reçellerden sonra sıra kurutmalara gelirdi. Sabah serinliğinde bahçedeki ağaçlardan toplanan kayısı, küfelere toplanarak ikindi serinliğinde damın temiz bir yerine örtü veya hasır serilerek kayısılar üzerine ayrılıp kurutulmaya bırakılırdı. Erik ve diğer meyvelerde aynı tarzda kurutulurdu. Kayısı ve erik meyvesi fazla olgunlaşmış durumda olursa süzgeçten geçirilerek, içleri yağlanmış bakır tepsilere pestil yapılmak üzere dökülürdü. Kışın hoşaflık için vişne, elma kurutulur, bazıları kabukları soyulur dilimlere ayrılarak kurutulmaya hazırlanırdı. Ayrıca yaz mevsiminde evin ihtiyacını karşılayacak nispette domates salçası çıkarılır, kabak, patlıcan ve biberleri içleri oyularak kurutulurdu. Bazı sebzelerde ince dilimler halinde dam üzerinde kurutulmaya bırakılırdı. Yaz aylarının sonlarına doğru sıra bulgur yapmaya ve nişasta çıkarmaya gelirdi. Bir kış mevsimi tarladan ve buğday pazarından yumuşak buğday alınır. Komşularla yardımlaşarak bulgur kaynatılırdı. Dama serilmiş olan örtülerin üzerine yayılarak kurutulur, iki günde kuruyan buğday çuvala konarak değirmende öğütülürdü. Bundan sonra sıra kışlık ekmek buğdayına gelirdi. Bir kış yetecek miktarda birkaç ton buğday alınır, temizlenip yıkanır, kurutulduktan sonra değirmene götürülerek öğütülür ve izbedeki un ambarına dökülür ve çuvallara konularak muhafaza edilirdi.
Sonbahar mevsiminin de kış hazırlıkları başlardı. Bu hazırlıkların başında hiç şüphesiz üzüm bağı olanlar için pekmez, kaynatma gelirdi. Bağdan araba veya merkep üzerine yüklenmiş küfelerle üzüm eve getirilir, yakacak damı yakınında bulunan çamaşırhaneye dökülür, salkımlardan iri ve sert olarak seçilerek sicimlerle birbirine bağlanır. İşte bu hazırlanmış Hevenkler tavan arası veya izbenin direklerine çakılmış çivilere asılırdı. Çaraşa doldurulan üzümler ayakta ezilmek suretiyle suyu çıkarılır, ak topraktan geçirilen bu şıra üzerinde kaynatılır, leğenden kazana alınarak soğutulmaya bırakılırdı. Pekmez kaynarken bir kısmının içerisine kuru kayısı dilimlenmiş yahut ufak bütün kabak, patlıcan atılarak pekmezli reçel elde edilirdi. Pekmez hazırlığı bittikten sonra sıra turşu kurmaya gelirdi. Sırçalı küpçüklerle sebzesine göre ve evde en çok sevilen sebzelerin turşusu kurulurdu. Turşu sirkeleri çarşıdan ziyade evlerde hazırlanırdı. Bu sirke ekseriyet pekmez için sıkılan üzümün posasından yapılırdı. Buna cıbra denirdi. Turşu hazırlığı bittikten sonra da sıra pastırma ve sucuk yapılmasına gelirdi. Çarşıdan alınan veya evde beslenen kısır inek veya güve kesilerek bir kısmından pastırma, bir kısmından sucuk yapılırdı. Sığır eti sucuğunun sert olmaması için bir veya iki keçi-koyun kesilerek, etleri karıştırılırdı. Pastırmalar denge konulduktan sonra sucuklar doldurulup kurutulur. Ayrıca kışın hazır olması ve çarşıdan et alınmaması için (etlik yapma) denilen kavurma hazırlanırdı. Pazardan alınan 5-6 koyun veya keçi, yada ufak bir sığır, eve getirilen kasap tarafından kesilerek etleri komşuların yardımıyla doğranır, bir kısmı da kemikli olmak üzere kıyma denilen kavurma hazırlanırdı. Kavurma piştikten sonra yardımda bulunmuş olan komşuların evlerine birer sahanın içerisi ekmekli kavurma gönderilirdi ki buna (ekmek salması) denir. Sıra en son kışlık yakacağı gelir. Ekseriyet kışlık yakacak bahardan alınıp kırılarak yapılır, halılar ve kilimler göçlerden çıkartılarak serilir, sobalar kurutulur, kışlık giyecek eşyaları bohçalardan çıkarılarak giyime hazırlanır, bundan sonra günlük ev işleri başlardı.
  
