Manisa

MANİSA HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
İzmir’den sonra Ege Bölgesi’nin en büyük ikinci şehri olan Manisa’nın 1.367.905 kişilik nüfusu, şehrin merkezi ve 17 ilçesiyle 13.269 kilometrekarelik bir alana yayılır. Şifalı Mesir Macunu ve Sultaniye Üzümü ile meşhur olan Manisa, İzmir'e yakınlığının da sağladığı avantajla hızlı gelişen şehirlerimiz arasındadır. Her ne kadar şehir dağlarla çevrili olsa da Gediz Ovası’nın bereketli topraklarının da etkisiyle tarımsal üretim sıralamasında ilk üç ilden biridir. Yüzyıllardan beri devam eden dokumacılık, gıda, dericilik ve tarım konusunda faaliyet gösteren Manisa’da bugün önemli gelir kaynağı sanayidir. Bölgede bulunan Vestel, Bosch, ECA, Ülker ya da Eczacıbaşı fabrikaları, şehrin Türkiye’deki büyük organize sanayi bölgelerinden biri olmasını sağlar. Bu da zaman içinde yoğun göç almasına sebep olmuştur.

Haziran, temmuz ve ağustos aylarında 40 dereceye kadar yükselen sıcaklık sebebiyle ün salmış Mesir Festivali ya da Cirit Festivali gibi etkinliklerin yüzde 90’ı ilkbahar ve sonbahar aylarında gerçekleştirilmektedir. Haliyle turistler de Manisa’yı gezmek için bu ayları tercih etmektedir.

Tarihi kaynaklar bugünkü Yunanistan’ın Tesalya Bölgesi'ndeki Pelion Dağı civarında yaşayan Magnetleri, Manisa’nın kurucusu olarak göstermektedir. Verimli topraklarıyla tarih boyunca pek çok medeniyetin ilgisini çeken Manisa’da Hititler, Frigler, Yunanlar, Lidyalılar, İranlılar, Romalılar, Bizanslılar, Saruhanoğulları ve Osmanlılar hâkim olmuştur. Lidya bölgesi olarak bilinen alanın çoğunluğu Manisa’da olduğundan il sınırları içinde Sardes başta olmak üzere 20’den fazla antik kent mevcuttur. Osmanlı döneminde, şehirde yer alan Manisa Sancağı’nın geleceğin padişahlarına yönetimi öğrenmelerini sağlaması, buranın hâlâ Şehzadeler Şehri olarak anılmasına vesiledir. Osmanlı İmparatorluğu için şehir, 1437 ile 1595 yılları arasında Saruhan Sancağı olarak şehzadelerin yetiştirildiği önemli bir sancaktır. Bu dönemlerde şehre çok sayıda camii, çeşme, imalathane yaptırılarak dönemin sosyal ve ekonomik açıdan önemli bir merkezi haline gelmiştir. Osmanlı'nın 16 şehzadesi burada sancak beyliği yapmıştır. Süleyman Çelebi, Mehmet, Mustafa, Abdullah, Alemşah, Korkut, Mahmut, Yavuz Selim, Mustafa, 2. Selim, 3. Murat, 3. Mehmet bunlardan başlıcalarıdır. Manisa sancağında şehzadeler devlet yönetimi, dini-manevi dersler ve spor eğitimi alırlardı. Bu sporların içinde at binmek, ok atmak, yüzmek, kılıç kuşanmak, güreş tutmak vardı. Onlara eşlik eden Lalalar, şehzadenin manevi ve siyasi eğitimini üstlenen danışmanları görevini yapıyorlardı.

Manisa’ya havayolu, demiryolu ya da karayolu ile ulaşım mümkündür. En yakın havalimanı 39 kilometre uzaklıktaki İzmir Adnan Menderes Havalimanı’dır. Buradan araç kiralayarak ya da otogara giderek otobüsle Manisa’ya ulaşılabilir. Otobüsle gidecekler için İstanbul, Ankara, Antalya ve İzmir gibi büyükşehirlerden pek çok otobüs firmasında Manisa seferi bulunmaktadır. İstanbul-Manisa arası 442 kilometre (yaklaşık 6 saat), Ankara-Manisa arası 563 kilometre (yaklaşık 7 saat) ve Antalya-Manisa arası 430 kilometredir (yaklaşık 6 saat). Demiryolunu tercih edecekler için Bandırma, Balıkesir, İzmir, Uşak, Aydın ve Denizli illerine demiryolu bağlantısı mevcuttur.

Manisa Muradiye Camii

Manisa Muradiye Camii
Manisa Muradiye Camii

Manisa’nın il merkezine bağlı olan Sultaniye semtindeki Muradiye Camii, Mimar Sinan Eserleri arasında gösteriliyor.

Mimar Sinan’ın 90’lı yaşlarında projesini çizdiği cami, Koca Sinan’ın talebelerinden olan Mimar Mahmut Ağa tarafından inşasına başlanmış, fakat Mahmut Ağa’nın ani ölümü nedeniyle caminin yapımına Mimar Mehmet Ağa devam etmiştir. Mimar Sinan yaşı itibariyle sadece projesini çizdiği bu camiyi hiç görememiştir.

Cami, Osmanlı mimarisinin genel özelliklerini taşımakta. III. Murat adına inşa edilmiş olan külliyenin bir parçası olan caminin iki minaresi bulunuyor. Yanında ise külliyenin diğer parçaları olan imarethane ve medrese yer alıyor.

 

Urganlı Kaplıcaları

Urganlı Kaplıcaları
Urganlı Kaplıcaları

Manisa’nın termal bölgeleri arasındaki Urganlı Kaplıcaları, çevresindeki termal otellerle ve sunduğu doğal güzelliklerle huzur dolu bir tatil imkanı sunuyor. Manisa Urganlı, yıl içerisinde birçok turist tarafından ziyaret edilmektedir.

Bölgenin tercih edilmesinin önemli sebeplerinden biri termal sulara sahip olmasıdır. Urganlı Kaplıcaları, Turgutlu’ya 17 kilometre uzaklıkta olup, il merkezine 54 kilometre uzaklıktadır. Bikarbonatlı, sodyumlu ve karbondioksitli suya sahip olan kaplıcaları; kırık-çıkık, romatizma, kireçlenme, siyatik, egzama, hemoroid ve bağırsak hastalıkları tedavi edilmektedir. İzmir-Ankara karayolu üzerinden Urganlı yoluna devam ettiğinizde kolaylıkla ulaşabilirsiniz. İzmir Adnan Menderes Havalimanı kaplıcaya 70 kilometre uzaklıktadır. Yolculuğunuz sırasında havalimanını ulaşım için tercih edebilirsiniz. Urganı Kaplıcaları’nın yanı sıra şehirde Kurşunlu Kaplıcaları da bulunmaktadır. Güzel ve sağlıklı bir tatil için Urganlı Kaplıcaları tercih edebileceğiniz yerler arasında.

