Siirt

SİİRT HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 41o–57ı doğu boylamı ve 37o-55ı kuzey enlemi üzerinde yer alan Siirt, doğudan Şırnak ve Van, kuzeyden Batman ve Bitlis, batıdan Batman, güneyden Mardin ve Şırnak İlleri ile çevrilidir.

1990 yılında değişen sınırlardan sonra Siirt İli’nin yüzölçümü 6.186 Km2’ye inmiştir. 2007 yılı nüfus sayımına göre 291.528 kişilik nüfusuyla Türkiye toplam nüfusunun %o4,13’ünü barındırmaktadır.

İl toprakları asıl görünümünü III. Zaman’da kazanmıştır. Şiddetli kıvrılma ve kırılmalara uğrayan il alanı, üst-eosen ve oligosen boyunca deniz dışında kalarak aşınmış ve bir yarıova (peneplen) niteliği kazanmıştır. Üst-miyosende Doğu Anadolu genel olarak yükselirken, il alanı da blok halinde yükselmiş ve Güneydoğu Toroslar oluşmuştur. Bu yükselme hareketleri sırasında il alanının güneybatısını da içine alan güçlü çöküntü alanları ortaya çıkmıştır. Güneydoğu Toroslar’ın esnekliğini yitirmiş ve sertleşmiş kesimlerinde ortaya çıkan çöküntü olukları, akarsularca aşındırılarak batı, güneybatı ve güney yönünde uzanan vadilere dönüştürülmüştür. Bir yandan vadiler oluşurken, bir yandan da özellikle çöküntü alanlarında hızla genişleyen vadi tabanlarında IV. Zaman boyunca çeşitli taşınma maddelerden oluşan düzlükler ortaya çıkmıştır.

Karayolu
Diyarbakır-Siirt arasında uzanan doğu-batı doğrultulu karayolu ilin en önemli karayolu bağlantısıdır. Otogarın kent merkezine uzaklığı 1 km olup firma servisleri, Belediye Otobüsleri ve Şehir içi minibüsleri ile ulaşılabilir.

Demiryolu
Karayoluna paralel olarak Diyarbakır ve Batman üzerinden gelen demiryolu Kurtalan’ da son bulur. İstasyonun kent merkezine uzaklığı 28 km dir.

Havayolu
Özel bir havayolu şirketi tarafından haftanın 2 günü (Salı,Cumartesi) Ankara bağlantılı İstanbula seferler düzenlemektedir. 

Siirt Yaylaları

Siirt Yaylaları
Siirt Herekol Yaylası

Pervari İlçesindeki Çemikari, Cema ve Herekol yaylaları ile Şirvan İlçesinde Baçova yaylası yöre halkı tarafından ilgi görmektedir. Yaz, kış bol yağışlı olan bu yüksek platolar, zengin çayırlarla kaplıdır.

Kaynak: http://www.gezilebilecekyerler.com/siirtte-gezilecek-yerler/

Büryan Kebabı

Ülkemizde Siirt’e has olan Bitlis’de de yapılan büryan kebabının namı tüm ülkede biliniyor. Büryan, püryan ya da biryan olarak da bilinen yöresel yemeğin arapçada karşılığı periva olarak biliniyor. Büryan, kuzunun bütün organları alınarak etinin 2-3 metre derinliğindeki bir kuyuda çamurla kapatılarak pişirilmesiyle yapılır. Kızgın kuyu ateşlerinde pişirilen büryan genelde yazın yenilen bir et yemeği olarak biliniyor.


Perde Pilavı

Börekten hallice bir görüntüsü olan perde pilavına yine Güneydoğu’nun lezzet başkentlerinden olan Siirt’te rastlıyoruz. Tavuk, yumurta, yoğurt, sıvı yağ, tavuk suyu ve birçok malzemeyle yapılan perde pilavı hem ağır hem de oldukça lezzetli bir tarif. Özellikle yolunuz Siirt’e düşerse mutlaka denemeniz gereken bir lezzet.