KONYA YÖRESEL KIYAFETLERİ
 
Her ulusun, her şehrin hatta her kasaba ve köyün kendine göre gelenek halinde devam ettire geldiği bir giyiniş şekli vardır. Konya’nın Cumhuriyetten önceki yıllarda özel bir biçimde bir giyim, kuşam, görenek ve adetleri vardır. Konya’nın bu kıyafeti Akşehir’de biraz değişmekte buna karşılık şehrin hemen kıyısında bulunan Sille Bucağının tamamen değişik bir biçimde kıyafeti vardır. Şimdi de Konya’nın kadın, erkek kıyafetleri üzerinde duralım: Konya kadının ev içi ve dışarıya giyilmek üzere iki kıyafeti vardır. Başta bir çember, üstünde işlik, alta (don) şalvar, ayağında ince yemeni biçiminde terlik veya örme patik bulunurdu. Bu kadının normal günlük iş kıyafetiydi. Konya kadının dış kıyafeti şu parçalardan meydana gelmektedir.
  
KADIN KIYAFETLERİ
 
a)İç çamaşır:
Eskiden kadın ve erkek için, iç çamaşırı bükme iplikten, ev tezgâhlarında dokunarak, çamaşır bezi denilen kıvrık pamuklu bezden yapılırdı. Buna kıvratmada denilirdi. İç gömleklerin yakaları yoktur. Erkek ve kadının kol uzunluğu bileklerine kadar uzanmaz, etekler ise diz kapakları üzerine varırdı. Göğüs kısmı açık olurdu. İç çamaşırı kol ağızları ve boğaz kenarları kadınlarda oyalarla süslenirdi. İç don belden topuk üzerine kadar uzundu, paçaları çok dardı. Bel kısmı uçkur ile bağlanır, geniş olarak dikilirdi. Dış elbiseler ise, kadın başına koyu kırmızı bir fes giyerdi. Bu fesin kirlenmemesi için, fesin içine kellepoş denilen kısa kenarlı takke giyilirdi. Fesin etrafına ipekten ince bir şifon sarılır. Bunun üzerine ayrıca bir yazma dolanırdı. Şifonun faydası, başa iğne takıldığı zaman, iğne ağırlığının dengesini sağlar, fesin üzerine iki ucu sağ ve sol omuzda bulunan renkli çember örtülürdü.
b) Entari:
Konya’dan eskiden entariye pek ilgi gösterilmezdi. Ancak gelinler, birde yaşlı kadınlar entari giyerlerdir. Çünkü işlik ve şalvar entariden daha çok giyilirdi.
c) İşlik:
İşlik vücuda yapışırcasına sıkıca dikilen bir dış giyecekti. Yakadan göğüs boşluğu üzerine uzanır, buraya kadar düğmeli ve kapalı idi. Kolları bileklere kadar uzun olup, burada kol genişliği bir düğme ile daraltılarak giderilirdi. İşliklere, ala, kadife, pazen, basma, kutmişetari, şelaki, astar, kaput, humayun, yandım alamadım ve alpaktı. Renkleri ise, mevsimine göre seçilirdi. Bahar ve yazın yeşil, koyu yeşil, beyaz, açık sarı, narçiçeği rengi ile açık mavi beğenilirdi. Sonbahar ve kışın ise koyu renklere ilgi gösterilir. Bunlar, koyu gri ve koyu mavi idi.
d) Şalvar:
Bir kadının giydiği şalvar 8-9 metre kumaştan yapılırdı. Akşehir ve çevresinde 14 metre kumaştan bir takım elbise yapıldığı söylenir. Şalvar, belden topuklara kadar uzanır, gayet bol dikilir, çekme payı buna eklenmektedir. Paçalar oldukça dar olup, vücudun hatları şalvarın kıvrımları arasında belirsiz hale gelmektedir.
e) Hırka:
Hırkanın içi astar, üstü şelaki ve diğer kumaşlardan yapılır. İçerisine pamuk döşenerek aynı yorgan biçimi dikilmektedir. Etekleri kalçaya kadar uzun olup, bir çeşit cekete benzer.
f) Salta:
Yünlü kumaştan dikilen, kollu ve ön kısmı açık, etekleri kısa, yarım ceketi andıran bir yelektir. Saltalar çok süslü yapılır. Sırma ve kaytanlarla çeşitle bezemeler yapılır. Saltalara ayrıca madeni parlak pullarda dikilir.
g) Kebe:
Bir çeşit salta olup kolları ve göğüs kısımları işlemelidir.
h) Ayakkabı:
Deve derisinden yapılmış, parlak arka kısmı açık pabuç, yanları lastikli uzun konçlu, bir çeşit topuklu kunduradır. Ayrıca mestle de giyilirdi.
i) Süs ve Takılar:
Fesin üzerine veya göğsüne elmas iğne takılırdı. Ayrıca boğaz kısmına inci mahmudiye, hamidiye, beşibiryerde altınlar ile altın kordonlu cep saati takılırdı. Parmaklarda kıymetli taşlı yüzükler, kulaklarda elmas küpeler takılırdı. Fakat bu takılar her kadında bulunmazdı. Kollardaki çeşitli bilezikler kadının en önemli ziğnetini ve süsünü meydana getiriyordu.
 