 

Kurşunlu Kaplıcaları

Kurşunlu Kaplıcaları
Kurşunlu Kaplıcaları

Manisa’nın Salihli ilçesinde bulunan Kurşunlu Kaplıcaları, ilçe merkezine 6 kilometre uzaklıktadır. Muhteşem bir vadi içinde bulunan kaplıcalar, hem şifalı sularını sunuyor hem de doğanın en güzel yüzünü…

Dilediğiniz her mevsimde gidip tatil yapabileceğiniz Kurşunlu Kaplıcaları il merkezine 65 kilometre, ilçe merkezine ise 6 kilometre uzaklıktadır. Termal suyu; sülfatlı, bikarbonatlı ve hidrojen sülfürlüdür. Eklem, kireçlenme, romatizma, cilt, sinirsel rahatsızlıklar ve kadın hastalıklarına iyi gelen Kurşunlu Kaplıcaları’nın sıcaklığı 52-96 derece arasında değişmektedir.

Eğer Manisa Kurşunlu’da tatil yapmak istiyorsanız, erken Kurşunlu termal otellerin birinde önceden yerinizi ayırtmanız gerekiyor. Tatiliniz sırasında kaplıcaların tadını çıkarırken, şehrin güzelliklerine şahit olamaya Salihli’den başlayabilirsiniz. Bintepe Tümülüsleri Salihli ilçesinde görmeniz gereken yerlerin ilk noktalarından biridir.

 

Bintepe Tümülüsleri

Bintepe Tümülüsleri
Bintepe Tümülüsleri

Anadolu’nun en büyük Tümülüsleri olan Bintepe Tümülüsleri, Manisa’nın Salihli ilçesi sınırlarında bulunmaktadır.

Lidya krallığının büyüleyici Tümülüsleri bölgenin en önemli turistik noktalarından biridir. Bintepe Tümülüsleri’nin en büyüğü 35 metre çapında, çevresi ve dairesi 1115 metre, yüksekliği ise 69 metre olan Alyattes mezarıdır ve bu bilgiyi antik çağ tarihçilerinden Heredot vermiştir. Sardes Antik Kenti yolu üzerinden 2 saat sürecek araç yolculuğuyla ulaşmanız mümkün. Manisa tatilinize bu görkemli Lidya krallığına ait Tümülüsleri mutlaka ziyaret edin. Sidas Antik Kenti, Manisa Kalesi ve Ağlayan Kaya şehrin diğer turistik alanlarındandır.

 

Sidas Antik Kenti

Sidas Antik Kenti
Sidas Antik Kenti

Manisa’nın tarihini içinde gizleyen Sidas Antik Kenti, Saittai ismiyle de bilinmektedir. Detaylı bir kazı çalışması yapılmayan Sidas Antik Kenti Lidyalılara aittir.

Tarihinde önemli roller üstlenen antik şehire Türkler Sidas ismini vermiştir. Demirciler ilçesinde bulunmaktadır ve detaylı bir kazı yapılmasa da kentin içinde birçok mimari parça vardır. İsim anlamı ise güzel, kutlu orman anlamlarına gelir. Sidas Antik Şehri’nin ortasından bir dere geçer ve bu dere etrafında Roma ve Lidya kalıntıları bulunur.

Bu kent Manisa gezinizde sizi çok heyecanlandıracak ve bol bol keşif yapma fırsatı bulacaksınız. Giriş kapısı, hükümet binası ve açık hava tiyatrosu dikkatinizi çekecek yapılar arasındadır. Sidas Antik Kenti tüm gizemiyle sizleri bekliyor. Manisa gezinize dahil edeceğiniz antik şehirden sonra; Manisa Kalesi’ni, Spil Dağı Milli Parkı’nı,Ağlayan Kaya’yı ve Manisa Müzesi’ni de gezip tarihi ve doğal alanları keşfedebilirsiniz.

Manisa Kalesi

Manisa Kalesi
Manisa Kalesi

Manisa’nın tarihi kalıntıları arasında yer alan Manisa Kalesi, Spil Dağı’nın eteklerinde konuşlanmıştır ve gören herkesin dikkatini çekmeye devam etmektedir.

Manisa tatilinizde kesinlikle bir an bile canınız sıkılmayacak. Doğal güzellikleri ve tarihi alanları gezip görerek hem eğlenecek hem de bilgi dolu bir yolculuk yapacaksınız. Manisa Kalesi, Sandık Tepe üzerinde bulunur.

Yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte kimler tarafından yapıldığı hakkında da net bir bilgi yoktur; fakat Magnetler tarafından kurulduğuna dair fikirler bulunmaktadır. Aynı zamanda Makedonya Kralı İskender’in bu kalede önemli malzemeleri sakladığı bilinmektedir.

İki bölümden meydana gelen Manisa Kalesi manzarasıyla da sizleri büyüleyecek. Tatilinize; Ağlayan Kaya’yı,Manisa Müzesi’ni, Bintepe Tümülüsleri’ni, Sart Antik Kenti’ni ve İvaz Paşa Camii’ni de ekleyerek keyif ve keşif dolu zamanlar geçirebilirsiniz.

 

Spil Dağı Milli Parkı

Spil Dağı Milli Parkı
Spil Dağı Milli Parkı

Manisa’da bulunan Spil Dağı Milli Parkı, il merkezine 23 kilometre uzaklıktadır. 60 metreden 1517 metreye kar yükselen Spil Dağı Milli Parkı, aynı zamanda havası şehre göre 10-15 derece daha serindir.

Hem mitolojik hem de flora bakımından oldukça zengindir. Mitolojiye göre Tanrı Kronos’un karısı Kybele Sipylena’dan ismini alır. Bu arada Kybele, bitki, hayvan ve bereket tanrıçasıdır. Spil Dağı Milli Parkı’nda bulunan mağaralar, içi sülükle dolu Sülüklü Göl çevreyi keşfiniz sırasında dikkatinizi çekecek detaylar arasında.