Siirt Kitel

Eh yemek anlamında bu kadar zengin bir kültüre sahip olan Siirt’den köfte çıkmaması beklenemezdi. Siirt Kitel’i (Siirt köfte) Köftelik bulgur,yarma,kıyma,soğan ve reyhanın karışımıyla yapılıyor. Akdeniz ve güneydoğunun bazı yörelerinde içli köfteye bir hayli benzetilen Siirt Kiteli’nin yerinin başmbaşka olduğunu söyleyebiliriz. 

Zerfet

Şeker ve sarımsaklı yoğurdu aynı yemeğin içinde asla yemem demeden önce zerfet’i tatmanızı öneririz. Un, yağ, maya,şeker,sarımsaklı yoğurt ve isteğe göre baharatla yapılan zerfet, Siirt’in en gözde lezzetlerinden bir tanesi olarak göze çarpıyor.


Bumbar-Mumbar

Genelde Adana’da şırdanla birlikte sakatat kültürene giren bumbar bazı yörelerde mumbar ya da bumbar dolması olarak da biliniyor. Her ne kadar bu yemek Adana’ya özgü gibi gözükse de Siirt’in meşhur yemekleri arasında bulunuyor. Kirece yatırılarak iyice temizlenen kalın bağırsağın içinin pirinç veya bulgurla doldurulmasıyla yapılan bumbarın içine isteğe göre kıyma da konulabiliyor.


Mihr Çorbası

Çorba kültüründe de oldukça farklı ve lezzetleri tatları içeriğinde barındıran Siirt’de en fazla göze çarpan tariflerden biri de mihr çorbası. Nohut, buğday, sıvı yağ,yoğurt ve pul biberin buluşmasıyla ortaya çıkan mihr çorbasının üzerine isterseniz yağ kızdırıp dökebilirsiniz.


Pırtıke çorbası

Siirt yöresine özgü bir başka çorbada ismi biraz garip gelebilecek olan pırtıke çorbası. Midesi veya içi çabuk yananların pek tercih etmeyeceği ancak ‘Benim midem her türlü yemeği kaldırır’ diyenler için enfes bir çorba olan pırtıkenin içinde ıspanak, sumak, domates salçası, pirinç, kırmızı biber, soğan ve karabiber bulunuyor.


Siirt Dolması namı diğer Arap dolması

Genel olarak Arap dolması olarak bilinen bu yemek Siirtliler tarafından bir hayli fazla yapıla yapıla ismi Siirt dolmasına kaymış. Kuru patlıcan ve bibere kıymalı ya da zeytinyağlı pirinçli harcın eklenmesiyle yapılıyor. Bu tarife ek olarak sarmalık asma yaprağı da dahil olabilir. Zengin iç harcıyla yapılıp pişirilen Siirt dolmasının kuzey yörelerine göre daha belirgin bir tadı var. 

İsmeket köfte

Siirt yöresinden çıkma bir başka güzel köfte de kuşkusuz ismeket köftedir. Bulgur, haşlanmış patates, yağsız kıyma, yumurta ve soğan gibi malzemelerle yapılan bu köftemiz daha sonra bir miktar kızgın yağda kızartılarak süslenip servis ediliyor. 

Gebole

Bu kadar lezzetli ve ağır yemeğin ardından tatlılara geçsek hiç fena olmayacak. Siirt’e has bir tatlı olan gebolenin içeriğinde sadece süt,un ve pekmez bulunuyor. İstenildiğinde cevizle de süslenebiliyor. Özellikle enerji bakımından gebole hem masrafsız hem de oldukça isabetli bir lezzet olarak göze çarpıyor.


İmçerket

Bir nevi katmerin tatlı olanı ve atıştırmalık olarak göze çarpan İmçerket, iyice yoğurulup, kesilip ardından yağda kızartıldıktan sonra şekere batırılır. Eğer şeker tercihiniz değilse şam fıstığı ya da farklı tatlı toz malzemelerine bulayarak istediğiniz kadar atıştırmalık yapabilirsiniz.

Kaynak: https://yemek.mynet.com/guneydogunun-efsanesi-siirte-has-11-yoresel-lezzet-1151158

Siirt, Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının kesiştiği bir alanda kurulmuştur. Bu yüzden kuzeyinde ve güneyinde ortaya çıkan uygarlıklar, yörenin kültürel gelişmesinde etkili olmuştur. Bölgenin dağlık oluşu ve ulaşım imkanlarının yetersizliği, gelişmiş kentler in kültür merkezlerinin ortaya çıkmasını engellemiştir.