ERKEK KIYAFETLERİ
 
Konya’nın erkek kıyafetleri, birbirinden farklılık arz eder. Her erkeğin görevine göre kıyafeti de vardır. Kıyafetlerinden o kişinin ne olduğu kolayca anlaşılırdı.
1) Ulema Kıyafeti:
Başta kırmızı veya devetüyü rengi bir fes, üzerine açıldığı zaman bir adam boyu uzunlukta beyaz tülbent sarık bulunurdu. Fesin altında aynı kadın kelleposu gibi erkeklerin giydiği ve adına terlik denilen takke vardı. Başka bir çeşidi de üç peşli, astarlı entari giyilirdi. Sonradan bu usul terk edildi. Bu entari üzerinde de şal kuşak kuşanırdı.
2) Esnaf Kıyafeti:
Bu tip kişiler orta yaşlı kimselerden oluşurdu. Başlarında genellikle kırmızı fes, üzerine yazma sarık, sırtta koyu renklerin hâkim olduğu salta, meydani işlik, ilmiye sınıfına benzeyen şalvar, ayakta beyaz yün çorap ve yemeni belde silahlıkla şal kuşak bulunurdu.
3) Efe (Hovarda) Kıyafeti:
Başta açık kırmızı, uzun sivri fes, arkada uzun koca püskül üzerinde kırmızı ince cemberli sarık işlik dar ve uzun kollu, yaka kapalı, karın boşluğuna kadar etek çapraz düğmeli ve ilikli, vücuda sıkı oturmuş bir çeşit gömlek. Bu gömlek pamuklu bezden yapılır, dokunuş çizgilerine göre isim alırdı. İnce meydan, beşparmak, meydai gibi işliğin üzerine kol uçları bileklerden dört parmak yukarıda dar vaziyette, içi astarlı ön kısımları kavuşmayan salta giyilirdi.
a) Cepken:
Etek, kol, yaka ağızları kaytanla süslü olan bir çeşit saltaya benzeyen cepkendi. Cepkenin yaka ve etek kısımları işlemeliydi.
b) Kuşak ve Silahlık:
Kuşaklar, gürün, trablus, acem, kesmiş, Tosya şallarından yapılır. Arasına yumuşak deriden yapılmış, bir çeşit cep görevini gören kat kat bulunan silahlık kuşanılır.
c) Şalvar:
İlmiyle (Ulema) sınıfından farklıydı. Diz kapaklarından aşağıya kadar uzanırdı. Bu sebeple adına şalvar yerine “dizlik” denilirdi. Ayaklarında kundura ve yün örgü çorap bulunurdu.
Cumhuriyet devrinde erkek kıyafetlerinde büyük çapta bir değişiklik olmakla beraber, kadınların giyiminde fazla bir değişiklik olmamıştır. Özellikle köylerde ve kasabalarda yaşayan kadınların en önemli giysisi şalvar, işlik, yelek ve poşudan oluşmaktadır. Ayaklara kışın mest ve lastik, yazın ise çorap ve lastik ayakkabı giyilir.
4) Abdestlik:
Çuhadan, softan veya kıldan yapılmış bir çeşit pardesü olup, cep yerleri olmakla beraber cep keseleri yoktu.
a) Cübbe:
Kaşmir kumaştan yapılırdı. Aynı abdestlik biçiminde olup, ceplerin hem yeri, hem kesecikleri vardı.
b) Lata:
Yakası kalkıkça, iç göğüslerde cepleri vardı. Ağır kumaştan yapılan lata cübbeye benzerdi. Yakasından çapraz bulunan bir çeşit pardösü denilebilecek biçimdeydi.
c) Biniş:
Kol ağızları çok geniş bir çeşit cüppedir. Ayakkabılar, kalloş kundura ve mestten ibaretti.
 
