Niğde

NİĞDE HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan ve eski adı Nahita ya da Nakita olduğu düşünülen Niğde, yaklaşık olarak 10.000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Asurlulardan Hititlere, Firiglerden Perslere, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi devletlerin hâkimiyetine girmiştir. Bu tarihi ve kültürel sentez sonucunda günümüze kadar korunabilmeyi başarmış turizm kentlerinden biridir.

Termal kaynakları, ören yerleri, zengin tarihi dokusu, doğal güzellikleri, dağ ve kış turizm olanakları kenti turizm merkezi yapan önemli özellikleridir. Şehrin ekonomik gelirinin çoğunluğunu tarım ve hayvancılık oluşturur. Özellikle elma ve patates üretimi önde gelir. Niğde Merkez Organize Sanayi, Bor Deri Organize Sanayi, halı fabrikası ve diğer küçük sanayi kolları Niğde halkı için önemli istihdam alanlarıdır. Geleneksel el sanatları konusunda da öne çıkan Niğde’de dokunan halılar dünyanın birçok ülkesinde alıcı bulmaktadır.

Niğde’ye ülkenin her yerinden karayolu ile ulaşım mümkündür. Demiryolu ile ulaşım Kayseri-Niğde-Adana üzerinden sağlanmaktadır. Niğde Garı’ndan Erciyes Ekspresi ile Kayseri ve Adana’ya, Çukurova Ekspresi ile Kayseri, Ankara, Adana’ya ulaşım mümkündür. Havayolu ile seyahat etmek isteyenler ise ulaşım için Niğde’ye 130 kilometre uzaklıktaki Kayseri Havalimanını kullanabilir.

Doğal güzellikleri, tarihi yapıları, kaplıcaları ve köklü kültürü ile ülkemizin görülmesi gereken yerlerinden biridir Niğde.

Niğde gezinize, şehirden ve şehir çevresinden çıkarılan binlerce yıllık arkeolojik buluntuların sergilendiği Niğde Müzesi’ni gezerek başlayabilirsiniz. Niğde Müzesi arkeoloji ve etnografya bölümlerinden oluşuyor.

Örenyerleri: Binlerce yıldır Anadolu’nun önemli yerleşim yerlerinden biri olan Niğde, örenyeri gezmeyi sevenler için tam bir cennet. Niğde’de gezebileceğiniz örenyerlerinden bazılarıTyana Ören Yeri, Göltepe Kestel Ören Yeri, Köşk Höyük, Porsuk Höyük, Kavlaktepe Yer Altı Şehri, Ulukışla ve Kuş Kayası Kaya Mezarları.

Camiler, Türbeler: Niğde’de gezerken görülecekler listenize tarihi yapıları da ekleyin. Bu tarihi yapılardan başta gelenler ise camiler, türbeler ve külliyeler. Niğde Sungurbey Camii, Niğde Aleaddin Camii, Niğde Akmedrese, Niğde Sarı Saltuk Türbesi, Niğde Şeref Ali Türbesi, Niğde Gündoğdu Türbesi, Niğde Hüdâvend Hatun Türbesi, Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Külliyesi Niğde’de gezmenizi önerdiğimiz tarihi yapılar arasında.

Kiliseler, Manastırlar: Farklı kültürlere ve dinlere ev sahipliği yapan Niğde’de gezginlerin uğrak noktası olan dini yapılar arasında manastırlar ve kiliseler de var. Bunlar arasında Constantinus ve Helena Kilisesi, Eski Gümüş Manastırı ve Gümüşler Manastırı en çok ziyaret edilenlerden.

Doğal Güzellikler: Niğde tarihi ile olduğu kadar doğal güzellikleri ile de göz dolduran, görülmesi gereken bir şehir. Eğer Niğde’de bir gezi planlıyorsanız şehrin doğal güzelliklerini keşfetmeden Niğde’den dönmeyin. Niğde Aladağlar Milli Parkı, Niğde Kayardı Bağları,Göllüdağ, Çinili Gölü, Narlıgöl, Bolkar Dağları ve Cımbar Vadisi Niğde’de görülmeye değer yerlerden.

Kaplıcalar, İçmeler: Niğde kaplıcaları ve şifalı suları ile de ünlü bir şehir. Buraya kadar gelmişken Niğde kaplıacalarını görmeden dönmek olmaz. Çiftehan Kaplıcaları, Kemerhisar İçmesi, Kocapınar Çamuru’nu gezmenizi öneriyoruz.

Eğer yeterli vaktiniz varsa Niğde’ye yakın mesafede bulunan Nevşehir’i de gezi listenize ekleyebilirsiniz. Nevşehir il sınırları içinde bulunan Kapadokya’da birkça gün geçirebilir, bu eşsiz coğrafyanın güzelliklerini keşfedebilirsiniz.

Niğde Gezilecek Yerler – Tarihi Yerler

Kuş Kayası Kaya Mezarları

Kuş Kayası Kaya Mezarları
Kuş Kayası Kaya Mezarları

Niğde İli, Merkez ilçeye bağlı Karatlı Ka­sabası’ndadır. Kasabanın güneybatısında bulunan kaya mezarları, bir vadinin iki ya­macında bulunmaktadır.

Mezarlar vadinin güney yamacında 11 adet, kuzey yamacında 4 adet olmak üzere 15 adettir. Birbirine ben­zeyen bu mezarların içlerinde klineler yer alır. Bir mezarın içinde aşı boyasıyla yapıl­mış dağ keçisini kovalayan köpek figürleri yer almaktadır. Bu kaya mezarlarının tama­mının giriş kapıları üzerinde sağır pencere gibi delikler vardır. Bu kapıların sağında ve solunda stilize insan figürleri kabartma ola­rak işlenmiştir.

 

Tyana Ören Yeri

Tyana Ören Yeri
Tyana Ören Yeri

Antik Tyana Ören Yeri, Bor ilçesi, Kemerhi­sar Kasabasın’dadır. Ören yeri, Kemerhisar Kasabası’nın büyük bir bölümünün altında kalmıştır. Kasabanın muhtelif yerlerinde çe­şitli durumlarda bulunan önemli heykeltıraş­lık eserler ve ören yerinde yapılan bilimsel kazılar neticesinde çıkan eserler ve mimari parçalar Niğde Müzesi’nde sergilenmekte­dir. Bahçeli kasabası’nda bulunan ve Roma havuzu adıyla adlandırılan antik havuza hayat veren kaynak suyunun Roma devrin­de yapılan kemerlerle taşınmasına yönelik oluşturulan kemerlerden dolayı kasaba Ke­merhisar adını almıştır. Roma havuzundan itibaren Kemerhisar Kasabası içlerine kadar ki bölümde kemerler toprak altındadır. Kalan bölümdeki ve kazı alanına kadar olan ke­merler ise toprak üzerindedir Halen büyük bir bölümü ayakta bulunan su kemerleriyle Roma havuzundan şehre su taşınmaktaydı.

Su kemerleri M.S. II-III. yy.’lara aittir. Tyana Ören yeri I.II. ve III. dereceli arkeolojik sit ala­nı olarak koruma altına alınmıştır.

Tarih öncesinden Hititler’in yıkılışı­na değin pek çok uygarlığa mekân olan Kemerhisar(Tyana), Hititler döneminde Tu­wanuwa, Roma’da ise Tyana olarak tanı­nıyor. Tuwanuwa Geç Hitit döneminin baş­kentidir. Ünlü kral Warpalawa İ.Ö.738–715 yıllarında bu kentte hüküm sürmüştür.

M.Ö.30-M.S. 395 yıllarını kapsayan Roma döneminde, Kemerhisar(Tyana) yoğun yapı­laşma ile tarihinin en önemli evresini yaşadı. Antik kent saraylarla, tapınaklarla, su ke­merleriyle ve yerleşim birimleriyle büyük bir kent konumuna geldi. Tyana’nın en parlak dönemi hiç kuşkusuz Roma çağıdır. Bu dö­nemde iki kez Güney KapadokyaKrallığı’nın başkentliğini yapmıştır.

Antik Tyana kentinde 2000 yılından beri bir İtalyan ekip tarafından bilimsel kazılar sürdürülmektedir.

 

Göltepe Kestel Ören Yeri

Göltepe Kestel Ören Yeri
Göltepe Kestel Ören Yeri

İlk Tunç çağına (M.Ö. 3200–2000) ait Kestel Maden Ocağı,Niğde dağları etek­lerinde Çamardı İlçesi Celaller Köyü sınır­ları içerisindedir.