Hayvan bakımından da zengin olan milli parkta, ayı, karaca, kurt, çakal, akbaba, porsuk, domuz, tilki, dağkeçisi, sansar ve benzeri birçok hayvan türü bulunmaktadır. En ilginizi çekecek olan nokta ise Manisa Tarzanı’nın mezarı olacak. Manisa gezinize; İvaz Paşa Camii, Ağlayan Kaya, Manisa Müzesi, Sart Antik Kenti ve Sardes Antik Kenti’ni de ekleyebilirsiniz.

 

İvaz Paşa Camii

İvaz Paşa Camii
İvaz Paşa Camii

Abdülmüin’in oğlu İvaz Paşa tarafından 1484’de yaptırılmış olan İvaz Paşa Camii, Manisa”nın Mutlu Mahallesi’nde bulunmaktadır.

İvaz Paşa Camii aynı zamanda Edirne’de bulunan üç şerefeli camini küçük bir örneğini temsil etmektedir. Özellikle kesme taş ve tuğla işçiliği kullanılan caminin doğusunda İvaz Paşa’nın mezarı bulunmaktadır.

Zengin detayları vardır ve erken Osmanlı mimarisinin bir örneği durumundadır. Manisa İvaz Paşa Camii içindeki çiniler ve ahşap minberlerin geometrik süslemeleri oldukça dikkat çekici olup; gezip gördüğünüzde fazlasıyla etkileneceğiniz bir atmosferi var. Manisa İvaz Paşa Camii’ni gezdikten sonra Manisa’nın diğer güzellikleri olanAğlayan Kaya’yı, Manisa Müzesi’ni ve Sart Antik Kenti’ni de ziyaret edip yeni yerler keşfedebilirsiniz.

 

Ağlayan Kaya

Ağlayan Kaya
Ağlayan Kaya

Manisa’nın Çaybaşı Mahallesi’nde bulunan Ağlayan Kaya uluslararası bir üne sahiptir. Ağlayan Kaya’nın bir özelliği daha vardır ki; kendine adanmış bir efsanesi bulunmaktadır.

Efsaneye göre; Spil Dağı yakınlarında yaşayan ve Tantalos’un kızı olan Niobe’nin 12 çocuğu olmuştur. Bununla sürekli övünen Niobe, Zeus’un eşi olan Leto’nun iki çocuğu olduğu için her fırsatta kendisinin çok çocuğu olduğunu dile getirmiştir. Bu durum Tanrıça Leto’yu çok sinirlendirir ve çocukları olan Artemis ile Apollon’u çağırıp Niobe’ye ceza vermelerini söyler. Apollon ve Artemis oklarıyla Niobe’nin tüm çocuklarını öldürür. Niobe çocuklarının ölümünden sonra günlerce ağlar, Tanrı Zeus, Niobe’ye acır ve onu Spil Dağı’nın eteklerinde taşa çevirir. Ağlayan Kaya efsanesi böyledir.

Bu kayanın çoğunlukla göz çukurundan yaş geldiği ve yanında çocuklar oynadığında kayadan yaş akmadığı Çaybaşı mevkiinde bulunan Ağlayan Kaya Manisa’nın fazlasıyla ziyaretçisi vardır. Kesinlikle ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir. Manisa gezinizde; Bintepe Tümülüsleri’ni, Manisa Müzesi’ni ve Sart Antik Kenti’ni ziyaret etmeyi sakın unutmayın.

 

Manisa Müzesi

Manisa Müzesi
Manisa Müzesi

Şehzadeler şehri Manisa’da ilk müze çalışmaları 1934 yılında düşünülmüştür.

O dönemde Manisa halkı, öğretmenler ve Halkevi’nin çabalarıyla eserler toplanmaya başlanmış ve Manisa Muradiye Külliyesi’nin medresesi 1935 yılında restore edilerek bulunan eserler buraya taşınmıştır. Aslında ilk olarak depo denilebilecek olan medrese, 1943 yılında kapılarını ziyaretçilere açmıştır. 1958-1962 yıllarında kapatılan Manisa Müzesi, kapsamlı bir onarımdan geçmiştir.

İki bölümden oluşan müze arkeolojik ve etnografya eserleri olarak varlığını sürdürmektedir. Likya bölgesinin yerleşim alanı olan, Attila, Daldis, Apollonis, Tabala, Thyatira gibi antik şehirlerden bulunan kalıntılar serginin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Aynı zamanda tavus kuşlu mezar freski, gümüş İncil muhafazası ve kandiller önem teşkil eden diğer yapıtlardandır.

Roma ve Bizans döneminin izlerini taşıyan kalıntıları da görebileceğiniz Manisa Müzesi, geniş kapsamlı eserleriyle ziyaretçilerine görsel bir şov sunmaya devam ediyor. Fırsat yakaladığınız an Manisa Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz.

 

Sart Antik Kenti

Sart Antik Kenti
Sart Antik Kenti

Manisa’nın tarihi yerlerinin bir parçası olan Sart Antik Kenti, sırlarla dolu tarihi eşliğinde arkeolojik kazıları devam etmektedir.

Lidya Krallığının başkenti konumunda olan antik kent, tarihte ilk altın paranın basıldığı yer özelliğini taşımaktadır.

Salihli ilçesinin sınırları içerisinde olan Sart Antik Kenti’nde 1854 yılından beri kazı çalışmaları yapılmaktadır. Yüzyıla aşkın devam eden kazılarda çıkartılan eserlerin 0.06’ı çıkarılmıştır. Kral Yolu’nun sona erdiği antik kentin, 1858 yılında bilimsel nitelik kazanmıştır. Tatilinin çoğu zamanını gezilecek görülecek yerlerde geçirmeyi düşünenler için gidilesi bir yerdir. Tarihin kokuları eşliğinde Sart Antik Kenti’ni keşfe çıkabilirsiniz. Bol keyif alacağınız bu gezide tarihin gizli kalmış yerlerinde dolaşarak bilgi sahibi olacaksınız.

 

Sardes Antik Kenti

Sardes Antik Kenti
Sardes Antik Kenti

Tunç çağının sonlarında kurulup M.Ö. 6.yy.’a kadar hüküm süren Lidya Uygarlığı’nın başkenti olan Sardes’in kalıntılarıManisa’nın Salihli ilçesinde Sart Kasabası’nın yakınlarında yer almaktadır.