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
 
Konya Kaşık Oyunu:
 
Oyun denince kaşık oyunu akla gelir. Konya kaşık oyunu Orta Asya’dan Türkler tarafından getirilmiştir.
Kaşık oyunlarının figürleri çok fazladır. Fakat göbek figürü halkın daha çok hoşuna gitmektedir. Bu figür dinamik ve sert hareketlerden meydana gelmiştir. Oyuncu devamlı güler yüzlüdür. Çünkü neşe saçması gerekmektedir. Oyun başlar başlamaz kaşıkların çıkardığı ezgiler seyircide saçılmış olan her şeyi yeşertmeye başlar. Herkes farkında olmadan oyunun neşeli havasına kapılır. Kaşıklar vura dursun oyuncunun tıpış tıpış yürüyüşü, topuk döve döve nazlanışı, yan yan sıyrılışı, yavaş yavaş şakalaşması oyunun en belirgin figürlerindendir. Kaşık vurmaları yavaşladığı sırada oyuncu derin bir nefes alacak kadar fırsat bulur. Fakat kimse bunun farkına varamaz. Ayrıca Konya türkülerinin kaşık yapısı içinde oyun havaları niteliğinde oluşu hayli dikkat çekicidir. Çünkü oturak âlemlerindeki oyunlarda icra edilen bu müziğin eşliğinde kadın oyuncular zil ve kaşıklarla beraber Milli kıyafetle oyuna iştirak ederler. Bu halk oyunlarının koreografisi, motifleri yüzyıllardan beri hiç bir değişikliğe uğramadı. Aynen korundu. Oturak âlemlerindeki oyunlar da bu oyun türlerine Anadolu’nun başka yörelerinde rastlamak mümkün değildir. Kadın oyunu oynayan oyuncu kadın, zamanla misafirlere sakilik yaptığı görülüyor. Bu usulün Selçuklulardan önce olduğu iddia ediliyor. Konya kaşık oyununda, oyunlar çeşitli isimler alırlar. Şöyle sıralayabiliriz;
 
Küstü Oyunu:
 
Konya’ya has bir oyundur. Kaşıkla oynanır, zille oynandığı da olur. Bu oyunla çalınıp, söylenen türkü ” İnce Çayır ” türküsüdür. Diğer havalarda oynandığı zaman bu türküyle oynandığı zamanki etkiyi bırakmaz. Sazlar ince çayır türküsünün ara ezgisinin üç bazen de beş defa çaldıktan sonra türkünün okunmasına geçilir.
İnce çayır biçilir mi?
Soğuk sular içilir mi amman.
Türkünün burasında bütün sazlar durur. Oyuncu hangi durumdaysa öylece kalır. İşte bu duruş anında bir koşma okunur. Bu koşma umumiyetle küsme üzerinedir.
Küsme dilber barışalım, cümle isyan bendedir.
Cümle isyan bende ise, her kabahat sendedir.
Bundan sonra sazlar yavaştan başlar. Hızlanarak devam eder. Oyuncu da müzikle birlikte yavaştan hızlanarak oyuna devam eder. Bu figür iki ve üç kez tekrarlandıktan sonra oyun biter.
 