Maden, kendisine çağ­daş bir cevher işleme atölyesi ve yerleşim yeri olan Göltepe’nin karşısındadır. Kalay cevheri kasiteritin madenden çıkarılma­sında, önce cevher damarının altına bir ateş yakılıp damar iyice ısıtılınca su serpi­lerek çatlatılıyordu. Maden ocağı ve gale­riler sistemi, dağın içerisinde bir dolambaç gibi toplam 1,5 km. alana yayılmaktadır. Erken Tunç çağına ait Göltepe yine ken­disi ile çağdaş ve kalay madeni olan Kes­tel ile karşı karşıyadır. Göltepe ve Kestel madenindeki kazılarda çok sayıda cev­her zenginleştirme aletleri bulunmuştur. Göltepe’de büyük miktarda kalay made­nin işlendiğini, kalay cüruf içerikli potalar göstermiştir. Potalarda eritildikten sonra, eritilen kalay kalıplara dökülüp, kalay kül­çeleri elde ediliyordu. Bu metalürjik işle­min son aşaması kalayın bakır ile birleş­tirilerek bronz alaşımının hazırlanmasıydı. Gelişmiş bir teknolojinin ürünü olan bu maden, Eski Tunç çağında her türlü aletin, silah ve takının yapımında kullanılmış­tır. Bu alanlardaki kazı çalışmaları Niğde Müzesi’nin Başkanlığında ve Chicago Üni­versitesi Oriental Enstitüt’ten Prof. Dr. K. Aslıhan YENER’ in bilimsel başkanlığında yürütülmüştür.

 

Köşk Höyük

Köşk Höyük
Köşk Höyük

Niğde ili, Bahçeli beldesinde Roma ha­vuzunun doğusundaki kayalık yamaç üzerinde yer alan Köşk Höyük’te, 1981 yı­lından beri Ankara Üniversitesi Dil ve Ta­rih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü ve Niğde Müzesiarkeologları tarafından sürdürülen kazılar,

Bor ovasının en eski tarım ve hayvancılıkla uğraşan toplumu­nun (M.Ö.6050–4911) bu alana yerleştiği­ni göstermektedir. Beş tabaka halindeki yerleşimin ilk dört tabakası Geç Neolitik, en geç tabakası ise Erken Kalkolitik devre aittir. Neolitik dönemde gereksinime göre genişletilen çok odalı küçük mekânlardan oluşan mimari mevcuttur. Kalkolitik dö­nemde ise sokakların üstüne sıralanan bitişik düzendeki konutlar belli bir plana göre inşa edilmiştir. Bu dönem insanlarının, ölülerini konutların tabanına gömdükleri anlaşılmaktadır. Köşk Höyük’ün ölü göm­me âdeti açısından önemi; çoğu yetişkin ve bazı çocuklara uygulanan başın gövdeden ayrılarak yüzün kille sıvanıp, yüz organları­nın belirtilmesi ve aşı boyası ile boyanarak onlara canlılık kazandırılmasıdır. Bu uygula­ma, Filistin, İsrail, Ürdün ve Güney Suriye’de M.Ö. 10000–8000 arasında görülmektedir.

 

Niğde Kayardı Bağları

Niğde Kayardı Bağları
Niğde Kayardı Bağları

Kayardı Bağları, Niğde için önemli ve ünlü yeşil alan bölgesidir. Kayardı, Niğde için bir soluklanma alanıdır; o nedenle yaşaması ve yaşatılması için duyarlı olmakta gerekiyor. Bu bağlamda bölge için salt bağı olanların çabası yetmez Niğde Akciğeri olan bölge için tüm kent halkı sahiplenici olmalıdır. Kent geleceğe taşınırken bu değerli bölgelerin korunmasının çok önemi vardır.

Niğde il genelinde çok farklı zenginlikleri olmasına karşın bu değerlerinden yeterince yararlanamadığını yıllardır yazar, söyleriz. Niğde merkez de, Niğde genelinin bir aynası gibidir. Kent merkezinde onca değer gereken ilgiyi bulamıyor. Niğde Kayardı Bağları’nın bulunduğu alanın varlığının olması dahi başka bir kentte olsa başlı başına özel bir çekim alanı doğması için yeterli neden olur. Nerede ise tüm sokaklarına girip çıktığım Kayardı Bağlarının bulunduğu alanda iki ayrı doku var.

Birincisi Ömerli Çayırı’ndan başlayan Beşiktaş Sokağına uzanan alan ki; Kayardı için en güzel doku bu sokakta var. Eski evleri, bakımlı bağları ve Kayardı bölgesinde içinde su akan tek dere bulunuyor. Sokak gerçekten ilgi ile izlenerek gezilecek güzellikte bir yol olarak uzanıyor.Geçen yıl bu yolu “’Kurdunus”’a bağlayın diye çağrımız oldu ama hesaba alan olmamış. Bu yol “’Kurdunus”’a değin yapılsa bölgenin yapısı daha da farklılaşır.Kayardı gezi ve çekim alanı olmadan öte yürüyüş alanı olarakta bu yolun devamının açılmasından yarar görür.

Kayardı’da karşı tepelerde beliren mağaraların olduğu alanlarda gezerken bölgede çok sayıda ev bağ aralarında beliriyor. Kuyu vurup su çıkaran ya da havuz yapanlarda olmuş, Yürüyerek “’Kurdunus”’ üzeri tekrar Niğde yolunda döndüğünde sayıları 6-7 yi bulan yeni modern villalar bağ aralarında sizi karşılıyor.

Ayhan Şahenk villası çevresindeki birkaç yapı dışında bölgede genelde bir bakımsızlık gözleniyor. Kimi bağlar terk edilmiş gibi ama bakımlı olanlarda var. Su ise Kayardı için SORUN olmaya devam ediyor.

Kayardı için daha yolun başı sayılır ama sonu görülür gibi bölge elden gidiyor engellemek içinde bu bölgede ciddi bir projeye ihtiyaç var. Proje Niğde için soluk alma noktası olarak uygulamaya konmalı ve mutlaka Kayardı Bağları yaşamasına yönelik çaba ve çalışmalar yapılmalıdır. Kayardı için yarın geç olabilir.Keza Kayardı ile bütünleştiriyoruz ancak tüm Niğde bağları için ciddi anlamda sahiplenme geleceğe taşınacak bu doğal miras içinde şart görünmektedir.

Kayardı bölgesi değeri ve önemi bir gün çok daha farklı anlaşılacaktır. O güne kadar bu mirası yok etmeden korumak ve taşımakta Niğde’de yaşayan her yurttaşında görevidir. Bağ ve bahçe sahipleri bu bağlamda daha çok konuya duyarlı olmalıdır.

Niğde kimi bölgelerde mahalle ve sokak adlarına gözüm takılır. Kayardı’da gezerkende öyle oldu.Kayardı gibi Niğde dünden gelen bir güzellik merkezinde “Beşiktaş Sokağı” adını en güzel bağ yolunun adı idi.

Kayardı Bağları’nın başlangıçlarında Ömerler Çayırı’ndan giriş yaptığınızda Beşiktaş Sokağı tabelası sizi karşılıyordu.Sokak Niğde için en güzel sokaklardan biri olduğu içinde o güzellik içinde bu isim neden konmuş düşünmeye başladım… İki yönde güzel bakımlı evleri ile Niğde için gören “böyle bir bağ arası sokak varmı?” diyeceği kadar ilgi çekici bir yer. Güzel dokusu ile bu sokakta çoğu eski sağlam taş yapıların yanında yeni villa evlerde var. Bu taş binalar ve sokak ekonomik durumu iyi olanların bu bölgede dünden günümüze yerleşik olduğu izlenimi veriyor.

