KÜTAHYA HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Antik çağlara kadar uzanan zengin tarihi ve kültürel birikimi ile mutlaka görülmesi gereken bir şehir olan Kütahya, Türkiye'nin Ege Bölgesi'nin İç Batı Anadolu bölümünde bulunan; doğal güzellikleri, termal turizmi, çini ve porselenleri ile ünlü bir kenttir.
Kütahya’ya karayolu, demiryolu ve havayolu ile seyahat etmek mümkündür. Şehre ulaşmanın birçok alternatifi mevcuttur. Türkiye genelinde birçok ilden Kütahya’ya günaşırı seferler düzenleyen şehirler arası otobüs firmaları bulunmaktadır.
Kütahya’nın bazı şehirlerle karayolu uzaklığı şu şekildedir:
- İstanbul – Kütahya: 360 km
- Ankara – Kütahya: 310 km
- İzmir – Kütahya: 334 km
- Eskişehir – Kütahya: 78 km
- Afyon – Kütahya: 96 km
- Bursa – Kütahya: 182 km
Kütahya’ya ulaşım için bir diğer alternatif ise demiryoludur. Eskişehir , Balıkesir, Afyon ve Ankara’dan uzanan demiryollarının durakları arasında Kütahya da yer almaktadır.
Kütahya’ya gitmek için bir diğer seçenek ise havayolu ulaşımıdır. Türkiye’nin 4. büyük havalimanı olan Zafer Havalimanı’na birçok şehirden tarifeli seferler bulunmaktadır. Zafer Havalimanı, Kütahya şehir merkezine 43 kilometre uzaklıktadır.
Dönenler Mevlevihanesi
Kütahya Merkez’de yer alan Dönenler Mevlevihanesi, Börekçiler Mahallesi’ndedir. Mevlevi kültürünün üçüncü önemli merkezidir aynı zamanda.
Mevlevihanenin ilk yapılan bölümü mescididir. Hezar Dinari Mescidi, adını banisinden alır. 1237-1243 yılları arasında inşa edilmiştir. Sonraki dönemlerde ise kuzeyine semahane eklenmiştir. Dönenler Mevlevihanesi’nin ilk yapısı ile ilgi pek bir bilgi yoktur. Günümüzdeki mimarisi 1812 yılında yeniden yapılmıştır.
Kütahya gezinizde Dönenler Mevlevihanesi’nin dış mimarisine ve iç dekorasyonunu mutlaka şahit olmalısınız. Mistik bir atmosferin içinde keyifli bir yolculuk Dönenler Mevlevihanesi’nde sizleri bekliyor.
Kütahya Saat Kulesi
Kütahya Merkez’de bulunan Saat Kulesi, XIX. yüzyılda inşa edilmiştir. Banisi Kütahya Valisi Fuat Paşa’dır. 30 Ağustos Ortaokulu’nun arkasında bulunmakta olup kolay bir ulaşım yoluna sahiptir.
Kütahya Saat Kulesi’nin yapımında kesme taş kullanılmıştır. Kare planlı olup, iki katlı bir mimariye sahiptir. Kulenin üstü külahla örtülmüştür. Kütahya’daki Analcı Mescit’in karşısında bulunan Saat Kulesi, gezinizin bir parçası olabilir. Kütahya Çinili Camii ve Kütahya Zafertepe Anıtı da gezi listenizde olması gereken noktalar arasında.
Kütahya Zafertepe Anıtı
Kütahya, doğal güzellikleri kadar tarihe ışık tutan yapılarıyla da görülmeye değer bir şehirdir. Her köşesinde farklı bir detay gözünüze çarpacak Kütahya gezinizde.
Şehrin keşfedilmeyi bekleyen noktalarını yakın bir zamanda ziyaret etmeyi planlıyorsanız, Zafertepe Anıtı’nı gezi listenize dahil etmenizi tavsiye ederiz. Kütahya Zafertepe Anıtı, Altıntaş ilçesine bağlı olan Çalköy’de bulunuyor. Anıt, ulaşım açısından çok rahat bir noktada…
1922 yılında gerçekleşen Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Atatürk’ün “’Ordular ilk hedefinizAkdeniz’dir, ileri.”’ Sözünü söylediği yer olmasından dolayı turistler tarafından ziyaret edilmektedir. Aynı zamanda bölgeye okul gezileri de yapılmaktadır. 1972 yılında tamamlanan bu sembol, gezinizin bir parçası olabilir.
Kütahya Ulu Camii
1381 yılında inşa edilen Kütahya Ulu Camii, şehrin merkezinde bulunmaktadır. Caminin en önemli özelliği şehrin en büyük iç alana sahip ibadet mekanı olmasıdır.
Kütahya Merkez’de bulunan caminin inşasında tamamı ile kesme taş kullanılmıştır. Kütahya Ulu Camii; 64 pencereye, 2 tam kubbeye ve 6 yarım kubbeye sahiptir. Camideki Kabe tasviri dışında hiç çini kullanılmamıştır. Kütahya Merkez gezilecek yerlerinize Kütahya Ulu Camii’ni dahil edebilirsiniz.
İshak Fakih Camii
Germiyan eserlerinden biri olan İshak Fakih Camii,Kütahya Merkez’in gezilecek tarihi mekanlarından biridir. 1433 yılında inşa edilen cami, gösterişli bir cepheye sahiptir.
Yapımında kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. İshak Fakih Camii, düzenli dış mimarisinin yanı sıra iç dekorasyonuyla da göz doldurmaktadır.
Caminin son cemaat yeri üç bölümden oluşur. Kütahya Merkez gezinizde İshak Fakih Camii’ni ziyaret edebilirsiniz.
Kütahya Kurşunlu Camii
Kütahya Merkez’in tarihi yerlerinden biri olan Kurşunlu Camii, kolay bir ulaşım yoluna sahiptir. Paşam Sultan Mahallesi’nde yer alıyor. 1377-1378 yılları arasında inşa edilen bu ibadet mekanı Kasım Paşa Camii olarak da bilinmektedir. Caminin kitabesinde;
“Amere haza el-mescit el-mübarek bereketü’l İslâm ve’l-müslimin mevhar-i ehl
El-fütuvvet ve’l-mürüvvet el-şeyh Muhammed ibn Şeyh Alaü’d-din ibn Şeyh
Nurel-din fi Şuhuri seneti tis’a ve şeb’in ve seb’a mie. Ta nefha-i sûr ma’mûr bâd 779 (1377-1378).”’yazmaktadır.
Cami, Ahi Şeyhi Mahmud bin Şeyh Alaeddin tarafından yaptırılıp; 1520 yılında Kasım Paşa tarafından onartılmıştır. Kurşunlu Camii, kare planlı inşa edilmiştir. yapımında kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Minaresi ise orijinalliğini korumaktadır.
Kütahya Kurşunlu Camii’nin yanı sıra; Kütahya Çinili Camii ve Kütahya Çini Müzesi’ni gezmenizi öneririz.
Dereli Kaplıcaları
Kütahya’da termal turizm merkezi olarak kabul edilen Dereli Kaplıcaları, yıl içerisinde birçok yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini görmektedir.
Emet-Tavşanlı yolu üzerinde bulunan ve bu ilçelere 20 kilometre uzaklıkta olan Kütahya Dereli Kaplıcaları hem termal suyuyla hem de doğal güzellikleriyle şifa vermektedir. İl merkezine 70 kilometre uzaklıkta olan kaplıca, ismini içinden geçen dereden alır.
Yürüyüş, rafting ve olta balıkçılığı yapabileceğiniz Dereli Kaplıcaları, doğanın en güzel simasını yansıtacak sizlere. Kaplıcaları suları; eklem romatizması, kemik erimesi, kas iltihapları, sinirsel hastalıklar ve ruhsal hareket bozukluklarına iyi gelmektedir.
Yayla ve dağ turizmine de elverişli olan Dereli Kaplıcaları’nda tatil yaparken çevreyi keşfetmeyi unutmayın. Kaplıcanın 6 kilometre uzağında Cevizdere Şehitliği’ni ziyaret edebilirsiniz. Kütahya’daki termal turizm bölgeleri arasındaki; Murat Dağı Kaplıcaları, Eynal Kaplıcaları ve Ilıca Harlek Kaplıcaları da tercih edebileceğiniz yerlerdendir.
Simav Çitgöl Kaplıcaları
Evliya Çelebi Seyahatname’sinde “Cennet Kaplıcaları” olarak anlattığı Çitgöl Kaplıcaları, Simav merkeze 4 kilometre uzaklıktadır.