Sekelim Kızlar:
 
Bu oyun Konya ve köylerinde, düğünlerde genç kızlar tarafından oynanır. Diğer saz meclislerinde bu oyun oynanmaz. Düğünlerde bir araya gelen genç kızlar birbirlerinin bellerinden sarılarak halay oynar gibi dizilirler. Baştaki kız sazla birlikte şu türküyü okur.
“Küp dibine bastırma
Kız saçını kestirme
Yar evine gelince
Gönülcüğünü kaptırma”
Sonra kızların hepsi bulundukları yerde sıçrarlar ve hep birlikte;
“Sekelim kızlar, sekelim vay, vay
Arpada buğday ekelim vay, vay”
derler böylece oyuna bir canlılık katarlar. Figürler bir kaç kez tekrarlandıktan sonra oyun biter.
Oyuncu İle Okuyucunun Karşılıklı Türkü Söyleyerek Oynadığı Oyun
Bu oyun şu iki türkü ile oynanır;
A) Kız sana fistan aldım yolladım geldi mi?
B) Kıralım kıralım fındık fıstık kıralım.
Bu oyunda okuyucu ile oyuncu karşılıklı sorulu cevaplı türküler söylerler.
Bu iki türküden biri çalınırken önce okuyucu, sazların kesilmesiyle oyuncuya ahenkli sesiyle sorar. Oyuncu da tempo ile cevap verir. Cevaptan sonra oyuncu kaşıklarını vurarak sazların temposunu hareketlendirir. Oyun böylece başlar.
 
KONYA ŞİVESİ – KONYA AĞZI – YÖRESEL KELİMELER

          Bir ülkede geçerli olan genel bir şive içinde, o ülkenin çeşitli bölge ve kentlerindeki konuşma dilinde görülen söyleyiş farklarına “ağız” denir. 

         “Konya ağzı” Türkçe içinde, Konya bölgesinde görülen söyleyiş tarzının adıdır. Söyleyiş farkları da salt bölgeler ya da kentler arasında görülmez. Köyler arasında bile bu tür ayrılıklara rastlanabilir. Söz konusu olan, biçimsel bir başkalık değil, bir ses değişimidir. Söz gelimi, Karadeniz ağzında (g) sesinin (c) gibi çıkarıldığı görülür: “Celdum, cittum”gibi, Konya bölgesinde de (k) sesi (g) ye dönüşür. 

          Ağız dediğimiz bu söyleyiş farklarının oluşumunda, coğrafî özellikler ve toplumsal yaşayış gibi çeşitli etkenler söz konusudur. Belli ve ortak bir eğitimden geçen kişilerin, konuşmalarındaki bölgesel söyleyiş ayrımlarını düzeltmeseler bile, aynı yazı dilini kullandıkları görülür. Konya ağzı kent merkezlerinde, şehirleşme ve kültür olarak oldukça değişime uğrasa da, kırsal kesimde daha belirgin olarak kullanılmaktadır. 

          Sözün kısası, kendine has bir şivesi vardır Konyalı’ nın. En bariz misal, K harflerinin biraz daha gırtlaktan gelmesi ve G harfi olarak söylenmesidir.. Gonya, gıyamet, gırmızı, garpuz vs. gibi.
 
Konya’mıza has yöresel kelimelerden sadece birkaçı:
 
Alettirik: Elektrik
Kiyat: Kağıt
Garannık: Karanlık
Aba :Abla
Accık :Azıcık.
Böcü :Böcek
Bülüç :Piliç.
Güccük :Küçük
Gicişmek: Kaşınmak
Hökele :Ukala
Zimbit :Zifiri karanlık.
Temel: Bahçe Duvarı 
Haranı: kazan
Hazaar: galiba 
Gumpir: Patates
Duz: Tuz
Pantul: Pantolon
Mezer: Mezar
Ezen: Ezan
Döşşek: Yatak
Terezi: Terazi
Zıttına gitmek: hoşlanmamak 
Şebit: Yufka ekmek
Balcan, badılcan: Patlıcan
Tefder: Defter
Mıh: Çivi
Sandelle: Sandalye
Bışgı: Testere
Motur: Traktör
Gupa: Bardak
Acep: Acaba
Depik: Tekme
Zağar: Yaramaz
Yuka: İnce
Zibil: Çok fazla
Zoba: Soba
Zerhoş: Sarhoş
Bıdırdamak: Konuşup durmak
Cırmalamak: Tırmalamak
Cırcır: Fermuar
Cazı: Cadı
Cıbartmak: morartmak
Dinelmek: Ayakta durmak
Gakılı: Bir sürü, çok
Hayat: Avlu
Iscak: Sıcak
İkrah etmek: Tiksinmek
Kösülmek: Yenilmek
Laylon: Naylon
Okumak: Davet etmek
Peşkir: Havlu
Piskevit, püsküğüt: Bisküvi
Seğirtmek: Koşmak
Tehne: Tenha
Tığteber: Bomboş
Velesbit,belesbit: Bisiklet
Tosbağa: Kaplumbağa
Zınarmak: Karşı gelmek
Zınılamak: Patlamak
Dal: Sırt
Elcek: Eldiven
Gonşu: Komşu
Hacemmi: Hacı Amca
Gaysi: Kayısı
Aporle: Hoparlör
Yiter: Yeter
 