Niğde Kayardı Bağları’nda sokakta dereden su akan tek yerde bu bölgede.. Söğüt ağaçları yanında evlerden sarkan çiçekler, balkonlarda çiçekler meyva ağaçlarının önünde vitrin gibi olmuştu. Bu yaz ailece yürüyüşe çıktık. Güzel bir ev önünde dut ağacı altına dut dökülmemesi için naylon gerilmiş, dut üzerine dökülüyor çayır kirlenmiyordu. Balkonda çiçekler vardı .İlgi ile bakınırken ev sahibi kapıya çıktı.Çok ısrarlı biçimde “’buyur”’ etti.Sabahın daha 8.00’i, O kadar yakınlık gösterdi ki aileden gibi ve aile büyüklerimiz bahçeye geçti. Sohbet, çay faslı ile onlar otururken ben yürümeye devam ettim. O kadar mütevazi ve insani bir yaklaşımla misafir etmişler ki kimidir bilmediğiniz bir evde sabah sabah misafirlik açıkçası bizimkileri çok etkile de amcam Azmi GürerAydın’da, diğeri amcam F.Dinçer Gürer Mersin’de, Annem Kadriye Gürer İstanbul’da, halalarım Mesrure PoyrazAdana’da, Mesrure ve İbrahim Yurttaş Mersin’de üç ay Niğde’de oluyorlar.Sabahları onlarla Kayardı’nda yürüyüşe çıkıyoruz. Kiminde Umut ve Ufuk ile Kardeşim Gülsevinde oluyor. Ailece Kayardı Bağ yollarının tadını çıkarıyoruz .Her sabah farklı bölgede bir sokağı “keşfe” çıkıyoruz. En çokta Ömerler Çayırı, Beşiktaş Sokak ilgimizi çekiyor. Kimi bölgeye götürürsem “’Memleketimizi daha tanımıyoruz”’demek ki dediği Kayardı’ndaki bağ evinde (hiç tanımadığımız bir kapıdan) gördüğümüz misafirperverlikte bizleri çok etkiledi.

Sözün sonu Niğde’de Kayardı Bağları’nın olduğu alanı kış veya yaz Niğde’ye gider iseniz gezin. İlginç, orijinal güzel bir dokuda keyifli anlar geçireceksiniz. (Alıntıdır)

Niğde Sungurbey Camii

Niğde Sungurbey Camii
Niğde Sungurbey Camii

Caminin inşa kitabesi yoktur. Ancak 1335 yılı civarında yapıldığı düşünülmektedir. İlhanlı döneminde Niğde Valisi olan Sungur Bey tarafından yaptırılmıştır. Caminin mimarı bilinmemektedir. Fakat minber ile muhtemelen kuzey taç kapısının ahşap kapı kanatlarını Hoca Ebubekir, daha sonraki döneme ait doğu taç kapısının ahşap kapı kanatlarını ise Hacı Muhammed isimli ustalar yapmıştır.Niğde Kalesi’nin güneybatı yönündedir.

Bazı onarımlarla günümüze gelen cami, örtü sistemi ve minareler haricinde orijinal özelliğini ve fonksiyonunu korumaktadır. Doğu taç kapısı asıl giriş açıklığı üzerinde 874 H./1469–70 M. tarihli vergi kitabesi bulunur. Muhtemelen bu tarihte cami tamir görmüş olabilir. Yapı barut mahzeni olarak kullanılırken, XVIII. yy. ortalarında mahallede çıkan yangın sonucu cami yanmış, örtü sistemi ve minareler de tamamen yıkılmıştır. Sonrasında tamir edilerek ahşap direkli ve düz toprak damlı cami şeklini almıştır. Yapı 1948 yılı civarı tekrar onarım görmüş doğu taç kapısındaki minarelerden biri yeniden yapılmıştır.

Cami, doğu- batı doğrultusunda meyilli bir arazi üzerine inşa edilmiş ve dıştan 28.45×37.10 m. ölçülerindedir. Yapı, harim, doğu ve kuzey cephelerde birer taç kapı ile doğu cephenin güney tarafına camiye bitişik yerleştirilen türbeden müteşekkildir. Cami inşasında sarımtrak renkte ince yonu trakit taşı kullanılmıştır. Yapı inşasında oldukça temiz ve itinalı bir işçilik görülür. Doğu ve kuzey cephelerde birer taç kapıya yer verilmiştir. Ayrıca kuzey cephenin doğu köşesinde merdivenle çıkılan fevkani, “’bey kapısı”’ vardır. Çifte minareli abidevi taç kapının doğu cepheye yapılması arazinin topografik yapısıyla alakalıdır. Doğu taç kapısı eyvan türünde olup, iki yandan birer minareyle sınırlandırılmış ve Türk mimarisinde kendine özgü seçkin bir yeri vardır. Eyvan Gotik Mimarisinin bir özelliği olarak kaburgalı tonozla kapatılmıştır. Eyvanın yan duvarlarına simetrik yerleştirilen mihrabiyeler, zeminden yüksekte tutulmuştur. Eyvanın duvarları tamamen bitkisel, geometrik ve figürlü süslemeyle dekore edilmiştir. Dikkati çeken en önemli bezeme, mihrabiye ve eyvan köşe sütunceleri arasında kalan ve sekiz kollu yıldızlardan oluşan, geometrik motiflerle bezenen panolar dıştan, kıvrık dallar arasına yerleştirilen çeşitli hayvan başları, spiral kıvrık dalların uçlarında ve aralarındaki boşluğu doldurur vaziyette; kuzey panoda 37 güney panoda ise 42 figür vardır. Bunlar; kuş, fil, oğlak, at, panter, antilop, ejder, sıçan, boğa, tavşan, maymun, köpek, aslan, koyun, ördek ve balık figürlerinden oluşmaktadır. Bunların On iki hayvanlı Türk takviminin bir hatırası olarak, taç kapıyı bezemek amacıyla yapıldığını sanmaktayız. Keza, kuzey taç kapısında geometrik, bitkisel ve figürlü bezemelerle dekore edilmiştir. Cami de batı duvarın alt tarafında 4, doğu duvarın alt tarafında 1, üst tarafında 3 ve kuzey duvarın üst tarafında bir pencere orijinal özelliklerini koruyarak günümüze gelmiştir. Cami de ahşap bezemeyi kuzey ve doğu taç ahşap kapıları ile bugün Dışarı Camii’nde bulunan minberin de görmekteyiz.

 

Porsuk Höyük

Porsuk Höyük
Porsuk Höyük

Niğde ili, Ulukışla ilçesi, Porsuk Köyü sınır­ları içerisinde yer alan ve yöre halkı arasında Zeyve Höyük olarak da adlandırılan Porsuk Höyük, Niğde iline 55 km. olup, Ulukışla İlçesi’ne ise 9km. mesafededir.

Eski Porsuk Köyü’nün 3km. kuzeybatısında, Ankara-Adanakarayolunun yaklaşık 500 m. güney­doğusunda yer almaktadır. İçerisinde Hitit yerleşimini barındıran hö­yük, Demir Çağı ağırlıklı olup, Geç Roma dö­nemine kadar bir tabakalaşma vermektedir. Höyükte kazı çalışmaları; 1970’li yıllardan beri Fransız bir ekip tarafından yürütülmek­tedir. Bu kazı ekibinin başkanı 2003 yılında değişmiştir. Yeni oluşan kazı ekibi Bakanlı­ğa 2003-2008 yıllarını kapsayan 5 yıllık bir kazı programı sunmuştur. Kazılarda bulunan eserler Niğde Müzesi’nde sergilenmektedir.

 

Niğde Aleaddin Camii

Niğde Aleaddin Camii
Niğde Aleaddin Camii

Niğde sancak beyi Ziynettin Beşare tarafından 1223 yılında yaptırılmıştır. Kitabesine göre yapının mimarları, üstad Sıddık ve kardeşi Gazi’dir. Ayrıca inşa kitabesinde, Müstenireddin adı geçmektedir. Bu şahsın caminin inşaatından sorumlu yapım yöneticisi olduğu anlaşılmaktadır. Bazı onarımlarla günümüze gelen cami, orijinal özelliğini büyük ölçüde korumakta ve işlevini devam ettirmektedir.

Cami iki kapılıdır. Doğuya bakan kapı üzerinde yaz aylarında 09.30 – 11.00 saatleri arasında güneş ışıklarının bıraktığı gölge, kapının taş maharetli elleriyle işleyen ustanın “’ Taçlı Kadın Başı”’ nı ortaya çıkartmaktadır. Efsaneye göre usta, âşık olduğu ve hiç evlenemeyeceğini bildiği Niğde Sancak beyinin kızına duyduğu aşkı sonsuza dek yaşatmak için konuyu kapı süslemesindeki taşa resmetmiştir. Yapı, harım ile kuzeydoğu köşesine yerleştirilen tek şerefeli minareden oluşmaktadır.

 

Cımbar Vadisi

Cımbar Vadisi
Cımbar Vadisi

Doğanın yüzünü sert gösterdiği noktalardan biridir Cımbar Vadisi. Özellikle tırmanış sporu ile ilgilenenlerin en çok tercih ettiği yerdir.