Sardes Antik Kenti ayrıca tarihte paranın ilk basıldığı yerdir. Sardes kenti, hayvancılık, tarım, ticaret ve altın madenciliği sayesinde zengin bir kent olmuştur ve gerek ticari gerekse idari bakımdan uzun yıllar önemini korumuştur.

Kent, Hristiyanlıkta önemli olan yedi kiliseden birine sahiptir. Bu durum din açısından da önemli bir yer edinmesini sağlamıştır. Manisa’nın Salihli ilçesindeki Sardes, günümüze gelen kalıntılarıyla pek çok turistin ilgisini çekmektedir.

Sultaniye üzümü

wall

Sultaniye üzümü Manisa’da bolca yetişen ve sofralardan eksik olmayan bir üzümdür. Ancak asla diğer üzümlerle karıştırılmaması gerekiyor. Sultaniye üzümü diğer üzümlere göre biraz daha oval olur. Dalında güneş görmüş tarafı hafifçe koyu kalmıştır. Tadı şekerli hatta kelimenin tam anlamıyla bal gibidir.

En güzel kebaplardan: Manisa kebabı

blog.yemeksepetiManisa denilince herkesin aklına ilk kebabı gelir elbet. Ee haksız da değiller. Zamanında Halep’ten gelip Manisa’ya yerleşen İbrahim Usta’nın, şişe sarmaladığı köfteye işte bu da “Manisa’nın kebabı” demesiyle başlamış bu lezzet serüveni. Ee iyi ki de demiş o zaman. Yoksa biz bu harika yemeği tanıyamadan ne yapardık değil mi? 

Bildiğiniz köfteleri unutun: Odun köftesi

blogspot

Daha önce hiç denemediyseniz, ilk seferde mutlaka Salihli’deki ustalarından yemenizi tavsiye ettiğimiz bu lezzet tabii ki meşe odununda pişirilen odun köfte. Onun da en az Manisa kebap kadar lezzetli olduğunu söylesek yanlış söylemiş olmayız.

Mantının azıcık daha irisi: Kapama

alasehirmanset

Manisa’ya her yolu düşen mantı düşkünlerinin bu değişik yöresel yemeği mutlaka tatması gerekiyor. Çünkü deneyen herkes, hamur ve kıyma ikilisini Alaşehir kapamayla birlikte daha çok sevdiğini söylüyor.

Kuzu etini tek geçenlerin tercihi: Kula güveci

manisakultur

Esas tadını her ne kadar odun ateşinde verse de, Kula güveci herkesin kendi evinde yapıp deneyebileceği tariflerden biri. Tabi bu lezzet size “Gülü seven dikenine katlanır” atasözünü birazcık anımsatabilir. Zira 4,5 saatlik pişirme süresi dikenin ta kendisi. Ama o yedikten sonraki mükemmel haz için olsun o kadar değil mi? 

Balkabağından yemek de olur: Sinkonta

ihlamurcum

Ege Bölgesi ve özellikle Manisa’da çok yaygın olarak yapılan bu balkabağı yemeğin sizleri birçok ön yargınızdan kurtaracak cinsten olduğuna eminiz. Düşünün, hem balkabağı olacak hem de içine soğan, sarımsak ve yoğurt gelecek. Şimdi bu yapılır da nasıl lezzetli olmaz sorarız size?

Tüm zahmetlere değer: Bohça kebabı

enfestatlar

Öyle bir yemek hayal edin ki, sadece bir tanesiyle bile tıka basa doyacağınız cinsten olsun. Evet evet, bohça kebabının ta kendisinden bahsediyoruz. İsmini de güzelce bohçalanmasından alan bu nefis yemek, söylediğimiz gibi sizi epey bir zorlayıp uğraştırabilir. Özellikle de sunumu olmazsa olmaz uğraşlarından. Fakat eminiz ki sizler de bizler gibi daha ilk ısırıktan kreplerin üzerindeki beşamel sosu ayrı, erimiş kaşar peynirini apayrı yakıştıracaksınız bu yemeğe.

İç ısıtır: Kulak çorba

hayalimdekiyemekler

Güzel Türkiye’mizin birden çok şehrinde birde yapılan ancak Manisa’da bir başka güzel yapılan tariflerden birindeyiz şimdi. Kesme hamur ve kıyma ile hazırlanan kulak çorba. Eğer bir gün değerli konuklarınızı akşam yemeğine davet eder ya da yalnızca aileniz ve kendiniz için lezzetli mi lezzetli bir ziyafet çekmek isterseniz, mutlaka başlangıcı bu çorba ile yapmanızda fayda var.

Vazgeçilmeyen bayram geleneği: Sura

perilersofrasi

İsmiyle ilk başta herkese değişik gibi gelse de, eşsiz tadı sayesinde kendisini yöre halkına sevdirmeyi başarmış bir yemekteyiz şimdi. Öyle güzel bir başarı ki, sura yıllardır Kurban Bayramı’nda ailece toplanılan o kalabalık bayram sofralarına yerleşen bir yemekmiş. Bir bayram sabahı olur da yolunuz Manisa’ya düşerse sizlere de tattırıp alışkanlıklarınız arasına bir yenisini ekleyebilirler.

Manisa için tatlı vakti: Şekerli pide

manisakultur

“Manisa’nın güzel etli yemekleri var tamam ama yemekten sonra tatlı işi ne alemde?” diye soranları duyar gibiyiz. Elbette onlar içinde güzel bir cevabımız var. Hem de yıllardan beri tadı dillere destan olan; bir dilim yiyenin bir tane daha yemeden duramadığı, incecik açılmış hamur, tahin ve şekerin fırındaki muhteşem uyumu sayesinde.

Klişelerden epey uzak: Mantar tatlısı

haciserif

İlk başta mantar ve tatlı kelimeleri yan yana aşırı derecede garip geldiğinin farkındayız ancak istisnaların ciddi anlamda kaideyi bozduğu bir lezzete sahip olan tatlının ta kendisiyle karşıya olduğunuzu da belirtmek isteriz. Evet bu tatlı isminden de gayet açık bir şekilde anlaşılacağı üzere mantar kullanılarak yapılıyor. Bildiğimiz kültür mantarını on çeşit meyve ile bir güzel kaynatıp aromanın ona geçmesini sağlıyorsunuz. Sonrasındaysa karanfil ve şekerle bir güzel sosladınız mı buyurun size klişelerden kilometrelerce uzak harika bir lezzet. Afiyet olsun!