Güneydoğu Anadolu tarih öncesi araştırmaları karma projesi kapsamında,Siirt ilin’de yapılan yüzey araştırmalarında Neolitik, Kalkolitik, Tunç ve Helenistik, Roma, Bizans-İslam ve Ya kınçağ’ı kapsayan dönemlere ait buluntular ortaya çıkarılmıştır. Günümüzdeki Kültürel yapı Türk- İslam kültürü’nün etkisiyle biçimlenmiştir

M.Ö. 3000 – İslam Uygarlıkları Dönemi :



İ.Ö. 3000 ve 2000’lerde Güneydoğu Toroslar, iki kültür alanını birbirinden ayırmaktaydı. Güneyde Mezopotamya’da gelişmiş bir tarım kültürü, kuzeyde ise Doğu Anadolu’nun yüksek yaylasında ilkel tarımcılığa ve hayvancılığa dayalı, daha yavaş gelişen bir kültür vardı. İki kültürün kesiştiği yerde bulunan Siirt’te, yayla kültürü özellikleri görülmekteydi.

M.Ö. 3000’lerde yöreye egemen olan Hurri’lerden sonra sırasıyla Hitit, Urartu, Asur, Med ve Pers’ler de hakimiyet kurmuşlardı.

Siirt’in içinde bulunduğu bölge, göçler nedeniyle etnik ve dinsel inanışlar yönünden çeşitlilik göstermektedir. Urartular, İskitler, Medler ve Persler, egemenlik dönemlerinde dinsel inanışlarını da buralara yaymışlardı. Dağlık alanlarda yaşayan kapalı toplulukların çeşitli din ve tanrıları vardı. İ.Ö. 150’lerden başlayarak yöreye egemen olan Partlar, Arsaklılar, Sasaniler dönemlerinde İran Tanrıları’nın ve inanışlarının etkisi güçlenmiştir. Yöreyi etkileyen Roma – Part, Roma – Sasani Savaşları, aynı zamanda iki dinin ve kültürün karşılaşması niteliğindeydi. 300’lerde Hıristiyanlık yayılmaya başladığında Zerdüş Dini’ni benimseyen Sasaniler, yörede Hristiyan kıyımı yapmışlardır.

İslam Uygarlıkları Dönemi :

639’da Elcezire’nin fethi için görevlendirilen İlyas Bin Ganem, Diyarbakır yöresini İslam mücahitlerine açtığı zaman Siirt’te aynı akibete uğramıştır. Diyarbakır’ın zaptında mühim hizmetleri bulunan Halid Bin Velid, Hasankeyf Savaşı’nda muzaffer olduktan sonra Siirt’e yürümüş, şehrin o zamanki hakimi Hersolu itaatini arz ederek, şehri teslim etmiştir. Bundan sonra Siirt Hakimliği’ne, sahabeden olan Hişşam oğlu Hakem tayin olunmuştur.

661 yılında kurulan Emevi Hilafeti bölge ile birlikte Siirt’i de hakimiyet altına almıştır. Emeviler’den sonra hilafet makamını ele geçiren Abbasiler, Diyarbakır, Silvan ve Siirt’i de ele geçirmişlerdir.

Dinsel bakımdan bölge ilkin önemli bir “Harici” Merkezi’ydi. IX.Yy.’dan sonra Hanbeli ve Maliki mezhepleri aracılığıyla Sünnilik, Mervanoğulları Dönemi’nde Şafiîlik, Türklerle Hanefilik yayılmaya başlamış, daha sonra Mervanoğulları Dönemi’nde Şafiî’lik giderek ortadan kalkmıştır. Yörede Arap – İslam Kültürü’nün etkisi Türklerin Dönemi’nde de sürmüştür.

Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Dönemi :



Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başlamış ve Büyük Selçuklu Devleti’nin isteği dışında küçük Türk devletçikleri kurulmuştur. Siirt Yöresi, Hasankeyf Artuklular’ın yönetimindeydi. Artuklular’a bağlı göçebe Türkmenler yöreye yerleşmiş, Artuklu beyleri ve askerleri, kentlerde Türkleşmenin çekirdeğini oluşturmuşlardır. Beylerinin Alp, İnanç, Yağbu gibi Türk adlarını kullanmaları; Artuklular’da Türkmen Geleneği’nin güçlülüğünü göstermektedir. Bağlı oymaklara “ok gönderme” biçimindeki Orta Asya Geleneği de Artuklar’da sürmekteydi.

Artuklular’dan sonra Siirt’e Akkoyunlular ve Safeviler egemen olmuştur. Akkoyunlular yöreye Türkmenleri yerleştirmiştir. Safeviler Dönemi’nde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Şiî’lik yaygınlaşmıştır. Anadolu’da Şiîliğin etkisini kırmak isteyen Yavuz Sultan Selim, Urmiye Gölü’nden Malatya ve Diyarbakır’a kadar uzanan bölgeyi Osmanlı Devleti’ne bağlamak istemiştir. Bunun için Kürt kökenli ünlü bilgin İdris-i Bitlisi’nin yardımıyla Siirt Osmanlı yönetimine geçmiştir. Bu dönemde Siirt yarı, özerk beylerin yönetiminde, aşiret kültürünün egemen olduğu bir yerdir.

XVI.Yy.’da Osmanlı yönetimine geçen Siirt, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar bu devlete bağlı kalmıştır.
XIX.Yy.’ın ikinci yarısına kadar devlete olan bağlılıkları sözde kalan Siirt Beyleri’nin devlet otoritesine alınması için bir hayli çaba harcanmıştır. Siirt, bu tarihe kadar çok sıkı bir şekilde yönetilmiştir. Ancak Tanzimat’tan sonra 1864 Vilayet Nizamnamesi ile kaza haline getirilerek İstanbul’dan gönderilen kaymakam vasıtası ile yönetilmiştir.

19. Yüzyılda Siirt :



XIX.Yy. içerisinde Siirt’te meydana gelen tek siyasal olay 1894 tarihinde Sason’da meydana gelen Ermeni ayaklanmasıdır. Rusya ve İran’daki Ermeni Komiteleri’nin de kışkırtması ile büyük bir isyan olayı ile karşılaşıldı. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti sert tedbirler almak zorunda kaldı. Sason ayaklanması İngiltere’yi harekete geçirdi. Çünkü, Ermeni meselesi, Rusya ve İngiltere’yi menfaat çatışmasında birleştiriyordu. İngiltere Ermeni’lerin bağımsızlığını isterken; Rusya, Ermeni’lerin Rusya’ya katılmasından yanaydı. Merkezi Tiflis’te olan Ermeni Hınçak Komitesi ile Taşnaksutyun Komiteleri’nin amacı, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenilerin Rusya ve İran’daki bütün Ermenilerle birleştirip bağımsız bir Ermenistan Devleti’nin kurulmasını sağlamaktı.

Böyle bir amaç İngiltere’yi memnun etmesine rağmen, Rusya, kesinlikle karşı çıkmıştı.
8 Ağustos 1884’te Sason’un Şenlik Köyü’nde, Kürtlerin birkaç koyunu gasbetmesi ile başlayan olaylar, Ermenilerin Türk Köyleri’nde katliama girişmesi ile genişlemiştir.

Ermenilerin vergi vermemek ve hükümet memurlarına pasif direnişte bulunmak üzere daha önceden anlaşmaları da olayların genişlemesinde etkili olmuştur.
Ermenilerin başlattığı bu ayaklanmayı II. Abdülhamid’in görevlendirdiği VI. Ordu bastırmıştır.

Osmanlı Devleti’nin bu döneminde Siirt Yöresi’nde genellikle yarı özerk bir yönetim biçimi hakimdi. 1831’de yapılan Osmanlı nüfus sayımı kayıtlarında, XIX.Yy.’da Siirt Yöresi’nde Hazzo (Kozluk)’nun Diyarbakır Eyaleti’ne bağlı bir hükümet olduğu belirlenmiştir.