Niğde Aladağlar Milli Parkı’nda bulunan Cımbar Vadisi, tırmanış rotaları açısından oldukça zengindir. Arkadaşlarınızla yeni heyecanlar yaşamak için bu bölgeyi tercih edebilirsiniz. Burada bulunan Demirkazık Köyü’ndeki dağ evinde ücretsiz kalabilirsiniz. Evde elektrik ve su vardır. Fakat dağ evinden ayrılırken bütçenize göre eve bağışta bulunabilirsiniz. Tabii tercihiniz dağ evinde kalmak değilse bölgede kamp da kurabilirsiniz.

Yeni keşifler yapmaya ve doğanın en sert halini görmeye ilginiz varsa Cimbar Vadisi size istediğinizi sunacak. Niğde sınırlarındaki Cımbar Vadisi tırmanışlarınızda ve çevre keşiflerinizde hayranlığınız kesinlikle kazanacak.

 

Göllüdağ

Göllüdağ
Göllüdağ

Niğde’nin eşsiz yerlerinden biridir Göllüdağ. Kömürcü Köyü yakınlarında bulunur ve sönmüş bir volkanik dağ özelliği taşımaktadır. Niğde’de bol heyecan ve bol eğlenceli bir keşif istiyorsanız Göllüdağ sizin için de harika bir gezi alanı olacak. Kömürcü Köyü’nden nasıl gideceğinizi öğreneceğiniz yerli halk size yardımcı olacak.

Dağa uzun tırmanışlarınız başlamadan önce yanınızda kesinlikle bol su taşıyın. Her adımda çevrenin güzelliğine şahit olurken daha çok heyecanlanacak ve sonunda nasıl bir manzarayla karşılaşacağınızı merak edeceksiniz. Güllüdağ aynı zamanda çıkardığı patlama sonucunda Kapadokya bölgesine yeryüzü şekillerini vermiştir. Dağa çıktığınızda burada sizi ilginç bir krater gölü bekliyor olacak. Gölün göz alıcı güzelliği ve manzaranın doyulmaz seyrinin yanı sıra bu bölgede sizi tarihi bir zenginliğinde beklediğini fark edeceksiniz. Evet; Göllüdağ tarihinde birçok medeniyetin izlerini taşıyor.

Niğde gezinizde pek bilinmeyen Göllüdağı’nı ziyaret edip ilk keşfedenler arasında olabilirsiniz. Aynı zamanda bu bölgeyi keşfettikten sonra rotanızı; Çamardı’na, Eski Gümüş Manastırı’na, Çinili Göl’e ve Niğde Şeref Ali Türbesi’ne çevirebilirsiniz.

Niğde Kalesi

Niğde Kalesi
Niğde Kalesi

Kalenin ne zaman yapıldığıyla ilgili kesin bir şey söylemek mümkün olmasa da MÖ 8. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Sadrazam İshak Paşa tarafından 1740 yılında onarılmıştır.

 

Constantinus ve Helena Kilisesi

Constantinus ve Helena Kilisesi
Constantinus ve Helena Kilisesi

Niğde il merkezinde, Niğde-Kayseri karayolunun üzerinde, çukur bir arazide bulunan kilise kalıntısının Constantinus ve annesi Helena adına yaptırıldığı sanılmaktadır.

Kilisenin temel ve apsid kalıntıları günümüze gelebilmiştir. Moloz taştan ve tuğla hatılı olarak yapılan kilise üç nefli bir bazilika planındadır. Naos iki sıra paye ile üç nefe ayrılmıştır. Üst örtüsünü belirleyecek bir kalıntıya rastlanmamakla beraber, kırma çatılı olduğu sanılmaktadır. Apsis dışarıya taşkın yuvarlak bir niş şeklinde olup, iki yanında diakonikon ve protesis hücreleri bulunmaktadır. Apsis üzerinde bozulmuş olmalarına rağmen fresk izleri görülmektedir.

 

Eski Gümüş Manastırı

Eski Gümüş Manastırı
Eski Gümüş Manastırı

Çarpıcı bir mimariye sahip olan Eski Gümüş Manastırı,Kapadokya’nın en önemli tarihi yapıları arasında kendini göstermektedir.

Niğde şehir merkezine uzak olduğu için pek uğrak yeri değildir; fakat gezilip görülmesi gereken bir yapıttır. Kendine özgü freskleri, fazlasıyla dikkat çekicidir.

Özellikle Meryem ikonu Türkiye’de gördüklerinizin en güzellerinden biridir. Bir iç avlu içerisinde bulunan Eski Gümüş Kilisesi’nde; toplu yemek salonu, erzak ambarları, yeraltı tünelleri, keşiş hücreleri ve yere gölümü küpler bulunmaktadır. içinde bulunan keşiş mezarlarının bazılarında hala iskelet durmaktadır. 10. Yüzyılda yapılmış olan Eski Gümüş Manastırı’nı keşfedenler arasına siz de girin, farklı ikonlara ve fresklere sahip olan bu manastıra yakından şahit olmanın hazzına varın.

 

Çinili Göl

Çinili Göl
Çinili Göl

Çinili Göl, Bolkar Dağları’nda yer alan buzul göllerinin en önemlisidir. Niğde ili Ulukışla ilçesi sınırları içerisinde yer alır ve 2.600 metre yüksekliktedir.

25.000 m2’lik. yüzölçüme sahiptir. Ölçülebilen derinliği 100 metrenin üzerindedir. Dipten kaynadığı sanılıp, siyaha çalan lacivert bir rengi vardır. Halk arasında diğer isminin dipsiz olarak bilindiği sanılmaktadır. Suyu içmeye elverişlidir. Ayrıca göl çevresi yaz aylarında kamp sporuna olanak sağlamaktadır. Ayrıca bu gölün bulunduğu Bolkar Dağları endemik bir tür olan Toros Kurbağası’nın (Rana holtzi) yaşam alanıdır.

Çinili Göl’ün yanında rakım olarak 50 m. aşağısında Karagöl vardır. Karagöl; Darboğaz köyüne 8 km, Maden Köyü’ne 15 km uzaklıkta olup karayolu ile rahatça ulaşılabilir. 2650 m rakımlı bu gölün çevresi, yaz aylarında geceleri 5 °C civarındadır.

Kaynak: http://www.gezilebilecekyerler.com/nigdede-gezilecek-yerler/

 

Çorba değil sanki bir ana yemek: Arabaşı çorbası

aregem.kulturturizm

Arabaşı çorbası sadece Niğde’de değil ülkemizin pek çok yerinde tüketiliyor olsa da Niğde’de anlamı ve sunumu daha bir farklı. Tıpkı Yozgat’ta olduğu gibi yanında özel bir hamurla servis edilen bu çorba, içine ördek, tavuk ya da hindi eti konularak yapılıyor. Tavuk suyuyla da tadına tat katılıyor. Yanında verilen bembeyaz hamurla birlikte afiyetle yeniyor. Öyle bir doyurucu ki insan arabaşı çorbasını içtikten sonra başka yemek aramıyor masada.

Evde yapılan gibisi var mı: Niğde usulü cevizli erişte

yemekekrani

Evde yapılan erişte, yiyip yiyebileceğiniz bütün erişte ve makarnalardan güzeldir zaten. O erişteyi bir de Niğde usulü yapıp içine beyaz peynir, ceviz ve maydanoz koyunca bir harika oluyor işte. Bize de Niğdeliler ağzının tadını biliyor demek ve malzemeleri hazır edip hemen evde denemek düşüyor. Son olarak, yaparken tereyağı kullanırsanız lezzeti en az ikiye katlanır, bunu da söylemeden geçmeyelim.

Bildiğiniz tüm köfteleri unutturur: Mazaklı köftesi

nigdekulturturizm.gov.tr

Kıyma, köftelik bulgur ve irmik bir güzel karışıyor, içine yumurta, maydanoz ve kuru nane de dahil oluyor. Karışım, minnoş köftelere dönüşüyor. Sonra soğan ve salçayla tatlandırılmış bir tencere suyun içindeki yolculuklarına doğru uğurluyoruz mis gibi köfteleri. Öyle bir güzel oluyor ki tam olarak piştiğinde, tabaklar dolusu yeniyor.

Mis kokusu her yanı sarsın: Ayva boranası

nigdekulturturizm.gov.tr

Tencerede yapılan bir et yemeği ayva borani. İncik dediğimiz etlerin lokum gibi pişip ayva, haşlanmış nohut ve pekmezle buluşmasıyla ortaya çıkıyor. Hele bir de tereyağı ile yapılmışsa kokusuna da kendisine de doyum olmuyor.