Simav Çitgöl Kaplıcaları’nda çocuk oyun parkları, yeşil alanlar, yürüyüş parkurları bulunmaktadır. Kütahya’da güzel bir tatil planı yapıyorsanız ve bu tatili sağlığınız için gerçekleştirecekseniz tercihinizi Simav Çitgöl Kaplıcaları’ndan yana kullanabilirsiniz. Cilt, deri, kırık, çıkık, kireçlenme, mide ülseri, egzama, bel fıtığı, romatizma, siyatik, nevralji, kadın hastalıkları, ruh ve benden yorgunluklarına iyi gelen Simav Çitgöl Kaplıcaları, aynı zamanda sizlere birçok aktivite de sunacak.
Ilıca Harlek Kaplıcaları
Kütahya’nın termal turizm bölgelerinde biri olan Ilıca Harlek Kaplıcaları’na kara, hava ve demiryolu ile ulaşım mümkündür.
Eskişehir karayoluna 2 kilometre uzaklıkta bulunan Ilıca Harlek Kaplıcaları, il merkezine ise 28 kilometre uzaklıktadır. Romatizma, böbrek, cilt, sinir, karaciğer yetmezliği, safra kesesi ve kadın hastalıklarına iyi gelen bu kaplıcanın suyu kalsiyum, magnezyum ve bikarbonat içermektedir. Orman içerisindek Ilıca Harlek Kaplıcaları’ndaki otel fiyatları hakkında detaylı bir araştırma yapıp, hemen rezervasyon yaptırabilirsiniz. Ilıca Harlek Kaplıcaları’nda bol bol dinlenirken doğanın tadını çıkarmayı ve çevreye keşifler yapmayı unutmayın. Bu arada Murat Dağı Kaplıcaları ve Eynal Kaplıcaları da şehrin önemli termal bölgeleri arasındadır.
Eynal Kaplıcaları
Termal turizmde önemli bir yere sahip olan şehirlerimiz arasındaki Kütahya, birçok kaplıcasıyla gelen misafirlerini ağırlamaya devam ediyor.
Sağlık için tatil yapmayı planlayanların, şehirde tercih ettiği termal bölgeler arasındadır Eynal Kaplıcaları. Simav Eynal, 3 bin yıldan bu yana birçok hastalığa iyi gelen sularıyla şifa vermeye devam ediyor.
Kütahya Eynal özellikle haziran ve kasım aylarında %100 doluluk oranına ulaşıyor. Eynal termal otel fiyatlarını araştırabilir ve erken rezervasyon yaptırabilirsiniz. Romatizma, siyatik, cinsel rahatsızlıklar, nevralji, cilt, deri, nevrit, mide ülseri, böbrek taşı, egzama ve birçok hastalığa iyi gelen termal sular, ruhunuzu da dinlendirecek. Kütahya’daki Eynal termalde yapılan araştırmalarda kaplıcanın; sodyum, kalsiyum, sülfat, bromür ve bikarbonatlı su olduğu tespit edilmiştir. Simav’dan Eynal’a 07:00-23:00 saatleri arasında belediye otobüsleriyle ulaşabilirsiniz.
Murat Dağı Kaplıcaları
Kütahya’nın en yüksek tepelerinde bulunan Murat Dağı Kaplıcaları, 2987 yılında termal turizm merkezi olarak ilan edilmiştir. 2312 metre yükseklikteki Murat Dağı, kaplıcalarının yanı sıra, 853 çeşit bitkisiyle, florasıyla ve iklimiyle de bilim adamlarının ilgi odağı durumundadır.
Tam bir oksijen deposu olan ve huzurlu bir şekilde doğayla iç içe olmanın keyfini çıkarmak isteyenlerin tercih ettiği Murat Dağı Kaplıcaları şifanın önemli adreslerinden biridir. Burada yan yana iki tane hamam vardır ve bu hamamların Germiyanoğulları döneminde yaptırıldığı düşünülmektedir. Kaplıcalar aynı zamanda Gediz’e 30 kilometre uzaklıktadır. Suyunda; sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, bromür ve sülfat bulunur. Sinir, kas rahatsızlıkları, kadın hastalıkları ve romatizma gibi birçok sağlık sorununa iyi gelen Murat Dağı Kaplıcaları, sağlığınız için düşündüğünüz tatil noktalarından biridir.
Günlerinizi burada geçirirken Murat Dağı’na çıkıp çevreyi keşfetmeyi sakın unutmayın. Termal turizmin önemli bölgelerinden biri olan Murat Dağı Kaplıcaları’nı tercih edebileceğiniz gibi Yoncalı Kaplıcaları da tercihleriniz arasında olabilir.
Kütahya Çini Müzesi
Kütahya’nın merkezine bulunan Kütahya Çini Müzesi, çini üzerine açılan ilk müze olma özelliği taşımaktadır.
Aslında Germiyan Beyi ll. Yakup’un yaptırmış olduğu külliyenin imaret bölümünün ayrıldığı müze 1999 yılında ziyarete açılmıştır.
Müzede sergilenen ve 14. yüzyıldan bu yana yapılan çiniler sergilenmektedir. Kütahya gezinizde kesinlikle çini müzesini görmelisiniz.
Önemli dönemlerin değerli çinilerinin sergilendiği Kütahya Çini Müzesi’nde her parça hayranlığınızı kazanacak. Müze gezinizin ardından; Domaniç Ormanları’nı, Kütahya Çinili Camii’yi, Kütahya Kalesi’ni ve Dumlupınar Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz.
Domaniç Ormanları
Türkiye’nin can alıcı noktalarından biri olan Domaniç Ormanları Kütahya’da bulunmaktadır. Domaniç ilçesini kapayan bu doğal güzellik Kütahya’ya gelenlerin uğradığı ilk yerlerden biridir.
Dünyada yalnızca bu ormanda görülen ağaç türleri vardır Domaniç Ormanları’nda. Anadolu Selçuklu Uç Beyi olan Ertuğrul Gazi’nin yaz aylarını burada geçirdiği bilinmektedir.
Doğal bir güzelliğe sahip olan Domaniç Ormanları aynı zamanda tarihte de önemli bir yer olma özelliği taşımaktadır. Kütahya gezinize ekleyeceğiniz orman asırlık ağaçlarıyla sizi hem büyüleyecek hem de keyifli vakitler geçirmenizi sağlayacak.
Domaniç Ormanları’nın tadını çıkarttıktan sonra; Kütahya Kalesi’ni, Kütahya Çinili Camii’yi, Dumlupınar Müzesi’ni, Kütahya Çini Müzesi’ni ve Yoncalı Kaplıcaları’nı da gezi listenize ekleyebilirsiniz.
Kütahya Çinili Camii
Türkiye’de ve dünyada eşi benzeri olmayan Kütahya Çinili Camii, hem dış mimarisiyle hem de iç mimarisiyle görenlerin büyük bir hayranlığını kazanıyor.
Kütahya’nın simgesi durumundaki Çinili Camii, Orta Asya Türk mimarisinin örnek alınarak hayata geçirildiği bir yapı özelliği taşımaktadır. İçi ve dışı çinilerle süslendiği için Çinili Camii olarak adlandırılmıştır.
Ressam Ahmet Yakupoğlu’nun bir eseri olan cami her yıl yerli ve yabancı ziyaretçilerine ev sahipliği yapar. Kütahya gezinizde Çinili Camii’yi mutlaka gezmelisiniz. Ardından; Kütahya Kalesi’ni, Kütahya Çini Müzesi’ni, Dumlupınar Müzesi’ni ve Dumlupınar Şehitliği’ni ziyaret edebilirsiniz.
Kütahya Kalesi
Kütahya’nın ilk kurulduğu yerde bulunan Kütahya Kalesi, antik çağlardan bu yana varlığını korumaya devam etmektedir.
Hisar Tepesi’nde bulunan kalenin üç bölümü vardır; Kale-i Sagir, Kale-i Bala ve dış surlar. Kütahya Kalesi’nin yapım tarihi ve kim tarafından yapıldığına dair bir kitabesi bulunmamaktadır. Fakat kalede Bizans, Selçuklu, Germiyanlı ve Osmanlı dönemlerine tanıklık etmiştir.
Kütahya Kalesi günümüzde ise turistik bir gezi noktası durumundadır. Yıl içerisinde Kütahya’ya yolu düşenlerin uğramadan gitmediği bu kalede iki çeşme, iki mescit, gazino ve kır kahvesi mevcuttur. Evliya Çelebi’ye göre 70 burca sahiptir Kütahya Kalesi. Bu tarihi yapıyı gidip görmek ve manzarasına şahit olmak yeni bir yer tanımanın mutluluğunu yaşatacak sizlere. Aynı zamanda Kütahya gezinize; Dumlupınar Müzesi’ni, Yoncalı Kaplıcaları’nı, Kütahya Çini Müzesi’ni ve Kütahya Arkeoloji Müzesi’ni de ekleyebilirsiniz.