KONYA TÜRKÜLERİ – ŞARKILARI
TÜRKÜ :

       Türkiye’nin sözlü geleneğinde, bir ezgi ile söylenen halk şiirlerinin her çeşidini göstermek için, en çok kullanılan ad “türkü”dür. Türki  kelimesinden gelişen ve “Türk’e ait” anlamına gelen bu kelime genelde bütün kırık havalar (ritmli ezgiler) için kullanılmaktadır. Türkler’in Türkü, Türkmenler’in Türkmani, Varsaklar’ın varsağı adı ile anılan halk şarkılarının adıdır. 

KONYA TÜRKÜLERİ : 

       Konya’da en çok söylenen Türküler, Bozlak ve Çukurova ile oynak makamlarıdır. Süratli okunduklarından oyun havası da denilir. Selçuklulardan bu yana devamlı çoğalıp gelen türkülerimiz sanat değerini ve geçmiş dönemlerin hissiyat ve fikirlerini müşahede etmekte olup diğer taraftan da hasret, tepki, ilenme, isyan etme, kafa tutma, ezgi, dilek, ağıt, yakınma, eğlence ve acınmalar nakış nakış işlenmektedir. 

        Konya türkülerinde güfte ve saz ikilisi büyük bir uyum içindedir. Seçilen her söz aynı tef ve kaşık seslerine adapte edilmiştir. Anadolu’nun zengin folklor hazinelerinden biri de Konya’nın mahalli motif ve güzellikleri ile süslü türkülerdir. Eski dönemlerden Mevlevi dergâhlarında semâ ayini içinde Konyalı müzisyenler kendi aralarında muhabbet yaparken oturak âlemlerinde beste yapıp türkü söylemişler. Konya türküleri muhabbet toplantıları oturak âlemlerinde bir arada sunulur. 

Konya türkülerinden bazıları : 

        Konya Peşrevi, Sandıklı, Sabahın Seher Vakti, Menteşeli, Sille, Asabilsem, İçme Beyim, Urfalıyım, Mahpushane, Üsküdar, Saffet Efendi, Turnalar, Bülbül, Aksaray Develisi, Efendim, Divan. Nafiledir Sevgilim, Aksinne, Karanfil, Çay Kenarı, Karakoyun, Emmiler, Enginli Yüksek Kayalarımız, Çıbık Telden Bağlamam, Lima, Süpürgesi Yoncadan, Aslan Mustafa’m, Kozan Dağı, Necip Oğlan, Bağlar Gazeli, Tosun At, Şerif Hanım, Memberi, Elmalı, Atımı Bağladım, Furun Üstünde Furun, Eczanenin Şişeleri, Camiinin Mazini Yok, Alim, Evlerinin Önü, Tatar, Eşme Kaya, Kabak, Elmaların yongası, Gül Dibi Belleniyor, Baygın Cemilem, Hocam, Sabab Oğlanın, Karamanlı, Mezar Arası, Candarmalar, Hafız Mektebden Gelir, Mapus Damlarına Serdim Postu, Yeşilim
 
KONYA EL SANATLARI

Konya el sanatlarında kendine özgü duygu ve düşünceleri yansıtmıştır. El sanatlarında halıcılık, kaşıkçılık, keçecilik oya ve nakış işçiliği şeklinde gelişmiştir. İşlemiş oldukları şekiller, çizgiler, renkler belli bir düzen içerisinde kendini göstermektedir. İzleyenleri büyülemekte ve hayran bırakmaktadır. El sanatları ile uğraşan bir esnaf kesimi türemiş ve çarşılar kurulmuştur.