Geleneksel lezzet: Niğde tava

eksitarif

Kuşbaşı doğranmış koyun ya da kuzu etiyle yapılmasıyla gönüllere taht kuran geleneksel yemeklerimizden Niğde tavanın alametifarikası kuyruk yağı aslında. Biber ve domatesle de hem renk hem ekstra bir lezzet katıldı mı, tamam olur Niğde tava. Geniş tepsilerde ya da sacda yapılması da gelenekselliğine geleneksellik katar. Ayrıca, kullanılan domatesin Sazlıca domatesi olması da tercih sebebidir. 

Hazırlamanın da tam zamanı: Niğde tarhanası

nurlumutfakta.blogspot

Tarhana çorbasının her halini denemeli insan. Yöreden yöreye çeşitlilik gösteren bu lezzetin her hali ayrı bir ziyafet çünkü. Niğde de kendine has tarhanası olan yerlerden.

Torba yoğurdu ve yarma ile hazırlanıyor bu tarhana. Yoğurt ayran gibi bir kıvama getirildikten sonra yarmalar içine atılıyor, tencerede sürekli karıştırılarak uzun uzun pişiriliyor. Oluşan karışımın güneşte kurutulması makbul sayılıyor. İyice kuruyan tarhanalar yıl boyu kullanılacak şekilde muhafaza ediliyor. Sonrası lezzeti, sonrası kaşıklar dolusu mutluluk oluyor.

Elma da doldurulur ki: Pirinçli elma dolması

nigdekulturturizm.gov.tr

Niğde elmasıyla yapılan, içinde pirinçli ve kıymalı nefis bir karışım bulunan bu dolma, elmadan da ana yemek olabileceğinin en lezzetli kanıtlarından aslında. Pirinç ve kıyma nasıl elmaya yakışır ki diye aklınıza sorular takılıyorsa hiç beklemeden yapın pirinçli elma dolmasını. 

Ete doyurur: Söğürme

burakcal.

Çok fazla malzemeye ihtiyaç duymaz söğürme, kuzu eti, yeşil biber ve arpacık soğan yeter de artar ona. Az malzemeyle yapılan her yemeğin daha çok maharet gerektirdiği sözünü kanıtlar niteliktedir ama. Güzel bir söğürme için emek vermek, uzun uzun pişirmek gerekir. Verdiğin tüm emeğe değecenin garantisini de bizden olsun. Son bir öneri, dilerseniz üzerine kekik serperek lezzetini katlayabilirsiniz söğürmenin.

Sebze ve et bir aradaysa biz oradayız: Niğde usulü etli bamya

nigdekulturturizm.gov.tr

Sebze yemeklerine de et yemeklerine de bayılan insanlar olarak bu iki güzellik bir araya gelince ayrı bir mutlu oluyoruz. Kuşbaşı doğranmış etlerle tadına tat katılan bamyalara maydanoz ve limon suyu da eklenince ekmek bana bana yemelik bir lezzet çıkıyor ortaya. Niğde usulü etli bamya, bamya sevmeyene bile sevdirecek güçte anlayacağınız.

Patlıcanla yapılacak diye bir şart yok: Kabak musakka

gorseltarif

Patlıcan musakka severlerin dikkatine, musakka kabakla da pek güzel oluyor. Niğde mutfaağının en bilinen lezzetlerinden olan kabak musakka, yine kıymanın tüm lezzetini konuşturduğu, içine soğan, domates, dereotu ve maydanozun da dahil olduğu enfes bir yemek. Yanına bir yoğurt yeter, ekmek banarak yemek de adettendir hani. 

İçinde yok yok: Kaymak tatlısı

nigdekulturturizm.gov.tr

Oldukça kalabalık bir malzeme listesine sahip olan tatlılardan olan kaymak tatlısı, Niğde’nin en özel lezzetlerinden. Hamurundan şerbetine dek her şeyinin el emeği göz nuru olduğu bu tatlı, iç harcında bulunan pirinç, süt, şeker ve yumurta ile de merak uyandırıyor. Yolunuz Niğde’ye düşerse, denemeden dönmeyin deriz.

Pekmezin lezzetiyle: Halveter (helveter) tatlısı

banualtun.blogspot

Aslında un helvasına çok benzer olan ama pekmezin işin içine dahil olmasıyla kendini tüm helvalardan ayırmayı başaran halveter (helveter) tatlısı, Niğde’nin geleneksel tatlılarından. Evinizde denemek isterseniz diye söylemeden geçmeyelim, pekmezin una yedirilmesi oldukça maharet ve özen istiyor.

Pekmez her yerde demiş miydik: Niğde usulü kuymak

tazeyemektarifleri

Pek severek yediğimiz, kaşıktan uzamasıyla kalbimizi çalan lezzetlerden olan kuymak, Niğde’de pekmez farkıyla sofralarda yer alıyor. Mevsim ne olursa olsun, sıcak sıcak afiyetle yeniyor.

Niğde güzelliği: Beyaz kiraz reçeli

yemekmutfak

Niğde’de bolca yetiştirilen meyvelerden olan beyaz kiraz, sadece taze taze yemek için değil reçel yapmak için de oldukça uygun. Niğdelilerin mevsimini kaçırmadan bolca alıp reçele dönüştürdükleri beyaz kirazlar, yaz kış demeden kahvaltı sofralarına güneş gibi doğuyor, onu sadece ekmeğin üzerine sürüp yemek bile ayrı bir keyif oluyor.

Namı ülke sınırlarını aştı bonusu: Niğde gazozu

nigde-gazozu-sahil

Tadıyla içip içebileceğiniz en güzel lezzeti sunan Niğde Gazozu diyoruz, iddiamızın da arkasında duruyoruz. O nasıl bir ferahlık, o nasıl bir lezzettir. Burada 2 satırla anlatamazdık onu, içinde çocukluğumuzu ve mutlu hikayelerimizi bulduğumuz Niğde Gazozu’na karşı bitmek bilmeyen hislerimizi şurada anlattık. Çocukluk anılarından Niğde Gazozu eksik olmayanlar bizi çok iyi anlayacaklar, eminiz. 

Kaynak: https://yemek.com/nigde-yemekleri/

Niğde ilinin bilinen târihi beş bin sene önceye dayanır. Eski çağlarda Niğde şehrinin bulunduğu yerde yerleşme merkezi yoktu. Hititler zamânında Niğde, “Nahita” isimli bir yerleşme merkeziydi. Hitit Devletinin yıkılışı ile bu bölge, M.Ö. 8. asırda Frikya Devletinin hâkimiyeti altına girdi. Anadolu’da kurulan Frikya ve sonradan Lidya Devleti, yine iç karışıklıklar ve bölünme neticesi yıkılınca bu bölge Perslerin eline geçti. 

M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender, Pers Devletini yenerek Anadolu ve İran’ı Makedonya İmparatorluğuna kattı. İskender’in ölümü üzerine bu geniş imparatorluk, komutanları arasında taksim edilince Anadolu, Selevkos Devletinin payına düştü. Niğde ve çevresi bir müddet Selevkosların elinde bulunduktan sonra Kapadokya Krallığının eline geçti. M.S. 1. asırda Kapadokya Krallığını Roma İmparatorluğu ilhak edince, Niğde ve çevresi Roma’nın hâkimiyeti altına girdi. M.S. 395 senesinde Roma İmparatorluğu ikiye bölününce, Niğde ve çevresi Anadolu’nun bir parçası olarak Doğu Roma (Bizans)nın payına düştü. 

Mîlâdî 707 senesinde Emevîler devrinde Niğde ve çevresiİslâm orduları tarafından feth edildi ve bölgeye “Tavâna” ismi verildi. Emevîlerin iç isyan, bölücü faaliyetler ve iktidar kavgaları sebebiyle zayıflaması üzerine Bizans, Niğde ve çevresini Müslümanlardan geri aldı. 

1071 Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu Fâtihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah emrindeki Türk ordusu, bütün Anadolu gibi bu bölgeyi de Bizanslılardan alarak fethetti (1076). Sultan İkinci Kılıçarslan burasını yerleşme merkezi hâline getirerek oğlu Melik Arslan Şaha verdi. Bundan sonra gelişmeye başlayan Niğde 13. asrın ilk yarısında Anadolu’nun büyük şehirlerinden biri hâline geldi. Sultan İzzeddin Keykâvus ve kardeşi Sultan Alâaddin Keykubat devrinde bu sultanların emriyle Niğde vâlisi olan Zeyneddin Beşâre, şehri fevkalâde bir şekilde imâr etti. Bu târihlerde Niğde Selçuklu Devletinin önemli bir askerî merkezi (üssü, ser-leşkeri) idi. Zaman zaman Selçuklu Sultanları Niğde’ye gelip bir müddet otururlardı. 