Kütahya Arkeoloji Müzesi
Kütahya Arkeoloji Müzesi ,1314 yılında Umur Bin Savcı tarafından yaptırılan eski bir medrese binasında ziyaretçilere açıktır.
Selçuklu mimarisinin özelliklerini taşıyan Kütahya Arkeoloji Müzesi, 9 odaya sahiptir. Her çağın ayrı ayrı önemli kalıntılarını gözler önüne sermektedir.
Paleolitik, Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden günümüze kalan eserler göz doldurmaya devam etmektedir. Zengin bir içeriğe sahip olan Kütahya Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret ettikten sonra Dumlupınar Müzesi’ni ve Dumlupınar Şehitliği’ni de gezinize eklemeyi unutmayın.
Dumlupınar Müzesi
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın yaşandığı topraklarda o günleri hiç unutmamak adına yapılan Dumlupınar Müzesi,Kütahya’nın Dumlupınar ilçesinde yer almaktadır.
İki katlı müstakil bir binada olan ve hala ziyarete açık olan Dumlupınar Müzesi, Kurtuluş Savaşına ait olan silahlar, kılıçlar, o dönmeleri yansıtan eski fotoğraflarla birlikte 139 adet eser sergilemektedir. Sizi etkisi altına alacak olan Dumlupınar Müzesi, aynı zamanda Dumlupınar Şehitliği’ne de oldukça yakın. Aynı gün içerisinde hem müzeyi hem de şehitliği gezmek birbirini tamamlayan anlamlı bir gezinin bütününü oluşturacak sizlere.
Dumlupınar Şehitliği
Tarihte çok önemli bir olay olan Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde ülkesi için savaşan ve şehit olan Türk askerlerinin anısına yapılan Dumlupınar Şehitliği Kütahya il sınırları içerisindedir.
Dumlupınar ilçesinde bulunan şehitlik 1992 yılında Kültür Bakanlığı tarafından hayata geçirilmiştir.
500 er ve 100 subayın mezar taşı bulunan Dumlupınar Anıtı’nda namazgah, şadırvan ve otopark bulunmaktadır. Aynı zamanda şehitliği ziyaret ettiğiniz sırada, burada bulunan Kurtuluş Parkı ve Dumlupınar Müzesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. Büyük Taarruz’un 70. yıldönümünde yapılan bu anlamlı şehitlik anıtını gezip görmek ve yaşamak anlamlı saatler geçirmenizi sağlayacak.
Yoncalı Kaplıcaları
Kirazlı Dağı’nın eteklerinde bulunan Yoncalı kaplıcalarıKütahya il sınırlarında olup; Kütahya-Tavşanlı yolu üzerinden 17 kilometre sonra karşınıza çıkacaktır. Güzel bir efsaneyede sahiptir Yoncalı kaplıcaları.
Bir zamanlar Kütahya Valisi’nin güzel mi güzel bir kızı varmış. Kız birden amansız bir hastalığa yakalanmış. Hastalığı kötü ve bulaşıcıymış. Tedavisi olmayan hastalığı yüzünden kimseye bulaştırmamak için kızı Yoncalı’nın bulunduğu yere bırakırlar. Yemek ve içeceklerini de yanına bırakırlar. Bir süre yalnız başına kalan kız her gün gelmekte olan tüyleri dökülmüş bir kurt görür. Kurt her geçtiğinde tüyleri gürleşmeye başlar. Kız, kurdun bir yere girip çıktığını görür ve bir gün merak edip kurdu takip eder. Kurt bataklık olan bir yerde sırayla bataklıklara girip çıkar. Aynı şekilde kız da bataklıklara girip çıkmaya başlar. Bataklıkların sonunda bir su vardır ve kurt orada son olarak yıkanır. Kız yine kurdun yaptığını devam ettirir. Kısa bir süre sonra kız hızla iyileşmeye başlar. İyileştiğinde ise bir çobanla karşılaşır. Çoban kıza; “’in misin cin misin?”’ der. Kız in de değilim cin de değilim; senin gibi bir adem oğluyum der ve başına gelenleri anlatır. Çoban dinledikten sonra kızı babasına götürür. Babası kızını karşısında sağlıklı bir şekilde görünce sevinir ve kızına sarılır. Çobana sorar dile benden ne dilersen diye. Çoban kızının sağlığından başka bir şey dilemez; fakat baba ısrar edince kızla evlenmek istediğini söyler. Babası kızını çobana verir ve evlenirler. Baba, kızının iyileştiği bölgeye hamam ve cami yaptırır. Herkes gelsin faydalansın ve şifa bulsun diye. Hikaye böyledir.
Sağlık açısından önemli olduğu bilinen Yoncalı Kaplıcaları’nda vakit geçirmek sizi mutlaha iyi gelecektir.
Mızık Çamı
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Bey’in beşiğinin yapıldığı ağaç Domaniç’in Domur Köyünde yer almaktadır. Ağaç yıkılmış olmasına rağmen korumaya alınmış, üstü kapatılmıştır.
Kaynak: http://www.gezilebilecekyerler.com/kutahyada-gezilecek-yerler/
Bu nasıl güzel bir renktir böyle: Kızılcık tarhanası
Evet, ülkemizin dört bir yanında çeşit çeşit tarhana çorbası var, bunu biliyoruz zaten. Ama Kütahya’nın bu kızılcık tarhanasını görünce, tam anlamıyla vurulduk rengine. Üstelik kızılcıktan aldığı sadece rengi değil çeşit çeşit faydaları da var bu kırmızı güzelin. Özellikle kış aylarında hastalıklara karşı adeta bir kalkan olup koruyor vücudu hastalığa kapılmaktan. Nasıl düşünceli bir bilseniz…
Ana yemek tadında: Sıkıcık çorbası
Bir çorba düşünün, içinde ince bulgur var, tarhana var, un, et suyu, salça ve yoğurt var… Kısacası, yok yok onda. E doğal olarak, koca bir tabak ana yemek gücünde bir kasesiyle. Doyma garantili bu lezzeti en hasından tatmak için bile gidilir Kütahya’ya bizce.
Bir tür mantı aslında: Cimcik
Kütahya’ya özgü hamur işlerinin en ünlülerinden cimcik, bir tür mantı aslında. Un, yumurta, su ve tuzdan oluşan küçük malzeme kadrosuyla hazırlanan, sonunda dev bir lezzete dönüşen hamurun tereyağı ve sarımsaklı yoğurt ile buluşmasıyla oluşur. Dileyenler üstüne salça da koyar. Her haliyle enfes olur.
Bu gözleme bildiğiniz gibi değil: Haşhaşlı gözleme
Ispanağın dahil olduğu en güzel hamur işi: Ispanaklı şibit
Şibit ya da ıspanaklı şibit olarak anılan ve Kütahya’nın yöresel lezzetlerinden olan bu yemek de aslında bir hamur işi. Ama içindeki ıspanak sayesinde sadece doyurucu değil aynı zamanda besleyici olmayı da biliyor kendisi. Her öğün yesen bıkmazsın, öyle güzel.
Labadaya güzellik: İlibada (Ilıbada) dolması
Yörede ilibada ya da ılıbada olarak anılan labadanın bulgur, kese yoğurdu, soğan, nane ve kırmızı biberden oluşan karışım ile doldurulmasıyla oluşuyor ilibada dolması. Karabiber de eksik olmuyor iç harcından. Üzerine de yoğurt gezdirilince tadından yenmiyor. Bu nefis dolma, kalkıp Kütahya’ya gitmek için başka bir sebep daha vermiş oluyor.
Bu usulü de mutlaka denenmeli: Kütahya usulü güveç
Güveç artık her eve girdi, doğru. Ama Kütahya usulünü de denemeden olmaz. Şehre özgü güveç, kuzu ön kolu kullanılarak hazırlanıyor, elbette güvecin içinde bolca salça, soğan, çarliston biber ve domates de yerlerini alıyor. Ardından güveç önce bir-iki taşım kaynatılıyor, son olarak fırındaki yolculuğuna uğurlanıp üzeri bir güzel kızarınca sofraya çıkıveriyor. Kokusu burnumuza geldi.
Ete doyurmaya kararlı: Kütahya küp eti (kebabı)
Küp içinde yapıldığı için bu adı alan enfes yemek, Kütahya usulü güvece benzer şekilde yapılıyor. İçinde kuşbaşı doğranmış et, soğan, salça, domates, yeşil biber, sarımsak ve tuz-karabiber gibi baharatlar bulunan küp kebabı, kısık ateşte uzun uzun pişirilmesiyle tüm lezzetine kavuşuyor. Mis oluyor, mis.