Bugün Siirt İli’nin kazalarından biri olan Şirvan (Şirve) ise liva olarak Van Eyaleti içinde yer almaktaydı.

1867 Vilayet Nizamnamesi, Siirt Livası’nın Diyarbekir Vilayeti’ne bağlı olduğunu göstermektedir.

Siirt Livası’nın, Merkez kaza, Pevvan (Bervade) ve Garzan (Kurtalan’ın eski yerleşme yeri, şimdiki Yanarsu Bucağı) olmak üzere toplam 3 kazası vardı.

1877’de Merkez Kaza, Eruh, Şirvan, Rızyan ve Sason’dan oluşan Siirt Sancağı, Diyarbekir Vilayeti’ne bağlıydı. Siirt, bu yönetsel durumunu 1880’de de korudu.

1892 Devlet Salnamesi, Siirt Sancağı’nın Diyarbekir Vilayeti’nden ayrılarak, Bitlis Vilayeti’ne bağlandığını ifade etmektedir.

Eskiden Siirt İli’ne bağlı olan Beşiri Kazası, Diyarbekir Vilayeti Merkez Sancağı’na bağlı kaldı. Bu dönemde Bitlis Vilayeti; Merkez Sancağı, Muş, Genç ve Siirt Sancakları’ndan oluşmaktaydı.

Siirt Sancağı’nın ise, Merkez Kaza, Şirvan, Eruh, Pervari ve Garzan (Kurtalan) olmak üzere toplam 5 kazası vardı.

1896 Devlet Salnamesi kayıtlarında daha önce Siirt’e bağlı iken bugün Batman’a bağlı olan Sason Kazası’nın Muş Sancağı içinde yer aldığı gösterilmektedir.

Siirt Sancağı 1892 – 1896’daki yönetsel konumunu 1903’te ve 1916’da da korumuştur.

1918’de Siirt Sancağı’nın yönetsel konumunda yapılan tek değişiklik, Şırnak’ın ilave edilmesiyle kaza sayısının 6’ya çıkarılmasıydı.

Milli Mücadele’de Siirt :


Siirt, Milli Mücadele Dönemi’nde toprak ağalığı düzeninin ve aşiret ilişkilerinin egemen olduğu tipik bir kasabaydı. Siirt’in, Rus tehlikesini atlattıktan sonra, karşılaştığı diğer bir tehlike de İngiltere idi. İngilizlere ait bir birlik, halka gözdağı vermek amacıyla Siirt’e gelerek birkaç gün kaldıktan sonra geri çekilmişti. Siirt, bunun dışında yabancı güçlerin işgaline uğramamıştır. Müdafaa-i Hukuk Derneği’ni teşkil eden Siirt’in münevver zümresinin Milli Mücadele’nin gerçekleşmesinde gösterdiği medeni cesaret takdire değer bir vatanseverliktir.

II. Meşrutiyet Dönemi’nden itibaren Siirt’ten de milletvekili seçilmeye başlanmış, ilk olarak Abdülrezzak Efendi; 1908 – 1912 tarihleri arasında bağımsız milletvekili olarak görev yapmıştır. Daha sonra sırasıyla; Nazım Bey (Nisan 1912–Ağustos 1912), Şeyh Nasreddin Efendi (1914–1918) tarihleri arasında görev yapmıştır.

Ardından Siirt’ten Halil Hulki Bey; 12 Ocak 1920’de toplanan Dördüncü Dönem Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Siirt’i temsil etmiştir. Siirt, Milli Mücadele hizmetlerine devam ederek, Siirt Müdafaa-i Hukuk Derneği olarak önce Vahideddin’e, Sadaret’e, Hariciyye’ye, İtilaf Devletleri Müesseseleri’ne, İzmir’deki Reddi İlhak Cemiyeti’ne, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’ne telgraflar gönderilmiştir.

Anadolu’nun her il ve ilçesinde olduğu gibi Siirt’te de “Müdafaa-i Hukuk Derneği” kurulmuş, başkanlığına da İl’in eski müftüsü Halil Hulki AYDIN getirilmiştir.