Kırkağaç’ın göz bebeği: Pideli paça

blogspot

“Önce Kırkağaç ve Soma’da üretilen çakal pidesi alınıp kare kare doğranır. Bir kenarda haşlanan kellenin suyuyla ıslatılıp süzülür, yumuşayan pidelerin üzerine didiklenmiş kelle, beyin, dil serpilir, sonrasında sarımsaklı sirke, kızdırılmış tereyağı (tercihen domates sosu) eklenir ve en son olarak maydanoz, karabiber, kırmızı biberle süslenerek servis edilir” diye tanımlamışlar bu güzel lezzeti.

Kaynak: https://yemek.com/manisa-yemekleri/

Manisa ve yöresinin tarih öncesi ile ilgili pek bilgi yoktur. Salihli Sindel Köyü’nde bulunan Paleolitik Çağ’a (Yontma Taş Devri) ait fosil ayak izleri yörede insan topluluklarının yaşadığını kanıtlayan ve yaklaşık 26.000 yıl öncesine tarihlenen buluntulardır. Kırkağaç Yortan Köyü’nde bulunan mezarlar ise, farklı bir mezar kültürü olan Tunç Devri’ne aittir.

Hermessos ve Kaikos ya da bugünkü adıyla Gediz ve Bakırçay vadilerinde kurulmuş olan Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar) bölgede bilinen ilk yerleşimlerdir.

Manisa’nın, Yunanistan’ın Teselya Bölgesi’ndeki Pelion Dağı civarından göç eden Magnetler tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. Bölge M.Ö. 1450-1200 yıllarında Hititlerin etkisinde kalmıştır. Kybele bereket tanrıçası kabartması yöredeki Hitit varlığın göstermektedir. M.Ö. 1200’lerde ise Lidyalılar gelmiş ve Kızılırmak’a kadar bütün Batı Anadolu’ya egemen olmuşlardır. Tarihte, devlet güvencesinde ilk parayı basan Lidya Krallığı’nın başkenti bugünkü Sardes (Sart) şehriydi. Paktalos (Sart) Çayı’ndan çıkarılan altın madeni ile ünlüydü. Lidya Krallığı gücü ve zenginliğiyle ünlü son Kral Krezüs’ün adıyla özdeşleşmiştir. Ancak M.Ö. 546 yılında Persler tarafından yıkılmıştır. İrili ufaklı çok sayıda tümülüsün yer aldığı Bintepeler Mevkii bu devri simgeleyen eserleri barındırmaktadır.

Bölge; M.Ö. 546 yılından M.Ö. 334 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştır. Sardes bu dönemde de önemli bir ticaret merkezidir. M.Ö. 334’de Trakya üzerinden Anadolu’ya geçen Büyük İskender, Pers ordularını yenerek Suriye’ye doğru ilerlemiş ve Pers egemenliğine son vermiştir. Büyük İskender’in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra satraplıkların birbirleriyle mücadelesi M.Ö. 301 yılında İskender İmparatorluğu’nun sonunu getirmiştir.Bu döneme ait en önemli eser Sardes Örenyeri’ndeki Artemis Tapınağı’dır.

Daha sonra Bölge Bergama Krallığı’nın egemenliğine girmiştir. Bölgenin önemli kentlerinden Philadelphia’ya (Alaşehir) ismini dönemin krallarından II. Attalos Philadelphos vermiştir. Bergama Krallığı III. Attalos’un ölümünden sonra (M.Ö. 133), vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğu’nun yönetimine devredilmiştir. M.S. 17 yılında meydana gelen büyük depremde bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi bütün yerleşimler büyük ölçüde yıkılmışsa da İmparator Tiberius’un katkılarıyla yeniden inşa edilmiştir.

Roma döneminde bölgede üretim ve ticaret canlanmış, Gediz ve Bakırçay vadilerinde mevcut tarımsal ürünlere yeni çeşitler eklenmiştir. M.S. 395 yılında Teodisius’un imparatorluğu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalmıştır. Hıristiyanlığın batıya doğru yayılmasında, Philadelphia, Sardes ve Thyateira kentlerinin önemli rolü olmuştur. Magnesia da bu dini ilk benimseyen kentlerden olmuş sonra da önemli bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir.

İstanbul 1204 yılında Latinler tarafından işgal edilince imparatorluk merkezi İznik’e taşınmıştır. İmparator Iannes Ducas Vatatzes’in otuz yılı aşkın bir süre oturması sebebiyle Magnesia ekonomik, sosyal ve stratejik açıdan Batı Anadolu’nun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiş ve imparatorluk merkezi görevini üstlenmiştir. İmparator 1255 yılında Manisa’da ölmüş ve buraya gömülmüşse de mezarının yeri belli değildir. Sardes, Philadelphia, Thyateira ve Magnesia Kalesi kalıntıları Bizans döneminden kalan kalıntılardır. 1261 yılında İstanbul Latinlerden geri alınınca Manisa önemini yitirmiştir.

Manisa 1313 yılının 25-26 Ekim’ine tekabül eden Regaip Kandili gecesi Alpagı oğlu Saruhan Bey komutasındaki askerler tarafından fethedilmiş ve Saruhanoğulları Beyliği’nin merkezi haline getirilmiştir. 1346 yılında ölen Saruhan Bey’in türbesi şehrin merkezindedir. Yerine önce oğlu İlyas Bey, onun ölümüyle de İshak Çelebi bey olmuş ve beyliğin en ihtişamlı dönemlerini yaşatmıştır. Ulu Camii ve Medresesi, Mevlevihane ve Çukur Hamam gibi birçok eseri İshak Çelebi şehre kazandırmıştır. Tahminen 1390 yılına doğru vefat etmiş ve kendi yaptırdığı türbesine gömülmüştür. 

Manisa 1391 yılında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, ancak Ankara Savaşı sonrası Timur bölgeyi yeniden eski sahiplerine iade etmiştir. 1412 yılında ise Çelebi Mehmed kesin olarak Manisa’yı Osmanlı egemenliği altına sokmuş ve Saruhan Sancağı adıyla idari bir birim haline getirmiştir. Manisa 1437-1595 yılları arasında Osmanlı şehzadelerinin saltanat tecrübesi kazandıkları önemli siyasi merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bu dönemde II. Murad, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi daha sonra Osmanlı tahtına da oturmuş padişahların da içerisinde olduğu 16 şehzade Manisa’da sancakbeyliği yapmışlardır.