Biraz da iç ferahlığı: Hekmane erik hoşafı
Hekmane eriğinin kurusu ile hazırlanan bu hoşaf, tıpkı bildiğiniz tüm hoşaflar gibi sadece toz şeker ve su ile bir araya getirilerek kolayca hazırlanıyor. Eriğin sağlığıyla dolu içecek, hemen her yemeğin yanında tüketilebileceği gibi tek başına da efsane oluyor.
Aranan salata bulundu: Dövmeç
Salata deyince aklınıza yemeğin yanında yenen yeşillikler geliyor, onunla asla karın doyurulmayacağını düşünüyorsanız henüz Kütahya’nın enfes salatası dövmeç ile tanışmamışsınız demektir. Çünkü kendisi yeşil soğan ve isteğe göre maydanoz kullanılarak hazırlanan, içindeki bolca haşlanmış yumurta sayesinde ise doyuruculuğuna doyuruculuk katanlardan. Buyurunuz, deneyiniz. Tabii zeytinyağı, limon ve tuzla lezzetlendirmeyi de unutmayın.
Adının hakkını verir: Tosunum böreği
İç harcında yeşil mercimek, soğan ve vazgeçilmez baharatlarımızdan tuz-karabiber ikilisi bulunan bu börek, pofuduk pofuduk olmasıyla adının hakkını verirken midelerde şenlik havası estirmesiyle de heybetini kanıtlıyor. bize de afiyetle yemek düşüyor. Proteininiz bol olsun.
İster mercimekli ister kıymalı: Kütahya sini mantısı
Daha şeklini görür görmez sizi nefis bir lezzetin beklediğini anlayabileceğiniz güzellikteki sini mantısı, Kütahya’da hem mercimekli hem de kıymalı olarak bol bol yapılıyor. Özenle hazırlanan iç harcın el emeği göz nuru hamurla buluştuktan sonra sinilerde pişirilmesi bir şölenin ilk adımı oluyor. Sarımsaklı yoğurtla servis edildiğinde ise insan yemelere doyamıyor.
Tatlısız olmaz, baklavayı aratmaz: Yufka tatlısı
Genelde sekiz kat kuru yufkayla hazırlanan ve baklavadan farkını böylece ortaya koyan yufka tatlısı, cevizli ev baklavasını aratmayan enfes bir şerbetli tatlı. Kat kat sıralanmış, arasına nişasta ve ceviz içi doldurulmuş yufkalar, fırında toplam 20-25 dakika geçirdi mi tamam oluyor, fırından çıkarılan bu yufkalar ılıyınca üzerine önceden yapılıp soğumaya bırakılmış şerbet de gezdirilince parmak yalatıyor.
Hafif istersen, o da var: Sütlü incir tatlısı
Yufka tatlısı kulağa güzel geliyor ama bana daha hafif bir tatlı lazım dersen o da var Kütahya mutfağında. Ege’nin biriciği incirin başrolü kaptığı bu tatlı, sütün lezzetiyle bütün oluyor. İçine ceviz içi de girince enerji dolu hafif bir tatlıya dönüşüyor.
Bunu da yemeden olmaz bonusu: Şibitli tavuk tiridi
Neredeyse her yöreye ait bir tirit yemeği olsa da Kütahya’ya yolunuz düşerse şehre özgü nefis tirit yemeğini tatmadan dönmeyin. Özellikle şibitli tavuk tiridi olarak bilinen ve el açması yufkalarla tavuğun bir araya gelmesiyle oluşan, üzerine tavuk suyu gezdirildiğinde gerçek bir ziyafete dönüşen bu yöresel lezzeti mutlaka deneyin. Yanına da sarımsaklı bir yoğurt geldi mi, tamamdır.
Son olarak belirtmeden geçmeyelim, Kütahya usulü tirit, kırmızı et kullanılarak da yapılır ve misler gibi olur.
Kaynak: https://yemek.com/kutahya-yemekleri/
1-TÜRKLERDEN ÖNCE KÜTAHYA:
Anadolu ‘nun eski yerleşim yerlerinden birisi olan Kütahya ’nın kuruluş tarihini kesin olarak belirlemek mümkün olmamıştır. Ancak tarihinin çok eskilere dayandığı anlaşılmaktadır. Sırasıyla Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Makedonya, Bitinya ve Bergama krallıklarının hakimiyetinde bulunmuş daha sonra Roma İmparatorluğu ve onun ikiye ayrılmasından sonra Bizans İmparatorluğunun hakimiyetine girmiştir.
Eski kaynaklara göre; Kütahya ’nın Antik Çağ’ daki adı Katiaenion’dur. Ünlü Antik Çağ coğrafyacısı Strabon ’a göre bu ad “Kotis’in Kenti” anlamına gelmektedir. Kotiaeion adı temel sözcük aynı kalmak şartı ile, farklı dönem ve yazılışlara göre “Kotiaion”, “Cotyaeum” ve “Cotyaium” olarak da kullanılmıştır. Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, ilin tarihi MÖ VI. yüzyıla dayanmaktadır. İl toprakları içinde yerleşen en eski halk Frigler’dir. MÖ 1200 yıllarında, Anadolu’ ya gelen Frigler, Hitit İmparatorluğu’nun topraklarına girdiler. MÖ 676’da Kimmerler Frigya Kralı III. Midas’ı bozguna uğratarak, Kütahya ve çevresine egemen oldular.
Makedonyalı Büyük İskender ‘in tarih sahnesine çıkması ve Persleri mağlup ederek Anadolu ‘yu hakimiyeti altına almasıyla Kütahya el değiştirmiştir. (M.Ö. 333) Büyük İskender ‘in genç yaşta ölmesi üzerine imparatorluk parçalanmış ve Kütahya İskender ‘in kumandanlarından Antigonos ‘un eline geçmiştir.
M.Ö. 278 yılında Bitinya Krallığı Kütahya ‘yı topraklarına katmış ve daha sonra da Bergama Krallığını eline geçirmiştir. M.Ö. 62 yılında Sezar ‘ın damadı Pompoeus Kütahya ‘yı Roma İmparatorluğu topraklarına katmıştır. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Kütahya Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğunun hakimiyetine girmiştir. Kütahya, Romalılar zamanında hiristiyanlığın önemli merkezlerinden birisi haline geldi. Takibata uğrayan hiristiyanlar Kütahya ‘ya sığındılar. Putperest Roma şehrin tahsisatını kesti ve şehir ihmale uğrayarak bir süre bakımsız kaldı.
Roma ‘nın hiristiyanlığı resmen kabul edilmesinin ardından piskoposluk merkezi oldu. Bizans döneminde ise Kütahya ‘nın önemi çok arttı. Bizanslılar şehre hakim ve kale inşasına elverişli buldukları sarp tepeye burçlar ile tahkim edilmiş iki kat sur içinde bir şato yaptılar. Bu şato, Germiyanoğulları ve Osmalılar döneminde yapılan Kütahya Kalesinin esasını teşkil etmiştir.
Malezgirt’ te Sultan Alparslan yenilen Romanos Diogenes tahtını geri almak için giriştiği mücadelelerde yenilip esir düşünce, Kütahya ‘ya getirilip gözlerine mil çekilerek hapis edilmişdir. (Romanos daha sonra sevk edildiği Kınalı Ada ‘da vefat etmiştir.)
2-KÜTAHYA ‘NIN TÜRK HAKİMİYETİNE GİRMESİ:
Malazgirt Muharebesinden sonra Türkler, hızla Anadolu ‘nun fethine giriştiler. 1071 yılından sonraki bir kaç yıl içinde Anadolu ‘nun hemen hemen tamamı Türkler tarafından fethedildi. Anadolu Selçuklu Devleti ‘nin ilk hükümdaro Kutalmışoğlu Süleyman Şah ‘ın kardeşi Melik Mansur, 1074 yılında Kütahya ‘yı fethetti. Kütahya, Anadolu Selçuklu Devleti ‘nin bir uç şehri oldu.
Yirmi yıl kadar Türk hakimiyetinde kalan Kütahya, 1096 yılında başlayan Birinci Haçlı Seferi sonunda tekrar Bizans İmparatorluğu hakimiyetine geçti. (1097)
Sultan 2.Kılıçarslan 1182 yılında yeni bir fetih hareketine girişerek Uluborlu ve Kütahya ‘yı ikinci defa topraklarına kattı.