Üyeleri, Ömer ATALAY, Siirt Belediye Başkanı Hamit Bey, İl’in ileri gelenlerinden Hamza Hilmi, Bekir Sıtkı ve Abdülkerim Bey’lerden ibaretti. Bu dernek Atatürkçü Düşünce ışığında İstanbul Hükümeti’ne ve İşgal Devletleri’ne karşı koymaktan hiç çekinmemiştir.

Mustafa Kemal’in Erzurum Kongresi’nde belirttiği, “Her ilden bir delegenin gönderilmesi” fikrine sadakatle bağlı kalınmış, dernekçe seçilen Cemil AYDIN, Atatürk’ün başkanlığında oluşturulan kongreye katılarak, kongre kararlarını içeren kitabı getirmiş ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Siirt Şubesi’ne vermiştir.

Halil Hulki AYDIN milletvekili seçilerek Siirt’ten ayrıldıktan sonra bu derneğin başkanlığına Ömer ATALAY getirilmiş, derneğe üye olarak da Cemil AYDIN, Şebap ÖZEL, Muhammed Fehmi FIRAT, Yahya Hikmet YAVUZ ve Bilal EVİN’in lüzum üzerine seçilmeleri uygun görülmüştür.

Siirt, Milli Mücadele yıllarında Bitlis Vilayeti’ne bağlı bir sancaktı. Sancağın, Merkez Kaza dışında 5 kazası vardı. Bunlar; Pervari, Garzan, Eruh, Şirvan ve Şırnak’tı. Sancağın en kalabalık kazası Siirt Merkez Kazası idi.

Bununla birlikte Siirt’in nüfusunda 1890’lardan itibaren hızlı bir düşüş olmuş, 60.000 dolayında olan kaza nüfusu 1914’de 30.000 civarına inmiş, bu düşme I. Dünya Savaşı Dönemi’nde de devam etmiştir.

Bu düşüşte Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan yararlanarak, Doğu ve Güneydoğu’da işgal hareketlerini sürdüren Rusların da etkisi olmuştur. Siirt’in ileri gelenleri ve yaşlıları bu konu ile ilgili şunları söylemektedir: “Ruslar’ın işgallerinin, Bitlis’in Deliklitaş Mevkiisi’ne kadar geldiği Siirt halkı tarafından öğrenilince, halk arasında panik doğmuş, halkın bir kısmı kaçmak düşüncesiyle eşyalarını toplarken, çoğunluğu oluşturan Siirt halkı Müdafaa-i Hukuk Derneği’nin yardımıyla, Atatürkçü Düşünce’ye sahip kişilerden gönüllü askerler toplayarak, Ruslara karşı koymaya çalışmışlardır. Bu gönüllü askerler içinde sivil binbaşı rütbesiyle bazı kişiler görev almıştı. Bunlar arasında Şeyh Şerafettin AYDIN ve İbrahim-i Mekevi’nin de bulunduğu sivil ordu, büyük başarı sağlamış, Ruslar’ı geri püskürterek, Siirt’e girmelerini engellemişlerdir. Ruslar’ın Deliklitaş’tan geri çekilmeleri, bu ülkede Lenin’in gerçekleştirdiği 17 Ekim Devrimi’ne bağlanmaktadır.

Erzurum Kongresi’nde Siirt :


İstiklal Savaşı’nı zafere ulaştıran Milli Mücadele ruhunun temeli sayılan ve 23 Temmuz 1919 tarihinde Mustafa Kemal tarafından Erzurum’da düzenlenen ve 7 Ağustos 1919’da son bulan tarihi Erzurum Kongresi’nden sonra o zamanlar Bitlis Vilayeti’ne bağlı Siirt Sancağı’nı kimlerin temsil ettiği bugün dahi tarihin sisli sayfaları arasındadır.

Erzurum Kongresi’ne Bitlis ve Siirt adına katıldıkları anlaşılan Hacı Recep Efendizade, Hacı Hafız ile Emekli Binbaşı Süleyman’ın, Bitlis ve Siirt’le ilgili olmadığı, bunların Erzurum’da oturdukları ve toplantıya vaktinde Siirt’ten kimsenin ulaşamadığı görülünce, Bitlis ve Siirt’i temsil ettikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Siirt’ten gittiği kesin olan Hacı Cemil Efendi (AYDIN)’nin ancak kongrenin son günü Erzurum’a ulaşabildiği de bunu doğrulamaktadır.