Halıcılık:
Halıcılık ilimizde XI.  yüzyıldan itibaren Büyük Selçuklular yolu ile girmiş ve Anadolu Selçukluları devrinde en iyi örneklerini vermişlerdir. 1271-1273 yıllarında Çin’e kadar seyahat eden Marko- Polo, Anadolu’da özellikle Konya’da dünyanın en iyi halılarının dokunmakta olduğunu seyahatnamesinde yazmıştır. İlimizde Ladik, Sille, Akşehir, Karapınar, Saray, Kavak İlçe köyleri ve önemli halı dokuyan merkezlerdir.

Kaşıkçılık:
Konya’da kaşıklar daha ziyade Şimşir- Armut- Gürgen – Kavak gibi ağaçlardan yontularak yapılır. Kaşıklar, ressamlar tarafından boyanır ve motiflendirilir. Sonra SİR denilen reçineli ilaçlarla cilalanır ve kurumaya bırakılır. İyi cilalanmış kaşıklar yıllarca bozulmadan sofrada kullanılır. Turistik eşya olarak en çok pazarlanan el ürünleri arasında bulunmaktadır.

Keçecilik:
Keçeler ev döşemelerinde kullanıldığı gibi seccade, yolluk olarak da kullanılır. Keçelerden kepenek denilen kışlık paltolar, külahlar yapılır. Binek ve koşum hayvanlarının eğer ve semerinde kullanılır. Keçenin imal edilmesi şu şekilde olur. Yünler temizlendikten sonra hasır döşem üzerine, renk isteniyorsa desenli bir şekilde düzgün olarak serpiştirilir, yünler tazyikle sıkıştırılır. Rulo haline getirilen hasır iki üç kişi tarafından ayak ile yerde yuvarlanır. Sonra keçeler hamamda sıcak su ile yıkanır ve keçeye son şekli verilir.

Oya ve Nakış İşleri:
Daha ziyade genç kızların ve kadınların yapmış oldukları oya ve nakış işleri turistik eşya satan işyerlerinde satılmaktadır. Kumaş ve dokuma bezleri üzerine gergef ve kasnak gibi el tezgâhlarında yapılan çeşitli renk ve motiflerle süslenmiş bohça, peşkir, uçkur, çevre, mendil, örtü, yaşmak, kese, seccade, yastık yüzü işlenir. İğne İşleri: Çin iğnesi, çapraz iğne, balıksırtı, ciğer deldi, mürver iğne işleri, şahmeran, mavili muska gibi oyaları çok meşhurdur.

Huğlu (Tüfekçilik):
Konya İline bağlı Huğlu Kasabasında bugün Dünyada adını duyurmuş elle yapılan av tüfekleri yapılmaktadır. Eski çifte veya süperpoze tipinde yapılan av tüfeklerinin kabza ve tetik tertibatının bulunduğu kısımlara av hayvanları motifleri işlenmektedir. Av tüfekleri düz oyma şeklinde yapıldığı gibi pirinç veya gümüş kaplama üzerine motif yapılarak satışa sunulmaktadır.

Üzümlü (Tüfekçilik):
Üzümlü Kasabası Beyşehir ilçesine bağlı Toros Dağları üzerinde 10.000 nüfuslu bir beldedir. Beldede bulunan tüfek ustalarının ortak olduğu bir kooperatif kurulmuş bugün imalatın % 30’u el emeğine dayalı, çok kaliteli ve zarif av tüfekleri üretilmektedir. Yurt içinde 1.500 bayii kanalı ile ayrıca başta A.B.D. olmak üzere Almanya, Fransa, Yeni Zellanda, Lübnan ve Kıbras’a ihracat yapılmaktadır. Elde edilen döviz girdisi 1.000.000 (Bir milyon) dolardır. 1996 yılı itibariyle yıllık 40.000 adet av tüfeği üretilmektedir.

Testicilik:
Konya İline bağlı Doğanhisar İlçesi’nde topraktan testiler, sırçalı kaplar, çiçek saksıları büyük bir ustalıkla üzeri çeşitli desen ve motiflerle işlenerek yapılır.
Kaynak: http://mevlutbaysal.blogspot.com.tr/p/konya-kulturu.html