Sultan 2.Kılıçarslan ‘ın, ülkesini on bir oğlu arasında paylaştırması sırasında Kütahya, Gıyaseddin Keyhüsrev ‘in hissesine düştü. Daha sonra kardeşler arası taht kavgaları sırasında durumdan yararlanan Bizans, Kütahya ‘yı ele geçirdi ise de Sultan Alaattin Keykubat zamanında Selçuklu kumandanlarından İmaüddin Hezar Dinarı tarafından üçüncü defa ele geçirildi. (1230)
Uzun yıllar “Kale Muhafızı” olarak Kütahya ‘da kalan Hezar Dinarı Kütahya ‘nın imarına çalışmış, bir çok eser bırakmıştır.
Kütahya ‘nın Melik Mansur tarafından fethedildiği yıllarda şehir Büyük Selçuklu İmparatorluğuna bağlı bulunuyordu. Melik Mansur ‘un Büyük Selçuklu İmparatorluğu hükümdarı Melikşah’ a karşı ayaklanması üzerine Melikşah Ümera’ dan Emir Porsuk Bey komutasında bir ordu göndermiş, yapılan savaşta Melik Mansur öldürmüştür. (1090)
Bu olaydan sonra Emir Porsuk Bey kuvvetleri Kütahya ‘da yerleşti. Porsuk Bey bir müddet Kütahya ‘da “Kale Muhafızı” olarak görev yapmıştır. Kütahya ‘nın önemli akarsularından Porsuk Çayı ‘nın adı buradan gelmektedir.
3-GERMİYANOĞULLARI DÖNEMİNDE KÜTAHYA:
“Germiyanlı” Türk aşiretlerinden birinin adı iken sonradan bir beyliğin ve ailenin adı olmuştur. Aşiretin ilk tarihi şahsiyeti olarak, baba İshak isyanı sırasında Malatya ‘da faaliyet gösteren Alişir oğlu Muzafferüddin ‘in adına rastlanır. Germiyanlı sülalesinden Kerimüddin Alişir ‘in adı, Selçuklu saltanat mücadelesinde Moğollar tarafından Müinüddin Süleyman Pervane ‘nin şikayeti üzerine öldürülen Selçuklu emirleri arasında geçer.
Malatya taraflarında bir bölgeye “Germiyan” adı verildiği Selçuklu ve Bizans kayıtlarında belirtilmektedir. Germiyanlı adının Malatya taraflarından Batı Anadolu ‘ya gelen bu aşirete bu nedenle verildiği (Kütahya’ lı gibi) tahmin edilmektedir.
Germiyanlı Beyliğini kuran Yakup Bey, Moğollar tarafından öldürülen Kerimüddin Alişir Bey’ in oğludur. Kendisi Anadolu Selçuklu Sultanı 3.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında devletin ileri gelen emirlerinden birisiydi. Görev sahası Ankara ve civarı idi.
3.Alaattin Keykubad’ a bağlı iken 1300 yılında bağımsızlığını ilan etmiş, Kütahya merkez olmak üzere beyliğini kurmuştur. Beyliğin ilk müstakil idarecisi olan Yakup Bey devri (1300-1340) Germiyanoğulları’ nın en güçlü dönemini oluşturur. Yakup Bey’ in hakim olduğu topraklar, bazı kaynaklarda Yakup-ili adıyla adlandırılmıştır.
Bazı kaynaklarda Bizans ‘ın Yakup Bey devrinde Germiyanoğullarına yıllık 100.000 dinar vergi ve hediyeler gönderdikleri belirtilir. Yakup Bey’ den sonra yerine oğlu Mehmet Bey (1340), onunda 1361 yılında ölümü üzerine yerine oğlu Süleyman Şah geçti.
Osmanlı Sultanı 1.Murat, oğlu Şehzade Beyazid’ e Süleyman Şah’ ın kızı Devlet Hatun ‘u istemek üzere bir heyet gönderdi. Süleyman Şah’ da cevabi bir mektupla devrin ileri gelen alimlerinden İshak Fakih’ i Osmanlı başkentine gönderdi. İshak Fakih’ in getirdiği hediyeler arasında meşhur Germiyanlı atları, Denizli bezleri ile altın ve gümüş eşyalar bulunuyordu.
Süleyman Şah, kızının çeyizi olarak Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı ‘yı Osmanlılara bıraktı. Kendisi Kula ‘ya çekildi.1381 yılında yapılan düğünden sonra Şehzade Beyazid Kütahya Sancağına idareci olarak gönderildi.
Ancak Kütahya, Ankara Savaşından sonra tekrar Germiyanoğulları ‘nın hakimiyetine geçti. (1402) Bu sefer beyliğin başına II.Yakup Bey vardı. Bu durum II.Yakup Bey ‘in 1429 yılında ölümüne kadar sürdü.Yakup Bey ‘in vasiyeti üzerine Germiyan ülkesi Osmanlı hakimiyetine geçti.
Kütahya, Germiyanoğulları zamanında tarihinin en parlak devirlerinden birini yaşamış, iktisadi ve fikri bakımdan büyük gelişmelere sahne olmuştur. Beyliğin merkezi olması sebebiyle Kütahya ‘da bir çok mimari eserler inşa edilmiş, şair, edip ve fikir adamları bu şehirde toplanarak eserler kaleme almışlardır.
4-OSMANLILAR DÖNEMİNDE KÜTAHYA:
Osmanlı yönetimine geçtikten sonra Kütahya bir “Sancak Merkezi” oldu. I.Murad’ ın oğlu ve Germiyan Beyi Süleyman Şah ‘ın damadı olan Bayezid ‘de Kütahya Sancak Beyi olarak görevlendirildi.
Osmanlı Devletinin Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa 1451 yılında beylerbeylik merkezini Kütahya ‘ya taşıyarak buraya yerleşti. Kütahya uzun süre beylerbeylik merkezi olarak kaldı.
Timur Ankara savaşından bir hafta sonra Kütahya’ ya gelmiş, çok sevdiği bu şehirde bir ay kalmıştır.
Kütahya’ da bulunan Ulu Camii ‘nin ilk şekli Yıldırım Beyazid tarafından yaptırılmıştır. Kayıtlarda Ulu Camii ‘nin adı “Yıldırım Han Camii” olarak da geçer.
Anadolu tarafına yapılan seferlerde Osmanlı ordusunun toplantı yeri ve aynı zamanda önemli bir uğrak yeri olan Kütahya önemli eserlerle de donatılmıştır. Tarihte bilinen en eski toplu iş sözleşmesi 13 Temmuz 1766 tarihinde Kütahya ‘da imzalanmıştır. O dönem Kütahya Valisi Ali Paşa’ nın huzurunda yapılan görüşmeler sonucunda işveren ile işçiler arasında anlaşmaya varılmış, çırak, kalfa ve ustaların ücretleri ayrı ayrı belirtilmiştir. Söz konusu anlaşmada bahsedilen işçiler çinicilerdir.
Kütahya adı Mısır Valisi Ali Paşa ile Osmanlı Devleti arasında yapılan savaşlar sonunda 1833 yılında yapılan anlaşma ile uluslararası alanda duyulmuştur. Zor durumda kalan Osmanlı Devleti ‘nin Rusya ‘dan yardım istemesi üzerine, Osmalı Devleti üzerinde Rus nüfuzu olmasını istemeyen İngiltere ve Fransa, Mehmet Ali Paşa ‘yı ikna ederek Kütahya Anlaşmasının yapılmasını sağlamışlardır.
1848 ihtilalleri neticesinde başlayan Macar Milli Hareketi, Avusturya ve Rusya tarafından kanlı bir şekilde bastırılınca, hareketin liderlerinden Kossuth Lajos, Bathyayi ve Mesrares 1849 ‘da Osmanlı Devletine sığındılar. Rusya ve Avusturya’ nın baskılarına rağmen Osmanlı Devleti mültecileri geri vermedi. Kossuth (Koşut) ve maiyeti Kütahya’ ya yerleştirildiler. 1851 yılına kadar Kütahya’ da kaldılar. Kaldıkları ev bugün müze haline getirilmiştir ve ziyaretçilere açıktır.
5-MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA KÜTAHYA:
İzmir ‘in 15 Mayıs 1919 ‘da Yunanlılar tarafından işgali ve düşman kuvvetlerinin Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlaması üzerine bütün yurtta olduğu gibi Kütahya’ da da Kuvayi Milliye teşkilatı kuruldu ve 20 Eylül 1919′ da faaliyetlerine başladı. Kurulan teşkilat halktan maddi ve manevi büyük destek gördü. Teşkilat başkanı askeri şube reisi Nüzhet Bey ‘di.