Bu dönem zarfında Manisa’da şehzadeler ve maiyyetlerindekiler cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, hastane, köprü ve kütüphane gibi birçok vakıf eserleri yaptırmışlardır. Bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşabilmiştir. II. Murad’ın yaptırmış olduğu başta Saray-ı Amire olmak üzere birçok eser ise zamana yenik düşmüştür.

16. yüzyıl sonlarına kadar genelde sakin olan Saruhan Sancağı’nda bu tarihten sonra bütün Anadolu’da olduğu gibi eşkıyalık hareketleri görülmeye başlar. Yaklaşık iki asır devam eden eşkıya, suhte (medrese öğrencisi) ve sipahilerin yağma ve talanlarından bölge büyük zarar görmüştür. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgeye hakim olan Karaosmanoğulları bu tür hareketleri büyük ölçüde sona erdirmiştir.

Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesine dayanılarak 15 Mayıs 1919’ da bölgede Yunan işgali başlar. İşgal sırasında Manisa Merkezde İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn, Demirci’de Müdafa’a-i Hukûk-u Osmânî, Gördes’de Hareket-i Milliye Teşkilatı, Kırkağaç’da İstihlâs-ı Vatan, Kula’da Redd-i İlhak, Soma’da Müdafa’a-i Hukuk ve Turgutlu’da Müdafa’a-i Hukûk-u Osmâni adlı Cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı mücadeleler verilmiştir.

30 Ağustos 1922’deki Dumlupınar Meydan Muharebesi’nin zaferle sonuçlanması üzerin Fahreddin Paşa komutasındaki kolordu İzmir’e doğru ilerleyerek Yunan direnişini kırmıştır. İzmir’e doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe vermiş, günlerce süren yangında tarihin Manisa’ya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok olmuştur. Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştır.

1923’de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir. Cumhuriyet döneminde yeniden imar gören Manisa, karayolu ve demiryolu ulaşımı bakımından önemli bir noktadadır. Zirai, ticari ve sanayi açısından da ülkemizin gelişmiş illeri arasında bulunmaktadır..

Kaynak: http://www.manisakulturturizm.gov.tr/TR,72962/tarihce.html

• Ahmetli
• Akhisar
• Alaşehir
• Demirci
• Gölmarmara
• Gördes
• Kırkağaç
• Köprübaşı
• Kula
• Merkez
• Salihli
• Sarıgöl
• Saruhanlı
• Selendi
• Soma
• Turgutlu

Manisa ilinin ekonomisi tarım ve sanâyiye dayanır. Gayri sâfî hâsılanın % 35’i tarımdan, % 30’u sanâyiden elde edilir. Faal nüfûsun % 75’i tarım ve ormancılıkla uğraşır. % 10’u sanâyi sektöründe çalışır.

Manisa sanâyi bakımından ileri, mâdencilikte zengin, tarımda ise Türkiye’de en çok üzüm, pamuk, tütün ve zeytin yetiştiren bir ildir. Tarımda zirveye çıkan Manisa, sanâyi ve turizmde de zirveye doğru tırmanmaktadır. Kehribar renkli çekirdeksiz üzümü dünyâca meşhurdur. Kırkağaç kavunu ile Kula, Demirci ve Gördes halıları isim yapmıştır.

Tarım: İl topraklarının % 91.7’si tarıma elverişlidir. Bu toprakların ise % 46’sı orman ve makilerle kaplıdır.

Arâzi ve mevsim şartları sebebiyle, tarım ürünleri çeşit ve miktar bakımından fazladır. Tahıl, baklagiller, sanâyi ürünleri, sebze ve meyvenin en çok istihsal edildiği illerden biridir. Başlıca ürünleri buğday, arpa, mısır, pirinç, nohut, bakla, tütün, pamuk, susam, karnabahar, kereviz (Türkiye’de kereviz ve karnabahar en çok Manisa’da yetişir), domates, patlıcan, pırasa, kabak, biber, fasülye, ıspanak ve bol miktarda lahanadır.

Meyvecilik Manisa ilinde çok gelişmiştir. Türkiye’de kurutmalık çekirdeksiz üzümün en çok yetiştiği yer Manisa’dır. Üzümün ana vatanı kabul edilen bu ilde, Türkiye üretiminin % 85’i yetişir. Üzüm en önemli tarım ürünüdür. Manisa’da yetişen diğer meyvelerse zeytin, şeftali, kiraz, kayısı, badem, armut, ceviz, nar ve kestânedir.

Türkiye’de yetişen tütünün % 75’i Manisa’da yetişir. Meşhur kavun ve karpuzlarıyla Türkiye’de dördüncü gelir. Manisa Türkiye’de bütün üzüm, tütün ve pamuk üretiminin dörtte birine, zeytin üretiminin sekizde birine, zeytinyağı üretiminin onda birine sâhiptir. Türkiye’de en çok traktör Adana ve Konya’dan sonra Manisa’dadır.

Hayvancılık: Çayır ve mer’aların gittikçe azaldığı Manisa ilinde hayvancılık üçüncü derecede bir gelir kaynağıdır. At, öküz, katır ve deve ile kıl keçisi sayısı azalırken diğer hayvan sayısı artmaktadır.

Ormancılık: Manisa, Ege bölgesinin orman kuşağı üzerindedir. Dağları ve platoları ormanlarla kaplıdır. 650.000 hektara yakın orman sahası ve 250 bin hektar fundalık sahası ile orman bakımından oldukça zengindir. Senede 80 bin m3 sanâyi odunu ile 250 bin stere yakın yakacak odunu üretilir.

Mâdenleri: Manisa mâden bakımından oldukça zengindir. Soma ilçesinde Çamlıca Dağı yamaçlarından çıkarılan linyit, Soma Termik Santralinde kullanılarak, elektrik enerjisi elde edilir. Rahmanlar köyü yakınında 1975’te kurşun, altın, antimon karışımı bir mâden yatağı bulunmuştur. Manisa ilinde linyitten başka kurşun, civa, zımpara, mermer ve perlit mâdenleri de işletilmektedir.

Üç bin tonluk uranyum rezervi tespit edilmiştir. Bu dünyâ standartlarına göre zengin bir kaynak sayılır.