Başta Büyük Önder Atatürk olmak üzere, Siirt’te olduğu gibi bütün Anadolu halkı işgalci kuvvetlere karşı koymakta bütünleşmişlerdir.

Atatürk, silahlı mücadeleye hukuki ve siyasi bakımdan yön veren ve yeni kurulan Türkiye Devleti’ni milletler arası toplulukla beraber imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Türk İnkılabının aksiyon devrini de tamamlamıştır.

Kaynak: https://seymaakyuz.wordpress.com/siirtin-tarihcesi/

• Aydınlar
• Baykan
• Eruh
• Kurtalan
• Merkez
• Pervari
• Şirvan

Faal nüfûsun % 65’i tarım ve hayvancılıkla uğraşır. 

Tarım: Tarla tarımı önemlidir. Başlıca tarım ürünleri, buğday, arpa, pirinç, nohut, mercimek, tütün ve soğandır. 

Meyvecilik de oldukça ileridir. Türkiye’de yetişen narın beşte biri Siirt’te yetişir. Yaklaşık 8-10 bin tondur. Ayrıca ceviz, antepfıstığı, üzüm, zerdali ve bâdem bol miktarda yetişir. 

Hayvancılık: Önemli bir geçim kaynağıdır. Siirt yaylaları hayvancılığa çok elverişlidir. Sığır, koyun, kıl keçisi, tiftik keçisi beslenir. Ayrıca arıcılık da yaygın olarak yapılır. Pervari balı Türkiye çapında meşhurdur. 

Mâdenleri: Siirt tuz bakımından da çok zengindir. Kaynak olarak çıkan tuzlu suyun buharlaştırılması ile elde edilir. Çay, Şirvan, Melefan, Sadak, Serkol, Sulha, Ziriki ve Kozluk tuzlaları başlıca tuz çıkarılan yerlerdir. Senede 5 bin tona yakın tuz elde edilir. Bakır ve krom yatakları henüz işletilememektedir. İl sınırları içinde bulunan bâzı kuyulardan çıkarılan petrol, Batman’daki rafineride işlenir. 

Sanâyi: İlde sanâyi gelişmemiştir. Başlıca sanâyi tesisleri arasında Siirt Yem Fabrikası, Un Fabrikası, Meyan Balı Fabrikası, tuğla ve kiremit fabrikaları ve teneke fabrikası yer alır. Ayrıca çok sayıda dokuma tezgâhlarında, tiftik ipliğiyle Siirt battaniyeleri dokunur. Eğlence köyünde, petrol sondajı esnâsında çıkan 80°C’lik sıcak su “jeotermal” imkânı henüz değerlendirilememiştir. Seracılıkta bu imkân kullanılabildiğinde verim çok artacaktır. 

Ulaşım: Siirt’e kara ve demiryolu ile ulaşılır. Demiryolu hattı Diyarbakır’dan sonra, Siirt’in Kurtalan ilçesine uğrar. İl dâhilinde demiryolu uzunluğu 83 km’dir. Diyarbakır-Siirt-Bitlis karayolu Siirt’ten geçer. Elazığ-Bingöl-Muş yolu Bitlis’te 6 numaralı devlet yolu ile birleşir. 

Siirt il sınırları içinde devlet yollarının uzunluğu 352 km, il yollarının uzunluğu 559 km’dir.

Kaynak: http://www.cografya.gen.tr/tr/siirt/ekonomi.html

Halk Şiiri ve Ozanlar : Antolojilerde yöreden yetişmiş halk ozanlarının ürünlerine rastlanmamaktadır. Karma toplumsal yapı ve dil özellikleri, bunun en önemli etkenlerindendir.