Çerkez Ethem Bey’ in maiyetindeki müfreze kumandanlarından Piriştineli İsmail Hakkı Bey, Kütahya’ ya gelerek “Müdafaai Hukuk Merkezi” ile müştereken faaliyet göstermeye başladı. Silah, cephane ve para tedarikine ve asker toplanmasına başlandı. 21 Temmuz 1920′ de başlayan çalışmalar sonucunda kısa süre sonunda “Kütahya Milli Taburları” teşkil edildi. 6 Ağustos 1920′ de Afyon’ da bulunan Mustafa Kemal Paşa, İsmail Hakkı Bey’ in daveti üzerine Kütahya’ ya geldi ve tren istasyonunda “Kütahya Milli Alayını” teftiş ederek takdirlerini bildirdi. Kütahya’ da birkaç saat kalan TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, ayrılırken, Mutasarrıf Said Bey’ e Kütahya halkına karşı takdirlerini bildiren bir yazı vermiştir.
KÜTAHYA MUTASARRIFI SAİD BEYEFENDİYE
Büyük Millet Meclisinin selam ve ihtimamını muhterem halkımıza, kahraman orduya ve hamiyetkar memuriyne tebliğ etmek üzere Kütahya’ yı dahi ziyaret eden heyetimiz, burada gördüğü mefhabetbahş ve itmi’nannaver tezahüratı samimiye ve aliyeden dolayı fevkalade müftehir ve mesrurdur. Vatansever Kütahya ahalisinin mali fedakarlığı, maddi ve manevi himemat ve mesaisiyle beş on gün zarfında ihzar ve techiz edilen binlerce mevcuda baliğ kıtaatı askeriyenin giriştiğimiz dini, milli, vatani mücadelede muzafferiyetimizi temin edecek kahraman bir zümre olarak isbat-ı fedekari edeceğinizden eminiz. Gerek zat-ı alileriyle Müdafaai Huku gayyürüyesini gerek umum Kütahya halkının mucib-i mübahhat olan himematından dolayı hissettiğimiz şükranı, Büyük Millet Meclisi namına beyan ile arz-ı veda eder ve iş bu ihtisasat-ı mahmedefkaranemizin aynen bütün ahaliye tebliğ buyurulmasını rica ederiz..
6 Ağustos 1336 (1920)
Büyük Millet Meclisi Reisi
M.Kemal
Kütahya-Eskişehir muharebeleri sırasında hazırlıklarını henüz tamamlayamamış olan Türk ordusunun muharebe şartları gereği Sakarya nehrinin doğusuna çekilmesi sonucunda 17 Temmuz 1921 tarihinde Kütahya Yunanlılar tarafından işgal edildi. Bu karanlık günler çok sürmedi. yaklaşık bir yıl sonra 26 Ağustos 1922 ‘de başlıyan Büyük Taarruz ve 30 Ağustos tarihinde yapılan Başkumandan Meydan Muharebesi sonucunda Yunan ordusu dağıldı. Aynı gün (30 Ağustos 1922) Türk birlikleri Kütahya ‘ya girdi. Böylelikle işgal devresi sona erdi ve Kütahya ebediyyen Türk hakimiyetine girdi.
Kaynak: http://kutahya_net.tripod.com/Tarihce.htm
• Altıntaş
• Aslanapa
• Çavdarhisar
• Domaniç
• Dumlupınar
• Emet
• Gediz
• Hisarcık
• Merkez
• Pazarlar
• Simav
• Şaphane
• Tavşanlı
İlin ekonomisi tarım ve sanâyiye dayanır. Faal nüfûsun % 70’i tarım, hayvancılık, ormancılık, avcılık ve balıkçılıkla uğraşır. Gayri sâfî hâsılanın % 30’u tarımdan elde edilir. Verimli ovalarda çeşitli ürünler yetişir. Faal nüfûsun % 20’ye yakını mâdencilik, îmâlât ve inşâat sanâyii ile uğraşır. Mâdencilik, enerji üretimi ve îmâlât sanayiinde önemli gelişmeler olmuştur.
Tarım: Verimli ovalarında en çok tahıl ekilir. Sebzecilik ve meyvecilik de oldukça gelişmiştir. Başlıca tarım ürünleri, buğday, arpa, mısır, baklagiller (nohut, fasulye ve burçak), şekerpancarı, kenevir lifi, kenevir tohumu, sakız ve tohum olarak haşhaş, patates ve soğandır. Ayçiçeği de ekilir. Sebze olarak domates, patlıcan, biber, lahana gibi sebzeler yetiştirilir.
Meyvecilik de ileridir. Kiraz ve vişnesi meşhurdur. Elma, armut, şeftali, ceviz, kestane, çilek, kavun ve karpuz yetişir. Vişne ağaç sayısı Türkiye’de üçüncü sıradadır. Modern tarım araçları ve sun’î gübre kullanımı yaygındır. Ekilen toprakların 50 bin hektara yakını sulanabilmektedir. Ekim alanlarının % 90’ı tahıl ekimine ayrılır. Bağcılık yapılan saha iki bin hektardır.
Hayvancılık: Kütahya’da tarla tarımından sonra en mühim tarım kolu hayvancılıktır. Dağlık bölgelerde ise halk geçimini hayvancılıkla sağlar. En çok küçükbaş hayvan beslenir. Fakat, çayır ve mer’alar azaldığı için hayvan sayısı azalmaktadır. Halkın büyük kısmının çiftçi olması sebebiyle hayvancılık gelişmiştir. Hayvancılık zirâatin önemli dayanağı, çiftçinin desteği, bâzı bölgelerde ise yegâne geçim kaynağıdır. Koyun sayısı çoğunluktadır. Koyunların çoğu Karaman cinsidir. Koyunu, tiftik keçisi, kıl keçisi ve sığır takip eder. 20 bine yakın arı kovanı vardır. Fennî tavukçuluk ve tavşan yetiştirilmesi gelişmektedir.
Ormancılık: Kütahya orman bakımından zengindir. Ormanlar 500 bin hektarlık bir alanı kaplar. Ayrıca 40 bin hektarlık fundalık vardır. 25 bin hektarlık bir alan ağaçlandırılmıştır. 135 köy orman içinde ve 262 köy orman kenarındadır.
Mâdenleri: Kütahya mâden potansiyeli bakımından çok zengindir. Faal nüfûsun % 5’i mâdencilikte çalışmaktadır. Başlıca maden yatakları linyit, krom, gümüş, baryum, borasit, manyezit, antimuan, kobalt, cıva, asbest, bor tozu, demir, kurşun, mangenez ve mermerdir.
Seyitömer, Tavşanlı, Tunçbilek havzasında bulunan kömürler Garp Linyitleri Müessesesinde, manyezit ise Kütahya Manyezit İşletmeleri A.Ş. tarafından çıkarılır. Demir, Emet ve Simav’da; manyezit Kütahya merkez ilçe, Domaniç ve Tavşanlı’da işletilir. Kobalt Karamancık’ta, cıva Tavşanlı’da, asbet ise Sivaslı’da çıkarılmaktadır. Kütahya çeşit ve rezerv bakımından çok zengin maden yataklarına sâhip nâdir illerimizden biridir.
Enerji: Tunçbilek ve Seyitömer Termik Santralları ile Kayaköy Hidroelektrik Santrali enerji üreten önemli tesislerdir. Bu tesisler Kütahya sanâyiini de enerji bakımından besler. Köylerinin % 90’ında elektrik vardır.
Sanâyi: Kütahya zirâî husûsiyetini kaybetmekle beraber, sanâyileşme yolunda hızla gelişmektedir. 10 kişiden fazla işçi çalıştıran işyeri sayısı 100’e yakındır: 10 kişiden az işçi çalıştıran iş yeri ise 1200 civârındadır. Kütahya’nın ilk büyük sanayi kuruluşu 700 dekarlık bir saha üzerinde kurulan ve 5 Eylül 1954’te hizmete giren şeker fabrikasıdır. Türkiye’nin en büyük kimyâ sanâyii tesislerinden olan Azot İşletmeleri Fabrikaları, 1961 senesinde faaliyete geçmiştir. 500 bin ton azotlu amonyum sülfat istihsal etmektedir. Ayrıca savunma sanayii için patlayıcı madde ile soğutma tesislerinde kullanılan mâyi amonyak istihsal etmektedir.