Enerji: Soma Termik A. B. Santralleri Türkiye’nin büyük ve önemli enerji istihsal merkezlerinden biridir. Senede 4,4 milyar kwh elektrik üretilmektedir.

Sanâyi: Manisa, Ege bölgesinin İzmir’den sonra ikinci sanâyi ve ticâret merkezidir. 10 işçiden fazla işçi çalıştıran işyeri 400 ve 10 kişiden az işçi çalıştıran iş yeri miktarı 3000’dir. 1970 senesine kadar sanâyi tarıma dayalı idi. 1970’ten sonra çeşitli sanâyi kollarıyla ilgili fabrikalar korulmuştur. Geniş bir sanâyi bölgesi vardır. Sanâyi her geçen gün hızla gelişmektedir. Çok sayıda yağ, sabun, dokuma, çırçır, un, kiremit, tuğla fabrikaları ve bıçkı-hızar atölyelerinden başka, büyük sanâyi kuruluşları Termik Santrali, kömür işletmeleri, dokuma, un, yem, yağ, beton direk, giyim, elektrik motorları, alüminyum radyatör, seramik, sıhhî tesisât gereçleri, ayakkabı, mobilya, elektronik eşyâ, tarım makinaları, konserve, süttozu, yonga ve levha, kola fabrikalarıdır.

Manisa organize sanâyi bölgesi Bursa’dan sonra iç kaynaklarla gerçekleştirilen ikinci bölgedir. 70’e yakın fabrika bulunmaktadır.

Ulaşım: Manisa, ulaşım imkânları çok zengin olan bir ildir. İzmir’i; Ege, Akdeniz kıyıları ile İstanbul, Ankara, İç Anadolu’ya bağlayan karayolları Manisa’dan geçer. Kavşak noktasıdır. İl dâhilinde 600 km devlet ve 600 km il yolları vardır. Manisa İzmir’e çok yakındır. İzmir’in deniz ve hava ulaşımından da istifâde etmektedir. Manisa demiryolu ağının kavşak noktalarından biridir. Bandırma-Balıkesir istikâmetinden ve Eskişehir-Uşak istikâmetinden gelen demiryolu hattı Manisa’da birleşir ve tek hat olarak İzmir’e bağlanır. Küçük uçakların indiği bir havaalanı vardır.

Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/manisa/ekonomi.html

El Sanatları

Sanayileşmeyle birlikte, geleneksel el sanatlarımızın bazıları azalmış, bazıları da yok olmaya başlamıştır. Bunun yanı sıra Manisa’da başta halıcılık olmak üzere, halen sürdürülen el sanatları mevcuttur.Yörede halı, kilim, cicim, sili ve çarpana gibi dokumacılık türleri ile güveç yapımı, ahşap at arabası yapımı, keçecilik, semercilik, bakırcılık gibi el sanatları hala varlığını sürdürmektedir.

13.yüzyıldan itibaren yöreye yerleşmeye başlayan Türk boyları, yerleşik düzene geçilmesinden sonra da eski yaşamlarına ilişkin birçok alışkanlıklarını sürdürmüşlerdir. Başlıca geçim kaynakları hayvancılık olan bu boylar, kendi hayvanlarının yünlerini doğal boyalarla boyayarak, simgesel motiflerden oluşan geleneksel desenlerle, kendi ihtiyaçları için halı, kilim ve benzeri dokumalar yapmaktaydılar. Yerleşik düzene geçilmesinden sonra daha da yaygınlaşan halı dokumacılığı, 

17. yüzyıldan başlayarak ün kazanmış, Manisa-Merkez Yunt Dağı Köyleri ile Gördes, Kula ve Demirci İlçeleri önemli halıcılık merkezleri haline gelmiştir.

19. yüzyılda batı ülkelerinde bu halılara talebin artması, halı ticareti ile uğraşan şirket ve tüccarların seri üretime yönelik ve Avrupai zevke uygun siparişler vermesi, Türklere özgü çift düğüm tekniğinin ve doğal boyaların terk edilmesine ve desenlerde dejenerasyona yol açmış, kısaca ticari kaygılarla kalite düşürülerek, yöre halıcılığında yozlaşma meydana gelmiştir. Bu durum, ilgili kurum ve kuruluşların üniversitelerle işbirliği yaparak yıllar süren çalışmaları sonucunda, yöre halıcılığında geleneksel özelliklere dönüş sağlanana kadar da devam etmiştir.

Halılar, Gördes, Kula, Demirci ve Yunt Dağı Halıları şeklinde, dokundukları yörenin adıyla anılmaktadır. Ayrıca Yunt Dağı, Kula, Sarıgöl ve Selendi Köylerinde kilim dokumacılığı, Akhisar’da keçecilik ve fonksiyonel ya da dekoratif amaçlı minyatür yaylı at arabası ve kağnı üretimi, Salihli Gökeyüp Kasabası’nda güveç yapımı, Kula’da bakırcılık yörede görülen diğer önemli el sanatlarıdır.

 

Gördes Halıları

Taban halılarından ziyade seccadeleriyle ünlü olan Gördes, 17. ve 18. yüzyılda Batı Anadolu’nun önemli bir halıcılık merkezidir. Batı ülkelerinde, Gördes adı seccade anlamında kullanılacak, Türklere özgü “çift düğüm” denilen dokuma tekniği, “Gördes Düğümü” adıyla anılacak kadar ün yapmıştır.

Ülkemizde 19. yüzyılda kurulmaya başlanan İstanbul, Bursa, Bandırma, Hereke ve Kayseri gibi halıcılık merkezlerinde Gördes seccadeleri, desenlerinde çeşitli yöresel değişiklikler ve ilaveler yapılmak suretiyle örnek olarak kullanılmıştır.

Atkısı, çözgüsü yün olarak çift düğüm tekniğiyle dokunan, klasik Gördes seccadelerinde hakim renkler koyu kırmızı, mavi, deve tüyü ve kremdir. En belirgin özelliklerinden biri de basamaklı ters “V” ya da at nalı şeklindeki mihraplarıdır. Mihrap kemerleri iç bordür ve sütuncelere bağlanmış, mihrap kemerinin iç kısmı, sembolik anlamlı motifler veya stilize bitki motifleri ile tezyin edilmiştir. Mihrap kemeri ile bordür arasında kalan köşelikler, küçük çiçekler, yaprak ve dallardan oluşan motiflerle bezenmiştir. 16. yüzyıl saray seccadelerinden önemli ölçüde etkilenmiş olan 17.yüzyıl Gördes seccadelerinin köşeliklerinde de ayni zerafet ve incelik sezilmektedir.