Maniler : Siirt’te mani söyleme geleneği, öbür illerde olduğu gibi canlı ve yaygın değildir. Düğünlerde mani okuyucu kadınlar gelince, güveye ve kardeşlerine maniyi andıran arapça dörtlükler söyler. Bunlar daha çok bahşiş alma amacıyla söylenmiş övgüler niteliğindedir. Mani okuyucuların gün geçtikçe azalması, söylenen dörtlüklerin sürekli tekrarlanarak cazipliğini yitirmesi sonucu, bu gelenek ortadan kalkmış gibidir.

Siirt’te Kullanılan Atasözleri ve Deyimler : – İş na ehline verilmesin. – Akşam yağmurundan korkan, ikindiden tedbir alır. – Siyah köpek beyaz olmaz. – Söylemek adettir, gelse minnettir, gelmese devlettir. – Fakire nerden, zengine güle güle. – Çömlekçi kırık tastan su içer. – Deve besleyen kapısını geniş tutar. – Tilkinin bağladığı aslanı fare çözer. – Öküz yere düşünce bıçaklar bilenir. – Danışacak adam bulamayan, taşa danışsın. – Cumartesi-Pazar çalış, muhtaç olmamaya alış. – Dostumu tanıyana kadar, ömrüm son buldu. – Allah cahili, amir yapmasın. – Kıçında donu yok, canı paça istiyor. – Bilen bilir, bilmeyen bir tutam mercimek sanır. – Vadi tenha olunca, tilki vali olur. – Yazık o beldeye ki, amiri çocuk olsun. – Testiyi başaşağı dönder, kız anasına benzer, – Bazı musibet güldürür, bazısı ağlatır. – Hiç yoktan, bir fırt su da iyidir. – Nefsi uğruna hapsi boyladı. – Galip gelenin babası, Halep’e gitmiş. – Borç, göz ağrısından beterdir. – Alacaklı borçlusunu boğmaz. – Kötümserlik karartır, saadet aydınlatır. – İbrik efendi oldu, süpürge hanım. – At gelmeden yemini hazırladı. – Sadık dost arıyorum, dar günler için. – Ölüm olmasa darlık devam etmez. – On kişi bir arada, bir fare öldüremedi. – Her darlığın sonunda, ferahlık vardır. – Allah, “kalk beraber kalkayım” demiş, “yatta boğazına dökeyim” dememiş. – Ayaklarının kıymetini bilmeyen, ellerini yorar. – Allah erik vermiş, dişi olmayan ağza.

Siirt’in Şiirleri : Siirt’li olan Hilmi YAVUZ, doğu şiirlerinde, doğunun hüznünü, acısını dile getirir. Doğunun kalıtıyla başlayan kitapta doğunun sevdaları, ölümleri, kadınları, bebeleri, gurbetleri ve gurbetçileri yer alır. Bu şiirlerde doğunun tarihini, günümüzdeki yaşamını, bu hüzünlü, acı yaşama karşı sorulan soruları verir. “Doğunun Bebeleri” isimli şiirinde doğu, gerçekçi bir görünümle tüm olarak çizilir. Doğunun bebeleri taş bebek değildir acıyı trahom, gündüzü emek, günüyse bir gelecek için kullanır say ki anaları ova, babaları dağ ve emzikleri tüfek Doğuyu derinlemesine bir akışla anlatan bu şiirin ardından şair, “Doğudan Bir Kent” isimli şiirinde Siirt’i betimler. Siirt, doğunun acısını, hüznünü, dününü, bugününü simgeleyen bir kenttir. Siirt, ağaçsız gömütlük çocukluğu doğal kireç bir kent, orda her kuyu bir ermiş kadar su bilir hüzne kil, öfkeye kum bir kent, orda duyguyu doldurur boydan boya zakkum Siirt, rüzgarlı saralı gençliği yol geçen hanı bir kent, korkunun pirinci gibi ayıklar zamanı dilencisi, kör nergis bir kent, ölü bir balı gömer arıya peteksiz Siirt, üzümü ayna yaşlılığı beton laleden bir kent, orda güz bile kurur acıyla birlikte çürür gurbetler yüklükte ve ölüm, bir büyük aile gibi dağılır konaklarında

Kaynak:http://www.siirtmanset.com/kultur-sanat/siirt-kulturu-hakkinda-bilmedikleriniz-h24.html