Sümerbank Tuğla ve Kiremit Fabrikası, Kütahya Porselen Fabrikası, Emet Kolemanit İşletmesi Fabrikası, Gediz İplik ve Mensucat Fabrikası A.Ş. (GIMAŞ), Simav Sunta ve Kontraplak Fabrikası(SUNTAŞ), Tavşanlı’da yonga levha ve kaplama üreten fabrikalar, 11 tuğla ve kiremit fabrikası (biri devlete, on’u özel sektöre ait), çini fabrikası ve atölyeleri, çini çamuru üreten büyük bir fabrika, un fabrikaları, konserve fabrikaları, gıdâ ve dokuma fabrikaları, Simav Halı ve Halı İpliği Fabrikası önemli sanâyi kuruluşlarıdır. Kütahya çiniciliği ve Simav halı dokumacılığı, bölgenin sanâyi özelliğidir. Kütahya’dan yurt dışına önemli miktarda ateşe dayanıklı tuğla ihraç edilmektedir.
İngilizler ilk toplu sözleşmenin 1851’de İngiltere’de yapıldığını ifâde ederek övünürler. Halbuki bu tarihten 51 sene önce 1764’te Osmanlı Devletinin Kütahya şehrinde dünyânın ilk toplu sözleşmesi imzâlanmıştır. O târihte Kütahya’da 24 adet çini atölyesi vardı. Bütün çini atölye işverenleri ile bütün işçiler adına imzalanan toplu sözleşmenin bazı maddeleri şunlardır:
–Kalfalar 40 akçeye 100 adet has çini fincan îmâl edeceklerdir.
–Ustabaşı olanlar 150 fincan işleyince, 160 akçe alacaklardır.
–Ustalar 100 has fincan işleyince 60 akçe alacaklardı.
–100 fincan veya eşidi çini eşya, 4 akçeye perdah (düzeltme) edilecektir.
–Usta, kalfa ve diğer işçiler bir hastalığa düçar olunca (hastalanınca), masraflar çini işverenleri tarafından tazmin olunacak (karşılanacak).
–Bu sözleşmenin aksine hareket edenler ve nizamları bozanlara para ve hapis cezası verilecektir.
–Bu maddeler işçi, usta, kalfa ve işverenlerin yüzlerine karşı okundu. Kabul edildi ve imza altına alındı.
Bu sözleşme Kütahya Arkeolojik Müzesi’ndeki eski eserler tasnif edilirken tesadüfen bulunmuştur. Başta İstanbul olmak üzere Osmanlı ve Selçuklu arşivleri tasnif ve tetkik edildiğinde, dünya tarihini sarsacak kıymetli belgeler ortaya çıkacağı muhakkaktır.
Ulaşım: Kütahya kara ve demiryollarının kavşak noktalarından biridir. Karayolu: Eskişehir üzerinden İç Anadolu’ya uzanan karayolu ve Kütahya-Afyon-Konya: Kütahya-Afyon-İzmir: Kütahya-Balıkesir-Çanakkale karayolları ile yurdun dört bir yanına bağlanır. Bu yollar nitelikli asfalt yollardır.
Kütahya, demiryolu ile üç ayrı istikamete bağlanır: Haydarpaşa-Eskişehir-Ankara demiryoluEskişehir’den ayrılan bir kolla Kütahya’ya varır. Kütahya’dan Afyonkarahisar ve Konya’ya ulaşılır. Kütahya’dan çıkan bir hatla Tavşanlı-Balıkesir-Manisa-İzmir’e gidilir ve Bandırma’ya bağlanarak Marmara’ya ulaşılır.
Kaynak:http://www.cografya.gen.tr/tr/kutahya/ekonomi.html
EL SANATLARI
Kütahya’nın zengin kültürünün önemli bir parçasını da el sanatları oluşturur. Kütahya’da geleneksel el sanatlarının yanı sıra yalnız bu yöreye özgü el sanatları da yaşamaktadır. Özellikle çiniciliğin Türkiye ve dünyadaki yaşayan önemli merkezlerinden birisi Kütahya’dır. Yine tahta kaşık oymacılığının yurdumuzda yapıldığı ender yerlerden biri, Gediz- Saruhanlar köyüdür. Ata sanatlarımızdan olan elmas işlemeciliği günümüzde halen yaşamaktadır. Tavşanlı’da leblebicilik ve kilitçilik ile Simav’daki hasırcılık ve urgancılık, keçecilik yalnız bu yörelerimizde yaşamaktadır.
ÇİNİCİLİK NEDİR
Çini, toprağın pişirildikten sonra şekil verilip kap-kacak, tabak, vazo, sürahi vb. eşyalar üretilmesine dayalı bir el sanatıdır. Aynı zamanda fayans, porselen tabak, seramik gibi eşyaların süslenmesinde kullanılan bir yüzü sırlı, renkli dekor ve motiflerle işlenmiş kaplama malzemesine, bu malzemeyle işlenmiş eşyalara çini, bu süsleme işine de çinicilik denir. Türk çini sanatının tarihi ilk Müslüman Türk devletlerinden Karahanlılarakadar dayanmaktadır. Bu da çini sanatının bin yılı aşkın bir geçmişe sahip olduğunu göstermektedir. Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları çiniyi mimari süslemelerde sıkça kullanmış Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonra, çini sanatındaOsmanlı Devleti’nin kuruluşuyla yeni bir dönem başlamıştır.
KÜTAHYA’ DA ÇİNİCİLİK
Kütahya’ nın sembolü olan ve onu bütün dünyaya tanıtan çinicilik, önemli bir sanat kolu olmanın yanı sıra, Kütahya’ da aynı zamanda bir geçim kapısıdır. Geçmişi Friglere kadar uzanan seramik yapımı zaman içinde sürekli gelişme göstermiştir.
Kütahya’ da seramik sanatı 14.yy. ‘ın son yarısında kırmızı hamurlu malzeme ile başlamıştır. Motifleri ve renkleri o dönemin İznik çinileri ile benzerlik göstermektedir. Bu ilk örneklerde kobalt mavisi, manganez moru, firuze ve siyah renkler kullanılmıştır. Renkler İznik işlerine nazaran daha koyu tonlardadır ve bu özelliği ile Anadolu Selçuklu çinileri ile benzerlik gösterirler. Kırmızı hamurlu seramiklerden mavi-beyaz imalata geçiş Kütahya’ da İznik ile aynı zamana ve 15. yy. ortalarına rastlar. Kırmızı hamur yerine beyaz, sert hamurlu porselene benzer mavi-beyaz seramiklerle yepyeni, şahane bir üslup başlar. Kütahya çiniciliğinin 16 ve 17.yy.’ daki durumu, hakkında teferruatlı bir bilgimiz yoktur.
16.yy. ‘ın son yarısında İznik çiniciliği canlı ve parlak renklerle gelişen en son ve en parlak devrine ulaşmıştır. 17 .yy .da Kütahya çiniciliği hakkında, kendisi de Kütahya’ lı olan Evliya Çelebi bilgi vermektedir. Kütahya çinilerinden bahsederken; kase ve fincanı ve günagün (türlü türlü) maşraba ve güzeleri (çömlekleri) ve çanak ve tabakları bir diyara mahsus değildir (benzeri görülmemiştir). İznik ‘te çini sanatının tamamen kaybolduğu 18.yy.da Kütahya atölyeleri İznik’ in aradan çekilmesi ile hız kazanarak kuvvetli bir üslupla serbest fırça işi, çok sevimli modern anlayışlı yepyeni bir seramik sanatı geliştirmişlerdir.
Sert beyaz hamurlu, sır altı tekniğinde yapılan bu seramikler, fincan, sarf, kase, hokka ve matara kapaklı ibrik, kulplu ve kulpsuz kupa, gülabdan, kandil, sürahi, buhurdanlık, limonluk, süs topuzları ve tabaklar gibi küçük boy zarif seramikler, serbest ve hafif fırça süslemeleri ile klasik seramiklerden farklı mahalli bir sanat karakteri taşırlar. Bunlar damavi, kırmızı, sarı, mor, yeşil, eflatun, lacivert renklerle küçük çiçekler, bitki motifleri, yapraklar, sarmaşıklar, damlalar ve madalyonlardan ibaret bir süsleme görülür bunun yanında kuş balık ve mahalli kıyafette insan figürleri kullanılmıştır. Ancak 18.yy. ikinci yarısında renkler ve motifler ve şekil bakımından Kütahya çinilerinin kalitesi bozulmuştur. Bu kötü gidiş uzun süre devam etmiştir. 1905′ de Kütahya’ da vali (mutassarruf) olan ve çini süslemeli kagir hükümet konağını yaptıran Giritli Fuat Paşa, daha sonra merkeze gönderdiği bir raporda şunları yazmıştır; “Kütahya’ da üç asır evvel üç yüzü mütecaviz (aşkın) çini imalathanesi varmış. 1795 tarihinde imalathanelerin sayısı yüze inmiş. 1902 senelerine doğru Hafız Emin ve Hacı Minasyon Efendilerin imalathaneleri de kapanmıştır. II.Dünya Harbi esnasında ihtiyaç karşısında Kütahya çiniciliği bir defa daha canlanmış olup, bu gün de gelişimi sürdürmektedir.