1308 senesinde, Selçuklu Devleti yıkılarak ülke, pekçok beyliklere bölündü. İlhanlılar, Anadolu genel vâlileriyle bu bölgelerde hâkimiyetlerini devam ettirmek istediler. İlhanlıların genel vâlisiyken Orta Anadolu’da istiklâlini îlân eden Eretnaoğulları, Niğde ve çevresine de hâkim oldular. Eretnaoğullarının Niğde vâlisi olan Sungur, Niğde’yi geniş ölçüde îmâr etti. 

Tancalı Arap Seyyahı İbn-Battûta 1333’te Niğde’yi ziyâret etmiş ve eserinde Niğde’yi büyük bir şehir olarak tasvir etmiştir. 

Eretnaoğulları ile Karamanoğulları arasında Niğde ve çevresi ihtilâf konusu oldu. Eretnaoğullarının yerine geçen Kâdı Burhâneddîn ile Karamanoğulları arasında Niğde ve çevresi için çekişme devam etti. Kâdı Burhâneddîn’in vefâtından sonra bölgeye kesin olarak Karamanoğulları hâkim oldular. Karamanoğulları zamânında da (1365-1476) Niğde gelişmeye devam etti. Niğde, 1341-1365 arasında Eretnaoğulları ve 1365-1476 seneleri arasında Karamanoğulları idâresinde kalmıştır. 

Sultan Yıldırım Bâyezîd Han, Niğde ve çevresini alıp Karamanoğulları beyliğini ortadan kaldırdı. Yıldırım Bâyezîd’in Tîmûr’a 1402 Ankara Savaşında yenilişinden sonra, Osmanlıların büyük gayretleriyle kurulan Anadolu birliği ortadan kalktı. Birçok Anadolu beyliği gibi Karamanoğulları Beyliği de tekrar kurularak Niğde’yi ele geçirdi. 

1419’da Mısır Memlûk Sultanı Müeyyed’in oğlu İbrâhim, Niğde’yi aldıysa da muhafaza edemedi ve Niğde yeniden Karamanoğullarının eline geçti. Niğde ve çevresi, 1470’te Fâtih Sultan Mehmed Hân devrinde kesin olarak Osmanlı Devletine katıldı. Osmanlı Devletini yıkmayı ihtiras derecesinde gâye edinen Akkoyunlular ve Karamanoğulları, ittifak ederek Niğde topraklarına girdiler. Fâtih Sultan Mehmed Hanın oğlu Şehzâde Mustafa tarafından büyük bir yenilgiye uğratılıp, doğuya sürüldüler. Aynı sene İshak Paşa, Niğde’yi Karamanoğullarından geri alarak, Karamanoğulları Beyliğini kesin bir şekilde târihten sildi. Böylece Anadolu, Osmanlı idâresinde Fırat veToroslara kadar birleşti. 

Osmanlılar devrinde Niğde, 17. asırda Karaman Beylerbeyliğinin yedi sancağından biri idi. Yirminci asır başlarında ise Niğde, Konya eyâletinin beş sancağından biriydi. Yedi kazâsı vardı. 

Osmanlı devrinde Niğde, zaman zaman isyanlara ve çatışmalara sahne oldu, bundan zarar gördü ve göçler başladı. Kayseri ve Konya gelişirken, Niğde iç isyanlarla ikinci derecede bir şehir durumuna düştü. İsyan eden Abaza Mehmed Paşa, Niğde’yi yağma etti. Düşman istilâsı görmemiş bir ilimiz olan Niğde Cumhûriyet devrinde (1923) il merkezi oldu. 

1932’de Niğde’den demiryolu geçerek Ankara-Kayseri istikâmetinden gelen hat, Konya ve Adana istikâmetine giden hat üzerinde bir istasyon oldu. Niğde’nin güneyinde Ulukışla’da demiryolu ikiye ayrılmakta biri batıya Ereğli-Karaman-Konya’ya; diğeri de güneydoğuya Adana ve Mersin’e gitmektedir.


Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/nigde/tarihce.html

• Altunhisar
• Bor
• Çamardı
• Çiftlik(Özyurt)
• Merkez
• Ulukışla

Niğde ilinin ekonomisi tarıma dayanır. Faal nüfûsun % 70’i tarımla geçinir. Sanâyileşme son senelerde gelişmeye başlamıştır. 

Tarım: Niğde ili Anadolu’nun buğday ambarı sayılan 10 il arasında yer alır. Türkiye’de en çok elma bu ilde yetişir. Bunlara ilâveten baklagiller, ayçiçeği, patates, buğday, arpa, çavdar, fasulye, nohut, sarmısak ve şekerpancarı da yetişir. 

Sebzecilik önemli değildir. Fakat meyvecilikte ileri durumdadır. Bor, Merkez ilçe, Çamardı ve Kemerhisar’da geniş elma bahçeleri vardır. Misket elması meşhurdur. 

Bağcılık da önemli yer tutar. İç Anadolu’da üzüm yetiştirmede en önde gelen illerdendir. Gübreleme, sulama, modern tarım araçlarının kullanılması ve ilâçlama hızla artmaktadır. Her çeşit üründe verim seneden seneye artmaktadır. 

Hayvancılık: Küçükbaş hayvancılığı önemlidir. Büyükbaş hayvan sayısı da artmaktadır. 

Ormancılık: Niğde ilinde orman varlığı çok azdır. Orman ve fundalıklar il topraklarının % 3’ünü kaplar. En çok rastlanan ağaç türü kayın, meşe, çam, dışbudak ve köknardır. Daha çok Aladağların eteklerinde olan ormanlar 2400 hektar arâziyi kaplar. Senede 4 bin m3 sanâyi odunu ile 5 bin ster yakacak odun elde edilir. 

Mâdencilik: Niğde ili mâden bakımından oldukça zengin sayılır. Başlıca mâden rezervleri demir, çinko, kurşun, civa, volfram, bakır, kükürt, gümüş, altın, antimon, kaolin ve alçıtaşıdır. Fakat işletilen mâden yatakları demir, çinko, antimon, kaolin ve alçıtaşıdır. Azot Sanâyi A.Ş. Ulukışla’daki alçıtaşını işletir. Senede yaklaşık 100 bin ton alçıtaşı çıkarılmaktadır. 

Sanâyi: Niğde ilinde sanâyi 1980 senesinden sonra ve bilhassa son senelerde gelişmeye başlamıştır. 1964’te 10 kişiden fazla işçi çalıştıran sanâyi işyeri 3 iken, günümüzde bu sayı 50’yi aşmıştır. 

Başlıca sanâyi kuruluşları; çimento fabrikası, Bor Şeker Fabrikası, un fabrikaları, peynir-tereyağ fabrikası, Niğde Meyvesuyu ve Gıdâ Sanâyii A.Ş., beton direk fabrikası, biriket-tuğla fabrikaları, Ulukışla Alçıtaşı İşletmesi, otomobil yedek parça (rotbaşı, rotel ve rot çubuğu) îmâl eden fabrika ve Birko Halı Fabrikası. 

Ulaşım: Niğde ili İç Anadolu ile Kuzey ve Batı Anadolu’yu güney ve doğuya bağlayan önemli demiryolu ve karayollarının kavşak noktasıdır. Ülkemizin dörtyanı ile ulaşım irtibatı vardır. Demiryolu bakımından, Batı Anadolu’yu doğu ve güney illerimize, Suriye ve Irak’a bağlayan demiryolunun üzerindedir. Konya-Adana demiryolu, Niğde’nin güneyinde Kardeş Gediğinde ikiye ayrılır. Bir kol Adana’ya bir kol Kayseri’ye gider. Ulukışla-Bor-Niğde Kayseri’ye giden demiryolu üzerindedir. Ankara’yı Adana’ya bağlayan E-5 karayolu Ulukışla’dan geçer. Burada ikiye ayrılıp, biri İçel’e diğeri Niğde’ye gider.


Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/nigde/ekonomi.html

ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ

Bütün Anadolu’da rastlanan ortak kültür unsurlardır. Bunların arasında hurafelerin de ayrı bir yeri vardır. Niğde’de okur-yazar oranı arttıkça batıl inançlar azaldı. Yakın zamana kadar Salı günü yola çıkmak, Cuma günü çamaşır yıkamak ve dikiş dikmek iyi sayılmazdı. Evden yolcu çıkınca ardından ev süpürülmez ve bir kova ile su dökülürdü. Yolu aydınlık olsun diye, ayna üzerine su dökülerek de yolcu savuşturulurdu. Kırkı çıkmamış (Doğumdan sonra 40 gün geçmemiş) iki kadın biraraya getirilmez, yan yana gelirlerse, uğursuzluk olmasın diye, toplu iğne değiştirirlerdi. Bu görenekler. daha doğrusu batıl inançlar hemen hemen terk edilmiş durumdadır. Geleneklere aykırı olmayan ve toplumun benimsediği yeni alışkanlıklar olduğu gibi, eskiden beri hemen hemen hiç değişmeyen tekrar edilenleri de vardır. Eskiden beri devam eden geleneklerden bahar aylarında başlayan cumaların kendine has bir yeri vardır. Şehrin Kırbağlan Semtinde başlayan yemekli, eğlenceli kır toplantıları, bir hafta ara ile Tepeyran, Kayaardı ve Tepebağlan semtlerinde devam eder. Bu semtlerde bahçesi olanlar tanıdıklarını davet ederler. Pazar günleri sabahtan akşama k,adar devam ettiği için, herkes yiyeceğini, radyo, pikap ve çalgı gibi eğlence vasıtalanm almayı ihmal etmez. Cumalara davetli olmayanlar, semtlerin herkese açık çayırlık, çimenlik yerlerinde oturarak cumaya katılırlar. O gün bütün seyyar satıcılar, manavlar, kebabçı ve lokantacılar ağaçlı ve gölgeli yerlerde açık hava sergileri açarlar. Folklor gruplan ve şehrin bandosu sevilen mahalli havaları çalarlar. Cumaların başlaması, havaların iyi olduğu ve baharın bütün güzelliği ile kendisini gösterdiği bir zamana rastlar. 
DÜĞÜN 
Evlenecek çağa gelen delikanlıya uygun bir kız aranır Askerden dönen, eli ekmek tutan her delikanlı evlenme çağına gelmiş demektir. Askerden dönen delikanlının annesi ve babası mahallede bulunan kız1arı gözden geçirmeye başlar Delikanlının annesi beğenilen kızın evine sabahın erken saatinde bir şeyi bahane ederek gelirdi. Evin ve avlunun temiz olup olmadığını, kızın uyanıp uyanmadığına, kılığına kıyafetine bakardı Bu eve girerken yapılan ilk kontroldü Kız eğer delikanlıyı istiyorsa kahve pişirmeye gittiğinde müstakbel kayınvalidesinin ayakkabısını çevirirdi, şayet delikanlıyı istemiyorsa asık suratlı ve günlük kıyafetleriyle çıkar ve ayakkabılarını çevirmezdi. Bu arada kayınvalide türlü bahanelerle lamba camını kirli, tozlu olup olmadığına odanın köşelerinde ve tavanda is veya işgüzarlılığına gölge düşürecek haller bulunup bulunmadığına bakardı Şayet odada yalnız ise, halı, kilim varsa hasırın altını kaldırarak evlerinde iyi bir temizliğin yapılıp yapılmadığına dikkat ederdi Bu incelemeler bittikten sonra giderken mümkünse kızı kucaklar ve öperdi Bunun amacı kızın ağzının kokup kokmadığına bakmaktı Kız beğenilirse dünür gitmeye başlanılır Evin büyük sözü geçer kişileri, kız evine haber gönderilerek hep beraber gidilirdi Allah’ın emri ve peygamberin kavli ile kızlarını oğullarına isterlerdi (Kız evi naz evi diye) Kız evi kızı hemen ilk gelişte vermezdi Bu gelişler iki üç kez tekrarlanırdı. Sonunda kız evi kabul eder, bundan sonra alınacak eşyalar ve hediyeler konuşulurdu Başlık parası ve bu arada takılacak altınlarda bu esnada tespit edilirdi. Şerbet içme merasimleri iki şekilde olurdu Birincisi yakın akrabalar bir arada toplanılır. mütevazı bir tören yapılırdı Buna cep kahvesi de denirdi. 

İkincisi ise. davetlilerin çok olduğu bir merasimdir Bunun için oğlan kız evine şeker , kahve, lokum, sigara, kibrit gönderir ve bunların davetlilere yeterli miktarda olmasına dikkat ederdi Nişandan üç dört gün evvel beraberce beğenilip alınan elbiseler okuyucu denilen bir kadınla kız evine gönderilirdi Artık nişan günü gelmiştir Oğlan evi oğlanı yanlarına almadan kız evine giderler ve burada eğlenirlerdi Nişan bittikten sonra samimiyetin artması için iki tarafın akrabaları geceli gündüzlü yemekli gezmeye giderlerdi Buna süs dünurluğüde denirdi Artık düğün merasimi başlamıştır Gelin Hamamı Oğlan evi sabun, kına, para göndererek hamama gitmesini sağlarlardı. Hamama toplu olarak gidilir, kızın annesi yanına oturur , genç misafirlerine sabun, yaşlılara ise sabun ve kına verirdi Burada kadınlar arasında e,eğlenilirdi Kızı natır yıkardı Kız ise çıkarken de peştemalini natıra verirdi gelin ve yakınlarının hamamcının Sandık Günü Sandık salı günü gönderilirdi Kıza ait eşyalar düzülür, bohçalara konurdu. Ziyaretler bir kovluğa konarak akrabalara ait hediyeler kız evine gönderilirdi Eğer başlık parası alınmışsa bunlar yapılmaz, yerine elbiselik gibi daha ağır hediyeler alınırdı Buna kullukta denirdi Bu bohçaların içerisine ağız tadı olarak bir kutu şeker konur . bunlar okuyucu ve sebeplenmesi istenen biri tarafından gönderilirdi Kız yanı Çarşamba günü yapılır, kızın müsaitse evinde toplanılırdı Çalgı olarak tef ve ud bulunulurdu. Kızı yakın arkadaşları giydirirken ayağının altına büyükçe bir sini koyarlar ve öylece giydirirlerdi Daha sonra kız büyüklerin ellerini öper, iki eli göğsünün üzerinde bir şekilde divan dururdu Davetlileri karşılama böylece devam eder, misafirler tamamlandıktan sonra çerezler yenilirdi Bu törene gelenler kıza hediye getirirdi Çok davetli benek denen bir miktar parayı getirip kızın annesiyle salavatlaşırken eline kimsenin görmeyeceği bir şekilde sıkıştırırdı Kına gecesi Çarşamba günü akşamı kız evi ve yakınları uygun bir ev düzenlerlerdi Kız iyice süslenirdi Kızın arkadaşları da milli kıyafetlerini giyerek geceye katılırlardı Geceye oğlu ev ide gelince erkeklerle kadınlar ayrılırlardı Gelin yüzü kapalı gelir ve aşağıdaki ağıtları söylerdi; Mercimeğim kile kile Doldurdular sile sile Ben annemden ayrılmazdım Ayırdılar bile bile Damınızda otmuydum Evinizde yokmuydum Bir kız idim çokmuydum ,Anam anam benim anam (Babası sağ değil ise) İğne sapladım pırtıya Gılaptan işledim saltaya Aslan babam olmayınca Niye getirdiniz beni ortaya (Annesi sağ değilse) Adana’dan gelir hıyar Gümüş çakı ile soyar Usul vur tefçi tefini Kara yerde anam oynar Gelin kız hazırlanırken saçlar çoğu zaman uzun olduğundan kesilirdi Saçın kesilmesi anında şunu söylerdi:

Dama koydum dolu testi 
Seher yeli devre esti 
Anam kıymadığım saçlara 
Eller makas vurdu kesti 