Tabanlık ve ayetlik kısımlarında stilize motiflerden oluşan pano desenler yer alır. Bordürler çiçek, elma ve nar benzeri stilize bitki motiflerinden oluşmakta ya da minik bitki motifleri ile süslü çubuklu bordürler kullanılmaktadır. Gördes seccadelerine desen veya bordürlerine göre değişik adlar verilmiştir. Çiçek motiflerinin stilizasyonu neticesi meydana gelen kırmızı renkli iri rozetlerin elmaya benzemeleri nedeniyle, bu motiflerin kullanıldığı tip Elmalı Gördes, şematikleşmiş testere dişli yaprak motiflerinin bulunduğu tip Taraklı Gördes, sütunceli tip Sütunlu Gördes ve zemininde minik çiçekli motiflerin bulunduğu tip Sinekli Gördes gibi isimlerle anılır. Sinekli Gördes genellikle kız çeyizi için dokunduğundan Kız Gördes adıyla anılmaktadır.

 

 Kilim Dokumacılığı

Manisa-Merkez Yunt Dağı Köyleri, Sarıgöl İlçesi Güneydamları ve Şeyhdavutlar Köyleri ile Selendi İlçesi Karakozan, Eskin, Kazıklı, Dumanlar, Kürkçü, Karabeyler, Zıraman, Kınık, Mıdıklı, Yukarı Güllüce, Aşağı Güllüce, Karaselendi, Avlaşa, Çinan ve Kabaklar köylerinde, gerek halkın kendi ihtiyaçları için, gerekse de ticari amaçlarla, farklı kalitelerde, geleneksel motifli kilimler dokunmaktadır. Selendi’nin Tavaklar Köyü’nde ise bir kooperatif mevcuttur.

Keçecilik

Orta Asya’dan bu yana göçebe hayatının bir mirası olarak sürdürdüğümüz keçe yapımı, yakın zaman kadar yaygı, kepenek ve koşum takımlarının parçaları olarak günlük hayatın vazgeçilmez unsuru iken giderek geçmişe gömülmeye yüz tutmuştur.

Manisa-Merkez, Akhisar, Alaşehir, Demirci ve Kula’da mevcut atölyeler yakın zamana kadar faaliyet göstermişler ancak kullanımının azalması neticesi Akhisar Merkez’de ve Kula’da faaliyet gösteren bir kaç atölye hariç diğerleri kapanmıştır. Mevcut keçeciler civar köylerin ve turistik hatıra eşya satıcılarının siparişleriyle varlığını sürdürmeye çalışmaktadır.

At Arabacılığı

Motorlu taşıt araçlarının ve asfalt yolların yaygınlaşmasından önce Manisa yöresinde yaylı at arabaları ve kağnılar üreten, tamir eden çeşitli atölyeler mevcuttu. Ahşaptan yapılan yaylı at arabaları rengarenk boyanır, çeşitli çiçek, bitki ve manzara resimleriyle süslenir, ulaşım ve taşımacılıkta kullanılırdı.

Halen Akhisar ilçesinde bu işle uğraşan atölyeler mevcuttur. Ancak değişen yaşam koşullarına paralel olarak üretimi neredeyse yok denilebilecek hale gelen, bu arabaları üreten atölyeler aslının aynı fakat daha küçük ölçülerde arabalar yaparak ayakta kalabilmişlerdir. Akhisar’da yapılan yaylı at arabaları bu gün nostalji arayanlar için bahçe ve iç mekan süsleri olarak kullanılmaktadır.

Güveç Yapımı

Salihli-Köprübaşı yolu üzerinden ulaşılan, Salihli’ye bağlı Gökeyüp Kasabası’nda, güveç yapımı yaygın bir şekilde evlerde ve daha ziyade kadınlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Erkekler tarafından yakın çevreden getirilen bu işe uygun topraklar dövülerek inceltildikten sonra yoğrulup çeşitli pişirme kapları yapılmakta ve kurutulduktan sonra bahçelerde yakılan ateşlerde, pişirilerek satışa hazır hale getirilmektedir.

Semercilik

Önceden şehir içerisinde her çeşit yük taşımacılığı da “Eşeklerle” ya da “At Arabaları” ile yapılırdı. Günümüzde taşımacılığın motorlu araçlarla yapılması, yani traktörlerle kente ulaştırılması neticesinde at ve eşek gibi hayvanlar önemini yitirmiş, dolayısıyla “Semercilik” zenaatı hemen hemen terkedilmiştir. Yük ve binek hayvanı olarak kullanılan at, eşek ve katır gibi hayvanların taşıyacaklar yükün hayvanın sırtına zarar vermemesi için ağaç iskelet üzerine deri ile keçe arası kamış otları ile doldurulup sarılarak dikilen semer çok özen isteyen bir sanat dalıdır. Semer yapımı; günümüzde turistik amaç kapsamında minyatür biçimde de üretilmektedir.

Bakırcılık

Kula ilçe merkezinde bakırcılar, gelişen teknolojiye rağmen varlıklarını hediyelik ve süs eşyası olarak kullanılacak bakır kaplar üreterek sürdürmektedirler.

Boyacılık

Anadolu’da dokumacılık yapılan hemen her merkezde boyacılık vardı. Gerek dokuma ipliğini gerekse bezleri boyayan “boyacı taifesi” önemli bir işlevi yerine getiriyordu. Manisa’da 17. yüzyılda boyacılıkla uğraşanların tamamının Türk olduğu belirtilmektedir. Boyacılar, bez ve iplikleri kendi aralarında bölüşerek boyarlardı.

            Kırmızı rengi veren kökboya, Anadolu’nun hemen her tarafında yetişebilmekteyse de, en iyisi ve en meşhuru Kırkağaç yakınındaki Bakır Kasabası’nın mahsulüydü. Manisa, Akhisar ve Gelenbe’nin kökboyası da en iyiler arasındaydı. Alaşehir’in “kızıl ivadisi”nden sancak yapılmaktaydı.”Türk kırmızısı”nın temelini oluşturan kökboya,19.yüzyılın sonlarına doğru Türkiye tarımından adeta kovuldu; kimya sanayisine yenik düştü.

Kaynak: http://www.manisakulturturizm.gov.tr