Kütahya’ da ise Endüstri Meslek Lisesi Çinicilik bölümüne ilaveten bir “Seramik Yüksek Okulu” nun açılmış olması olumlu bir gelişmedir. Bu konuda Ressam Ahmet Yakuboğlu Bey’ in ifadeleri adeta çiniciliğimizin fotoğrafını çekmektedir. “Çinicilik asıl milli ve manevi sanatımızdır. En garip devrinde dahi adeta milli bir dava gibi vazgeçilmemiş ve üzerinde sebatla, feragatla çalışılmış, Kütahya’ nın bugün dünya çapında bir sembolü olmuştur. Bu işte ressamlardan, tezyinatçılardan bir ordu, zevkle ve hevesle kendini bu işe adamıştır. Güzel sayfalar, vitrinler, birbiri peşi sıra caddeli adeta ışıltılı bir cennet döndürmektedir. Hususi atölyelerde hem istidatlı gençler yetişmekte, hem de güzel zevkli, zengin renklerle çiniden, kıymetli eserler meydana getirilmektedir. Bunun yanında, yıllarca hasreti çekilmiş birde “Porselen Sanayi” doğmuştur. İçeriden dışarıdan Iüzumsuzluğu gösterilen menfi gayretlere rağmen, bu estetiğe yönelik iş kolu da olan özel teşebbüsün zaferi ile Kütahya’ ya kazandırılmıştır. Esasen burada bir “Nakkaşlar Ordusu” her daim temel unsur olarak bu işleri göğüslemeye amade bulunmuştur. Yeter ki onların huzurla çalışabileceği zemin hazırlansın… Önlerine düşen iş sahibiyle san’atkarının aralarındaki birbirine muhabbet saygının baharına samyeli dokunmasın.” Bu görüşlere ve bu dileğe harfiyen katılmamak mümkün mü? Kütahya çinileri bugün dalga dalga tüm dünyaya yayılıyor.. İstanbul’ un kapalı çarşısından Akdeniz sahillerinin hediyelik eşya satan dükkanlarına, oradan Nevşehir’ e, Kapadokya’ ya kadar her yerde yurdumuzu ziyarete gelen turistlere pırıl pırıl, gülen bir çehre ile gülümsüyor, “Hoşgeldiniz” diyor. Sonra turistin çantasında bizleri temsil etmeye devam etmek üzere yola çıkıyor. Bizim el emeğimiz, göz nurumuz, gururumuz, uğurumuz olarak…
Günümüzde yurdumuzun ihraç malları arasında yer alan, desen ve renk zenginliği kazanan çiniciliğimiz, bilhassa 1980′ li yıllardan itibaren önemli bir gelişme göstermiştir. Günümüzde küçüklü büyüklü beş yüze yakın atölyede üretilen çiniler Türkiye ve dünyada bir çok evi süslemekte, yeni yapılan camii ve mescidler Kütahya çinileriyle güzelliğine güzellik katmaktadır. Çini sanatımızın gelişip yaygınlaşarak devam ettirilmesi, yerli yabancı birçok insanın takdirini kazanmaktadır.Bunlardan birinin N.Nur Avlupınar’ ın görüşlerini aktarırsak söylemek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
“Asırlar boyu çeşitli devirlerin farklı zevk ve üslup uygulamalarıyla değişen… Türklerin İslamiyeti kabulü ile erişilmesi zor bir zirveye ulaşan çini sanatımız, devlet çapındaki gerileyiş ve duraklayışa paralel olarak iniş ve çıkışlar arz etse de, o günleri geride bırakmış ve akıp gelmişlerdir. Atalar yadigarı bu milli, tarihi malzemeyi şerefle yaşatan hatta bayraktarlık yapan Kütahya; taşıdığı yükün ağırlığını müdrik görünüyor. Bir “irfani gelenek” halinde sürüp gidecek olan Kütahya çinciliği, dileriz yeni nice usta sanatkara ilham verip, mektep olacak gayreti de gösterir. Hem gösterecektir de… Çünkü kaynağı aşk olan topraklar, daima bereketlidir; meyveleri de boldur.” Kütahya çinciliği, geçmişiyle, bugünüyle başlı başına bir araştırma konusu olacak genişliktedir. Dileriz böyle bir çalışma yapılır.
EL İŞLEMECİLİĞİ
Eskiden beri sürdürülen el işlemeciliği yöre kadınlarının hünerlerini, zevklerini yansıtır. Günümüzde Kütahya Müzesinde sergilenen peşkirler, uçkurlar, danaler (yemeni), çevreler, para, tütün ve saat keseleri, bunların özgün örnekleridir. Keseler pembe başta olmak üzere sarı, yeşil, al ve ak işlemelidir. Çevre, aba, arabiye, kaftan, kavuk gibi eşyalarda altın ve gümüş ipliklerle çeşitli motifler işlenmiştir. Bugün yok olma tehlikesi yaşayan sanatımızın bu bölümünün canlandırılması gereklidir.
OYA İŞLEMECİLİĞİ
Çeşitli renklerde ipliklerin işlenilmesi ile meydana gelen oyalar harikulade bir renk ve biçim manzumesi oluştururlar. Kınalı eller, büyük bir zevk ve özençle adeta tabiatın bütün çiçeklerini toparlamışlar, oya haline getirip dane kenarlarına işlemiş ve çiçekten bir taç gibi özenle başlarına koymuşlardır.Cinslerine göre isim alırlar ki bu isimlerin her biri pek çok manalar ifade eder. Kütahya yöresinde kadınlarımız ve genç kızlarımız tarafından bilinen ve halen yaşatılan 300′ ü aşkın oya çeşidi vardır ve bu sayı günden güne artmaya devam etmektedir . Kütahya’ da düğünlerde, bayramlarda çeşitli törenlerde elbiseye uygun oyalı örtünmek yaygındır. Renk renk, çeşit çeşit oyalarla süslü büyükçe bir ”dane” kolleksiyonu, her genç kızın çeyizinin ayrılmaz bir parçası olup, bunlar akvaryuma benzer camdan kutularda saklanırlar. Üç yüzden fazla çeşidi olan oyaların isimleri oldukça ilginçtir. Bunlardan birkaç örnek verelim: Şafak Yıldızı, Hanım Kirpiği, Yar Yara Küstü Yar Ardına Düştü, Al Atlas, Kiremit Sattıran, Mecnun Yuvası, Küçük Hanım, Meclis Kuruldu, Cimcik Oyası, Gülhatmi, Gümüş Gerdan, Süheyla Güzeli, Yahya Paşa, Çam Pülçeği gibi…
ELMAS İŞLEMECİLİĞİ
Kütahya’ da ziynet eşyalarına büyük önem verilir. Altın, pırlanta, gümüş yanında özellikle elmas takılar çok rağbet görür. Kütahya, Türkiye’ de elmas işlemeciliğinin yapıldığı tek merkezdir. İlimizde faaliyet gösteren Şapçılar Sarrafiye tabiatta bilinen en sert maddeye mükemmel bir şekil ve güzellik vermeye çalışan Türkiye ‘de sahasında tek firma olma özelliği taşımaktadır. Elmas işlemeciliği başlı başına bir sanayi dalı olmuştur günümüzde. Şapçılar Sarrafiye elması mücevher yapma işiyle ilgileniyor. Elmas işlemeciliğinin kendi içinde bölümleri vardır. Bu alt bölümler şunlardır: Mıhlama, Sedefkarlık, Minecilik El kalemi, Krapanyacılık, Ajurculuk, Foya çakmacılık, Cilacılık, Kumla eskitme, Kalibrecilik, Kalıpçılık. Şimdilerde bit pazarı olarak faaliyet gösteren Küçük bedesten, Osmanlı döneminde ağır elbise ve elmas işlemeciliğinin merkezi durumundaydı. Buradan İmparatorluğun her yerine dağıtım yapılırdı. Şu anda Kütahya’ da bu işle yalnızca Şapçılar Sarrafiye meşgul olmaktadır. Bu ata sanatımızın korunması ve yaşatılması gerekmektedir.
PORSELEN
Kütahya’daki ilk porselen fabrikası 1974 yılında faaliyete başlamıştır. Yüzyıllardır çinilerde sergilenen maharetler porselenlerde de yaşamaya başlamıştır. Günümüzde Türkiye’nin her yerine gönderilen porselenler pek çok ülkeye de ihraç edilmektedir.