Kına yakılırken kız elini açmazdı Elini açması için bahşiş konulurdu. Misafirler tören bittikten sonra yavaş yavaş dağılırlardı Güvey Giydirilmesi Kız evi Perşembe günü öğleden sonra oğlana iç çamaşırı, fes, tabaka, sigara, çakmak, ağızlık, tesbih, traş takımı, içine harçlık konmuş bir cüzdan kefiyeye sarılı olarak gönderilirdi Evde mutlaka bir din adamı bulunurdu Damat giydirilirken bu din adamı dua okurdu Birincisi kız çeyizleri arasında şilte ve kaynataya bir baş yastığı götürülmüş ise gelin tahtırevanla, ikincisi ise yaya gitmek zorundaydı Kızın çeyizi taşınırdı Kız gitmek üzereyken varsa babası yoksa yaşlı bir erkek akrabası kızın kuşağını baş hizasında üç defa çevirerek hayırlı, uğurlu ve mesut olması temennisiyle kuşağı bağlar ve kıza son nasihatları verirdi Bu nasihatları arasında, kızım alınla gidiyorsun kefeninle o kapıdan çıkacaksın bize ümit etme demeyi de ihmal etmezdi Gelinle damat eve girerken başlarına bozuk parayla karıştırılmış buğday atılırdı Bu bereket anlamına geliyordu Davetliler oğlan evine hayırlı olsun diyerek ayrılırlardı Kız kapıdan girerken ayağına kurban kesilirdi, gelin ve güvey bunun kenarından üç defa dolaşırlardı Gelinin eline bır parça kına ile karışık bal konulurdu Gelin elindekini kapıya sürer, kapının ağzındaki su dolu testiyi teperek içeri girerdi Kaynana çerde gelini bekler, mücevherat takılırdı Sabahleyin namaza gidilir. ilk emirler kıza verilirdi Eğer oğlan yoksulsa kız evine güvey girer, buna da iç güvey denirdi Yüz Açımı. Ertesi gün yüz açımı yapılırdı Oğlan tarafı (buna çift örtme de derler) çalgılar çalarken kayınvalide güveyi yanına oturtur. gelinin başına yazmalar örtülürdü Kız oğlan evinin yaptırdığı iki, üç elbiseyi o gün kaynananın uygun gördüğü zamanlarda değiştirip yenisini giyip gelirdi Böylece oğlan evinin düğünü bitmiş olurdu


YÖRESEL YEMEKLER:
Niğde Mutfağı, değişik besinlerin tat vericilerle belirli yöntemlerle pişirilmesi ile kendine özgü bir karakter kazanmıştır. Niğde’nin özel yemekleri arasında Niğde tavası, pancar çorbası, kuskus pilavı, ditme, tirit, Niğde çanağı, papara, oğma çorbası, mangır çorbası sayılabilir. Özel tatlıları ise hüsmeni (güllü), halveter, köfter ve pekmezdir
YÖRESEL GİYİM:
Bugün özel günlerde Niğde giyimi, il merkezinde bir hatıra olarak yaşamakta, ilçe ve köylerde ise yavaş yavaş ortadan kaybolmak üzeredir. Fakat hemen her evin çeyiz sandıklarında örneklerine rastlamak mümkündür. 
Kadın Giyimleri: 
Niğde’de kadın giyimleri incelenirken; renkten ziyade süse ve renklerin uyumuna dikkat edilirdi. Ev kadınlarının iki türlü giysileri vardı. Bunlardan birisi gündelik, diğeri ise “kişilik” adı verilen belirli günlerde, yani düğünde, nişan törenlerinde, kına gecelerinde süs dünürlü günde giyilen giysilerdir. Gelinlik kızlar, kendi,yeteneklerini, ustalıklarını zevkleriyle birleştirip, cafıra, kabuta, yünlüye ve pamuklu motif işlerken göz nurtu dökerlerdi. Bu uğraşının ürünü ince zevklerle bezenmiş Türk Sanatıdır. Hatta zevklerine göre seçtikleri her türlü giysinin üzerine işledikleri motifleri birbaşkasının yapamayacağı şekillerde bezerler ve örneklerini saklarlardı. Ev giyimlerinde ise; iş görürken üstlerine giymek için iş donu dikerler, kendi zevklerine göre çorap örerler, entarileri göz alıcı sıcak renkli motiflerden oluşurdu. 
Fakir olanlar daha ziyade el tezgahlarında dokudukları, fitil adı verilen pamuklardan yapılmış entari giyerlerdi. Ayaklarında ise kulaç kundura denilen burnunda ve ökçesinde fart olan, kalın köseleden yapılmış ayakkabı giyerlerdi. Başlarında yazma ve çok zaman- da gene kendilerinin dokudukları yağlık denilen pamuklu saralardı. 
Erkek Giyimleri: 
Bugün hepsi tarihe mal olmuş ve ancak folklar gösterilerinde, ninelerin çeyiz sandıklarında bulunan, genellikle fakir hanımların el tezgahlarında dokudukları üç etek denilen entari giyerlerdi. Bunun altında hanımların ördüğü bağlamalı don bulunurdu. Ayaklanma yün çorap giyerlerdi. Ayakkabı olarak da bazen konçlu ve konçsuz yemeni giyerlerdi. Bir efe memleketi olduğu için kollan olmayan fakat, omuz başlarından kol boyu uzunluğunda uzanmış, omuz başlan ve göğsü işlemeli cepken denilen ceket giyerlerdi. Yüzde seksen fakirin sırtında, ketenden yapılmış ceket bulunurdu. Erkekler genel olarak bellerine kırmızı,.mor ve siyah kanşığı genişçe bir şal saralardı. 
Genel olarak erkek ayakkabıları kalaş, kundura, yemeni ve çanktı. Kadın ayakkabıları ise; her memleketin kendi esnafının yaptığı kalaş kundura, iskarpindi. 

HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Niğde’de resmi olarak iki kez derleme yapılmış ve sonuçları kitap halinde yayınlanmıştır Halkın duygularını dile getiren türkülerde sevgi, sıla, ayrılık, ölüm ve bazı önemli olaylar konu alarak işlenmiştir. Yörede halay havaları, kaşık ve zil oyunu havaları, düğün havaları ve ağıtlar oldukça yaygındır. Niğde’de geleneksel saz dışında kullanılan başlıca çalgı aletleri; arkası düz yassısaz, cura, zurna, dilli ve dilsiz kaval, davul, tef, zil, kaşık ve zillimaşadır. Niğde’de derlenen türkülerden bazıları şunlardır: Tombili, Sarı Çiçek. Damdan dama atlar yar, Keklik, Niğde Bal ları, Bağa girdini üzüme. Sıra sıra kazanlar. Süpürgesi yoncadan gibi..

Halk türküleri ve melodileri yönünden kendine özgü özellikler taşıyan Niğde folkleri özelliklerini tam olarak ortaya çıkarmak amacıyla 1981 yılında folklor araştırma komitesi kurulmuştur. Araştırmalar sonucunda Niğde halk oyunlarının genelde halay tipinde olduğu ve davul zurna eşliğinde oynandığı ortaya çıkarılmıştır. Düğünlerde ve özel günlerde halaylar bazı yerlerde de kaşık ve oturak oyunları oynanır. Oyunlar kadın ve erkeklerce ayrı ayrı oynanır, kaşıklı oyunlara bağlama cura gibi sazlar bazen de tef eşlik eder. Niğde’deki bazı oyun türleri ise şöyledir. Çekin alay düzülsün, Tombili, Yıldız, Develi, Hop. Cilveli, Anşam, Çınarbaşı, Çubuk. Hopdündarlı, Hora, Karam, Menberi… gibi.

Niğde ili folklor zenginlikleri yönünden İç Anadolu’nun en zengin illerindendir. Özellikle halk türküleri ve melodileri yönünden kendine özgü özellikleri taşır. Böylesine zengin folklor değerleri 1981 yılına kadar ortaya pek çıkarılmamıştır. 1981 yılında Valiliğin girişimi ile Folklor Araştırma Komitesi oluşturulmuş ve bu komite ile köylerine kadar araştırılmış ve Niğde ilinde eskiden beri oynana gelen 8 adet oyun ortaya çıkarılmıştır. Araştırma sonunda Niğde Halk Oyunları’nın Halay tipinde oluduğu ve davul zurna eşliğinde oynandığı ortaya çıkarılmıştır. Oyun figürleri İç Anadolu’nun genel figürlerine benzemesine rağmen mahalli Özellikler gösteren farklılıklar vardır. 1981 yılında bu oyuların tesbitinden sonra bu oyunları oynayacak 20 kişilik (Kız-Erkek) Halk Oyunları ekibi de oluşturulmuştur. Bugün Niğde Halk Oyunları okullarda oynanmaktadır. 1981 yılında kurulan ancak bugün dağılan ekibin yeniden kurulması ve sürekli kalması için çalışmalar devam etmektedir.

NELERİ İLE ÜNLÜ:
Saat Kulesi, Aladağlar, Bolkar Dağları, Türkiye’nin Elma ve Patates Deposu, Kuşkayası Mezarlığı, Çiftehan KaplıcalarıİL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
İlkçağda bölgede Nagdoslular adlı bir kavim yaşadığından bu şehre isimlerini vermişler. Arap kaynakları şehre “Nekide veya Nikde” demişlerdir. Halk ise şehre Niğde adını vermiştir.

Kaynak: https://www.meleklermekani.com/threads/nigde-gelenek-ve-gorenekleri.52065/